Yeni Üyelik
26.
Bölüm

25.Bölüm: Sana Aşığım

@mlkshnn

"Daha önce de söyledim oğlum. Emine seni mutlu edecek, hiç pişman olmayacaksın" diye ekledi annesi.

Ali Demir kafasını yavaşça kaldırdı. Bakışı odanın kapısına kaydı, göremese bile bir nefes duydu. Birisi salondaydı, kapının tam yanında dinliyordu. Kim olduğunu tahmin etmek zor değildi, Nehir’di. Ufak bir nefes verip kararlılıkla gözlerini annesine çevirdi, artık bir sonuca varmalıydı.

“Annem..” dedi, elini yavaşça elinin üzerine bıraktı. “Senin beğendiğin kızın, en iyisi olduğundan şüphem yok” sustu, gözleri yavaşça odanın kapısına kaydı. Görmese de nefesini hissettiği biri vardı gerisinde. “Ama ben.. kendimi şu anda evliliğe hazır hissetmiyorum.”

Zeynep Hanım’ın yüzü asıldı. Bu defa umutluydu, bu defa oğlunun reddetmeyeceğine inancı tamdı.
"Bekleyecek misin daha?"

Genç adam kafasını yavaşça eğdi, “Bu bekleyiş ne kadar sürer bilmiyorum. O kızı daha bekletip üzmek istemem.”
"Aileye bizi beklememelerini mi söyleyeyim?"
"Evet"
"Peki oğlum"

Zeynep Hanım ayağa kalktı, umudu kül oldu. Oğlunun evlenmeye hiç niyeti yoktu. “İyi geceler oğlum.” Arkasını döndü, kapıdan çıktığı anda gözleri Nehir’e kaydı.

Genç kız afalladı, hızla kendine çeki düzen verip mutfağa yöneldi. “Su.. Su içeceğim" hızlı adımlarla mutfağa girdi, kapıyı örtüp derin derin soluk aldı. Yüzünde koca bir tebessüm vardı, çok rahatlamıştı. Artık hayatlarında Emine yoktu.

......

Ali Demir koridorun ortasında gözüktü, duştan çıkmıştı. Bir rutindi onun için, her sabah uyanır uyanmaz önce duş alır sonra giyinip ıslak saçlarına odasına yürürdü.

Elinde havlu vardı, saçlarını kurulayarak banyodan çıktı. Bakışı mutfağa kaydı, kız kardeşini ve annesini gördü. “Günaydın..”

Rüya tebessümle ağabeyine döndü, yanına yaklaştı. Parıldayan mavi gözlerine baktı, çok çok yakışıklı bir ağabeyi vardı. İki eliyle yanaklarını sıktı. “Günaydın abilerin en yakışıklısı"

Genç adam derin nefes alıp kardeşinin ellerinin arasından kurtardı yüzünü. Bir adım geriye gidip elini saçlarına yaklaştırdı. Bir çocuk edasında kafasını okşayıp annesine döndü. “Anne.. senin bu kızın hiç abi sözü dinlemiyor"

Zeynep Hanım tebessüm etti, çocuklarının arasındaki sevgi en büyük şükür sebebiydi. "Kızma oğlum, kardeşin seni çok seviyor"
"Her şeye rağmen bende çok seviyorum"

Rüya'nın bakışı ağabeyine döndü, iki kolunu boynuna doladı. Burnuna ulaşan şampuan kokusunu içine çekti. Sıktı kollarını, varlığına ve arkasında bir dağ oluşuna binlerce
şükür etti. “İyi ki varsın abi"
"Sende iyi ki varsın başımın belası"

Ali Demir kardeşinin hapsinden kurtulup odasına yöneldi, çay hazır olmadan saçlarını kurutmalıydı. Arkasını döndü, gözleri oturma odasına kaydı. Nehir gözüktü, bir kanepedeydi. Yan pozisyonda boylu boyuna yatıyordu, gözleri kapalıydı. Oldukça yorgundu, sabaha değin şirket dosyalarına çalışmış, gözlerini bir an bile kırpmamıştı. Kahvaltıya kalktığı sırada da kanepede bitkin düşmüştü.

Genç adam sessizdi, gözleri yavaşça yüzüne kaydı. Sessiz sessiz soluk alıp veriyordu. Şaşırdı, öyle derin uyuyordu ki, başına bela olan misafir değil gibiydi.

Ufak bir soluk aldı, içeri tek adım atıp durdu. Hızla geri geri gidip arkasını döndü. Bir daha arkaya bile bakmadan odasına girip kapıyı sıkıca kapattı.

.....

Rüya, “Nehir" diye fısıldadı. Kanepenin önüne eğilmişti, seslenmek üzere odaya geldiğinden uyuyakaldığını görmüştü.

“Nehir..” diye yineledi. Endişeliydi, elinin tersini yavaşça alnına bıraktı, ateşi yoktu. Niye böylesine bitkin uyuyordu?

Elini yavaşça omzuna bırakıp dürttü, “Nehir..” diye tekrarladı. Nehir gözlerini yavaşça araladı, bakışları kızarık ve uykusuzdu. Geceleri dosyalarla boğuşmak oldukça yorucuydu. Gözleri Rüya’nın gözleriyle buluştu.

