Yeni Üyelik
2.
Bölüm

2.Bölüm: Siz Kimsiniz?

@mlkshnn

Oldukça ihtişamlı ve büyük bir mekandı. Tavanında rengarenk ışıklar yanıyor, içerisinde de insan yığını bulunuyordu. Kimileri son ses çalan müzikle kendinden geçmiş şekilde orta alanda dans ediyor kimileri de ellerinde tuttukları alkollü içecekleri yudumlayıp sohbet ediyordu.

 

Genç bir kız da o kalabalığın içerisinde kendinden geçmişçesine dans ediyordu. Dizinin çok üstünde siyah bir deri etek, krem renklerde askılı bir bluz giymişti. Ayaklarında ise topuklu kahverengi bir çizme vardı. Gözleriyle aynı renk olan siyah düz saçları, belinin biraz yukarısına uzanıyordu. Bu gece büyük bir kutlama ile 23 yaşına girmişti.

 

Yorgunlukla durdu, dinlendikten sonra devam etmeyi planlıyordu. Sallana sallana kalabalığın arasından geçti, ilerleyen onlarca garson vardı. Birinin önünde durdu, elinde tepsi tutmuştu. Üzerlerinde ise misafirlere ikram edilmek üzere alkol vardı.

 

Genç kız bir kadehi eline aldı, mekanın her köşesinde bulunan yuvarlak küçük masalardan birine yaklaştı. Bitişiğindeki sandalyeye oturdu, farkında olmadan bardağı delice parmaklarının arasında sıkmıştı. Dizinin birini diğerinin üzerine attı, bacakları açıkça sergilendi.

 

Ağzına yaklaştırdığı kadehten tek yudum alıp indirdi. Masanın üzerine bıraktığı bardağı tek avucunun içinde sıkmıştı. Bakışlarıyla davetlileri defalarca kez yaptığı gibi yine süzdü, yüzü asıldı. Bu gece, ailesinden tek bir kişi bile yanında yoktu. Gözlerinden yanağına usulca bir damla yaş süzüldü, hızla elinin tersiyle sildi. Üzülmeyecekti, kimse gözyaşlarını hak etmiyordu. Derin bir nefes alıp elindeki kadehi tek yudumla içip ayağa kalktı. Sabaha değin dans edecek, eve körkütük sarhoş dönecekti.

 

Bakışı genç bir adama kaydı, ona doğru yaklaşıyordu. Babasının şoförünün oğluydu ve aynı yaşlardaydılar. Elinde minik bir hediye paketi vardı. Kızın tam önünde durdu, kafası eğikti. Yüzünde çekingen bir ifade vardı, hediyesini sıkıca tutmuştu.

 

 

Siyah bir kot pantolon ve yeşil bir tişört giymişti. Dışarının ayazında karşın, mekan oldukça sıcaktı. Davetliler montlarını, kapıda karşılayan görevlilere verip içeri girerlerdi. Saçları iki numara traşlıydı, gözleri ise tavanda yanan rengarenk ışıklara rağmen siyahlığını koruyordu. Gözlerini yavaşça kaldırdı, genç kızın yüzüne baktı.

 

 

"Doğum günün kutlu olsun Nehir" dedi çekinerek. Yabancı hissettiği ortama sadece genç kız için gelmişti.

 

Genç kız adamı umursamdı, öfke doluydu. Ailesi bu gece onu yapayalnız bırakmıştı. Elindeki kadehten bir yudum daha aldı. Onu baştan aşağı süzdü, bu gece herkes bu parti için özenle hazırlanmıştı fakat bu adam günlük giysilerle gelmişti. Yüzünde küçümseyici bir ifade belirdi, dudağı kıvrıldı. Gözleri avucunda tuttuğu küçük pakete kaydı.

 

"Bana hediye mi getirdin Semih?"

 

Elindeki bardaktan bir yudum daha alıp masaya sertçe bıraktı. Genç adamın çekingen bakışlarına rağmen kutuya uzanıp elinden aldı. Özenle paketlenmişti.

 

Genç kız paketi açtı. İçerisinde altın bir kolye vardı, sonsuzluk sembolünden oluşuyordu. İki dudağının arasında ufak bir tebessüm belirdi, avucunun arasına aldı.

 

Bakışı adama kaydı, kafası eğikti ve kızın tepkisini merak ediyordu. Beğenmesi için de kalbinin en derinliklerinde dilek diliyordu.

 

Genç kız kolyenin zincirini işaret parmağına astı ve havaya kaldırdı. Bakışı misafirlere döndü.

 

"Arkadaşlar! Semih'in hediyesini gördünüz mü?"

 

Tüm bakışlar aynı anda ikisine döndü, adam utançla kafasını eğdi. Nehir ise tebessüm ediyor ve herkese tek tek göstermeye çalışıyordu.

 

"Semih kaç para verdin buna?"

 

Davetlilerden genç birinin sesi ulaştı genç adamın kulağına. Bakışı döndü, elindeki kadehi yudumluyor, gülümseyerek izliyordu. Kafasını yavaşça çevirdi, tüm davetliler kontrol etti. Herkesin yüzünde aynı küçümseyici ifade ve gülüş vardı.

 

Yanaklarının kızardığını hissetti genç adam, genç kıza baktı. Onun da onlardan farkı yoktu, hem gülüyor hemde kolyeyi sallandırıyordu.

 

Kafasını eğdi Semih, uzun bir süre para biriktirip alabilmişti. Günlerce ek iş yapmış, bunu hediye edeceği anın hayalini kurmuştu. Babasının vesilesiyle de bu partiye katılabilmişti. Hata yapmıştı, bu ortam kesinlikle ona uygun değildi.

 

"Ben.. Benim bu kadar param vardı"

 

Genç kız bakışını ona çevirdi. Yanına yaklaştı, aradaki mesafe milimlikti. Eline bardağı yeniden alıp iki dudağına yaklaştırdı. Tek yudum alıp bakışını genç adama çevirdi. Yüzünde tebessüm vardı.

 

"Bunu görebiliyor musun Semih?"

 

Görebileceği şekilde bardağı salladı. İçerisinde tek yudum alkol bulunuyordu.

 

"Bu bile senin kolyenden daha pahalı." dedi gülümseyerek, aynı anda tüm kalabalığın gülüşü yankılandı.

