Yeni Üyelik
25.
Bölüm

24.Bölüm: İki Deli

@mlkshnn

“Ben..” dedi fısıltıyla. Gözlerini bir an bile gözlerinden ayırmadı. Aralarındaki mesafe oldukça azdı. Eşsiz kokusunu gizlice ciğerlerine çekmeye çalıştı. “Seninle yeni bir başlangıç yapmak istiyorum.” Sustu, zihninde sadece Hakan’ın söyledikleri vardı. “Artık kim olduğumu, nerden geldiğimi biliyorsun. İkinci ilk tanışmamız olmasını istiyorum. "

Ali Demir’in yüzü tepkisizdi. Gözlerini yavaşça kömür siyahı gözlerden ayırmaya çalıştı. İki yanındaki iki avucunu sertçe sıktı, geriye bir adım gitti.

Nehir’in yüzü asıldı, yine işe yaramamış, yine ona yakınlığı verememişti. Gözleri doldu, pes etti. Ne yaparsa yapsın bu adam ona küçük bir umut kıpırtısı dahi vermeyecekti. Kafasını yavaşça yere eğdi, bir an önce kaybolmak, buradan gitmek istedi. Yavaşça arkasını döndü, bahçeye tek adım atıp duyduğu bir ses ile anında durdu.

Ali Demir, “Ben.. Demir.” Diye seslendi.

Genç kızın gözleri hızla büyüdü, delice açıldı. Kalbi koca bir coşkunun içerisinde kanat çırptı. Doğru mu duyuyordu? Hayal mi görüyordu? Arkasını dönüp mavilerine bakmak istedi, cesaret edemedi. Ya Ali Demir orada değilse, ya hepsi bir hayalden ibaretse?. Olamazdı değil mi? O kadar da delirmemişti hala. Derin bir nefesle gözlerini kapayıp açtı ve kendine gelmeye çalışarak kafasını çok az geriye çevirdiğinde onu gördü. Derin bir soluk aldı. yüzünde ufak bir tebessüm belirdi, hayal değildi. O hala arkasındaydı ve gerçekten de kendini ‘Demir’ diye tanıtmıştı. Ali Demir dememişti, Demir demişti.

"Ne?” dedi yutkunarak. Emin olmaya oldukça ihtiyacı vardı. “Ne dedin?" Sadece yakınlarına izin verdiği isimle, kendisini ona tanıtmış olamazdı değil mi? Tebessüm etti. Delice titreyen bedenine, ter atan avuçlarına rağmen toparlanmaya çalıştı. "Ben de..” dedi. Sustu. “Nehir.." diye ekledi. Elini yavaşça uzattı, sıkışmak istedi.

Genç adamın gözleri önce uzatılan ele, sonra da gözlerine döndü. Ufak bir derin nefes alıp arkasını döndü. Bu kıza öğretmesi gereken daha çok şey vardı. Bu semtte hiçbir bekar erkek, bekar bir kızını elini böyle açık açık sıkamazdı. Saniyeler içerisinde gözden kaybolduğunda, Nehir elini yavaşça geriye çekti. Yüzü asılsa da umursamadı, bugün hayatının en güzel, en özel günüydü. Kimse neşesini bozamazdı. Artık o, onun için de ‘Ali Demir’ değildi, Demir’di. Gülümseyip heyecanla alt dudağını ısırdı, “Demir..” diye fısıldadı. Derin bir nefes verip, “Demir..” diye yineledi. Artık dilinin en özel, en güzel ismiydi.

....

Akşam yemeği vaktiydi, yemek masasına Rüya’nın sessizliği hakimdi. Masaya oturduğundan bu yana hiç konuşmamış, yemeğine bile doğru düzgün dokunmamıştı. Ağabeyinin gözleri ona döndü, masadaki sessizliği hemen fark ediliyordu. Bir sorun olduğunu düşündü. “Sınavlar nasıl gidiyor?” diye sordu.

Rüya duymadı, elindeki çatalı yavaşça tabağın kenarına vuruyordu. Genç adam şaşırdı, gözleri annesinin gözleriyle buluştu. Bir sorun olduğundan emin oldu. “Rüya.” Diye seslendi. Nehir şaşkınlıkla omzuna dokundu, genç kız kendine geldiği gibi gözlerini masadaki ailesine çevirdi, tüm bakışların üzerinde olduğunu gördü.

"Bir şey mi dediniz?"

Genç adam bir gözünü kıstı, kardeşinde bir haller vardı. Adı gibi emindi, önemli bir şey olmadığı sürece Rüya her zaman neşesini gösterir, masaya canlılık katardı.

"Sınavların diyorum, nasıl gidiyor?"
"İyi abi, her zamanki gibi"
"Hiç kötü yok mu?"

Rüya kafasını kararlılıkla iki yana salladı, dersleri hep çok iyiydi. Sınavlar da onu hiçbir zaman korkutmuyordu. "Yok"
"O zaman sorun ne? Niye yüzün asık ve niye böyle sessizsin?"

Genç kız derin bir nefes verdi, bakışlarını yavaşça ayırdı. Aklından şirketteki anlar bir an bile çıkmıyordu, belli etmemeye çalıştı. "Bir sorun yok, sadece dalmışım" Çatalı elinden bırakıp ayağa kalktı. “Ben doydum, dinleneceğim" diye ekledi. Arkasını dönüp mutfaktan kimsenin bir şey demesine izin vermeden çıktı.

Nehir şaşkındı, merakla ayağa kalktı. Bir an önce yanına gidip sorunu öğrenmeli, ona destek olmalıydı. Ayağa kalktı, masadakilere “Afiyet olsun” deyip odaya yürüdü. Kapıyı yavaşça tıklayıp içeri girdi, gözleri Rüya’ya kaydı, yanına yatağın kenarına oturdu. "Sorun Burak mı?"

Rüya bakışını ona çevirdi, gözleri buluştu. Burak’ı bir an bile düşünmemişti. Kafasını iki yana salladı, "Değil"
"Okulda mı sorun var o zaman?"

