@mlkshnn
|
Her zaman kendiyle gurur duyan bir anne olmuştu, çünkü oğlu annesinin öğrettiği her şeyi uyguluyordu ama şimdi en büyük hayal kırıklığını yaşıyordu. Gözlerinin dolduğunu hissetti, adam kafasını eğdi. İkisinin de zihninde aynı cümleler geçiyordu.
"Anne.."
Zeynep Hanım'ın bakışı genç kıza döndü. Sessizce durmuş bakışlarıyla anlaşmaya çalışan anne oğula bakıyordu.
"Sen odaya geç kızım"
Kadının uyarıcı ve kısık sesini kız, ilk defa görüyordu. Hiçbir şey diyemedi, adamın gözlerine bile bakamadan ilerledi. Sol çaprazında bulunan odaya yaklaşıp kapıyı yavaşça araladı, salonda bıraktığı sessizliğin farkındaydı. İçeri girdi, kapıyı örttü. Kalbi delicesine atmaya başladı, huzursuz hissetti. Zeynep Hanım'ın bakışı oğluna döndü, karşılıklı durmuşlardı. Küçük koridordaydılar, solda bulunan odaya ilerleyince, Ali Demir annesini takip etti.
"Evimde böyle şeyler istemiyorum"
Genç adamın bakışı annesine kaydı, kafasını yavaşça eğdi. Bilmiyordu annesi, adam uzun zamandır savaş içerisindeydi, uzun zamandır kendini tutmaya çalışıyordu. Sessizdi, kalbi delicesine ilk defa bu kızla çarpmıştı, ilk defa bir kızın yüzüne dokunmak istemişti. Gözlerini yumdu, annesi tam karşısında duruyordu.
"O kız bizim misafirimiz, bunu nasıl yaparsın oğlum?"
Bakışları kadına döndü, şaşkındı. Gördüğü o manzara zihnine yapışıp kalmıştı. Kafasını yavaşça iki yana salladı.
"Ben sana böyle mi öğrettim? Seni böyle mi yetiştirdim?"
Avuçlarını sıktı adam, annesinin onu büyütürken yüzlerce kez tekrar ettiği cümleleri anımsıyordu.
"Haklısın.. Anne"
Bakışı bir an annesinin gözlerine kaysa da hızla başka yöne çevirdi. Suçluluk hissediyordu, gözlerine bakma hakkını kendinde görmüyordu. Ama kalbi de her şeye rağmen pır pır ediyordu. Haykırıyordu, onu çok seviyorum, onunla çok başka bir dünyaya açıldım. Kışın içerisindeki baharı gördüm. Hiç bilmediğim sihirli bir dünyaya girdim, ilk anda öyle bir bağımlılık yarattı ki, vazgeçemem.
"Konu komşu ne der oğlum? Her annenin ve kızın imrenerek baktığı insanlardan biriydin sen. Şimdi evlerine sığınan kıza göz koyduğunu düşünecekler?"
Genç adamın bakışı annesine döndü. Şaşkındı, yüzü asıldı. Kafasını iki yana salladı. Annesinin cümlelere sığdırdığı gibi değildi, hiç olmamıştı. Uzun zamandır bu eve sığınan kıza karşı direnmişti.
Zihninde milyonlarca kez onun bir misafir olduğunu, asla yakın mesafede bile durmaması gerektiğini tekrar etmişti. Farkında olmadan bu süreçte ondan emin olmak adına her şeyi de yapmıştı. Onunla olmaması için arada bir sorun veya engel yoktu. İki genç insanın birbirini sevip birlikte olmayı istemesinin nesi yanlış olabilirdi ki?
Değildi, hiç yanlış değildi ama adamın içerisinde bulunduğu çevre için öyleydi. Bir adam ve bir kız, kardeş veya evli olmadığı sürece asla bir arada duramazdı.
Önce komşuların arasında küçük küçük dedikodular yer alır, sonra da dışlanmaya giderdi. Zeynep Hanım için iki gencin de değeri çok büyüktü ve olacakları en iyi bilendi. Buna izin veremezdi, hem oğlunun hemde Nehir'in böyle bir dışlanmaya maruz kalmasına engel olmalıydı. Daha bu sırrı bilen kimse yokken, önüne geçmeliydi.
Bakışı oğlunun ellerine kaydı. İkisi de iki yanda, yumruk şeklindeydi. Gözlerini kapadı kadın, derin bir nefes verip açtı. Sakinleşmeye ve olacakları düşünmemeye çalıştı.
"Onu.. çok mu seviyorsun?"
Genç adamın bakışı annesini buldu. Bu kadın onun hayatının en değerlilerindendi, istemediği bir şeyi kesinlikle yapamazdı. Onu üzmeyi asla göze alamazdı, babasının ölümüyle de annesinin değerini daha çok anlamıştı. Bu aileyi ayakta tutan, sadece varlığıyla bile güç verendi.
Kafasını yavaşça eğdi, böyle yetiştirilmişti adam. Kız veya erkek fark etmez hiçbir genç, aile büyüğünün önüne dikilip birini sevdiğini rahatlıkla söyleyemezdi.
Ali Demir için de böyleydi, gözleri kızı ne kadar çok sevdiğini haykırsa da dili lal'di. Bunu annesine saygısızlık olarak görüyordu.
Zeynep Hanım bir adım attı, oğluna yaklaştı. İkisi de ayakta ve karşılıklı durmuşlardı. Elini yavaşça kaldırdı, oğlunun yanağının üzerine baktı. Bakışları buluştu, sakallarında yavaşça geziyordu parmakları.
"Seviyorsun"
Genç adam sessizdi biliyordu, annesi bakışlarından bile anlayabilirdi. Öyle de olmuştu, Zeynep Hanım mavilerdeki anlamı çok iyi görmüştü.