“Rüya..” dedi merakla. Doğrulmaya çalıştı.
“Nehir iyi misin?”
“İyiyim, uyuyakalmışım”
“Gece uyumadın mı?”
“Uyku tutmadı.” Ellerinden güç alıp oturdu. Gözleri saate kaydı, seraya gidiş saati yaklaşıyordu.

Rüya, “Hasta mısın? Bir rahatsızlığın var mı?”
Nehir kafasını hızla iki yana sallayıp ayağa kalktı. “İyiyim, endişe etme.” Tebessüm edip mutfağa yöneldi, gözleri kahvaltı masasına kaydı. Özenle hazırlanmış gözüküyordu.
“Otur, sıcak bir çay seni kendine getirir.”
“Evet iyi gelir ama önce yüzümü yıkamalıyım.”

Yönünü banyoya çevirdi, içeri girip kapıyı örttü. Yüzüne iki avucuna doldurduğu suyu döktü, kendine gelmek de oldukça zorlanıyordu. Yeniden su döktü, kapanmaya gayret eden gözlerine direnmeye çalıştı.

Gözlerini yavaşça kapadı, zihninde önceki hayatı yer aldı. Koca bir yatağı vardı, istediği zaman istediği vakitte istediği kadar unutabiliyordu. Ne kadar bu evi çok sevse de o rahatlığı özlediği zamanlar da oluyordu.

Sabaha kadar dışarıda takılıp gün boyunca da uyuyordu. Yarasa misali bir hayatı vardı, gündüzleri uyur geceleri de sabahlara değin dışarıda takılırdı.

Olduğu banyoya bakındı, oldukça küçüktü. Üç kişi asla sığamazdı. Sağında tek kişilik bir duşakabin, tam yanında da eski bir dolaplı ve aynalı lavabo vardı.

Kafasını geriye çevirdi, kapının arkasına bir askı takılıydı, askıya herkes için ayrı bir bornoz ve havlu asılıydı. Her şey oldukça temizdi.

Düzenli olarak ev temizlenir, tozdan arındırılırdı. Nehir de hiç bilmediği temizlik aşamasını bu evde görmüş öğrenmişti. Öncesinde gündüzleri genellikle uyuduğu için villada yapılan temizliklere hiç şahit olmazdı.

Evin içerisinde çok fazla çalışan vardı, herkesin ayrı bir görevi bulunuyordu. Bu yüzden o uyanmadan ev temizlenmiş oluyordu. Gün onun için, herkes için bittiği vakitlerde başlardı.

Gözleri parmaklarının arasında delice sıktığı havluya kaydı, zihni aylar öncesine gitti.

Geceyi dışarıda geçirdiği günlerden biriydi, sabaha doğru eve gelmiş, duş almış üstünü değişmişti. Onun için uyuma vaktiydi, evdeki sessizliği dinledi. Babası da ağabeyi de hala uyuyordu ama birazdan ikisi de uyanıp bir robot edasında hazırlanıp kahvaltı ettikten hatta bazen onu bile yapmadan şirkete gideceklerdi.

Odasındaydı, oldukça büyük ve geniş bir odaydı, her odanın içerisinde de bir banyo ve lavabo, duvarı kaplayan tüm deniz manzarasını gözler önüne seren bir cam bulunurdu. Yatağına girdi, çift kişilik koca bir yataktı. Rahatına her zaman düşkündü, tek kişiliği ona küçük gelirdi.

Gözlerini kapadı, hızla araladı. Günlerdir doğru düzgün ailesini göremiyordu. Uzun zaman sonra ilk defa aynı saatlerde evdeydiler. Üstündeki pikeyi kaldırıp ayaklarını yataktan indirdi. Çıplak ayaklarıyla odadan çıktı, birkaç oda ileride ağabeyinin odası vardı. Yüzünü uzun zamandır görmemişti.

Kapıyı yavaşça araladı, yatağa baktı. Mert uyuyordu, genç kız odaya girdi. Yatağa eğildi, birazdan şirkete gitmek için zaten kalkacaktı, öncesinde onunla biraz zaman geçirmek ve dertleşmek istiyordu. “Abi"

Kısık bir ses tonuyla yüzüne bakıyordu. Genç adam sırtüstü pozisyondaydı, üstünde siyah kısa kol bir tişört vardı ve saçları dağınıktı.

Genç kız yatağın ucuna oturdu, elini yavaşça ağabeyinin yüzüne yaklaştırdı. “Abi uyan"

Mert sakallarının üzerinde hissettiği el ile araladı gözlerini. Kardeşine baktı, şaşırdı. Onu neden uyandırıyordu? “Nehir" dedi merakla, Gözleri saate döndü, “Saat kaç?" diye sordu.
"6.30" diye cevapladı Nehir.

Genç adam şaşkındı, hala uyanma vaktine yarım saat vardı. Uykulu gözleriyle bedenini çevirdi, sırtını kardeşine döndü. Yeniden uykunun kollarına bıraktı kendini.

