Yeni Üyelik
24.
Bölüm

23.Bölüm: Özür dile

@mlkshnn

Genç adam derin bir nefes aldı, gözlerini kapadı. Zihni bir yıl öncesine gitti. Babasının öldüğü günlerdi, kız kardeşi bu durumdan en çok etkilenen olmuştu. Bir türlü bu ani gidişi kabullenemiyor, normal hayatına dönemiyordu. Günlerce eve girememiş, sabaha kadar aradığı mezarlığı bulamadan yolunu kaybetmişti.

Annesi ve ağabeyi saatlerce nefes almadan, yemeden içmeden onu aramış ve yabancı bir ailenin evinde bulmuştu. Genç kız sokakta kaldığı o gün, merhametli bir ailenin eve misafir etmesiyle geceyi kendinde olmayarak orada geçirmiş, sabaha da ailesine haber verebilmişti. O aileye her daim minnet doluydular, ona karanlığa rağmen misafir edip korumuştu.

Nehir’in kapıya sığınıp ‘baba’ diye ağladığı gece de, anne kız aynı hislerle dolup, kapıdan geri çevirmek istememiş, onu Ali Demir’in inadına rağmen eve misafir etmişti.
Ali Demir gözlerini yavaşça geriye çevirdi, kamyonetin camından küçük çocuğu gördü, kafasını kapıya dayayıp derin bir uykuya dalmıştı. Tebessüm etti, artık dönmeleri gerekiyordu.
“Gidelim.” Dedi, arkasını döndü.
Nehir derin derin nefes alıp verdi. Hızla ayağa kalkıp ona döndü, ani bir karar vermişti, pişman olmamayı diledi ve avazı çıktığı kadar bağırıp, "Hatırlıyorum!" dedi. Genç adamın adımları usulca durdu, duyduğuna inanmaya çalıştı, mavi bakışlarını yavaşça geriye çevirdi, gözleri genç kızın gözleriyle buluştu. “O gece.” Diye ekleyip sustu, alt dudağını sertçe ısırdı.


"Ben o gece 23 yaşıma girdim." Gözlerini yavaşça genç adamın gözlerinden ayırmaya çalıştı. "O gece tüm hayatımı geride bıraktım" Yanakları usulca ıslandı. “Bırakmak zorunda kaldım.” Diye düzeltti.
Gözlerini usulca kapattı, o geceyi anımsadı. Babasının cansız bedeli yerde ve kanlar içerisindeydi. Kalbini alevler sardı, bedeni acısıyla derin derin sızladı.

“Çünkü abimden kaçmam gerekiyordu.” Elinin tersiyle yanağını sildi. “Nereye gittiğimi bilmeden gecenin bir yarısı delice kaçıyordum, soluğu sizin sokakta buldum.”

Kafasını yere eğdi, her anı dün gibi anımsıyor, kalbi aynı korku ve acıyla kavruluyordu. “Saklanabileceğim hiçbir yer yoktu. İlk kamyonetini farkedip arkasına gizlendim ama abim beni kovalamaya devam ediyordu.” Elleri tir tir titredi. “Gidecek yerim, sığınacak kimsem ve yanımda hiç para yoktu.” Yüzünde buruk bir tebessüm belirdi. “Sokakta kalabilecek kadar da cesaretli değildim.”
Gözlerini yavaşça bir çift maviye çevirdi, dikkatle dinlediğini görüp yeniden ayırdı. “O anda en yakın ev sizinkiydi. Kamyonetin arkasından çıkıp bahçenize girdim.” Ufak bir soluk aldı, “Balkondaki kanepede biraz zaman geçirdim ama abimin sesini yine duydum. Sokağın her köşesinde beni arıyordu. Korktum, sadece o geceyi bile olsa geçirmek için sizin kapıyı yumrukladım.”

Ali Demir şaşkındı, tepkisizdi. Ufak bir nefes verdi, sessizliğini korumaya devam etti.
Nehir Ağır adımlarla yanına yaklaşıp önünde durdu. “İsmim Nehir.” Dedi fısıltıyla. “7 Yaşında annesiz, aylar önce de babasız kalıp, abisinden delice korkup yabancı bir eve sığınan Nehir.” Diye düzeltti.

Genç adamın gözleri yavaşça ona döndü, mavileri genç kızın gözleriyle ilk defa böylesine temas etti. Şaşkındı, defalarca kez misafirlerinin hayatını kendi zihninde sorgulamış, hiç birinde de böylesine bir hayata dahil etmemişti. O hem annesiz hem babasız kalan, ağabeyinden korkuyla kaçan bir genç kızdı.


Nehir ufak bir soluk verdi, iki elini birbirine yaklaştırıp parmaklarını delice sıktı. Cesaretini toplayıp gözlerini hayran olduğu mavi gözlerden hızla ayırdı. Bu andan itibaren farklı yalanlardan söz edecek, ne kuruldan ne de bu evden vazgeçme mecburiyetinde kalmayacaktı. "Sizinki kadar olmasa da orta halli bir ailem ve küçük bir evim vardı.” Sustu, bu evde şaşırdığı her detayı düşünmeye çalıştı. İlk günler de sobadan çok korkmuştu, hatırladı. “Sobadan çok korkuyordum, çünkü doğal gazla ısınırdık biz.” Diye ekledi.

Genç adamın zihninde yer aldı, ilk günlerde sobadan oldukça korkuyordu. Derin bir nefes verip aradaki adımı azaltıp yanına yaklaştı, en çok merak ettiği bir şey vardı. Burada kaldığı sürece hiç yalan söylemiş miydi? “Hafızanı kaybettiğini söylemiştin, yalan mıydı?”

