@mlkshnn
|
Genç adam öfkeliydi, kızın duygularından emin değildi. Özellikle hayat hikayesini öğrendikten sonra duygularına inancı kalmamıştı. O sadece, onun ağabeyliğine imreniyordu. Başka açıklaması yoktu. Arkasını döndü, elini saçlarından geçirip hızla kulübeye ilerlediğinde, Nehir de ona döndü. Adamın kaçar adımlarla ilerleyişini izledi, derin bir nefes aldı. Yavaşça yere çömeldi, zorlanıyordu artık. Gücü, cesareti karşılıksız bir aşk ile tükeniyordu.
Rüya, "Bu evden, bizden vazgeçecek kadar mı seviyorsun?" diye ekledi. "Seradaydım bugün, ikinizi de duydum" "Ne zamandan beri böyle hissediyorsun?" diye sordu Rüya. Gözlerinde oldukça pahalı bir güneş gözlüğü, ayağında da ince ve yüksek topuklu beyaz bir ayakkabı vardı. Yuvarlak bir masa etrafında oturmuş, sohbet eşliğinde kahkaha atıyorlardı. Onların bu gürültüsü diğer müşterileri rahatsız etse de çalışanlar ve sahibi de dahil olmak üzere kimseden uyarı gelmiyordu, cesaret edilmiyordu. Hiçbir işletme böylesine köklü ailelerin çocuklarına bir şey demiyordu. Nehir kahkahalarının arasında bir an ayağa kalktı, arkadaşlarına lavaboya gideceğini söyleyerek masadaki küçük, en lüks markalardan birine ait olan ve sadece birkaç üretimi olan çantasını eline aldı. Dudaklarında kırmızının en koyu tonu vardı, gözleri rimele ve eyelinere bulanmıştı. Diğer masaların arasından geçti, lavabo sağ taraftaydı. Gidebilmek için önce orayı dönmek zorundaydı. Önüne değilde etrafa ve insanlara biraz da küçümseyici gözlerle bakarak ilerlediği sırada bir an sarsıldı. Sert bir bedene hızla çarptı, karşısındaki kişi öylesine güçlüydü ki geri geri savrulup yere düştü. Kalçasının üzerinde ve iki avucu yerdeydi. Yüzü gerildi, toza bulanan çantasını gördü. Gözlerine öfke büründü. Kafasını önüne çevirdi. Gördüğü ilk manzara, bir çift siyah postal ayakkabıydı. Nehir şaşkındı, gözlerini arkadaşlarına çevirdi, tümü onu izliyordu. Bir tanesi hızla yaklaşıp elini uzattı, ayağa kalkmasına yardımcı oldu. Onun gözleri ise sadece bir gölge gibi genç adamdaydı. Bakışlarıyla izledi, küçük eski mavi renk bir kamyonetin arkasından çiçek ve saksı indiriyordu. Gözlerini arkadaşlarına çevirdi, kızlardan birinin gözleri hayranlıkla doluydu. Nehir’in yüzü asıldı. İlk defa böyle bir şey yaşıyordu. İlk defa bir adam yüzüne hiç bakmamış, hatta yere düşmesine sebep olmasına rağmen elini uzatıp kalkmasına yardımcı olmadan arkasını dönüp gitmişti. Gözlerini kıstı, böyle bir şey nasıl olurdu? Böyle bir adam, nasıl olur da onun gibi zengin, güçlü bir ailenin böylesine güzel kızının yüzüne bakmazdı? Sindiremedi. "Çok mu etkilendin?" diye bir arkadaşı. Nehir hızla gözlerini genç adamdan ayırıp arkadaşına döndü. Gözlerini kısıp duruşunu dikleştirdi, öyle bir adamdan etkilenmesi mümkün değildi. Koskoca Nehir Çetemen, bir çiçekçiden mi etkilenecekti?
