Yeni Üyelik
29.
Bölüm

27.Bölüm: En güzel rüya

@mlkshnn

Oldukça sessiz ve kuytu bir sokaktı, tek başınaydı. Tam arkasında ani bir frenle siyah bir araba durdu. Arkasını merakla döndüğünde, ne olduğunu anlamadan burnuna içerisine ilaç dökülmüş olan bir bez parçası bastırıldı.

Kafasını iki yana sallayıp engel olmaya ve çırpınmaya çalışsa da iki siyah takım elbiseli adam tarafından arabaya zorla bindirildi. Gözleri yavaşça ilacın etkisiyle kapandı, saniyeler içerisinde kendinden geçti. Kafası geriye, kolları da arabanın arka koltuğuna iki yana düştü, araba hızla ilerledi.
....

Rüya gözlerini başında hissettiği ağrıya rağmen aralamaya çalıştı, elini yavaşça kafasına yaklaştırdı. Yüzünü buruşturdu, sağ şakağını yavaşça ovup gözlerini açtı. Sırtüstü pozisyondaydı, bir kanepede yatıyordu ve karşısında oldukça lüks bir tavan vardı. Şaşırdı, burası onun evi kesinlikle değildi.

Kafasını çok az çevirdi, birkaç adım ötede oldukça büyük ve siyah örtüsü bulunan çift kişilik bir yatak vardı. Bir adam üzerinde yatıyordu. Yüzüstü pozisyondaydı, kafası yana düşmüş, kendinden geçmişti.

Rüya hızla doğruldu, ayaklarını yere indirip oturdu. Gözleri endişeyle büyümüştü, burada ne işi vardı, nasıl gelmişti ve bu adam kimdi?

Hatırlamaya çalıştı, en son dersi iki saat erken bittiği için okuldan çıkmıştı. Otobüs durağında beklerken susadığını hissedip küçük ve dar sokakta bulunan markete ilerlemiş ve orada iki siyah takım elbiseli adam burnuna bir bez bastırmıştı. Sonrasında tek hatırladığı ise bir süre çırpınışı ve gücünü yitirip kendinden geçişiydi.

Korkuyla ayağa kalktı, geri geri gitti. Sırtı sert bir şeye çarptı, bakışını endişeyle geriye çevirdi. Bir pencereydi, ayaklarının altında neredeyse tüm şehrin manzarası vardı. İnsanlar bir karınca misali görünüyordu.

Öne döndü, yeniden yataktaki adama bakışı. Sadece ensesini ve kafasının arkasını görebiliyordu. Üzerinde siyah bir takım elbise ve ayağında parlak kunduralar vardı. Genç kız sağa sola bakındı, adamın kim olduğunu göremiyor sadece korkuyla buradan çıkmanın yolunu düşünüyordu. Bakışı kapıya kaydı,koşar adımlarla yaklaştı.

Elini kulpuna bırakıp aşağı yukarı adamı uyandırmama gayretiyle indirip kaldırdı, açılmadı. Sırtını yasladı, odaya bakındı. Kalbi hızla atıyordu, başına nelerin geleceğini düşünüyordu.

Oldukça lüks ve geniş bir odaydı. Yatak, tam orta alandaydı. Onun ayak ucunun birkaç adım ilerisinde bir kanepe vardı. Rüya'nın az önce üzerinde uyandığıydı.

İki pencere vardı, biri kanepenin tam yanında, diğeri de yatağın sağındaydı. İkisi de boydan boya ve oldukça genişti. Yatağın sol köşesinde küçük bir komodin vardı, çaprazında ise duvara monte bir televizyon bulunuyordu.

Genç kız yavaşça yere çöktü, sırtı kapıya dayalıydı. Ellerini kulaklarına bıraktı, gözleri endişeli ve kalbi de deli gibi atıyordu. Kim neden onu böyle bir yere kapatırdı, hayatı boyunca bir karıncayı bile incitmemişti ki.

Kafasını yavaşça yere eğdi, hızla kaldırdı. Telefonunu hatırladı, çantasındaydı. Ağabeyini ararsa, burayı yıkmak pahasına bile olsa onu kurtarırdı. Bunu yapmalıydı, daha ona zarar verilmemişken, hayattaki en büyük gücüne, dayanağına haber vermeliydi.

Ayağa kalkıp kanepeye yaklaştı, çantası tam köşesindeydi. Ses çıkarmamaya çalışarak fermuarını çekti. Ters çevirip kanepeye döktü, eliyle biraz karıştırdı yoktu, çıkarılmıştı. Yüzü asıldı, etrafa göz gezdirdi. Komodinin üzerinde kablolu bir telefon gördü. Bu odaya ve otele aitti.

Hızla yaklaştı, sadece ensesini görebildiği adamın uyanmasından korkarak eline başlığı aldı, kulağına yaklaştırdı. Hiç ses yoktu, tuşlara defalarca bastı çalışmıyordu. Yüzü asıldı, dışarıya her türlü iletişimi kesilmişti. Onu buraya getiren adamlar her ihtimali düşünmüşlerdi.

Gözleri doldu, arkasını döndü. Kapıya yaklaştı yeniden, sırtını dayayıp odaya göz gezdirdi. İki kısma ayrılıyordu, bakışı diğer köşeye kaydı. Onun tam sağındaydı, bir oturma grubu vardı ortasında ve birkaç ahşap kapı. Aklına ihtimal geldi, belki gizli bir çıkış vardı.

Hızla yürüdü, önce ilk kapıyı açtı. Önüne koca bir banyo çıktı, daha önce hiç görmediği büyüklükteydi. Bir köşesinde koca duşakabin, karşısında da küvet vardı. Fazla incelemeden çıktı, diğer kapıya yaklaşıp açtı. Lavaboydu, göz gezdirip oradan da çıktı. Ne yapacağını bilmiyordu, buradan çıkabilmek mümkün görünmüyordu.

