Yeni Üyelik
5.
Bölüm

5.Bölüm: Hediye

@mlkshnn

Genç kız yavaşça gözlerini araladı. Duymak istediği seslerden biriydi bu. Uyuklayan gözleri, sararmış yüzü ve ter atan alnına rağmen, karşısındaki kişiye bakmaya çalıştı. Bu bir çift mavi göz, onu ilk defa böylesine rahatlatmıştı. Kurumuş dudaklarını araladı.


"Bul.. dum" 


Yatağa bastırdığı avuçlarından güç almaya çalışarak yavaşça doğrulmaya çalıştı. Hissettiği halsizliğe ve tüm vücudunu saran ateşe rağmen, dayanamayarak iki kolunu açtığı gibi genç adamın boynuna sardı.


"Buldum" 


Gece boyunca evlerini aramış, bulamayınca da bir köşeye çökmüştü çaresizlikle. Gözlerinden hızla yaşlar akıyor, adama sıkıca sarılıyordu. Oldukça sessiz ve tepkisiz olan genç adam yavaşça geriye çekildi. Genç kızın bembeyaz olan tenine baktı, kızarıktı. Nehir adamın mavi gözlerine bakıyordu, öylesine halsiz hissediyordu ki, onu burada bırakmamasını söyleyemeden gözleri yavaşça kapanmaya başladı. Elleri de tüm vücudu gibi hissizleşirken, yavaşça bedeni yatağa düştü.


"Nehir!" 


Genç adamın mavi gözlerine bakıp gözlerini yumdu. Hızla ayağa kalktı Ali Demir. Önüne eğilip, üstüne örtülen battaniyeyi kaldırdığı sırada, komşusu yanına yaklaştı şaşkınlıkla.


"Ne yapıyorsun sen?"


Adamı geriye itip aldırmadan, hızla genç kızı kucağına aldı. Hızlı adımlarla evden çıkardı. Sokaktaki tüm komşuların meraklı bakışlarını umursamadan, kendi evinin kapısına yaklaştı.


"Rüya!" 


Ağabeyinin sesşsnişiyle hızla kapıyı açan genç kız , şaşkınlıkla kollarında baygın olan kıza baktı.


"Abi, Nehir!!" 


Ali Demir hızla eve girdi. Kardeşinin odasına yaklaşıp, genç kızı yavaşça yatağa yatırdı. Eğilip elini alnına bıraktı, yanıyordu. Kardeşine döndü.


"Doktor bulmaya çalışacağım, yanından ayrılma ve üstünü örtme."


Hızla evden çıkıp, kamyonetine bindi. Kimlik olmadan muayene edebilecek bir doktor arayışına girdi.


....


Rüya elinden tutmuş olduğu genç kızı izliyordu. Geldiği andan beri baygındı. Doktorun bağladığı seruma bile tepki vermemişti. Endişeyle elini yavaşça alnına bıraktı. Doktor ve ağabeyinin odadan çıktığını görüp endişe dolu olan annesine döndü.


"Yanıyor anne"


Zeynep Hanım elindeki ıslak bezi iyice sıkıp yeniden alnına bıraktı.


.....


Bahçeye çıkan doktoru takip ediyordu Ali Demir merakla.


"Neyi var?"


Doktor adımını durdurup gözlerine baktı.


"Maruz kaldığı soğuk, kan akışının yavaşlamasına neden olmuş. Neyse ki soğuk ortamdan çok geç olmadan çıkarılmış. Serum bağladım fakat önümüzdeki iki gün aksatmadan devam edilmeli. Bu süreçte gözle görülebilir iyileşme olmazsa da hemen en yakın hastaneye kesinlikle götürülmeli"


Genç adam derin bir nefes verdi, nasıl yapacağını bilmiyordu. Kim olduğu hakkında hiçbir fikri yoktu ama mecbur kalırsa bunun için çaba harcayacaktı.


"Özellikle çok soğuk ortamlardan bir süre uzak durması gerekiyor. Serumlar bittiğinde, tamamen toparlanacağını umuyorum"

"Teşekkür ederim"


Kapıyı önden açtığında, doktor dışarı adım attı.


"Tekrar geçmiş olsun"


Arkasını dönüp ilerlemeye başladı, Ali Demir izleyip yeniden bahçeye girdi.


.... 


--1 Gün Sonra--


"Abi lütfen"

"Hayır dedim Rüya"


Koridorda ve tam kapının önündeydi iki kardeş. Dışarıya attığı ilk adımda, kardeşi hızlı adımlarla yeniden önüne geçti. Saatlerdir ağabeyini bir konuda ikna etmeye çalışıyordu fakat ikisi de birbirinden inatçıydı.


"Çok inatçısın Abi! Altıüstü bir telefon istiyorum"


Ali Demir derin bir nefes verdi. Mavilerini kardeşinin gözlerine dikti.


"O, burada temelli kalmayacak. Unutma, gidecek. O yüzden telefon almayacağım"

"Of abi! "


Ali Demir yanağını sıkıp kardeşini solladı. Bahçeden çıkıp kamyonete bindi. Ona el sallayarak gülümseyip çalıştırdı. Yüzünü asmıştı genç kız, istediği şeyi ona yaptıramamıştı.


....

Rüya hala gözlerini açmayan kızın başında bekliyordu. Elini serum takılı eline yaklaştırdı. Canını yakmadan dokunmaya çalışıyordu. Sobanın sıcak havasına rağmen hala buz gibilerdi. Şaşırdı, elleri hiç ısınmıyordu. Halbuki onun için odaya bir elektrikli soba da getirilmişti ve aralıksız yanıyordu. Derin bir nefes verdiğinde, kapının önünde duran kamyonetin sesini duydu.


Yavaşça ayağa kalkıp oldukça sessiz adımlarla odadan çıktı. İçeri giren ağabeyini görmesine rağmen yüzüne bakmadan ilerlediğinde, Ali Demir şaşırıp kolundan tuttu. Asık yüzüne baktı.


"Küs müyüz?"


Rüya gözlerine bakmamaya çalışıyordu, ona kırgındı. Kolunu, elinin arasından çıkarırken ağabeyi elini montunun cebine koydu. İçerisinden çıkardığı, tuşlu, siyah küçük telefonu uzattı.


