Mert odasındaydı, odasına geldiği andan beri aklı sadece söyleşideydi. Gözleri sık sık odanın içerisinde geziniyordu. Her köşesi, dolapları dahil siyah renkti.
Derin nefes aldı, döner siyah sandalyesine sırtını yasladı. Kafasını tavana çevirip oldukça yavaş şekilde sağa sola sallanmaya başladı. Aklında o kız belirdi.
Onu iki defa görmüş, ikisinde de oldukça şaşırmıştı. Merak sardı her yanını, kimdi, neydi bu kız? Karalarla kaplı ömrünü nasıl böylesine fark edebilmişti? Halbuki ne babası ne de kız kardeşi hiç farkına varmamıştı.
Telefonunun cebinden çıkardı, yardımcısı olan Serdar’ın ismini tuşladı. Arama tuşuna basıp kulağına yaklaştırdı.
“Alo"
"Bugünkü kızı araştır. Kimdir, nedir bilmek istiyorum" dedi, telefonu yerine bıraktı. Merak doluydu.
....
Nehir’in elinde tablet vardı. Kulübede oturuyordu, Ali Demir ani çıkan bir sevkiyat ile seradan gitmiş, bir başına kalmıştı. Fırsattan istifade edip kapıdan çıktığı anda tableti eline alıp dosyaları tek tek okuyup incelemeye başlamıştı. Kafası allak bullaktı, okuyor, defalarca üstünden geçiyor, yerine oturmakta oldukça zorlanıyordu.
Sıkıntıyla derin bir nefes verdi, "Anlamıyorum!" diye sitem etti. Tableti yavaşça sağ yanına bıraktı, gözleri kulübenin kapısına kaydı. Karşısında bir çift yeşil göz vardı, yüzündeki tebessümle dakikalardır sessizce izliyordu.
Telaşla ayağa kalktı, “Kemal!” hızla kapıdan çıkıp dış kapıyı, çevreyi kontrol etti, Ali Demir görebilirdi, endişe sardı her yanını. Yanına yaklaştı. "Neden geldin? Yakalanacağız!"
Kemal tebessümle içeri girdi, kanepeye oturup tableti eline aldı. “Otur şuraya.” Dedi, ekranı açıp dosyalardan birinde durdu. Nehir kafasını iki yana sallayıp yeniden dış kapıyı kontrol etti, korku doluydu. Biri gördüğü anda yalanları ortaya çıkacaktı.
“Birileri görebilir.” Dedi, Kemal yavaşça doğrulup ayağa kalktı. Önünde durdu, "Korkma Nehir.” Dedi, derin bir nefes aldı, “Benim yanımda iken hiç kimseden, hiçbir şeyden korkma. Çünkü korktuğu görünce aklım başımdan gidiyor" diye ekledi. Elinden tutup kanepeye oturtmak istedi, Nehir reddedip yeniden gözlerini dış kapıya çevirdi.
"Kemal lütfen, git"
"Sakin ol gelmeyecek. Uzun sürecek bir teslimat yapıyor şu an.”
"Ne?” dedi Nehir şaşkınlıkla, aklına gelen ihtimalle gözlerini kapıdan ayırıp yeşil gözlerine döndü. “Sen mi ayarladın yine?" diye ekledi.
Genç adam tebessümle kafasını salladı, buraya gelebilmek, genç kızı görebilmek ve yardımcı olabilmek için bir satış ayarlamış, çalışanlarının birinin bahçesine çiçekler döşemişti. Gülümseyip elini yavaşça genç kızın yanağına bıraktı, uykusuz gözlerinin derinlerine bakıyordu. “Çok uykusuz gözüküyorsun.”
Nehir gülümseyip derin nefes aldı, “Sadece geceleri herkes uyurken çalışabiliyorum.”
“Sonrasında da erkenden uyanmak zorunda kalıyorsun.”
“Evet” diyerek onayladı genç kız.
Kemal derin bir nefes aldı, anlam vermekte zorlanıyordu. Daha iyi imkanlar içerisinde hazırlanmasını sağlayacak gücü vardı ama o, burayı, bu zorlukları ve bu imkansızlıkları seçiyordu. Neden? Neden burada kalmak için direniyordu? "Bana bir gün anlatacaksın değil mi?" diye sordu.
Nehir kafasını yavaşça eğdi, en çok güvendiği kişilerden biriydi ama söylemeye cesareti yoktu. Ya evden ayrılmak zorunda kalırsa, ya bir daha onları göremezse? Hiçbir riski göze alamazdı. En zor zamanlarında sığındığı bu ev, sadece başını koyacak bir çatı değil, içerisinde büyük bir güç vardı. Babasının öldürülmesine de kimsesizliğine de sevgileriyle baş edebiliyordu.
Güçlü değildi öncesinde. Büyük bir servetin, koca koca villaların ve şirketin içerisinde bile zorlanacağı bir sorunla karşılaşmamış, her başı sıkıştığında yardımına birilerin koşup etkilenmesine bile müsaade etmeden yardım etmiştir.
