Yeni Üyelik
4.
Bölüm

4.Bölüm: Buldum

@mlkshnn

Nehir olduğu odanın kapısının tıklandığı duyunca, hızla kendine çeki düzen vermeye çalıştı. Gözlerini silip, yorganın altından çıktı. Yavaşça ayağa kalkıp kapıyı açtı, şaşırdı kimse yoktu. Geriye çekildi, kapıyı yeniden örteceği sırada tam önünde yerde bir bardak su gördü. Şaşkınlıkla gözlerini etrafta gezdirdi. Kimseyi göremeyince de eğilip eline aldı. Dudaklarında oldukça kuruluk hissediyordu, yavaşça yudumladı.


.... 


Rüya gözlerini kulağına ulaşan seslerle araladı. Yavaşça yatağında doğrulduğu sırada yer yatağında uyuyan Nehir'i gördü. Uyandırmamaya gayret ederek, oldukça sessiz adımlarla ayaklarını yataktan sarkıtarak indi.


Kapının arkasına asılı olan triko lacivert hırkasını eline alıp odadan çıktı. Oturma odasına kafasını çevirdiğinde, annesini sobayı yakmaya çalışırken gördü.


"Günaydın anne. Yardım etmemi ister misin?"


Zeynep Hanım yanağına öpücük bırakan kızının gözlerine gülümseyerek baktı. Elindeki kibriti yakarak diğer elinde tuttuğu kağıdı tutuşturdu.


"Tamamdır, yandı"


Sobanın üstündeki kapağı kapatınca, Rüya duyduğu seslerle etrafa bakındı merakla. Onu uyandıran sesti.


"Ne sesi bu?"


Zeynep Hanım yerdeki su dolu olan çaydanlığa eğilip eline aldı.


"Abin bahçe kapısıyla uğraşıyor"

"Neden? Bir şey mi oldu kapıya?"


Annesi çaydanlığı sobanın üzerine bırakmıştı bile. Çayı kış aylarında bu güçlü ateşin altında demliyorlardı ve tüpün üzerinde yapılan çaydan daha lezzetli bir çay çıkıyordu ortaya.


"Bozuk olduğunu söyledi"


Rüya merakla arkasını döndü. Bahçeye gitmek isteyerek odadan çıkmak için adım attığında, annesinin sesiyle durdu.


"Bereyi tak ve montunu giy"


Genç kız annesine gülümseyip salonda bulunan küçük vestiyere yaklaştı. İçerisinden montunu çıkarıp üstüne çektikten sonra bereyi de başına geçirdi. Giriş kapısını açıp balkona çıktığında, bahçe kapısında elinde küçük çekiçle ağabeyini gördü. Üstünde siyah eşofman, ellerinde aynı renk eldiven ve başında bere vardı. Kapıya çivi çakıyordu.


"Kolay gelsin Abi, kapı mı bozuldu?"


Seslenişiyle, Ali Demir işini halletmeye çalışarak kardeşine küçük bir bakış attı.


"Dışarıdan zorlayınca açılıyor"

"Her zaman böyleydi"


Genç adam gözlerini kıstı, kapı uzun zamandır böyleydi fakat ilk defa gecenin bir yarısı biri tarafından açılmıştı.


"Daha önce yapmalıydım, sonra gecenin bir yarısında davetsiz misafirlerimiz oluyor"


Rüya gözlerini kıstı, nedenini anlamıştı. Nehir'in bunu duymamasını ümit ederken, Ali Demir aldırmadan tamire devam ediyordu.


"Çok ayıp abi"


Genç adam kapıdaki sürgüyü iyice kontrol edip, kapattı. Dışarı çıkıp, zorlamaya çalıştı. Defalarca itmesine rağmen açılmadığını görünce, gülümseyerek girdi bahçeye.


"Bu iş tamamdır" 


Zaferle kardeşine yaklaştı. Ters bakışlarına rağmen, gülümseyip önünden geçerek içeri girdi.


.....


Mert için gün çok erken başlamıştı. Sabahın bir saatinde uyanıp duş almış ve kahvaltısını etmişti. Odasının denize sıfır penceresinin önüne geçti. Bakışını bahçeye çevirdi. Dış tarafında basın mensupları vardı, ağzından tek kelime almak için dün geceden beri pusuda bekliyorlardı.


Derin bir nefes verip arkasını döndü. Oldukça büyük ve geniş bir odası vardı. Yatak örtüsü de dahil mobilyaları siyah renkti. Dolabını açtı, içerisinden siyah bir ceket çıkardı. Siyah bir gömlek ve siyah bir kumaş pantolon giymişti. Boynundaki üst düğme açıktı, boy aynasının önünde durdurdu adımını. Ceketini üstüne çekip, ortadaki tek düğmeyi kapattı. Tam yanında şifonyer tipi fakat üstü cam olan beş çekmeceden oluşan bir dolap vardı.


