Yeni Üyelik
32.
Bölüm

28.Bölüm: Beni Seviyorsun

@mlkshnn

Oy vermeyi unutmayalım lütfen 💙

Medya'daki şarkı, Ali Demir ve Nehir kısımları için, ben yazarken dinledim. Sizde okurken dinleyebilirsiniz :-)

 

Açamayanlar için, şarkının adı Eylem Aktaş - Yüreğimden Tut.

 

.... 

Duraktaydı Rüya, dakikalardır iki numaralı otobüsü bekliyordu. Bakışını önüne çevirdi, genç adamı gördü, arabasında bekliyordu. Derin bir nefes aldı, adam tıpkı bir gölgeydi. Peşinden ayrılmıyordu.

 

Mert daha fazla dayanamadı, indi. Rüya arkasını döndü, fark ettiği gibi hızlı adımlarla ilerlemeye başladı. Genç adam takip ediyor, o da ilerliyordu. Caddeyi geçip başka bir sokağa girdiler. Arka arkayaydılar ve aralarında birkaç adımlık mesafe vardı.

 

"Bana hayatından bir renk ver"

 

Genç kızın adımı durdu, adamda durakladı. Yavaşça kafasını geriye çevirdi Rüya, Mert ona bakıyordu. Gördüğü en güzel rüyayı anımsıyordu.

 

"Bir rüya gördüm"

 

Sessizdi Rüya, sadece onu dinliyordu.

 

"İçerisinde annem vardı, üvey annem. Hemen arkasından da sen geliyordun ve hayatıma yeni renkler dahil oluyordu."

 

Şaşkındı genç kız, kafasını iki yana salladı. Arkasını dönüp tek adım attı. Umursamamaya çalışıyordu.

 

"Karanlığıma ışık ol"

 

Yeniden adımı durdu, gözlerini kapadı. Arkasında adamın varlığını hissediyordu, yavaşça kafasını eğdiğinde Mert hızlı adımlarla önüne dikildi. Kızın yüzüne bakmaya çalışıyordu fakat Rüya'nın bakışı yerdeydi. Ona bakmamak için kendini oldukça zorluyordu.

 

"Bunu istersen bir iş olarak kabul et, istersen küçük bir yardım."

 

Genç kız şaşkındı, ondan istenen şeyi hala tam algılayamamıştı.

 

"Karşılığı da olacak elbette, şirkette çalışıyor gösterip her ay düzenli olarak maaşını bile verebilirim."

 

Rüya kafasını iki yana salladı, ne diyordu bu adam? Ne istiyordu? Onu sollamak isteyerek tek adım attığında, Mert engel olmak istedi. Yapamadı, onu bir daha istemediği bir şeye mecbur etmeyecekti. Genç kız adımlarını hızlandırdı, bir an önce ondan uzağa gitmek istedi. Otobüs hala yoktu, yayan gitmesi de oldukça zordu. Nereye gittiğine dair hiç fikri yoktu, attığı adımların tek amacı bir an önce bu garip durumdan kurtulmaktı.

 

Gerideydi genç adam, kaskatı kesilmiş onu izliyordu. Adımını yeniden durdurdu Rüya, bu şekilde eve dönemeyeceğini biliyordu. Kolundaki saate baktı, eve dönme vakti geçiyordu.

 

Hızla telefonuna çevirdi bakışını, ağabeyini arayıp onu buradan almasını isteyebilirdi. Neden burada olduğuna dair onlarca soru soracak olmasına rağmen ondan yardım istemeliydi. Eve daha fazla gecikmeden dönebilmenin tek yoluydu, tuş kilidini açtığı telefonunda rehberini açtı. Kayıtlı isimlerden ilkiydi 'Abim'. Arama tuşuna bastığı anda parmaklarında sızı hissetti.

 

Yüzünü ekşitti, kapıyı öylesine hızlı yumruklamıştı ki incinmişti parmaklarının kemikli sırtı. Telefonu indirip ellerini çevirdi, ikisi de oldukça kötü görünüyordu. Birine dokunmaya çalıştı, acı hissetti. Diğerine de dokundu, aynı şekilde sızladı.

 

Derin bir nefesle yeniden telefonuna baktı, ağabeyinin ismine dokunduğu anda arkasından yaklaştı biri. Bileğini sıkıca kavradığı gibi çekiştirmeye başladı. Rüya'nın şaşkın bakışı bileğinden tutan adamın yüzüne kaydı, ona bakmıyor sadece arabaya yürüyordu.

 

"Bırak!!"

 

Adam umursamadan arabasına yaklaştırdı. Arka kapıyı açıp kızı zorla da olsa bindirdi. Kapıyı da kilitleyip, önünden dolanarak sürücü koltuğuna geçti. Rüya camı yumrukluyor, elleri daha çok acıyordu.

 

"Yardım edin!!!"