Bir kahkaha koptu gruptan. Kimse bu adamı tanımıyordu fakat, onun zor olduğunu da anlıyorlardı. Nehir ise arkadaşlarına karşı girdiği bu inatlaşmaya takılmıştı. Ne olursa olsun onu kendine aşık edecek, tüm arkadaşlarına kendini kanıtlayıp ona terk edecekti. "Yapamazsın Nehir, bu diğerlerine benzemiyor" dedi bir arkadaşı. Nehir kafasını itirazla salladı, “Yaparım!" Çaprazında oturan erkek arkadaşı anında elini uzattı, bu iş eğlenceli bir hal alıyordu. Ondan bir şey koparma derdindeydi ve gözü aylar öncesinde aldığı son model, spor siyah arabadaydı. Nehir duraksadı, kısa bir an şüpheye düşse de kendine geldi zaten günler sonra doğum günü olacaktı, babası kesinlikle ona en yenisini hediye edecekti. Umursamadı, hırslandı. Adamı kafasına taktı, bu iddiayı kazanacaktı başka yolu yoktu. Onu kendine aşık edecek ve kaybettiğini düşündüğü gururunu yeniden elde edecekti. Elini uzatıp arkadaşının elini sıktı. Doğum gününden sonra tüm vaktini bu iddiaya adayacak ve kazanacaktı. Sonrası ise tahmini dışında gelişmiş, doğum gününde babası öldürülmüş, o ise evden kaçıp bu eve sığınmış, iddia gerçekleşmemişti. Derin bir nefes verdi, gözleri Rüya’ya kaydı. "Bilmiyorum" diye fısıldadı. Rüya yavaşça elini genç kızın elinin üzerine bırakıp sıktı, “Sana bir şey söyleyeyim mi?” diye sordu, Nehir’in merak dolu gözleri ona döndü. “Ona karşı hislerinin olmasını hiç istemezdim.” Sustu. Ağabeyi çok inat, çok sertti, onu üzecekti. “Abimi artık tanıyorsun zaten. Sert ve kuralları olan biridir. Sana normal çiftlerde olan, beklediğin, istediğin şeylerin çoğunu vermeyecektir.” Nehir’in gözleri doldu, bakışları yeniden giysilerine kaydı. Sessizliği seçti. Rüya, "O iyi bir abi, iyi bir evlattır ama iyi bir sevgili değil, olmayacaktır da.” Diye ekledi. Nehir’in elini sıktı. “Keşke…” diye fısıldadı. “Keşke hissettiklerin aşk olmasaydı. Çünkü abim yüzünden üzülmeni asla istemiyorum.” “Kaçacaksın yani..” diye cevapladı Rüya, yüzü asıldı.
"Rüya.." diye fısıldadı. Kollarını boynuna sıkı sıkı doladı. İyi ki bu kızı tanımış, iyi ki ona kardeş ve arkadaş olmuştu. Ömrünün en güzel ödülüydü. Derin bir soluk alıp geriye çekildi, savaşa dair umudu hiç yoktu. "Abin.. benden nefret ediyor" diye ekledi.
Rüya tebessümle ona döndü, aklında bir şeyler vardı. Nehir’in ellerini sıktı. "Var mısın?" diye göz kırptı. Rüya, "Söyleyeceğim şeylerden çok emin değilim, o yüzden çok da umutlanma. Olur mu?” Nehir kafasıyla onayladı. Rüya elinden tutup oturttu, o da oturdu. Bakışları birbirine dönüktü. Rüya gülümsedi, kafasını eğdi, yeniden kaldırıp genç kızın gözlerine baktı. Ellerini sıktı. Aklındaki düşünce onu hem mutlu ediyor hem de heyecanlandırıyordu. Nehir bir an duraksadı. Rüya'nın gözlerine bakıyordu. Şaşkındı, ittifakın adına kilitlendi. Gelin demişti, yüzünde ufak bir tebessüm oluştu. "Gelin.." diye fısıldadı. Rüya'nın dudaklarından arasından koca bir kahkaha çıktı, kızın şaşkınlığını sevmişti. İşaret parmağını ona doğru doğrulttu. "Sen!" Ayağa kalktı, önüne dikildi. Nehir kafasını çok az kaldırdı, Rüya