En üst katta, camın da etkisiyle kol saatleri görünüyordu. En hassas noktasıydı saatler. Hepsi özel yaptırmaydı ve sadece kendisinde bulunurdu. En ortada bulunan, takımına uygun renk olanı alıp bileğine taktı. İkinci çekmeceyi çektiğinde ise, sıra sıra dizilmiş olan gözlükler göründü. Siyah olanı aldı, bugün babası gömülecekti, kameraların önünde en çok buna ihtiyacı olacaktı.


Saçlarını özenle düzenleyip gözlüğü gözlerine taktı. Esmer tenine, aynı renk saçlarına ve kirli sakallarına oldukça yakışmıştı. Kolundaki saate baktı göz ucuyla, tam on dakika önce evdeki hizmetliden kahve yapmasını istemişti. Derin bir nefesle bakışını, odasının aralık olan kapısına çevirdi.


"Gülnaz!! Kahve nerde kaldı!!"


Gürleyişi, sadece hizmetlilerin bulunduğu evin tümünde yankılandı. Sinirle odadan çıktığı an telefonunun sesini duydu. Merakla pantolunun cebinden çıkarıp ekrana baktığında, yardımcısının ismini gördü.


"Efendim, istediğiniz gibi her köşeye adamlar konuldu."

"Gerekirse görünmez olsunlar ama asla kimseye yakalanmasınlar!"


Yardımcısı olan adam derin bir nefes aldı. Bakışını etrafına çevirdi, Asım Bey'in bugün gömüleceği mezarlıktaydı ve her köşesine birilerini dikmişti.


"Nehir bugün kesin gelecek, gözlerini dört açsınlar."

"Merak etmeyin efendim, Nehir Hanım görüldüğü yerde yakalanıp size getirilecek. "


Mert villanın merdivenlerini iniyordu. Önüne çıkan hizmetliye sert bir bakış atıp kahveyi elinden aldı. Koca salondaki koltuğun üzerine oturup bacak bacak üstüne attı.


"Uzatma, etrafı kontrol et"


Kapattığı telefonu tekrardan cebine yerleştirip, kahvesini yudumlamaya başladı. Kafasını sağına çevirdiğinde, bir fotoğraf çerçevesi girdi görüş alanına. Yavaşça ayağa kalkıp eline aldı. İki küçük çocuk vardı resimde. Küçük bir kız, ağabeyinin boynuna sıkıca sarılmış ve ikisi de gülüyordu. Yeniden yerine bırakıp, koltuğa oturdu. Aklında sadece kardeşini bir an önce yakalamak vardı.


.... 


Bir rüya görüyordu Nehir, doğup büyüdüğü villanın koca bahçesindeydi. Sadece 6 yaşlarında olduğu zamanlardaydı. Onun için yapılan parkın etrafında koşturuyor, gülüyordu. Arkasında, yakalamaya çalışan annesini gördükçe gülüşü artıyor, daha hızlı koşuyordu. Üstünde pembe keten bir şort, askılı beyaz bir tişört varken, perçemleri alnına, siyah düz saçları da iki omzularına sarkmıştı.


"Yakalayamazsın, yakalayamazsın anne"


Kahkahaları tüm bahçede yankılanırken, Hale Hanım da tebessüm ediyordu. Küçük meleğini dünyadaki her şeyden çok seviyordu. Heyecanla kaçtığını bilerek, adımlarını yavaş atıyor, yakalamamak için gayret ediyordu.


Beline uzanan siyah düz saçları, oldukça ince bedeni ve kömür gözleri vardı. Altı yaşında çocuğu olan birine göre oldukça genç bir kadındı. Kızının gülüşüyle gülüyor, çimlerin olduğu bahçede çıplak ayakla koşuyordu. Dizinde, kalem siyah bir etek ve beyaz bir kısa kol bluz giymişti.


"Yakalayacağım seni"


Dedi, kızının heyecanla kaçışını izleyip. Nehir, daha da hızlandı. Yakalanırsa oyunu kaybedecekti.


"Yakalamazsın ki"


Diyerek geriden takip eden annesine baktı. Önünü döndüğünde, babasını gördü. Bahçe kapısında, elinde dosyalarının bulunduğu genç adam adımını durdu. Bu manzarayı dünyaya değişmezdi, kulaklarına ikisinin de gülüşü yankı ediyordu. Çantasını yere bırakıp, üstündeki siyah takım elbiseye rağmen lüçük kızının koştuğu yöne geçti. Önüne geçip hızla yakaladı.


"Yakaladım"


Nehir gülerek kollarını babasının boynuna doladı


"Kaç baba, kaç.! Annem beni yakalayamasın"

"Emredersiniz!"


Asım Bey, karısının yaklaştığını kızının da heyecanlandığını görünce, Koltuk altlarından tuttuğu küçük kızı havaya kaldırdı.