Nehir’in yüzü asıldı, gülüşü soldu. Derin nefes alıp dolu gözlerine direnmeye çalıştı. Halbuki tek isteği abi kardeş yarım saat bile olsa sohbet etmekti. “Abi" Diye fısıldadı. Ağabeyinin, “Nehir rahat bırak beni" deyişini duydu.

Yanağı usulca ıslansa da derin derin nefes alıp direndi. Ayağa kalktı odadan çıktı, kendi odasına girip kapıyı sertçe kapattı. Ağabeyi onunla hiçbir zaman vakit geçirmeyecekti. Artık kabullenmekten başka çaresi yoktu.


Kendine geldi genç kız, küçük banyoda aynanın karşısındaydı. Yansımasına baktı, yanağına tek damla yaş hissettirmeden akmıştı. Derin bir nefes alıp elinin tersiyle sildi. Musluğu yeniden açtı, eğildi iki avucuna doldurduğu suyu yüzüne döktü. Kurulayıp havluyu musluğun yanındaki küçük çiviye astı.

Kapıyı yavaşça araladı, kulağına mutfaktan sesler ulaşıyordu. Sessizce yaklaştı, onun dışında herkes kahvaltı masasındaydı.

Rüya elindeki çatala domates dilimini batırmış çaprazında oturan ağabeyine uzatıyordu. Genç adam gözlerini kısmış, takmamaya çalışıyordu ama genç kız ısrarcıydı. Ağabeyi uzattığı çatalı ağzına koyacaktı, başka yolu yoktu.

"Abi"
"Hayır Rüya"

Önündeki çatalı domatese batırdı genç adam, ağzına bırakıp yemeye başladı fakat Rüya hala kendinkini uzatıyordu. Ali Demir derin bir nefes aldı, kardeşi pes etmeyecekti. Gözlerine baktı, bakışları buluştu.

Rüya’nın yüzünde küçük bir tebessüm oluştu. Bu kendini şirin göstermenin bir yoluydu, ağabeyinin gözleri inatla tuttuğu çatala kaydı. Kardeşinin inadını biliyordu, istemese bile ısrara dayanamayıp yaklaştı ve çatalı ağzına bıraktı. Rüya’nın gülüşü masada yankılandı. Sonunda yine ikna etmeyi başarmıştı.

Nehir sessizdi, gözleri istemi dışında doldu. Bu iki kardeş arasındaki bağ, ağabeyiyle arasında hiçbir zaman olmamıştı. Annesinin hayatta olduğu günlerde oluşan bağ, annesinin ölümüyle tamamen bitmişti. Onlar artık iki kardeş bile değil, iki ayrı düşmandı.

Ali Demir'e döndü, kardeşinin kahkahasına rağmen kahvaltısını sessizce ediyor ve çok küçük de olsa ara ara tebessüm ediyordu. Rüya'ya baktı, çok mutluydu çünkü onu çok seven, bir dediğini asla iki etmemeye çalışan, her zaman ona bir koruma ve kalkan olan bir ağabeye sahipti.

 

Gözleri Zeynep Hanım'la buluştu, "Gel kızım, soğumadan çayını iç" dedi. Genç kız kafasını yavaşça olumlu anlamda sallayıp içeri girdi. Rüya'nın yanındaki boş sandalyeye yerleşti, çayı dolduruldu.

 

Ali Demir’in gözleri yavaşça ona kaydı, şaşırdı. Bu kız yine sessiz, yine üzgündü. Kolundaki saate baktı, seraya gidiş vaktiydi. Kalkmak istedi, Nehir’in yeni oturduğunu görüp beklemeyi seçti, bir şeyler yemesine müsaade etmeliydi.

 

Gözleri kız kardeşine döndü, “Okula geç kalacaksın"
"Bugün sadece öğleden sonra iki saatlik dersim var. Şimdi gitmeyeceğim. Annemle halı yıkayacağız"

Nehir'in merak dolu bakışı ona döndü. "Halı mı yıkayacaksınız?"

Rüya tebessüm etti, gözleri anında buluştu. "Evet, daha önce hiç yıkamadın mı?"
"Hayır"
"O zaman görmek istersen bugün sende evde kalabilirsin.” Gözleri ağabeyine döndü. “Kalabilir, değil mi abi?"

Genç adam düşündü, bugün yoğun ve önemli bir sevkiyat yoktu, kafasıyla onaylayıp ayağa kalktı. "Fark etmez" dedi, Rüya tebessümle genç kıza döndü. "Tamam o zaman bugün bizimlesin Nehir"

.....

 

Kemal oldukça yoğun çalışıyordu, elinde 14 ayrı dosya vardı. Odasındaydı, dördünü bir köşeye ayırdı. Her birinde Çetemen şirketinin yönetim kurulu üyelerinin bilgileri vardı. Başkan seçimine günler kalmışken, Nehir için çırpınıyordu. Tüm üyelerle tek tek gizlice görüşüyor, gücünü de kullanarak oy için ikna etmeye çalışıyordu.

Genç kız ağabeyi Mert'e karşı oldukça zayıftı. Oyların çoğunu alıp başkan olabilmesi bu şekilde oldukça zordu. Onun için elinden geleni yapıyordu. Sırtını döner koltuğuna yasladı, bakışı masasına kaydı. İki ayrı ucunda genç kızla uzun yıllar arayla çekilmiş resimler vardı.