 

Gelip geçen birkaç insan dışında hiç kimse şahit olmamıştı. Genç adamın hızla çalıştırdığı araba ilerlediğinde, Rüya kilitlenen camları yumruklamaya çalışıyordu.

 

"İndir beni!!"

 

Umursamıyordu adam, sadece yola bakıyor arabayı kullanıyordu. Aklında tek bir şey vardı, gerçekleştirmeden onu bırakmayacaktı.

 

.... 

Yavaşça geriye çekildi Nehir, odaya olan merakı tamamen son bulmuştu. Kimseye yakalanmadan kapıyı da örttü. Hala kimse gelmemişti. Rüya'nın odasına geçti, yatağın ucuna oturdu. Zihninde sadece gördüğü fotoğraflar ve adamın mesleği vardı. İlk defa görüyordu genç adamın böylesine içten gülen gözlerini. Belli ki çok severek yapıyordu görevini.

 

Öyle ise neden bırakmıştı? Neden oldukça zorlandığı bu serada çalışıyordu? Aklına yazdı, bunu ilk fırsatta Rüya'ya sormalıydı, en doğru cevabı kesinlikle verirdi.

 

Derin bir nefesle kendine gelmeye çalıştı. Hala evde tekti, bunu fırsata çevirip çalışmalıydı. Kurul gününe sadece birkaç gün kalmıştı, daha yoğun çalışması gerekiyordu. Tablette bulunan her bilgiyi adı gibi öğrenmişti ama bunlarla sınırlı değildi. Kemal her gece yenilerini gönderiyor, çalışmasını söylüyordu. İşi gittikçe çoğalıyor, onu zorluyordu.

 

Ayağa kalktı, bakışı yastığına kaydı. Birkaç gün önce yakalanma riskiyle karşı karşıya kalınca, yer değişikliği yapmak zorunda kalmıştı. Zeynep Hanım yastık kılıflarını yıkamak istediğini söylediği anda, genç kız koşar adımlarla ondan önce davranıp gizlemişti.

 

O günden sonra da daha dikkatli olmaya çalışıyordu. Bazanın ayak ucuna geçti, yavaşça kaldırdı. Üst üste özenle diziliydi Rüya'nın kışlık giysileri, yavaşça çömdü kız. En orta yerinde bulunan kazakların altına elini koydu, tebleti çıkardı. Yatağı yeniden kapatıp ucuna oturdu, yan tuşuna dokunup açtığı tablete yoğunlaşmaya çalıştı.

 

..... 

Sessizleşmişti genç kız, dakikalarca çırpınmış fakat adam onu umırsamadan sadece sakin olmasını istemişti. Bir anda durdu araba, bakışını cama çevirdi. Önünde bir hastane binası vardı, oldukça gösterişli ve büyüktü.

 

Genç adam hızla inip önünde durdu. Kapıyı yavaşça açtı, Rüya'nın bakışı onun kömür gözleriyle buluştu. Adam gözlerini eğdi, kızın ellerine baktı. Oldukça kızarık görünüyorlardı, gözlerini kapadı. Oldukça canını yakıyor olmalıydılar, bunun nedenini olmak hiç iyi hissettirmiyordu. Yavaşça geriye tek adım attı, inmesini bekledi.

 

Rüya etrafa bakındı, onlarca insan vardı. Kimileri hastaneye giriyor kimileri çıkıyor kimileri de sadece oradan geçiyordu. Bakışı sağa kaydı, bir durak vardı. Belki de eve gidebilmesi için onu buraya getirmişti. Olabilirdi, hızla indi. Döndüğü anda, Mert önüne geçti.

 

Derin bir nefes verdi genç kız, yanılmıştı. Adam onu durak için buraya getirmemişti. Yüzü asıldı, gözleri gözlerine döndü.

 

"Beni artık rahat bırak"

 

Mert gözlerini kapadı, onu zorlamak istemiyordu ama başka yol bulamıyordu. Kızın ellerini gördüğü anda içine bir sıkıntı girmişti ve bu kolay kolay geçecek gibi de değildi.

 

"Çok küçük bir işimiz var, sonrasında bir daha karşına çıkmayacağım"

 

İnanmıyordu artık genç kız ona, ne dese de ne yapsa da bu adam karşısına çıkmaya devam ediyordu. Kafasını iki yana salladı, gözleri endişeliydi fakat cesaret doluydu. Nedenini bilmiyordu ama ona karşı kini de yoktu, olmamıştı. Olayların farkında olacak kadar zeki bir kızdı, biliyordu.

 

Biliyordu otel odasında kendine geldiği anda kızı görünce şok olmuştu, biliyordu onu zorla tutan adamının yüzüne sert bir yumruk geçirmişti. Biliyordu, kızın bunu görmemesi için onu yeniden odaya götürdüğünü ama istemiyordu. Tanıdıkça, gördükçe bu adamın yaşam şekli onu şaşırtıyordu. Kötü birine benzemiyordu ama öyle görünmek için çaba sarfediyordu.