O geceden sonra ilk defa kendi başına kalmış, çaresiz hissetmiş, bir başına olduğunu hissetmişti. Hayat onu büyük bir sınava tabi tutmuş, belki de gücünü görmesini istemişti. Çünkü ömrünün en büyük sorunuyla, babasının katiliyle başbaşaydı.
Kemal, "Anlat, anlat ki derdine ortak olayım. Neden Mert'e böyle öfkelisin?" diye sordu. Genç kız yavaşça bir adım geriye gitti. Gözleri doldu, ağabeyi hep en büyük desteği olmuş, arkasında bir liman gibi görmüştü. Aralarına giren uzaklığa rağmen, her daim bir ağabeyi olduğu için şanslı hissetmişti.
Hayattaki tek yakınları ağabeyi ve babasıydı, ikisi de delice çalışıyor, günlerce eve uğramadıkları oluyordu. Uğradıkları sürelerde de genç kıza asla zaman ayırmıyor, kısa süre içerisinde yeniden işlere yoğunlaşıyorlardı. Evde olduğunu anladığı anlarda bazen ağabeyinin odasına heyecanla gidiyor, uyumasına rağmen uyandırıp sohbet etmek istiyordu ama ağabeyi her defasında reddedip odadan çıkmasını sağlıyordu.
"Abimin elindeki gücü almak istiyorum." Diye fısıldadı.
"Neden?"
"Bu iş bittikten sonra sana her şeyi anlatacağım. Şimdilik sadece kurul için elimden geleni yapmalıyım" sustu, derin bir soluk aldı. Kurulun oylarını alacağına inancı yoktu, ağabeyi çocukluğundan bu yana keskin bir zekaya sahipti. İsteyip de elde edemediği hiçbir şeyi olmuyordu, yine şirketi alabilmek için elinden geleni yapacak, kardeşine esip geçecekti.
Ne olursa olsun o başaracak, pes etmeyecek, babasının gücünü içi yansa da ağabeyinden alıp cezasını çekmesini sağlayacaktı. Düşüncesi bile gözlerinin dolma sebebiydi, iki tarafta da canı vardı. Biri ağabeyi biri de babasıydı. Ama duygularına yenik düşmeyecek, babasının katili olan ağabeyine karşı savaşacak, cezasını çekmesini sağlayacaktı.
"Tamam, anlaştık." Dedi Kemal, üstelememek için büyük çaba harcıyordu. Deri nefes verip gözlerini tablete çevirdi, "Hadi çalışmaya devam. Aklına takılan bir şey varsa sor, çok az zamanım var"
....
Nehir’in gözleri duyduğu ses ile seranın dış kapısına döndü, beklediği gibi genç adam sevkiyatı bitirdikten dakikalar sonra soluğu burada almıştı. Hızla tableti kapattı, kendiyle getirdiği çantasının içerisinde sıkıştırıp ayağa kalktı. Kemal’in haberi alıp gidişiyle etrafı biraz gözden geçirmiş, genç adamın dönüşünü beklemişti.
Hızla bir bardak çay doldurup bakışını pencereye çevirdi. Yaklaştığını görüp kapıya yaklaştı. Gözlerini, bir çift maviye çevirdi. Yüzü, gözleri ter içerisindeydi, oldukça yorulmuş gözüküyordu. Yüzü asıldı, ona hiç kıyamıyordu. Ufak bir nefes verdi, “Çay içer misin?” diye sordu.
Genç adam kafasını iki yana sallayıp arka cebinde bulunan cüzdanı, ön cebindeki anahtarı ve telefonunu masanın üzerine bıraktı. Yapması gereken bir iş daha vardı, halletmesi gerekiyordu. "Çiçekleri sulayacağım.” Dedi, arkasını dönüp hatırladığı bir şeyle yeniden ona çevirdi bakışlarını. “Bu arada annem aradı. Eve bugün erken dönmeni istiyor" diye ekledi. Arkasını yeniden dönüp bahçeye ilerledi. Sağ tarafta bulunan hortuma yaklaştı, musluğu açıp ucunu tuttu. Çiçekleri ve ağaçları tek tek sulayacaktı.
Nehir sessizce bir duvarın kenarına yanaştı, kollarını göğsünde birleştirip gözlerini ona çevirdi. Tıpkı bir film gibiydi, ömrünün belki de en güzeliydi. Çiçeklerine, bahçesine, serasına öylesine bağlıydı ki, özenle her köşesini temizliyor, suluyordu. Onların arasında girdiği anda çok farklı birine dönüyor, sert, inatçı, baş edilemez tavrı anında yumuşuyordu. Çiçekler, Keçi’nin inadını eritiyordu.
Yüzünde tebessüm belirdi, inadına rağmen ne eşsiz bir adam, bir oğul ve bir ağabeydi. Kim bilir ne eşsiz de bir baba, bir eş olacaktı. Ömrü boyunca böylesini ne görmüş, ne tanımıştı.
Aklında Emine belirdi, yüzü asıldı. Her yanını kıskançlık sardı, böylesine bir adama önerildiği için çok şanslıydı.
