“Burak'la bir daha görüşmeyeceğim"
"Ne? Neden?"
"Öyle olması gerekiyor"
Genç kızı solladı ve birkaç adım ötede bulunan bahçeye girdi. Nehir şaşkındı, gözden kaybolduğu görüp yeniden komşuların arasına oturdu. Gözlerini Müzeyyen Hanım’a kaydı, pür dikkat onu izliyordu. Şaşkın bir tebessümle kafasını merakla iki yana salladı, izlemesinin sebebini delice merak ediyordu.
Müzeyyen Hanım, "Kızım..” dedi. Ufak bir soluk aldı, bu kızı oldukça sevmişti. “Zeynep'le de konuşacağım. Eğer senin için de uygunsa yarın akşam hayırlı bir iş için ailecek size gelmek istiyoruz."
Nehir’in gözleri şaşkınlıkla büyüdü. Anlam vermeye çalışıyordu, neden eve misafir olmak için onun uygun olup olmadığı soruluyordu ki? Ufak bir soluk ayağa kalktı, üstelemek istemedi, bu semtin farklı adetlerinden biri olmalıydı. Aklı rüyadaydı, bir an önce yanına gitmek istedi. Yüzünde ufak bir tebessüm oluştur.
"Müzeyyen Teyzeciğim bence bunu Zeynep Teyze'yle konuşmalısınız" dedi, örgüsünü toplayıp gözlerini onlardan ayırdı. "Şimdilik gitmeliyim"
Ayakkabılarını ayaklarına geçirip koşar adımlarla eve ilerledi. Bahçeye girdi, etrafa bakındı fakat Rüya yoktu. Eve geçip oturma odasına ve mutfağa baktı, yine yoktu. Odaya yanaşıp derin bir nefes verdi.
Kapıyı tıkladı. "Rüya" dedi, yavaşça araladı.
Gözleri Rüya’ya kaydı, yatağının kenarında sessizce oturuyordu. Yüzü asıktı, dizlerinin üzerinde birleştirdiği ellerini izliyordu.
Nehir, "Girebilir miyim?" diye sordu.
Rüya sessizce kafasıyla onayladı, genç kız içeri girdi. Kapıyı örtüp yanına oturdu. "Anlatmak ister misin?"
Derin bir nefes verdi Rüya, bakışını ona çevirip yeniden eğdi. Büyük bir hayal kırıklığıyla doluydu.
"Onunla bir daha görüşmeyeceğim"
"Seni üzecek bir şey mi yaptı?"
"Elimi.. tutmak istedi" dedi fısıltıyla, gözlerinde şaşkınlık barındıran bir ifade vardı. Çok kısa süre önce tanıdığı bir erkek, nasıl olurdu da izni olmadan elini tutmak isterdi.
Nehir şaşkındı, "Ne?"
"Ben istemedim ama zorladı"
"Neden istemedin?"
Rüya’nın bakışları yavaşça ona döndü, anlam vermek de bazen zorlanıyordu. Nehir uzun zamandır onlarla birlikte yaşıyor olmasına rağmen hala içinde bulundukları çevreyi ve katı kuralları öğrenememişti. Derin bir nefes aldı, belli ki hafızası yerinde olmadığı içindi.
"Çünkü ben hala bunun için hazır değildim" dedi sitemle.
Nehir, "Elini tutması için mi?" diye sordu.
Rüya kafasını aşağı yukarı salladı. Nehir gizlemeye çalıştığı şaşkınlıkla geriye çekildi. “Anladım.” Dedi.
Rüya derin bir nefes verdi, ilk defa böylesine bir duruma maruz kalıyordu. İlk defa bir adam elini tutmak istemişti, üstelik de izni olmadan.
Derin nefes aldı Nehir, şaşkınlığını gizlemek oldukça zorluyordu. Gözlerini yavaşça ona çevirdi, "Burak'tan hoşlandığını sanıyordum" dedi.
Rüya’nın gözleri ona döndü. Kafasını yavaşça iki yana salladı, ilk heyecanla o da aynısını düşünmüştü fakat bugün anlıyordu ki o, istediği, beklediği, kalbinin sahibi olabilecek kişi değildi.
Gözlerini yavaşça eğdi, yetiştiği toplumda, öğrendiği, bildiği katı kuralları vardı ve o bunu, en başından itiraz etmeden kabul ediyordu. Bir erkeğin ilişkinin ilk günlerinde sevdiğini dile getirirse, bu gerçek sevgi olamazdı. Elini hemen tutamazdı, güvenini yitirirdi. Bu tür şeylerin de her şeyde olduğu gibi zamana ihtiyacı vardı. Burak ise bunları anlayışla karşılayacak biri değildi, elini tutmasını istememesine rağmen zorlamış güveni yerle bir etmişti.
"Sanmışım" dedi fısıltıyla.
"Ona da söyledin mi?"
"Bir daha konuşmak istemediğimi söyledim"
"Ne dedi?" diye sordu.
Rüya derin bir nefes alıp kafasını eğdi, "Hiç" dedi. Genç adam kurallarını duyduğu anda tek kelime etmeden oturdukları masadan ayağa kalkıp uzaklaşmıştı. Böyle bir kızla yapması, ilişki düşünmesi zordu. Sadece elini tutması bile böylesine zor iken, ileriyi düşünmek bile istememiş, kaçmayı seçmişti.