Rüya derin bir nefes verdi, sorun okul da değildi. Sorun şirket gezisinde, okuldaki seminerde gördüğü adamdaydı. Ne aklından çıkarabiliyor, ne de unutabiliyordu. Siyahlarla dolu bir hayata kendini bir insan nasıl mahkum edebiliyordu? Bir yas bunca yıl sürebilir miydi? Anlamakta zorluk çekiyordu. "Nehir.." dedi, iki kızın bakışları buluştu. "Anneni kaybettiğinde 7 yaşında olduğunu söylemiştin."
“Evet” diye onayladı Nehir, gözlerini kapatıp derin bir soluk aldı, o günü hala her detayıyla anımsıyordu.
Elini yavaşça Nehir’in kalbinin üzerine bıraktı Rüya, merak ettiği çok şey vardı, anlamaya çalışıyordu. “Hala.. kalbin onu andıkça sızlamaya devam ediyor değil mi?”

Nehir kafasıyla onayladı, annesini hatırladıkça hem özlemi bastırıyor hem de acısı tüm bedenini sızlatıyordu. Kalbinin en orta yerinde koca bir alev vardı, zaman ile biraz azalsa da sönmesi mümkün değildi. Yokluğunu, yaşadığı süre boyunca hep hissedecekti.

"Annen onun için bunca yıl yas tutmanı istemezdi değil mi?"

Nehir, "İstemezdi..” dedi. Gözlerini yavaşça genç kızın gözleriyle buluşturdu. “Doğrusu babam, buna hiç izin vermedi." Yüzünde acı bir tebessüm belirti. Annesinden sonra, babası en büyük şansıydı. Onu bir an bile yalnız bırakmamış, acı hissetmesine müsaade etmemişti. Annesinin vefat ettiği gün mezarlık dönüşü babasının hıçkırıklarla ağlayışına şahit olmuş, küçük kızının gizlice izlediğini gördüğü an babası, gözlerini silip kendine çeki düzen verdikten sonra onu kucağın alıp masallar anlatmıştı. O gün Nehir korkusunu unutup gülmüş, babası da bir daha hiç gülmemişti. Eşinin ölümü hayatının en büyük acısıydı, unutması mümkün bile değildi.

“Üzülmeme asla izin vermiyordu. Beni güldürüyordu ama o hiç gülmüyordu.” Dedi Nehir, gözleri dolu dolu oldu. “Bana hep annemin, biz güldükçe mutlu olacağını söylüyordu. Bu yüzden onun için hep gülerdim.”


“Nehir" dedi Rüya fısıltıyla, şaşkındı. Kafası karmakarışıktı. Siyahlarla kaplı adamın ömründeki siyaha anlam veremiyordu. Bu kadar uzun yıllar nasıl devam ettirebilmişti? “Birini tanıdım.”

Nehir’in bakışları ona döndü, Rüya kafasını eğdi. "Senin gibi annesini uzun yıllar önce kaybetmiş ama, hala yas tutuyor. Hala cenazedeymişçesine siyah giyiniyor ve başka rengi tanımıyor."
Nehir’in gözleri telaşla büyüdü, böyle bir şey mümkün müydü? “O kişiden uzak durmalısın.” Dedi, elini Rüya’nın elinin üzerine bıraktı. “Bu yas değil, takıntı.” Derin bir nefes verdi, “Ve böyle insanlar çok tehlikeli olabiliyorlar.”

Şaşırdı Nehir, böyle bir şey mümkün değildi. Yas bunca yıl sürmezdi, endişeli bakışını Rüya'ya çevirdi.

Rüya kafasını iki yana salladı, “Görüştüğüm biri değil, büyük ihtimal de bir daha yüzünü hiç görmeyeceğim ama merak ettim yine de."
Nehir derin bir solukla tebessüm etti, rahatlamıştı. “Çok sevindim.” Dedi. Gözlerini gözlerine çevirdi, “Bir an bu güzel kalbinle, ona da merhamet etmeye çalışırsın sanıp korktum.”

Rüya gülümsedi, “Korkma, tehlikeden uzak durmasını bilirim.”
“İyi iyi, çok rahatladım.”

Rüya yavaşça alt dudağını ısırdı, aklında bir şey belirdi. Merakla ona döndü, “Madem hafızan geri geldi, bana kendine söz et. Seni yakından tanımak istiyorum artık.”
Nehir kafasıyla onayladı, genç kızın merakla sorduğu her soruyla yeni bir yalanla cevap vermek zorunda kaldı. Söylediği ilk yalanla, kendini bir yalan havuzunun içinde bulmuştu. Artık her kelimesi, başka bir tanesini getiriyordu.

....
Mert derin bir rüyanın içerisindeydi. Siyah bir gömleğin altta bulunduğu aynı renk takım bir elbise vardı üzerinde. Bir bahçedeydi, fakat gündüze rağmen bir gece gibi her yer oldukça karanlıktı, göz gözü göremiyordu. Ağır adımlarla karanlığa rağmen yürüyordu, nereye gittiği hakkında hiçbir fikri yoktu.

Nefesinin kesildiğini hissetti, gözlerini yavaşça kapatıp derin derin soluk almaya çalıştı. Buranın oksijeni yetmiyordu artık. Göğsü hızla inip kalkıyordu, elini yavaşça kalbinin üzerine bıraktı. Biraz da olsa rahatlamaya ihtiyaç duydu, öne doğru edildi, ellerini diz kapaklarının üzerine bıraktı.


Bakışları yere kaydı, çimler bile simsiyahtı. Derin bir soluk verdi, boğulmak üzereydi. Kafasını yavaşça kaldırdı, gözleri birine kaydı. Genç bir kadındı, düz siyah saçları beline uzanıyordu. Bembeyaz teni vardı, kömür gözleri karanlığa saçan ışığa rağmen hüzünle bakıyordu. Tıpkı bir heykel gibiydi.