"Kimse yakalayamaz artık"


Hale Hanım, adımını durdurdu tam yanlarında. Nefes nefese kalmıştı, gülümsüyordu. Ellerini havaya kaldırıp kızını yakalamaya çalıştıkça, Asım Bey yön değiştirdi. Nehir'in gülüşü anne ve babasının arasında yankılanırken, ikisi de bunun bir ömür sürmesini diliyordu. Eğildi genç kadın, bakışını ikisine çevirdi.


"Pes ediyorum, siz kazandınız"


Hızla kollarını havaya kaldırdı küçük kız, zafer onundu. Gülümsedi, haykırdı.


"Ben kazandım! Ben kazandım!!"


Sevinçle bağırırken, Asım Bey onu yavaşça boynuna oturttu. İki ayağı da iki omzundan sarkmıştı. Ellerini sıkıca tuttuğunda, Hale Hanım'ın bakışı karşıya kaydı. Villanın ikinci katında bir oda vardı. Odanın camında erkek çocuğu sessizce izliyordu. Kafasını eğdi genç kadın, onu nasıl farkedememişti.


"Mert"


Dedi fısıltıyla. Elini yanına gelmesini işaret ederek kaldırırken, Mert'in yüzünde heyecanla gülümseme oluştu. Hızla odasının kapısına yönelip koşmaya başladı. Evin merdivenlerini saniyeler içerisinde geçip, bahçeye koştu.


"Oyunu başa alıyoruz, bu defa sadece Nehir değil Mert de kaçacak"


Nehir heyecanla babasının boynundan indi. Ağabeyinin gözlerine bakıp elini tuttuğunda, Hale Hanım'ın geriye doğru saymasıyla oyun başlamış oldu. Koca bahçenin içerisinde iki çocuk gülerek koşmaya ve iki yetişkin de yakalamaya çalışıyordu.


Nehir gözlerini yavaşça araladı. Bulunduğu yere baktı. Bu evin büyüklüğünde bir odaya sahip olmasına rağmen, şimdi yıkılmak üzere olduğunu düşündüğü bir evde, bir yer yatağındaydı.


Yavaşça doğruldu, sırtının sızladığını hissediyordu. Yer yatağına alışkın değildi. Odadaki diğer yatağa çevirdi bakışını, tek kişilik eski bir bazaydı. boştu. Üstündeki koca yün yorganı çekip ayağa kalktı. Pencereye yaklaştı kendine gelmeye çalışarak.


Kar yine hızla yağıyordu. Etrafa serilen beyaz örtünün böylesine soğuk hissettirebileceğini ilk defa fark ediyordu. Kapıya yönelip yavaşça araladığında, koridorda Zeynep Hanım'ı gördü.


"Günaydın" 


Zeynep Hanım adımını durdurup gülümseyerek genç kızın gözlerine baktı.


"Hava çok soğuk kızım, hemen sobanın önüne geçmelisin"


Nehir oldukça sessiz olmaya gayret ederek, birkaç adım ötedeki oturma odasına yöneldi. Kapalı kapısını yavaşça araladığında, sobadan yükselen sesi duydu. Tavana yankı yapan ateşlere hala alışamasa da sıcaklığını sevmişti. İçeriye tek adım attığında, koltuğun üzerinde derin bir sohbette olan iki kardeşi gördü.


"Günaydın" 


Dedi biraz da çekinerek. Rüya duyduğu sesle gülümseyip ayağa kalktı.


"Günaydın Nehir, havayı gördün mü?"


Yakınlıkla sorunca, Nehir gülümsemeye çalıştı. Bu kıza, güveniyor ve kimseye hissetmediği yakınlığı şu anda ona hissediyordu. Bakışları koltuğa kayarken, gördüğü kısılmış bir çift maviyi fark edip, hızla kafasını çevirdi.


"Kar çok güzel yağıyor"


Rüya gülümseyip gözlerine baktı. Elini yaklaştırıp elinden tuttu.


"Sobaya yaklaşıp ellerini ısıt, kahvaltıdan sonra kar topu oynarız"


Nehir içerisinden ateş yükselen sobaya çevirdi bakışını. Ellerini o yöne uzatıp, sıcaklığı hissetmeye çalışırken, köşede sessizce izleyen adamın da soğukluğunu tüm benliğinde hissediyordu. Doğrusu, zaman geçtikçe bu duruma alışıyordu. Onu böylesine kabullenmenin en iyisi olduğunu düşünüyordu. Elinden geldiğince onunla konuşmayacak ve uzak duracaktı. Bu şekilde, genç adamın da onun varlığına alışmasını ümit ediyordu.


..... 


Kahvaltı masası toplanırken, Rüya salonda bulunan vestiyere yaklaştı. Montunu üstüne çekti, beresini taktı ve Nehir'e döndü.


"Savaşa var mısın?"


Nehir'in yüzünde çok küçük bir gülümseme oluştu. Yağan kara ve bahçeye serilen beyaz örtüye bakıp, vestiyere yöneldi. Aynı şekilde mont giyindi. Bahçeye adım attığı gibi, üstüne atılan kar topu ile bakışını çevirdi. Rüya gülüyor ve eğilip yerde yaptığı kar topunu genç kıza fırlatıyordu.