Nehir, "Hiç mi?" diye sordu. Ufak bir nefes verip gözlerini genç kıza çevirdi, "Üzüldün mü?"
Rüya yavaşça kafasını iki yana salladı, onun için üzülecek biri değildi. Elbet bir gün karşısına, onu gerçekten sevecek, her kuralıyla kabul edecek, belki de kurallarını yıkmasını sağlayacak bir adam çıkacaktı.
"Üzülme bence de. Burak seni gerçekten seviyor olsaydı, her şeyi kabullenirdi."
Rüya ona döndü, bakışları buluştu.
"Ve sende onu seviyor olsaydın eğer, elini tutma isteğine karşı çıkamazdın. Kuralların hiçbiri o an umurunda olmazdı." Diye ekledi. Rüya’nın yüzünde tebessüm oluştu, çok haklıydı. İkisi de birbirine karşı derin hislerin içerisinde değildi. Elini Nehir’in elinin içerisine bırakıp sıktı, yanında olması, destek çıkması ve her anında yüzünü güldürmeyi başarması çok güzeldi.
"Haklısın" dedi, gülümsedi, “Teşekkür ederim.”
Nehir gülümsedi, gözlerine bakıp iki kolunu sonuna kadar açtı, Rüya tebessümle yaklaştı, iki kız sıkı sıkı sarıldı. Candan iki kardeşlerdi artık. Yavaşça geriye çekildi Rüya, parıldayan gözleriyle misafirlerine baktı. “Annem hala dönmedi.”
Nehir’in gözleri deli gibi büyüdü, iki kız için büyük bir fırsattı. Mutfağa girip birlikte yemek yapabilirlerdi. Hızla ayağa kalktı, Rüya anlayıp tebessümle karşılık verdi. İki kızın da yüzünde gülümseme oluştu. Anlaşmak için konuşmalarına bile gerek yoktu artık, bakışmak yeterli oluyordu.
"O zaman.. hemen mutfağa!"
Rüya gülümseyip elini tuttu, ayağa kalktı. Bugün yemeği iki kız birlikte yapacaktı.
"Hemen!"
Kapıya el ele yürüyüp salona geçtiler. Rüya mutfağa ilerledi, Nehir yavaşça elini elinden çıkardı. Gözleri salonun köşesindeki banyoya kaydı. Ali Demir içerideydi. Yeni duş almış, giyinmişti. Saçları nemliydi, eline küçük bir havlu alıp arkasını döndü. Kafasını yerden hiç ayırmadan Nehir’in önünden geçip odasına girdi.
Derin nefes verdi Nehir, bu adam geçen her gün de aklını alıyor, dengelerini bozuyordu. “Nehir..” diye seslenen Rüya’nın sesiyle kendine gelmeye çalıştı. Ufak bir soluk alıp kendine çeki düzen vermeye çalıştı.
"Dalmışım, hadi başlayalım" mutfağa yöneldi, Rüya’nın gözleri önce koridora, sonra ağabeyinin kapalı kapısına ve ardından genç kıza döndü. Aklında türlü türlü ihtimaller yer alsa da üstelemedi, akışına bırakmak en iyisi olacaktı. Gözlerini mutfağa çevirdi.
Nehir, "Ne yemek yapacağız?" diye sordu
"Abimin de sevdiği bir şey olsun"
"Ne seviyor ki?" diye sordu heyecanla genç kız. Ona dair her detayı bilmek, öğrenmek oldukça heyecanlandırıyordu. Artık her detayını aklını yazıyor, unutmamak üzere kayıt ediyordu.
"Mantı sever"
"Mantı mı?"
Nehir'in şaşkın bakışı ile Rüya'nın yüzünde tebessüm oluştu.
"Ne oldu?"
"Mantı nasıl yapılır ki?" diye sordu merakla. Bir an önce öğrenmeliydi.
Rüya tebessüm etti. İşaret parmağı ile yavaşça genç kızın burnunun ucuna dokundu, “Merak etme, şimdi sana öğreteceğim.” Arkasını dönüp buzdolabının dondurucu kapağını açtı. İçerisinde donmuş boy boy saklama kapları vardı ve özenle diziliydi. Birkaç defa genç kızın gözüne çarpmıştı bu, ama üstünde durmamıştı.
Rüya biraz karıştırıp bir tanesini çıkardı. Dondurucunun kapağını kapatıp tezgaha bıraktı. Saklama kabının buz tutan kapağını yavaşça açmaya çalışırken, Nehir sessizce izliyordu. İçerisinden ne çıkacağını merakla bekliyordu ki birkaç zorlamadan sonra hızla açıldı.
Rüya kabı genç kızın bakışlarına çevirdi. "Annem zor zamanlar için açıp dondurucuya atmıştı. Şimdi işimize çok yarayacak" dedi.
Nehir gülümsedi, gözleri hayranlıkla genç kızın üzerindeydi. Bu yaşına rağmen nasıl her şeyi böylesine kusursuz bilirdi?
....