"Oğlum, bunun hiç doğru olmadığını sende biliyorsun. Sevgili olarak kalamazsınız" "Anne.."
Fısıltılı sesi, kadına her şeyi anlatmıştı. Yapamam diyordu, onu bırakmamı, uzak durmamı şimdiden sonra isteme, yapamam.
Elini bir kere tuttuktan, bu hisse böylesine alıştıktan sonra geri adım atamam. Kalbim kendini böylesine kaptırmışken, parçalara ayıramam.
Geriye bir adım attı kadın, bakışlar ona her şeyi anlatıyordu. Yüzü asıldı, oğlu bu kızdan asla kopamazdı artık. Arkasını döndü, oğlunu geride bıraktı.
"Anne!"
Gözlerini kapadı kadın, derin bir nefes alıp ağır adımlarla odadan çıktı. Kızının odasının önünde durdu, kapıyı yavaşça tıkladı, genç kız hızla açtı.
Gözleri dolu, kalbi delicesine atıyordu. İçeri girdiği andan beri, iki elini semaya açmış dua ediyordu. Duanın gücüne ve mucizesine artık çok daha inanıyordu.
Bakışları kadının gözlerindeydi, anlam çıkarmaya çalışıyordu ama hiç görmediği, bilmediği şeyler görüyordu. Donuk, net ve tepkisiz.
"Odaya gel"
Arkasını dönüp oturma odasına ilerleyen kadına baktı, koridora bir adım attı. Rüya'yı uyandırmama gayretiyle kapıyı yavaşça örttü.
Oturma odasına geçti, genç adam hala aynı yerdeydi. İçeri giren kızın varlığını hissetse de gözlerine bakacak cesareti bulamıyordu. Bugün annesine çok büyük hayal kırıklığı yaşatmış, dahasını istemiyordu.
Genç kız tam yanında durdu, arada birkaç adımlık mesafe bıraktı. Artık bu çevreyi tanıyordu. Zeynep Hanım ikisinin önünde durmuştu. Bakışı ellerine kaydı, zihninde tutuştukları an yer aldı.
"Evimde bu tür şeyler görmek istemiyorum!"
Kızın gözleri doldu, şaşırıyordu. Gözleri neden böylesine sulu olmuştu, halbuki güçlüydü ve kolay kolay dolmazlardı. Bu ev onun kalbini, beynini ve gözlerini de hassaslaştırmıştı. Bu ev, çok başka bir Nehir ortaya çıkarmıştı.
"Zeynep.. Teyze"
Kadın gözlerini oğlundan ayırıp ona döndü. Kızın sesi ağlamaklıydı.
"Bana.. kızın olduğumu söylemiştin"
Düşünüyordu kız, bu kadın onu da kendi kızı görmüştü bunca zamandır. O zaman neden, neden böylesine tepki veriyordu?
Oğluna mı uygun görmüyordu?Yoksa gelin olma kriterlerini mi karşılamıyordu? Kafası karışık, aklında cevapsız onlarca soru vardı.
"Bu, her yaptığınızı onaylayacağım anlamına gelmiyor"
Kızın sağ gözünden usulca tek damla yaş süzüldü, adamın kalbinin orta yerine damladı. Kafasını çevirmiş, ona bakmaya çalışıyordu.
Annesi ve genç kız karşılıklı durmuşlardı. Bir zamanlar onun için sadece iki değerli insan vardı, onlar için canını düşünmeden verebilirdi. Kan bağı olan ailesiydi, hiç bilmezdi yabancı birinin de aynı yere sahip olacağını. Rüya'nın gözyaşlarında olduğu gibi, bu kızınki de ertiriyordu adamın kalbini.
Şimdi bir tarafta annesi, bir tarafta da Nehir vardı. Onun için tercihi yapılamayacak bir seçimdi bu.
Elinde bir bardak su vardı, iki tarafı alev olan bir küçük değnek duruyordu karşısında. Hangisini söndürse diğeri yanacak ve onu da yakacaktı.
Bu, hayatı boyunca karşılaştığı seçimlerin en zoruydu. Kafasını sağa çevirdi, genç kız tepksiz durmuştu. Yanağı yaşlı, gözleri dolu doluydu.
Yanına doğru tek adım attı, ilk defa sadece kalbini dinledi. Kızın tam önünde durdu, bakışı çok az eğikti. Birbirlerinin gözlerine bakıyorlardı, elini ona uzatıp elinden tuttu.
Nehir'in yanağından hızla yaş süzüldü, inanamıyordu. Adam, annesine rağmen onu teselli etmeye gelmişti. Sağ eli, kızın elini sıkıca tutmuştu. Diğeri ise usulca kalktı, yanağının üzerine bıraktı.
Kalbi delicesine atmaya, elleri heyecanla tir tir titremeye başladı. Ömrü boyunca, hiçbir kıza bu kadar yakın temas kurmamıştı.
Bu kız onu nasıl da değiştiriyordu? Aşk buydu demek ki. Yapmam dediğini yaptıran, beyni geri planda bırakan.
Adamın baş parmağı, kızın yanağında geziniyor, Nehir kalbinin duracağını hissediyordu. Küt küt atıyordu tüm varlığı, kendinden geçmemek için direniyordu. Kafası hafif kalkık, adamın mavilerine bakıyordu. Yaşlı gözlerinin içerisine küçük bir gülümseme eklediğinde, genç adam tebessüm etti. Bu tebessümün içerisinde de 'Üzülme, bir şey olmayacak, ben hep yanında olacağım' cümleleri yer alıyordu.
Zeynep Hanım sessizdi, sadece karşısındaki manzarayı izliyor, şaşkınlıkla anlam vermeye çalışıyordu.
"Herkes yatağa, daha sonra konuşacağız"
Genç adam yavaşça geriye çekildi, annesinin önüne dikildi. Kadının bakışı Nehir'e kaydı. İkisini odada tek bırakmak istemiyordu. Önce kızın çıkmasını bekledi, sonra kendisi çıktı ve oğlunu geride bıraktı.