Nehir aynı şekilde eğildi. Avucunda sıkıca tutup bakışını çevirince, Rüya kaçmaya başladı. Hızla topu fırlatan Nehir, Rüya'ya çarptığını görünce gülümsedi. İki kızın bahçedeki kar savaşı ve gülüşleri evin içinde yankılanmaya başladığında, duştan yeni çıkan genç adam odasında üstünü giyerken, merakla dinliyordu. Kulağına sadece gülüşmeler ulaşıyordu. Kolundaki saate baktı, seraya gitmesi gerekiyordu.


Ellerine siyah renk eldivenlerini geçirip, aynı renk bereyi kafasına taktı. Deri montunun fermuarını açık bırakıp, kamyonetin anahtarını, telefonunu ve cüzdanını aldı. Kapıya yaklaştı. Botlarını giyerken, bakışları koşturan iki kıza kaydı. Hala gülüşüp, birbirlerine kar topu atıyorlardı. Bağcıklarını bağladı, yavaşça kalktığı sırada, üstüne gelen kişinin farkında değildi. Olduğu yerde sarsılmasına neden olan bir çarpışmaydı bu. Yavaşça doğruluğunda, Nehir ilk defa böylesine yakın olduğu bir çift maviye bakıp, hızla geri geri gitti.


"Özür.. Dilerim"


Olabildiğince çarptığı kişiden uzaklaşmaya başlayınca, Ali Demir gözlerine bakıyordu. Ondan böylesine kaçmasına şaşırırken, aldırmadan kardeşine döndü.


"Okul yok muydu bugün?"


Rüya duraksadı. Kolunu çok az sıyırıp saate baktı.


"Evet, geç kalıyorum! "


Eve koşarken, Nehir şaşkınlıkla gidişine bakıp yalnız kaldığı genç adama bile bakamadan kızın arkasından eve yöneldi.


"Çabuk ol Rüya, çok işim var"


Seslenen ağabeyinin sesiyle, Rüya hızla hazırlanmaya devam ediyordu. Üniversitenin ikinci sınıfındaydı. Maddi zorluklara rağmen, ailesinin de desteğiyle okumaya çalışıyordu. Hızla çantasına, bir defter ve kalemliğini bıraktı. Koşarak evden çıkarken, bahçede duran Nehir'i hatırladı.


"Evde yalnız kalabilecek misin? İki saat dersim var. İzin alabilirsem erken çıkarım"


Genç kızın gözlerine bakınca, Ali Demir duyduğuyla kardeşine baktı.


"Erken çıkmak yok!"


Rüya ağabeyine bakıp yeniden Nehir'e döndü. Annesinin de evde olmayacağını çok iyi biliyor, onu yalnız bırakmak istemiyordu. Derin bir nefes verip, ağabeyine yaklaştı.


"Nehir de seraya gelsin mi seninle?"

"Hayır!" 


Rüya geriden izleyen genç kıza bakıp yeniden döndü.


"O zaman dersten kaçıp onun yanına gelirim"


Biliyordu genç kız, ağabeyi buna hiç izin vermeyecek ve kızı kabul edecekti. Ali Demir çattığı kaşlarını ve kıstığı mavi gözlerini kardeşine çevirdi. Okumasını, her şeyden çok istiyor ve bunun için de elinden geleni yapıyordu.


"Tamam, tamam başımın belası"


Rüya gülümseyip ona sıkıca sarıldı.


"Ona iş yaptırmayacaksın"

"Yaptırmayacağım" 

"İki saat sonra yanınıza geleceğim"

"Tamam hadi geç kalacaksın"


Merakla izleyen Nehir'e yaklaştı.


"Üzgünüm ama iki saat abimle kalman gerekiyor."

"Ne? Olmaz!" 

"Annem de evde olmayacak, seni yalnız bırakmak istemiyorum. İki saat söz veriyorum. Kulübe'de oturursun"


Nehir gerideki bir çift maviye bakıp derin bir nefes verdi. Başka çaresi olmadığını biliyordu.


"Hazırlan-malıyım"


Eve çevirdi yönünü.


.... 


Kamyonetteydi üç kişi. Ali Demir kullanırken, yanında Rüya, onunda yanında Nehir vardı. İlk defa böylesine bir araca binen genç kız, şaşkınlıkla etrafı izliyordu. Minibüse göre daha rahat olsa da oldukça şaşırtıcıydı onun için.


Birkaç gündür yaşadıklarını düşünüyordu sessizce. Evinin bahçeleri son model arabalarla dolu iken, o şimdi bu eski ve küçük kamyonetin içerisindeydi. Ara ara sarsılan bu kamyonetle önce Rüya okula bırakılmıştı. Yola aradaki boş koltuğa rağmen iki kişi devam edilmişti. İkisi de oldukça sessizdi.