Rüya servis tabaklarını yaklaştırdı, Nehir’e döndü. Her sürecini detayıyla anlatıp yapmasına fırsat vermişti. Nehir hem şaşkın hem de heyecanlıydı, yemek yapmanın böylesine eğlenceli olduğunu ilk defa fark ediyordu.
"Şimdi tabaklara alalım" dedi Rüya bir öğretmen edasında.
Nehir hızla dört porselen tabağa yaklaştı. Eline alıp tencereye yaklaştı. Ellerine eldiven takıp sıcak kenarlarından tuttu. Dikkatle tabaklara bölüp gözlerini onay bekleyen küçük bir çocuk gibi Rüya’ya çevidi.
“Yoğurt sosunu ekleyelim.”
Nehir hızla sos tabağını eline aldı, dikkatle tabaklara eşit şekilde böldü. Rüya tabakların birini genç kıza yaklaştırdı. “Bunun domates sosu diğerlerinden biraz daha yoğun olmalı. Abim çok sever.”
Nehir kafasıyla onaylayıp aklına yazdı, zihninde defalarca tekrarladı, ‘Domates sosunu yoğun seviyor’
....
Rüya gözlerini saate çevirdi, hava kararmak üzereydi. Yüzünde meraklı bir endişe belirdi, annesi hala eve dönmemişti. Derin bir nefes alıp oturma odasına ilerledi, gözleri televizyonun karşısındaki ağabeyine kaydı.
“Abi.. Anmem neden gelmedi hala?”
Genç adamın gözleri pencereden dışarıya kaydı, annesini ve komşuyu sohbet ederken gördü. “Geldi, şu an Müzeyyen Teyze'yle konuşuyor"
Rüya derin bir nefes aldı, kapının sesi duyuldu. Tebessümle yaklaşınca annesini gördü.
"Zeynep Sultan nerelerdesin?" diye sordu, yanaklarını sıkıp birer öpücük kondurdu.
Zeynep Hanım’ın gözleri evin içerisinde gezindi, aradığı kişi neredeydi? "Nehir nerede? Konuşmamız gerekiyor" yüzünde şaşkın bir ifade vardı.
"Bir şey mi oldu anne?" diye sordu endişeyle Rüya.
"Yemeği hazırladıktan sonra konuşuruz"
"Biz Nehir'le hallettik"
Zeynep Hanım gülümsedi. Elini kızının yanağına bıraktı. "O zaman bugün güzel kızlarımın ellerinden yiyelim"
Bakışı Nehir'e kaydı, tebessüm ediyordu. Gülümsedi şevkatle. "Siz oturun, üstümü değişip ellerimi de yıkar gelirim"
Rüya’nın gözleri oturma odasındaki ağabeyine kaydı, “Abi.. yemek hazır"
.....
İştahla tabaklar boşaltıldı, Nehir'in bakışı genç adamdaydı. Mantıyı gerçekten de severek yiyordu. Tebessüm etti ve listesine ekledi. Onun sevdiği her şey gibi bunu da kalbinin en derinine bıraktı. Aynı evde geçirdikleri her anda onu daha iyi tanıma fırsatı doğuyordu. Gizli bir tebessüm oluştu yüzündü, gözlerini hızla karşısındaki bir çift maviden ayırdı. Tıpkı ömrünün en güzel filmi gibiydi.
Ali Demir önündeki bardaktaki suyu yavaşça yudumlayıp ayağa kalkmaya yeldendi, annesi elin elinin üzerine bırakıp durmasını sağladı.
"Oğlum.. sizinle konuşmamız gereken bir şey var. Otur.” Derin bir nefes verip gözlerini iki kıza da çevirdi. “Yemeğinizi bitirmenizi bekledim"
Genç adam sandalyesine yeniden yerleşti.
Nehir’in yüzü asıldı, kalbi delice çarpıyordu. Konuyu az çok tahmin ediyordu, yine evlilik işinden söz edilecek ve genç adamdan Emine ile olan süreç için artık karar vermesini isteyecekti ve o da ailesini daha fazla bekletmeyerek, evet diyecekti.
Ne yapmalıydı o zaman? yine de bu evde kalmaya devam mı edecekti?
Onun evlilik sürecini, içini acıtacak olmasına rağmen izleyecek miydi?
Hayır dedi, bunu yapacak kadar cesaretli değildi. Evliliğe ‘evet’ dediği anda Kemal'i arayacak ve onu bu evden temelli götürmesini isteyecekti. Gözlerini kapadı, Zeynep Hanım'ın bakışını fark edip kendine gelmeye çalıştı.
"Bugün Müzeyyen'le görüştüm, bana bir şeyler söyledi" dedi. Nehir derin bir soluk aldı, beklediği şeyler değildi konu.
Ali Demir merakla, "Ne dedi anne?" diye sordu.
Müzeyyen Hanım’ın gözleri önce Nehir’e kaydı. "Yarın akşam hayırlı bir iş için bize gelmek istiyorlar"
Ali Demir’in gözleri büyüdü, aklına gelen tek ihtimal kız kardeşiydi. Evliliğine karşıydı, önce okulunu bitirip ayakları üzerinde durmalıydı. Bardağını avucunun içerisinde delice sıkıp kaşlarını çattı.