Derin bir nefes verip yeniden yatağın olduğu köşeye geçti. Adam hala uyuyordu ve aynı pozisyondaydı. Genç kız merak etti, kimdi bu adam. Ondan ne istiyor olabilirdi? Yatağın ayak ucundan dolanıp yüzünü göreceği tarafa parmak uçlarında geçti, adımı durdu.

Şaşkınlık ve korku aynı anda belirdi yüzünde. Bu oydu, bu hayatında sadece siyahlar olan adamdı. Endişeyle geri geri adım attı, hızla kapıya koştu.

"Açın kapıyı!!!!"

Yumruk yaptığı ellerini kapıya vurmaya başladı, merakı yerini sadece korkuya bırakmıştı. Ne istiyordu bu adam ondan? Neden, neden kaçırırdı? Gözleri dolu dolu, kalbi delicesine atıyor, kapıyı ısrarla yumrukluyor, birilerine sesini ulaştırmayı umuyordu ama, otelin 21. katındaydı ve bu katta sadece bu oda vardı.

Kapının önünde de genç adamın yardımcısı Serdar ve onu buraya getiren iki siyah takım elbiseli adam vardı. Pes etmedi, yumrukladı, elleri acıdı ama devam etti. Ne olursa olsun buradan çıkmalıydı.

..... 

Nehir kulübede tek başına oturuyordu, bugün için çok başka planları vardı. Müşterilerle daha çok kendisi ilgilenecek ve adamın tepkilerini ölçecekti ama bugün daha gelen hiç kimse olmamıştı. Kanepede oturuyordu, yavaşça kafasını pencereden bahçeye çevirdi.

Genç adam kamyoneti temizliyordu. Koltuk kılıflarını çıkarmış betona sermişti. Elindeki saplı ve deterjanlı fırçayı gücünü kullanarak ileri geri hareket ettiriyordu. Köpük köpük olan kılıflara baktığı sırada, Ali Demir hortuma eğildi. Musluk kapalıydı, arkasını döndü. Açmak için ilerlediğinde, genç kız bir müşterinin bahçeye giriş yaptığını gördü. Genç bir adamdı, üstünde gri bir takım elbise vardı.

Tebessüm etti Nehir, etrafa bakındı genç adam görünmüyordu. Hızla ayağa kalktı, GGİ'nin ilk hamlesini yapmalıydı. Kulübenin kapısından çıktığı anda, adımları durdu. Genç adam tam önündeydi, arada tek adımlık mesafe vardı. Mavi gözleri, onun siyah gözlerine dikilmiş bakıyordu.

"Nereye?"
"Müşteri.." diye fısıldadı. Bakışını gerideki adama çevirdiğinde, Ali Demir elindeki hortumu uzattı.

"Kulübeyi temizle, ben hallederim" dedi, sesi sert ve netti.

Genç kız şaşkındı, eline sıkıştırılan hortumu aldı. Genç adam arkasını dönüp müşteriye ilerledi. Sessizdi kız, hortuma ve kulübeye baktı. Ne yapabilirdi ki? Her gün temizlik yapıyordu, içerisi oldukça temizdi. Yıkamanın ne gereği vardı ki? Somurttu, adam bir buket çiçek alıp çıkmış, plan yine suya düşmüştü.

Derin bir nefes verdi, Ali Demir döndü, bakışı genç kızla buluştu. Hala aynı şekilde duruyordu. Hızlı adımlarla yanına yaklaşıp durdu. Çok yakın durmamaya gayret ediyordu.

"Kulübenin içerisini yıkayacaksın"

Elindeki fırçayı da ona uzattı, arkasını dönüp ilerlediğinde, Nehir kulübeye çevirdi bakışını. Hortumu yere bırakıp içeri girdi, önce etrafı biraz toparladı. Suyla zarar görebilecek her şeyi yerden kaldırdı. Yeniden gelip fırçayı ve hortumu aldı, nasıl yapacağından emin olmadan yavaşça suyu yerlere döktü, ardından fırçayı sürdü, sonra yeniden su döktü.

Genç adam bakışını çevirdi, yıkamaya başladığını gördü. Eğildi, kamyonetin koltuk kılıflarını yerden aldı. İyice silkeleyip duvarlara astı. Oldukça sıcak bir hava vardı, birkaç saate kalmadan kururlardı.

O anda tan kapının önünde Kemal vardı, kafasını gizlice içeri uzatmış izliyordu. Şaşkındı, anlam veremiyordu. Elindeki fırça ve hortumla Kulübeyi temizleyen kız, çocukluktan tanıdığı kişi olamazdı.

Sessizdi, onu seraya bırakmasını söyleyen kız için durağa gelmiş, orada olmadığını görünce de seraya yol almıştı. Geldiği andan beri de içeriyi gizlice izliyordu.

Derin bir nefes alıp geriye çekildi. Sırtını duvara yasladı, gözlerini kapadı. Caddeye park ettiği arabasına ilerleyip sürücü koltuğuna oturdu. Çok yoğun çalışması gerekiyordu, sadece Nehir istediği için şirketten çıkmıştı.

Çalıştırıp elini direksiyona bıraktığı sırada, biri de tam sağında ve birkaç adım ilerisindeydi. Berna’ydı. Şaşırdı, bu adamın burada ne işi olabilirdi? Önünden hızla ilerleyip uzaklaşan arabanın gözden kayboluşunu izledi, bakışını seraya çevirdi.

Derin bir nefes verdi, şirkette çok kısa bir ara verilmiş, o da soluğu burada almıştı. Elinde küçük bir tatlı paketi vardı, yol üstünde bir pastaneden genç adam için almıştı. Günlerdir işinin yoğunluğu ve heyecanıyla onu hiç görememişti. Kapının önünde adımını durdurdu, içeri göz gezdirdi.