Nehir etrafı izliyor, Ali Demir de yolda gördüğü bazı insanlara korna çalarak ilerliyor bazen de sinirlenip laf atıyordu. Onun verdiği her tepki de Nehir, korku hissediyordu. Sallana sallana ilerleyen kamyonet seranın kapısında durduğunda, Ali Demir indi. Hala içeride bekleyen genç kıza şaşırıp önüne geçti.


"İnmeyecek misin! ?"


Genç kız irkilerek kendine geldi. Hızla kapıyı açıp indi. Genç adamın arkasından takip edip seraya adım attı. Kulübesinin kapısını kendi cebindeki anahtarla açan Ali Demir'e bakamadan girdi.


Sessizce kanepeye oturunca, genç adam tarafından elektrikli sobanın fişi takıldı, çaydanlığın içi su doldurulup küçük tüpün üzerine bırakıldı.


Nehir sessizce izliyordu kulübeden çıkan adamı. Buz gibi olan havaya rağmen bahçedeki çiçeklere yönelmişti. Karın kapladığı saksıları, tek tek üstü kapalı olan alana taşımaya çalışıyordu. Oldukça hızlı ve güçlüydü. Bu kasların nedeninin, saksıları böylesine taşımak olduğunu düşünürken, tüm vücudunda titreme hissetti. Oldukça soğuktu. Hızla yanan sobaya yaklaştı. Ellerini o yöne uzattı, yavaşça ısınmaya başladığını fark etti.


Bakışını bahçeye çevirdi, genç adam yazın ortasında gibi hala dışarıda saksıları taşıyordu. Taşmaya başlayan çayı fark edip ayağa kalktı. Köşede bulunan dem poşetini eline aldı. Ölçüsünü bilmese bile üç kaşık atıp, demledi. Alttaki çaydanlığın üstüne de su ekleyip, sessizce yeniden yerine oturdu.


Karşıdaki masanın üzerinde duran saate çevirdi gözünü. Rüya'nın gelmesine hala çok vardı. Bu süreçte ne yapacağını düşünürken, bir anda duraksadı.


Dün gece haberlerde görmüştü. Babası, bugün öğle vakitlerinde aile mezarlığına defnedilecekti. Hızla ayağa kalktı. Kesinlikle orada olmalıydı, bu son görevi tehlikeli bile olsa yerine getirmeliydi.


Kapıya yöneldiği sırada yeniden durdu. Ağabeyinin onu yakalamak için her şeyi yapabileceğini bilse de babası için bunu göze alabilirdi. Gözlerini kapatıp derin bir nefes verdi.


"Bir şey olmayacak, bir şey olmayacak. Gidip döneceğim"


Kapıyı açtı. Kulübeden çıkış yaptığı gibi genç adamın bakışları ona döndü. Duraksadı Nehir, buradan çıkabilmenin bir yolu olmalıydı. Aldırmadan yeniden saksı taşımaya başlayan genç adama doğru yürüdüğünde, Ali Demir ona döndü. Bir çift mavisi, onun bir çift kömürüyle buluşmuştu.


"Ne var! ?" 


Nehir kafasını eğdi. Hava buz gibiydi. Eldivensiz elleri ve beresiz kafası gibi tüm vücudu da oldukça üşüyordu.


"Biraz.. yürümek istiyorum"


Ali Demir önündeki saksıya eğilip eline aldı, onu umursamıyordu.


"Bu havada mı! ?" 


Nehir kafasını aşağı yukarı sallamakla yetindi.


"Beni bulaştırma da ne yaparsan yap! "


Elindeki saksıyla ilerlediğinde, Nehir derin bir nefesle çıkışa yöneldi. Sessiz adımlarla çıktığında, Ali Demir gizli bakışlarla onu izleyip yeniden işine döndü.


.... 


İki tarafı çitlerle kaplı, koca bir alanı andıran bir bahçeye yaklaştı Nehir. Buraya ulaşabilmek onun için oldukça zor olmuştu. Rica ettiği bir araba tarafından buraya bırakılmıştı.


Koca kapıdan içeriye korkuyla girdi. Etrafta onlarca lüks ve son model araba vardı ve çoğu da onlara aitti, tanıyordu.


Derin bir nefesle önce arabaların sonra da ağaçların arkasına gizlenerek ilerliyor, şu an gömüldüğünü bildiği babasına yaklaşmak istiyordu. Attığı her adımda etrafa bakıyor, yakalanmamak için dualar ediyordu.


Attığı adımlar, onu onlarca insanın bulunduğu bir kalabalığa yaklaştırdı. Annesinin tam yanına gömülen babası için okunan dualar duyulurken, din görevlisinin kalabalığa sorduğu "Hakkınızı helal ediyor musunuz?" sorusu, gözlerinin dolmasına neden oldu. Yanağına, kalabalığın arasında göremese bile babasının vedasına yaşlar akarken, gözlerini kapadı.