"Ne demek hayırlı bir iş anne!" diye gürledi. Müzeyyen Hanım’ın oğlu, en yakın arkadaşı Hakan’dı. Üstelik Rüya doğduğu günden bu yana ‘abi’ diye hitap ediyordu, bu nasıl olabiliyordu?
Derin bir nefes alıp annesine döndü, "Rüya okuyacak!” dedi. Sakinleşmeye gayret bile etmedi. Hızla ayağa kalktı, “Hakan'a bunun hesabını soracağım!" diye ekledi.
Rüya şaşkın ve tepkisizdi. Ağabeyine güveni sonsuzdu, ona hiçbir zaman istemediği bir şeyi yaptırmayacaktı. “Abi..” diye fısıldadı. Zeynep Hanım hızla oğlunun elini tutup durdurdu.
“Yanlış anlaşılma oldu sanırım oğlum. Konu Rüya değil.” Dedi, Ali Demir yavaşça yerine oturdu. Öfkesi dinmiş, sakinleşmişti.
"O zaman nedir bu hayırlı iş anne?" diye sordu Rüya merakla. Zeynep Hanım gözlerini yavaşça Nehir’e çevirdi, genç kızın gözleri şaşkınlıkla büyüdü. “Ben mi?” diye sordu. Hızla açıklama gereği duydu, “Ben reddetmiştim.” Diye ekledi.
Ali Demir’in gözleri hızla ona döndü, ne demekti bu? Bu konu daha önce da açılmış mıydı, ne zaman olmuş, ne zaman reddetmişti? Rüya’nın gözleri şaşkınlıkla büyüdü, “Nehir seni Hakan Abi’ye mi istiyorlar?” diye sordu. Nehir kafasını hızla iki yana salladı. "Hayır, hayır Rüya. Ben istemediğimi söyledim!"
Zeynep Hanım ufak bir soluk alıp elini genç kızın elinin üzerine bıraktı, bakışları anında buluştu.
"Kızım.. reddettiğine emin misin? Bana, senin de isteğin olduğu söylendi"
“Ne?” kafasını hızla iki yana sallayıp genç adama döndü. Kardeşi için gösterdiği tepkinin yarısı bile yüzünde yoktu. Sessizce izliyor, elindeki bardaktaki suyu yavaşça yudumluyordu.
"Eminim Zeynep Teyze, istemediğimi söyledim."
Rüya’nın gözleri Nehir’e döndü, şaşkındı. "O zaman neden geliyorlar anne? Müzeyyen Teyze'de Hakan Abi'de zorlayacak insanlar değiller"
"Bilmiyorum.. ama kesinlikle istemiyorum"
Zeynep Hanım şaşırdı, gözlerini iki kızdan ayırdı. Anlam vermeye çalıştı, komşularını yıllardır tanıyordu. Ne annesi ne de oğlu zoraki bir evlilik yapacak, yaptıracak insanlar değillerdi. Derin bir nefes verip Nehir’e döndü, belki de onu gerçekten gelin olmayan layık görmüşlerdi ve ilk defa böylesine istedikleri bir aday bulmuşlardı.
"Kızım.. Hakan işi gücü yerinde iyi bir genç adamdır. Evleneceği kişiyi mutlu etmek için de elinden geleni yapacaktır. İstemiyor musun gerçekten? Biraz zaman ister misin?"
Nehir hızla kafasını iki yana salladı, "İstemiyorum, hiç istemiyorum"
Derin bir nefes verdi Zeynep Hanım, bir karışıklık olduğunu anladı. "Ama isteğin olduğunu düşünerek yarın geceyi kabul etmek zorunda kaldım."
Rüya bakışını annesine çevirdi, endişeliydi. Biliyordu ki böyle misafirler geldiğinde genellikle koşullar uyduğu taktirde evet denip yüzükler takılırdı. Gözleri tek çare olarak gördüğü ağabeyine döndü, "Abi.." dedi. Bir destek, bir yardım bekledi.
Genç adam gözlerini önce Nehir’e sonra da kız kardeşine çevirdi, derin bir nefes verip ayağa kalktı. "Beni bulaştırmayın"
Arkasını dönüp mutfaktan çıktığında, Nehir yüzünü astı. Bu adam keçiydi ve keçinin yanında hiç değeri yoktu. Evlilik endişesine rağmen hiç destek olmamıştı. Gözleri doldu, Rüya’nın bakışları ona döndü. Annesinin kalktığını görüp elini genç kızın elinin üzerine bıraktı.
"Merak etme boş dönecekler"
"Böyle bir şey mümkün mü?"
"Mümkün tabi, zorla evlendirilecek değilsin" dedi tebessümle. Göz kırptı, Nehir’in yüzünde gülümseme belirdi. Rahatlamıştı.
.....
Nehir gözlerini yavaşça sağına çevirdi, Rüya’yı gördü. Derin bir uykunun içerisindeydi, okul dönemlerinde oldukça erken uyurdu. Bakışlarını karanlığa rağmen tavana çevirdi, gecenin bir vaktiydi. Yarın akşamı düşünmeden duramıyordu, neler olacaktı, istemediğini nasıl söyleyecekti, Müzeyyen Hanım ve oğluna ayıp mı etmiş olacaktı?