Ali Demir kamyonetin arkasını temizliyordu, üstünde beyaz bir tişört vardı. Kot pantolonun paçalarını çok az katlamış, sudan korumaya çalışıyordu. Kahverengi saçları kavurucu sıcağın altında şeklini bozmuş, oldukça dağılmıştı.

Berna tebessüm etti, bu adam gittikçe daha çok mu yakışıklı oluyordu, yoksa ona geçen her günde daha çok mu tutuluyordu. Dudağının kenarını ısırdı, derin bir nefes aldı. Tek elinde tuttu tatlı kutusunu, diğer eliyle de kendine çeki düzen vermeye çalıştı. Üzerinde iş yerinde giyilmesi zorunlu olan giysiler vardı.

İçeri tek adım attı, onu ilk gören Nehir oldu. Elindeki hortumu unuttu, bakışı adama kaydı. Berna tam kamyonetin önünde durdu, kafasını çok az kaldırdı.

"Kolay gelsin"

Genç adam bakışını çevirdi, kafasını eğdi. Kamyonetin arka kısmında, oldukça yüksekteydi.

"Teşekkür ederim"

Uca yaklaşıp aşağı atladı, kızın önünde durdu. Aradaki mesafe üç dört adımlıktı. Ali Demir için bu kızın birkaç yönden değeri vardı, birincisi yıllardan beri komşularıydılar ikisincisi ise en yakın arkadaşının kız kardeşiydi. Bu nedenlerden bile olsa ona daha anlayışlı ve yumuşak davranmaya çalışıyordu, tabi bazen bunu korumak için kendine hakim olmakta da oldukça zorlanıyordu.

Berna tebessüm etti, gözlerini hayran olduğu mavilere sabitledi. Nehir’i özellikle görmezden geliyor, sadece adama bakıyordu. Elindeki kutuyu uzattı.

"İşe başladım, bunu da senin için gelirken aldım."

Genç adam kafasıyla yavaşça onayladı, annesi bir akşam yemeğinde bu durumdan söz etmişti.

"Tebrik ederim"

Tebessüm etti Berna, kutuyu sıkı sıkı tuttu.

"Baklava, bol fıstıklı. Böyle seviyorsun"

Genç adamın bakışı önce kutuya sonra kıza kaydı. Göz göze gelmemeye çalışıyordu. Baklavanın bol fıstıklısını gerçekten de seviyordu.

Bakışı geriye kaydı, Nehir'in elinde hortum vardı. Birkaç adım gerideydi ve sessizce onları izliyor, dinliyordu. Adamın bu kutuyu almamasını diliyordu sadece.

"Bu işi çok istedim, biliyorsun. Tüm mahalleye tatlı ikram ettim ama sen evde yoktun"

Bundan da haberi vardı adamın, annesi söylemişti. Bakışı yeniden kutuya kaydı, kız uzatmaya devam ediyordu. Derin bir nefes aldı, elini uzattı. Kutuyu aldı, Nehir'in yüzü asıldı, Berna tebessüm etti.

"Umarım beğenirsin, en özel yerden aldım."

Kolundaki saate baktı, şirkete dönmesi gerekiyordu.

"Şimdilik gitmeliyim, afiyet olsun"

Arkasını döndü, gerideki Nehir'e baktı. Yüzünde ufak bir tebessüm oluşturup elini kaldırdı. Elini tek sefer sallayıp çıkışa yürüdü.

Nehir’in yüzü asıktı, Berna'nın kapıdan çıkışını izleyip arkasını döndü. Hızla kulübeye girdi, kapıyı sertçe örttü. Tüm kulübe yerinden oynadı. Genç adam elindeki kutuyu bırakmak adına yaklaştığında, kapının kilitli olduğunu gördü.

"Aç kapıyı"
"Aklımdan çok fena şeyler geçiyor, sağlığın için uzak dur!!" Diye gürledi.

Ali Demir’in yüzünde gizlemeye çalıştığı ufak bir tebessüm belirdi. Kıskançlık krizinde olduğunu anlayabiliyordu. Elini kulpa bıraktı, aşağı yukarı hareket ettirdi ama faydasızdı. Kilitlenmişti.

"Tatlıyı dolaba koymam gerek"

Seslenişi kızın sinirini öfkeye dönüştürdü. Gözleri kısık, yüzü asıktı. Kanepede oturmuş, bacak bacak üstüne atmıştı. İki kolunu göğsünde bağlamış, Berna'nın giderken salladığı elini anımsıyordu. O an neden kendine engel olmuştu ki? Neden kıvırcık saçlarını tutup yolmamıştı ki?

"Yapmalıydım, kesinlikle yapmalıydım"

Kafasını aşağı yukarı sallıyor, kapının önünde seslenen adamı umursamıyordu. O kutuyu alması onu deli etmişti.

"Nehir aç şu kapıyı"
"Açmayacağım!!"
"Sinirleniyorum!! Aç dedim"
"Açmıyorum!" Nehir omuz silkti, umurunda değildi. O tatlı kulübeden içeri girmeyecek, yenmeyecekti.

Ali Demir derin bir nefes verdi, bu kızı çok iyi tanıyordu. İnadı çok fazlaydı. Onunla baş etmede zorlandığı anlar çok oluyordu.

"Peki.. sen istedin"

Geriye çekildi, bakışı pencereye kaydı. İkisi de açıktı. Sessiz adımlarla arkadakine yaklaştı, içeri baktı. Kız kanepede oturmuş, ön pencereden dışarıya bakıyordu. Yavaşça tırmanmaya çalıştı, genç kızın bakışı ona döndü. Gözleri büyüdü, hızla kalktı. Onu geri geri itmeye başladı.