"Helal.. olsun baba" 


Dedi zar zor da olsa. Buz olan ellerine rağmen, önündeki ağacı sıkıca tutmuştu. Gazetecilerin de bulunduğu kalabalığa görünmekten oldukça korkarak arkasını döndüğünde, ağabeyi Mert de sorulan sorulara kameralar eşliğinde cevap veriyordu.


Yüzü asık ve gözüne de siyah gözlük takılıydı. Bir yandan da bakışları etrafını saran kalabalığın üzerindeydi ki telefonunun sesini duydu. Hızla cebinden çıkarıp kulağına yaklaştırdı.


"Alo" 

"Nehir Hanım burada"

"Ne?" 


Hızla kameralardan uzağa geçti. Etrafa bakınırken, telefonu heyecanla kulağında tutmuştu.


"Hemen eve götürün, geliyorum bende"


Yüzünde kimsenin görmediği gizli bir gülümseme oluştu. Sonunda hedefine ulaşmanın zaferiydi. Yeniden ciddiyetini korumaya çalışarak kalabalığın arasına geçti. Dakikalar sonra yavaşça ayrılan kalabalığa rağmen tek bir adam bekliyordu. Arkasında, aynı şekilde siyah takım elbiseli iki adamda bulunuyordu. Derin bir nefesle Mert'e yaklaştı. Gözündeki gözlüğü çıkarırken, yeşil gözleri göründü.


"Mert" 


Arabaya yönelen Mert'in bakışları ona döndü. Babasının iş ortağının tek oğluydu ve çocukluğundan bu yana hiç anlaşmazlardı.


"Nehir neden burada değil?"


Diye sordu merakla genç adam. Kahverengi saçlarının ve siyah takım elbisenin aksine yeşil gözleri vardı. Endişe ile önündeki adama bakıyordu.


"Gitti" 

"Nereye?" 

"Yurt dışına" 


Arkasını yeniden dönen Mert'e yaklaşıp kolundan tuttu. Ona hiçbir şekilde güvenmiyor, genç kızın burada olmamasından şüphe duyuyordu. Yeşillikleri sadece alevi andıran Kemal, derin bir nefes verdi kısılan gözleriyle.


"Neden? Nehir, babasını böyle bırakacak biri değil, üstelik telefonu da kapalı"


Mert derin bir nefes verdi. Kapıda hala bekleyen gazetecilere bakıp, sakinliğini korumaya çalıştı.


"Bunu onu gördüğünde sorarsın! Şimdi çekil önümden!"


Kolunu hızla geriye çekip arabasına ilerledi. Genç adam, bakışını yeni gömülen Asım Bey'in toprağına çevirip, merakla etrafa bakındı.


.....


Yüzündeki gülümseme ile seraya giriş yaptı Rüya. Elinde defteri vardı. Bahçede hala işlerle uğraşan ağabeyine yaklaştı.


"Abi" 


Ali Demir ona döndü. Kolundaki saate baktı öncelikle.


"İki saati geçmiş"


Gülümsedi, kardeşi dersi yarım bırakmamıştı. Rüya gözlerini kıstı.


"Dersin bitmesini bekleyeceğimi söylemiştim"


Etrafa bakınarak kulübeye yaklaştı. Nehir'i görmeyi umuyordu. Kapısını yavaşça araladı, boştu. Defterini ve çantasını bırakıp hızla dışarı çıktı. Önce ön bahçeye sonra arka bahçeye bakındı, yine yoktu.


"Nehir nerde?" 


Duraksadı genç adam bir an, onu tamamen unutmuştu.


"Yürümek istediğini söylemişti"


Rüya hızla ağabeyine yaklaştı.


"Ne? Ne zaman?" 

"Buraya geldiğimiz de"


Endişeyle duraksadı genç kız, iki saattir ortada yok muydu?


"Abi!! Neden izin verdin!!?"


Ali Demir kafasını iki yana salladı. Ne diyeceğini bilmiyordu ve bu kadar zaman geçtiğinin de farkına yeni varmıştı.


"Yürümek istediğini söyledi, ne yapsaydım. Bir yere mi bağlasaydım?"


Gözlerinin dolduğunu hissetti Rüya, nereye gidebilirdi böyle bir durumda. Kapıya koşmaya başladı.


"Hiçbir şey hatırlamıyor, kayboldu belki de. İzin vermemeliydin"


Seradan çıkıp etrafı kontrol ederek ilerlerken, bir yandan da onu bulabilmek için dua ediyordu. Kendini suçluyordu, onu asla yalnız bırakmamalıydı.


"Nehir!!" 


Sokağa bakınıp, caddedeki dükkanlara sormak için yaklaştı.


..... 


Havanın kararmasıyla, Rüya seraya döndü. Ağabeyi endişe ile onu bekliyordu.


"Rüya! Neredesin sen!?"


Rüya gözünden yavaşça akan yaşa aldırmayarak oturdu bir taşın üzerine. Elleri ve yüzü buz tutmuştu fakat umurunda değildi. Sorabileceği herkese sormuş, bakabileceği her yere bakmıştı ama hiçbir sonuç alamamıştı.