 

Genç adam yavaşça kafasını çevirdi, herkes bir film edasında onları izliyordu. Yüzü utançla kızardı, yeniden kıza döndü. Genç kız alkolünde etkisiyle sallana sallana adım atıp genç adamın elini tuttu. Kolyeyi avucuna sıkıştırıp gözlerine baktı. Müzik kesildi, herkesin dikkati ikisine döndü.

 

"Bana bir daha böyle hediyeler getirme Semih"

 

Geriye çekildi, Semih gözlerinin dolduğunu hissetti. Böyle acımasız olmak zorunda mıydı? Kafasını yavaşça eğdi, gururu oldukça incinmişti.

 

"Ö.. özür dilerim" diyerek hızla arkasını döndü, kulağına ulaşan gülüşlerin altında koşarak uzaklaştı.

 

Genç kız umursamazca geriye çekildi, omzuna tutunduğu davetlilerden birinden destek alarak yerine oturdu. Bacağını diğerinin üzerine atıp elindeki bardaktaki son yudumuda içip masaya kırmak istercesine sertçe bıraktı.

 

Gözleri dolu dolu oldu, kafasını eğdi. Bu gece onun içindi her şey, bu kadar insan yeni yaşını kutlamak için en lüks mekanlardan birinde bir araya gelmişti.

 

Kafasını yavaşça kaldırdı, kadehten bir yudum daha aldı. Yüzünde sahte bir tebessüm oluşturdu, davetlileri mutlu olduğuna inandırmaya gayret ediyordu.

 

Kalbinde çok büyük bir boşluk vardı. Etrafında gittiği kolejlerden, takıldığı barlardan yüzlerce insan olmasına ailesinden hiçkimse yoktu.

 

Derin nefesle ayağa kalktı, önünden geçen garsonun elindeki tepside bir kadeh daha aldı. Tek yudum aldı, gözünden yanağına öfke oldu bir damla yaş hızla süzüldü.

 

Hızla diğer eliyle sildi, kimse fark etmemeliydi. Bardağı sıkıca tutarak dans pistine geçti, kalabalığın arasına karışıp dans etmeye çalıştı.

 

....

Saatin gece yarısını geçtiği anlardı. Genç kız oldukça yorgun ve sarhoş bir şekilde arabasını durdurdu. Etrafa bu halde saçtığı tehlikenin bile farkında değildi.

 

Sallanarak indiği arabasının kapısını kapatmayı bile düşünemeden çantasını alıp bir kapıya yaklaştı. Parmaklık şeklinde ve dört beş metre büyüklükte olan siyah demir bir kapıydı.

 

Çantasında bulunan anahtara rağmen, eliyle sıkıca kavradı parmaklığı. İttirdi, ilk hamlede açıldığını görünce şaşırsa da anlam veremeden biraz da sallana sallana bahçeye giriş yaptı.

 

Normalde, bahçe kapısı ve ev kapısının arasında olan beş altı metrelik mesafe de köşelere dikilen aydınlatmalar eşliğinde yürürken, bu gece çok farklıydı. Bahçe oldukça korkutucu ve karanlıktı.

 

"Baba.. Kızın 23 oldu! "

 

Seslenerek ve biraz da sallanarak evin kapısına yaklaştı. Önündeki tek basamağa takılıp düşme tehlikesi yaşarken, kendine çeki düzen vermeye çalıştı. Buz gibi havaya rağmen oldukça ince giyinmiş, sadece dizinde biten kahverengi bir kaban çekmişti üstüne. Elini kapının üzerindeki zile yaklaştırıp geri çekti, kapı açıktı.

 

"Kapı.. Neden açık?"

 

İçeri adım attı. Oldukça lüks bir villaydı. Dışarıdaki karanlığa rağmen evin tüm ışıkları yanıyordu. Ayakta durmak da zorlanarak duvara tutundu. Yavaş adımlarla odasına ilerlemeye gayret ettiği sorada ayakkabılarını çıkarmayı unuttuğunu fark etti. Çantasını yere atıp yavaşça ayaklarına doğru eğildi. Gülümsedi. Sarhoşluğun da etkisiyle işaret parmağını ayaklarına salladı.

 

"Seni.. Çıkarmayı unutuyordum" dedi.

 

Yavaşça yere eğildi. Bağcıklarını açmak üzere dokundu, tam ayaklarının olduğu kısımda kırmızı lekeler gördü. Şaşırdı, parmağının ucunu yavaşça yaklaştırıp dokundu.

 

"Ketçap.. mı döküldü? Gülnaz neredesin sen yine!?" Diye seslendi hizmetliye. Evin içerisinde sesi yankılandı.

 

Gözleri kapanmak için direnirken doğrulmaya çalıştı yeniden. Yavaş adımlarla evin koca salonuna ilerledi. Attığı her adım da yerdeki kırmızılıklarında arttığını görüyor, onları bir iz gibi takip ediyordu.

Derin bir nefesle salona ilerledi, adımları anında durdu. Ayakları yere sabitlendi, gözlerini kapayıp hızla yeniden açtı. Anında kendine gelmişti. Karşısında, yerde kanlar içerisinde bir adam sırtüstü yatıyordu. Uzun boyuna, kır saçlarına ve göbeğine rağmen boylu boyuna, kolları iki yana savrularak tepkisizce durmuştu.

 

"Baba" Dedi şaşkınlıkla.

 

Koşar adımlarla yaklaşıp önüne çömeldi. Gözleri kapalıydı ve tam göğsünün üzerinde bir kurşun yarası vardı.

 

"Baba!" Diye tekrarladı. Gözleri dolu dolu oldu. Elini yüzüne bıraktı, omzuna dokundu, uyandırmaya gayret etti. Tepki yoktu.

 

"Baba! Baba uyan!"

 

Elini hızla bileğine yaklaştırdı. Nabzı atmıyordu, inanmak istemeyerek eğilip kulağını kalbinin üzerine dayadı. Soluğunu veya atışlarını hissetmeye çalıştı, başarısız oldu. Babası nefes almıyordu. Elleri titredi, yanakları yaşla doldu.

 

"Baba!! Baba Hayır!!"

 

Omzuna dokunup sarsmaya çalıştı, bu gerçek olamazdı. Kapalı gözlerine ve yerde parçalara ayrılan gözlüğüne baktı, hıçkırıkları yankılandı. Artık sadece annesiz değildi, babasız da kalmıştı. Kabullenmek istemedi, en büyük dayanağını kaybedemezdi.

 

"Baba! Uyan lütfen! Beni bırakma baba!!"