Mert’in gözleri dolu dolu oldu, bu yüzü, bu gözleri ne çok özlemişti. Çocukluğunun en güzel, en özel yanıydı, gidişiyle dünyası kararmış, hayatı alt üst olmuştu. Yüzü asıldı, şevkatli gözleri alıştığının aksine oldukça endişeli gözüküyordu.


Mert tek adım atıp durdu, yanına yaklaşmak, tıpkı çocukken korktuğu anlarda yaptığı gibi dizine kafasını koymak istedi. “Hale.. Anne.” diye fısıldadı. Elini yavaşça uzattı, o gittiğinden beri kimse bir daha tutmamıştı. Yanına yaklaşmak istedi, yapamadı. Hale Annesinin gözleri donuk, bakışları soluktu. “Seni.. çok özledim.” Diye ekledi.

Genç kadın tepki vermedi. Sessizce karaltılar içerisindeki genç adamı izliyordu. Ömrü yettiği sürece kalbine sevgiyi koymaya çalıştığı, evladından bir an bile ayrılmadığı çocuk, son zamanlarda oldukça kötü şeyler yapıyordu. Mert yavaşça yanına yaklaştı, elini tıpkı çocukken yaptığı gibi yanağının üzerine bıraktı, bedeni özlemle titredi. "Özür dilerim" diye fısıldadı. Son zamanlarda istemediği çok şey yapmak zorunda kalıyordu.

Hale Hanım kafasını yavaşça onaylayarak salladı, sıkıntılı bir soluk verdi. Yanağındaki el, hatırladığının aksine oldukça büyümüştü. Küçücük çocukken bıraktığı çocuk, artık kocaman bir adamdı. “Mert…” diye fısıldadı.



Genç adam gözlerini anlık olarak ayırdı, genç kadının arkasında bir genç kız belirdi. Yüzünde tesebbüm belirdi, gözlerini ona çevirip kayboldu. Mert sağına soluna telaşla baktı, yoktu. Derin derin soluk alıp elini hızla saçlarının ön kısmından geçirdi. Arkasını döndü, karaltıların içerisindeki bahçe yeniden yeşillendi. Her yer aydınlandı, güneş doğdu, çimler yeşillendi, hayat renklendi. Gözlerini çevrede gezdirdi, genç bir kızı gördü. Rüya’ydı. Yan profiline rağmen etrafına tıpkı Hale Hanım gibi ışık saçıyordu. Yüzünde gülümseme vardı, ağır ağır yürüyüp gördüğü rengarenk gülleri koklayarak geçiyordu.


Kahverengi düz saçları omuzlarından sarkıyordu, sadece birkaç tutamı kafasının üzerinde bir tel tokayla tutturulmuştu. Önündeki ağaca dikkatle yaklaştı, bir gül yaprağının üzerinde bir kelebek duruyordu. Yavaşça işaret parmağını yaklaştırdı, kelebek parmağına kondu, genç tebessüm etti. Ela gözlerini usulca geriye çevirip genç adamı karaltılı gözlerine döndü, kelebeğe ufacık bir öpücük kondurdu, kanat çırparak uçup genç adamın kalbine konduğunu gördü.


Mert hızla gözlerini araladı, karanlıktı her yer. Şirketteki odasında, koltuğun üzerine boylu boyuna sırtüstüydü. Geceydi. Yavaşça kalktı, ışığı açtı, masasıyla bütün olan ve tam altında bulunan çekmeceyi çekti, dosyalarının arasında küçük beyaz bir ilaç kutusu vardı. Birini çıkarıp yuttu.

Rahatlamaya çalışarak sırtını döner koltuğa yasladı, gözleri odada gezindi. Bakışı orta alandaki sehpaya çarptı, tam üzerinde bir dosya vardı. Yavaşça ayağa kalkıp sehpanın önündeki koltuğa oturdu. Dosyaya uzandı, üzerinde 'Rüya Köksoy' yazıyordu. Elini saçlarından geçirdi, ne ara uykuya böylesine dalmıştı. Halbuki son hatırladığı, üniversitenin şirket ziyaretinden sonra aklını darmadağın eden kızın dosyasını yeniden gözden geçirdiği andı. Yeniden eline aldı, zihninde gördüğü rüya yer aldı. Hale Annesi yıllar sonra ilk defa rüyalarına gelmiş, arkasından da o kızı getirmişti.


....
Rüya, “Lütfen” dedi defalarca olduğu gibi. Dakikalardır ağabeyini bir konuda ikna etmeye çalışıyordu. Sabahın erken vakitleriydi, iki kardeş de erkenden uyanmıştı.

"Olmaz Rüya" dedi yeniden.

Rüya sıkıntıyla yüzünü astı, gözlerini kısıp iki kolunu göğsünde bağladı. Bakışını ondan ayırdı, bir saattir onu ikna etmeye çalışıyordu fakat ağabeyi hiç yumuşamıyordu.

Genç adam kafasını yavaşça karşısındaki koltuğa çevirdi, kardeşinin asık yüzünü gördü. Derin bir nefes aldı, onu üzmek istemiyordu ama bazen sınırlarını oldukça zorluyordu. İstediği şeyi yapması mümkün değildi. "Asma yüzünü" dedi fısıltıyla.

Rüya kafasını kaldırıp yüzüne baktı, gözünü kıstığı gibi bakışını başka yöne çevirdi. Ali Demir bakışlarını yeniden televizyona çevirdi, umursamamaya çalışıyordu fakat ekrana hiç odaklanamıyor, kardeşinin asık yüzüne dayanamıyordu. Derin bir nefes alıp televizyonu kapattı ve doğruldu.

"Tamam, bu defa da istediğin olsun"

Rüya hızla kafasını kaldırdı, biliyordu. Biliyordu işte somurttuğu anda ağabeyi yumuşayacaktı. Hızla ayağa kalkıp yanına yaklaştı. İki kolunu boynuna dolayıp sıkıca sarıldı. Yüzünde koca gülümseme vardı.