"Al, istediğin"


Genç kız şaşkınlıkla önce telefona sonra da yüzüne baktı. Gülümsedi heyecanla. Hızla eline aldı, biliyordu. Biliyordu işte, hayatının en değerli erkeği onu her zaman olduğu gibi yine kırmamıştı.


"Sim kart da var mı içinde?"


Heyecanla sorunca, Ali Demir kafasını aşağı yukarı salladı. Kardeşinin mutluluğuna gülümsediğinde, Rüya hızla yaklaşıp boynuna atladı. Sıkıca sarıldı ve defalarca teşekkür etti.


"Abilerin en yakışıklısı, en iyisi"


Hızla uzaklaşıp genç kızın uyuduğu odaya yöneldi yeniden. Gözleri mutlulukla parlıyordu. Elinde telefonu sıkıca tutmuştu ve bundan sonra kaybolmaması için genç kıza verecekti. Ali Demir sessizce yaklaştı. odanın kapısı çok küçük şekilde aralık bırakılmıştı. Bakışını çevirdi, genç kız hala uyuyordu.


.....

Rüya gözlerini yavaşça araladı. İki gündür genç kızın yerine, yer yatağında kendisi uyuyordu. Doğrulup bazaya yaklaştı, hala uyuyordu Nehir. Doktorun verdiği serumlar dün gece bitmiş, artık sadece kendine gelmesi bekleniyordu.


"Hadi Nehir, aç artık gözlerini"


Sesiyle genç kız gerçek dünyaya dönüş yaptığını hissediyordu. İki gündür içerisinde hissettiği boşluk yavaşça doluyordu. Elinin üzerinde, bir el vardı. Tüm benliğini ısıtıyordu. Zorlanarak gözlerini kırpıştırınca, Rüya heyecanla izliyordu.


"Hadi Nehir, yapabilirsin"


Dizlerini yatağın kenarlarına bırakmıştı Rüya. Hareket eden kirpiklerini izliyor, tamamen gözlerini açmasını bekliyordu. Genç kız derin derin nefes aldı ve gücünü toplayarak gözlerini araladı. Karşısında bir çift ela göz gördü ilk olarak. Endişeyle tebessüm ediyordu. Zihninde iki gece öncesi yer alınca yanağına tek damla yaş hızla süzülmeye başladı. İnanamıyordu hala, yeniden bu eve dönebilmişti.


"Rüya"


Rüya sevinçle yatağın üstünden inip ayağa kalktı. Heyecandan ne yapacağını bilmiyordu. Yüzünde koca bir tebessüm vardı.


"Günaydın"


Nehir avuç içlerini yatağın iki köşesine bastırıp yavaşça doğrulmaya çalıştı. Hızla Rüya'ya yaklaşıp ona sıkıca sarıldı. Kollarını boynuna sıkıca dolamıştı. Düşünüyordu, buraya yeniden gelebileceğine ihtimal vermemişti. Mezarlıkta, onu fark eden ağabeyinin adamlarından kaçarken, sadece bir defa bile olsa yeniden buraya gelmeyi dilemişti. Hızla koşarken, aslında o evi asla bulamayacağının da farkındaydı.


Girdiği birbirinin aynısı sokaklarda, bu evi ayırt edememişti. Gecenin ayazında, sonunda buz tutan tüm vücuduyla bir caddede oturmuştu bir yere. Sonrasını da hiç hatırlamıyordu, fakat yeniden bu evde olmanın rahatlığıyla derin nefes alıyordu.


"Bulamadım"


Dedi sarıldığı Rüya'nın boynuna iki kolunu sıkıca dolamışken.


"Evi bulamadım"


Rüya geriye çekildi. Dolu gözleriyle, elini yanağının üzerine bıraktı.


"Çözümü biliyorum Nehir, bir daha kaybolmayacaksın"


Köşedeki dolabın üzerinde bulunan telefona yaklaştı. Genç kıza uzatırken, Nehir gözlerine merakla bakıyordu.


"Bunu yanından hiç ayırma, ben ve abimin numarası kayıtlı."


Nehir eline aldı. Avucunun yarısını kaplayan bu tuşlu telefona baktı. Herkesten önce aldığı son model telefonlarını hatırlamasına rağmen aldırmadı. Şu an fiyatını ölçecek durumda değildi. Gözleri dolarak avucunda sıktığında, yaklaşıp minnetle genç kıza yeniden sarıldı.


"Teşekkür ederim"


..... 


Rüya hemen ayağa kalktı. Karşısındaki yatakta olan genç kıza heyecanla bakıyordu.


"Hadi bakalım, çok uyudun"


Gülümseyerek elini uzatınca, Nehir gözlerine baktı. Elinde sıkıca tuttuğu telefonu köşeye bırakıp, uzatılan ele karşılık verip tuttu. Destek alarak günler sonra yataktan çıkarken, Rüya kapının arkasında bulunan askıdan ince triko yeşil hırkasını çıkardı.


"Önce bunu giymelisin"


Genç kız itiraz etmeden eline aldığı gibi giymeye başladı. Önündeki düğmeleri tek tek kapatırken, Rüya gülümseyerek izliyordu.


"Tam oldu"


Odanın kapısını araladı. Ardarda odadan çıkıp salona geçtiklerinde, karşılarına ilk çıkan Zeynep Hanım olmuştu.


"Kızım" 


Sonunda uyandığını gördüğü genç kıza yaklaştı. Elini, yüzüne yaklaştırıp alnına dokundu. Sıcaklığını kontrol etti, ateşi yoktu.


"İyi misin?" 

"Evet" 

"Bizi korkuttun" 


Nehir gözlerine baktığı kadına yaklaşıp sarıldı. Sırtının sıvazlandığını hissederken, yavaşça gözlerini kapadı. Derin derin nefes aldı.


"Teşekkür ederim her şey için"


Zeynep Hanım geriye çekilerek gözlerine baktı. Elini, yeniden iki yanağının üzerine bırakmıştı.


"Sen de benim kızımsın, sakın unutma"


Genç kızın gözleri doldu. Hiç bilmediği gerçek sevgiyi bu evde görüyordu. Lüks ve ihtişamlı yaşamı içerisinde, çevresinde onu gerçekten ve karşılıksız seven tek bir kişi bile yokken, maddi zorluklar içerisinde, kim olduğunu bile bilmeyen bu aile tarafından gerçekten sevildiğini hissediyordu.