Derin nefes verdi, gözleri doldu. Evliliği kabul ettiği an da dünyası alt üst olacak, buna dayanamayacaktı. Bakışlarını yavaşça kaldırdı, gözleri bir çift mavi ile buluştu. Ali Demir karşısında duruyordu, bir elinde hortum vardı, kolundaki saati işaret ediyordu. Kendine gelmeye çalıştı, eve geç kalıyordu. Kafasını onaylar anlamda sallayıp hızla kulübeye girip çantasını aldı.
....
Ali Demir musluğu kapattı, etrafı tertemiz yapmıştı. Oldukça yorucu bir günün sonuydu. Arkasını dönüp kulübeye dinlenmek üzere ilerlediğinde bir ses duydu. Kafasını geriye çevirdi, arkadaşı Hakan’ı gördü.
Genç adamın elinde bir çanta vardı, okula gittiği her anda dosyalarını yerleştiriyordu. Ders çıkışıydı, son ders zili çaldığı gibi soluğu burada almıştı. Yüzünde tebessüm belirdi, “Çayın var mı?” diye sordu.
Ali Demir tebessüm edip eliyle kulübeyi işaret etti, el sıkışıp karşılıklı oturdular.
"Hayırdır?" diye sordu merakla. Arkadaşı seraya habersiz hiç gelmezdi,
Hakan gülümseyip gözlerini serada gezdirdi, her şey yine çok düzenli ve çok temizdi. Hiç şaşırmadı, arkadaşı hep tertipli çalışırdı. “Ders çıkışı bir çayını içmek istedim.”
"Yeni demlenmiş çayım var, şanslısın"
"Burası..” dedi Hakan, arkadaşının ter akan yüzüne baktı. “Yorucu olmalı"
"Biraz"
"Bunu yapmaya mecbur değilsin, biliyorsun değil mi?" diye sordu. Ali Demir gözlerini kısıp duymamaya gayret etti. Ayağa kalkıp iki bardağa çay doldurup birini ona uzattı. Bir sandalye çekip karşısına oturdu. Ortalarında ufak bir sehpa vardı.
"Okul nasıl gidiyor? Yoruyor mu çocuklar?"
Hakan tebessüm etti, bir ilkokulda sınıf öğretmeniydi. Çocukları çok seviyor, işinden hiç şikayet etmiyordu fakat çok minik olan öğrencileri onu bazen oldukça yoruyordu. "Olması gerektiği gibi"
İki arkadaş karşılıklı çayları yudumluyordu, bazen de sessizlik çöküyordu içeriye. Derin bir nefes aldı Hakan, arkadaşına baktı, söylemek istediği, altında ezildiği şeyler vardı. Altında eziliyordu. Derin bir nefes verip, "Demir" dedi.
Genç adam yudumladığı çaydan bakışını ayırıp ona döndü. Yanılmıyordu, arkadaşının buraya gelmesinde bir sebep vardı, meraklı bakışlarıyla onu sessizce süzdü.
"Haberin vardır muhakkak, akşam ailecek sizin eve geleceğiz "
Ali Demir’in kısık bakışı ona kaydı, sessizce çayını yudumladı.
"Öncesinde seninle de görüşmek istedim. Çocukluk arkadaşıyız biz." Diye ekledi Hakan.
Ali Demir cevap vermiyor, sadece söyleyeceklerini bekliyor ve kafasıyla ara sıra onaylıyordu.
"Annem onu..” sustu, “Yani Nehir’i beğenmiş ve çok sevmiş.” Ufak bir soluk aldı. Oldukça çekiniyordu. “Misafiriniz olduğunu biliyorum. Bu durumun seni sinirlendirmiş olabileceğini de düşünüyorum ama anneme karşı gelmek istemedim.” Çayını yudumladı. “Biliyorsun ki onlara karşı gelmek çok zor.”
Derin nefes aldı, "Onu gerçekten tanımıyorum, hiç bir araya da gelmedik. Sadece iki defa karşılaştım onda da birinde sen, birinde de Rüya vardı yanımızda. Yani misafirinize karşı hiç kötü bir niyetim olmadı.” Kafasını yavaşça eğdi. “Annem konuyu açmamış olsaydı bile asla aklıma böyle bir düşünce gelmeyecekti. Biz seninle çocukluk arkadaşıyız, kötü niyetim olmayacağını bilecek kadar tanıyorsun beni."
Ali Demi kafasını yavaşça aşağı yukarı salladı, arkadaşını gerçekten de çok iyi tanıyordu. Asla kötü niyeti olacak biri değildi. Ufak bir nefes aldı, "Evlilik ciddi bir iş, neden kabul ettin?" diye sordu merakla.
Hakan duraksadı, kafasını yavaşça eğdi. Zihninde Nehir yer aldı, annesinin önerdiği andan beri ara ara aklına geliyordu. İşi gücü yerinde genç bir adamdı, artık evlenip yuva kurma zamanı gelmişti ve annesi ilk defa bir kızı böylesine istediğini dile getiriyordu.
"Annemin ısrarı"
Ali Demir'in mavi gözleri ona döndü. Bu cevap tatmin edici değildi, sadece anne ısrarıyla olamazdı. "Sadece ısrar olduğuna emin misin?"