"Dur! Dur yapma!"
"İçeri girmeyeceksin!"
"Dur, düşeceğim"

Umursamadı genç kız, hızla ittiğinde adam bahçeye düştü. Dudağını ısırdı, tebessüm etmemeye zorluyordu kendini. Adamın mavi gözlerine baktı, öfkeyle bakıyordu. Kaçmalıydı, Kaçmalı ve kendini kurtarmalıydı. Ayağa kalkmaya çalışan Ali Demir'i fark edip hızla kapıya yaklaştı. Kilidi çevirip bahçeye çıktı, sağa sola bakındı. Ondan kaçabilmenin bir yolunu bulmalıydı, bakışı hortuma takıldı. Gözlerini kıstı, tebessüm etti. Eğildi, eline aldı. Adamın hızla yaklaştığını görüp ucunu ona çevirdi.

"Yap..ma!" Diye fısıldadı Ali Demir sıkı sıkı tuttuğu hortumun ucunu görünce.

İki elini uzattı, kafasını iki yana salladı ama kızın gözlerindeki kararlılığı da görüyordu. Bir adım attı, Nehir de karşılık olarak geriye gitti. Şırıl şırıl akan su, hortumla elindeydi. Bir silah edasında tutmuştu.

"O tatlıyı almayacaktın!!"

Hızla ucunu adama çevirdi, Ali Demir hem ıslanmamak için gayret ediyor hemde ona doğru ilerliyordu. Elinden hortumu almaktı amacı ama kız kafasını iki yana sallıyor ve tebessüm ederek onu ıslatmaya devam ediyordu.

"Berna'dan gelen hiçbir şeyi almayacaksın, yemeyeceksin!"

İşaret parmağını hortumun ucuna sıkıştırdı, su daha da şiddetlendi. Adam sırılsıklamdı, kız kahkaha atıyordu.

Derin bir nefes verdi genç adam, adımını durdurdu. Üzerinden su damlaları akıyordu. Gözlerini kapadı, her taraf batmıştı. Saksılardan bile sular taşmaya başlamıştı, bu çiçekleri oldukça tehlikeliydi.

"Tamam, sen kazandın. Dur"

Nehir gözlerini kıstı, durmadı. Ona güvenmiyordu. Hem adamı hemde etrafı suya bulamaya devam ediyordu.

"O tatlıyı yemeyeceksin!"
"Peki, yemeyeceğim"
"Bir daha onun getirdiği hiçbir şeyi almayacaksın"
"Almayacağım"
"Neden inanayım sana?"

Sabrını zorluyordu bu kız, kafasını eğdi adam. Saçlarından su damlıyordu yere.

"Tatlı, su içerisinde kaldı zaten istesem de yiyemem artık"

Nehir bakışını çevirdi, kutu yerde ve su içerisindeydi. Tebessüm etti zaferle.

"Doğru, yiyemezsin"

Hortumu yavaşça yere indirdiğinde, Ali Demir onu izliyor, pusuda bekliyordu. Tek adım attı, bir anda hızlandı ve yaklaştığı gibi hortumu elinden çekti. Kız bir an sarsıldı ve adamın kollarına düştü. Genç adam kolunu belinin altına bırakıp düşmesine engel oldu.

Nehir aşağıda Ali Demir yukarıda, ayaklar yere basıyor, göz göze geldiler. Adamın ıslaklığı kızın üzerine damlıyordu. Yüzü, sakalları su içerisindeydi. Nehir usulca elini kaldırdı, yanağına dokundu. Baş parmağı sakallarında gezinmeye başladığında, adam gözlerini kapadı. Kendine gelmeye çalıştı, hızla kızı doğrultup kolunu çekti.

Nehir sessizdi, kalbi hızla atıyordu. Duracağını hissediyordu, elini yavaşça üzerine bıraktı. Yavaşça ovdu, bakışını hızla inip kalkan göğsüne eğdi.

"Sakinleş, sakinleş"

..... 

Bitkindi düştü Rüya, ne yapsa da, ne kadar çırpınsa da sesini kimseye ulaştıramamıştı. Ellerinin kemikli sırtı yumruklamayla oldukça kızarmış, küçük temasta bile acımaya başlamıştı. Gözlerinden yanağına usulca yaş süzüldü, yere çöktü. Sırtı kapıya dayalı, elleri kulaklarında, bakışı da sadece çıkardığı o kadar sese rağmen hala uyanmayan adamdaydı. Uyanmasından oldukça korkuyordu ama artık biliyordu, buradan kaçabilmesi mümkün değildi.

Kafasını yavaşça eğdi, ağabeyini hatırladı. Ona şu an sesini ulaştırabilmeyi çok istedi, duyduğu anda ne olursa olsun kurtaracaktı. “A..bi" diye fısıldadı.

Gözlerinden usulca yaş süzüldü, bakışı duvardaki saate kaydı. Daha yokluğu fark edilmemişti, ağabeyinin onu okulda sandığını, endişe etmediğini biliyordu. Gözlerini yavaşça yumdu, kollarını dizlerinin üzerinde birleştirip kafasını üzerine dayadı. Zihninde babasını kaybettiği ilk günler vardı,

Bir geceydi. Genç kız bir türlü uyuyamıyor, gözlerini her kapattığı anda korkuyla açıyordu. Doğruldu. Yatağından indi, odadan çıktı. Evin tüm ışıkları o geceden sonra hiç kapanmazdı. Korkusunun biraz da olsa dinmesi için bulunan ufak bir yoldu bu. Küçük koridoru geçti, oturma odasına baktı. Annesi kanepede uyuyakalmıştı. Hayat eşini kaybetmek onu da oldukça sarsmış, uzun bir süre birlikte uyudukları o odaya onsuz girememişti. Sessizce mutfağa bakındı, kimse yoktu. Bakışı pencereye kaydı, ağabeyinin gölgesini gördü. Balkondaki kanepede sessizce oturmuştu.

Ufak bir soluk alıp balkona yaklaştı. Yavaşça kapıyı açtığında, Ali Demir hızla ona döndü. Ayağa kalktı, önüne dikildi. Kardeşinin iyi olmadığını biliyordu. “Rüya" dedi telaşla.