 

Kalbi gibi dili de acıyla haykırıyordu. Gözyaşları hızla akarken, bir ses duydu. Hızla ayağa kalkıp korkuyla karşıda bulunan dolabın arkasına gizlendi. Eğilmiş, nefes bile almamaya çalışıyordu. Gözyaşları usulca damlıyorken, ağabeyini gördü. Yanındaki adamla birlikte yaklaşıyordu, elinde silah vardı. Üstünde gözleri ve saçları gibi siyah olan bir takım elbise bulunurken, kravatsız siyah gömleğinin üst düğmesi açıktı. Yüzü uzun, teni çok az esmer, boyu oldukça uzun ve vücudu kaslıydı.

 

"Abi!" Dedi fısıltıyla.

Genç adam kanlar içerisinde yatan babasına rağmen umursamazca bekliyordu. Nehir'in gözyaşları hayal kırıklığına ve babasının gidişine akıyordu. Kafasını eğdi, artık sadece annesiz değil, ayrıca babasızdı da.

Eliyle ağzını kapattı, hıçkırıklarına engel olamıyordu. Ağabeyinin umursamazlığı oldukça ürkütüyordu.

"Şimdi ne olacak? Nehir bu işin peşini bırakmayacak" Diyen kişiye baktı ağabeyi. Elindeki silahı sıkıca tutmuş temizliyordu. Kanlar içerisindeki babasına bakıp derin bir nefesle yanındaki adama döndü.

 

"Gelmek üzeredir, bu gece onun da çaresine bakacağım."

 

Nehir ellerinin titremeye başladığını hissetti. Ne demekti bu? Ağabeyi onu öldürecek miydi? Bunu gerçekten yapar mıydı? Babasına döndü bakışları, gözyaşları usulca süzülmeye devam ediyordu. Yapardı, emin olmuştu o anda. Korkuyla geri çekildiği sırada, arkasında bulunan vazoya çarptı. Ağabeyi ve yanındaki adamın bakışları ona dönerken, gözleri korkuyla yanmaya başladı.

 

"Nehir!"

 

Ağabeyi Mert'in ayağa kalktığını görünce, geri geri gitti. Kafasını iki yana sallarken yavaş yavaş geriye adım atıyordu. Gözyaşları yanaklarına süzülüyor, elindeki silaha ve yerdeki babasına bakıyordu.

 

"Yaklaşma" dedi korku ve hayal kırıklığıyla dolu bir ifadeyle. Hızla arkasını döndü ve tüm gücüyle koşmaya başladı.

 

"Nehir dur!"

 

Arkasından seslenen ve ilerleyen ağabeyine rağmen korkuyla koşmaya devam etti. Karanlık olan bahçede gözyaşlarıyla ilerleyip arabasına yaklaştı. Hızla bindiği gibi titreyen elleri ve gözyaşlarıyla son sürat çalıştırdı.

 

Arkasında, takip eden abisini ve arkadaşını görünce arabanın hızını arttırdı. Gözünün önünde babasının cansız bedeni belirdi, hıçkırıkları arabanın içerisinde yankılandı. Direksiyonu tutan elleri korkuyla titriyor, gecenin bu yarısında nereye gideceğini düşünüyordu. Yanında ne telefonu ne çantası ne de kartları vardı.

 

"Baba!"

 

Çığlık çığlığa hızla sürüyordu arabayı. Arkasına baktı, hala takip ediliyordu. Yakalandığı anda sonunun babası gibi olacağını biliyordu. Ne kadar ve nereye ilerlediğini bilmiyor, sadece bir an önce canını kurtarmak istiyordu.

 

Durdu bir an araba. Şaşkınlıkla hem geriye bakıyor hemde yeniden çalıştırmaya çalışıyordu ama nafileydi. Çırpınışlarına rağmen bir daha hareket etmemişti. Hızla indi. İş ayaklarına düşmüştü, koşmaya başladı. Oldukça küçük ve labirent benzeri sokaklarda, gecenin bir yarısında arkasına bakınarak ilerliyordu. Çamurlara bata bata, gözyaşları aka aka koşup soğuktan buz tutan ellerine rağmen devam etti. Nereye gittiği hakkında hiçbir fikri yoktu. Sadece kaçıp canını kurtarmak istiyordu.

 

Arkasını kontrol edip hiç soluklanmadan ilerlerken, nefesinin kesildiğini hissetti. Kalbi bir yandan babasının ölümüne sızlarken, bir yandan öldürülme korkusuyla atıyordu. Durdu bir an. Daha fazla bu halde ilerleyemeyecekti, etrafına baktı. Ayaklarında takat kalmamıştı.

 

Hayatı boyunca hiç görmediği, bilmediği bir sokaktı burası. Oldukça dar olan bu sokakta, tüm evler onun evinin tek odasının büyüklüğündeydi. Orta yerinde tek bir sokak lambası bulunuyor, evlerin çatılarında dumanlar tütüyordu.

 

Yavaş adımlarla ilerlemeye başladı. Attığı her adım onu daha çok hayrete uğratıyordu. Bu tür küçük sokakları ve evleri sadece filmlerde görmüştü. Korku dolu ilerleyişi sert bir şeye çarpmasıyla durdu. Tüm bedeni sızıyla sarsıldı. Geriye çekildiğinde küçük bir kamyonet olduğunu gördü. Derin derin soluklanıp elinin tekini kalbinin üzerine bırakarak tekerleğine tutundu. Ağır adımlarla ilerlemeye devam ettiği anda yeniden ismini duydu.

 

"Nehir!!"

 

Korkuyla arkasına baktı, karanlıklar içerisinde koşuşturma sesi duyuyordu. Hızla geriye dönüp gizlenmeye çalıştı. Önünde kamyonet, arkasında da bir evin bahçe kapısı vardı. Sessizce eğildi, etrafı kontrol ediyordu. Buz olan elleriyle tekerleğe dokunmuş, yakalanmamak için dualar ediyordu.

 

"Nehir! Sadece konuşacağız! Neredesin?"

 

Elleri titremeye başladı. Gözyaşları sessizlikle aktı, sesin gittikçe yaklaştığını fark etti. Hızla arkasını dönüp sırtını kamyonete yasladı. Bir şekilde saklanmalıydı. Derin bir nefes alıp tam önündeki kapıya çevirdi bakışını. Demir ve karanlıklar içerisinde pek seçemese de eski bir kapıydı. Elini kulpuna yaklaştırdı. Yavaşça çevirmeye çalışsa da açılmadı. Üst üste birkaç defa daha denedikten sonra açıldığını gördü.