Eline aldı, Nehir’in gülen gözlerine baktı. Yüzüne yavaşça dokundu, bir ses duydu. Odasının kapısı çalınıyordu, çerçeve elindeydi, 'gir' dediğinde kapı yavaşça aralandı.

Bir genç kız göründü, Berna’ydı. Dalgalı saçları olan, boyu çok az kısa olan bir kızdı, üstündeki kıyafetlerden ve üstündeki isimlikten şirket çalışanı olduğunu anlaşılıyordu. Kemal gözlerini merakla gözlerine çevirdi. Bir iş olmadığı sürece personeller odasına gelmezdi.

 

Berna derin bir nefes aldı. Oldukça heyecanlıydı, elleri tir tir titriyordu. Burada çalışmaya başladığından beri patronunu birkaç defa uzaktan görmüştü ama ilk defa böylesine yakınında bulunuyordu..

Kemal lacivert takımının ceketini sağ köşede bulunan askıya asmış, kusursuz ütülenmiş olan beyaz gömleğiyle ona bakıyordu. Saçları özenle şekillendirilip yana yatırılmıştı, yeşil gözleri eşsizliğiyle parıldıyordu.

Berna, "Efendim.." diye fısıldadı. Elinde sıkıca bir dosya tutuyordu. Usulca ona uzattı, genç adam uzanıp eline aldı.

"Halkla ilişkiler departmanının çalışan dosyalarını istemişsiniz"

“Evet” dedi Kemal, gözlerini üzerinde gezdirdi, onu ilk defa görüyordu. “Siz yeni misiniz?"

Berna bakışını odanın göz alıcığından ayırıp patronuna döndü. Genç adam oldukça şıktı, tüm dikkatini önündeki dosyaya vermişti.

"Evet..."

 

Kemal dosyayı inceleyip kapağını kapattı, gözlerini yeniden genç kıza çevirip uzattı, “Tamamdır, gidebilirsiniz"

Berna yavaşça arkasını döndü, tek kelime edemeden odadan çıktı.



......

Yıkanması gereken iki halı vardı, iki genç kız pijama altlarını dizlerine kadar kıvırmıştı. Rüya rulo yapılan halıyı evden çıkarıp balkona getirdi. Ucunu kenarından sarkıttı, uçlarından sıkıca tuttu. Nehir ne yapacağını bilemez durumda sadece kızı takip ediyordu. Aynı şekilde yanına geçti, halının diğer köşesini iki eliyle tuttu. İki kız yan yana, halıyı bahçeye sarkacak şekilde sıkıca tutup birbirlerine baktılar.

Rüya gülümseyip, "Üç dediğimde aynı anda silkeleyecğiz. Böylece tozlar kalkacak ve yıkamak kolaylaşacak." Dedi. Nehir tebessümle kafasını onaylar anlamda salladı, oldukça heyecanlıydı, her yeni şeyde aynı heyecanı yaşıyordu. "Tamam"

Rüya bakışını önüne çevirdi, halıyı sıkıca tuttu. “Bir, iki, üç!” dediği anda kollarını kaldırdı ve hızla sirkeleyip bıraktı. Halıdaki tüm tozlar bahçenin beton zeminine döküldü. Nehir'in tebessümü görüldü, üst üste tekrarladıkları anlarda bedeninde hissettiği sarsıntı hoşuna gitti. Defalarca silkeledikleri halıyı toplayıp basamakları indiler. Bahçenin betonuna iyice serdiler, Nehir hortum taktıkları suyu açtığında, Rüya da fırça ve deterjanla yaklaştı.

"Önce halıyı iyice ıslatmamız gerekiyor"

Nehir hortumun su akan ucunu yerdeki halıya çevirdi. Her köşesini dikkat ve özenle sulamaya başladı. Hava öylesine sıcaktı ki, bu su ikisini de oldukça rahatlatıyordu. Rüya deterjanı halının her köşesine özenle döktüğünde, Nehir sessizce izliyordu. Rüya öğretmen, o bir öğrenciydi. Ne yapacağını bilmeden izliyor, komut bekliyordu. Rüya elindeki iki fırçadan birini ona uzattı, çıplak ayaklarıyla halıya yaklaşıp çömeldi. Aynı şekilde Nehir de eğildi.

Rüya elindeki fırçanın ucunu halıya bırakıp, "Sağa sola doğru sertçe fırçalayacağız" dedi.

Nehir olumlu anlamda kafasını salladı, dediği ve yaptığı gibi fırçayı halıya sağa sola doğru sürttüğünde, beliren köpükler yüzünde hem şaşkınlık hem de tebessüm oluşturdu. Çok eğlenceli gözüküyordu. Daha da hızlandı, köpük daha da arttı. Hızla devam etti, arkasındaki Rüya'yla çarpıştı. İki kız birbirine döndü, göz göze gelip gülümsedikten sonra Rüya elindeki fırçayı öylesine hızla sürttü ki köpükler Nehir'in üstüne sıçradı.