 

Bakışı kömür bakışlara kaydı, çok başka bakıyordu. Derinliklerinde çok acı vardı ve bunu fark eden tek kişi olduğunu bile bilmiyordu. Mert arkasında duran hastaneye çevirdi gözlerini, kıza oraya girmek istediklerini bakışlarıyla anlatmak istedi.

 

Gözlerini kapadı Rüya, derin bir nefes verdi. Onunla daha fazla bir arada olmak istemese de şu an başka çaresi olmadığının farkındaydı. Yavaşça kafasını aşağı yukarı salladı, adamı sollayıp hastaneye yürüdü.

 

Genç adamın yüzünde şaşkın bir ifade oluştu, böylesine çabuk kabul edeceğini düşünmüyordu. Bedenini çevirdi, kıza baktı. Hastanenin önünde beş basamak vardı, genç kız ilkinde durdu.

 

Bakışını geriye çevirdi, adam hala olduğu yerde durmuş onu izliyordu. Gözleri buluştuğu anda, Mert kendine gelip takip etti. Hızlı adımlar attığında, Rüya binaya girdi. Şaşkındı, böylesine bir hastaneyi ilk defa görüyordu. Daha çok bir oteli andırıyordu. Olduça temiz, hijyenik ve lükstü.

 

Kafasını sağa çevirdi, koridorun sonunda üzerinde büyük ve kırmızı harflerle 'Acil' yazıyordu. Ne yöne gitmesi gerektiğini bilemedi, adam yanında durdu. Eliyle sağı işaret ettiğinde, Rüya sessizce ilerledi, birlikte acile girdiler. Yan yana sadece üç yatak diziliydi, duvar köşesinde bulunanda genç bir kadın kolundaki serumla yatıyor, baş ucunda da bir adam bekliyordu. Ortadaki yatak boştu.

 

Rüya, adamın işaretiyle ağır adımlarla yaklaştı, en uca oturdu. Ayakları ise yerdeydi. Mert arkasını dönüp doktorun olduğu odaya ilerledi. Önce kapıyı tıkladı, onu gören doktor tebessümle yaklaştı. Önce el sıkıştılar, sonrasında da biraz sohbet edip birlikte odadan çıktılar.

 

..... 

Duyduğu zil ile kafasını tabletten ayırdı genç kız, şaşırdı. Gelen kim olabilirdi? Evin her üyesinin kendi anahtarı vardı, zile basmadan girerlerdi.

 

Ayağa kalktı, kendini sağlama alıp tableti kapatıp yerine bıraktı. Odadan çıktı, küçük koridoru geçti. Kapının önündeki terlikleri ayağına geçirip bahçe kapısına yaklaştı. Kapının sürgüsünü merakla çekip açtı, karşısında Hakan'ı gördü.

 

Yüzünde ufak bir tebessüm belirdi, Hakan bir adım geriye gitti. Kapıyı onun açacağını düşünmemişti, yakın temastan uzak durmaya çalıştı.

 

"Hakan"

 

Genç adamda gülümsemeye çalıştı. Artık bu kızı en iyi tanıyanlardan biriydi. Elinde siyah bir çanta tutmuştu, içerisinde her zaman kitapları ve öğrencilerinin ders notları vardı.

 

"Demir evde yok sanırım"

 

Nehir kafasını yavaşça iki yana salladı, nerede olduğunu o da hiç bilmiyordu. Seradan geldikten sonra çıkmış, daha da dönmemişti.

 

"Yok"

"Seraya gittim, kapalıydı"

"Evet, pek müşteri yoktu erken döndük"

 

Rahat hissetmiyordu genç adam, yabancı bir kızla sokağın ortasında tek başınaydı. Bu, bu çevre için oldukça yanlıştı.

 

"Tamam, sonra ulaşırım ona"

 

Arkasını döndü, tek adım attığında Nehir'in gözleri elindeki çantaya kaydı. Onun da bir ilkokulda öğretmen olduğunu hatırladı.

 

"Hakan"

 

Adımını durdurdu genç adam, bakışını ona çevirdi. Genç kız hızla yanına yaklaşıp önüne dikildi.

 

"Demir'in önceden öğretmen olduğunu öğrendim"

"Bilmiyor muydun?"

 

Nehir kafasını iki yana salladı, bunu hiç kimse ona söylememişti.

 

"Aynı okulda bir süre görev yaptık, sonrasında ayrıldı"

"Neden?"

 

Sustu Hakan, bakışı eve kaydı. Mesleğinden hiç söz edilmemişse, gizleyecek nedenleri olmalıydı. Bunu uygun görmedi, ondan duymamalıydı.

 

"Nedenini kendisine sormalısın"

 

Derin bir nefes verdi Nehir, gözlerine bakıyordu fakat Hakan daha çok etrafı kontrol ediyor, izleyen meraklı bakışlar var mı diye bakınıyordu.

 

"Okulun ismi ne?"