 

 

Önüne çıkan bahçeye sessizlikle adım attı. Parmak uçlarında ilerleyip arkasından örttü. Karşısına çıkan eski tek katlı evin etrafını saran çiçeklerin farkında değildi, çoğunu ezerek yürüdü. Attığı adımlardan sonra önüne tahta bir kapı çıktı. Kapının yanındaki eski kanepe dikkatini çekti, yavaşça oturdu. Soğuk havanın da etkisiyle o da soğumuştu.

 

Umursamadan ellerini birbirine ovuşturdu, uyuşmuşlardı. Buz gibi soluklanırken, üşümeye başladığını hissetti. Aldırmadı, şu an tek düşündüğü canını kurtarmaktı. Bedenini tutmakta zorlanarak yavaşça eğilip, kanepeye uzandı. Ayaklarını çamura bulanmış ayakkabılarına rağmen karnına çekti, cenin pozisyonu aldı.

Gözlerini soğuğun etkisiyle yavaşça kapattı, babasının görüntüsü zihninde yer aldı. Yanakları usulca ıslandı.

 

"Baba" dedi fısıltıyla.

 

Dün geceyi anımsadı. Babası, doğum günü için en lüks mekanı ayarlamış, doyasıya eğlenmesini istemişti. Kalabalığın arasında bulunmayacak olmasına rağmen, eve döndüğünde ona hediyesini vereceğini söylemişti.

Yanakları delide ıslandı, bir daha onun yüzünü göremeyecek, sarılamayacaktı.Bedeni tir tir titriyordu, derin bir nefes verdiği sırada yeniden sesleniş duydu.

 

"Nehir!"

 

Ağabeyinin sokaktan yankılanan sesiyle hızla gözlerini açtı. Yakalanma korkusuyla ayağa kalktı. Nereye gideceğini düşünürken, arkasında bulunan tahta kapıya baktı. Tüm ışıkları kapalı olmasına rağmen, kapıya yaklaşıp derin bir nefesle yumruklamaya başladı.

 

 

Hissettiği korku ve kulağına ulaşan seslerle, yumrukladığı kapı dakikalar sonra hızla açıldı. Genç kız fırtına hızında girdi içeri. Şaşkınlıkla kendisine bakan aileyi umursamadan, önündeki genç adamı iterek kapıyı örtüp sürgüyü çekti. Derin bir nefesle arkasını dönüp sırtını yasladığında, karşısında biri mavi olan üç çift meraklı göz gördü.

 

 

"Kimsin sen?"

 

 

Yaklaşan Ali Demir' i fark etti. Uzun düz siyah saçları, uyum içerisindeki kömür gözleri ve karı andıran beyaz teni ile karşısındakilere baktı. Ter atan yüzüne, hızla çarpan kalbine, inip kalkan göğsüne ve soğuktan titreyen ellerine rağmen gülümsemeye çalıştı. Tek elini yavaş bir şekilde umursamazca kaldırıp salladı.

 

 

"Bir davetsiz misafir"

 

 

Genç adamın şaşkın mavileri önce gecenin bir yarısı evlerine davetsiz gelen bu kıza, ardından ailesine döndü.

 

 

Herkesin zihninde aynı anda bu kızın kim olduğuyla ilgili sorular yer aldı fakat hiç kimse hayatlarının merkezine oturacağını tahmin bile edemedi.

 

 

Soluk soluğa olan genç kız, mini bir siyah etek, askılı krem rengi bluz ve üzerine de dizine yetişen kahverengi bir kaban giymişti. Ayağındaki topuklu kahverengi çizme de çamur içindeydi.

 

 

"Ne?"

 

 

Dedi Ali Demir şaşkınlıkla, gecenin bu yarısında evlerine korku salan bu kızın umursamaz tavrına ve gülümseyen yüzüne bakıyordu.

 

 

"Acaba.. Ben, bu gece.. burada kalabilir miyim?"

 

 

Mahçuptu, Rüya şaşkınlıkla annesine ve ağabeyine bakıp yere çöktü. Sırtını oldukça dar olan koridorun duvarına yaslayıp, elleriyle yüzünü kapattı. Kalbi hala hızla atarken, gözyaşları yanaklarına yağmur taneleri misali süzülmeye başladı.

 

 

"Rüya!"

 

 

Annesi önüne eğildi. Kızı, babasını kaybettiği o geceden beri kapının her sert vuruşunda aynı korkuyu yaşıyordu. Davetsiz misafirin bakışları altında Ali Demir'de yaklaştı kardeşine.

 

 

"Tamam, tamam korkacak bir şey yok."

 

 

Rüya bakışını yerden ayırıp ağabeyine baktı. Yaşlı gözleriyle yaklaşıp sıkıca sarıldı. Kardeşinin sırtını oldukça yumuşak şekilde sıvazlayan genç adam, bakışını annesine çevirdi.

 

 

"Odasına götür anne"

 

 

Zeynep Hanım hala evin içinde duran yabancı kıza bakıp, Rüya'ya yaklaştı. Koluna girip adım atmasına yardımcı oldu. Yatağına yatırıp kapıyı örterken, Ali Demir önündeki yabancıya döndü.

 

 

"Korkuttum.. sanırım"

 

 

Başını yere eğdiğinde, Ali Demir gözlerini kısıp yanına doğru tek adım attı. Sönen sobanın da etkisiyle buza dönen havaya aldırmadan genç kızın yüzüne baktı. Soğuktan kızaran burnunu ve yanaklarını görüyordu, derin bir nefes verdi.

 

 

"Kimsin sen?!"

 

 

Nehir gözlerine bakıyordu. Bu maviliklerden şu an çok korksa da hayatta kalmak için bu geceyi burada geçirmek zorundaydı.

 

 

"Misafir"

 

"Hırsızsın!?"

 

 

Genç kız şaşkınlıkla açılan gözlerini ona dikti. Kafasını yavaşça iki yana salladı.

 

 

"Değilim!"

 

"Suçlu musun?"

 

"Değilim!"

 

"O zaman bir kaçaksın!"

 

"Değilim!"

 

 

Ali Demir kızın etrafında dolanıyor, izliyordu.

 

 

"Kimsin o zaman?! "

 

"Misafir"

 

 

Genç adam derin bir nefes aldı yeniden. Iki omzundan tuttuğu kızı, hızla kapıya yapıştırdı. Aradaki mesafe milimlik iken, kızın arkasında kapı önünde de adamın mavileri vardı. Boyu ondan biraz uzundu, net görebilmek için de kafasını biraz kaldırmak zorunda kalıyordu. Adam ürkek gözlerin içine bakarken, buz olan soluğunu da çok yakından hissediyordu.