"Hemen odaya geçin, kar yine çok fena yağıyor"


İki kıza bakınca, Rüya odanın kapısını açtığında sobaya odun atmaya çalışan ağabeyini gördü.


"Günaydın Abi" 


Ali Demir'in bakışı geride mahçup şekilde duran genç kızdaydı. Mavi gözlerinin genç kızın gözleriyle buluştuğunu görüp, hızla kafasını sobaya çevirdi. Elindeki odunları tek tek içerisine attığında, Nehir karşıdaki koltuğa oturdu. Buraya nasıl geldiğini düşünüyordu. Gözlerini, isminin seslenmesiyle açmış ve karşısında genç adamı görmüştü. Doğrulduğu gibi de sıkıca sarılmıştı.


Hatırlayarak başını şaşkın bir mahçubiyetle eğdiğinde, sobanın kapağını kapatmaya çalışan Ali Demir de aynı anda düşünüyordu. Seslendiği genç kız, gözlerini açtığı gibi kollarını boynuna dolayıp sıkıca sarılmıştı. Umursamamaya çalışarak, elindeki demir şişi sobanın kenarına asıp, arkasındakilere bakamadan odadan çıktı.


..... 

Seradaydı üç kişi. Ali Demir satışını yaptığı çiçekleri sevkiyat için kamyonete yüklerken, iki genç kız kulübede oturuyorlardı. Rüya derin bir nefes verip, genç kıza döndü. Merak ettiği şeyler vardı.


"Nereye gittin?" 


Nehir ona döndü. Babası iki gün önce gömülmüş olmasına rağmen, toprağına bile dokunamamıştı. Dolu gözleriyle kafasını eğdiğinde, derin bir nefes aldı sessizce.


"Yürümek istedim sadece"

"Neden çok uzaklaştın? Başına kötü bir şey geldiğini düşündüm"

"Evi bulabileceğimi düşünüyordum"


Rüya ayağa kalktı. Köşede bulunan masanın üzerindeki defterden bir sayfa koparıp, kalemi eline aldı. Bir şeyler yazıp genç kıza uzattı.


"Burada bizim evin ve seranın adresi yazılı, bundan sonra kaybolma"


Nehir uzatılan kağıda bakıp bakışını Rüya'ya çevirdi. Gözünden yanağına tek damla yaş hızla aktığında, Rüya derin bir nefesle yaklaşıp sarıldı.


"Bundan sonra sen misafir değil, bizim evin bir üyesisin. Yaşını bile bilmiyorum ama artık kardeşiz, tamam mı?"


Yavaşça geriye çekildiğinde, bu defa da sarılan Nehir oldu. Bir ağabeyi olmasına rağmen, kardeşliğin gerçek anlamını sadece bu kızla öğrenmişti. Hayat ona aslında çok iyi davranmıştı her şeye rağmen. Kimsesiz kaldığını hissettiği o gece de, böylesine bir aileye sahip olmuştu. Gülümseyen Rüya, ağabeyinin pencereden bakışını görüp karşısındaki saate baktı. Okula gitmesi gerektiğini hatırlayıp, genç kıza döndü.


"Okula gitmem gerekiyor, üniversite ikinci sınıf"


Nehir gülümsemeye çalıştı.


"Bugün dersim biraz daha uzun sürecek, sera da kalmalısın. Kaybolmak yok tamam mı?"


Nehir gülümseyip kafasını aşağı yukarı salladığında, Rüya montunu ve çantasını eline aldı.


"Görüşürüz"


El sallayarak kulübeden çıkıp ağabeyine yaklaştı.


"Gidiyorum" 

"Dersleri iyi dinle" 

"Emredersin Ali Demir Köksoy"


Asker selamı vererek kapıya ilerlediğinde, Ali Demir sadece gülümsedi. Dün önemli bir satış yapmışlardı. Bir kamyon dolusu çiçek, saksılarıyla birlikte teslim edilecekti. Kamyonete hala yarısını yüklediği çiçekleri tek tek taşımaya devam ederken, bakışı kulübeye kaydı. Camından gördüğü genç kıza bakıp, derin bir nefes verdi.


"Davetsiz Misafir!" 


Nehir olduğu yerde irkilerek kalktı ayağa. Yine Rüya'nın yokluğundan faydalanıp tüm saksıları ona taşıttıracağını düşünüyordu. İkiletmeden, Rüya'nın evdeki montlarından biri olan siyah şişme kısa montu giydi. Altında da dar bir mavi kot vardı ve saçlarını da omuzlarına sarkacak şekilde açmıştı.


Kapıyı yavaşça araladığında, Ali Demir elindeki saksıyla kamyonete yürüyordu. Yanına yaklaşan genç kızı fark edip, ona döndü. Siyah bere ve buz havaya rağmen, gözleri maviliklerini koruyordu.


"Seninle bir anlaşma yapacağız"


Yüzüne bile bakmadan saksıların olduğu yere yöneldi. Eline bir tanesini alıp, kamyonete yükledi.


"İstemesem bile bu evde kalacaksın, bu yüzden beni iyi dinle. Çünkü tekrar etmeyeceğim"


Yeniden bir saksı almak için ilerledi. Elindeki boyundan bile büyük olan bir çiçekle döndü. Oldukça ağır olmasına rağmen, tek eliyle taşıyordu. Kamyonete yerleştirip derin bir nefes verdi.


"Rüya her gün okula gitmek zorunda. Annem de, yaşlı ve hasta olan bir akrabamıza yardıma gidiyor"


Dedi umursamaz olmaya çalışarak. Genç kıza bakmıyor, önünde açıklama yaparken bile beklemiyordu. Sadece, tek tek saksıları taşıyor, yaklaştıkça da konuşuyordu.


"Kısacası sen, burada benimle olmak zorundasın. Bu yüzden çalışacaksın"


Elindeki siyah deri eldivenlerin toprak olduğunu görüp, iki elini birbirine çarpıp temizledikten sonra ilerledi yeniden. Genç kız ise, onun umursamaz tavrına sinirlense de oldukça sessizdi. Hızla yağan karın altında eldivensiz elleri kızarırken, üşümeye başladığını hissediyordu. Yeniden yaklaşan genç adamın dikkatini çeken tek şey ise, genç kızın soğuktan kızaran iki eliydi. Aldırmadan kamyonete yöneldi.