Mavi gözleriyle mimiklerini izlemeye başladı. Soruyu sorduğu anda, gözlerinde garip bir ifade oluştu, yüzünde ufacık bir tebessüm belirdi. Alt dudağını yavaşça ısırdı, "Hoş kız" dedi.
Ali Demir gözlerini yavaşça ayırdı, sıkıca tuttuğu çay bardağını parmaklarının arasında sıktığının farkında bile değildi. Derin bir nefes verdi, "Bir çay daha ister misin Hakan?" diye sorup ayağa kalktı. Uzun bir sohbet gerçekleşecekti iki gencin arasında.
.....
Mert için yoğun bir toplantı sonrasıydı, odasına girip kapısını örttü. Gözleri siyahlar içerisindeki koltuklara kaydı, dünden bu yana daha çok dikkatini çekiyordu. Yaklaştı, büyük olanın üzerine oturdu. Kafasını bir kolçağına, ayaklarını da diğer ucuna bırakıp gözlerini tavana çevirdi.
Yoğun işlerinin arasında eve gitme fırsatı bulamıyor, genellikle boş bulduğu vakitlerde de odasında dinleniyordu. Kollarını kafasının altında birleştirdi, gözleri odadaki dolaplara, raflara, çerçevelere kaydı, tümünün tek rengi siyahtı. Şaşırdı, bu kadarı daha önce hiç dikkatini çekmemişti.
Gözlerini yavaşça kapattı, kapının tıklandığını duyup dikkatini o yöne verdi, “Gir.” Dedi. Serdar göründü, patronunun yanına yaklaşıp önünde durdu. Elinde bir dosya vardı. Verilen bir görevi daha layıkıyla yerine getirmişti.
“Efendim" dedi kısık bir tonda.
Mert gözlerini açmadı, dinlendirmeye çalışıyordu. “Anlat, dinliyorum.” Dedi sadece.
"Üniversitedeki kızı araştırmamı söylemiştiniz." Dedi, Mert gözlerini hızla aralayıp ona çevirdi. “Evet?” Dedi merakla.
"İsmi Rüya. Rüya Köksoy. 20 yaşında ve yoksul bir ailenin kızı. Çok başarılı ve okulda tam burslu olarak eğitim gören bir öğrenci." Dosyayı koltuğun kenarındaki sehpanın üzerine bıraktı. “İstediğiniz tüm bilgiler dosyanın içerisinde.” Dedi. Mert kafasıyla onaylayınca, arkasını dönüp ağır adımlarla çıktı.
Genç adamın gözleri dosyaya kaydı, kapının kapanma sesiyle dikkati sadece dosyaya yöneldi.
....
“Nehir” diye seslendi Rüya. Kapının önünde kamyoneti gördüğü anda koşarak eve girdi. Elinde bir poşet vardı, birkaç arkadaşına gidip gelmişti. Ayakkabılarını çıkarıp odaya koştu, gözlerini genç kıza çevirdi.
“Nehir senin için arkadaşlarımdan giyecek bir şeyler getirdim.” Dedi, poşetleri yatağın üzerine bıraktı.
“Ne?” dedi, gözlerini Rüya’ya şaşkınlıkla çevirdi. “Neden?”
“Hangisini beğeneceğini bilmediğim için birkaç ayrı kombin oluşturdum. En çok yakışanı giymelisin.”
Nehir heyecanına tebessüm edip gözlerine baktı. “Rüya bu gerçek bir isteme değil, biliyorsun değil mi?” diye sordu. Rüya kafasıyla onayladı, her şeyin farkındaydı. "Biliyorum tabii ama sende biliyorsun ki Berna da gelecek, ondan daha şık olmalıyız."
“Ne? O da mı gelecek?” dedi Nehir, gözleri kısıldı. Hiç haz etmiyordu.
"Evet. Babaları şehir dışında olduğu için, onun dışında ailenin hepsi gelecek.”
....
İki kızın gözleri buluştu, özenle hazırlanmışlardı. Birbirine baktı iki kız, özenle birbirlerine yardım edip hazırlanmışlardı. Nehir breton siyah-krem renkten oluşan bluzunu, dizinde biten siyah kalem eteğin içine sıkıştırmış, ten rengi stiletto bir ayakkabı giymişti.
Açık saçlarının uç kısımlarını maşayla dalgalandırılmış, önlerini ise sağa doğru kabarık bir şekilde yatırmıştı. Yüzüne ise sadece biraz rimel ve pembe bir ruj kullanmıştı.
Rüya ise siyah yüksek bel bir kot pantolon ve uçlarını içine sıkıştırdığı beyaz yarasa kol, v yakalı bir bluz giymişti. Düz olan kahverengi saçlarının sadece uçlarını maşayla çok az kıvırmıştı. Nehir gibi o da pek makyaj yapmamış sadece rimel ve çok az kırmızı ruj sürmüştü.
İkisinin de yüzünde tebessüm vardı, birbirlerine hazırlık sürecinde oldukça destek olmuşlardı. İkisi de boy aynasının önünde duruyordu, tam istedikleri gibi hazırlanmışlardı. Rüya gururla gülümsedi, “Olduk" dedi.