 

Bakışını gözlerine çevirdi Hakan, ardından kafasını eğdi. Aslında çok istediği bir şey vardı, arkadaşı okulu bıraktığı gün arkasından çok üzülmüş, geri dönmesi için de elinden geleni yapmıştı ama o keçiyi ikna etmek mümkün olmamıştı.

 

Bir yıldır da o okulun önünden bile geçmemiş, yeni işini hiçbir öğrencisine veya öğretmen arkadaşına söylemesine izin vermemişti. Utandığından veya küçük gördüğünden değildi bu, helaliyle ekmek parası için çırpınan herkesle gurur duyan bir adamdı o, sadece onu ikna etmeye çalışmalarını istemiyordu.

 

Mesleğini bırakarak çok büyük bir karar vermişti, pişman olup dönmek istemiyordu. Babasının emanetinin, okuyup mesleğini eline almasına yardımcı olan bu seranın ve çocukluğunun en güzel anılarının geçtiği bu yerin ondaki önemi çok büyüktü. Hiçbir şeyle kıyaslanamaz, karşılaştırılamazdı.

 

Babası son anında ona burayı bırakmıştı, o da bunu yerine ömrü yettiğince getirecekti. Bir gün evlenip yuva kurduğunda da tıpkı babası gibi çocuklarının bahçede, çiçeklerin ve ağaçların arasında koşturuşunu mutlulukla izleyecekti. Onun için en önde gelen bir hayaldi bu.

 

..... 

Hemşirenin eline özenle sürmeye çalıştığı kremi izliyordu Rüya. İyi bir muayeden sonra önemli bir şey olmadığı sadece kremlerle tedavi edileceği söylenmişti. Kafasını yavaşça kaldırdı, genç adam acilin kapısında durmuştu.

 

Sırtını kapı pervazına yaslamış, kollarını göğsünde birleştirmişti. Sessizdi, bakışı başka yönde olsa da aklı sadece kızdaydı. Ara ara gizliden de olsa ona bakıyordu, hemşirenin dokunduğu anda yüzünü ekşittiğini görüp kafasını eğiyordu.

 

Doktorun yanına yaklaştığını görüp doğruldu genç adam. Genç bir adamdı, üzerinde beyaz bir önlük vardı. Bakışı Mert'in gözlerine kaydı, biliyordu o da iyi görünmüyordu.

 

"Mert Bey, sizinde muayene olmanız gerekiyor"

 

Rüya'nın bakışı doktorun sesiyle onlara döndü, adamı daha otel odasında gördüğü anda iyi olmadığını fark etmişti.

 

"İyiyim, gerek yok"

 

Genç kıza döndü, onu izliyordu. Bakışını yeniden doktora çevirdi.

 

"Artık gidebilir miyiz?"

 

Derin bir nefes verdi doktor, bu adamı çok iyi tanıyordu. İlk defa yanında bir genç kızla buraya geldiğini de biliyordu.

 

"Bence-"

"Fikrini sormadım"

 

Sözünü bile tamamlamasına izin vermediği doktoru geride bırakıp genç kıza yaklaştı, hemşire geriye çekilmiş kremleri evde devam etmesi için ona vermişti. Ayaklarının üzerine bastı Rüya, bakışı adama kaydı. Gözleri açılmak da oldukça zorlanıyordu, derin bir nefes verdi.

 

Aklından geçen şeyi yapmak istemiyordu ama kendine de hakim olamıyordu. Beyni ısrarla hayır dese de kalbi yine ağır bastı ve adamı geride bırakıp doktora yaklaştı. Genç doktor tebessümle genç kızı geçip adama yaklaştı.

 

"Mert Bey sizi bu yatağa alalım"

"Ne?"

"Hanımefendi, muayene olacağınızı söyledi"

 

Mert bakışını doktorun çok gerisinde bulunan Rüya'ya çevirdi. Net olan tavrını, bu kızın bir bakışı yok etmeye yetmişti. İtiraz etmeden aynı yatağa geçti, ucuna oturdu. Doktor muayene etmeye başlasa da o bakışını ayırmadan kızı izliyordu. İlk defa, Hale Hanım'dan sonra ilk defa biri onun için bir şey istemişti ve o da ilk defa başka birinin isteğini yerine getirmişti.

 

Telefonunu çantasından çıkardı Rüya, eve oldukça geç kalmıştı. Mesajı açtı, ağabeyine kısa bir açıklama yaptı. 'Arkadaşlarıyla biraz ders çalışacağını söyleyip gönderdi' neden yapmıştı böyle bir şeyi bilmiyordu ama bu adamın istekleri zihninin tümünü kaplamıştı. Bana Hayatından bir renk ver demişti, bunu neden kardeşinden değilde ondan istiyordu. Karanlığıma ışık ol demişti, neden ışığın onda olduğuna böylesine inanmıştı? ve gördüğü rüyadan söz etmişti, üvey annesiyle aynı rüyada neden yer almıştı ki? Kafasını bir an kaldırdı, doktor ateşinin çok yüksek olduğunu söyleyip bir serum hazırlamıştı.