Genç kız onu sollayıp kanepeye oturdu, genç adam da tam yanına geçti. Gecenin karanlığında, bahçeyi tek bir ışık aydınlatıyordu. Günlerdir süren yoğunluk bugün son bulmuş, herkes normal hayatına geri dönerken bu evde hiç geçmeyecek boşluk varlığını daha çok göstermeye başlamıştı.

Genç kızın yanağına tek damla yaş süzüldü, ağabeyinin kalbine damladı. Annesine ve kız kardeşine göre daha güçlüydü, güçlü durmaya çalışıyordu aslında. Onun hüznü de, gözyaşları da daha çok kalbindeydi. Derin bir nefesle kardeşine çevirdi bakışını, elini elinin üzerine bıraktı. Yanında olduğunu göstermek istiyordu.

"Neden uyumadın?"

Rüya sessizdi, babası vardı aklında, zihninde ve kalbinde. Onun varlığı ile kendini hep güvende hissetmişti. Şimdi böyle ani yokluğu tüm cesaretini de alıp götürmüştü. Onun artık evin içerisinde olmadığı gerçeği, genç kızın uykularını da bölmeye başlamıştı. Yokluğunun acısıyla kıyaslanamasa da korku hissediyordu. Her çocukta olduğu gibiydi bu, babanın sadece gölgesinin bile olduğu ev güvenliydi. Eve hiç kimse yaklaşamaz, kimse zarar veremezdi. Koca kızdı artık ama bu durumu öylesine kabullenmişti ki, hissettiği korkuya engel olamıyordu.

"Korktum.."

Genç adamın bakışı kardeşinin üzerindeydi, bir türlü bu gözyaşlarını dindirememişti. Günlerdir bir ruh edasında yaşıyor, babasının resmine sarılıyordu. Bir gece de herkesin uyuduğu vakitte evden çıkmasıyla, genç adam artık hiç uyumuyordu. Bahçede sabaha kadar bekliyor, bir daha kardeşini kaybetme korkusunu yaşamak istemiyordu. O geceyi anımsamak bile onu sarsıyordu, derin bir nefes aldı. “Neden?"

Rüya gözlerini kapadı, yavaşça açtı. “Tüm cesaretim.. Onunla gitti"

Kafasını eğdi genç adam, kardeşinin babasına bağlılığını biliyordu.

"Hatırlıyor musun abi? Çocukken babam bize her gece masal anlatırdı"

Suskundu adam, çok iyi hatırlıyordu. Her gece uyumadan önce babaları iki çocuğun odasına girerdi. O zamanlar ikisinin ayrı odası yoktu, aynı odada ve iki ayrı yer yatağında hatta bazen de birlikte uyurlardı. Babaları Erkan Bey ise ikisinin ortasına yatar ve iki kolunu iki çocuğuna sıkıca sarıp masal anlatırdı. Bilindik ve yazılmış masallar değildi bunlar.

Kendi ürettiği ve çocuklarını güvende olduklarına inandırmaya çalışma amaçları vardı. Bu masallarda iki küçük çocuk kötülerle karşılaştığı anda süper kahraman bir baba olurdu, onları korur, kurtarır sonra da kötülerle savaşırdı. Erkan Bey'in masallarında süperman hep kendisiydi. Böyle masallarla büyümüştü iki çocuk.

Ali Demir kardeşini izliyordu, anlıyordu onu. Babalarının ölümüyle süperman de ölmüştü. Bedenini kardeşine çevirdi, elini yavaşça kaldırıp yanağına bıraktı. Yavaşça okşayıp gözyaşlarını silmeye çalıştı.

"Korkma.. Ben varım. Seni her zaman koruyacağım"

Genç kızın yanağına yeniden yaşlar süzülmeye başladığında, ağabeyi onu kendine çekti. Elinin biri kardeşinin saç diplerine diğeri de beline gitti. Sıkıca sardı, göğsüne dayadı. Sakinleştiğini fark ettiği anda da yavaşça ayağa kalktı, birlikte kızın odasına girdiler. Rüya yatağa yatınca, genç adam üstünü örtüp baş ucuna oturdu.

"Buradayım, kapat gözlerini şimdi"

Elini sıkıca tuttu genç kız, gözlerini yavaşça kapadı. Güvende olduğuna inanıyordu artık, ağabeyi onu her zaman koruyacaktı.

..... 

"Abi" Dedi fısıltıyla, çaresizce oturmuştu. Bir ses duydu, kafasını hızla kaldırdı. Bakışı yatağa kaydı, o adamın sesiydi. Sayıklıyordu. Ayağa kalktı, geri geri gitmek istedi, sırtı kapıya çarptı. Ne dediğini duymuyor sadece sesini işitiyordu.

Bekledi, adamın uyanacağını düşünüyordu ama yeniden uyuyakalmıştı. Nefes alış verişini duyup ağır adımlar attı, yatağın ayak ucundan dolanıp önüne geçti.

Adam tek yanağının üzerine bırakmıştı kafasını. Diğer yanağı ise kızarıktı, merak etti genç kız. Zaten geldiği andan beri çıkardığı onca gürültüye rağmen gözlerini açmaması onu şaşırtıyordu.

Yavaşça eğildi, elini uzattı, işaret parmağıyla dokundu. Adamın gözleri kapalıydı, kız bunun rahatlığıyla eğildi. Ceplerine bakınmak istedi, belki de buradan çıkmak için bir yol bulurdu. Bakışları ilk olarak pantolonun yan cebine kaydı, önce bir kez daha kontrol etti. Hala uyuyordu, eli yavaşça cebine yaklaştı. Baş ve işaret parmağı cebine temas ettiği anda, bir ses duydu.

"Rüya.."