 

 

"Gecenin bu saatinde, kız başına dışarıda olmanın bir nedeni olmalı!"

 

"Yok"

 

"Ne demek yok!"

 

 

Kolundan tuttu. Kapıya yaklaşıp açtığında, kar havası içeriye girmeye başlamıştı.

 

 

"Git o zaman, kalacak başka yer bul!"

 

 

Tutmuş olduğu koluyla genç kızı bahçeye itti. Kapıyı yüzüne kapatırken, Nehir hızla yaklaştı yeniden.

 

 

"Sabah siz uyanmadan gitmiş olurum, lütfen"

 

 

Bir yandan arkasına bakıyor, ağabeyini yeniden görme korkusuyla atan kalbine engel olmaya çalışıyor bir yandan da kapıyı hızla çalıyordu.

 

 

Gözleri yaşla dolarken, elleri de soğuktan tir tir titriyordu. Karanlıklar içerisinde kaldığı bahçeye bakıp, kapının önündeki kanepeye oturdu. Buz kesilen ellerini yeniden birbirine ovuştururken, yarım saat öncesini hatırladı. Eve girip babasının kanlar içerisindeki cansız bedenini görmüştü. Gözünden yanağına yavaşça yaş süzülmeye başladı.

 

 

"Baba"

 

 

Bakışını gözyüzüne çevirdi. Tek bir yıldız bile yoktu. Herkes gibi onlar da bu gece onu bir başına bırakmıştı. Eğdi kafasını yere.

 

 

"Baba!"

 

 

Hıçkırıklara ağlamaya başladığı sırada, kapadığı gözlerini açtı Rüya. Kulağına ulaşan, baba diye ağlayan kızın sesiydi. Yavaşça ayaklarını yatağından sarkıtıp indi. Perdeyi gizlice aralayınca, sırtını görebildiği kızın kapının önündeki kanepede oturduğunu gördü. Gözlerinin dolduğunu hissetti. Babasını kaybettiği o gece, aynı bu şekilde sabaha kadar o kanepede oturup gözyaşı dökmüştü. Derin bir nefes verip odasının kapısını açtı, amacı kızın yanına gitmekti. Dış kapıya ilerlediğinde, ağabeyini koridorda montunu giymeye çalışırken gördü.

 

 

"Abi"

 

 

Ali Demir ona çevirdi bakışını. Kapıdaki kızın ağlayışı uyumasına izin vermemişti.

 

 

"Sen de uyuyamadın değil mi? Merak etme kovacağım onu şimdi"

 

 

Arkasını dönüp kapıya yaklaştığı anda, Rüya ağabeyinin kolunu tuttu. Gözlerinden yanaklarına yaşlar akıyordu.

 

 

"Baba.. diye ağlıyor"

 

 

Ali Demir kardeşinin yaşlı gözlerine bakıp derin bir nefes verdi. Biliyordu, babası öldüğü günden beri kardeşi 'baba' kelimesine dayanamıyordu. Bu iki hece, kalbinin en büyük yarası olmuştu. Elini yavaşça kaldırıp yanağına dokundu, okşadı, gözyaşlarını silmeye çalıştı.

 

 

"Tamam, merak etme göndereceğim. Sen düşünme ve yatağına girip uyu."

 

 

Elini geriye çekip yeniden kapıya döndüğü sırada, Zeynep Hanım da çocuklarına yaklaştı. Kızının yaşlı gözlerini görüp kollarını boynuna doladı. Sakinleşmesini beklediğinde, Ali Demir sürgüyü çekip çıktı. Kafasını sağa çevirdi, genç kız kanepenin üzerinde ve hala aynı pozisyonda oturmuş gözyaşı döküyordu.

 

 

"Sen hala burada mısın!?"

 

 

Genç kız adamın gürleyişiyle, yavaşça doğrulup kalktı. Saçları dağılmış, yüzü sararmış, gözleri kızarık ve yanakları yaşla doluydu. Kafasını eğdi, adamın mavilerine bakmamaya çalışıyordu, karanlıklar içerisinde onu oldukça ürkütüyorlardı. Elinin tersiyle yanağındaki yaşları sildi.

 

 

"Hiç.. Hiç olmasa bu, burada kalabilir miyim?"

 

 

Bakışlarıyla kanepeyi işaret ediyordu, Ali Demir öfkeyle duraksadı. Derin bir nefes alıp sakinleşmeye çalıştı. Kovmak adına tek adım attığında annesinin yaklaştığını gördü. Zeynep Hanım, kızının da isteğiyle genç kızın önünde durup gözlerinin içerisine baktı. Perişan halinden, kötü bir gece geçirdiğini anlayabiliyordu.

 

 

"Gidecek yerin yok mu kızım ?"

 

 

Nehir kafasını yanağına usulca süzülen yaşlarla iki yana salladı. Bu gece hayatının en büyük kabusuydu. Hala olanlara inanamıyordu. Hayatı birkaç saat içerisinde tersine dönmüştü.

 

 

Kafasını yavaşça yere eğdiğinde, Rüya göründü. Elinde kalın kahverengi bir battaniye vardı. Gözleri ise hala yaşlıydı, tüm bedeni babasının yokluğuyla sızlıyordu. Genç kıza yaklaştığı gibi omuzlarına örttü. Donmak üzere olduğunu anlayabiliyordu. İyice sarıp, ağabeyinin şaşkın bakışlarına rağmen gözlerine baktı.

 

 

"İs-min ne?"

 

"Nehir"

 

 

Rüya'nın yüzünde dolu gözlerinin içerisinde küçük bir tebessüm oluştu. Ne yaşadığını bilmese bile acılarının ortak olduğunu düşünüyordu. Elini yavaşça öne doğru uzattı.

 

 

"Memnun oldum, ben de Rüya"

 

 

Nehir kendisine uzatılan ele baktı. Karşısındaki bir çift alev maviliğe aldırmadan, buz gibi olan ellerini uzattı. İki el dostça ve yakınlıkla sıkışırken genç kız her şeye rağmen gülümsemeyi başardı.