..... Gözlerini yavaşça araladı Rüya, sabahın erken saatiydi. Önemli bir dersi vardı, geç kalmaması gerekiyordu. Yan pozisyonda ve sırtı Nehir'e dönüktü. Elinden destek alıp yavaşça doğruldu, kafasını sağa çevirdi. Genç kızda aynı şekilde sırtı dönüktü. Uyuduğunu düşünüp yavaşça ayaklarını yataktan indirdi. Ayağa kalktı, sessizlikle odadan çıktı.
.... Bugün Rüya'nın erken gidişiyle kahvaltı masasında üç kişi vardı. Genç kız, genç adamın çaprazında, Zeynep Hanım'ın da karşısına oturmuştu.
Sadece kaşık çatal sesleri duyuluyordu. Kimse tek kelime etmiyor, herkes birbirini gizlice izliyordu. Nehir, sadece fırsat bulduğu anlarda genç adama bakıyor, bazen de göz göze geliyorlardı. Kafasını yavaşça eğdi, kalbi endişe doluydu.
Zeynep Hanım derin bir nefes aldı, gece boyunca gözüne uyku girmemiş, ne yapması gerektiğini düşünmüştü. Elindeki çatalı, önündeki tabağın üzerine bıraktığında tüm bakışlar ona öndü. O ise bakışını sadece Nehir'e çevirdi.
"Hazırlan kızım, bugün benimle olacaksın"
Yavaşça sandalyesini geriye çekip ayağa kalktı. İki gencin şaşkın bakışının da farkındaydı, arkasını dönüp mutfaktan çıktı. Ali Demir'in bakışı kıza kaydı. Yüzü asılmıştı. Gözleri doldu, yanağına usulca tek damla yaş hızla süzüldü. Bunu kendince yorumlamıştı, bir daha serada çalışmasına izin vermeyecek ve onu adamla asla bir başına bırakmayacaktı.
Genç adam elindeki çayı indirdi. Sağ elini yavaşça uzatıp, kızın masada bulunan elinin üzerine bıraktı. Sıktı, göz göze geldiler.
"Üzülme"
Nehir gözlerine hakim olmaya çalışıyordu ama beceremiyordu. İki yanağından sıra sıra ve usulca yaşlar sessizce süzülüyordu.
"Düşünmeye ihtiyacı var. Annemi tanıyorum, bizim için en doğru kararı verecek. O zamana kadar da onun da istediklerini yapalım"
Genç kız elinin üzerinde hissettiği, cesaret dolu olan sert eli iki avucunun arasına aldı. Kalbi hala onu hissettiği her anda olduğu gibi delicesine atıyordu.
Kafasını yavaşça olumlu anlamda salladığında, adamın yüzünde ufak bir tebessüm belirdi. Sadece kızı rahatlatmaya çalışıyordu, belli etmiyordu ama o da oldukça endişeliydi ve annesinin bu kararı onu da şaşırmıştı. Kızın seradaki varlığına öylesine alışmıştı ki, bugünü onsuz nasıl geçireceğini bilmiyordu.
"Annemi bekletme, hazırlan. Sonra konuşuruz"
Adamın fısıltı cümleleriyle çok az da olsa rahatlama hissetti. Kafasını aşağı yukarı sallayıp doğrularak sandalyesini geriye çekti. Ayağa kalktı, bakışı sadece Ali Demir'in üzerindeydi. Genç adam aynı şekilde kalktı, kızın önünde durdu. Zeynep Hanım'ın hazırlanmak için odaya girmesi, ikisi içinde fırsattı. Çok yakın olmasa da karşılıklı durmuşlardı, adam aradaki mesafeye özellikle dikkat ediyordu. Kafasını çok az eğmiş, gözlerinin içine bakmaya çalışıyordu.
"Akşam.. Görüşürüz"
Nehir maviliklere bakıyordu, her baktığında kalbini delicesine çarptıran bu gözleri akşama kadar göremeyecekti. Elini yavaşça kaldırdı, adamın yanağına bıraktı. Sakallarında yavaşça gezdirirken, Ali Demir gözünü kapadı ve kızın baş parmağı, göz kapağını da yavaşça okşadı.
"Berna gelirse ona yüz verme"
Tebessümle gözünü araladı genç adam, kızın yüzüne baktı. Gözlerini kısmış, kıskançlıkla bakıyordu.
"Getirdiği hiçbir şeyi yeme, içme"
Yanağındaki eli sıkıca tuttu adam, ona 'tamam' demese de bunu aklına yazdı, beynine kazıdı.
Kapı sesi duyuldu, odalardan biri açılmıştı. İki genç hızla geriye çekildi, Nehir mutfaktan çıkıp lavaboya ilerledi. Hazırlanmak için öncelikle elini yüzünü yıkamalıydı.
Genç adam olduğu yerde durmuştu, mutfak kapısından koridora bakıyordu. Nehir'in lavaboya girişiyle, annesi de odasından çıkmıştı. Elini yavaşça kaldırdı, ensesini ovdu. İki kadın arasında kalmıştı, hayatın ona sunduğu en zor seçimlerden biriydi. İki tarafı da üzmekten delicesine korkuyordu. Derin bir nefesle, annesiyle göz göze gelip odasına ilerledi. Seraya gitmek için hazırlanmalıydı.
..... Yuvarlak bir masanın bir etrafında oturmuştu Rüya, bir cafedeydi. Önünde bir fincan acı Türk kahvesi, sağında kafenin bulunduğu kaldırımı ve ilerisindeki caddeyi tam olarak sergileyen boydan boydan pencereler vardı. Tam bitişiğindeydi. Karşısında bir arkadaşı, onun da arkasında ve dört beş adım ilerisinde giriş kapısı bulunuyordu. Diğer iki arkadaşı ise, biri solunda biri de çaprazında olarak oturmuştu.