"Her sabah benimle geleceksin. Bazen çok erken bazen de normal saatlerde geliyoruz. Ben dışarı işlerini hallederken, sen de buranın temizliği ile ilgileneceksin"


Nehir buz olan soluğuna rağmen, kafasını çaresizce onaylar anlamında salladığında, Ali Demir yeniden kamyonete yaklaştı. Tek hareketiyle, üstüne çıkıp çiçekleri dizmeye başladığında, Nehir derin bir nefes aldı.


"Ben.. Teşekkür.. ederim"


Dedi çekinerek de olsa. Genç adamın onu eve getirdiğini hayal meyal olarak da olsa hatırlıyordu. Ali Demir, kısa bir duraksamadan sonra yeniden işine devam etti.


"Kulübeye gir, yine hasta olup başımıza iş açacaksın"


Nehir dakikalardır sadece arkası dönük olan adamın gördüğü ensesine bakarak, yönünü çevirdi. Kulübeye doğru yavaş adımlarla ilerlerken, Ali Demir ona döndü. Sessizce ilerlediğini görünce, aldırmadan saksıları kamyonete yerleştirmeye devam etti.


..... 


Mert hızla giriş yaptı villaya. Oldukça öfkeliydi ve bunu iki gündür bastıracak hiçbir şey bulamıyordu. Hızla girişte bulunan saksıya sert bir tekme geçirdi.


"Beceriksizler!!" 


Yakasını gevşetip salonun orta yerindeki koltuğa oturdu. Derin derin nefes alıyor, sakinleşmeye çalışıyordu.


"Aptallar!!" 


Evin içinde gürlemeye devam ederken, pantolonun köşesine sıkıştırdığı silahı çıkarıp önündeki cam sehpaya bıraktı.


"Kahve getir bana Gülnaz!!"


Gürleyişiyle, evin hizmetlisi olan Gülnaz koşturarak mutfağa yöneldi. Kahvesini hızla yapmaya çalışırken, Mert cebinden çıkardığı son model telefonuna çevirdi bakışını. Son arama da bulunan bir numarayı tuşlayıp kulağına yaklaştırdı.


"Alo" 


Dedi genç bir adam mahçup ve suçlu bir tavırla.


"Hepiniz kovuldunuz!! Bir kızı bile yakalayamayan beceriksizlerle işim olmaz artık!!"


Telefonu hızla kapatıp, yanındaki koltuğun üstüne attı öfkeyle.


.....

Nehir daha önce hiç temizlik yapmamıştı. Evinde onlarca hizmetli çalışıyordu, suyunu bile odasına getiriyorlardı. Ona çok yabancı olan bu hayata bir şekilde zor da olsa uyum sağlamalıydı. Kulübeye baktı, dışarıya göre oldukça sıcaktı. Öncelikle sehpanın dağınıklığına dönüp, yöneldi. Üstündeki gazeteleri eline alıp, üst üste bırakarak köşeye koydu. Küçük tüpü bir köşeye itti.


Çaydanlığı alıp elinden geldiğince temizlemeye çalışarak içini yeniden su doldurup üstüne bıraktı. Amacı çay yapmak iken, tüpü nasıl yakacağını düşündü. Bakışını etrafa çevirince, köşede küçük bir çakmak gördü. Eline alıp tüpe yaklaştı. Ateşi tutmasına rağmen yanmadığını görünce, şaşırdı. Dikkat etmişti daha önce. Rüya, çakmağın ateşiyle tüpü yakabilmişti.


Birkaç denemeye rağmen yapamayınca, genç adama çevirdi camdan bakışını. Yardım istemeyi düşünse de, tepki göstereceğini düşünüp vazgeçti. Çakmağı yerine bırakıp içerideki kanepeye çevirdi bakışını. Üstündeki örtüyü elinden geldiğince düzeltmeye çalıştı.


.... 


Elindeki saplı fırçayla yeri de süpürdü Nehir. Kulübeyi zorlansa da oldukça temizlemişti. Kapıyı açıp önündeki küreği eline aldı. Yere, tozları biriktirdiği köşeye bırakıp içini doldurdu. İçeriden çıkıp çöpe döktükten sonra yeniden kapıyı örttüğü sırada, genç adam sonunda tümünü kamyonete yüklediği çiçeklere bakıp yorgunlukla kulübeye yöneldi. Amacı, biraz dinlenerek sıcak bir çay içip ısındıktan sonra sevkiyatı gerçekleştirmekti.


Kapıyı yavaşça açtığında, etrafın tamamen temizlenmiş olduğunu gördü. Aldırmadan, kanepeye oturmuş olan genç kızı görüp, içerisinde çay olduğunu düşündüğü çaydanlığa yaklaştı. Eline aldığı küçük çaydanlığın boş olduğunu görünce, şaşırıp genç kıza döndü.


"Çay neden yok?"


Nehir ona döndü biraz da çekinerek.


"Ben.. Tüpü yakamadım"


Ali Demir şaşırıp köşedeki çakmağı eline aldı. Nehir'in meraklı bakışları altında, başlığın tam altındaki küçük ve yuvarlak olan tutacağı çevirdi. Kulaklarına gaz sesi ulaştığı anda çakmağın ateşiyle yanmaya başladı. Çaydanlığı yeniden üzerine bırakan genç adam, kolundaki saate baktı. Çayın demlenmesini bekleyecek vakti yoktu.


"Sevkiyata gideceğim. Tüpe dikkat et, burayı havaya uçurma. Bir saate dönerim"


Kulübeden çıktı, genç kız izliyordu. Genç adam, kapısını açtığı kamyonete binip hızla uzaklaştı.


..... 


Genç kız sessizce oturduğu kulübenin camına bakışını çevirdiğinde, kamyonetin içeri girdiğini gördü. Park edilip içerisinden inen genç adam, kapıları kapatıp, elinde bir poşetle yaklaştı.


İçeride gördüğü genç kıza bakıp, yorgunlukla kanepeye oturunca, Nehir ayağa kalktı. Köşede bulunan tüpün üstündeki çaya yaklaştı. Genç adamın buz olan soluğunun farkındaydı, masanın üzerindeki kupa bardağı eline aldı.