Genç kız kafasını düşünmeye bile cesaret etmeden iki yana salladı, bir an bile onu ve ailesini kaybetmeyi göze alamazdı. “Değildi..” sustu, “Sonra hatırladım ama söyleyemedim.”

Ali Demir kafasıyla onayladı, “Neden hala bizim evdesin?”
“Çünkü hala gidecek bir yerim yok.”
“Bir kardeşin..” dedi genç adam, aklına, mantığına yatmıyordu. Bir kız kardeş neden ağabeyinden neden böylesine korkar, neden gecenin bir yarısı yabancı bir eve sığınmayı göze alır? “Abisinden bu kadar korkmasının nedeni ne olabilir?”

Nehir’in yüzünde buruk bir tebessüm belirdi, “Herkes Rüya gibi şanslı değil.” Dedi. Kafasını eğdi, Rüya’nın bu hayattaki en büyük şansı böylesine bir ağabeyi olmasıydı. Sert, inatçı, baş edilemez olmasına rağmen onun için her şeyi yapmaya hazır sevgi dolu bir ağabeydi.

Ali Demir’in yüzünde şaşkınlık oluştu. Böyle bir şey olabilir miydi, bir ağabey kız kardeşine hayatı cehennem edebilir miydi? Evden kaçmasına sebep olacak kadar kötü olabilir miydi? Babasının ölümü sonrası hayatını ailesine ve kardeşine adayan bir ağabeyin lügatında böyle bir şey yoktu.

Nehir, "O gece..” dedi, sustu. İnandırmaya başladığını fark etti. Genç adamın kafasına, mantığına uymayacak ufak bir eksiklik bile her şeyi darmadağın edebilirdi. Sustu, her detayı hatırlamaya çalıştı. Doğum günü için özenle hazırlandığını, giydiği markalı, pahalı giysileri hatırladı. “Abim..” dedi. “Bana daha önce hiç giymediğim pahalılıkta olan giysiler getirdi. Doğum günüm olduğu için özellikle giyinmemi istedi. İnandım ve giydim. Fakat bir telefon görüşmesine istemeden kulak misafiri oldum.”
Gözlerini hızla ayırdı, “O gece beni yabancı bir adamla zorla evlendirecekmiş.” Sustu, genç adamın gözleri deli gibi büyüdü, yumruklarını farkında olmadan deli gibi sıktı. “Duyduğum anda hiçbir şeyi düşünmeden kaçmak istedim.” Kafasını yerden hiç kaldırmadı, sıraladığı yalanların içerisinde ilk anda boğulmaya başladı. Başka çaresi yoktu, kurul gününe kadar bu evde kalmaya devam etmeliydi.

Babasının intikamını aldığı anda karşılarına çıkıp tüm yalanları da gerçekleri de af dilerek anlatacaktı. Hem bu evden ayrılmayı, onlardan uzak durmayı kaldıracak cesareti yoktu, hem de ilk defa aşkı böylesine öğrendiği Ali Demir’i ağabeyiyle yüz göz etmeyecekti. Yalanlarla bile olsa kimsesizliğinin en güzel kimsesi olan bu ailede, Rüya ve Zeynep Hanım ile gerçek sevgiyi, Ali Demir ile de gerçek aşkı öğrenmişti. Onları bu tehlikeli savaşın dışında tutmak zorundaydı.

Kurul günü başkanlığı kazandığı takdirde, ağabeyini alt edebilecek, cezasını çekmesini sağlayabilecek ve bu küçük aileye gerçekleri anlatıp korkusuzca görüşebilecekti. Şimdilik onları, kesinlikle ağabeyinin tehlikeli oyunlarının içerisine alamaz, acımasızlığına maruz edemezdi.


Ali Demir derin bir nefes verdi, anlattığı her detayı kafasında tartıp ölçtüğü gibi ona döndü. “Bu hikayeye neden inanayım?” diye sordu. Nehir gözlerini kaldırdı, bakışları delice aşık olduğu mavi gözleriyle buluştu. Ondan beklediği bir soruydu,

"Kanıtlayacağım." Dedi fısıltıyla, dudaklarının arasında sahte bir esneme oluşturdu. Genç adam gördüğü gibi ufak bir soluk aldı, şimdilik eve dönmeyi, yarın sabah da aklında oluşan tüm cevapsız sorulara cevap bulmayı düşündü. "Oyalanma. Geç oldu" dedi. Arkasını dönüp kamyonete yürüdü, genç kızın yüzünde tebessüm belirdi. Biraz da olsa rahatlamıştı, genç adam belli ki söylediklerine biraz da olsa inanmış, onu evden şimdilik kovmayı düşünmemişti.

…...


Mert öfke doluydu, harabe ve karanlık bir deponun içerisindeydi. Onun dışında beş kişi daha vardı, tümünün de üzerinde tıpkı onun gibi siyah takım vardı. Yüzlerinde ciddi, sert ve mimiksiz bir ifade vardı. Biri tam yanındaydı, en yakını Serdar’dı. İkisi tam önündeydi ve bir adamın kollarını sıkıca tutmuşlardı.