 

 

"Memnun oldum"

 

 

Zeynep Hanım da gülümsüyordu. Biliyordu, kızı tıpkı onun gibi merhametliydi. Biliyordu, kızının kalbine dokunmuştu bu kızın baba diye haykırışı. Oğluna döndü, gözlerini kısmış yabancı kıza bakıyordu. Evlerine gelen bu davetsiz misafirin kim olduğunu düşünüyor, annesine ve kardeşine anlam vermeye çalışıyordu. Derin bir nefes verdi, gecenin bir yarısında bir genç kızın tek başına sokakta olmasının bir nedeni olmalıydı.

 

 

"Üşütmeden içeri girelim"

 

 

Zeynep Hanım'ın sesiyle, genç adam şaşkın bakışını annesine çevirdi. Kim olduğunu bilmediği kızı, nasıl evin içerisine alabilirdi?

 

 

"Ne? Onu eve mi alacağız?"

 

 

Öfkeyle sorduğu soruyu ne annesi ne de kardeşi umursamıştı. Rüya aldırmadan genç kızın kolundan tutup içeri aldığında, Ali Demir annesine yaklaştı. Önüne dikildi, gözlerine bakıyordu.

 

 

"Yaptığınız doğru değil anne, tanımadığınız birini nasıl eve alırsınız?"

 

 

Zeynep Hanım oğlunun yanağına bıraktı ellerini. Onlar için endişe duyduğunu biliyordu, eşinin aynısı olan gözlerine bakıyordu.

 

 

"Oğlum, belli ki çok zor durumda. Bu gece burada kalmasının bir mahsuru yok."

 

 

Elini okşadığı sakalların üzerinden ayırıp eve girdi. Şaşkınlıkla gidişini izliyordu genç adam, elini ne yapacağını bilemeyerek saçlarından geçirdi, ensesini ovdu. Babasını kaybettiği o geceden beri, ailesini koruma görevini üstüne almıştı. Bu kız bu evde olduğu sürece de gözüne rahat uyku girmeyeceğini biliyordu.

 

 

...

 

 

Oturma odasına attığı ilk adımda durdu genç kız. Oldukça küçük bir odaydı. Kapının sağ tarafında bir kömür sobası, bitişiğinde de tek kişilik bir minder vardı. Karşıda eski bir krem ve kahverengi karışımı koltuk takımı, solunda da bir televizyon sehpasının üzerinde tüplü bir televizyon vardı. Orta alanda yerde halı bulunuyordu. Oturma gurubunun en büyüğünün sırt kısmında bahçeyi gösteren bir pencere bulunuyordu.

 

 

Duvarda ise fotoğraf çerçeveleri asılıydı. Birinde iki küçük çocuk yan yanda durmuş gülümserken, bir diğerinde ise bir adam ve kucağında küçük bir kız, yanında da bir erkek çocuk vardı. Öbüründe de bu gece gördüğü anne ve iki çocuğu buluyordu. Bir adım daha attığında, genç adamın bakışını fark etti. Gözlerini ayırmadan kafasını eğmiş bir yere bakıyordu. Merakla aynı yere baktığında, ayağındaki çamura bulanmış ayakkabılarını gördü.

 

 

"Çıkar ayağındakileri!"

 

 

Ali Demir'e bakıp geri geri adım attı. Dış kapıya yaklaşıp çizmelerini çıkardı. Tekrardan odaya yürüyüp sobanın tam karşısında duran koltuğa oturdu. Iki elini dizlerinin üzerinde birleştirirken, Zeynep Hanım yaklaştı. Elinde kızının pijama takımı bulunuyordu.

 

 

"Onlarla rahat edemezsin kızım"

 

 

Genç kız minnetle gözlerine bakıp uzatılan takımı eline aldı. Pembe ve beyaz renklerden oluşan pijamaya bakarken, bakışları kapı pervazında durup iki kolunu birbirine bağlayarak göğsünde birleştirmiş izleyen genç adama döndü. Mavi gözleri gecenin bu yarısında genç kızı oldukça korkutuyordu.

 

 

Ayağa kalktı. Pijamaları açarken, Ali Demir ve Rüya anlayarak odadan çıktı. Kapıyı ardından örterken, genç kız oldukça hızlı bir şekilde giyinmeye başladı. Üzerine tam oturan bu pijamalara bakıp saçlarını düzeltmeye çalıştı. Şu an hiç bilmediği bir evde, hiç bilmediği bir hayatın içerisindeydi. Kapının tıklanmasıyla koltuğa yeniden otururken, Zeynep Hanım elindeki odunlarla sobaya yaklaştı. Ardından elindeki kömür kovasıyla içeri giren genç adama kaydı bakışları. Ona her baktığında, ters bakışlarını fark ediyordu.

 

 

....

 

 

Ali Demir, elindeki kibriti sobanın içerisindeki kağıtlara yaklaştırdığı anda koca bir ateş göründü. Genç kız korkuyla yerinden sıçradı, Ali Demir'in bakışı onu buldu. Umursamadan sobanın üzerindeki küçük kapağı kapatınca, içeri de hafif bir sıcaklık hissedildi. Gümbür gümbür yanan odunların sesi evdeki sessizliği bozarken, Zeynep Hanım genç kız için bir battaniye ve yastıkla içeri girdi.

 

 

"Evde ayrı bir odamız yok kızım, bu kanepede uyuyabilecek misin? "

 

 

Sobanın önünde durup elini ısıtmaya çalışan Ali Demir arkasını döndü. Kız kardeşi de misafirin yanında oturmuştu. Bakışlarını onlara çevirdi.

 

 

"Misafir umduğuna değil bulduğuna razı olur. Bu, bir davetsiz misafirse zaten bulduğuna bile şükretsin"

 

 

Bakışını yeniden sobaya çevirdi. Rüya şaşırırken, Zeynep Hanım oğluna döndü.

 

 

"Abi!"

 

"Çok ayıp oğlum"

 

 

İki kızın yanına yaklaştı Zeynep Hanım, çekyatı açıp üstüne bir örtü örttü. Yastığı en uca bırakıp, kalın battaniyeyi kıza yaklaştırdı. Ona baktığında, Nehir duraksadı. Gözlerine öylesine şefkatle bakıyordu ki, dolan gözlerinin arasında her şeye rağmen tebessüm etmek istedi.

 

 

"Teşekkür ederim"

 

 

Elini yanağının üzerine bıraktı kadın, teni buz gibiydi hala. Empati kuruyor, kendi kızını onun yerinde olarak düşünüyordu.