Ders sonrası biraz da onların zorlamasıyla buraya gelmişlerdi. Kızlar koyu bir sohbetin içerisindeydi, sınıfı, dersleri ve okulu konuşuyorlardı. Rüya ise sessizdi, kafasını sağa çevirmiş, caddenin karşı kaldırımına bakıyordu. Çetemen'lerin şirketi vardı, onun tam yanında da zorla kapatıldığı otel bulunuyordu. Bu yeri arkadaşları ısrarla seçmişti.
Geldiği andan beri ise kız, bir türlü onlara yoğunlaşamamıştı. Zihninde sadece günlerdir yaşadıkları ve şahit oldukları vardı. Kafasını yavaşça çevirdi, kendine gelmeye ve arkadaşlarının sohbetine katılmaya çalıştı.
Önündeki masada bulunan kahveyi eline aldı, yavaşça iki dudağına yaklaştırıp yudumladı. Fincanı yerine bırakırken, istemsizce zihninde yeniden adam yer aldı.
Tanımadan önce büyük hayranlık duyduğu iş adamlarından biriydi, şimdi ise çok farklı duygular hissediyordu. Hem korku hem acıma ve İtiraf edemese de çok az endişe. Üçü aynı anda aynı kişi için olabilir miydi?
Rüya böylesini ilk defa görüyor ve yaşıyordu. Adamın farklı bir çekimi vardı, hem yaklaşmak hemde kaçmak istetiyordu.
Şaşkındı kız, onun yanında nasıl davranması gerektiğini bilmiyordu ama adamın yalnızlığını görüyordu.
Dün gece herkese uyuyacağını söyleyip erkenden yatağına girince, beyninin her köşesinde adam vardı. Neden onu düşündüğünü bilmiyordu, eline telefonunu almış ve İnternetten ismini aratmıştı. Önüne çıkan haberleri dakikalarca dikkatle okumuştu. Vardığı sonuçlar ise kızı üzmüştü.
Adamın ailesiyle hiç bağı yoktu, bir kız kardeşi olduğunu biliyordu. Her yerde aratmış fakat ismini bilmediği kardeşle ilgili hiçbir bilgi bulamamıştı. Babasına bakınmıştı, resimleri ve ismi vardı fakat genç adamla bir arada olduğu şirket dışında hiçbir şey yoktu. Yatakta bir sağa bir sola döndükten bir süre sonra da uykuya dalmıştı.
"Rüya"
Bakışını önüne çevirdi, karşısında oturan arkadaşı ona bakıyordu. Dalgın olduğunu ve sohbete katılmadığını fark etmişti.
"Sen ne düşünüyorsun?"
Genç kız duraksadı, onları hiç dinlememişti. Söz ettikleri konuyu bile bilmiyordu. Üç arkadaşında gezdirdi gözlerini. Solunda oturan diğer arkadaşı da ona döndü.
"Yeni hocadan söz ediyorduk, bizi çok zorlayacağa benziyor"
Kafasını yavaşça iki yana salladı genç kız, derslerinde oldukça başarılıydı ve kurduğu bir düzen vardı. Her ders sonrası, okulda işlenen tüm konuların tekrarını yapar ve ders öncesi yeni konuları gözden geçirirdi.
Hiçbir hoca ve ders onu korkutmazdı, kendine bu konuda güveni tamdı. İşletme bölümünde okuyordu, bu bölümü seçerken hep hayalinde büyük ve isim yapmış bir şirkette çalışmak vardı. Şimdide bu hayalini gerçekleştirmek için büyük çaba gösteriyordu. İnanıyordu, bir gün emeklerinin karşılığını alacaktı.
"Hoca korktuğunuz gibi değil"
Bakışını yeniden sağa çevirdi, şirkete küçük bir bakış attı. Derin bir nefes verdiğinde, solundaki arkadaşı da aynı yöne baktı. Karşısında duran şirketi izledi. Gözleri heyecanlı, yüzü hayranlık barındırıyordu. Derin bir nefes verdi.
"Bu şirkette çalışmak istiyorum"
Rüya'nın bakışı ona döndü, sessiz ve şaşkındı. Karşısında oturan kız da kafasını o yöne çevirdi. Caddenin karşısında duran koca şirketi gördü. Gözleri, heyecanla parıldadı. Adamın okula geldiği gün tanımıştı çoğu onu. O gün tüm öğrencilerin üzerinde büyük etki bırakmıştı.
"Nasıl da yakışıklıydı?"
Çaprazdaki genç kızın yüzünde ufak bir tebessüm vardı.
"Hem yakışıklı hem başarılı hemde çok zengin"
Sessizdi Rüya, arkadaşlarını dinliyordu. Adam hakkındaki düşünceleri onu şaşırtıyordu. Yavaşça kafasını eğdi, önünde duran fincanı eline aldı. Kahveyi yavaşça yudumladı, şirkete bakmamaya çalışıyordu. Arkadaşları kendi aralarında konuşuyorlardı.
"Mezun olduğumda ilk başvuracağım yer, bu şirket olacak" "Hiç uğraşma, oraya gitmek çok zor"
Yüzünü astı arkadaşı, diğer arkadaşının yüzüne vurduğu gerçekle. Hak da veriyordu. Böylesine büyük bir şirkette çalışmak, mümkün görünmüyordu. Kızlardan birinin bakışı Rüya'ya döndü. Bugün çok sessizdi, halbuki her zaman sohbetin en çok konuşanı olurdu.
"Rüya pişman mısın?"
Üç ayrı çift göz genç kıza döndü, Rüya elindeki kahveyi masaya bıraktı.
"Ne?" "O gün, adama o soruyu sorduğun için pişman mısın?"
Bakışı yeniden karşısın da bulunan şirkete döndü. Diğer arkadaşı omzuna dokundu.