Genç adam yumruk yaptığı elini tüm gücüyle yeniden önündeki adamın yüzüne sertçe geçirdi, bu defalarca vuruşlarından sadece biriydi. “Konuş!” diye gürledi. Yaralı adam, burnundan damlayan kan damlalarına rağmen konuşmamaya direndi. Mert’in gözlerindeki öfke büyüdü, yavaşça bir adım geriye gidip tüm gücünü yeniden yumruğunda topladı, yüzüne sert bir yumruk daha indirdi, adamın yere savrulduğunu görüp önüne eğildi. Yakasından sıkı sıkı tuttu, “Anlaşıldı, ölmek istiyorsun” dişlerini, çenesini sıktı, yumruğunu yeniden yüzüne yaklaştırdı, "Gecenin bu saatinde yatağımdan çıkıp geldim, boş dönmeyeceğim. Ya konuşursun ya da bir daha konuşmamak üzere temelli susmak zorunda kalırsın!" diye gürledi, sesi boş deponun içerisinde yankılandı.

Derin nefes verip geriye çekildi, gözlerini Serdar’a çevirdi. Kararlılıkla, "İşini bitirin!" dedi. Daha fazla beklemeye tahammülü yoktu, arkasını döndü. Adamın yalvarışını duydu, yüzünde ufak bir tebessüm belirdi, beklediğiydi, keyfi tamamen yerine gelmişti, gözlerini ona çevirdi, "Aferin. Anlat bakalım" dedi.

.....


Nehir kapının önünde duran kamyonetten indi, gözlerini genç adama çevirmeden eve yürüdü. Barış’ı eve bırakmalarından dolayı dönüşleri normale göre biraz daha uzamıştı. Odaya yaklaştı, genç adamın sesini duydu. “Yarın konuşacağız.”

Kafasıyla onaylayıp odaya yavaşça girdi. Gözleri yatağa kaydı, Rüya derin bir uykudaydı. Misafirler gittikten sonra belli ki oldukça yorulmuştu. Ufak bir soluk verip üstünü değiştirip elini yüzünü yıkadı. Kafasını yatakla buluşturduğu anda tabletini hissetti. Hatırlayarak hızla çıkarıp eline aldı, ekranı açtığı anda Kemal’den gelen mesajları görüp tebessüm etti. Bu gece de oldukça uzun olacaktı. Dosyalardan birini açıp okumaya çalıştı.

.....

Ali Demir’in gözleri kız kardeşine kaydı, genç kız uyandığı andan beri oldukça hızlı hareket ediyordu. Herkesten önce uyanıp hazırlanmış, kahvaltı masasına oturmadan ayak üstü bir şeyler atıştırmaya çalışıyordu. Gözünü kolundaki saate çevirdi, ders saati için oldukça erken gözüküyordu.
“Ne bu acele? Ders saatine daha var.” Dedi merakla.


Rüya ağzındaki lokmayı hızla yuttu, “Bugün derse girmiyoruz abi.” Yanına yaklaştı, genç adam geriye çekilmeye çalışsa da genç kız yanağını sıktı, yanağına ufak bir de öpücük kondurdu. “Neden?”
“Unuttun mu abi? Bugün bir şirket gezisi olacak, okul bizi götürüyor.” Dedi.
Ali Demir’in yüzünde tebessüm belirdi. Kız kardeşi oldukça başarılıydı, her daim okul gezilerinde tercih edilen öğrencilerden olurdu. Gururluydu, okulunu bitirip mesleğini eline alacak, babasına ve ailesine bu mutluluğu yaşatacaktı.
“Tamam, otur düzgün yap kahvaltını.” Sustu, geceyi hatırladı. “Ve konuşmamız gereken önemli bir şey de var.” Diye ekledi.
Rüya’nın meraklı gözleri ona döndü, elindeki çaydan bir yudum aldı. “Önemli bir şey mi? Nedir?”
“Annem ve misafir de gelsin, öğrenirsin.”

Rüya, “Abi..” dedi sitemle. Çaydanlığı ocağın üzerinden alıp kıstığı gözlerini ona çevirdi, “Artık Nehir’e artık ismiyle hitap etmelisin.”
Genç adam umursamadı, zihninde sadece gece duydukları vardı, bir önce ailesi de öğrenmeliydi. Gözleri kapıya kaydı, Nehir gözüktü. Oldukça uykusuzdu, gece boyunca dosyalarla boğuşmuş, sadece bir saatliğinde uyuyabilmişti.

“Günaydın uykucu güzel.” Dedi Rüya gülümseyerek, elindeki çaydanlıkla bardakları tek tek doldurup yanına oturdu.
Nehir, “Günaydın.” Diye cevap verdi, gözleri yavaşça öne kaydı, bir çift maviyi görüp hızla eğdi. Zeynep Hanım gözüktü, üçünü de aynı sevgiyle selamlayıp yerine yerleşti, Ali Demir derin bir nefes verip ailesine döndü. "Misafirin size söylemek istedikleri var"

Nehir’in gözleri büyüdü, parmaklarının arasındaki çay bardağını yavaşça yerine bıraktı. Gerildi, yüzü asıldı. Derin nefes alıp merak dolu bakışlara direnmeye çalıştı. Rüya’nın. “Neler oluyor Nehir?” sorusuyla toparlanmaya çalıştı. Gözleri doldu, her yalan söylediğinde aynı ifade belirecekti yüzünde. Böyle bir aileye nasıl bu kötülüğü yapabiliyordu, ufak bir nefes verdi.

"Hatırlıyorum" diye fısıldadı.

Zeynep Hanım ve Rüya’nın gözleri hızla ona döndü, yüzlerinde hem merak dolu hem de mutlu bir ifade vardı, sonunda misafirlerinin gerçeklerini öğrenebileceklerdi ve sonunda belki de ailesine kavuşabilecekti. "O gece 23 yaşıma girdim"

Ali Demir sessizce kahvaltısını ediyor, bir yandan da yeniden dinliyor ve ailesini tepkisini izliyordu. Rüya çatalını çayını masaya bırakmıştı, nefessizce dinliyordu. Zeynep Hanım ise merakla gözlerine bakıyordu.