Bu soğuk havada, en iyi gelen şeyin ne olduğunu biliyordu. Yavaşça çaydanlıktaki sıcak çaydan bardağa doldurdu. Kafasını geriye yaslayıp, gözlerini kapatmış olan kişiye bakıp, ayağa kalktı. Diğer eline de çay şekerinin bulunduğu kaseyi alarak yanına doğru adım attığında, genç adam burnuna sinen sıcak buhar ile gözlerini araladı.


"Çay.. sıcak"


Uzatan kızın elindeki bardağa bakıp, sırtını kanepeden ayırdı. Şu an kesinlikle sıcak bir çaya hayır diyemezdi. İtiraz etmeden elini uzatıp aldı.


"Teşekkür ederim"


Çayı iki dudağına yaklaştırıp bir yudum alınca, genç kızın sessizce uzattığı şeker kasesine baktı.


"Şeker atmıyorum" 


Nehir arkasını dönüp geriye çektiği şekeri tekrar yerine bıraktı. Bir köşede ayakta bekliyordu. Kulübenin içerisinde oturulacak tek yer kanepeydi ve onun da tam ortasında genç adam oturmuştu.


Aldırmadan sırtını duvara yaslayıp bakışını başka yöne çevirince, Ali Demir iki eliyle sıkıca kavradığı sıcak çayı yudumluyordu. Bakışını çevirdiği sırada, oturduğu yeri fark edip yavaşça en köşeye çekildi. Tüm vücudunu ısıtmaya başlayan çayı yudumlamaya çalışırken, Nehir'in bakışı köşeye kayan adama kaydı.


Yavaşça yaklaşıp diğer uca oturdu. Aradaki boşluk gibiydi ikisi de, hem yakın hem de oldukça uzak. Çayın dibini gören Ali Demir ayağa kalktı. Unuttuğu bir şey vardı. Kendiyle getirdiği siyah poşete eğildi. Kafasını sessizce oturan genç kıza çevirmeden, uzattı.


"Hasta olman, benim başıma iş açıyor. Al bunu"


Nehir sessizce eline aldı. Şaşkınlıkla açtığında, içerisinde gördüğü pembe renk atkı bere takımına bakıp genç adama döndü.


"Teşekkür ederim"


Genç adam umursamadan kulübeden çıktı. Genç kız elindeki takıma bakıyordu. Takıp takmamak arasında kararsız kalsa da, genç adamın tepkisiyle karşılaşmaktan çekiniyordu.


Ayağa kalktı. Poşeti eline alıp, paketin içerisinde bulunan takımı açtı. Yavaşça çıkardı. Bir bere, iki eldiven ve bir de atkıdan oluşuyordu. İki eline ilk olarak eldivenleri geçirdi. Parmaklarının ilk anda ısınmaya başladığını hissedip, bereyle birlikte köşede duvarda asılı olan küçük aynanın karşısına geçti. Yavaşça başına taktı.


Saçları iki yandan çıkarken, yüzünde ufak bir gülümseme oluştu. Kendi evinde, yüzlerce çeşit, desen ve renk beresi varken, hiçbiri bunun gibi hissettirmemişti. Ellerine baktı bir daha. Bu soğuklarda bu takımın çok işine yarayacağını düşündü. Aynaya yeniden döndüğünde, bahçede bulunan Ali Demir'in bakışı pencereden ona kaymıştı.


..... 


Hava kararmaya başlarken, seranın kapısında şarkı mırıldanarak girdi bir genç kız. Elinde kitaplar ve kolunda da çanta vardı. Kafasına bere takmış, ellerinde de eldivenler bulunuyordu. Çıkış için kamyoneti hazırlamaya çalışan ağabeyini görüp yanına yaklaştı.


"Selam" 


El salladığında, Ali Demir kolundaki saate baktı. Kardeşinin ders saatlerini çok iyi biliyordu.


"Aferin, erken çıkmamışsın"


Rüya gülümsüyordu. Bakışını etrafa çevirdi, genç kızı görmeyi umut ediyordu.


"Nehir burada, değil mi?"

"İçeride" 


Ağabeyine gülümseyip kulübeye yaklaştı. Kapıyı yavaşça araladığında, kanepenin bir köşesinde sessizce oturduğunu gördü.


"Nehir" 

"Rüya" 


Genç kız gün içerisinde yüzünde ikinci defa oluşan gülümsemeyle ayağa kalktı. Birbirlerine sarılırlarken, Ali Demir'in bakışı onlara kaymıştı. Sessizce yeniden işine döndüğünde, Rüya gülümsüyordu.


"Nasılsın? Neler yaptın bugün? Abim seni üzecek veya kıracak bir şey dedi mi?"


Yan yana kanepeye oturmuş birbirlerine bakıyorlardı.


"Pek bir şey yapmadım, oturdum burada tüm gün"

"Sıkıcı olmalı" 

"Biraz" 


İki kız yeniden gülümsedi. Bakışını etrafa çevirdi Rüya. Bugün içerisinin oldukça temiz olduğunu fark edebiliyordu.


"Burası temizlenmiş."

"Elimden geldiğince bir şeyler yapmaya çalıştım"

"Önemli değil Nehir, yorma kendini. Hafta sonu veya derslerimin olmadığı günler temizliyorum ben"


Nehir gözlerine baktığı kızın elinin üzerine bıraktı elini.


"Zaman geçirdim. Düşünme, bu iş artık bende. Senin derslerin daha önemli"


İkisinin de kulağına kamyonetin korna sesi ulaştı. Bakışlarını küçük camdan dışarı çevirdiklerinde, Ali Demir'in eve gitmek için ikisini çağırdığını fark ettiler.


"Hadi bakalım, gidiyoruz"


Ayağa kalktı Rüya. Montu hala üzerindeyken, genç kızın da giyinmesini bekledi. Nehir, monttan sonra bere takımına yaklaştı. Eldivenleri eline geçirirken, Rüya şaşkınlıkla baktı. Daha önce bunu hiç görmemişti.


"Yeni mi?" 


Nehir kafasını eğdi. Bakışını kamyonete çevirince, Rüya gülümsedi.


"Abim mi?" 


Genç kız kafasını aşağı yukarı salladı. Yüzündeki gülümsemeyle bekledi Rüya. Tamamen hazır olan iki kız, Kulübenin kapısını kapatıp ardarda kamyonete ilerlediler. Önce Rüya bindi, tam ağabeyinin yanına. Yanına oturan Nehir'in kapıyı kapatmasıyla kamyonet hareket etti.