Nehir kafasını olumlu anlamda salladı, "Evet, hazırız. Ne zaman gelirler?"
Rüya’nın gözleri saate döndü, tam misafir saatiydi. "Her an gelebilirler. Odada bekleyelim" dedi, annesinin seslenişini duydu, koşarak odadan çıktığında, Nehir’in gözleri aralanan kapıdan sağ karşı odaya kaydı. Ali Demir gözüktü, odadan çıkmak için kapıya yaklaştığında gözleri genç kıza kaydı. Baştan aşağı gizlice süzdü, özenle hazırlandığını fark edince bakışlarını hızla eğdi.
Nehir derin bir nefes verdi, gözlerini üzerinden ayırmaya çalışsa da oldukça zorlandı. Giydiği mavi gömlek ile gözleri belirginliğini haykırıyordu. Saçları özensizdi, özellikle de şekillendirmemişti. Genç kız derin bir soluk aldı, saçları dağınık veya nemli olduğunda aklı başından gidiyordu. Kafasını eğdi, neden son zamanlarda saçlarını bu şekil bırakıyordu?
Yavaşça tek adım attı, burnuna bir koku sindi. Son zamanlarda bağımlı olduğu bir kokuydu, sadece ona yaklaştığı anda hissedebiliyordu. Çiçeklerin, toprağın ve teninin birleştiği eşsizlikle doluydu.
Giydiği topuklar boy farkını çok az kapatmış, gözlerini daha rahat görmesine yardımcı olmuştu. Gözlerini kapadı, burnuna adamın kokusu ulaştı. Kimsede duymadığı bilmediği bir kokuydu. Adımlarını durdurdu, yaklaşmamak için büyük savaş veriyordu. Ufak bir soluk aldı, kapının sesi duyuldu.
Ali Demir oturma odasına, Nehir mutfağa çekildi. Rüya annesinin eşliğinde yaklaştığı kapıyı yavaşça araladı, gözleri misafirleriyle buluştu. En önde Müzeyyen Hanım vardı, sağında Hakan duruyordu, elinde kırmızı bir büker gül vardı. Özenle hazırlanmıştı. Sol tarafta Berna duruyordu, kapı açıldığı anda gözlerini geriye çevirip Ali Demir’i heyecanla görmeyi ümit etse de hayal kırıklığına uğramıştı. En arkalarında ise Barış göründü, yüzü oldukça asıktı. Sevdiği kızı ağabeyine istedikleri için çok mutsuzdu, yol boyunca da herkesi geri dönmek için ikna etmeye çalışmış, ablasının uyarısıyla susmak zorunda kalmıştı.
Hakan salona giriş yaptığı gibi gözleri, onları karşılamak üzere bekleyen Nehir’e kaydı, isteği dışında bakışları onunla buluştu. Özenli hali oldukça hoş olmuştu, bunu böylesine ilk defa fark ediyordu.
Müzeyyen Hanım’ın gözleri de genç kıza kaydı, yüzünde hayranlık barındıran bir tebessüm belirdi. Bu kız tam oğluna uygundu, kesinlikle gelini olmalıydı.
.....
Oldukça küçük bir odaydı bulundukları. İki büyük kanepeden ve iki küçük koltuktan oluşan bir oturma grubu zorlukta sığdırılmıştı. Televizyonun tam karşısında bulunan ve yan yana konulan iki küçük koltukta iki genç adam oturuyordu. Sağ taraflarında ve pencerenin tam önündeki büyük koltukta Berna ve Barış, soldakinde de Müzeyyen Hanım ve Zeynep Hanım oturuyordu.
Televizyonun tam önüne, iki genç adamın tam karşısına konulan iki sandalye şimdilik boştu, iki kız misafirleri karşılayıp ufak bir sohbet sonrası soluğu mutfakta almıştı. Rüya tek tek fincanlara kahveleri doldurup tepsiye yerleştirdikten sonra Nehir'e döndü. Tepsiyi uzattı, üstünde yedi fincan ve Barış için bir bardak meyve suyu vardı. "Dikkatli taşı. Unutma, önce annemlere sonra abimlere vereceksin.” Sustu, gülümseyerek göz kırptı, “Berna'ya vermesen de olur" diye ekledi, Nehir güldü.
Rüya arkasını dönüp odaya geçti, sandalyesine yerleşti. Nehir derin bir soluk alıp dikkatli adımlarla içeri girdi. Bakışların altında önce annelere uzattı, genç adamların önünde durdu, gözlerine hiç bakmadan önce Hakan’a verdi. Tepsiyi yavaşça Ali Demir’e yaklaştırdı. En önde bir fincan vardı ve özellikle onu almasını istiyordu.
Genç adam ortadakini almaya çalıştı, Nehir engel olup en baştakini zorlukla ona doğru uzatınca mecburiyetle eline almak zorunda kaldı. Sonra istemeyerek de olsa Berna’ya uzatıp, Barış’a yaklaştı. Küçük çocuğa gülümseyerek göz kırpıp meyvesuyunu uzattı.