"Bu hayatta bir tek abim var, ondan da çok korktuğum için o gece kaçtım"
Zeynep Hanım’ın yüzü asıldı, gözleri dolu dolu oldu. Bir ailesi olabileceğini düşünmüştü. "Annen baban yok mu kızım?"
Nehir kafasını yavaşça iki yana salladı, yanakları usulca ıslandı. Kalbindeki en büyük eksiklikti, hem annesi hem de babası ona veda etmişti. “Ben annemi 7 yaşımda kaybettim.” Sustu, Rüya elini sıkı sıkı tuttu. “Babamı ise aylar önce intihar etti.”

Rüya’nın gözleri doldu, yanağı usulca ıslandı. O da babasını uzun zaman önce kaybetmişti. Acısı çok büyüktü, "Kapınıza geldiğim o gece ben abimden kaçıyordum. Beni tanımadığım biriyle evlendirmeye çalışıyordu. Çok korktum ve yanıma hiçbir şey alamadan kaçtım. Nereye gittiğimi bilmiyordum, kendimi sizin evin önünde buldum."

Rüya yanağını yavaşça sildi, o geceyi anımsadı. Genç kız kapılarına sığındığı gün balkonda hıçkırıklarla ‘baba.” Diye ağlıyordu. “Baba.. diye ağlıyordun" dedi hatırlayarak.

Nehir yavaşça kafasıyla onayladı, kalbinde o gece babasının ölümünün acısı vardı. Adı dilinden hiç düşmüyordu. "Kaçarken sadece babam vardı aklımda. Yanımda olup beni kurtarmasını istiyordum ama yoktu. Onu çok yeni kaybetmiştim."

Rüya daha fazla soramadı, yavaşça yüzünü kendisine çevirip yanağındaki yaşları sildi. Kollarını iki yana açıp sıkı sıkı sarıldı. Bundan sonra ona daha yakın olacak, acılarını birlikte atlatacaklardı. İkisi de babalarını çok yakın bir zamanda kaybetmiş iki acılı evlattı.

Nehir’in yanakları usulca ıslanıyordu. Bu hem babasına, hem söylemek zorunda kaldığı yalanlara, hem de ağabeyinin acımasızlığına. Gözlerini çekinerek Zeynep Hanım’a çevirdi, yalanlara devam ettiği sürece gözlerine rahatlıkla bakamayacaktı. “Hafızam günler önce yerine geldi ama söylemeye korktum. Özür dilerim.”
Zeynep Hanım’ın şevkatli gözleri doldu, ayağa kalkıp yanına yaklaştı. “Bizim yanımızda iken hiçbir şeyden korkma kızım.” Elini, elinin üzerine bırakıp sıktı. Bir anne sıcaklığını hissettirdi. “Biz, bizimle kaldığın bu süre boyunca seni gördük ve tanıdık, nasıl biri olduğun öğrendik, ailemizden saydık. Kim olduğun, ne olduğun hiç önemli değil. İlk günlerde de söylediğim gibi sende, tıpkı Rüya gibi benim kızımsın.”
Genç kız yanağını silip hızla ayağa kalkıp sıkı sıkı kollarının arasına sığındı, gözlerini kapattı, kokusunu içine çekti, anne gibi kokuyordu. Onu tanığını, bu hissi yeniden öğrendiği için hep şanslı hissedecekti. “Teşekkür ederim.” Dedi.
Rüya tebessüm edip ayağa kalktı, ortamı biraz da olsa yumuşatmaya, dağıtmaya çalıştı. “Bu kadar ciddiyet yeterli, hadi siz kahvaltıya, bende okula.” Dedi. Herkesin anında yüzünde gülümseme oluştu.

Kapıya yaklaşıp durdu, gözlerini Nehir’e çevirdi. “Bu arada ismin gerçekten Nehir mi?” diye sordu. Nehir kafasını tebessümle sallayınca, yeniden ortamın gülümseyişi görüldü.

....

Ali Demir koridorun ortasında bekliyordu, oldukça sabırsızdı. Gece boyunca hep genç kızın söylediklerini düşünmüş, kafasında oturtmaya çalışmış fakat yine de eksik gördüğü bir şeyler olmuştu. Emin olmak için de elinden geleni yapacaktı. Odasının önünde çıkışı bekliyordu.
Nehir gözüktü, kapıyı araladığı gibi gözleri genç adamın mavilerine kaydı.

“Takip et beni.” Dedi genç adam. Evden çıkıp kamyonete ilerledi.
Nehir sessiz ve merakla arkasından ilerledi, kaçışı yoktu zaten. Kamyonetteki yerini aldı, genç adamı gözleri ona döndü. “Yaşadığın sokağı tarif et, oraya gideceğiz.” Dedi.
Genç kızın gözleri yavaşça ona döndü, kafasını sadece sallamakla yetinip parmağıyla sokağın sol tarafını işaret etti. Başka çaresi yoktu.

....



Serdar önden ilerliyordu, yüzünde her daim olduğu gibi ciddi bir ifade vardı. Arkasında birkaç farklı üniversiteden gelen öğrenciler takip ediyordu. Onlara yolu gösterme, şirketi tanıtma ve birçok bölümü açıklama görevi verilmişti. Öğrencilerin çoğu zenginlikleriyle ün salmış ailelerin varisleriydi, aralarında sadece iki tanesi farklıydı. Biri Rüya’ydı, diğer arkadaşı gibi bu okulu başarısıyla tam burslu okuyordu.