Bakışı şaşkınlıkla adama kaydı, hızla geriye çekildi. Gözleri kapalıydı, sayıklıyordu. Geri geri gitti, kapıya yaklaşmak istiyordu fakat arkasındaki dolabı unutmuştu. Sırtı aniden çarpınca, genç adam da bir kıpırtı olduğunu gördü. Ne yapacağını şaşırdı, Hızla kapıya yaklaşıp durdu.

Mert gözlerini yavaşça araladı, oldukça halsiz ve bitkin hissediyordu. Bedenini yavaşça çevirdi, sırtüstü pozisyonu aldı. Kolunu yavaşça kaldırıp alnına bıraktı, gözleri kapanmaya direnirken aklında sadece gördüğü rüya vardı.

O genç kız, onun olduğu çiçeklerle dolu bir bahçede koşturuyor, gülüyordu. O güldükçe de adamın hayatındaki siyahlar bir anda yok oluyordu. Etkiyi atmaya çalışarak kafasını sağına çevirdiğinde bakışı bir çift ela gözle buluştu. Odanın kapısına sırtını dayamış, yere çökmüştü.

Yavaşça olduğu yerde doğruldu Rüya. Adamın gözlerine bakıyordu, Mert sessizdi. Gerçekliğini ayırt ermeye çalışıyordu ama gerçek olamazdı. Bu kızın, bu otel odasında onunla bir başına olması mümkün değildi.

Kalkmaya çalıştı genç adam, yatağın kenarına oturup ayaklarını yere bıraktığı anda Rüya endişeyle arkasını döndü. Tam önündeki kapıya bıraktı yumruk yaptığı iki elini.

"Yardım edin!!! Çıkarın beni buradan!!" Diye yeniden haykırdı.

Ellerini sertçe vuruyordu, adam şaşkın ve tepkisizdi. Bakışı iki eline kaydı, aradaki mesafeye rağmen kızarıklığını belli ediyordu. Ayağa kalkınca, Rüya sustu. Yaklaşan adım seslerini hissediyordu, gözlerini kapadı. Gücünü korumak zorundaydı, derin derin nefes aldı.

Arkasındaki adamın soluğunu hissedip yavaşça döndüğünde, bedeni onun sert ve yapılı bedenine çarptı. Kalbi endişeyle atıyordu, hızla geriye adım attığında Mert de aynısını yaptı. Kızın yakın temastan uzak durduğunu biliyordu, onu korkutmak en son isteyeceği şeydi. Aralarında iki adımlık mesafe vardı, gözler birbirini süzüyordu.

Cesaretini toplamaya çalıştı genç kız. “Beni neden buraya getirdin?"

Genç adam kafasını eğdi, düşünüyordu ve anlam vermeye çalışıyordu. Şirketten çıktığı andan beri bu odada uyuyordu, oldukça bitkindi, hala da öyleydi. Onu şu an ayakta tutan tek şey, bu kızın odadaki varlığıydı. Alnını kırıştırdı, elini ensesine yaklaştırıp ovdu. “Ben getirmedim" diye fısıldadı anlam vermeye çalışarak.

Rüya kafasını iki yana salladı, neredeyse bir buçuk saattir bu odadaydı ve çıkmak için delicesine çırpınıyordu. “Ne istiyorsun!?"

Genç kızın öfkeli haykırışının aksine adam sakinliğini koruyor, anlam vermeye çalışıyordu. Zihnini zorladı, bu oda sadece ona aitti ve onun dışında girebilen tek kişi de yardımcısı Serdar'dı. Aklına gelen ihtimal, aklını aldı.

Olamazdı, olamazdı değil mi? Bu kızı zorla buraya kapatamazdı? Bunu yapacak kadar delirmemişti değil mi?

Bakışı çıkış kapısına kaydı, kızın tam arkasındaydı. Yaklaşabilmek için yanından geçmesi gerekiyordu. Derin bir nefes aldı, gözlerinden anlayabiliyordu. Burada geçirdiği süreçte çok korkmuş ve çok gözyaşı dökmüştü.

"Korkma, sadece kapıyı açacağım"

Rüya hızla sağa kaydığında, bu dediğini yapacağına bile inanamıyordu. Adam kararlılıkla kapıya yaklaştı, tam önünde bulunan tuşlara bakındı. Parmağıyla beş ayrı rakama bastığı anda kapı açıldı. Kafasını çevirdi, genç kız endişeyle ona bakıyordu.

Yeniden önüne döndü, kapıyı eliyle itti. Karşısına üç adam dikildi, yan yana ve düz bir sıra şeklinde. En baştaki Serdar, diğer ikisi de Rüya'yı buraya getiren kişilerdi. Genç kız ağır adımlarla geri geri gitti, Mert'in bakışı iki adamıyla buluştu. Kafasını sağa sallayıp göz işareti yaptığında, iki adam hızla Rüya'ya yaklaştı.

"Yaklaşmayın!!"

Kızın çırpınışlarına ve itirazlarına rağmen zorla yeniden odaya götürüldü. Kapı sertçe kapanırken, Mert arkasını döndü. Kapının kapandığından emin olup Serdar'a yaklaştı. Aralarında tek adım vardı.

"Onun ne işi var burada?"

Serdar kafasını eğdi, bunu sadece patronu İçin yapmıştı. Adını sayıkladığını gördüğü anda aklına gelen tek şey bu kızı oraya getirmek olmuştu. Bunu sadece yerine getirilmesi gereken bir emir olarak görmüştü. Patronunun gözlerine çevirdi gözlerini, bakışları sert, kaşları çatık ve çenesi gerilmişti.

"Efendim.. Ben sizin için -"

Mert cümlesini tamamlamasına izin vermeden yumruk yaptığı elini hızla sertçe yüzüne geçirdi. Aklında sadece genç kızın ürkek ela bakışları, kızarmış elleri vardı, halbuki gördüğü rüyada gözlerinin içi hep bile gülüyordu. “Kaybol!!" Diye gürledi.