Sıkıntıyla yavaşça doğruldu. Gözlerine bir türlü uyku uğramıyordu. Ayaklarını yataktan indirip kalktı, odanın kapısını yavaşça aralayıp salona geçti. Işıkları açmadı, evi artık çok iyi biliyordu. Mutfağa girip ışığı yavaşça açtı, buzdolabından çıkardığı suyu bardağına doldurup içti. Şişeyi yeniden dolaba yerleştirip bardağı sudan geçirdikten sonra yerine bıraktı.
Arkasını yavaşça döndüğünde gözleri bir gölgeye kaydı. Genç adamdı, odasından çıkıp mutfağa gelmişti. Sessizce dolaba yaklaşıp aynı şişeyi çıkardı, bardağına doldurduğu suyu içti. Yerine bırakıp genç kızı görmezden gelerek arkasını döndü, Nehir derin bir soluk aldı. Delice merak ettiği bir şey vardı.
“Yarın akşam gelecek olan misafirler seni hiç rahatsız etmiyor mu?" diye sordu.
Genç adam adımını durdurdu, gözlerini yavaşça gözlerine çevirdi.
“Neden rahatsız etsin? Sen istedin.” diye sordu.
Nehir derin bir nefes verdi, her anda sabrını zorlamayı başarıyordu.
"Ben istemedim" dedi, hızla yaklaşıp önünde durdu. Gözleri aynı anda derin denizleri andıran bir çift mavi bakışa kaydı, kalbini susturmaya çalıştı.
"Hakan benim kardeşim. Onu istemeyen biriyle evlenecek biri değil"
"Ben de sevmediğim biriyle evlenecek biri değilim!" diye gürledi Nehir, umursamazlığı çıldırtıyordu.
Genç adam bakışlarını hızla gözlerinden ayırdı.
"Umut vermişsindir"
"Vermedim!!" diye gürledi, sesi mutfağın içerisinde yankılandı. Eliyle hızla ağzını kapattı, diğerlerini uyandırma korkusu sardı her yanını. Kısa bir an bekledi, kapılardan hiç ses yoktu. Derin bir nefes verdi, gözlerini genç adamın mavilerine çevirdi.
"Peki..” dedi kararlılıkla. “Evlenirim o zaman!"
Ali Demir kafasıyla onayladı, “Mutluluklar o zaman!” diye cevapladı. Arkasını dönüp hızla odasına girip kapısını örttü.
Nehir derin derin soluk alıp
Sollayarak birkaç adım ötede bulunan odasına girdi. Kapıyı yavaşça kapatınca, genç kız derin derin nefes aldı. Bu adam sinirlerini sınıyordu, sağ ayağını sertçe kaldırıp yere vurdu. Tam bir baş belası, anlaşılmaz, inatçı, baş edilemez, umursamaz ve dengesiz keçinin tekiydi.
Kalbinden geçen bu kelimeleri yüzüne haykırmak istedi, kendine hakim olmaya çalıştı. Sakin olmalıydı, gecenin bu yarısında ev halkını ayaklandırmaya hakkı yoktu. derin derin nefes alıp kapısına yaklaştı. “Nobran!” dedi, ayağıyla tekmeyi kapısına sertçe geçirdi. “Ah! Ayağım!” Diye acıyla ekledi. Ayağını havaya kaldırıp seke seke odasına girdi. Gerçekten acımıştı. Yatağın kenarına oturdu.
Genç adam usulca kapısını araladı. Gözlerini salonda gezdirdi, yüzünda ufak bir tebessüm belirdi. Bu kız öfkelenince zapt edilmesi oldukça zor oluyordu. Yeniden odaya girip kapıyı örttü, sırtını kapıya yasladı. Alt dudağını yavaşça ısırdı, kulaklarında, ‘Evlenirim o zaman.’ Cümlesi yer aldı. Gülümsedi, evlenmesi mümkün değildi. Annesi, kız kardeşi de dahil olmak üzere herkesin unuttuğu önemli detaylar vardı. Bu kız evlerine misafirdi, istese bile biriyle evlenmesi mümkün değildi. Çünkü hafıza kaybı yaşıyordu, kim olduğunu bilmiyordu ve en önemlisi de yanında kimliği yoktu.
Bedenini yavaşça yatağına bırakıp sırt üstü uzandı. Kollarını kafasının altında birleştirerek tavanı izledi, yarın akşamı merakla bekliyordu. Baş belası misafir, engel olmak adına elinden gelen her vukuatı çıkaracaktı.
.....
Nehir yatağındaydı, gözüne uyku uğramıyordu. Sırtı başlığa dayalıydı, düşünüyordu. Düşündükçe de keçiye daha çok sinirleniyor ve ağzına geleni saydırıyordu. Derin nefes alıp kafasını yastıkla buluşturdu, sert bir şey hissetti. “Tablet!” dedi. Nasıl da unutmuştu.
Hızla doğruldu, Rüya’yı yeniden kontrol edip dikkatle yerinden çıkardı. Uykusu yoktu, çalışmak için büyük fırsattı. Sessizce açma tuşuna dokundu, açılış sesi yankılandı. Telaşla Rüya’yı kontrol edip hızla sesini kıstı.