Öğrenciler heyecanlıydı, şirket gördüklerinin en büyüklerindendi. Önünden geçtikleri her odayı dikkatle izliyor, inceliyor, bazen de meraklı soruları Serdar’a yöneltiyordu. Her tabelada, her afişin üzerinde ‘Çetemen Holding’ yazıyordu. Burslu okuyan iki öğrencinin ise diğerlerinden farklı olarak en büyük hayallerinden biri, böylesine devasa bir şirkette güzel bir pozisyonda yer almaktı.

Rüya şaşkınlığını gizlemeye gayret edenlerdendi. Devasa şirketin içerisinde Serdar’ın anlattığı her detayı aklına yazıyor, kaydediyordu. Böylesine bir şirket, sadece dizilerde veya filmlerde gördüğüne benziyordu.
Serdar’ın adımları asansörlerden birinin önünde durdu, gözlerini öğrencilere çevirdi. Alt katı tamamen gezdirmişti. “Üst kata çıkacağız.” Dedi, öğrencilere asansöre binmeleri için yolu uşaret etti.

....


Berna oldukça heyecanlıydı, bugün uzun zamandır istediği, hayalini kurduğu işe başlıyordu. Gece boyunca uyumamış, hep sabahın hayalini kurmuştu. Özenle hazırlanıyordu, gözlerini son kez aynaya çevirdi, derin bir nefes aldı. Gözleri annesinin gözleriyle buluştu.

“Çok heyecanlıyım.” Dedi. Müzeyyen Hanım tebessüm edip ellerini sıkıca tuttu, evladıyla gurur duyuyordu. Sonunda çok istediği bir şirkette işe başlıyordu. Çok emek vermiş, çok sabretmişti.
“Nasıl da güzel olmuşsun güzel kızım.” Dedi annesi, gözleriyle kızını süzdü. Dalgalı ve kısa saçları vardı, özenle şekil vermişti.

Şirketin kurallarına uygun olarak beyaz bir gömlek ve uçlarını içine sıkıştırdığı siyah dizlerine yetişen dar bir etek giyinmişti. Ayağında ise siyah topuklu stiletto ayakkabı vardı, boyunun eksikliğini biraz da olsa kapatıyordu. Gömleğinin sağ üst köşesine, şirket çalışanlarına verilen bir kart asılıydı ve üzerinde de ismi, bilgileri ve çalıştı departman yazıyordu.

Gözleri kahvaltı masasına kaydı, “Yiyemeyeceğim, gitsem iyi olacak.” Dedi heyecanla. Eline birkaç lokma alıp ekmek arası yaptıktan sonra annesinin yanağına öpücük kondurup hızla evden çıktı.

.....


Berna adımını durdurdu, kafasını bulunduğu yerde yukarıya kaldırdı. Devasa bir binanın önündeydi, oldukça büyük ve sayamayacağı kadar fazla pencere vardı. Gözüne ilkin "Ünal Holding" tabelası çarptı. Tebessüm etti, tek ayağını kaldırıp zaferle yere vurdu.

Derin derin nefes aldı, kapıya yürüdü. Dik durdu, kendinden emin ve güçlü bir tavırla ilerledi. Kapıdaki güvenliğe kartını gösterip rahatlıkla içeri girebildi. Kendi departmanını bulmak için yürüyor, buranın büyüklüğüne ve gösterişliğine de büyüleniyordu.

Bakışı bir an diğer çalışanlara kaydı, herkesi bakışları bir yöndeydi. Saygı duruşuyla bekliyorlardı. Yavaşça kafasını o yöne çevirdi, dönerli kapıdan bir genç adamın girdiğini gördü. Gri bir takım elbise vardı üzerinde, gözleri yeşilin en güzel tonuydu. Oldukça gösterişli ve yakışıklı gözüküyordu. Yüzünde tebessüm vardı, önünden geçtiği çalışanlara selam vererek ilerliyordu. Berna şaşırsa da, şirkette önemli bir pozisyonu olduğunu anladı. Gözlerini kendine departmanını bulmak üzere asansöre çevirdi.

.....

Rüya hem şaşkın hem heyecanlıydı. Koca şirketin içerisinde gördüğü, öğrendiği her şey ayrı heyecanlandırıyor, burada isteğini daha çok arttırıyordu. Gözlerini bir an bile rehberlik eden Serdar’dan uzaklaştıramıyor, ufak bir detayı bile kaçırmaktan çok korkuyordu.
Koca şirketin her detayı, her katı her departmanı tek tek gezilmiş, en üst katın en ihtişamlı koridoruna gelinmişti.

Gözlerini heyecanla önünden geçtiği kapılara çevirdi, Serdar’ın durduğu köşeye özellikle döndü. Bir kapının önündeydi, siyah ve ahşaptı. Sağ üst köşesinde bir tabela vardı, üzerinde “Mert Çetemen” yazıyordu.

Genç adam öğrencilere kafasını sallayıp kendine çeki düzen verdi. Ceketinin ön düğmesini kapatıp kapıya yumruk yaptığı elini yavaşça vurdu, ‘Gir’ sesini duyunca kapıyı araladı. Kafasını içeri soktu, bir onay alıp yeniden öğrencilere döndü. “Buyurun, Mert Bey sizi bekliyor.” Dedi.