"Yok, hiçbir yerde yok. Lütfen bana doğruyu söyle abi, sen mi gönderdin onu? Yada giderken bir şey dedi mi? "


Ali Demir önüne eğildi. Tek eliyle elinden sıkıca tuttu. Diğer elini de kardeşinin yaşlı olan gözüne yaklaştırdı. Yavaşça yaşları sildi. Onun üzülmesini asla istemiyordu.


"Abin sana daha önce yalan söyledi mi?"


Rüya kafasını iki yana salladı. Ağabeyi bu dünyada en güvendiği kişiydi.


"O zaman güven bana. Sadece biraz yürümek istediğini söyledi. Belki de geldiği yere geri dönmüştür"

"Hatırlamıyordu abi, geri dönemez. Kesin başına bir şey geldi"


Suçlulukla başını eğdiğinde, Ali Demir derin bir nefes verdi. Saatin çok geç olduğunun farkındaydı.


"Hadi eve gidelim, annem merak etmiştir"

"Olmaz! Önce karakola gidelim"

"Ne diyeceğiz polislere Rüya? Evimize birkaç gündür gelen bir yabancı vardı, kim olduğunu bile bilmiyoruz ama onu arıyoruz mu? Kalk, eve gidiyoruz. Kızdırma beni daha fazla. "


Elinden tutup kalkmasına yardımcı oldu. Kamyonete binmesini sağlayıp, seranın kapılarını kapattı. İlerleyen kamyonda genç kızın bakışları sadece geçtiği yollardaydı.


Nehir'i yeniden görmeyi istiyor, başına bir şey gelmemiş olmasını diliyordu. Kar şiddetini artırırken, Rüya daha da endişe duyuyordu. Genç kızın evin içerisinde bile sürekli soğuk olan ellerinin, bu an bu havada buz kesildiğini düşünüyordu.


"Dön, Nehir. Lütfen dön ve iyi olduğunu söyle"


Fısıldadığında, ağabeyinin bakışını görüp kafasını eğdi.


.... 


Evin kapısında duran kamyonetten hızla indi Rüya.


"Nehir!!" 


Bahçeye koştu, belki onlardan önce eve dönmüştü. Önce bahçeye, kendi odasına, ardından mutfağa, ağabeyinin odasına ve son olarak oturma odasına baktı. Yoktu, hayal kırıklığıyla odasına geçip yatağının ucuna otururken, genç adam ona baktı.


"Rüya"


Yanına yaklaşıp, aynı şekilde yatağın ucuna oturdu.


"Neden? Neden hiçbir şey söylemeden gitti?"


Kardeşinin gözlerine baktı genç adam, derin bir nefes aldı. Gözlerindeki endişeyi görebiliyordu.


"Gelirken izin almadığı gibi, giderken de aynısını yaptı. Bu yüzden üzülme artık. O bir misafirdi, bir süre kaldı ve geldiği yere döndü. "


Rüya önce kafasını eğdi, gözlerini kapatıp tekrar açtı. Bakışını ağabeyinin gözlerine çevirdi, haklıydı. Bu kızı sadece iki gündür tanıyordu ve bu kadar endişe etmesi yersizdi.


"Haklısın" 


Genç adam derin bir nefes aldı. Küçük bir tebessümle elini, kardeşinin yüzüne bıraktı. Yanağında yavaşça gezdirdi.


"Aferin, şimdi gülümse Abi'ye"


Rüya yüzünde buruk bir gülümseme oluşturdu. Ağabeyi rahatlıkla doğrulup, alnına küçük bir öpücük bıraktıktan sonra kalktı.


"Hadi bakalım, yemek yiyelim."


Arkasını dönüp odadan çıktığında, Rüya kafasını eğdi. Bakışı ayaklarını bıraktığı halının birkaç adım ötesine kaydı.


Genç kızın yatağını oraya sermişlerdi. Gözlerini kapayıp derin bir nefes aldı. Umursamamaya çalışarak sırtını yatağa bıraktı. Gözlerini kapadı, yeniden açtı iki kolunu iki yana sonuna kadar açıp, kısmen rutubet tutmuş beyaz tavana baktı. Zihninde yeniden misafir yer aldı, habersiz gidişinin nedenini merak ediyordu. Doğrusu, gelişinin bile nedenini bilmiyordu hala.


"İyi ol Nehir"


Doğrulup, yatağın ucuna yeniden oturdu. Sadece iyi olmasını ve gerçekten de geldiği yere dönmüş olmasını diledi.


..... 


Rüya gözlerini sabahın ilk ışıklarında araladı. Gün doğana kadar gizlice Nehir'in geri dönmesini bekleyip uyuyakalmıştı.


Başında hissettiği ağrıya rağmen ayağa kalktı. Odasından çıkıp mutfağa geçerken, annesini kahvaltıyı hazırlamaya çalışırken gördü.