Derin bir nefesle ışığını da en aza indirip yataktan indi. Rüya'nın odadaki çalışma masasına yönelip oturduğu an, ekranda üst üste mesajlar belirdi. "İlk günden kaytarıyor musun Nehir?" yazıyordu ilkinde. Kemal tarafından gönderilmişti.
İkinciyi açtı, "Çabalamadan başaramazsın"
Üçüncüye dokundu, "Kurul gününü düşün, başkan seçilme ihtimalin var.”
Nehir tebessüm etti. Hepsinin gönderim saati gece yarısından sonrasına aitti ve yarım saat aralıklarla gönderilmişti. Cevaplama kısmını açtı, "Dikkatimi dağıtma" yazıp gönderdi, aynı anda cevap geldi. “Buradayım, aklına takılan bir şey olursa yazman yeterli olacaktır.”
“Tamam.” Dedi tebessümle.
Kemal odasındaydı, yavaşça ayağa kalkıp derin bir soluk aldı. Uzaktan bile olsa genç kıza yardımcı olmak oldukça rahatlatıyordu. Eline telefonunu aldı, bir an bile yanından ayırmayacaktı, belki bir desteğe ihtiyacı olurdu. Odadan çıktı, gözleri evin hizmetlisine kaydı.
"Kahve var mı?"
"Var efendim"
Genç bir kadındı, hızla makineye yöneldi, evin içerisinde en çok tüketilen içecekti. Sürekli de hazır bulunurdu, bir kupa bardağı doldurup uzatınca, Kemal yudumlayıp yeniden odasına yöneldi.
....
Saatin farkında değildi genç kız, tek bildiği gözleri şu an açılmak da zorlanıyordu. Bu ev uyku düzenini de tamamen değiştirmişti. Sabahlara değin barlarda takılırken, şimdi uykuya direnemiyordu. Tablete ait olan kalemle dosyaları okuyor, aklına takılan yerlerin de Kemal'e sormak için altlarını özenle çiziyordu.
Esneyerek kafasını masanın üzerinde bulunan tablete dayadı. Yan çevirdi, Rüya'yı gördü. Nasıl da huzurla uyuyordu, onun yerinde uyuyor olmayı içinden geçirdiği anda tabletin ışığı yandı. Yavaşça kafasını kaldırıp ekrana bakınca, mesaj gördü. Kemal’dendi.
"Nasıl gidiyor?"
"Gitmiyor" dedi esneyerek. Kafasını yastıkla birleştirdi.
Kemal tebessüm etti. Tahmin ettiği gibi çalışmak onu oldukça yoruyordu. Bu yaşına değin, hiç sıkmaya ve zorlamaya gelmediğini de biliyordu. Her daim rahatına düşkündü.
"Uyumak yok, zamanımız çok kısıtlı. Devam et" diye yazıp gönderdi.
Bekledi, cevap gelmedi, gülümseyerek kahvesini yudumlayıp gülümsedi, "Uyudun değil mi?"
....
Kulağına ulaşan ezanın sesiyle hızla gözlerini araladı Nehir, gün doğmak üzereydi. Önüne baktı, tablet vardı. Rüya'ya döndü hala uyuyordu. Telaşla doğrulup tableti kapattıktan sonra hızla yastığın kılıfının arasına sıkıştırdı. Kafasını yeniden yastıkla buluşturup derin bir nefes aldı, birazdan herkes uyanacaktı, o zamana değin rahatlıkla uyuyabilirdi.
.....
Rüya için gün oldukça erken başlamıştı. Erken uyanıp hazırlanmış, aceleyle bir şeyler atıştırıyordu. Tek kelime etmekle bile vakit harcamıyordu. Ağabeyinin bakışları ona döndü, kolundaki saate baktı, dersinin başlamasına hala 2 saat vardı.
"Yavaş ye, boğulacaksın. Ne bu acele?"
Tüm bakışlar genç kıza döndü, çayını hızla yudumlayıp ağabeyine döndü.
"Okulda büyük bir söyleşi var abi, yetişmek istiyorum" Hızla çatalını domatese batırıp ağzına bıraktı.
"Bu saatte mi?"
"Aslında başlamasına hala bir saat var ama ben önlerde yer kapabilmek için erkenden gideceğim"
Nehir heyecanına gülümsedi, Ali Demir meraklı gözlerini kız kardeşine çevirdi. "Kimin söyleşisi böyle?"
Rüya ağzındaki lokmayı yutup ona döndü. "Genç bir iş adamı abi, tanımazsın. ismi Mert Çetemen."
Nehir’in gözleri hızla ona döndü, yuttuğu çay boğazına kaçtı. Üst üste öksürürken, Rüya rahatlatmak adına sırtına yavaşça vurdu. “İyi misin Nehir? Boğazında mı kaldı?”
Genç kız derin derin soluk alıp kendine gelmeye çalıştı, “İyiyim" dedi fısıltıyla. Tir tir titreyen ellerini gizlemeye çalıştı. İlk defa bu evin içerisinde ağabeyinin ismini duyuyordu. Toparlanmaya gayret etti, bir sorun yoktu, sakin olmalıydı. Ağabeyi her daim okullarda seminerler düzenler, öğrencilere yol gösterirdi. Yine onlardan biriydi, telaş yapmasına gerek yoktu.