"Orada çalışma fırsatını kaybetti, tabi pişman olacak"
Düşündü Rüya, o güne dönse yine aynı soruyu sorar mıydı? Olacakları bilerek yine adamın dikkatini çekmeyi göze alır mıydı? Derin bir nefes aldı, kafasını yavaşça kaldırdı. Arkadaşları sessizce onu izliyor, cevap bekliyorlardı. Ne diyeceğini bilmiyordu, o günü ve adamı düşünüyordu.
Heyecanla o sabah kalkmış, en öne oturmak için erkenden evden çıkmıştı. Adamın konuştuğu, bir şeyler anlattığı her anda genç kız onu izlemişti. Bazen yüzünde ufak tebessüm oluşuyordu ama genç kızın hiç bilmediği şekildeydi.
Adamın gülüşü sadece dudaklarını harekete geçiyordu, gözleri ve yüzü bundan etkilenmiyordu. Halbuki kız, gerçekten gülen bir insanın sadece dudaklarının değil, gözlerinin ve yüzününde gülmesi gerektiğini biliyordu.
Sorulan sorulara özenle cevap veriyor fakat kimseyle birkaç saniyeden başka göz temasında bulunmuyordu. Üstündeki takım elbisenin içerisine giydiği siyah gömleği anımsadı, ondan sonra her karşılaştığında da aynı renk giyinmeye devam ediyordu.
Bana hayatından bir renk ver dediğinde, bundan mı söz ediyordu. Ömründe sadece siyahlar olduğunu ve bundan kurtulmak istediğini mi söylemeye çalışıyordu? Bunun için de ondan küçük bir yardım mı bekliyordu?
Kafasını eğdi, sağ eli fincana gitti. Sıkıca tuttu, yavaşça kaldırdı. Dudağına yaklaştırıp yıdumladığında, bakışları arkadaşlarına döndü. Yeni bir sohbete başlamış, soruyu unutmuşlardı. Bazen gülerek bazen de sessizlikle konuşuyorlardı.
..... Derin bir nefes aldı genç kız, hiç bilmediği bir evdeydi. Küçücük bir odada, Zeynep Hanım ve arkadaşlarıyla oturuyordu.
Tekli koltukta oturmuş, bacaklarını da yan olacak şekilde altına almıştı. Oldukça sıkılmıştı çünkü saatlerdir yanlarında bulunduğu bu kadınların ne konuştuğunu bile anlamıyordu. Doğrusu hiç dinlememiş, dinlemeyi de düşünmemişti.
Boş bakışlarla duruyor, onlara anlam vermeye çalışıyordu. İki tanesi özellikle onu rahatsız ediyordu, çünkü çok yüksek sesle konuşuyor, çok fazla kahkaha atıyorlardı. Saatlerdir de dedikodusunu yapmadıkları bir kişi bile bırakmamışlardı.
Zeynep Hanım ve iki tane kadın ise ayrı bir köşede oturmuşlardı. Hepsi aynı yaşlardaydılar. Diğerlerine göre daha kısık bir ses tonunda konuşuyor, sadece yüzlerinde bazen çok ufak tebessüm beliriyordu.
Nehir iki farklı grubun tam ortasındaydı. Karşısında eski, ahşap ve kahverengi bir sehpanın üzerinde konulmuş gri renk bir tüplü televizyon vardı, kapalıydı. Sehpanın altında iki katlı raf bulunuyordu. İlk katında, bu evin üyeleri olduğunu düşündüğü kişilerin iki ayrı çerçevede resimleri vardı. Alt katında ise üç boydan oluşan fil bibloları bulunuyordu.
Genç kızın bu eve girdiği andan beri yaptığı tek şey, onları incelemek olmuştu. Kafasını dağıtabileceği hiçbir şey yoktu içeride. Oldukça sadeydi, sadece eski bir oturma grubu etrafı kaplamıştı.
Sağ tarafında Zeynep Hanım ve iki arkadaşı, solunda ise diğer kadınlar oturuyordu. Bakışı sol çapraza kaydı, bir kadın üzerinde çay bardaklarının bulunduğu koca, yuvarlak ve alüminyum tepsiyle odaya giriş yapıyordu. Yaşının da getirdiğiyle taşırken zorlanıyor, oldukça dikkatle adım atmaya çalışıyordu. Nehir hızla kalktı, kadının önünde durdu.
Bir an bakışları buluştu, kadın tebessüm etti. Genç kız tepsiyi daha kolay şekilde ellerine aldı. Arkasını döndü, gözleri Zeynep Hanım'la buluştu, kadın tebessüm edip yeniden sohbete döndü. Bu davranışı, onunda da arkadaşlarının da oldukça hoşuna gitmişti.
Boş tepsiyle ilerledi kız, evin sadece iki odası vardı, mutfağı bulmak onun için zor olmamıştı. Oldukça küçük ve kare şeklinde bir odayı andırıyordu. Dolap yoktu, tezgahın altı mavi beyaz kareli bir örtüyle kapatılmıştı.
Ağır adımlarla tepsiyi tezgaha bıraktı, tam yanında kadının misafirleri için hazır ettiği servisler vardı. Küçük beyaz tabakların iki köşesine iki çeşit, bir tatlı biri tuzlu olmak üzere pasta konulmuştu. Tam orta yerine mercimek köftesi ve küçük bir kase içerisinde salata vardı.
Genç kız iki eline de birer tabak alıp odaya geçti, misafirlerin önlerine özenle bıraktı.
Sonuncu tabağı da kendisi için alıp odaya yaklaştı, kapı pervazında adımını durdurdu. Bakışı Zeynep Hanım'la buluştu. Evin bahçesini gelirken görmüştü, oldukça hoşuna gitmişti. Biraz tabağıyla oraya gidip, kafa dinlemek istiyordu.
"Ben.. Bahçede oturabilir miyim?"