 

 

"Soba seni ısıtacaktır ama üşüdüğünü hissedersen, önüne odun koydum. Ateşe atmalısın"

 

 

Sobanın tam yanına, demir bir kovanın içerisinde bulunan odunlara baktı, ilk defa böyle bir şeyi görüyordu ve nasıl yapacağını hiç bilmiyordu. Söyleyemedi, kafasını yavaşça olumlu anlamda salladı. Gülümseyerek yanına yaklaştı Rüya, gözlerine baktı.

 

 

"İyi geceler"

 

 

Diyen kızına eşlik etti Zeynep Hanım.

 

 

"İyi geceler kızım"

 

 

Odadan çıkmak için kapıya yaklaştığında, oğlunun hala heykel edasında durup kızı izlediğini gördü. Elini kolunun üzerine bırakıp istememesine rağmen çekiştirerek çıkardı. Kapıyı örttüğünde, genç adam annesine baktı. Telaşlıydı ve bu kız gitmeden de telaşının geçmeyecekti.

 

 

"Sen uyu anne, ben bekleyeceğim"

 

"Ne? Neyi? "

 

"Evimize gecenin bir yarısı gelen bu kişinin kim olduğunu bilmem gerek"

 

 

Zeynep Hanım derin bir nefes aldı. İçerideki kızın zor durumda olduğuna inanıyordu ve nedense ona güvenmek istiyordu.

 

 

"Oğlum, o sadece Allah'ın bize gönderdiği bir misafir. Bize sığındı, en güzel şekilde ağırlayalım. Hadi uyumaya"

 

 

Odasına kadar eşlik edip içeri girmesini bekledi. Oğluna güvenmiyordu, fazlasıyla korumacı olduğu için kızı bu evden göndermek için elinden geleni yapacaktı.

 

 

.....

 

 

Sobanın çıkardığı sesler ve tavanda yaptığı yansımalar genç kızın uyumasına izin vermiyordu. Üzerine örtmüş olduğu battaniyeyi yavaşça kaldırıp oturdu. Ayaklarını yere sarkıtıp yavaşça kalktı. Oldukça üşüyordu. Karşısında yandığı, ateş bombası diye adlandırmaya başladığı sobaya baktı. Odayı oldukça ısıtmasına rağmen patlayacak olmasından korkuyordu. Yavaşça yanına yaklaştı. Buz olan ellerini ısıtmak isteyerek yaklaştırdığı sırada, düşündü.

 

 

Kendi sıcacık olan evinde, doğum gününün mutluluğuyla huzurla uyumak varken, hiç bilmediği bir evde, hiç bilmediği insanlarla ve üstelik bir kömür sobasının önündeydi. İçerisinde oldukça güçlü bir ateş vardı. Çıkardığı sesler, Nehir'in kalbinin hızla atmasına neden oluyordu. Babasını hatırladı, cansız bedeni koca evin ortasındaydı. Küçükken hiç yıkılmayacağını düşündüğü adam, tepkisiz uyuyordu.

 

 

"Abi.. Neden yaptın! ?"

 

 

Gözyaşları yeniden akmaya başlamıştı. Sobanın havasına rağmen, tüm vücudunun titremeye başladığını hissediyordu. Hızla arkasındaki yatağa yeniden yaklaştı. Battaniyenin altına girdi. Sadece gözleri görünüyor, buna rağmen tir tir titremeye devam ediyordu.

 

 

"Baba"

 

 

Odanın kapısı bir hışımla açıldı. Korkuyla ayağa kalkan genç kız, karşısında bir çift mavi göz gördü. Kalbi duracak derecede hızla atarken bu gece, abisinden korktuğu kadar bu adamdan da korkuyordu.

 

 

"Telefonla mı konuşuyorsun?!!"

 

 

Gürleyerek yanına yaklaşan genç adama baktı, başını eğdi. Ağlama isteğini bastıramadığını fark ederken, bir çift mavinin karşısında gözyaşlarını bıraktı. İki yanağından usulca yaşlar akıyor, bulunduğu zor durumu adama nasıl açıklayacağını bilmiyordu.

 

 

"Yanımda.. Telefon.. Yok"

 

 

Tüm bedeni titriyor, sobanın çıkardığı ani seslerle de yerinde zıplıyordu. Geri geri gidip, sırtını duvara yasladığı anda odaya biri daha girdi. Rüya, ağabeyinin sesini duyup hızla yataktan çıkmıştı.

 

 

"Nehir! "

 

 

Kıza doğru tek adım attığında, genç adam yaklaşmaması için kardeşinin kolunu tuttu. Umursamadan kolunu çektiği gibi genç kıza yaklaştı. Önünde durup, kanepeye oturmasına yardımcı oldu. Tam yanına yerleşip yaşlı gözlerine baktı.

 

 

"İyi.. misin?"

 

 

Nehir sobaya çevirdi bakışını. Ses her çıktığında, kalbi hızla çarpıyordu.

 

 

"Bu.. çok korkutucu"

 

 

Rüya'nın yüzünde şaşkınlık oluştu. Bu kız, hayatı boyunca hiç kömür sobası görmemiş miydi?

 

 

"Sen..daha önce hiç soba görmedin mi?"

 

 

Nehir başını iki yana salladı. Rüya elini yavaşça kaldırdı, yanağındaki yaşları görüyor, silmek istiyordu. Eli, yüzüne temas ettiği gibi hızla çekti. Oldukça sıcaktı, kız ateşler içerisindeydi.

 

 

"Sen.. yanıyorsun!"

 

 

Ağabeyinin ters bakışları altında telaşla odadan çıktı. Dakikalar içinde annesiyle geri döndü. Zeynep Hanım, hızla genç kızın yüzüne dokundu.

 

 

"Çok ateşin var kızım! "

 

 

Hızla önüne oturdu. Genç kızın üzerine örtmüş olduğu kalın battaniyeyi çekti. Nehir sıkıca tuttu, oldukça üşüyordu. Zeynep Hanım aldırmadan çekip, kızı yavaşça yatağa yatırdı. Tir tir titriyordu, elini yeniden alnına bıraktığı anda Rüya yaklaştı. Annesinin isteğiyle nemli temiz bir bez getirmişti.

 

 

"Çok mu kaldın sokakta?"

 

 

Endişeyle soran kadının yüzüne bakıyordu Nehir. Annesini çocuk yaşta kaybetmişti. Yüzünü bile pek hatırlamıyor, anne ne demek olduğunu bilmiyordu. Bu gece, bu kadın, ona annesini yeniden hatırlatmıştı.