 

"Bu serum hem halsizliğinize hemde ateşinize iyi gelecek"

 

Mert hızla ayağa kalktı, tabi ki de o ilaçları almayacak ve bu hastane yatağında yatmayacaktı.

 

"Gerek yok!"

 

Kapıya doğru tek adım attı, bakışı genç kızla buluştu. Rüya şaşkındı, adam çok agresifti. En ufak şeyde bile öfkelenebiliyordu, doktorun yaklaştırdığı serumu tepkiyle itmişti. Kızın şaşkın bakışlarını gördü adam, adımı durmuştu. Derin bir nefes verdi geri döndü, yatağa yeniden oturdu. Çok ayrı hareket ediyordu, bu kızın yanında gerçek Mert olamıyordu. Tabularını ve doğrularını bir bakışıyla yıkıyordu.

 

.....

Yatağın ucuna oturmuştu genç kız, ayaklarını yavaşça sallıyor, aklından geçen şey için kendine engel olmaya çalışıyordu. Elinde tableti vardı, dosyalar açıktı fakat aklı çok başka yerdeydi. Kafasını kaldırdı, derin bir nefesle verdiği ani bir karar sonucu ayağa kalktı. Hızla eline telefonunu alıp mesaj kısmını açtı. Adamın ismini buldu.

 

"Önemli bir müşteri gelecek, seraya geçiyorum. Sende gel"

 

Hızla gönder tuşuna basıp bazayı kaldırdı. Tableti altında iyice gizleyip hızlı adımlarla evden çıktı.

 

..... 

Serum yarıya yaklaşırken, Mert gözlerini açık tutmakta zorlanıyordu. Yatağın üzerinde, ayakları yerde olacak şekilde oturmuştu. Bakışı sadece kızın üzerindeydi, hala gitmemiş, onu burada yalnız bırakmamıştı. Şaşkındı, çünkü şoförünü arayıp onu evine yakın bir yere bırakmasını söylemiş fakat genç kız itiraz etmişti. Geçen zamana rağmen İkisinin de ağzından tek kelime çıkmamış sadece ara ara birbirlerinin gözlerine bakıyorlardı. Bilmiyordu Rüya, neden gidemiyordu. Neden elinde fırsat varken, hala bu adama yakın kalmaya devam ediyordu.

 

..... 

Genç adam yaklaşık bir saat önce kızın gönderdiği mesajla seraya gelmiş bekliyordu. Ortada ne müşteri vardı ne de Nehir. Merak edip birkaç defa aramış fakat kızdan cevap gelmemişti. Beklerken, küçük saksılarda bulunan çiçeklerden birinin solmak üzere olduğunu fark etmişti. Şimdide o çiçeğin önüne çömmüş toprağını temizliyordu. Sırtı giriş kapısına dönüktü, kolundaki saate baktı. Bu kız bu kadar zamandır neredeydi? Dediği müşteriler neden hala gelmemişti? Derin bir nefes aldı, biraz daha gelen giden olmazsa yeniden serayı kapatıp, genç kızı aramaya koyulacaktı.

 

"Öğretmenim!"

 

Genç adam duyduğu ince ve tiz bir sesle duraksadı. Arkasından, seranın giriş kapısından geliyordu. Ama doğru duymuş olamazdı, mesleğini bırakalı bir yıldan fazla olmuş ve o süreçte bir daha kimse ona bu şekilde hitap etmemişti.

 

"Öğretmenim!"

 

Bekledi, eğilmiş önündeki saksıyı temizlemeye çalışıyordu. Gözlerini kapadı, bu defaki ses tonu farklı bir çocuğa aitti. Yavaşça ellerini birbirine vurup temizledi, toz toprak olmuştu. Kafasını geriye çevirdiği anda, iki küçük çocuk gördü.

 

"Can! Eylül!"

 

Hızla kalktı adam, duyduğu sesler hayal değildi. Karşısında, geride bıraktığı minik öğrencilerinden iki tanesi vardı. Biri kız olan iki küçük çocuktu. Kızın üzerinde dizlerine yetişen pembe bir elbise, ayaklarında aynı renk sandalet vardı . İki yana ayrılıp tepeden bağlanmış siyah saçlarına da pembe tokalar takılmıştı. Gözleri kısık ve bedeni gibi yüzü de küçüktü. Pespembe dudakları vardı ve bakışları hayranlıkla izlediği öğretmenindeydi.

 

Küçük çocuk ise kısa bir kot şort ve mavi bir tişört gitmişti. Kısa saçları önden çok az kaldırılmış yüzü yuvarlak gözleri de yeşildi. İki çocuğun şaşkın ve özlem dolu bakışları adamın üzerindeydi, seraya ve onun toprak olan ellerine bakıyorlardı.