..... 


Duran kamyonetten ilk inen Nehir oldu. Eve doğru ilerlerken, Rüya bekliyordu. Genç kızın tamamen uzaklaştığını görünce, elindeki anahtarı cebine koyan ağabeyine baktı.


"Ne oldu?" 


Ali Demir kardeşinin bakışlarını izliyordu. Rüya gülümseyerek yaklaşıp boynuna atladı. Sıkıca sarılırken, ağabeyinin yüzünde şaşkın bir gülümseme oluştu.


"Ne oluyor?" 


Diye sordu sırtını yavaşça sıvazladığı kardeşine hala sarılırken. Geriye çekilen Rüya, mavi gözlerine baktı.


"Teşekkür ederim abi, Nehir'e aldıkların için"


Ali Demir kardeşinin mutluluğuna şaşırsa da ciddiyetini hızla geri getirdi.


"Yeniden hasta olup, başıma iş açmasını istemem."


İlerlediğinde, Rüya gülümsüyordu sadece. Ağabeyinin de onu artık kabullenmeye başladığını görüyordu.


"Seni Çok Seviyorum Ali Demir Köksoy!"


Ali Demir gülümseyerek el kaldırdı. Ona döndü, işaret parmağını salladı.


"Çok sevinme Rüya Köksoy! Devamı gelmeyecek"


Rüya avucunu dudağına yaklaştırıp öpücük kondurduktan sonra ağabeyine üfledi. Ali Demir gülerek yeniden dönüp bahçeye giriş yapmakla yetindi.


..... 


İki kız akşamın erken saatine rağmen Rüya'nın odasına geçtiler. Amaçları, biraz kız sohbetiydi. Birlikte yatağın üstüne oturduklarında, Nehir bakışını duvarda asılı resimlere çevirince, Rüya ona döndü. Elini, elinin üzerine bıraktı.


"Nehir" 


Genç kız bakışını ona çevirdi merakla.


"Hiç mi hatırladığın bir şey yok? Ailen seni merak etmiştir"


Nehir gözlerine bakıp başını eğdi. Bu kıza yalan söylemeyi hiç istemese de ağabeyinden saklanmak için başka çaresi olmadığını düşünüyordu. Başını iki yana salladığında, Rüya derin bir nefes verdi. Bakışını duvarlarda asılı resimlere çevirip ona döndü.


"Rüya.. Baban.."


Dedi resimlerdeki adamın resmine bakarken.


"Baban.. neden öldü?"


Rüya da babasının resimlerine çevirdi bakışını. Gözünden yavaşça yaşlar süzülmeye başladı iki yanağına. Elinin tersiyle silerken, Nehir pişmanlıkla ellerini tuttu.


"Özür dilerim"


Rüya yanaklarını silip kendine çeki düzen vermeye çalıştı.


"Bir gece kapımız yumruklarla çalındı. Babam da o gece seradaydı. Hepimiz kapıya yaklaştık, abim açtığında telaşlı bir kaç adam olduğunu gördüm. Ben bilmesem bile abim tanıyordu onları. Ne olduğunu sorduğumuzda, babamın öldüğünü söylediler. Abim, koşarak çıkarken, benim gitmeme izin vermediler. Birkaç gün içinde onu değil artık sadece toprağını görmeye başladık. "


O günler dün gibi zihninde canlanıyor, gözlerinden yaşlar hızla akıyordu. Yanağına yaşların süzüldüğünü hissetti aynı şekilde Nehir. Doğum gününün olduğu gece evine döndüğünde, babasının kanlar içerisindeki cansız bedenini görmüştü.


"Nehir" 


Dedi Rüya kendi gözlerini silerken. Genç kızın, sessiz gözyaşlarının yerini ağlayış almıştı. İlk defa kendini bastıramamış, bu kızın yanında babası için böylesine ağlamaya başlamıştı. Hıçkırıyor, babasının öldürülüşünü, gömülüşünü hatırlıyordu. Toprağına bile yaklaşamazken, kalbindeki ateş büyüyordu. Rüya, şaşkınlıkla yaklaşıp sıkıca sarıldı. Sakinleşmesini beklerken, evlerine geldiği ilk gece "baba" diye ağlayışını hatırladı.


Sessizce, başını omzuna dayayan kızın sırtını sıvazlarken, Ali Demir kapı arasından görmüştü. Oturma odasına yönelirken, Rüya ayağa kalktı. Köşedeki sürahiden su doldurduğu bardağı genç kıza uzattı. Nehir, titreyen elleriyle tutmaya çalışarak bir yudum içti. Birikmiş gözyaşları tek seferde akmaya çalışırken, Rüya gözünden tek tek akan yaş ile onu izliyordu.


..... 


Rüya, başı dizinin üzerinde bulunan genç kızın saçlarını yavaşça okşuyor, sakinleşmesini bekliyordu. Dakikalarca hıçkırıklara ağlamış ve sonunda biraz da olsa rahatlamıştı. Gözleri, usulca akan yaşlara rağmen yavaşça kapanmaya başladığında, Rüya sessizce izliyordu.


"Gözlerin çok yorgun, kapat ve iyice dinlen"


Nehir kapadı gözlerini. Tüm bedeni uykuya geçiş yaparken, zihninde sadece bir daha yüzünü hiç göremeyeceği babası vardı. Yavaşça doğrulan Rüya, dikkatle dizini geriye çekip, genç kızın başını yastığa bıraktı.


Ayağa kalktı, köşede bulunan battaniyeye yaklaştı. Üstüne örtüp odadan çıktı. Oturma odasına geçiş yaptığında, ağabeyini televizyonun karşısında gördü. Sessizce koltuğa oturup, boş bakışlarını karşıya çevirince, Ali Demir ona döndü.


"Uyumuyor musun? Sabah dersin var"


Rüya sadece dalmıştı. Söyleneni duymuyordu bile.


"Abi" 


Ali Demir ona bakıyordu merakla.


"Sevkiyatın parasını aldın mı?"

"Aldım" 


Genç kız derin bir nefes verdi.


"Yarın piknik yapalım mı?"

"Bu havada mı?" 