 

 

Elindeki ıslak bezi alnına yüzüne sürerken, Nehir şakırdayan dişleri ve buz tutan bedeni ile sadece cansız olarak gördüğü babasını değil annesini de anımsıyordu. Bu gece ilk defa gördüğü bu kadının nasır tutan kırışmış elleri, kalbinin bunca yıl ihtiyaç duyduğu tek şeydi. Ağzına yaklaştırılan bir ilacı düşünmeden su eşliğinde yuttu. Kendinden geçmeye başlarken, elini Zeynep Hanım'ın eline yaklaştırdı. Sıkıca tutup tüm bedenini uykunun kollarına bıraktı.

 

 

....

 

 

Gün yeni aydınlanırken, Nehir gözlerini araladı. Sobaya yeniden ateş atılmıştı. Sesi kulaklarına ulaşırken, geceyi düşündü. Doğum günü, babasının ağabeyi tarafından öldürülmesi, korkuyla kaçışı, bu eve sığınışı.. yavaşça doğruldu. Burnuna börek kokuları gelirken, kulağına da soba dışında başka sesler ulaşıyordu. Gülüşmeler.. Önündeki perdeyi araladığında, etrafta beyaz bir örtü gördü. Gece o uyurken, nasıl da kar yağmıştı ve hala da yağıyordu. Karın kapladığı çiçeklere bakarken, bakışı Rüya ve ağabeyine kaydı. Kar savaşı yapıyordu iki kardeş. İkisi de gülüyor ve birbirlerine topları atma yarışına giriyorlardı.

 

 

Rüya, Nehir'in bulunduğu pencerenin önüne yaklaştı, sırtı dönüktü ve genç kızın orada izlediğini bilmiyordu. Yere eğilip bir kar topu aldı eline. Kardan adam yapmaya çalışan ağabeyine, bir hırsız sessizliğinde yaklaşıp elini havaya kaldırdı ve hızla fırlattı. Kar topu genç adamın ensesine hızla isabet ederken, şaşkınlıkla kardeşine döndü.

 

 

"Hain kardeş!"

 

 

Hızla eğilip eline kar topu almaya çalışırken, Rüya gülerek koşmaya başladı. Başındaki açık yeşil bere yere düşerken, hızla eğilip aldı. İkisinin de üzerinde pijamaları ve montları vardı. Ellerine eldiven geçirmişlerken, başlarına da bere takmışlardı. Bahçede gülüşlerle koşturma sürerken, Nehir kendi ağabeyini düşündü. Dün gece babasının katili olmuştu. Aynı şekilde kardeş katili de olmayı düşünüyordu.

 

 

"Çocuklar! Sessiz. Misafirimiz uyuyor hala"

 

 

Zeynep Hanım'ın kapı pervazında durmasıyla, Rüya annesine yaklaştı. Yanaklarını iki eliyle sıkıp koca birer öpücük bıraktı.

 

 

"Doğru, tamamen unutmuşum"

 

 

Kardeşine yaklaştı Ali Demir. Yüzü asılmıştı, doğrusu evdeki davetsiz misafiri hatırladıkça da başka ifade takınamıyordu. Annesinin gözlerine baktı.

 

 

"Uyandığı gibi evden göndereceğim, ikinizden de itiraz kabul etmiyorum"

 

 

Nehir duyduğuyla hızla yatağına girdi. Bir gece kalmak istediğini söylemişti fakat hala da gidecek, gizlenecek bir yeri yoktu. Üstüne battaniyeyi örterken, kapıya yaklaştıklarını fark edip hızla gözlerini kapattı. Yavaşça kapıyı araladı Rüya.

 

 

"Hala uyuyor anne"

 

 

Dedi arkasındaki annesine fısıltıyla. Zeynep Hanım sessiz adımlarla içeri girdi. Yatağın ucuna yaklaşıp, elini yavaşça alnına yaklaştırdı. Gece boyunca soğuk uygulama yapmıştı.

 

 

"Ateşi de düşmüş"

 

 

Geride duran Ali Demir annesine ve kardeşine döndü. İyi olduğuna göre artık gitmeliydi.

 

 

"O zaman uyandıralım, gitsin artık"

 

 

Kardeşinin ters bakışlarını gördü. Umursamadan sobaya yaklaştı. Elindeki, sobanın kapağını açmak için kullandıkları demir şişi sobaya hızla vurdu. Amacı ses çıkartıp genç kızı uyandırmak iken, annesi ona döndü.

 

 

"Demir sessiz"

 

 

Genç adam aldırmadan bir daha şişi aynı şekilde vurunca, Nehir uyuma numarasını daha fazla sürdüremeyeceğini düşündü. Böylesine gürültüyle kimse uyuyamazdı. Gözlerini yavaşça araladı, karşısında gülümseyen Zeynep Hanım'ı ve Rüya'yı gördü.

 

 

"Uyandı anne"

 

 

Rüya gözlerine bakarken, Ali Demir hızla yaklaştı. Bakışını, genç kızın ürkek gözlerine dikti.

 

 

"Sabah oldu, kalk git artık"

 

 

Annesi şaşkınlıkla ona döndü.

 

 

"Demir!"

 

 

İkazıyla, derin bir nefes verip sustu. Rüya oturma pozisyonuna geçen kızın yanına oturdu. Elini, elinin üzerine bırakıp gülümsedi.

 

 

"İyi misin Nehir?"

 

 

Nehir bakışını karşısındaki bir çift maviye çevirdi. Sobanın tam yanında durup, sırtını duvara yaslamış kıstığı gözleriyle izliyordu. Onu en yakın zamanda bu evden göndereceğinden adı gibi emindi.

 

 

"Siz..kimsiniz?"

 

 

Dedi bir an. Genç adam hızla doğruldu. Rüya ve Zeynep Hanım birbirine baktı.

 

 

"Hatırlamıyor musun Nehir? Dün gece bizim eve geldin"

 

 

Rüya'ya bakıyordu Nehir, kafasını eğdi. Kendine bir yol çizip ne yapacağına karar verene kadar gizlenmeliydi, hala şok içerisindeydi ve yaşadıklarına inanamıyordu. Her şeyi çok iyi hatırlıyordu ama bu evde kalabilmenin başka yolunu da bulamamıştı.

 

 

"İsmim.. Nehir mi?"

 

 

Üçünün de şaşkın bakışları birbirini buldu.

 

 

....

 

 

Nehir' in hafızasını kaybettiği yalanı ne kadar sürecek?

 

Sizce Ali Demir ne tepki verecek?

 

 

Oy ve yorumları unutmayalım :-)

 

 

 

Loading...
0%