Rüya çantasını almak üzere uzaklaştı, Nehir de arkasından kalkıp odaya ilerledi. Gözlerini telaşla ona çevirdi, "Rüya" dedi.
Rüya koluna taktığı çantasıyla ona döndü. Oldukça heyecanlıydı, uyandığı andan beri bu söyleşiyi düşünüyordu.
"Bu adamı tanıyor musun?" diye ekledi.
Rüya gülümsedi, ismini çok duymuş, yüzünü yakından hiç görmemişti. Okulda her daim adı geçiyor, öğrenciler özenerek söz ederdi. "Tanıyorum sanırım"
"Sanırım?" diye sordu korkuyla Nehir.
"Yani yüzünü hiç görmedim ama ismini çok duydum. Çok başarılı bir iş adamı olduğu söyleniyor. Çok merak ediyordum. Sonunda yakından göreceğim ve belki de tanışma fırsatı bulacağım"
Nehir duraksadı, ufak bir soluk aldı. Ağabeyiyle taşınmasını da yakınında durmasını da hiç istemiyordu, oldukça tehlikeli bir adamdı. Rüya öyle birini tanımamalıydı.
“Güvenli olmayabilir.” Dedi, Rüya’nın gözleri ona döndü. “Neden böyle dedin?"
Genç kız toparlamaya çalıştı, “Yabancı bir adam diye, nasıl biri olduğunu bilmiyoruz sonuçta."
"Evet ama biraz daha çıkmazsam yetişemeyeceğim, görüşürüz" dedi heyecanla Rüya, yaklaşıp genç kızın yanağına öpücük kondurup hızla çıktı.
Nehir şaşkındı, büyük bir endişe esir aldı. Bu evde bu şekilde kalmak gün geçtikte daha riskli bir hal alıyordu. Derin bir nefes aldı, hiç olmazsa kurulun toplanacağı güne kadar bunu sürdürebilmeliydi. Sonrasında tüm gerçekleri onlara anlatacak ve yalanları için büyük bir af dileyecekti.
.....
Koca bir konferans salonuydu, içerisi tıklım tıklım öğrencilerle doluydu. Kırmızı renkten oluşan yüzlerce koltukta hiç boş yer yoktu. Herkesin bakışı ise sahnedeydi, gelecek olan konuğu bekliyordu. Bir sandalye ve küçük bir masa vardı sahnenin en orta yerine.
Üzerinde masaya bağlı ayaklı bir mikrofon, bir cam bardak ve bir pet şişe su vardı, tam öne de "Mert Çetemen" yazan bir isimlik konulmuştu. Arkaya ise duvar boyutunda bir ekran yansıtılmıştı. Orada da genç adamın ismi büyük harflerle yazılıydı.
Kalabalığın arasındaki koltukların en baş sırasında hocalar oturmuştu. Onların arkalarında bulunan sıraların en orta yerinde Rüya vardı. İstediği gibi en güzel yerde oturuyordu. Heyecanlıydı, gözlerini sahneden hiç ayırmadan bekliyordu ki, bir adam girdi içeri.
Altında siyah gömleğin bulunduğu, siyah ve oldukça şık bir takım elbise vardı üzerinde. En üst düğmesi açıktı ve gülümsüyordu. Kara gözleri gülümseyişiyle kısılıyor, yüzünü daha çekici hale getiriyordu.
Rüya’nın gözleri ona döndü, ufak bir şaşkınlık yaşadı. Bu yüzü daha önce de gördüğünü düşündü. Bakışları sağ ve soldaki afişlere kaydı, dikkatle süzdü. Zihnini zorladı ve o güne döndü. Az daha bir trafik kazasının mağduru olacağı bir gündü, siyah bir araba ile önünde duran, siyahlarla dolu adamdı bu. Gözleri büyüdü, böylesine bir tesadüf mümkün müydü? O gün karşılaştığı kişi, Mert Çetemen’di.
....
Mert yoğun bir söyleşinin içerisindeydi. Merakla izleyen ve dinleyen genç öğrencilere başarılarını, yaptıklarını, şirketlerini ve işlerini detayıyla anlatıyordu. Bazen tebessümle bazen de oldukça ciddiyetle sorulara cevap veriyor, hiçbirini geçiştirmiyordu.
Rüya heyecanın aksine oldukça sessizdi. Bir an bile gözlerini üzerinden ayırmıyor, her hareketini, her mimiğini inceliyor, süzüyor ve yorumluyordu. Karşılaştıkları o gün de, sağ ve solundaki afişlerdeki resimlerde de, şu an sahnede de siyahlar içerisindeydi. Ayakkabısı, gömleği, kravatı ve takımı bile istisnasız aynı renkti.
Şaşırdı, neden hep siyahların içerisindeydi? Bir sebebi var mıydı, yoksa sadece sevdiği bir renk miydi? Ama bir insan neden sadece siyahı sevebilirdi. Derin bir nefes verdi ve cesaretini toplayıp onlarca kişiyle birlikte elini havaya kaldırdı.