da eğdi, anında göz göze geldiler. "Sen bu evin önce misafiri, sonra kızı oldun. Şimdi de ebediyete kadar gelini olacaksın." .... Mert arabasından indi, villanın kapısında adımlarını durdurdu. Tüm gün toplantıdan toplantıya koşturmuş, delicesine yorulmuştu. Gözlerini koca evin üzerinde gezdirdi, kapıdan girmeyi, içini görmeyi de hiç istemiyordu. Ev hep sessizdi, onun geldiği anlarda da özellikle sessizliğe bürünürdü. Evin hizmetlileri özellikle dikkat eder, ses çıktığı anda öfkesine şahit olacaklarını bilirlerdi. Elini kulpuna bırakıp yavaşça indirdi, kapıyı itti. Önüne koca bir oda çıktı, göz gezdirdi. En son doğum gününün olduğu günün sabahında burada görmüştü. Kardeşi ona partiye katılması için bir süre dil dökmüştü ama genç adam gitmek istememiş, işlerini bahane etmişti. Bakışı duvarlara kaydı, resimler asılıydı. Genç kızın annesiyle, babasıyla hatta ağabeyiyle bile olan resimleri asılıydı. Kendinin olduğu resimlere baktı Mert, çok eskilere aitti. İkisi kardeş de oldukça küçüktü. "Abi.." Genç kız kapının önünde duruyordu, gecenin bir yarısıydı. Bugün özellikle dışarı çıkmamış, ağabeyinin eve dönmesini beklemişti. Mert ise bugün her zamana göre daha erken dönmüştü. Odasına girmiş, küçük bir duş alıp pijamalarını giyinmişti. Uykusu hiç yoktu fakat odadan çıkmak da istemiyordu. Genç adam yüzüne bakmadan kafasını olumlu anlamda salladığında, Nehir sevinçle içeri girdi. Günler sonra ağabeyiyle aynı ortamdaydı. Birkaç adım atıp durdu, bakışı ağabeyinin gözlerindeydi. "Neden evdesin bugün?" Genç kız tebessüm etti, yaklaşıp yanına oturdu. Kafasını adamın omzuna yasladı. Onu çok özlüyordu, aynı evin içerisinde birbirlerini çok az görüyorlardı. "Seni görmek için çıkmadım" Mert omzunda hissettiği ağırlıkla bakışını çevirdi. Saçlarının kokusu burnuna ulaşıyordu. Kardeşi heyecanlıydı, ona bir şeyler anlatmaya, sohbet etmeye çalışıyordu. Mert ise tepkisizce dinliyor, sessizce bekliyordu. Anlayarak ayağa kalktı genç kız, ağabeyinin açık tuttuğu kapıya bakıp dışarı çıktı. Koridora attığı ilk adımda durup arkasını döndü. Ağabeyi kapıyı çoktan arkasından kapatmıştı bile. Gözünden usulca tek damla yaş süzüldü, hızla sağ elinin tersiyle sildi. Derin derin nefes alıp odasına hızla ilerledi. Bir robot edasında giyinip evden çıktı, sabaha kadar içti, gün aydınlanırken de önünü göremeyecek kadar körkütük sarhoştu. Mert erkenden gözlerini açmıştı, şirkete gitmek için hazırlanmış merdivenleri iniyordu. Salonun orta yerinde ise yardımcısı çıkmak için onu bekliyordu. Dosyalarının olduğu siyah dikdörtgen büyük çantasını da adama uzattı. Kapıya yürüdüğü an, ondan önce açıldı. Karşısında kız kardeşi vardı, adımları zar zor atıyor, oldukça sarhoş bir şekilde içeri girmeye çalışıyordu. "Ne bu halin?" diye sordu. Genç kız kafasını çok az kaldırdı, gözlerini çok zor açık tutuyordu. Ağabeyinin yüzüne baktı, yüzünde ufak tebessüm belirdi. "Çok mu merak ediyorsun kardeşini?" Genç adam düşmek üzere olan kardeşinin kolundan tuttu. Bakışı Serdar'a kaydı, derin bir nefes