Rüya’nın gözleri büyüdü, bunu hiç düşünmemişti. Alt dudağını yavaşça ısırdı, ayakları yere sabitlendi. Ne odaya girmeyi ne de o adamı görmeyi istiyordu. Gözlerindeki karaltıya bir daha mecbur olmaya cesareti yoktu. Arkadaşları heyecanla içeri girerken, o kapının önünde durdu.
Serdar’ın gözleri şaşkınlıkla ona döndü, “Buyurun.” Diye yineledi.
Genç kız ufak bir soluk alıp gözlerini içeri çevirdi, girmekten başka çaresi yoktu. Tek adım attı, odaya girdi. Gözleri anında içerideki karaltıya kaydı, dolaplar, masa, çerçeveler ve koltuklar bile şaşırmadığı ve beklediği gibi siyahtı. Yüzü asıldı, kalbini karaltı sardı. Bu hissi hiç sevmiyordu. Adamın siyahına rağmen o, her daim gökkuşağı gibi renkliydi.

Gözleri arkadaşlarına kaydı, umursamaz bir heyecanla koltuklara oturmuşlardı. Genç adam ile uzun bir sohbete anında dahil olmuşlardı. Rüya ise onların aksine bir an önce bu odanın karanlığından, siyahından kaçıp gitmek istiyordu.

Geriye doğru tek adım attı, Mert’in bakışları ona döndü. Hala ayakta bekliyor olmasına şaşırdı. Boş koltuklardan birini eliyle işaret etti. “Buyurun, oturabilirsiniz.” Dedi.

Rüya tek kelime edemedi, kafasıyla istem dışı onaylayıp koltuğa yavaşça oturdu.

Mert kendi koltuğuna geçip gözlerini öğrencilere çevirdi. Serdar’a verdiği bir işaretle anında odaya ikramlar, içecekler getirildi. Misafirlere tek tek uzatılırken, herkesin heyecanına karşın Rüya hep reddetti.

Tüm öğrenciler tek tek soru soruyor, genç adam özenle cevaplıyor, yakınlık göstererek tebessüm ediyor, gözleri aralarındaki tek sessiz kişiye kaydığında ise ufak bir şaşkınlık yaşasa da elinden geleni yapıyordu. Herkes çok memnun, çok neşeliydi. Şirket ziyaretinin en çok bu anını sevmişlerdi.


Genç adam okulların ziyaretlerine şirketinde özellikle yer verirdi. Hem heyecanlarına şahit olmak hem bir şeyler öğrenmelerine vesile olmak hem de destek olmak oldukça hoşuna gidiyordu. Seminere gittiği gün okul yönetimine teklifi kendisi sunmuş, anında da kabul görülmüştü.

Yavaşça gözlerini öğrencilere gezdirdi, biri tanesi dışında hepsi çok ilgili ve meraklıydı. Derin bir nefes verdi, “İncelemek istediğiniz bir şey varsa hiç çekinmeyin.” Dedi. Öğrenciler hızla ayağa kalktı, bazıları kitaplığa bazıları duvarlardaki sertifika ve diploma çerçevelerine yönelse de Rüya’nın gözleri sadece masanın üzerindeki ufak çerçeveye kaydı. Arkasını görebildiği minik bir çerçeveydi. Merakına yenik düşmeyerek kafasını eğdi, arkadaşlarının heyecanına rağmen gözlerini sessizce odada gezdiriyordu.

Mert’in gözleri yeniden ona döndü, tavırları, sessizliği ve yüzündeki çekingen ifadesiyle oldukça dikkat çekiyordu. Yavaşça ayağa kalktı, kendisinden çekindiğini düşündü. Çünkü odaya girdiği andan beri bu şekildeydi. Gözlerini yardımcısına çevirip kafasını salladı, öğrencilere döndü. “Merak ettiğiniz bir şey olduğunda Serdar'a sorabilirsiniz. Hemen geleceğim." Dedi, odadan hızlı adımlarla çıktığı anda Rüya derin bir soluk aldı, rahatladı. Gözleri yeniden çerçeveye kaydı, yavaşça ayağa kalkıp o yöne yaklaştı.

Gözlerini çevirdi, küçük bir çocuk gördü. 9-10 yaşlarında bir erkek çocuktu. Bir bahçedeydi, kısık gözleri parıldıyordu. Yanında bir genç bir kadın vardı, çocuğun boyuna eğilip bir elini beline sarmış, kameraya gülümsüyordu. Rüya, yasını tuttuğu üvey annesi olduğunu anladı. Yavaşça geriye çekildi, onlarca soru zihninde belirse de direnmeye, tutmaya çalıştı. Buraya gelmeden dakikalar önce rehber öğretmeni seminerdeki gibi özel sorulara yönelmemesini, sadece iş veya şirket hakkında sorular sorabileceğini söyleyerek tembihlemişti.

Ufak bir nefes verip yeniden koltuğuna oturdu, avuçları ter içerisindeydi. Gergin ortamları kaldıramıyordu. Kafasını yavaşça eğdi, odanın kapısı aralandı, Mert girdi. Gözleri ilk olarak Rüya’ya kaydı, aynı yerinde oturduğunu görüp derin bir soluk verdi, belli ki bu şirketin içerisinde genç kızı bugün onu rahatlatacak bir şey olmayacaktı.

Serdar’ın gözleri öğrencilere döndü, “Toplantı odamız şu an müsait, buyurun oraya da bakalım.” Dedi, öğrenciler hızla ayağa kalkıp Rüya’ya çarpa çarpa odadan çıktı. Genç kız saniyeler içerisinde Mert’le tek başına kaldı. Telaşlandı, çantasını almayı bile düşünemeden hızlı adımlarla odadan çıktı.