En önlerde oturuyordu, büyük bir avantajdı. Sahnedeki adamın gözleri aynı anda ona kaydı. Kalabalığın arasında ilk defa gözleri, gözlerine kaydı. Onu daha önce gördüğünü hatırladı. Arabasının önüne çıkan ürkek bakışlı kızdı o.
“Buyurun.” Dedi.
Rüya, öğrencilerin ellerinden tek tek uzatılan mikrofonu parmaklarının arasında sıkıca tuttu. Gözlerini yavaşça genç adamın gözlerinden ayırdı. Derin bir soluk verip, “Neden Siyah?" diye sordu.
Tüm bakışlar merakla ona yöneldi. Soruyu anlayabilen tek kişi yoktu. Mert, “Soruyu biraz daha detaylandırabilir misiniz?” diye sordu.
Rüya ufak bir soluk aldı. “Hep siyahlarla kaplısınız. Bir sebebi var mı?”
Mert’in gözleri şaşkınlıkla büyüdü. İlk defa birisi ona böylesine bir soru soruyordu. İlk defa birisi siyahlarını fark ediyordu. Ufak bir soluk aldı, öğretmenler telaşla Rüya’ya yaklaşmaya, sorusunu geri almak için baskı yapmaya çalıştı. Konu özel hayat değildi, sadece genç adamın başarılarıyla sorular sorabilirlerdi.
"Rüya" dedi bir öğretmen. Yaklaşıp telaşla mikrofonu elinden aldı. Konu değişmek adına başka öğrencilere mikrofon verildi, farklı sorular soruldu fakat Mert’in tek odağı aynı sorudaydı.
Tüm hayatı zihninde saniyeler içerisinde yer almıştı. Gerçekten de hayatı hep siyahlarla kaplıydı, ömründe başka bir renk yoktu. Derin bir nefes alıp yüzünde tebessüm oluşturdu.
"Sanırım arkadaşımızın sorduğu soruyu cevapsız bırakmamalıyım.”
Masadaki şişeye yöneldi, bir bardak doldurup yavaşça yuttu. Gözlerini öğrencilerin üzerinde gezdirip Rüya’da durdurdu.
"7 yaşında annemi kaybettim ve öz babamı tanıdım" tüm dikkatler ona döndü, derin bir sessizlik hakim oldu.
"Hayat bana bir anne daha verdi, babamın eşi. Onu ilk gördüğüm anda çok sevmiştim. Merhametli, sevgi dolu ve asla kardeşimle aramıza ufak bir ayrım bile koymayan vicdanlı bir kadındı. Küçükken onun hep iki kalbi olduğuna inanırdım. Şaşırırdım, nasıl kendi doğurduğu çocukla beni aynı oranda severdi.” Sustu, ufak bir soluk verdi. “Onun varlığı bana güçtü. Çok defa birlikte uyuduk, oyunlar oynardık. Onun ölümüne kadar çok mutluydum.”
Gözlerinin dolduğunu hissetti, Hale annesinin ölümüyle hayatı tepetaklak olmuştu.
"O gün hayatımın dönüm noktasıydı, çünkü artık hep bir yas içerisindeydim. Cenazesinde siyah giyindim ve sonrasında da başka renk giyemedim."
Derin nefes aldı, kendini toplayarak kalabalığa döndü. O günden sonra, babası bir daha ona yakın olmamıştı. Hale Hanım sayesinde gösterdiği sevgi de kadının ölümüyle yok olmuştu.
Babası sadece kardeşini sevmiş, o da imrenerek izlemişti. Kafasını yavaşça eğdi, kalabalığın gözleri dolu dolu oldu. İ
Rüya sessiz ve tepkisizdi. Beklediği cevap kesinlikle bu değildi. Kafasını eğdi, gözlerine bakmaya cesaret edemiyordu.
Mert, “Başka sorunuz var mı?" diye sordu.
Kafasını kaldırdı. Tüm bakışlar ona kaydı. Rüya öğretmenin talimatıyla eline sıkıştırılan mikrofonu eğdi, kafasını yavaşça iki yana salladı.
"Teşekkür ederim" diye fısıldadı. Zihninde onlarca soru belirdi, sormadı, soramadı.
.....
Mert odasındaydı, odasına geldiği andan beri aklı sadece söyleşideydi. Gözleri sık sık odanın içerisinde geziniyordu, her köşesi, dolapları dahil siyah renkti.
Derin bir nefes aldı, döner siyah sandalyesine sırtını yasladı. Kafasını tavana çevirip oldukça yavaş şekilde sağa sola sallanmaya başladı. Aklında o kız belirdi.
Onu iki defa görmüş, ikisinde de oldukça şaşırmıştı. Merak sardı her yanını, kimdi, neydi bu kız? Karalarla kaplı ömrünü nasıl böylesine fark edebilmişti? Halbuki ne babası ne de kız kardeşi hiç farkında varmamıştı.
Derin nefes alıp telefonunu çıkardı. Yarımcısı olan Serdar'ın ismini buldu. Arama tuşuna basıp kulağına yaklaştırdı.
"Alo"
"Bugünkü kızı araştır. Kimdir, nedir bilmek istiyorum"
.....
Oy ve yorumları eksik etmeyelim 💙