"Seni seviyorum, seni çok seviyorum abi"

Geriye çekilip iki yanağını sıktığında, genç adam gözlerini kıstı. Sevmiyordu bunu yapmasını, umursamadı genç kız. İki kolunu bir daha boynuna doladı. Heyecanla geriye çekilip gözlerine baktı.

"O zaman sana yapman gerekenleri anlatacağım, dinle beni"

Elinden tuttuğu ağabeyini koltuğa oturtup yanına oturdu. Aklındakileri mutlulukla anlatırken, Ali Demir merakla dinliyordu.
....

İki genç seradaydı, Nehir kulübede, Ali Demir de kamyonetin önündeydi. Bir sevkiyat vardı. Bakışını genç kıza çevirdi. “Takip et beni"

Genç adamın gözleri ona döndü, “Sende benimle geliyorsun.” dedi. Nehir’in gözleri şaşkınlıkla büyüdü, normalde genç adam sevkiyatta gider, o da serada beklerdi.

“Bende mi?” diye sordu şaşkınlıkla.
"Evet, acele et"

Nehir şaşkınlıkla arkasını dönüp kulübeye girdi. Önce tüpü sonra da kapıyı örtüp bahçeye çıktı. Kamyonete yaklaşıp kendi yerine oturunca, Ali Demir çalıştırdı.

....

Geri dönmeleri saatleri bulmuştu, genç kız seranın sokağında duran kamyonetten indi. Kapının önünde adımını durdurdu, genç adamı bekledi. Anahtar ondaydı, açması gerekiyordu. Ali Demir kamyoneti park edip genç kıza yaklaştı. Yan yanaydılar ve tam önlerinde seranın koca kapısı vardı.

Genç adam elini pantolonun cebine bırakıp anahtarı çıkardı, tek adımla öne geçip kilidi yuvasına yerleştirdi. Sessizce bekliyordu genç kız, adam bugün oldukça yavaş hareket ediyordu. Normalde daha hızla açar ve içeri girerdi.

Bakışını yavaşça kaldırdı, adamın sadece ensesini gördü. Ali Demir kilidi çevirdi, kafasını genç kıza çevirip bekledi, bakışı onunla buluştu.

"Hadi"

Şaşkındı Nehir, bugün bu adamda gariplik vardı. Hem sevkiyata onu da götürmüş, hem yüklemeyi yapmasına izin vermemiş hemde kilidi çevirmesine rağmen kapıyı açmasını bekliyordu. Bir adım sağa kayan adama anlam vermeyerek kapıya yaklaştı genç kız, tam kapının önünde durdu.

Eliyle yavaşça ittirdiği gibi seranın koca bahçesi yavaşça açıldı, genç kız kaskatı kesildi. İki tarafı çiçeklerle dolu bahçenin her köşesine rengarenk balonlar asılmıştı.

Önündeki uzun ince yola baktı, küçük saksılar bir sıra edasında kulübeye uzanacak şekilde dizilmiş, her ucuna da uçan balon bağlanmıştı. Bakışı yolun sonundaki kulübeye kaydı, duvarına koca yeşil renklerde bir pankart asılmış ve balonlar etrafına tutturulmuş, büyük harflerle 'İyi ki Doğdun Nehir' yazıyordu.

Gözünden yanağına usulca yaş süzüldü, kulübenin kapısı yavaşça açıldı. İki elinde tuttuğu pastayla Rüya göründü. Özenle hazırlanmış, tebessümle kıza bakıyordu.

Hemen arkasından birileri daha göründü, genç kızın sokakta en çok sevdiği komşulardı. Birlikte kapının önünde oturup sohbetler ettiği teyzeler, bazen ellerinden topu çekip oyunlarına dahil olduğu çocuklar, markette, manavda ve terzide gördüğü amcalar.. Herkes bugün Rüya'nın organizasyonuyla Nehir için bir araya gelmişti, bakışı Ali Demir’e kaydı. Tam arkasındaki koca bir ağaca sessizce sırtını yaslamış, kollarını da göğsünde birbirine bağlamıştı.

Nehir’in yüzünde ufak bir tebessüm belirdi, bu işin içinde o da vardı, bugünkü garipliklerin nedeni de buydu. Elini yavaşça kaldırdı, yanağına durmaksızın yaşlar süzülüyordu. Silmek istedi fakat faydası yoktu, biliyordu. Çünkü her sildiğinin yerine bir başkası daha hızla geliyordu.

Dudağını ısırdı, doğum günü gecesini anımsadı. Son kez babasını ve evini görmüş, delice korkarak kaçmıştı. Korku dolu hıçkırıklarla öldürülme endişesi yaşayıp saatlerce delice koşmuştu. Hayatı o gece değişmiş, bilmediği bir aileye dahil olmuştu.

Kimsesiz bir hayata mahkum edildiği gece, hayatın ona en iyisini vereceğini düşünememiş, babasının ölümü sonrası kimsesiz kaldığını düşündüğü anlarda hem bir anneye, hem bir kız kardeşe hemde kalbinin sahibine ulaşacağını düşünmemişti.

Kendini yaşadığı talihsizliklere rağmen çok şanslı hissediyordu, iyi ki o gece kapılarını yumruklarla çalmıştı. İyi ki o gece hafıza kaybı yalanını söyleyip bu sevgi dolu çevreye dahil olmuştu.

Gözlerini elinin tersiyle silmeye çalıştı. Kulaklarına gittikçe yaklaşan sesler ulaşıyor, hep bir ağızdan doğum günü kutlanıyordu. Tam önünde Rüya vardı, elindeki pastanın üzerindeki 3 mumı üfleyerek söndürmesini bekliyordu. “Nehir..." dedi fısıltıyla. Gözlerindeki yaşlara üzülüyordu, halbuki tek isteği yaşadığı geceyi unutturup yeni bir başlangıç yapmasını sağlamaktı.

Nehir elinin tersiyle yanağını silmeye çalıştı. Gözleri çevresinde gezindi, herkes el birliği ile her şeyi yapmış, oyalama görevi de Ali Demir’e verilmişti. Ufak bir şaşkınlık yaşadı, keçiyi serasını böyle bir şeye kullanması için nasıl ikna edebilmişlerdi? Yüzünde ufak bir tebessüm belirdi, gözleri ona döndü. Kalbini ısıtan mavileriyle sessizce izliyordu.