Nehir gözlerini kıstı, elindeki fırçayı bıraktı ve önündeki köpüklere baktı. Hızla iki elini doldurup Rüya'ya püskürttü. İki genç kızın köpük savaşı bir anda başladı, saniyeler içerisinde hem birbirlerini hem de halıyı köpük içerisinde bırakmışlardı. Gülüşleri ve koşuşları bahçede yankılanıyor, iki çocuk gibi birbirlerini ıslatmaya ve köpüğe bulamaya çalışıyorlardı.

Rüya, "Yapma, dur Nehir" dedi.

Nehir kafasını iki yana salladı, hortumu elinde sıkıca tutmuştu. Hızla Rüya'ya çevirince, genç kız sırılsıklam oldu. Kaçmaya başladığında, Rüya hızla hortumu çekip ona çevirdi. Aynı şekilde doğrulttu, iki kız dakikalar içerisinde sırılsıklamdı.

 

Zeynep Hanım hızla evden çıktı, pencereden gördüğü manzara onu şaşkınlığa uğratmıştı. "Ne yaptınız kızlar? Ne bu haliniz?" diye sordu şaşkınlıkla.

İki kız duraksadı, yan yanaydılar. İkisinin de suçluluk barındıran gözleri evine annesine kaydı, yavaşça ikisi de kafasını eğdi, sırılsıklam olmuşlardı.
"Koca kızsınız ama birer çocuktan farkınız yok" dedi, iki gözün bakışları birbirine döndü, bakıştıkları anda kahkahaları yükseldi. Hızla ve aynı anda yaklaşıp çatık kaşlarıyla suyu kapatmaya çalışan Zeynep Hanım'ın iki yanağına öpücük bırakıp sıkıca sarıldılar. İki yanından iki kol tarafından sıkıca sarılmıştı Zeynep Hanım, iki yanağına da üst üste öpücükler konuluyordu. Başta onları geri itse de anında yumuşamış, yüzünde tebessüm belirmişti.

.....

 

Mert arabasındaydı, siyah ve son model bir jeepti. Bir caddenin kenarında bekliyordu. Burana olma sebebine dair hiçbir fikri yoktu, sadece burada bulunmak istemişti. Sürücü koltuğunda oturuyordu, sırtını geriye yaslamıştı. Dakikalardır bu şekilde, bu yerde bekliyordu. Karşısında bir üniversite vardı, bakışları ise sadece giriş kapısındaydı.

 

Gözleri yavaşça kolundaki saate kaydı, hala beklediği vakte bir saat vardı. Derin bir nefes aldı, telefonunu çıkarıp sağ kolu ve ayrıca sekreteri olan Serdar’ın ismini tuşladı.

"Buyurun efendim?"
"Çıkışın bir saat sonra olduğuna emin misin?" diye sordu, gözlerini çıkış kapısına çevirdi.
"Evet efendim, ders programına bizzat baktım. Sadece iki saat dersi var, bir saat sonra da bitecek"

Mert telefonu kulağından indirdi, kapatıp yanındaki koltuğa bıraktı. Bakışını yeniden okula çevirdi ama aklında sadece gördüğü rüya vardı. Hale annesi ve bu kız neden aynı rüyanın içerisindeydi.

Dakikalardır okulun önünde bekliyordu, dersin bir saat sonra biteceğini bilmesine rağmen de erkenden gelmişti. Kafasını geriye yasladı, gözlerini yavaşça yumdu. Elini kalbinin üzerine bıraktı, yavaşça ovdu. Bu aralar oldukça garipti, bazen çok hızlı atıyor bazen de duracağını hissettiriyordu. Anlam veremediği bu his, onu oldukça zorluyordu.

Gözlerini araladı, bakışı okula kaydığında gözleri onu gördü.

 

Rüya okulun kapısında gözüktü, dersi beklediğinden bir saat erken bitmişti. Kolunda çantası vardı. Büyük, siyah ve uygun bir çantaydı. Özellikle okulda takar, içerisine kitaplarını sığdırırdı. Üstünde açık mavi bir kot pantolon ve sade beyaz yarım kol tişört vardı. Kahverengi saçları her zaman olduğu gibi açıktı, omuzlarına sarkıyordu.


Yönünü sağa çevirdi, eve her daim gittiği yoldu. Birkaç adım ötesinde bir cadde vardı, onu geçtikten sonra önüne çıkan ikinci sokağa girmesi gerekiyordu. Caddede adımını durdurdu, trafik ışıklarına takılmıştı. Bekledi, araçlar ardı ardına geçiyordu. Yanında küçük bir kız çocuk durdu, bakışını çevirdi. Babasının elinden sıkıca tutan küçük çocuk, sevinçle zıplıyor, heyecanla bir şeyler anlatıyordu. Elinde paketi açılmamış oyuncak bir bebek vardı, belli ki yeni alınmıştı.

Derinlere daldı, babasını anımsadı. Ne kadar büyümüş olsa da hala onun yokluğunu derinden hissediyordu. Mükemmel bir babaya sahip olmuştu, her zaman ailesi için çırpınan sevgi dolu bir adamdı. Ağabeyi gibi bazen sert olsa da merhameti çok fazlaydı. Ailesine asla kıyamaz, üzmezdi.