 

"Öğretmenim, hepimiz seni görmeye geldik"

 

İki çocuk arkasını döndü, kapıya baktığı anda içeriye onların yaşlarında çocuklar akın akın ardısıra girmeye başladı. Genç adam şaşkın, çocuklar mutlu ve heyecanlıydı. Onları iki yıl eğittikten sonra ansızın giden bu öğretmenin etkileri hala da üzerlerinde vardı.

 

Şimdi dördüncü sınıfta olan bu çocuklar, Ali Demir için oldukça önemliydi. Yarı yolda bıraktığı için vicdanı hep sızlamış ama geri dönmeyi de hiç düşünmemişti. Karşısında onlarca kızlı erkekli bakış bulunuyordu, hepsinin de yüzünde tebessüm vardı.

 

Yavaşça eğildi adam, o an hiçbir şey umurunda değildi. Onların burayı nasıl öğrendiği, nasıl geldiği aklına bile gelmemiş, sadece hepsini tek tek kucaklamak istemişti. Dizlerinin üzerine çömeldi, kollarını iki yana açtığında küçük çocuklar koşturmaya başladı.

 

Gözlerini kapadı genç adam, çocuk sesini öylesine özlemişti ki. Kaçıncısı olduğunu bilmiyordu, birini yeniden sardı kollarında. Bakışı yavaşça kapıya kaydığında birini gördü.

 

Genç kız, sırtını kapıya dayamış kollarını da birbirine bağlamıştı. Yüzünde tebessüm vardı, sessizce izliyordu. Onun için biraz zor olsa da bunu başarabilmişti, Hakan'ın desteği, okul müdürünün iyilikseverliği ile bir sınıf dolusu çocuk buraya getirilmişti.

Genç adam kafasını eğdi, gözlerini kapadı. Çocukların bağırışını ve gülüşünü dinledi. Onun için gerçek huzur buydu, hayat buydu.

Çocukluktan beri hayalini kurduğu meslekti. Yavaşça ayağa kalktı. Gözleri yeniden kızın gözleriyle buluştu. Elini kaldırdı, saçlarından geçirip ensesini ovdu. Kafasını yavaşça eğip mavilerini kömür gözlere dikti. Yüzünde ufak bir tebessüm belirdiğinde, Nehir'in aklı yerinden uçup gitti.

Genç adam ona mı tebessüm ediyordu? İnanamadı, sırtını kapıdan yavaşça ayırdı, dengesi şaştı. Aklı uçup gitti.

 

..... 

Seranın koca bahçesinin tam orta yerinde, onlarca çocuk içlerinde Nehir'in de olduğu bir daire oluşturmuş ve yere bağdaş kurmuştu. Hepsinin de bakışı sadece ortada duran adamdaydı, Ali Demir onlara bir masal anlatıyor, kimi zaman hareketleriyle gösteriyor kimi zamanda karakterleri canlandırıyordu. Çocuklar kahkaha atıyor, Nehir ise ufak bir tebessümle izliyordu.

 

Bu sürprizi yapmayı düşünürken, adamdan sert tepki almayı da göze almıştı. Ama umursamamıştı, onun ışıldayan mavilerini odasının en güzel köşesine asılı olan resimlerde görmüştü. Genç adam okulunu, öğrencilerini ve bir şeyler öğretmeyi çok seviyordu.

 

Bugün genç adam, Nehir'in hiç bilmediği görmediği birine dönmüştü, daha çok gülüyor, daha çok konuşuyor ve miniklerin sorduğu her soruyu özenle cevaplıyordu. Çocukların yanına oturmuş, onlar gibi hayranlıkla onu izliyordu.

 

Yüzünde ufak tebessüm vardı, bu adam eşsizdi. Bu adam, hayatın karşısına çıkardığı bir ödüldü. Genç adam anlattığı masalın çocukları kimi zaman güldürdüğünü kimi zamanda heyecanlandırdığını biliyordu. Bu his onun oldukça hoşuna gidiyordu.

 

Bakışı ara ara genç kızın gözleriyle buluşuyordu, yavaşça yaklaşıp önünde durdu. Tüm çocukların bakışı ikisine yoğunlaştı. Nehir yavaşça ayağa kalktı, nedenini bilmiyordu. Sadece gereklilik hissetmişti. Adamı takip edip orta alana geçti, ne yapacağını, ne diyeceğini hiç bilmiyordu.

 

Bu yaşına değin çocukları hiç sevmemişti, onları sadece gürültü yapan ve rahatsızlık veren canlılar olarak görmüştü ama bu eve geldi geleli birçok düşüncesi gibi bu da değişmişti. Çocuklar hayatın en büyük neşesiydi ve bu adamın mutluluk sebebiydi.

 

Ali Demir masalını dikkatle anlatmaya devam ederken bakışı Nehir'e döndü. Ayakta sessizce durmuş, çemberi oluşturan çocuklara bakıyordu.