Serdar kanayan burnuna ve bedeninde hissettiği sarsıntıya rağmen kafasını eğdi. Arkasını dönüp hızlı adımlarla gözünün önünden kaybolduğunda, Mert derin bir nefes aldı. Bu hatayı nasıl düzelteceği hakkında hiçbir fikri yoktu. Kız zaten ondan çekiniyordu, şimdi nefret de edecekti. Yumruk yaptığı elini kaldırdı, bakışlarına çevirdi. Yavaşça gevşetti, rahatlamaya ve sakinleşmeye çalıştı.

Arkasını dönüp odanın kapısına yaklaştı. Yavaşça araladığında, genç kızın önüne dikilen iki adamın zoruyla yatağın ucuna oturmuş olduğunu gördü. Adamlarına çıkmalarını söylediğinde, iki adam saniyeler içerisinde yok oldu. Kapının pervazında durdu, bakışı ise endişeyle kafasını eğmiş olan kızdaydı. Yanına tek adım attı, durdu.

"Küçük bir yanlış anlaşılma"

Rüya yavaşça kafasını kaldırdı, bakışı adamın karaltılı siyahlarıyla buluştu. Gözünden yanağına tek damla yaş hızla süzüldü, getirildiği andan beri yaşadığı korkunun tek açıklaması yanlış anlaşılma olamazdı. Ayağa kalktı, adım atmadı.

"Ne?"
"Sadece küçük bir hata"

Gözlerini kapadı genç kız, derin bir nefes aldı ve cesaretle adımlarını hızlandırıp adamın önünde durdu. Sızlayan parmaklarına rağmen elini kaldırdı adamın suratına sert bir tokat yapıştırdı.

Mert tepkisizdi, yanağına yediği tokat hiç umurunda değildi. Hissetmemişti, çocukken babasından haksız yere yediklerinin yanından bile geçmemişti.

Solladı Rüya adamı, bir an önce bu odadan çıkıp özgürlüğüne kavuşmak, ailesine dönmek istiyordu. Koşar adımlarla asansöre yaklaştı, düğmesine bastı.

Bakışı bir an geriye kaydı, adamın sadece sırtını görebiliyordu. Hala bıraktığı yerde ve şekildeydi, kaskatı kesilmişti, umursamadı. Bakışı eline kaydı, tir tir titriyordu. 20 yıllık ömründe ilk defa birinin canını yakmıştı.

......

Evin bahçesindeydi Nehir, balkonda bulunan kanepede oturuyordu. Hava oldukça sıcaktı, yapacak bir şey yoktu. Serada sadece birkaç saat kalmışlardı. Pek müşteri yoktu ve genç adamın tüm kıyafetleri ıslak olunca da eve dönmek zorunda kalmışlardı.

Ayaklarını yavaşça sallıyordu, bakışı bahçenin sağ köşesinde bulunan hortuma kaydı. Yüzünde ufak bir tebessüm belirdi. Adamı sırılsıklam yapmıştı, o hali canlanıyordu zihninde. Oldukça öfkelenmişti ama sonunda pes etmiş, o tatlıyı çöpe atmak zorunda kalmıştı.

Ayağa kalktı, önündeki basamakları inip hortuma yaklaştı. Eğildi, hortumun ucunu eline aldı. Musluğu çevirdi, etrafı çiçeklerle doluydu. Tıpkı küçük bir seraydı bu bahçe. Her çeşit çiçek özenle toprağa ekilmişti. Yakıcı sıcağın altında daha fazla suya ihtiyaç duyduklarını biliyordu artık. Tek tek başladığı sulamayı sessizce yapıyor, bazen duraklayıp kokluyor bazen de sohbet edip keçiyi şikayet ediyordu.

Adımı durdu, en küçük çiçeklerden birine çömeldi. Minik bir saksıydı, odasında gözü gibi baktığı nergisiydi. Ona gösterdiği ilgi ve sevgiyle boynunu yeniden kaldırmış, dimdik durmuştu. Onun en büyük zaferiydi bu çiçek, gördükçe inancı artıyordu. Birgün genç adam da onu sevecek, bir gün babasının katili de hakkettiği cezayı alacaktı.

Derin bir nefesle ayağa kalktı, suladığı çiçeklere bakıp musluğu kapattı. Eve yöneldi, duvardaki saate baktı. Rüya'nın dersi bitmiş olmalıydı, her an eve gelebilirdi. Onu beklerken dosyalarına biraz daha bakınabilirdi. Bu fırsatı kaçıramazdı, Zeynep Hanım da hala dönmemiş, Ali Demir de üstünü değiştirdikten sonra çıkmıştı.

Tek başınaydı, koridora girdi. Adımı durdu, karşısında genç adamın odası vardı. Avucunu sıktı, zihnini ele alan bir merak vardı ve bu onun için kaçırılmayacak bir şanstı. Bundan daha uygun bir zaman olamazdı, bu eve geldiği andan beri içerisini delicesine merak ediyordu. Bir defa girebilmişti fakat karanlık olduğu için hiçbir şey görmemişti.

"Yapma, yapma Nehir. Odaya gizlice giremezsin"

Kafasını iki yana sallıyor, kendine engel olmaya çalışıyordu. Beyni girmemesini fısıldarken, kalbi girmesi için haykırıyordu. Derin bir nefes aldı. Ne olurdu ki? O kapıyı aralayıp içeriye bir defa bakmanın ne zararı vardı ki? Evet, evet girmeliydi. Bir daha belki de eline böyle bir şans geçmeyecekti. Hızlı attığı adımlarını kapının önünde durdurdu. Elini kulpuna bıraktı, yavaşça indirdi, kapı aralandı.