Kafasını eğdi, gözleri dolu dolu oldu ve onu ziyaret etme isteği yer aldı tüm benliğinde. Işıkları beklemeden sağa döndü ve düz yolu yürümeye başladı. Kafasını eğdi, onu hatırladığı her anda gözleri doluyordu.

.....

Rüya bir kapıda adımını durdurdu, bahçede yüzlerce mezar vardı. Geride yüzlerce kalbi kırık insan bırakılıp buraya gömülen hayatlar bulunuyordu. Her giden, hayattan göçen, geriye koca bir acı bırakıyordu. Derin bir nefes alıp içeri ilerledi, kalbi kor bir alevin içerisinde yanıyordu. Elinde küçük bir buket gül vardı, babasına hiçbir zaman çiçeksiz gelmezdi. Babası da tıpkı ağabeyi çiçekleri, özellikle de gülleri oldukça severdi.

Mert arabasındaydı, bir gölge gibi kızı izliyordu. Arabasından indi, sessiz adımlarla genç kızın attığı her adımı takip etmeye başladı.

 

Rüya’nın adımları tüm mezarların en ortasında, bir tanesinin tam önünde durdu. Bir an ayakta duraksadı, gözünü gezdirdi. Beyaz koca bir mermer vardı, üzerindeki ismi okudu. Kalbi delice özlemini ve acısı haykırdı. Babasına özlemi hiç dinmeyecekti.

 

Yavaşça eğildi, çiçekleri üzerine bırakıp yavaşça babasının ismine dokundu. Sanki toprak hala onun kokusu taşıyordu. Gözlerini yavaşça kapattı, anıları bir bir zihninde yer aldı.

 

 

Mert birkaç adım gerideydi, bir ağacın arkasında sessizce duruyordu. Sessizdi, nefes bile almamaya gayret ediyordu. Genç kızın sadece sırtını görüyor, bir şeyler mırıldandığını görebiliyor fakat sesini duyamıyordu. Merak etti, yavaşça birkaç ağaç geçip yaklaştı, kulağına genç kızın kırgın ses tonu ulaştı. "Seni çok özlüyorum baba"

Yüzü asıldı Mert’in, genç kızın sesi ağlamaklıydı. Yanağına tek damla yaşın aktığını hissetti Rüya, kafasını yavaşça iki yana sallayıp hızla sildi. "Hayır, hayır üzgün değilim baba. Ağlamıyorum" Derin derin nefes aldı, aklında tek bir cümle yer aldı. Babasının öldüğü günden bu yana ağabeyi her üzgün gördüğünde, 'Babam üzgün olmamızı hiç istemezdi, onun iyi olmasını istiyorsan hep gülümse hep mutlu ol' dediğini anımsadı. Toprağını yavaşça parmaklarının arasında sıktı, gözleri güllere kaydı. "Gül getirdim sana, dünyanın en güzel kokan çiçeği derdin. O zaman inanmıyordum ama şimdi biliyorum. Gerçekten de öyle kokuyor baba, çünkü sen kokuyorsun."

Gözlerinden yeniden usulca yaş aktı, hızla sildi. Yüzünde anında tebessüm oluşturdu, derin bir nefes verdi.

 

Mert şaşkın ve sessizdi, her gözyaşı aktığında eliyle hızla silmesine anlam vermeye çalışıyordu. Üzüntüsünü, gözyaşlarını mı gizlemeye çalışıyor, zoraki de olsa tebessüm etmeye çalışıyordu

Anlam veremedi, neden ve kimden gizlemeye çalışıyordu.

Yavaşça ayağa kalktı Rüya, elini taşın üzerinde yavaşça gezdirdikten sonra arkasını döndü. Çıkışa ağır adımlarla ilerlediği anda durdu, son bir defa arkasını döndü. Geride bıraktığı, her anımsadığında içini acıtan babasına baktı ve gözlerini kapayıp derin bir nefes aldı.

Kendini toparlamaya çalışıp yürümeye devam ettiğinde, Mert hızla gizlenmişti. Önünden geçip gitmesine rağmen onu görmemişti.

Caddeye yaklaştı genç kız, karşıya baktı. Durak vardı, seraya. Nehir’in yanına gitmek istiyordu. onunla iken biraz da olsa kafası dağılıyor, acısını dindirebiliyordu. Otobüs durağına geçip otobüsünü beklemesi gerekiyordu. Dalgın ama kendindeydi. Bekledi, önünden araçlar hızla ilerliyordu. Bakışını yolun sağına çevirdi, arabaları kontrol etti. Görünürde hiç araç yoktu, derin bir nefesle yola atladı.

Caddenin boş olmasının rahatlığı vardı üzerinde, yavaş adımlarla yürüyordu ki ara sokaklardan birinde bir araba hızla çıktı. Belli ki bir yere yetişmeye çalışıyordu, Rüya bakışını çevirdi. Üstüne doğru geliyordu, afalladı ve ne yapacağını şaşırdı. Önce önüne sonra da geriye baktı, hangi yöne gitmesi gerektiğini düşündüğü anda bir el kolunu sıkıca kavradı ve onu çevirip hızla geriye çekti.