Ses tonunda çekingenlik vardı. Bakışı sadece onun üzerindeydi, onay bekliyordu. Kafasını olumlu anlamda salladığını görüp, derin bir nefes verdi.
Arkasını dönüp dış kapıyı açtı. Önündeki tek basamağı geçip indi. Gözleri bir sandalyeye yoğunlaştı, yaklaşıp oturdu. Sırtı, eve dönüktü, elinde tuttuğu tabağa bakıyordu.
Gözlerini kapadı, genç adam ne yapıyordu şu an? Onsuz çok yorulmuş muydu? Berna yine gelmiş miydi? O da.. Böylesine özlemiş miydi?
Doğruldu, cebinden telefonunu çıkardı. Gittiği andan beri ne aramış ne de mesaj atmıştı. Belki de hiç aklına bile gelmemişti. O zaman o da aynısını yapacaktı, içi içini yese de mesaj atmayacak, aramayacaktı.
Yeniden doğruldu, pantolonun ön cebine sıkıştırıp tabağın köşesinde bulunan çatalı eline aldı. Tatlıdan tek lokma çatala aldığı gibi telefonu titredi. Mesaj gelmişti. Merakla cebinden çıkardı, ya Rüya yada Kemal'di. Keçi olmayacağına göre, numarası onlardan başka kimse de yoktu.
Bakışı ekrana kaydı, "Mavi'm -Bir yeni mesaj" yazıyordu. Gözleri büyüdü, çatalı hızla tabağa bıraktı. Heyecanlandı, hızla açtı,
"Berna gelmedi. Bugün pek iş yok, tüm gün oturdum."
yüzünde ufak bir tebessüm belirdi. Şaşkındı, adam onun merak ettiği her şeyin cevabını tek mesajla farkında olmadan vermişti. Sıkıca tuttuğu ekranda baş parmağı istemsizce geziniyordu.
Ona cevap vermeliydi, hiç bekletmemeliydi. Hızla açtı, elleri tuşların üzerinde duraksadı. Ne yazacağını bilmiyordu, durumunu özet geçmek istedi. Dudağını buruşturdu,
"Annen arkadaşlarıyla gün yapıyor, konuşabileceğim tek bir kişi bile yok. Bayılmak üzereyim."
Gönder tuşuna bastı, adam heyecanla okudu. Yüzünde tebessüm belirdi, kulübedeki kanepede tek başına oturuyordu. Eli yeniden tuşlara gitti, derin bir nefes verdi ve sadece iki kelime yazıp gönderdi. Genç kız heyecanla açtı, kalbi adamdan gelen,
'Seni Özledim.'
Mesajıyla küt küt atmaya başladı. Aklı uçup gitti, yüzü tüm gün yok olmayacak koca bir gülümseme yerleştirdi ifadesine.
"Ben de."
.... Kendini biraz da olsa toparlayabilmiş, arkadaşlarına yoğunlaşabilmişti Rüya. sohbete katılıyor, tebessümle dinliyordu.
Masada dört ayrı tatlı tabağı vardı, çatalı eline aldı, ucuna biraz koyup kaldırdı. İki dudağının tam önünde çatal durdu, kızın bakışı önündeki giriş kapısına kaydı. Şaşırdı, bu tesadüf mümkün değildi, olamazdı.
Genç adam yanında bulunan iki yabancı adam ve Serdar'la içeri girmişti. Üstünde siyah takım elbise, ayaklarında parlak bir çift siyah ayakkabı vardı. Ceketinin ortadaki tek düğmesi iliklenmişti.
Garsonun gösterdiği yere yaklaştı, önce yanında getirdiği adamlara oturmalarını söyledi, sonra da kendisi oturmak için sandalyesini geri çekti.
Bir an durdu, bakışı geriye kaydı. Kızı gördü, bir an göz göze gelse de aldırmamaya çalışarak kafasını hızla çevirdi.
Yerine oturdu, Rüya'nın çaprazında, kafenin tam orta yerinde bir masadaydılar.
Genç kız elindeki çatalı tabağın kenarına bıraktı. Böyle bir tepki beklemiyordu, adamın hiç olmazsa küçük bir selam vereceğini düşünmüştü.
Masanın tam önünde, ayakta duran Serdar'a kaydı bakışı. Bakışı kızla buluştu, çok ufak ve mahçup bir tebessümle kafasını selam vermek adına salladığında, Rüya tepksizdi. Mert'e bakıyordu, yanındaki adamlarla önlerinde bulunan dosyaları inceliyorlardı. Genç adamın sadece ensesini ve sırtını görebiliyordu.
Sessizdi kız, onu son olarak hastanede görmüştü. Ateşler içerisindeydi ve zorla da olsa serum bağlanmıştı. Şimdi çok daha iyi görünüyordu. Demekki ilaçlar iyi gelmişti.
Kafasını eğdi, umursamamaya çalıştı. Bakışları avuç içlerine kaydı, kremlerin de etkisiyle kızarıklıkları belirginliğini kaybetmişti. Çok az ve dikkatle bakınca görünüyordu artık. Bu, onun için sevindiriciydi, ağabeyine bir yalan daha söylemek istemiyordu.
Tabağın üzerine bıraktığı çatalı yeniden ağzına yaklaştırdı, yavaşça yemeye çalışıyordu. Arkadaşları derin bir sohbetteydi, genç kız ise yine yoğunlaşmakta zorlanıyordu.
Adamın ise gözleri dosyada iken aklı da gerideydi. Yeni bir iş yapmak istediği farklı bir şirketin yöneticileriyle bir kafede konuşmak istemişlerdi. Bu kafe de şirkete en yakını ve en iyisi olmalıydı.
İçeri girmeden pencereden kızı farketmişti, yanındaki arkadaşlarıyla konuşup gülüyordu. Önce adımı durdu, onu otel odasına kapattıkları anı anımsadı.