Geriye çekilip Rüya’ya da uzattıktan sonra kendi fincanıyla sandalyesine oturdu. Yavaşça tek yudum alırken gözlerini sadece Ali Demir’e sabitledi. Heyecanla içmesini bekliyordu.
Ali Demir masanın üzerine bıraktığı fincanın yavaşça eline aldı, iki dudağına yaklaştırdığı anda garip bir tat hissetti. Gözleri büyüdü, bir yudum daha içti, kahvesi tamamen tuzluydu. Bakışları şaşkınlıkla genç kızın gözleriyle buluştu. Kıstı, Nehir’in bir zafer edasında gülümseyerek onu izlediğini gördü. Bir şey diyemedi, zorlukla da olsa misafirlere ayıp almaması adına kahveyi bitirmek zorunda kaldı.
.....
Nehir’in gözleri Berna’ya kaydı, akşamın en mutlusuydu. Sürekli bir şeylerden söz ediyor, gülüyordu. Çoğu zaman ayağa kalkıp Zeynep Hanım’a yaklaşıyor, gözüne girebilmek için büyük çaba sarfediyordu. Bulaşıkları topluyor, yıkıyor ve genellikle de gözlerini Ali Demir’den ayırmamaya çalışıyordu. BU durum Nehir’i oldukça zorluyordu. Bir şey yapmamak, bir tepki göstermemek için kendini çok zor tutuyordu.
Müzeyyen Hanım derin bir nefes verdi, kahveler içilmiş, sohbetler edilmiş artık konuya geliniyordu. Gözlerini önce Nehir ve oğluna, sonra da Zeynep Hanım’a çevirdi. Yüzünde tebessüm belirdi. “O zaman artık bir karar vermeliyiz.” Dedi. Ufak bir nefes aldı, bu kız isteme değil, sadece iki gencin birbirini tanımaya karar vermeleri için yapılan bir ön görüşmeydi.
“Nehir kızım ve Oğlum Hakan’ı birbirine çok fazla yakıştırmaktayım ve birlikte uzun bir evliliğe gidebileceklerine inancım tam.”
Gözlerini iki gence çevirdi, “Birbirinize biraz zaman vermenizi, yakından tanımanızı çok isterim. Eğer ikinizin de onayı olursa, bu gece bunu başlatalım.” Dedi. Nehir’in gözleri hızla Zeynep Hanım’a döndü, en başından beri olan olumsuz tavrını görmesini istedi. Zeynep Hanım kafasıyla onayladı, isteği dışında hareket etmeyecekti.
Hakan iki anneye döndü, öncesinde bir isteği vardı. "Eğer izniniz olursa ben, Nehir'le balkonda çok kısa yalnız görüşmek istiyorum" dedi. Annelerin onayını alıp ayağa kalktı. Ali Demir’in kısık bakışları altında iki genç balkona ilerledi.
....
Kanepede ve aralarında ufak bir boşluk olacak şekilde oturdu iki genç. Gecenin bir vaktiydi, Nehir kafasını kaldırmış gökyüzünü izliyordu. Bu eve geldiği ilk günlerde sık sık geceleri bu kanepede oturup yıldızları izliyordu. Bugün o zamanların aksine oldukça fazla yıldız vardı. Tebessüm etti, Hakan’ın gözleri ona döndü. "Biliyorum" diye fısıldadı.
Nehir gözlerini ona çevirdi, anlam vermeye gayret ediyordu. Sustu, açıklama bekledi. “Senin gözlerinin de kalbinin de tek sahibi o.” Diye ekledi.
“Ne?” dedi genç kız şaşkınlıkla, yavaşça doğrulup kendine çeki düzen vermeye çalıştı.
Hakan tebessüm etti, "Senin rotan sadece Ali Demir.” Ufak bir nefes aldı, “Gözlerin de kalbinde sadece onu görüyor.”
Nehir’in gözleri doldu, ona bunu hissettirmek istememişti. Yüzü asıldı, “Özür dilerim.” Dedi. Hakan kafasını iki yana salladı, “Aşk.. özür dilenecek ve gizlenecek bir şey değil Nehir.” Sustu, “Ama merak ettiğim bir şey var, aklımı kurcalıyor.”
“Nedir?” diye sordu Nehir.
“Neden size gelmemizi kabul ettin?”
Nehir bakışlarını ayırdı, derin bir nefes aldı. “Aslında.. sevdiğim biri olduğunu söylemiştim ama sanırım tam ifade edememişim. Zeynep Teyze’de rızam olduğunu düşünüp kabul etmiş.”
Hakan gülümsedi, gözlerini genç kızın gözlerine çevirdi. “Sana bir şey diyeyim mi? Çok zor bir yoldasın.”
"Ne?"
"Demir.. ismi gibidir. Serttir, kuralcıdır ve mantığına uymayan her şeye karşıdır.” Sustu, “Senin bu belirsizliğin ile de, seninle asla birliktelik yapmaz.”