Gözleri Rüya’ya döndü, yüzünde endişe vardı. Doğum günü süprizi ile onu mutlu etmek istemiş, gözyaşlarına şahit olmuştu. Pastayı yavaşça annesinin eline bıraktı, kollarını sıkı sıkı genç kızın boynuna doladı. İki kızın hüzün dolu sarılışı seranın içerisinde deli gibi yankılandı. Nehir’in minnet dolu ağlayışı duyuldu.

Yavaşça sırtını sıvazladı Rüya, sakinleşmesini bekledi fakat geçen her dakikada Nehir daha şiddetle ağlıyordu. Kafasını yavaşça iki yana sallıyor, böyle bir sevgiyi hak etmediğini düşünüyordu. İyi bir insan değildi, hiç de olmamıştı.

Yetiştirme şeklinin de verdiği etkiyle oldukça şımarıktı. Bir dediği asla iki edilmemiş, eli soğuk sudan sıcak suya girmemişti. İnsanları küçük gören, babasının parasıyla övünen bir zengin kızıydı. Ne zaman, nerede bilmeden bir iyilik yapıp böylesine karşılık aldığını düşündü,, bulamadı.

Annesinin güzel yüreğinin, merhametinin bir sonucu olduğunu hiç anlamadı. Eve gelen kimsesiz çocuğa gerçek anne olarak kendi kızını kurtarmıştı Hale Hanım. Onun da en zorda ve kimsesiz olduğu anında böyle bir kapı açılmıştı.

Ali Demir sessizce izliyordu. Gözlerinde anlam vermeye çalıştığı bakışlar vardı. Genç kızdan böylesine bir tepki beklemiyor, kardeşiyle de defalarca olduğu gibi yine gurur duyuyordu. Böyle bir organizasyon yaptığı için, böylesine sevgi dolu olduğu için, karşılıksız ve çıkarsız sevebilmeyi bildiği için.

Rüya yavaşça geriye çekildi, gözleri davetlilere kaydı, herkesin yüzü asık, gözleri doluydu. Derin bir nefes alıp Nehir’in yanağını sildi. Yüzünde ufak bir tebessüm oluşturdu. “Bundan sonra senin doğum günün o kabus dolu gece değil, bugün. İyi ki doğdun"

Nehir kafasını onaylar anlamda yavaşça salladı. Bakışı Zeynep Hanım'a kaydı. Kızına pastayı uzattığı gibi iki kolunu kızın boynuna doladı. Onu kendi kızından ayırt etmiyor, hayat hikayesini öğrendikten sonra da daha çok merhamet ediyordu.

Rüya'nın sesini duyuldu. “Çok sulugözsün Nehir ama bugün artık üzülmek yok. Parti var"

Tebessümle pastayı kıza çevirdi. Mumlar sönmüştü, yeniden yakıldı. Alkışlar eşliğinde üflediğinde, herkes tek tek kutlamaya başladı. Önce Rüya, sonra Zeynep Hanım sonra da diğer komşular.

Ali Demir ise herkesten oldukça uzaktaydı, kutlamaları hiç sevmezdi. Bir ağaca sırtını yaslamış bekliyordu. Partide kalma sebebinin seradaki çiçeklerini korumak olduğunu söylese de gerçek bu değildi.

Sırtını ağaçtan ayırıp kulübeye ilerledi. Bardağına çay doldurup kanepeye oturdu, buharı yükselen bardağı iki dudağına yaklaştırdığı sırada kapı açıldı. Kafasını kaldırınca onu gördü. Nehir, elindeki küçük hediye paketlerini bırakmak için içeri gelmişti.

Adamın mavi gözleriyle buluştu bakışları. Aralarında birkaç adımlık mesafe vardı, gözleri hala dolu doluydu. Yavaşça eğdi kafasını, çok farklı duygular içerisindeydi. Böylesine eşsiz bir aileye yalanlar söylediği için kalbi sızlıyor ama kovulmaktan da delicesine korkuyordu. Elindeki birkaç küçük paketi masaya bırakıp arkasını döndü, kapıya yaklaştığı anda bir ses duydu.

Ali Demir, “Mutlu Yıllar” diye fısıldadı. Ses tonu ilk defa böylesine yumuşaktı.

Nehir’in gözleri yavaşça ona döndü, doğru mu duymuştu, ikna olmaya çalıştı. Gözleri mavileriyle buluştu, kalbi pır pır kanat çırpıp uçtu.

Ali Demir yavaşça ayağa kalktı. Gözlerine sessizce bakıyordu, ilk defa ayırmamaya çaba harcıyordu.

Nehir’in dolu gözlerinden yeniden yaşlar yanaklarına süzüldü, bunca yalanı söylediği için kendini asla affetmeyecekti. Derin nefes verip hızla yanına yaklaştı. Hızla kollarını boynuna sıkı sıkı doladı. Kafasını göğsüne yasladı, hıçkırıkları güven dolu kolların arasında yeniden yankılandı.

Ali Demir hem şaşkın hemde tepkisizdi. Bedenini saran kollar, göğsüne dayanan kalpti sebebi. Elleri iki yanda bir robot gibi duruyordu. Gözlerini isteği dışında yavaşça kapattı, burnuna bir koku sindi. Gördüğü, bildiği, duyduğu yüzlerce çiçeğinkinden çok farklıydı. Hiç biri böylesine kokmamıştı. Elleri titriyordu, sağdakini yavaşça kaldırdı. Sırtına yaklaştırıp durdu, yapamazdı. Hızla vazgeçip indirdi.

Nehir biraz da olsa sakinleşerek geriye çekildi. Gözleri anında en özel mavilere kaydı, derin bir soluk aldı. Söylediği son yalanların tümünün sebebiydi bir çift mavi, uzak durma düşüncesi aklını alıyordu.