Çırpınmış, ağlamış ve kapıyı yumruklamıştı. Adamın görmek istediği o değildi, buydu. Kızın ufak bir gülüşü, adamın hayatına hiç bilmediği hisler katıyordu. Bu gülüşü yok etmek istemiyordu, bir an karar aldı o anda. Bir daha karşısına çıkmayacak ve gülüşünün solmasına neden olmayacaktı.
O yöne hiç bakmamaya çalışıyordu, kızın hayatına girdiği gibi çıkmayı da düşünüyordu. Kabul etmediyse, zorlamayacaktı. Zaten alışmıştı hayatındaki tek renge, yenisi olmadan da yaşamaya devam edebilirdi.
Karşısındaki insanlar sohbet ediyor, işten söz ediyorlardı. Adam ise arkaya bakmamak için kendiyle savaş veriyordu.
Rüya arkadaşlarının sohbetine katılmak istedi, eskisi gibi olmayı ümit etti ama aklı sadece çaprazındaki masadaydı. Gözlerini kapadı derin bir nefes verdi. Bu adam onda büyük bir etki bırakmıştı, ne yapsa da onunla geçirdiği anlar zihninden çıkmıyordu.
....
Hesabı ödeyen dört kız, çıkışa yöneldi. Rahattı Rüya, çünkü genç adam dakikalar önce yanındaki adamları masada bırakıp dışarı çıkmış, hala da dönmemişti. Bu fırsattı, arkadaşlarını bu yüzden zorla da olsa gitmeye ikna etmişti. Böylece çıkışa giderken, çok yakınından geçmek zorunda kalmayacaktı.
Üç kız önde, Rüya biraz daha geride yürüyordu. Adımları hızlıydı, bir an önce buradan çıkmak istiyordu. Kafası önde, aklı o masada, yakalanma korkusuyla kapıya yaklaştı.
Adımı bir an durdu, tam karşısında sadece bir metrelik mesafede adam vardı. Kafeye girebilmek için gelmişti ama kızı kapının ve kafenin iç tarafında görünce durmak zorunda kalmıştı.
İki genç insan, aynı kafenin kapısındaydı. Biri girmeye, biri de çıkmaya niyetliydi. İkisi de sessiz ve adımını durdurmuştu. Aralarında çok az mesafe vardı, birbirlerinin gözlerine bakıyorlardı.
Diğerinin geçebilmesi için birinin geriye çekilmesi gerekiyordu ama her ikisinde de hiç tepki yoktu. Şu an hiçbir şeyi düşünecek durumda değillerdi. Bedenen burada ve uzakta olsalarda, ruhen çok başka diyarlarda ve yanyandaydılar.
Rüya afallamış, ne yapacağını şaşırmıştı. Mert her zamanın aksine sessiz ve tepkisizdi. Derin bir nefes verdi, kendini toparlamaya çalıştı. İçeride onu bekleyen insanlar vardı, girmek zorundaydı. Kafasını eğdi ve adım attı. Kızın tam solundan, omuzları arasında milimlik mesafe kalmasına rağmen geçip gitti.
Genç kız kalakaldı, adam yüzüne bile bakmadan yanından geçmişti. Gözlerini kapadı, derin nefes aldı. Aldırmamaya çalışarak kendine çeki düzen verdi. Arkadaşlarının seslenişini duyup çıkışa adım attı. Bir daha arkaya dönmedi ve hızla kafeden uzaklaştı.
.... Hava kararmak üzereydi, genç kız balkondaki kanepede oturuyordu. Bakışları kapıdaydı, genç adamın dönmek üzere olduğunu biliyordu. Onu delicesine özlemişti, bir an önce görmek istiyordu.
Zeynep Hanım yan komşunun seslenişiyle kısa bir süreliğine gitmişti. Rüya ise geldiği gibi duş almıştı, kendini toparlamaya çalışıyordu. Odasında ders başına oturmuştu, yemek saatine kadar bugünkü derslerin tekrarını yapmak istiyordu.
Kafasını eğdi kız, telefonunun ekranındaki saate baktı. Kamyonetin hala sesi yoktu, adam daha sokağa bile girmemişti. Derin bir nefes verdi, yerde bulunan ayaklarını yavaşça sallamaya başladı. Zaman geçirmeye çalışıyordu ama biliyordu faydasızdı.
Ayağa kalktı, susadığını hissetti. Arkasını döndü, içeri tek adım attığında adımı durdu. Beklediği o ses, kulağına ulaşıyordu. Kamyonet sokağa girmiş, kapıya yaklaşmıştı.
Hızla döndü, kalbi heyecanla atmaya başladı. Adam park edip indi, kız bekledi. Biliyordu, dışarıda aklında geçeni yapması doğru karşılanmazdı. Bakışı kapıdaydı, yavaşça aralandı ve tüm heybetiyle genç adam göründü. Beyaz bir tişört, siyah bir pantolon giymişti. Ayaklarında ise siyah spor ayakkabı vardı.
Mavi gözleri kızın kömürlerine bakıyordu. Dudağının kenarını ısırdı Nehir, bahçeye adım atıp kapıyı da örttüğünü görünce daha fazla kendini tutamadı. Önündeki basamakları hızlı adımlarla inip koşmaya başladı.
Bahçenin orta yerinde yetiştiği adama sıkıca sarıldı. Parmak uçlarında durmuş, iki kolu boynunu sıkıca sarmış ve kafası omzuna gömülmüştü.
"Seni özledim, çok özledim"
Tebessüm etti adam, bakışı sağa ve sola yavaşça döndü. İzleyen birinin olup olmadığını kontrol etti, görünürlerde kimse yoktu. Yemek vaktiydi, büyük ihtimal tüm evler hazırlık yapıyordu.