“Ne?” dedi, sustu, gözleri delice büyüdü. Bu adam gerçekleri mi biliyordu? Eve davetsiz geldiğini, bir yabancı olduğunu mu öğrenmişti? “Ama sen?” diye ekledi.
Hakan tebessüm etti, bugün serada arkadaşı tarafından tüm gerçeklerin özeti geçilmişti. “Evet. Zeynep Teyze’lerin akrabası olmadığını, bir gece yarısı ansızın kapılarına geldiğini ve hafızanın kayıp olduğunu öğrendim.” Kafasını yavaşça iki yana salladı, endişe etmemesini göstermeye çalıştı. Bu sırrı kesinlikle kimseyle paylaşacak biri değildi.
“Nehir..” dedi susup tebessüm etti, “İsmin Nehir mi? Şu an bundan bile şüphe duyuyorum.”
Nehir sessiz ve endişeliydi, tek kelime edecek cesareti yoktu. Gözlerini yavaşça eğdi.
Hakan, “Ali Demir’in de sana karşı hisleri aynı mı?” diye sordu.
Nehir kafasını yavaşça eğdi, gözleri dolu dolu oldu. Bu sorunun cevabı canını oldukça yakıyordu artık. Genç adamın ona karşı hisleri hiç yoktu, hala da ilk günlerdeki gibi sertti. “Yok..”
"Benim tanıdığım Demir, senin belirsizliğin devam ettiği sürece seni kendinden uzak tutmak için her şeyi yapar. Onun gerçek hislerini de sadece bu belirsizlikler sona erince anlamak mümkün olur.”
Nehir’in yüzü asıldı, gerçek hislerini görebilmek için gerçekleri mi anlatması gerekiyordu? Yapamazdı, yaptığı vakit bu evden de ondan da uzak durmak durumunda kalacaktı. “Yani..” dedi sustu, “Hislerini öğrenebilmek için hafızamın geri gelmesi mi gerekiyor?”
“Maalesef ki başka çaren yok.”
.....
Rüya balkona yaklaşıp gözlerini iki gence çevirdi, “Herkes sizi bekliyor.”
Hakan ayağa kalkıp uzaklaştı, genç kızın gözleri Nehir’e kaydı. Oldukça üzgün gözüküyordu, merak etti.
“İyi misin?"
"İyiyim" dedi geçiştirerek.
"Hadi gidelim o zaman" deyip arkasını döndü Rüya. Eve girdiğini görüp Nehir yeniden kanepeye oturdu. Kafası allak bullaktı, ne yapması gerektiğini hiç bilmiyordu. Ya gerçekleri itiraz edip genç adamın gerçek hislerini öğrenmeye çalışacak, ya da burada bu şekilde kalmaya devam edip hislerini asla bilmeyecekti. Sıkıntılı bir soluk aldı, gözleri küçük çocuğa kaydı. Barış koşarak odadan çıkıp yanına yaklaştı, yüzünde heyecanlı bir gülümseme vardı. "Kaç benimle!" dedi. Genç kızın elini sıkı sıkı tutup çekiştirerek koltuktan kaldırdı.
Nehir’in yüzünde ufak bir gülümseme oluştu, "Ne?"
"Abimi istemediğini biliyorum. Ayrıca ben ondan daha yakışıklıyım! Hadi hemen birlikte kaçalım.” Dedi heyecanlı bir kararlılıkla.
Genç kız gülümseyip kafasıyla onayladı, en çok ihtiyacı olan değişik bir ortamdı. Derin bir nefes verdi ve çocuğun elini bırakmadan arkasından ilerledi.
....
Mert gözlerini yavaşça araladı, gördüğü ilk görüntü beyaz bir tavandı. Bir yatakta sırtüstü yatıyordu, yavaşça sağına döndü. Bir kadın vardı yanında, kendine geçmişçesine uyuyordu. Şaşırıp saate baktı, kimdi bu kadın, ne zaman yatağına gelip onunla kalmıştı?
Hızla doğruldu, kafasının arka kısmında derin bir sızı hissetti. Geceyi silik silik de olsa anımsadı, gece bu kızla birlikte saatlerce alkol almış, sonrasında da kendinden geçmişti. Toparlanmaya çalışarak ayağa kalktı, duşa ilerledi.
Duştan çıktığı gibi siyahlar içerisindeki takımını giydi, aynı renk gömleğinin üst düğmesini açık bıraktı, bu her daim yaptığıydı. Odaya ilerledi, gözleri yeniden aynı kıza kaydı, hala kendinden geçmişçesine uyuyordu.
Derin bir nefes alıp bir kağıda, ‘Bu bizim ilk ve son görüşmemiz olsun. Karşıma çıkma.' Yazdı, yol için bir miktar ücret bırakıp arkasına bakmadan hızlı adımlarla çıktı. Kapıda bekleyen sekreterinin eşliğiyle asansöre bindi.
....
Nehir bir sahil kenarında oturuyordu, sessizliğine rağmen aklı ve kalbi oldukça yoğundu. Düşünmeden duramıyordu, ne yapması gerekiyordu? Derin bir nefes verdi, gözleri küçük çocuğa kaydı. Yanında oturuyor, elindeki dondurma iştahla yiyordu. Sahile geldikleri anda bir dondurmacı görmüş, heyecanla istediğinde de genç kız onun için almıştı.