Gözlerini kapadı, sıktı. Burnuna adamın kokusu ulaştı, usulca araladı. Beklediğinden küçük bir oda çıktı tam karşısına. Onu oldukça şaşkınlığa uğratan ve hayalinden çok farklı bir oda. Tam karşısında tek kişilik bir yatak, yatağın sağ köşesinde pencere ve küçük bir komodin. Komodinin üzerinde küçük bir masa saati ve köşesi kıvrılmış bir kitap vardı. Adamın kitap okuduğunu bile bilmiyordu.

Bakışı biraz sola kaydı, duvarı kaplayan ve beş raftan oluşan eski bir kitaplık gördü. İçerisi tıklım tıklım kitaplarla doluydu. Duvarlara baktı, fotoğraf çerçeveleri asılıydı her köşesine.

Merakla içeri adım attı, net görebilmek istedi. Gözüne ilk takılan ise, onlarca minik çocuğun yan yana ayakta dizildiği ve tam ortalarında bulunan adamın resmiydi. Yüzü gülüyordu, çocukların birkaçı boynunu sıkıca sarmıştı.

Bakışını biraz eğdi, bir tane daha gördü. Genç adam yine bir çocuk grubunun arasındaydı. Arkasında ismi de belirgin olan bir ilkokul binası vardı, genç adam yere çökmüş, etrafını onlarca çocuk sarmıştı. Yine gülüyordu, hemde hiç olmadığı kadar.

Diğer resimlere de tek tek baktı, hepsinde adam ve çocuklar vardı. Kitaplığa döndü, bir plaket vardı. Köşeleri kırmızı, ortası da altın sarısı rengindeydi. Üzerinde 'Yılın öğretmenine' ve okulun adı yazıyordu.

Nehir yavaşça geriye çekildi, bu mümkün müydü? Gerçekten de resimde görüldüğü gibi bir ilkokulda öğretmen miydi?

O zaman neden o serada, o saksıları taşımakla uğraşıyordu. Neden mesleğini terk etmişti. Bakışı resimlere kaydı yeniden, yüzünde tebessüm belirdi. Ona bir defa daha aşık oldu.

..... 

Otelin kapısından koşar adımlarla çıkış yapmıştı Rüya, önündeki caddeye bakınıyordu. Önünden geçen taksiye baktı, binmek istedi fakat cebinde onu karşılayacak kadar para yoktu.

Derin bir nefes verdi, ağabeyini arayıp onu buradan almasını söylemek istedi ama telefonu da yoktu, nerede olduğunu hiç bilmiyordu. Doğrusu şu an umurunda da değildi, bir an önce güven bulduğu sokağına gitmek istiyordu. Bakışı durağa kaydı, otobüsler geçiyordu. Evine gidebilecek olan var mıydı bilmiyordu ama kontrol etmek istedi. Her otobüsün üzerinde numara olurdu ve onların evine en yakını da ikiydi.

Karşıya geçmek isteyerek kaldırıma geçti, sağa sola baktı. Bekledi, cadde oldukça yoğundu. Hızla adım attığında, önünde bir araba durdu. Siyah ve son modeldi. Bakışı sürücü koltuğuna kaydı, bir çift siyahı gördü. Endişeyle arkasını döndüğünde, Mert hızla indi.

Koşar adımlarla yaklaşıp önüne dikildi, çok yakın bir mesafedeydi. Arada tek adım vardı, kızın burnuna yine o parfüm kokusu ulaşıyordu. Geriye adım attı, kafası eğikti. Gözlerine bakmamaya çalışıyordu, Mert elini ceketinin iç cebine bırakıp bir telefon çıkardı. Kızın telefonuydu, adamlarında görüp ona ulaştırmak için hızla çıkmış ve caddeden karşıya geçmeye çalıştığını görmüştü.

Yavaşça ona uzattı, Rüya bakış açısına giren telefonunu gördü. Bakışı yavaşça kalktı, adamın gözlerine baktı. Yeniden hızla eğip elini telefonuna uzattı. Adamın bakışı ise sadece kızın kızarmış olan parmaklarına kaymıştı. Endişe etti, gözlerini kapadı.

Derin bir soluk aldı, zihninde adamlarının söyledikleri vardı. 'Kapıyı defalarca yumrukladı fakat Serdar izin vermediği için açamadık'. Gözleri öfkeyle doldu, avucunu sıktı. Hesabını sormayı daha sonraya erteleyip kıza baktı.

..... 

Duraktaydı genç kız, dakikalardır iki numaralı otobüsü bekliyordu. Bakışını önüne çevirdi, genç adam arabasında hala bekliyordu. Derin bir nefes aldı Rüya, adam tıpkı bir gölgeydi. Peşinden ayrılmıyordu.

Daha fazla dayanamadı Mert, indi. Rüya arkasını döndü, fark ettiği gibi hızlı adımlarla ilerlemeye başladı. Genç adam takip ediyor, o da ilerliyordu. Caddeyi geçip başka bir sokağa girdiler. Arka arkayaydılar ve aralarında birkaç adımlık mesafe vardı.

Mert derin bir nefes aldı, “Bana hayatından bir renk ver" diye seslendi.

Genç kızın adımı durdu, adamda durakladı. Yavaşça kafasını geriye çevirdi Rüya, Mert ona bakıyordu. Gördüğü en güzel rüyayı anımsıyordu.

"Bir rüya gördüm"

Sessizdi Rüya, sadece onu dinliyordu.

"İçerisinde annem vardı, üvey annem. Hemen arkasından da sen geliyordun ve hayatıma yeni renkler dahil oluyordu."

Şaşkındı genç kız, kafasını iki yana salladı. Arkasını dönüp tek adım attı. Umursamamaya çalışıyordu.

"Karanlığıma ışık ol"

..... 

1)Ali Demir çok severek yaptığı mesleğini neden bırakmış olabilir?

2)Rüya, Mert'e bir şans verecek mi? Onun karanlığına yeni renkler dahil edecek mi?

Loading...
0%