Rüya kafasını eğdi. Aklında genç kız vardı. Onu bir şekilde mutlu etmek istiyordu.


"Evet, sıkı giyiniriz. Biliyorsun, yapmadığımız bir şey değil bu."

"Okul ne olacak? Ve annem izin verecek mi? "

"Notları arkadaşlardan alırım, zaten tek dersim var. Annemi de ben ikna ederim. Lütfen abi, kırma beni"


Gözlerine baktığında, Ali Demir sustu. Soğuğa rağmen, kardeşinin isteğini reddetmek istemedi.


"İstediğin olsun" 


Rüya gülümseyerek yaklaştığı ağabeyine sıkıca sarıldı. Onu bu dünyadaki herkesten her şeyden çok seviyordu. Kaybettiği babasının yokluğunu elinden geldiğince hissettirmemeye çalıştığını biliyordu. Kahramandı onun için bu adam. Hayatındaki en güçlü kahraman.


..... 


Rüya telefonunda çalan alarm ile gözlerini araladı. Hala çok erken olmasına rağmen heyecanla doğrulup yer yatağında uyuyan kıza çevirdi bakışını. Yüzünde gülümseme vardı.


"Nehir uyan" 


Nehir ısrarla uyumaya devam ediyordu.


"Nehir" 


Omzuna dokunduğu sırada, genç kız gözlerini araladı. Saate ve karşısında gülümseyen kıza bakıp yavaşça doğruldu.


"Rüya?" 

"Uyan, uyuyan güzel. Pikniğe gidiyoruz"

"Ne?" 


Nehir şaşkınlıkla kalktı. Bakışını pencereye çevirince, karın hızla yağmaya devam ettiğini gördü.


"Hadi Nehir, abim seslenmeden hazır olmalıyız. Bekletilmeyi hiç sevmiyor"


Genç kız yataktan çıktı. Rüya'yla birlikte elini yüzünü yıkayıp yeniden odaya gelirken, dakikalar içerisinde tamamen hazır olan Rüya, sessizce duran kıza bakıp dolabına yaklaştı. İçerisinden salopet mavi bir pantolon çıkardı.


"Bunu giymelisin" 


Nehir şaşırsa da sessizce izliyordu. Yeniden dolaba yaklaştı Rüya. İçerisindeki yan bölmedeki raflara yaklaşıp siyahın yoğunlukta olduğu, ince beyaz çizgilerin bulunduğu boğazlı triko bir kazak çıkardı.


"Ve şunu" 


Eline aldı, itiraz etmeden giyinmeye başladı. Üstüne tam oturan pantolon ve kazağa aynanın karşısında bakıp, kısa siyah montu da üzerine çekti. Köşede asılı duran pembe bereyi başına, eldivenleri ellerine ve atkıyı da boynuna sardı. Siyah saçları bere ve atkının altından görünürken, Rüya gülümseyerek yaklaştı.


"Bir eksiğimiz daha var"


Genç kızı omzundan tutup, odasında bulunan aynanın karşısındaki sandalyeye oturttu. Önündeki çekmeceden pek fazla olmasa da makyaj malzemelerini çıkardı. Genç kızın itirazına rağmen, dudağına çok az pembe renk bir ruju, gözlerine eyelineri ve kirpiklerine de siyah rimeli dikkatle sürdü.


"Şimdi tamamdır" 


Nehir yüzüne baktı. En çok sevdiği şeylerdendi makyaj yapmak. Evinde en iyi markalardan yüzlerce ürünü vardı. Ama hayatın şu an onu getirdiği bu konumda, sevdiği şey aklının ucuna bile gelmemişti. Sandalyeden yavaşça kalktığı sırada, kulaklarına kapının önündeki kamyonetin kornası ulaştı.


"Abim! hadi hemen çıkalım"


Kapıya yönelirken, Nehir de takip etti. Pikniğe gelmek istemeyen annesini öpen Rüya'yı sessizce takip ediyordu. Kar bugün oldukça durgunlaşmış olsa da yere serdiği beyaz örtü hala duruyordu.


Bahçe kapısına yaklaşan iki kız, kornayı yeniden duyarken adımları hızlandı. Önden ilerleyen Nehir, kapının önüne çıktığında, beklemenin verdiği huysuzlukla Ali Demir kamyonetin içerisinde ısrarla kornaya basıyordu. Bir an durdu. Gözüne genç kız çarparken, elini yavaşça kornadan çekti. Kardeşinin de çıkış yaptığını fark edince, kafasını camdan çıkardı.


"Hadi hadi!" 


İki kız hızla kamyonete yaklaştılar. Önce Rüya ardından Nehir bindi ve Ali Demir çalıştırdı.


..... 


Nehir, ilk defa gördüğü bu yere şaşkınlıkla bakıyordu. Oldukça soğuk ve her tarafın karla kaplı olmasına rağmen insanlar vardı.


Beyazlarla örtülü ağaçların ve üstü kar dolu çardakların bulunduğu koca bir bahçeyi andırıyordu.


Sıkı sıkı giydirilmiş küçük çocuklar gülüşerek koştururken, aynı şekilde montlu adamlar mangal yapıyordu. Kadınlar, çardakların orta yerinde bulunan masaya sofra kurmaya çalışırken, bir yandan da gülüşerek çocukları ve eşlerini izliyorlardı.


Yükselen mangalların kokusu ve dumanı tüm alanı kaplarken, Nehir düşündü. Çocukken ailesiyle piknik yapmıştı defalarca. Ama böylesi değildi. Daha lüks yerlerdi ve yemekleri başkaları tarafından yapılıp önlerine getirilirdi.


Çocuklar oyun alanlarında oynarken, anne ve babalar da el ele gezerlerdi. Zaten annesinin ölümünden sonra onu da bir daha görmemişti, görmek istememişti. Durduğu kapıya baktı. Kamyonet arkaya park edilmiş ve Rüya ağabeyiyle getirdiği eşyaları boş olan çardaklardan birine taşımıştı.


"Davetsiz Misafir!" 


Genç adamın sesiyle kendine geldi. Bakışını çevirince, Rüya'nın çardağın içerisinden el salladığını gördü. İçeriye attığı tek adımda durdu. Etraftaki kalabalığa baktı.