“Oyun oynayalım mı?” diye sordu Barış, dondurmanın son parçasını ağzına attı, yerden aldığı bir taş ile denize yaklaştı, eğilip hızla attı, taş 3 defa sekti. “Kimin daha fazla sektireceğini görelim.” Dedi heyecanla.
Nehir kafasıyla onaylayıp ayağa kalktı, eline aldığı taş ile tıpkı küçük çocuk gibi sıkıca tutuğu taşı denize gönderdi, iki kere sektiğini gördü. Küçük çocuk zaferle yerinde zıpladı, “Ben kazandım!!”
Genç kız gözlerini kısıp ona çevirdi, hırsla eğilip bir daha eline aldığı anda geriden bir taş hızla ikisinin yanından geçip suyun içine girdi ve 5 defa sekerek derinlere düştü. İkisinin de gözleri şaşkınlıkla arkaya döndü, Ali Demir gözüktü. Karanlığa rağmen masmavi gözleri parıldıyordu.
Barış’ın gözleri büyüdü, korkuyla hızla kaçabileceği bir köşe aradı. Kızı kaçırdığı için kesin azar işitecekti. "Demir abi benim suçum yok. Kaçmayı Nehir istedi!" diye haykırdı, genç kızın şaşkın bakışı ona döndü, gözlerini kısıp, “Barış..” dese de çocuk çoktan kaçmaya başlamıştı, korkulu adımlarıyla sağa solu izlediği sırada Ali Demir’in seslenişini duydu, ‘Beni kamyonette bekle.” İkiletmeden gerideki kamyonete koştu, koltuğa oturup kapıyı kapattı, kaderini beklemekten başka çaresi yoktu.
Genç kız tek kelime edemedi, yavaşça yaklaşıp yeniden banka oturdu. Gözlerini denize çevirdi, arkasındaki nefesi hissetmeye çalışıyordu. "Neden?" diye sordu merakla.
Ali Demir sessizdi, gözlerini denize aynı şekilde çevirdi. Merak doluydu. "Neden bir yabancıyı evinize aldınız?" diye ekledi genç kız.
"Ben en başından beri istemedim" diye cevapladı. Annesi ve kız kardeşinin ısrarıyla bir yabancıyı bir gecenin yarısı evine almıştı.
"Beni hiç istemediğini... " dedi Nehir, yüzü asıktı. Kalbi delice haykırıyordu. “Biliyorum.” Ali Demir gözlerini kapatıp derin bir soluk aldı. Zihninde 1 yıl öncesi vardı, babasının hayata veda ettiği, ailesinin en çok yıkıldığı günlerdi. Kız kardeşini bu ani ölüm oldukça etkilemiş, ayrılığı bir türlü kabullenmek istememişti. Günlerce eve gelmemek için direnmiş, her fırsatta da gizlice çıkmıştı. Annesi ve ağabeyinin dönüşümlü sıkı nöbetine rağmen bir gece yarısı yine evden çıkmış, babasını ziyaret etmek istemişti. Karanlık sokaklarda yürürken de
Genç adam derin bir nefes aldı, gözlerini kapadı. Zihni bir yıl öncesine gitti. Babasının öldüğü günlerdi, kız kardeşi bu durumdan en çok etkilenen olmuştu. Bir türlü bu ani gidişi kabullenemiyor, normal hayatına dönemiyordu. Günlerce eve girememiş, sabaha kadar aradığı mezarlığı bulamadan yolunu kaybetmişti.
Annesi ve ağabeyi saatlerce nefes almadan, yemeden içmeden onu aramış ve yabancı bir ailenin evinde bulmuştu. Genç kız sokakta kaldığı o gün, merhametli bir ailenin eve misafir etmesiyle geceyi kendinde olmayarak orada geçirmiş, sabaha da ailesine haber verebilmişti. O aileye her daim minnet doluydular, ona karanlığa rağmen misafir edip korumuştu.
Nehir’in kapıya sığınıp ‘baba’ diye ağladığı gece de, anne kız aynı hislerle dolup, kapıdan geri çevirmek istememiş, onu Ali Demir’in inadına rağmen eve misafir etmişti.
Ali Demir gözlerini yavaşça geriye çevirdi, kamyonetin camından küçük çocuğu gördü, kafasını kapıya dayayıp derin bir uykuya dalmıştı. Tebessüm etti, artık dönmeleri gerekiyordu.
“Gidelim.” Dedi, arkasını döndü.
Nehir derin derin nefes alıp verdi. Hızla ayağa kalkıp ona döndü, ani bir karar vermişti, pişman olmamayı diledi ve avazı çıktığı kadar bağırıp, "Hatırlıyorum!" dedi. Genç adamın adımları usulca durdu, duyduğuna inanmaya çalıştı, mavi bakışlarını yavaşça geriye çevirdi, gözleri genç kızın gözleriyle buluştu.
....
Oy ve yorumları eksik etmeyelim lütfen 💙