verip kafasını geriye çevirdi. "Gülnaz! Nehir'i odasına götür!" diye haykırdı, evin hizmetlisi koştura koştura yaklaştı. Genç kızı kolundan tuttu, ağır adımlarla yönünü odaya çevirdiğinde, Nehir, "Benden.. nefret ediyorsun" diye fısıldadı. Yanağından usulca tek damla yaş aktı. Bunu hak edecek hiçbir şey yapmamıştı, tek isteği onunla biraz da olsa gerçek abi kardeş olmaktı. Kolunu hizmetlinin ellerinden çekti, sallana sallana da olsa ağabeyini tam kapının önünde yakaladı. Tam düşecekken kolundan kavrayıp tutundu. "Ne yaptım ben sana?" Bakışları buluştu, Mert kolunu sıkıca tutan ele baktı. Elini yaklaştırıp parmaklarını tek tek kolundan ayırdı. "Saçmalama Nehir! Haline bak. Git kendine çeki düzen ver!" Bakışı Gülnaz'a döndü, hizmetli hızla yaklaşıp Nehir'i yeniden tuttu. Mert arkasını döndü, arkasına bile bakmadan koşar adımlarla evden çıktı. Derin bir nefes aldı Mert, hızla doğruldu. Ayaklarını yere bırakıp yatağın ucuna oturdu, kafasını eğdi. Ensesini yavaşça ovdu, ayağa kalkıp duşa yöneldi. Tüm bedeni nedensizce titriyor, oldukça üşüyordu. Üstünde, düğmeleri yarıya kadar açık olan siyah bir gömlek ve siyah kumaş bir pantolon vardı. Gömleğin etekleri siyah kemerinin üzerinden sarkmıştı. Duşluğa girdi, kapıyı kapatmadı. Kafasını kaldırdı, duş başlığına baktı. Üstünü çıkarmayı ve suyun sıcaklığını bile ayarlamayı kendinde bulamayarak musluğu kaldırdı. Sağ kolunu fayansa dayadı, ayakta durabilecek gücü buldu. Soğuk su ilkin yüzüne vurdu, tüm vücudunu bir anda ürpertti, bedeni yavaş yavaş soğukluğa alıştı ve gevşemeye başladı, Alnını fayansa bıraktı. Suyun onu kendine getirmesini bekledi. ..... Rüya bu sabah herkesten önce uyanmıştı, aklında ağabeyine karşı savaşın ilk adımı vardı. Genç kıza yaklaştı, hala uyuyordu. "Nehir uyan" dedi, önüne eğilip elini omzuna bıraktı. "Nehir" Genç kız oldukça yorgundu, gece Rüya uyuduktan sonra tableti çıkarmış dosyalara bakınmıştı. Kemal'le yüz yüze olmasa da sürekli iletişimdeydi. Anlamadığı, kafasının karıştığı her şeyi ona çekinmeden soruyor, adam ona anlayabileceği en güzel şekilde anlatıyordu. Gece de aynı şekilde sabaha değin birlikte çalışmışlardı. Rüya, "Uykucu güzel" dedi. Yüzünde tebessüm oluştu, bu kız son zamanlarda oldukça uykucu olmuştu. Hep en son uyanır veya bir köşede ikinci kez uyuyakalırdı. Omzuna dokunup sarstı, yine işe yaramadı. Derin nefes aldı, “Nehir..” diye sitem etti. Rüya gülerek dudağının kenarını ısırıp kafasını olumlu anlamda salladı. ..... Nehir’in üzerinde asker yeşili oldukça kısa bir kot şort, kiremit renginde salaş dökümlü bir gömlek vardı, göbeği çok az da olsa görünüyordu. Ayaklarında küçük topuklu koyu krem renk bir sandalet vardı. Saçları tepesinden at kuyruğu şeklinde bağlıydı, boynunun pürüzsüzlüğünü açıkça sergiliyordu. Heyecanlı gözlerini yavaşça Rüya’ya çevirdi. Sırtını dikleştirdi, dik ve emin bir duruş sergiledi. Savaşı kazanmaktan başka yol yoktu. "Muhteşem oldun" dedi Rüya. Nehir kafasıyla onayladı, oldukça beğenmişti. Tıpkı o geceden önceki gibi hissediyordu, özgüvenli