Tam o anda biri gördüydü kapının gerisinde, Rüya’ydı. Elinde tabaklar vardı, gözleri şaşkınlıkla büyümüştü. Kulübeye yaklaştığı anda ikisini sarılırken görmüştü.

Şaşkındı, tabakları bırakmaktan vazgeçip arkasını döndü. Sırtını kenardaki duvara yasladı, zihninde birçok ihtimal yer aldı, cevapsız puzzle’ın parçaları birleşti.

Doğru mu anlıyordu, ağabeyi ve Nehir arasında bir şeyler mi vardı?

Kafasını anında iki yana salladı, yanlış anlamış olmalıydı. Sadece evham yapıyordu.

Derin bir nefesle sahte bir öksürük oluşturup içeri girdi, Nehir'in de o sırada kulübeden çıktığını fark etti. Uzaklaştığını görüp sıkıca tuttuğu tabaklarla içeri girdi. Bakışı ağabeyine kaydı, kanepeye oturmuştu ve dalgındı. Önüne tepksizce bakıyor, elindeki çayı sessizce yudumluyordu.

.....
Sessizdi Nehir, seranın bahçesine konulmuş olan sandalyelerden birinde oturuyordu. Karşısında tüm komşular vardı, gülüşüp pastayı yiyorlardı. Bakışı giriş kapısına kaydı, Barış'ı gördü. Okul forması ve sırt çantasıyla kafasını kapıdan çıkarmış bahçeye bakınıyordu.

Nehir şaşırdı, bu çocuk hala Ali Demir’den korkuyor olabilirdi. Ayağa kalkıp yanına yaklaştı, Barış işaret parmağını dudağına bırakıp sessiz olmasını işaret etti.

"Barış iyi misin?"

Küçük çocuk kafasını iki yana salladı, bir yandan da endişeyle etrafa bakınıyordu. “Demir Abi de burada mı?"
"Evet, neden?"

Barış’ın gözleri büyüdü, derin bir soluk verdi. O gece evinden bir kız kaçırmıştı, karşısına çıktığı anda kesin azar işitecekti. “Seni kaçırdım diye bana çok kızdı mı?"

Nehir tebessüm etti, bu çocuk her defasında gülümsetmeye başarıyordu. Önüne eğildi, elini kaldırıp yanağının üzerine bıraktı. “Korkma, ben seni korurum"

Barış hızla kafasını iki yana salladı. Erkek olan kendisiydi, ikisini de koruma görevini üstlenmeliydi. Cesaretini toplamaya çalıştı. “Korkmuyorum Demir Abi’den. Ben hem seni hemde kendimi korurum. Hiç merak etme" dedi.

Nehir tebessüm edip ayağa kalktı. “Benim kahramanımsın sen. Hadi içeri girelim.”

Küçük çocuğun belli etmemeye çalıştığı endişeli gözleri seranın bahçesine kaydı. İyice kontrol etti, Ali Demir görünürlerde yoktu. Rahatlayıp içeri girdi. Tam o anda kulübenin kapısı açıldı ve genç adam göründü. Barış hızla Nehir'in arkasına gizlendi. Kaçmayı düşünse de o an bundan daha iyi seçenek bulamadı. Sıkıca genç kıza tutundu, Ali Demir'in bakışı onlara kaydı. Barış'ı gördü, Nehir'e döndü.

Nehir mavi gözlerine bakıp işaret parmağını dudağına bırakıp karışmamasına, görmezden gelmesine, yaklaşmamasına ikna etmeye çalışsa da Ali Demir dinlemeyip yanına yaklaştı. Tam önünde durdu.

"Barış hala gelmedi değil mi? Saatlerdir onu bekliyorum, sormam gereken büyük bir hesap var" dedi. Küçük çocuğun gözleri gizlendiği yerde delice büyüdü. Kalbi hızla çarpıyordu.

Nehir anında gözlerini kıstı, uzak durmasını o kadar anlatmaya çalışsa da keçi yine keçiliğini yapıp dinlememişti. “Gelmedi!” Dedi, “Gelmeyecek.” Diye ekledi. İki kolunu çocuk görünmeyecek şekilde yanlardan indirdi.

"Gelmesin de zaten. Çünkü gördüğüm ilk yerde kulaklarını çekeceğim"

Barış hızla iki eliyle kulaklarını kapattı, bir an önce buradan çıkıp kaçmak istedi.

"Onun hiç suçu yok"
"Benim evimden kız kaçırmak ne demek, görecek"

Nehir adamın gözlerine uyarır bakışlarla baktı, söylediği her kelimede çocuğun daha fazla korktuğunu anlayabiliyordu. Derin nefes alıp gözlerini kıstı. “ Ayrıca biz Barış’la birbirimizi seviyoruz, sevenlerin arasına giremezsin."

Küçük çocuğun gözleri büyüdü, yüzünde koca bir tebessüm belirdi. Hızla kafasını gizlendiği yerden çıkarıp Nehir’e döndü. “Sen de mi beni seviyorsun!”

Nehir dudağının kenarını ısırıp küçük bir tebessüm ettiğinde, Barış'ın bakışı bir adım önünde duran adama kaydı, mavi gözleri kısıktı.

"De.. Demir abi"
"Gel buraya!"

Barış hızla yeniden Nehir'in arkasına gizlendi. Nehir, “Demir yapma" dedi.
"Karışma, konuşacağız" diye cevapladı genç adam.

Geri geri gitti çocuk, yeterince uzaklaştıktan sonra Ali Demir' e döndü. Tüm cesaretini topladı, kendine kaçmak için bir yolu kestirdi. “Ben Nehir'le evleneceğim!"

Haykırışı tüm bahçede yankılandığında, Nehir'in yüzünde koca bir gülümseme oluştu. Bakışını adama çevirdi, Ali Demir’in yüzünde kısık ve şaşkın bir ifade vardı. “Gel buraya!"
"Evleneceğim! Sevenlerin arasına girme!"

Koşar adımlarla arkasını dönüp uzaklaştığında, genç adamın yüzünde küçük bir tebessüm belirdi. Gözlerini geriye çevirdi, Nehir’i gördü.