 

Derin bir nefes alıp yaklaştı. Yan yanaydılar ve genç kız sağ taraftaydı. Eli, kızın elinin tam yanında duruyordu. Arada mesafe yok denecek kadar azdı.

Ali Demir derin bir nefes aldı, gözlerini kapadı. O an ilk defa, ömrü boyunca yapmadığı ve her zaman yanlış gördüğü bir şeyi yapmak istedi. Kalbi delicesine atmaya başladı ve önce parmakları ardından eli genç kızın eline temas etti. Yavaşça, nasıl hissettireceğini bile bilmeden acemice sağ eli, Nehir'in sol elini sıkı sıkı tuttu.

 

Genç kız hissettiğiyle kafasını o yöne çevirdiğinde, gözleri bir çift mavi ile buluştu. Bakışı sağa dönüktü, yavaşça eğdi, bir el gördü. Elini sıkıca tutmuştu. Sonra o elin koluna, ardından kolun sahibine baktı. Bakışları yeniden mavilerle buluştuğu an, inanamadı. Ali Demir'in güçlü ve sert eli, kızın narin ve yumuşak elini tutmuştu.

Nehir'in kalbi ritmini şaşırdı, hızla çarpmaya başladı. Adam ise tuttuğu eli bırakmadan, tepkisizce hala masalını anlatmaya devam ediyordu.

 

Nehir başının döndüğünü, algılarının kapandığını hissetti, bu hayaldi, yada gerçekleşmesi mümkün olmayan çok güzel bir rüyaydı.

 

Genç adam elini tutmuş olamazdı, keçi çiçeğin elini tutmazdı. Mümkün değildi, imkansızdı. Göğsü hızla inip kalktığında, tüm bedeninin uyuştuğunu hissetti. Bedeni niye böyle ağırlaştı, ayakları neden onu taşımakta zorlanıyordu.

Gözleri kapanmaya başlarken, eli adamın elinin arasında gevşedi. Ali Demir hızla ona döndü, gariplik olduğunu sezmişti. Yüzünde ufak bir tebessüm oluşan kızın kendinden geçmeye başladığını fark ettiği anda ani bir refleksle kollarını beline doladı, düşmesine engel oldu ama genç kız çoktan gözlerini kapatmıştı bile.

 

Daha önce hiç görmediği bir rüyanın içerisinde buldu kendini Nehir.

Kahkahalarla gülüyor, adama sıkıca sarılıyordu. Koşturuyor, sonra geri dönüp adamın ellerini sıkıca tutuyordu. Gözleri, gözleriyle buluştu. Maviler, ilk defa ona böylesine bakıyordu, içerisinde ilk defa sevgiyi ve aşkı görüyordu. Kafasını yavaşça eğdi, tüm varlığı güçlendi. Artık hiç olmadığı kadar güçlüydü, artık yanında bu adamın varlığı gibi sevgisi de vardı.

 

.... 

Gözlerini yavaşça araladı genç kız, karşısında bir tavan vardı. Kulübedeki kanepenin üzerinde sırtüstü yatıyordu. Beline kadar ince bir örtü örtülmüştü. Kendine gelmeye, neler olduğunu anlamaya çalıştı. Kafasını yavaşça soluna çevirdi, kimse yoktu. Kapı aralıktı, küçük tüpün üzerinde çay fokur fokur kaynıyordu.

 

Ellerinden destek alıp yavaşça doğrulmaya çalıştığında, bakışları sağ eline kaydı. Durdu, izledi. Zihninde bir an gidip gelmeye başladı. Genç adamın son görev yaptığı okula gitmiş, zorlukla da olsa müdürü ve yeni öğretmenlerini Hakan'ın da yardımıyla ikna edip bir sınıf dolu çocuğu seraya getirmiş, adama sürpriz yapmıştı.

 

Adam oldukça mutlu bir şekilde öğrencilerine tek tek sarılmış, masal anlattığı bir anda da kıza yaklaşıp elini tutmuştu.

 

Gözleri büyüdü, bir daha hatırlamaya çalıştı. Zihninde tekrar etmeye başladı. Avucunu kaldırdı, bakışı sadece elindeydi. Gerçekten mi tutmuştu, yoksa hepsi bir rüya mıydı? Yavaşça ayağa kalktı, kafasını iki yana salladı. Kesin rüyaydı, o keçi asla elini tutmazdı.

 

Birkaç adım sonra kapıda durdu, bakışını bahçede gezdirdi, onu gördü. Etrafta hiç çocuk yoktu, genç adam da elindeki hortumla çiçekleri suluyordu. Üstünde beyaz dar bir tişört vardı, kasları oldukça belirgindi. Siyah bir kot pantolon ve beyaz bir spor ayakkabı giymişti. Ensesini görüyordu sadece. Önündeki koca saksıları suladı, sağ sol derken o taraf hepsi bitmişti. Yavaşça arkasını döndü, diğer çiçekleri sulamaktı niyeti. Bakışı, genç kızın gözleriyle buluştu.