Mert anlam vermeye çalışarak öğrencilerin çıkışıyla koltuğuna yerleşti, kafasını geriye yaslayıp tavana bakışlarını çevirdiğinde, odanın kapısının çaldığını duydu. Meraklı gözlerini o yöne çevirip, ‘gir’ dedi. Kapı usulca açıldı, Rüya gözüktü. Endişeli gözlerini koltuğun üzerinde unuttuğu çantasına çevirdi.

“Özür dilerim, çantamı unutmuşum.” Hızla yaklaşıp çantasını eline aldı. Arkasını döndüğü anda Mert derin bir nefes verdi, daha fazla sessiz kalamıyordu. “Seminerde bir soru sormuştun.” Dedi. Rüya adımını durdurdu.
Mert ağır adımlarla yerinden kalkıp yanına yaklaştı, gözleri genç kızın ela gözleriyle buluştu. Rüya endişeliydi, bir an önce odadan çıkmak istiyordu. Kapıya döndü, önünde genç adam duruyordu, çıkabilmek için çekilmesi gerekiyordu. Sağa bir adım attı, genç adam derin bir soluk aldı, bu kızın ondan delice kaçması oldukça meraklandırıyordu.
“Devamı da gelecekti sanırım. Ama hocaların tarafından engellendin galiba.” Diye ekledi.

Rüya kafasını hızla iki yana salladı, genç adamın pür dikkat bakışlarına rağmen gözlerini bir an bile yüzüne çevirmiyordu. Odadan çıkmak, bu şirketten ve bu adamdan kaçmak istedi. Adım atmak istedi, Mert engel oldu. Merakına yenik düşüyordu.

"Burada hocaların da arkadaşların da şu an yok.” Ufak bir soluk aldı, “Merak ettiğin bir şey varsa sorabilirsin.”
Rüya, “Hayır..” diye fısıldadı. Tek isteği buradan, bu adamın yakınlığından kaçmaktı. Hızla sola adım attı, yanından geçip kapıya yaklaştı. Gözleri siyahlar içerisinde kayboldu, ahşap kapı simsiyahtı. Derin bir nefes verdi, merakına yenik düşüyordu.

"Bu.." diye fısıldadı. Mert’in bakışlarını ona çevirdi, sonunda açılıyor, ağzından kelimeler çıkıyordu. "Bir tür yas mı?" diye ekledi merakla. Okuldan alacağı uyarıyı da öğretmenin sitemini de umursamadı.
Genç adam gözlerini karaltılar içerisindeki odada gezdirdi, ömrü üvey annesi öldükten sonra hep bir yas içerisindeydi. Yavaşça ensesini ovdu, “Evet.”

Genç kızın gözleri büyüdü, anlam vermek de zorlandı. Bir yas bu kadar sürer miydi? Babasının ölümünde o da çok üzülmüş, kalbi parçalara ayrılmıştı fakat hiçbir zaman karanlıklara gömülmemiş, gülüşünü ömründen mahrum etmemişti. Çünkü babası da böyle olmasını isterdi.

"Ne tür bir yas.. bu kadar yıl sürer?" diye ekledi.

Mert bir adım geriye gitti. "Çok sevdiğin birini kaybetmemişsin." Dedi kendinden emin bir şekilde.
Rüya’nın yüzünde acı bir tebessüm belirdi, en sevdiği birini çok kısa süre önce kaybetmişti. “Bir yıl önce babamı kaybettim" diye fısıldadı dişlerinin arasında. Öfkelendi, gözleri doldu, gizlemeye çalıştı.

Mert’in yüzü asıldı, vicdanı delice sızladı. “Özür dilerim.” Dedi.

Rüya kafasını kaldırıp onun kömür gözlerine baktı. Cesaretini topladı.

"Benden değil!” diye haykırdı. Gözlerini karaltılı gözlerden ayırıp odanın siyahlarında gezdirdi.

“Bunca yılınızı heba ettiğiniz için kendinizden özür dileyin. Mutluluktan kaçtığınız, siyahı seçtiğiniz ve beyazı hiç bilmediğiniz için kalbinizden özür dileyin!" Arkasını hızla döndü, arkasına bakmadan odadan çıktı, bir adamın kalbine bir kelebek misali kanat çırparak konduğunu anlamadı.

Mert kaskatı kesildi. Kulaklarında defalarca aynı kelimeler tekrarlandı. Derin bir sarsıntının içerisindeydi, ömrü boyunca hiç kimse ona böyle davranmamış, ona bunu söylememişti. Bir robot edasında geriye çekilip koltuğuna oturdu, unutmaya çalıştı, yapamadı. Çaresi yoktu, o kelimeler artık hep zihninde yer alacaktı.

.....

Nehir kamyonetin içerisinde sessizce oturuyordu. Yapayalnızdı, bir sokağın başında duruyordu. Ellerini birbirine deli gibi bastırmıştı, gözlerinde telaş ve endişe vardı. Dakikalardır genç adam onu tek başına bırakıp gitmişti.

Dudaklarını sertçe ısırdı, damlayan kanın bile farkında olmadı. Bakışlarını bir robot gibi cama odaklamış, sadece birini izliyordu.

Ali Demir’in elinde telefonu vardı, parmaklarının arasında sıkıca tutmuş, genç kızın ekranda bulunan resmini sokakta karşılaştığı, gördüğü kişilere soruyor, tanıyıp tanımadıklarına emin olmaya çalışıyordu.

Nehir korku doluydu, zihninde ise sadece dün gece vardı. Herkesin uyuduğu vakitlerde Kemal’e tablet üzerinden ulaşmış, ufak bir ricada bulunmuştu.