Genç kız yanına yaklaştı, “Onu korkuttun!" Diye haykırdı. Gözlerini kısık ve öfkeliydi.
"Korkmadı" diye cevapladı. Arkasını dönüp uzaklaştı.
....

Genç adamın tazgahın altından yavaşça çıktı, dakikalardır aradığı bir şey vardı. Derin bir nefes aldı. Düşünmeye, hatırlamaya çalıştı. Misafirler gittikten ve etraf toplandıktan sonra bir müşteri gelmişti, alımlı, güzel bir genç kızdı.

Serada gözlerini gezdirip tüm çiçeklerden birer tane istediğini, sevkiyatın tam 1 saat sonra mağazasına yapılmasını istediğini söylemişti.

Genç adam müşteri gittiği anda çiçekleri kamyonete tek tek yerleştirip kulübeye geri döndüğünde de kamyonetin anahtarı kaybetmişti.

Sakinliğini korumaya çalıştı, gözlerini yeniden kanepeye çevirdi. Altını, üstünü aradı, yoktu. Sinirleri geriliyordu, bir anahtar nereye gidebilirdi?

Derin derin soluk sakinleşmeye çalıştı. Defalarca baktığı kulübeden çıkıp bahçeye geçti, gözlerini çevrede yeniden gezdirdi. Elini saçlarının ön kısmından geçirip soluk aldı.

Gözleri Nehir’e kaydı, elinde saplı uzun bir süpürge vardı. Misafirler gittiğinden beri sessizce bahçeyi süpürüyor, genç adamın arayışına hiç destek olmuyordu.

Ali Demir yanına yaklaştı, “Kamyonetin anahtarını gördün mü?” diye sordu.
Nehir gözlerine bakmadan kafasını iki yana salladı, dikkatini yeniden süpürgeye verdi.

Ali Demir yeniden bahçeye bakındı, oldukça büyüktü ve yüzlerce saksı vardı. Hepsine bakması saatlerini alırdı, sevkiyatı asla yetiştiremezdi ama başka çaresi yoktu.

Hızla kulübenin kapısındaki saksıya yaklaştı. Önce oradan başlamalıydı. Sıra şeklinde bakabildiği her çiçeğin saksısına ve etrafına bakacaktı. Hızla eğildi, olabildiğince hızlı bir şekilde önce saksıya baktı, kaldırdı altını kontrol etti sonra da ikincisine geçti.

.....

Ali Demir ter içerisindeydi, kolundaki saate baktı, sevkiyat oldukça gecikmişti. Daha çiçeklerin sadece yarısına bakabilmişti. Oldukça yorulmuştu, derin derin nefes alıp doğruldu.

Havada kavurucu bir sıcak vardı, mavi gözleri sıcağın etkisiyle bile rengini parıldıyordu. Oldukça susadığını hissetti, gözlerini bahçede gezdirdi, genç kızdan bir bardak getirmesini isteyecekti.

Dikkatli inceledi, Nehir yoktu. Kulübeye yaklaşıp sessizce gözlerini o yöne çevirdi, onu gördü. Koltuğun kenarına oturmuştu, elinde bir bardak çay vardı, usul usul içiyordu.

Genç adamın gözleri kısıldı, bu kadar rahat olması normal değildi. Aklında bir ihtimal belirdi, ihtimal vermek istemedi, delirme sebebiydi. Yavaşça içeri girdi, buzdolabından bir bardak su çıkarıp bardağına doldururdu.

Bir yudum alıp bakışlarını genç kıza çevirdi, “Anahtarın sende olma ihtimali var mı?"

Nehir’in gözleri hızla ona döndü, elini ani bir refleksle hızla pantolonun sağ cebinin üzerine bıraktı. Kafasını hızla iki yana salladı. “Bende değil.”

Ali Demir derin derin soluk aldı, tam tahmin ettiği gibiydi. Anahtar ondaydı. Öfkesine hakim olmaya çalıştı, tam yanına yaklaşıp avucunu uzattı.

“Bende değil dedim.” dedi Nehir, yavaşça ayağa kalktı. Gözlerini kulübenin kapısına kestirdi, kaçabilmek için bir fırsat yaratmalıydı. Çay bardağını yavaşça yudumlayıp hızla öksürmeye çalıştı, sahte öksürüklerle öne doğru eğildi. Ellerini diz kapaklarına bırakıp derin derim nefes alıp vermeye çalıştı, genç adamın gözleri büyüdü, boğuluyor olmalıydı. Yardım etmek isteyerek bir adım atıp kapının önünden çekildiği an, Nehir hızla doğrulup koşarak bahçeye çıktı.

Ali Demir’in gözleri büyüdü, arkasından çıktı. Nehir cebinden çıkardığı anahtarı gözlerine doğru çevirip salladı. “Bunu mu arıyorsun?”

Genç adamın gözleri delice büyüdü. Kolundaki saate baktı, çıkmadığı her saniye sevkiyat daha da gecikiyordu. “Bana ver.” dedi. Yaklaşmak için bir adım attı.

Nehir kafasını hızla iki yana salladı. Geriye iki adım gitti. Yüzünde tebessüm vardı, bu anahtarı hiçbir güç ondan alamazdı, izin vermeyecekti. “Vermeyeceğim"

Genç adamın gözleri yeniden saate kaydı, derin derin nefes aldı. Yaklaşmak için iki adım attı, Nehir anında üç adım geriye gitti.

"Geç kaldım, ver şunu"

Nehir kafasını kararlılıkla yeniden iki yana salladı. Vermeye de onu sevkiyata göndermeye de niyeti yoktu. “Vermeyeceğim! Alabiliyorsan, gel kendin al" arkasını dönüp koşmaya başladı.

Ali Demir önce hızlı adımlarla yetişmeye çalıştı, her adımında onun daha çok uzaklaştığını fark edip derin bir nefes aldı. “Baş belası.” diye fısıldayıp koşmaya başladı.