Büyük ve güçlü bir eldi, Rüya gözlerini sıkı sıkı kapattı. Bedeni, kafası hızla sert bir şeye çarptı. Sarsıldı, gözlerini sıkıca kapattı. Kalbi hızla atıyor, olanları anlamlandırmaya çalışıyordu. O el hala kolunu tutmuş bekliyordu. Burnuna tek sefer duyduğu bir koku ulaşıyordu. Hem tanıdık hem yabancı hem de çok farklı.

Yavaşça soluk aldı, gözlerini açmaya çalıştı. Çarptığı şeyin bir beden olduğunu gördü, gözüne ilk çarpan ise siyah bir ceket ve siyah bir gömlekti. Hızla inip kalkan göğsü hissetti, burnu tam üzerindeydi. Çarptığı ve sarsıntı hissettiği şeydi bu. Boyu ondan uzundu, kafasını yavaşça kaldırdığında karaltılarla dolu olan bir çift siyah göz gördü. Mert’ti.

Şaşırdı, hızla geriye çekildi. Daha dün akşam Nehir'le yaptığı sohbeti hatırladı. O adamı bir daha hiç görmeyeceğini söylemişti ama hayatın da kendi planları olduğundan habersizdi. Kafasını yavaşça eğdi, bu siyahlara bakmak istemiyordu. Gökkuşağıyla dolu hayatının onlarla kaplanmasına izin veremezdi.

Mert sessizdi, kızın ürkek ela gözlerine bakıyordu. Şaşkındı, neden böyle bir şeyi yapmıştı. Onu gizlice takip ederken hızla yaklaşan arabayı görüp neden kendini tutamamıştı. Kalbi farklı duygular içerisinde savaşırken yüzü de asıktı. Çünkü genç kız onu fark ettiği anda hızla geriye gitmişti.

Anlam veremiyordu, bu kız neden ona böyle davranıyordu?
Korkuyor muydu?

Öyle ise o soruları soramazdı. Korkmuyor muydu? O zaman neden her yakın temasta ondan uzaklaşıyordu?

Derin bir nefes verdi, gözlerini gözlerine çevirdi. "İyi misiniz?"

Rüya yavaşça geriye biraz daha gidip adama baktı. Onun burada ne işi olduğunu merak ediyordu.
"Neden buradasınız?"

Kafasını yavaşça eğdi genç adam, gözlerine bakmamaya çalışıyordu. Çünkü kız, ten temasında olduğu gibi göz temasına da asla izin vermiyordu. Biraz da olsa rahat olmasını istedi. "Şirkete gidiyordum, sizi gördüm" Söylediği beyaz yalanla kızın ondan korkmasına engel olmak istedi.

 

Rüya şaşırdı, bu cevap ona inandırıcı gelmemişti. Çünkü şirketin yerini biliyordu ve buradan geçen yolu yoktu. "Doğru değil"

Mert ellerinin, bedeninin uyuştuğunu hissetti. Sert yumruklar indirdiği elleri oldukça hissiz ve zayıftı şu an. Avucunu sıkmıştı, kafasını bir an kaldırdı. Kızın ela gözlerine baktı, bakışları buluştuğu anda Rüya kafasını hızla yeniden eğdi. "Dikkat etmelisiniz"

Genç kız yavaşça bakışını kaldırdı, kafasını geriye çevirdi. Tam önünde adam, arkasında da cadde vardı. Arabalar hızla geçip gidiyordu. O arabayı anımsadı, ne ara çıkmıştı ve ara üstüne o hızla gelmeye başlamıştı hala anlam veremiyordu. Bakışı karşı taraftaki durağa kaydı, beklediği otobüs yaklaşıyordu. Gözleri büyüdü, eğer şimdi onu kaçırırsa en az yarım saat yeniden beklemek zorunda kalacaktı.

"Otobüs.." diye fısıldadı.Yanında duran adama bakmadan caddeye hızla yürüdüğünde, Mert geçip giden arabalara baktı. Kolunu yeniden sıkıca tuttu.

"Cadde geçmek için müsait değil"

Kafasını ona çevirdi genç kız, kolunu tutan ele baktı. Bakışları buluştuğu anda, Mert hızla elini geriye çekti.

 

Rüya, "Bir daha karşıma çıkmayın"

Otobüse dönüp caddeyi kontrol etti. Koşar adımlarla ilerleyip karşıya geçti. Genç adam sadece önüne set çeken koca otobüsü izliyordu, genç kız arkasına geçti ve saniyeler içerisinde yok oldu, otobüs ilerlemeye başladı.

.....

 

Nehir seradaydı, evden Rüya ile halı yıkadıktan sonra çıkmış, soluğu burada almıştı. Kulübede sessizce oturuyordu, gözleri ise tek bir yerdeydi. Kulübenin küçük penceresinden gözüken seranın bahçesini izliyordu.

Genç adam vardı orada, dakikalardır alanı geziyor, bakıma ihtiyacı olan çiçekleriyle ilgileniyor, temizliyordu. Nehir her gün, her an daha fazla şaşırıyordu. Nasıl bu kadar sabırlı olabiliyordu, her gün aynı şekilde nasıl çiçeklerle ilgilenebiliyordu.