"Günaydın anne"


Sandalyelerden birine oturdu. Ağabeyini görmek için olduğu yerden etrafa bakındı. Ses de yoktu, ağabeyi de.


"Abim nerde?"

"Ekmek almaya gitti, dönmek üzeredir"


Rüya mutfaktaki küçük pencereden bahçeye çevirdi bakışını. Dün sabah genç kızla kar topu oynamışlardı.


....


Ali Demir, elindeki ekmek poşetiyle sokağa girdi. İki tane küçük almıştı, onlara yetiyor, çoğu zaman artıyordu da. Yayan geçtiği yolda sokakta gördüklerine selam verirken, köşe başında yürüyen iki genç adam gördü. Aralarında konuşuyorlardı. Derin bir sohbetin içerisindeydiler.


"Evet, dün sabaha doğru buldum. Bizim caddede bir duvara sırtını dayayarak oturmuştu. Soğuktan titriyordu ama öylesine güzeldi ki"


Gülümseyen adamlardan birinin sesiyle, bakışını o yöne çevirdi. Hararetli bir sohbetin içerisindeydiler, istemeden kulak misafiri olmak zorunda kalıyordu.


"Çok mu güzel?"

"Tam bir afet diyorum sadece, hemen onu eve getirdim. Sabaha kadar sayıkladı, ama hala da uyanmadı."


Ali Demir aklına gelene ihtimal vermeyerek, önlerinden selam vererek geçip karşıda ve iki kapı ötede bulunan kapısına yaklaştı. Bahçeye girerken, hızla akan kara rağmen balkondaki eski kanepede oturan kardeşini gördü.


" Rüya! Hava çok soğuk "


Rüya kapıya bakıyordu. Aklında, ne kadar istemese de hala Nehir vardı. Geri dönmeyecek olsa bile iyi olduğunu bilmek istiyordu sadece.


"Gelmedi" 


Ali Demir derin bir nefesle yaklaşıp yanına oturdu. Aynı şekilde bahçe kapısına çevirdi bakışını.


"Onu neden bu kadar çok merak ediyorsun?"

"Gidecek yeri yoktu ve hiçbir şeyi hatırlamıyordu. Başına bir şey gelmemiştir değil mi?"


Genç adam elini kardeşinin elinin üzerine bıraktı. Gözlerinin dolu dolu olduğunu görebiliyordu. Ne kadar çabalasa da kardeşinin, o kızı unutmadığını görüyordu.


Derin bir nefes verdi, buna engel ol ak istiyordu. Bu kız, ona babasından kalan emanetti, canıydı. Onun için yapamayacağı şey yoktu. Düşündü, bir şeyler yapmayı istedi. Aklıma bir an tel bir şey geldi. İki adamın sohbeti zihninde yer alırken kardeşine döndü. Düşündüğü şey olabilir miydi?


"Bekle beni" 


Ayağa kalkıp gözlerine baktı.


"Nereye Abi?" 

"Doğrulamam gereken bir şey var, bekle"


Hızla bahçeden çıktı. O kızı evinde görmek istemese bile aklındaki ihtimale kardeşi için bile olsa bir kesinlik kazandırmak istiyordu. Adamlardan birinin kapısında durdurdu adımını. Derin bir nefes verip, yumruk yaptığı elini hızla vurmaya başladı. Dakikalar içerisinde kapı annesi yaşlarında bir kadın tarafından açıldı.


"Ali Demir" 


Komşuya aldırmadan hızla bahçeye girdi. Kapının önünde ayakkabılarını çıkarıp eve geçti. Küçük olan evin odalarını, kadının ve sokaktaki gencin şaşkın bakışları altında gezerken, bir anda durdu. Bir yatağın üzerinde sırtüstü pozisyonda, saçları yastığa savrularak kendinden geçmiş şekilde uyuyordu genç kız.


"Nehir!" 


Dedi ilk defa. Hızla yaklaşıp önünde durdu. Gözlerine ve yüzüne baktı. Hiç iyi görünmüyordu.


"Nehir!!" 


Genç kız yavaşça gözlerini araladı. Duymak istediği seslerden biriydi bu. Uyuklayan gözleri, sararmış yüzü ve ter atan alnına rağmen, karşısındaki kişiye bakmaya çalıştı. Bu bir çift mavi göz, onu ilk defa böylesine rahatlatmıştı. Kurumuş dudaklarını araladı.


"Bul.. dum" 


Yatağa bastırdığı avuçlarından güç almaya çalışarak yavaşça doğrulmaya çalıştı. Hissettiği halsizliğe ve tüm vücudunu saran ateşe rağmen, dayanamayarak iki kolunu açtığı gibi genç adamın boynuna sardı.


"Buldum" 


Gece boyunca evlerini aramış, bulamayınca da bir köşeye çökmüştü çaresizlikle. Gözlerinden hızla yaşlar akıyor, adama sıkıca sarılıyordu.


Oy vermeyi unutmayalım :-)

Loading...
0%