Seranın koca bahçesinde iki gencin kovalamacası yer aldı. Nehir anahtarı göstererek koşuyor, kahkahaları atıyor, Ali Demir ise yakalayamadığı her anda daha fazla deliriyordu. “Geç kaldım!" diye gürledi.
Nehir kalbini eriten bakışlarına ufak bir göz kırptı, “İstediğimde bu zaten.” diye cevapladı.

"Ne?" Adımlarını durdurdu. Nehir de durdu. Aralarında beş veya altı metrelik mesafe vardı. İkisi soluklanıyordu, Nehir gözlerini ona çevirdi.
“O sevkiyatı yapmana izin vermeyeceğim!" Dedi kararlılıkla.
"Ne?"
“Anlamadın mı! O kızın amacı çiçekler değil, sensin!” Diye haykırdı. Seraya geldiği ilk andan beri müşteriyi gözleriyle izlemişti. Ali Demir’i gördüğü anda müşterinin hal ve hareketleri değişmiş, özellikle çiçeklerle sırf onunla zamana geçirmek için ilgilenmiş ve sevkiyatı mağazasına bizzat yapmasını istemişti.

Nehir, “Oraya gitmeyeceksin!” diye ekledi. Buna asla müsaade etmeyecekti.

"Saçmalama, sadece çiçekleri teslim edeceğim"
"Hayır, gitmeyeceksin!" Omuz silkti. Hiçbir şey umurunda değildi, onu kesinlikle göndermeyecekti.

"Çok geç kaldım, ver artık şunu!"
"Vermeyeceğim dedim!”

Ali Demir derin derin nefes aldı, sakinleşmek için büyük gayret ediyordu. “Peki bunu sen istedin!” Hızla koştu, genç kızın uzaklaşmasına müsaade etmeden önüne geçip adımlarını durdurmasını sağladı. İki ayrı beden deli gibi birbirine çarptı.

Ali Demir sessizdi. Tepkisiz kalmaya büyük gayret ediyordu. İlk defe böylesine yakın durduğu kızın hem kokusunu hissediyor hemde nefesini duyuyordu.

Nehir yavaşça bakışlarını kaldırdı, Ali Demir’in nefesini deli gibi hissetti. Bedenini esir alan nefes ile göğsü yavaşça inip kalkıyordu. Dengesi şaştı, delice karıncalanan elini yavaşça sakallarının üzerine bıraktı. Kalbi hafifledi, yüzünde ufak bir tebessüm belirdi.

Ali Demir gözlerini kıstı, fırsattan yararlanarak anahtarı yavaşça elinden çekti. Tebessümle geriye çekilip uzaklaştıktan sonra anahtarı gözlerine çevirdi, salladı.

Nehir hızla kendine geldi, gözlerini kıstı. “Gidemezsin!” Koştu, yetişemedi. Genç adsm kamyonete çoktan binmişti bile. Pes etmedi, kamyonetin önüne geçip yolu kapattı. İki kolunu açtı, gitmesine müsaade etmeyecekti.

“Çekil, ezileceksin!”
“Çekilmeyeceğim, gitmeyeceksin!”
“Çekil dedim!”
“Çekilmeyeceğim dedim!”

Ali Demir derin nefes aldı, bugün sabrını oldukça zorluyordu. Son kozunu oynayıp aklını almaktan başka çaresi yoktu, kafasını pencereden çıkarıp ona döndü. “Nehir.” dedi.

Nehir’in aklı yine uçup gitti, adamın iki dudağından çıkan ismi, yüzünde küçük tebessüm oluşturdu. İlk defa ismini onun iki dudağından duyuyordu. Yüzünde tebessüm oluştu, kollarını istemsizce indirip birkaç adım sağa kaydığında, Ali Demir küçük bir tebessümle kamyoneti çalıştırıp hızla ilerledi. Zafer onundu.

....
Zeynep Hanım, “Oğlum..” dedi, gözlerini oğluna çevirdi.

Genç adamın gözleri annesine döndü. Akşam yemeği sonrasıydı, annesiyle baş başa oturma odasında oturuyordu. Merakla doldu.

“Sana bir kızdan söz etmiştim.” dedi, elini oğlunun elinin üzerine bıraktı. Daha fazla beklemek istemiyordu, artık oğlu bir yuva kurmalıydı.

"Seni sıkmak istemediğim için bu kadar bekledim ama artık o aileye bir haber göndermek zorundayız. Karar verebildin mi?"

Genç adam elindeki kumandayı yavaşça bıraktı, derin nefes aldı. Elinin üzerindeki ele ufak bir öpücük kondurdu. Onu asla üzmeyecekti, en büyük gücü, en önemli varlığıydı.

"Oğlum.. biliyorsun ki baban da senin yuva kurduğunu görmeyi çok istedi ama kısmet olmadı." Ufak bir nefes verdi. “Benim de yaşım geçiyor, oğlumun yuvasına şahit olmak istiyorum.”

Ali Demir kafasını yavaşça eğdi. Babasını anımsadı, her daim oğlunun evlenip yuva kurduğunu görmek istemiş, her daim birikimi bu yönde yapmıştı. En büyük dileği, oğluna en güzel ve en büyük şekilde bir düğün yapmaktı.

Bakışları annesiyle buluştu, onun da dileği aynıydı. Sonucun aynı olmasına müsaade etmemeliydi. Bu yüzden elinden geleni yapmalı ve düğününü görmesi için daha fazla beklememeliydi.

"Daha önce de söyledim oğlum. Emine seni mutlu edecek, hiç pişman olmayacaksın" diye ekledi annesi.

Ali Demir kafasını yavaşça kaldırdı. Bakışı odanın kapısına kaydı, göremese bile bir nefes duydu. Birisi salondaydı, kapının tam yanında dinliyordu. Kim olduğunu tahmin etmek zor değildi, Nehir’di. Ufak bir nefes verip kararlılıkla gözlerini annesine çevirdi, artık bir sonuca varmalıydı.

....

Ali Demir’in cevabı ne olacak?

Loading...
0%