Çocukların gürültüsü kulağına ulaşırken, yavaşça ilerliyordu. Önünde demir, paslanmış ve oldukça eski bir park vardı. Buna rağmen, çocuklar sevinçle oynamaya devam ediyordu. Önünden geçerken, insanların çardaktan çardağa seslenip sohbet ettiğini gördü.


Yüzünde en çok şaşkınlık oluşturan, herkesin çok kısa sürede birbiriyle yakınlık kurmasıydı. Adımları dururken, Rüya anlam vermeyerek eşyaları yerleştirdiği çardaktan çıkış yaptı. Topladığı çalı çırpı ile mangala yaklaşan ağabeyinin de o yöne baktığını gördü.


"Nehir" 


Dedi Rüya endişeyle. Hızlı adımlarla yanına yaklaştığında, genç kız ona döndü.


"İyi misin?" 

"Bu insanların hepsi birbirini tanıyor mu?"


Rüya'nın yüzünde gülümseme oluştu, şaşkın yüzüne bakıyordu.


"Hayır, burada yabancılık yoktur. Herkes böyle, sen de öyle olmalısın"

"Ne? Hepsi yabancı mı birbirine?"

"Evet ve büyük ihtimal de buradan sonra birbirlerini hiç görmüyorlar"


Nehir'in yüzünde bu garip yakınlık için küçük bir tebessüm oluştu.


"Ne oldu?" 

"Sevdim" 


Rüya da gülümsedi. Birlikte kendi çardaklarının olduğu yere yöneldiler.


"Önce kahvaltı yapmalıyız"


Rüya çardağın orta yerinde bulunan masaya bir örtü örttü. İçi su dolu çaydanlığı Nehir'e uzattı.


"Ateşin üzerine bırakabilir misin?"


Nehir eldivenini çıkardı. Çaydanlığın kayıp düşmesinden kokuyordu sadece. Sıkıca tutarak çardaktan çıkış yaptı. Köşede, ayaklı mangalın içerisine topladığı çalıları yakmaya çalışan genç adama doğru ilerledi. Soğuk havaya rağmen montunu yine çıkarmıştı.


Üstünde ince bir tişört vardı. Kaslarını belirgin eden tişörtten bakışını ayıran Nehir, usulca yaklaştı. Çaydanlığı uzatırken, Ali Demir'in bakışı ona kaydı. Pembe beresi ve pembe ruju tam bir uyum içerisindeydi. Açıkta kalan iki yanağı da allık sürülmüş gibi soğuğun etkisiyle kıpkırmızıydı.


"Rüya.. Ateşe bırakmamı.. istedi"


Çekingenlikle çaydanlığa bakınca, Ali Demir doğrularak elini uzattı. Çaydanlığı tutmaya çalışırken, eli genç kızın eliyle temas etti. İkisinin de bakışı şaşkınlıkla birbirini bulurken, Ali Demir aldığı çaydanlığa eğdi bakışını. Genç kız ise, hızla oradan uzaklaşıp çardağa girdi yeniden.


..... 


Yapılan kahvaltı masası toplanırken, Ali Demir mangalı yakmaya çalışıyordu. Rüya, köşede topla oynayan çocuklara bakıp Nehir'e döndü. Elini eline yaklaştırıp sıkıca tuttu.


"Gel!" 


Yanlarına ilerledi. Çocukların arasına girip, önce hepsinin ismini tek tek öğrenip topu aldı. Çember oluşturan küçük çocuklar heyecan ve mutlulukla bakarken, Rüya derin bir nefes aldı ve ellerini kaldırıp topu havaya attı.


"Nehir!"


Köşede duran genç kız isminin söylenmesiyle bir an duraksasa da bekletmeden hızla topa koştu. İki eliyle, küçük bir çaba sonucunda yere düşmeden topu sıkıca tutarken, tüm çocukların bakışlarının üstünde olduğunu fark etti.


Hayatı boyunca böyle bir oyun oynamamıştı genç kız. Doğrusu sokaklara çocukluğunda bile çıkarılmamış, sadece bahçedeki parkta oynamasına izin verilmişti. Hiç bu kadar çok çocukla bir araya gelmemişti. Tüm küçük bakışlara yeniden bakıp, topu yavaşça kaldırıp havaya attı.


"Rüya!" 


Rüya gülerek koştu ve topu ustalıkla tuttu. Çocukluğundan bu yana oynadığı bir oyundu bu. Gülümseyip çocuklara baktı. Hepsi pusuda durmuş isimlerinin söylenmesini bekliyorlardı. Yeniden kaldırdığı gibi havaya fırlattı.


"Ahmet!" 


Bağırışıyla, küçük bir çocuk heyecanla koşup topu sıkıca tuttu. Yüzündeki gülümsemeyle arkadaşlarına bakıp yerine geçti. Havaya attığı topla yeniden birinin ismi söylenerek oyun devam etti. Top dakikalar sonra yeniden Rüya'nın ellerindeydi. Bakışı, köşede ateşin üzerindeki etleri pişirmeye çalışan ağabeyine kaydı. Ara ara onlara baktığını biliyordu. Gülümsedi ve sıkıca tuttuğu topla elini kaldırdı.


"Demir!" 


Hızla havaya attığında, çocuklar merakla yakalayacak kişiyi bekliyordu. Nehir ise şaşkınlıkla kafasını arkaya çevirdi. Ateşin başında olduğunu düşündüğü genç adamı, topu yakalamaya çalışırken görürken, yüzünde şaşkın bir gülümseme oluştu. Ciddiyetini saniyeler içerisinde yeniden getirirken, Ali Demir sıkıca tuttuğu topla çocuklara yaklaştı.


Kardeşinin gözlerine bakıp top olan elini kaldırdı. Havaya atmasıyla başladığı oyun, erkek çocuklarla yapılan maçla devam etti. Yemek masası iki genç kız tarafından özenle kurulurken, Nehir'in bakışları çocuklarla maç yapan genç adama kaydı.


Gülüyordu ve Nehir bu içten gülüşü ilk defa görüyordu. Elindeki bardağı masaya bırakıp yeniden kafasını o yöne çevirdi. Çocuklarla böylesine oynayan birinden, nasıl böylesine korkabildiğini düşündü. Yüzünde istemsizce de olsa küçük bir tebessüm belirdi. Ondan korkmayacaktı artık.


..... 

Oy ve yorumları eksik etmeyelim ❤️

Loading...
0%