 

Nehir tepksizdi. Nasıl davranacağını, ne diyeceğini bilmiyordu. Gerçek mi rüya mı hala ayırt edemiyordu. Genç adam hortumu koca bir ağacın dibine bıraktı. Hızlı adımlarla musluğa yaklaşıp suyu kapattı. Gözleri yine ona döndü, yanına yaklaştı. Tam önünde durdu, çok yakın durmuşlardı. Nehir sırtını kapıdan ayırıp doğruldu.

 

Ali Demir, "İyi misin?" Diye sordu.

 

Adamın endişeli gözlerini daha önce de görmüştü ama ilk defa kendisi için olduğunu fark ediyordu. Dili tutuldu, kafasını sadece olumlu anlamda sallamakla yetindi. Sağ avucunu yavaşça sıktı, bekledi. Bakışını hortuma çevirdi.

 

"Hava çok sıcak, tüm çiçeklerin suya ihtiyacı var"

 

Arkasını döndü, tek adım arttığında adımı duyduğu cümleyle durdu.

 

"Bir rüya gördüm"

 

Nehir önüne geçti hızla, rüya olduğuna emin olmuştu. Bu keçi elini asla tutmazdı. Kafasını çok az kaldırmış mavilerin içerisine bakıyordu. Sağ elini yavaşça kaldırdı, baktı. Sonra ona döndü yeniden.

 

"E..elimi tutmuştun"

 

Adam tepksizdi, fakat bunun için kendini oldukça zorluyordu. Çenesini ve dişlerini tebessüm etmemek için sıkıyordu. Gözlerine baktı, sollayıp tek adım attığında, Nehir derin bir nefes aldı. Yüzü asıldı, bazen rüyalardan nefret ediyordu. Uyandığı anda bitiyor olması onu sinir ediyordu.

 

Bakışını seranın bahçesinde gezdirdi, çocuklar oyun oynarken oldukça dağıtmış, saksıların düzeni bozulmuştu, hala aynı olduğunu görünce bir an da durdu. Adam dağınıklığı sevmiyordu, o yapmış olamazdı. Hızla bakışını ona çevirdi, arkasını dönmüş ilerliyordu. Şaşkınlıkla koştu ve önüne dikildi.

 

"Rüya.. Değildi"

 

Genç adam gözlerine bakıyordu, dudağını ısırdı, elini saçından geçirdi.

 

"Çocuklar gerçekten buradaydı ve sen.. gerçekten elimi tuttun."

 

Elini kaldırdı, adamın gözlerine çevirdi. Titriyorlardı.

 

"Tuttun.. değil mi?"

 

Ali Demir tepksizdi, kızın yorumlamasını bekliyordu. Nehir'in yüzünde ufak bir gülümseme belirdi. Adamın mavi gözleri, ona bugün gerçekten de çok başka bakıyordu. Dudağını ısırdı, afalladı.

 

"Beni.. Seviyorsun"

 

Adamın yüzünde küçük bir gülümseme oluştu, genç kızın tüm bedeni titremeye başladı. Kalbi heyecandan durma derecesine geldi ve yeniden bedeni uyuştu. kendinden geçti.

 

Gözleri kapanırken genç adam hızla tuttu. Yüzüne bakıyordu, kapalı gözleri, pürüzsüz yüzü, pembe dudakları vardı ve saçları aşağıya doğru sarkmıştı. Tek elini yavaşça kaldırdı, yanağına dokunmak istedi. Kalbi delicesine atıyor, artık kendine hakim olmak istemiyordu. Avucunu sıkıp yavaşça indirdi ve kolunu iki bacağının altına bırakıp ayaklarını yerden kesti. Yeniden kulübeye yaklaşıp kanepeye yatırdı. İnce örtüyü üstüne örtüp önüne çömeldi.

 

Düşünüyordu, onu ilk gördüğü anda beğenmişti, zamanla alıştı, tanıdı, etkilendi, hoşlandı ve sonunda hiç ama hiç bilmediği duygu olan aşkı öğrendi. Kendini çok tuttu, emin olmak için çok çabaladı, hem onu hemde kendini oldukça zorladı. Ama emindi artık, mantığı da kalbi de rahattı. Bu kızın yolunu bekleyen bir nişanlısı, kocası veya sevgilisi yoktu, hafızası yerindeydi, kim olduğu belliydi ve en önemlisi onu gerçekten sevdiğinden emindi. Artık kendini tutmanın bir anlamı yoktu, artık rahatlıkla sevecek ve aşkını yaşayacak ona da yaşatacaktı. Ne kendine ne de ona bundan sonra zulmetmeyecekti.

 

..... 

Nehir gibi heyecandan bayılanlar kimler? :-)

 

Aşk dolu bölümlere herkes hazırsınız sanırım :-)

Loading...
0%