ve güçlü. Rüya, “Abimin aklını alacaksın.” dedi, yüzünde biraz endişe barındıran bir ifade belirdi. “Biraz tepki gösterebilir ama umursamamaya çalış." Nehir gözlerini kıstı, "Eğer bu savaşı kazanırsak, bu konuyu da ben halledeceğim" dedi, ne yapıp edip onu bu kıskançlığından da vazgeçirecekti. Mutfağa önce Rüya girdi, annesine ve ağabeyine selam verip yerine oturdu. Kapıya dönüp kafasını gizlice salladı, Nehir onay alıp girdi. Ali Demir’in elinde çay bardağı vardı, dudağına yaklaştırdığı sırada gözleri genç kıza kaydı. Şaşkınlıkla yudumladığı suyu yuttu, bardağı masaya sertçe bıraktı. Gözleri yüzü kızardı, tek kelime etmeden kahvaltıya devam etti. ..... Ali Demir hızla ayağa kalktı. Kahvaltısını bitirmişti, artık seraya gitme vaktiydi. Arkasını döndüğü anda Nehir de kalktı, seraya eşlik edecekti. Salona peşinden tek adım attığı anda genç adamın gözleri ona döndü. Mavi sert bakışlarıyla işaret parmağını gözlerine doğrulttu. Genç adam derin bir soluk aldı, gözlerini kısıp, “İzinlisin, çalışmayacaksın!" Dedi. Arkasını dönüp hızla evden çıktı. Sert adımlarıyla kamyonete binip hızla çalıştırdı. İki kızın da gözleri delice büyüdü, savaşı daha ilk anda kaybetmişlerdi. “Yenildik..” dedi Nehir. Koşa koşa kapıya çıktı, kamyonetin son sürat sokaktan çıktığını gördü. Yüzü asılsa da pes etmeye niyeti yoktu. Yönüne caddeye çevirip otobüs durağına geçti. Derin bir nefes aldı, otobüse tahammülü yoktu. İçerisinde nefes almak da oldukça zorlanıyordu. Aklına gelen tek bir şey ile hızla telefonunu çıkardı, ezberindeki numarayı tuşladı, anında Kemal’in telefonunun ekranında, ‘En Değerlim Arıyor.” Yazısı belirdi. “Nehir..” dedi anında. Yüzünde tebessüm vardı, bu kızın ismini gördüğü her anda aynı ifade yer alıyordu. Nehir yüzünü astı, gözleri otobüslere yoğunlaştı. "Kalabalık kutuya binmek istemiyorum" dedi. Kemal gülümseyip ayağa kalktı, “Nerdesin, geliyorum" Genç kız rahatladı, durakta yavaşça oturdu. On dakika beklemenin mahsuru yoktur. Gözlerini gelip geçen araçlara çevirdi, biri son hızla önünde durdu. Bakışlarını o yöne çevirdi, gözleri bir çift mavi ile karşılaştı, kalbi delice haykırdı. Ali Demir, “Acele et" dedi. Sesi net ve sertti. Nehir gülümsedi, şaşkınlığına rağmen koşa koşa kapıyı açıp bindi. Kemerini sıkıca bağladı, gözleri genç adama kaydı, onun için mi geri dönmüştü? Hiçbir şey soramadı, tek kelime edemedi. Ali Demir’in tüm dikkati yoldaydı, gözlerini bir an bile ayırmıyordu. Seraya son hızla yol aldığı vakit, genç kızın inadını hatırlayıp geri dönmek zorunda kalmıştı. Bu kıza istemediği bir şeyi yaptırmak mümkün değildi, itirazına rağmen bir şekilde yine seraya gelecekti ve bu giyimiyle hiç çekinmeyecekti. En iyisi geriye dönmek diye düşünüp döndüğü anda, onu tahmin ettiği gibi durakta beklerken görmüştü. Bu kız bir baş belasıydı. ..... Mert tek toplantısından çıktı, oldukça yorgundu. Gece boyunca gözüne uyku girmemiş, sadece titremişti. Bedeni bugün onun için oldukça ağırdı, odasında koltuğunda oturmuştu. Ayağa kalktı, başı dönüyordu. Dinlenmeye