"Kemal.. senden küçük ama çok önemli bir isteğim var"

Genç adam görüyormuşçasına kafasını salladı. Onun için yapamayacağı şey yoktu. "Nedir?"
"Ben bu aileye burada kalmak için büyük bir yalan söyledim"
"Ne?"

Kemal şaşırdı, sessizliği seçti.

"Burada bir süre daha kalmam gerekiyor ama gerçekleri de söyleyemem.”
“Bu hiç doğru değil Nehir.” dedi endişeyle.
Genç kız ufak bir soluk aldı, “Kemal lütfen.”
"Peki..” dedi genç adam. “Senin ne yapabilirim?”

"Sahte bir hayat oluşturmanı istiyorum.”
"Ne?"
"Yani orta halli bir ailenin kızı olduğuma inandıracak her türlü kanıta ihtiyacım var"

Kemal sustu, duyduğu her kelimede daha çok şaşırıyor daha çok endişe ediyordu. “Nehir.. sen o evde kalmak zorunda değilsin. Bu yalanlara neden başvuruyorsun? Sana istediğin hayatı anında verebilirim?”

Genç kız kafasını iki yana salladı, ona inancı sonsuzdu ama kabul etmesi mümkün değildi. Aklında, kalbinde sadece bir mavi varken başka yere gitmesi de başka bir hayatın içerisine dahil olması da çok zordu.

“Yapamam..” dedi sustu. Zihninde Rüya yer aldı. Gerçek kardeşliği ona öğretmişti. Zeynep Hanım’ı anımsadı, unuttuğu anne sevgisini yeniden hatırlatmıştı. Genç adam belirdi zihnimde, aşkı bulmuştu.

"Bana yardım edecek misin?” Diye sordu kararlılıkla.
"Tamam, istediğin olsun."

Tebessüm etti Nehir, derin soluk aldı. Bu adam iyi ki vardı, iyi ki yanındaydı. Yanında olup boynuna sıkıca sarılmak istedi. .

Ufak bir nefes verdi Nehir, kamyonette sessizce bekliyordu. Kemal’e güveni sonsuzdu, her detayı düşünerek ona sahte bir hayat oluşturduğundan emindi ama ufak da olsa bir pürüz endişesi kalbinin telaşının sebebiydi.

Gözleri Ali Demir’e kaydı. Genç adam telefonun ekranını kapatıp cebine bıraktıktan sonra kamyonete yaklaştı. Sürücü koltuğuna oturdu, Nehir’in gözleri ona döndü.

“Artık.. inanıyor musun bana?” diye sordu Nehir.

Ali Demir’in gözleri ona döndü. Dakikalardır bulunduğu sokakta her gördüğü kişiye, markete, köşe başındaki eczaneye, oyun oynayan çocuklara bile resmini gösterip sormuş, herkesten aynı cevabı almıştı. Fotoğraftaki kızın ismi Nehir’di. Yıllardır bu mahallede küçük bir evde oturuyordu, babası bir süre önce intihar etmiş, ağabeyiyle yalnız kalmıştı ama bir süredir hiç ortalıklarla gözükmemişti.

“Eve dönüyoruz.” Dedi sadece fısıltıyla. Genç kız derin bir soluk aldı, plan işe yaramış, sahte hayatına inandırabilmişti. Gözlerini kapattı, Kemal’e binlerce teşekkür etti. Yine en zor anında ona yetişmişti.

....

Nehir adımlarını yavaşça durdurdu, yol boyunca aklında tek bir şey vardı. Bahçe kapısındaydı. Gözlerini geriye çevirdi, Ali Demir’i izledi.

Genç adam kamyoneti park edip indi. Kapıya yaklaştığı an, Nehir cesaretini toplayıp hızla önüne geçti. Derin bir nefes aldı, kalbini sakinleştirmeye çalıştı. Temas kurduğu her anda, bu maviler aklını başından alıyordu.

“Ben..” dedi fısıltıyla. Gözlerini bir an bile gözlerinden ayırmadı. Aralarındaki mesafe oldukça azdı. Eşsiz kokusunu gizlice ciğerlerine çekmeye çalıştı. “Seninle yeni bir başlangıç yapmak istiyorum.” Sustu, zihninde sadece Hakan’ın söyledikleri vardı. “Artık kim olduğumu, nerden geldiğimi biliyorsun. İkinci ilk tanışmamız olmasını istiyorum."

Ali Demir’in yüzü tepkisizdi. Gözlerini yavaşça kömür siyahı gözlerden ayırmaya çalıştı. İki yanındaki iki avucunu sertçe sıktı, geriye bir adım gitti.

Nehir’in yüzü asıldı, yine işe yaramamış, yine ona yakınlığı verememişti. Gözleri doldu, pes etti. Ne yaparsa yapsın bu adam ona küçük bir umut kıpırtısı dahi vermeyecekti. Kafasını yavaşça yere eğdi, bir an önce kaybolmak, buradan gitmek istedi. Yavaşça arkasını döndü, bahçeye tek adım atıp duyduğu bir ses ile anında durdu.

Ali Demir, “Ben.. Demir.” Diye seslendi.

.......


Yazardan Not: 'Ben Demir' dedi 'Ben Ali Demir' demedi. Buradaki küçük ayrıntıyı kitabı dikkatli okuyanlar yakalamıştır ama yakalamayanlar için yazayım; Ali Demir sadece yakın olduğu kişilerin ona ‘Demir’ demesini istiyor 💙 Yani bu da Nehir’i artık yabancı olarak görmüyor 💙

Loading...
0%