Yüzünde tebessüm oluştu, ayağa kalkıp kapıya yaklaştı. Sırtını pervaza yasladı, kollarını göğsünde birleştirdi. Ömrünün en güzel manzarasıydı, bir ömür onu uzaktan böylece izleyebilirdi. Tıpkı bir filmdi, her izlediğinde, yeniden izlemek istiyor; her gördüğünde, bir daha görmek istiyordu. Kalbi, gün geçtikte de onu daha çok istiyordu.

 

Kafasını yavaşça iki yana salladı, keçiyi ikna etmek çok zordu. Gözleri yavaşça ellerine kaydı, çiçeklerle özenle ilgilenen o güçlü eller, bir gün onun da ellerini tutacak mıydı, arkasında bir dağ, kalbinde bir soluk olacak mıydı? Çok zordu, çok..

 

Gözlerini yavaşça kaldır, bakışları anında bir çift mavi ile buluştu. Genç adam kulübeye gelmek üzere yaklaşmasına rağmen genç kız dalgınlığından fark etmemişti. Aralarında sadece üç veya dört adımlık mesafe vardı. Mavileri kavurucu sıcağa rağmen parıldıyordu.

Derin derin nefes aldı Nehir, elini yavaşça kendi kalbinin üzerine bıraktı. Bu keçi çok az da olsa, bazen gözlerinin gözleriyle buluşmasına müsaade ediyordu. İsteyerek miydi, yanlışlıkla mıydı, emin değildi ama o onlarda, hayat duruyor, kalbi coşuyordu.

 

Gözleri eline kaydı, adamın yakınında durduğu her saniyede daha çok titriyordu. Gözleri yavaşça yeniden mavilerle buluştu, ağır adımlarla daha da yaklaştı. Aralarındaki mesafe yok denecek kadar azdı. Elini yavaşça kaldırıp yüzüne bıraktı, sakallarını yavaşça okşadı. Kalbi duracağının sinyalini veriyordu. "Sen kaçtıkça..” diye fısıldadı. Derin derin soluk aldı, yakınında olmak, yüzüne dokunmak mücizeydi. “Bu kalbim daha çok istiyor" diye ekledi. Yavaşça parmak uçlarında yükseldi, öncekilerinin aksine dudaklarına daha yumuşak bir öpücük bıraktı.

 

Genç adam tepkisizdi, anlık kapattığı gözlerini araladı ve elini yavaşça Nehir’in koluna bırakıp tuttu. Derin nefes alıp geriye itti, işaret parmağını gözlerine doğrulttu. "Bunu..” dedi, mavileri kızardı. Kalbinde bilmediği bir his hüküm sürüyordu. “Bir daha yapma!"

Nehir şaşkındı, yüzü asıldı. Genç adam ilk defa ona böylesine sert tepki veriyordu. Gözleri doldu, hafızasının geri geldiğini söylemesine rağmen hiçbir şey hala değişmemişti. Yine aynı şey olmuş, o öpmüş ve adam geriye çekilmişti. Halbuki bu aralar ümidi daha çoktu.

Ali Demir öfke doluydu, önceki söylediklerini hatırladı. "Sen.. Bana aşık değilsin!" diye haykırdı.

Genç kız kafasını iki yana salladı, bundan nasıl bu kadar emin olurdu. Halbuki artık emindi, annesinin babasına hissettiklerinin aynısını bu adama hissediyordu. Sevgisinin büyüklüğü ile kocasının evlilik dışı olan çocuğunu kabul eden annesi gibi koşulsuz, şartsız bir adamı seviyordu. "Aşığım.." diye fısıldadı.


"Değilsin! Sen sadece abinde göremediğin ilgiyi benim Rüya'ya gösterdiğimi gördün. Belki imrendim, belki kıskandın, belki özendin, sadece budur. Başka bir şey değil!"

Genç kız gözlerinden usulca yaşın süzüldüğünü hissetti. Gerçekten de ağabeyiyle onu çok kıyaslamıştı. Rüya'yı kıskandığı zamanlar da çok olmuştu ama bu hissettiği değildi. Bu hissettiği aşktı, düşündükçe tüm bedenini titreten, kalbinin ritmini bozan karşılıksız bir aşk.

 

Genç adam öfkeliydi, kızın duygularından emin değildi. Özellikle hayat hikayesini öğrendikten sonra duygularına inancı kalmamıştı. O sadece, onun ağabeyliğine imreniyordu. Başka açıklaması yoktu. Arkasını döndü, elini saçlarından geçirip hızla kulübeye ilerlediğinde, Nehir de ona döndü. Adamın kaçar adımlarla ilerleyişini izledi, derin bir nefes aldı. Yavaşça yere çömeldi, zorlanıyordu artık. Gücü, cesareti karşılıksız bir aşk ile tükeniyordu.

 

Dizlerinin üzerine oturdu. "Ben sana aşığım!!" diye haykırdı. Genç adamın adımları durdu, sesi, haykırışı tam o anda seranın kapısında beliren Rüya’nın kulağına ulaştı.


....

Rüya, Nehir'in hislerini öğrendi. Tepkisi ne olacak?

Loading...
0%