ihtiyacı vardı, günlerdir öylesine çalışmıştı ki oldukça yorgundu. Ağır adımlarla önce odadan çıktı, asansöre döndü, Serdar yaklaştı. "Efendim?" Şirketin tam yanında bir otel vardı, genç adam evinden çok orada geçirirdi zamanını. Oranın en lüks odası sadece ona aitti. Yardımcısını geride bırakıp kapısı açılan asansöre bindi. Kapı yavaşça kapanırken sırtını duvara yasladı. .... Serdar kalan işleri halletmeye çalışıyordu, patronunun odasına girdi. Masanın üzerinde telefon gördü, Mert giderken unutmuştu. Şaşırdı genç adam, hızla eline aldı. En kısa zamanda patronuna ulaştırmazsa çok büyük azar işitecekti. Odadan koşar adımlarla çıkıp asansöre bindi, otele yaklaştı. Mert'in olduğu odanın önüne geçti, kapıyı birkaç defa çaldı. Ses gelmeyince elini cebine bıraktı. Beyaz ve otelin logosunun bulunduğu bir kart çıkardı, kapının önündeki cihaza okuttuğunda kilit açıldı. Her zaman patronunun her evinin ve kaldığı her yerin onda yedeği bulunurdu. Kapıyı eliyle itip içeri adım attı. "Efendim?" Gözleriyle etrafa bakınıyor, bir yandan da sesleniyordu. Orta salonda adımı durdu, genç adamı gördü. Giysileriyle ve sırtüstü pozisyonda yataktaydı. Çift kişilik koca ve siyah örtüsü olan bir yataktı. Yavaşça yanına yaklaştı, rahatsız etmeden telefonu sessiz moduna alıp baş ucunda bulunan komodinin üzerine bıraktı. Arkasını döndü, tek adım attı, bir fısıltı duydu. “Rüya.." Kafasını çevirdi, patronunun sesiydi. Kendinde değildi, sadece rüyasında kızı görüyor, sayıklıyordu. Bu ismi çok iyi biliyordu Serdar, son zamanlarda patronu sürekli onu araştırıyordu. Yavaşça yanına yaklaşıp önüne eğildi. Mert ter içerisindeydi, yavaş yavaş soluk alıyordu. "Efendim.." dedi Serdar. Elini yavaşça biraz da çekinerek omzuna yaklaştırdı. Patronu uyandırılmaktan nefret ediyordu. "Mert Bey.." Genç adam kendinde değildi, üstelik ateşler içerisindeydi. Yanakları ve burnu oldukça kızarık görünüyordu. Elinin tersini alına bırakıp hızla çekti, yanıyordu. Hızla geri geri gitti. ..... Rüya’nın erkenden geldiği okulunda, dört saatlik dersinin sadece iki saatinde ders işlenmiş diğerleri ise bazı nedenlerden dolayı ertelenmişti. Bahçeden çıktı, seraya gidip planın gidişatını öğrenmek istiyordu. Caddenin karşısına geçti, durağa yaklaştı. Oldukça kalabalıktı, üstelik çok susamıştı. Biraz ileride, bir sokağın orta yerinde küçük bir büfe vardı, su almak istedi. Otobüsü kaçırmamak için en yakını burasıydı. Kalabalığın arasından çıkıp sokağa girdi. Oldukça sessiz ve kuytu bir sokaktı, tek başınaydı. Tam arkasında ani bir frenle siyah bir araba durdu. Arkasını merakla döndüğünde, ne olduğunu anlamadan burnuna içerisine ilaç dökülmüş olan bir bez parçası bastırıldı. Kafasını iki yana sallayıp engel olmaya ve çırpınmaya çalışsa da iki siyah takım elbiseli adam tarafından arabaya zorla bindirildi. Gözleri yavaşça ilacın etkisiyle kapandı, saniyeler içerisinde kendinden geçti. Kafası geriye, kolları da arabanın arka koltuğuna iki yana düştü, araba hızla ilerledi. .... -Rüya’yı kim, neden kaçırdı?
|
0% |