Sağ eli yukarı kalktı, kızın saçlarına yaklaştı. Yavaşça aşağı yukarı gezdirip, gözlerini kapadı. Burnuna saçlarından koku ulaşıyordu, derin bir nefes çekti. Kalbinin en orta yerine bıraktı.
Kendine gelmeye çalışarak yavaşça geriye iki adım çekildi adam, birilerinin görmesinden endişe duyuyordu. Kızın gözlerinin içerisine baktı.
"Günün nasıl geçti?" "Sensiz"
Tebessüm etti, mavileri kısıldı. Bu kızın hiç çekinmesi yoktu. Elini saçlarından geçirdi, ensesini ovdu.
"İçeri geçelim"
Kızı sollayıp eve yürüdüğünde, Nehir hızla yanına yaklaştı. Yan yanaydılar ve aralarında bir kişilik mesafe vardı. Genç kız ona bakarak adım atıyordu, adamın bakışları ise eve dönüktü.
"Senin günün nasıl geçti?"
Genç adam soruyla adımını durdurdu, kız da durdu. Bedenini çevirdi, ona rahatlıkla bakabilmek için kafasını biraz da olsa eğmek zorunda kalıyordu. Eğdi, gözlerinin içine baktı.
"Sensiz"
Yönünü yeniden eve çevirdi, kızı geride bırakıp hızla girdi. Nehir olduğu yerde durmuştu, kalbi hızla atmaya başladı. Yüzünde koca bir gülümseme belirdi. Bu adamı çok seviyordu, asla kopamazdı. Bağımlılık yaratan etkisi vardı, yanında kaldıkça, konuştukça, yüzüne ve gözlerine baktıkça daha çok bağlanıyordu.
..... Sabahın erken saatiydi, Rüya ders için okula gelmişti. Hocanın sadece bir saat işlediği ders sonrasıydı. Bu defa arkadaşlarına yenik düşmemiş ve ısrarlarına rağmen tek takılmayı seçmişti.
Yürüyordu, bir atm'den para çekmiş, çantasına yerleştirmişti. Her ayın belli bir gününde hesabına burs yatıyordu. Bugün de o günlerden biriydi, çantasında bulunan parayla ya ders kitapları alıyor yada eksiklerini gideriyordu.
Bir caddeye girdi, iki tarafı kaldırımdı ve üzerlerinde sıra şeklinde dizili giyim mağazaları vardı. Birinin önünde durdu, döndü. Boydan boya bir camekandı. Üç cansız manken yanyanaydı ve kombin yapılmış giysiler giydirilmişti.
Derin bir nefes verip avucunu sıktı. Aklında tek bir şey vardı, yapmalı mıydı? Hayır, yapmamalıydı.
Yönünü çevirdi ve hızlı birkaç adım sonrası durdu. Yapmalıydı, kesinlikle yapmalıydı. Yeniden mağazaya döndü ve daha fazla sorgulamadan içeri girdi.
..... Tek elinde bir poşet tutuyordu genç kız, içerisinde bir paket vardı. Mağazadan bursunun büyük bir kısmıyla satın almıştı. Bir caddede de duruyordu. Kafasını yavaşça kaldırdı, gözlerini zorlayan yükseklikte bir şirketin önündeydi, 'Çetemen Şirketi'.
Poşeti sıktı, ne yapıyordu? Burada ne işi vardı? Aklından geçen büyük bir hataydı, arkasını döndü. Hızlı adımlarla uzaklaşmaya çalıştı. Şirketi geçip otele yaklaştı, buraya getirildiği an zihninde yer aldı.
Bir an duraksadı, kafasını yukarı kaldırdı. Kapatıldığı odayı bulmaya çalıştı ama biliyordu, imkansızdı. Yüzlerce küçük pencereden oluşuyordu.
Bakışını yavaşça eğdi, tek adım attı. Durdu, tam önünde biri duruyordu. Siyah takım elbisenin altına her zamanki gibi siyah bir gömlek giymişti. Üst düğmesi açıktı ve kravat takmamıştı, ayakkabıları da oldukça göze çarpıyordu. Kirli sakalları ve siyah saçları oldukça özenliydi.
Otelden hızla çıkış yapmıştı Mert, toplantıya yetişmeye çalışıyordu ama karşısında gördüğü kızla adımları olduğu yere kenetlenmişti.
Burada ne işi vardı? Elinde, sıkıca tuttuğu siyah çantalı bir poşet vardı. Kolunda çantası takılıydı, kahverengi saçları ortadan ikiye ayrılmış, omuzlarına sarkmıştı. Yüzü endişeli, ela gözleri güneşin de etkisiyle parıldıyordu.
Derin bir nefes aldı Rüya, cesaretini topladı. Birkaç adım attı, yeniden durdu, adamın gözlerine bakmaya çalıştı. Beceremedi, hızla eğdi. Bakışı poşete kaydı, burada olma amacını hatırladı. Yavaşça kaldırdı, adama uzattı.
Mert dusaksadı, uzatılan poşete ve kıza baktı. Anlam vermeye çalıştı, almasını mı istiyordu? Çekinerek de olsa elini uzattı, aldı. Rüya bakışını gözlerine çevirdi.
"Bu.."
Sustu, hala kararsızdı. Sonrasında pişman olmaktan delicesine korkuyordu.
"Bu.. Verebileceğim ilk renk"
Mert şaşkındı, kıza bana hayatından bir renk ver dediğinde kabul etmeyeceğini çok düşünmüştü. Şu an duyduğuyla yüzü ifadesini yitirdi. Hem tebessüm etmek istiyor hemde kendini tutmaya çalışıyordu.
Elinde tuttuğu poşete baktı, içerisinden bir hediye paketi çıkardı. Özenle paketlenmişti. Yavaşça kapağını açtı, gördüğü ilk şey ise içerisinde beyaz bir gömlek olduğuydu. ..... Oy ve yorumları eksik etmeyelim lütfen 💙 |
0% |