@mlkshnn
|
Nehir hissettiği soğukla gözlerini araladı. Oldukça ağır olan yün yorganı üstüne örtmeye çalışarak doğruldu, lavaboya gitmesi gerektiğini düşündü. Yavaşça önce ayaklarını sarkıttı, yataktan indi. Bakışını Rüya'nın ders çalıştığı masaya çevirdi, kitaplar olduğu gibi duruyordu, sandalye boştu. Merakla yönünü çevirdi, odadan çıktı. Oldukça sessiz adımlarla, kimseyi uyandırmamaya gayret ederek adım atıyordu. Oturma odasının kapısının çok az açık olduğunu gördü. Merakla bakışını çevirdi, kulağına ulaşan seslerle adımları durdu. Genç kız, ağabeyiyle konuşuyordu. "Kovacak mısın onu?" Nehir sessizce köşeye çekildi, kendinden söz edildiğini anlamıştı. Korkuyla genç adamın cevap vermesini bekliyordu. Nefessiz durmuştu. "Hayır, bu haldeyken tabi ki kovmayacağım ama yapmamız gereken bir şey var" Genç kız sırtını duvara yasladı, kalbi hızla atmaya başlamıştı. "Nedir?" "Emniyete gidip bilgi vereceğiz. Kayıp ilanı olup olmadığını soracağız" Nehir gözlerini kapadı. Derin derin sessizce nefes almaya çalıştı, genç kızın kabul etmemesi için dua ediyordu. Biliyordu, karakola bilgi verildiği gibi tek yakını olan ağabeyi onu hemen bulacaktı. "Annemle de konuştum, kabul etti" "Bende geleceğim sizinle" Gözlerinin dolduğunu hissetti genç kız, tek umuduydu Rüya, kabul etmeyeceğini umuyordu. Duymuyordu sonrasını. Yarını düşünüyordu, karakola gidemezdi. Oraya gitmek onun için tehlikenin başlangıcı ve belki de ömrünün sonuydu. Elini yavaşça indirdi, kalbinin tam üstündeydi. Yanağına süzülen tek yaşı silmeye çalıştı, artık burada kalamazdı. Hızla odaya geçti, yatağa girdi. Sabah olmadan ve kimseye görünmeden gitmeliydi. Bakışları tavandaydı, nereye gitmesi gerektiğini düşünüyordu. Onu misafir edebilecek başka bir yer bulabilecek miydi? Yine önüne çıkan bir kapıyı yumruklarla çalıp misafir etmelerini isteyebilecek miydi? Derin bir nefes verdi, adım sesleri duydu, Rüya olmalıydı, gittikçe daha da netleşiyordu. Hızla gözlerini kapadı, kapı yavaşça aralandı. Sessizce içeri girdi Rüya, bakışı yatağa kaydı, uyuduğunu düşünüyordu. Yaklaştı, tam ucuna oturdu, yüzüne baktı, kafasını eğdi. Geldiği ilk andan ısınmış, onu kabullenmişti. Derin bir nefes verdi. "Senin için en doğrusu bu olacak sanırım" Ayağa kalktı, arkasını döndü. Masasına yaklaştı, sandalyesine oturup kitabını açtı. Yavaşça gözlerini araladı Nehir, dolu doluydu. .... Gözlerini defalarca olduğu gibi yeniden araladı Nehir. Rüya'nın ders çalıştığını biliyor, uyumasını bekliyordu. Aklında tek bir şey vardı. Bakışını çevirdi, kız yanında uyuyordu. Saatlerce çalışmış sonra yatağa girmişti. Yavaşça doğruldu, ayaklarını yataktan indirdi. Karanlıktı, ayağa kalktı. Işıklar kapalı, etraf oldukça karanlıktı. Gardıropa yaklaştı, birkaç giysi çıkardı. Doğum gününde giydikleriydi. Onlara ait olan hiçbir şeyi götürmek istemiyor, geldiği gibi gitmek istiyordu .... Tamamen hazırdı, tıpkı ilk geldiği gece gibiydi üstündekiler. Pijamaları katlayıp köşeye bıraktı. Bakışını kitaplara çevirdi, yaklaştı. Böyle gidemezdi, hiç olmasa geride bir not bırakmalıydı. Eline bir kalem ve kağıt aldı. Masaya eğildi, birkaç satır yazdı. Özenle katlayıp masanın üzerine bıraktı, telefonu da üstüne yerleştirdi. Böylece Rüya görene kadar sabit kalabilirdi. Bakışını genç kıza çevirdi, kendinden geçmiş şekilde uyuyordu. Yan dönmüş, yüzü de ona dönüktü. Saçları yüzüne dökülmüş, sessizce soluk alıyordu. Gece boyunca ders çalışmıştı, oldukça yorgundu. Yavaşça önüne eğildi, çömdü. "Her şey için teşekkür ederim Rüya" Fısıldadı, ayağa kalktı, hızla arkasını döndü. Artık gitme vaktiydi. Tek adım attı, durdu. Buraya ilk geldiği gece zihninde canlanıyordu. Korkuyla kapıyı yumruklamıştı. Ter içerisinde ve korku doluydu. Amacı sadece canını kurtarmaktı. Böylesine bir aileye dahil olacağını hiç düşünmemişti. Arkasını döndü, yatağa baktı. Bakışı kızın yüzüne ve kapalı gözlerine kaydı. Kafasını eğdi, ona gerçek bir kardeş ve arkadaş olmuştu. Hayatı boyunca hiç bilmediği çıkarsız ve gerçek sevgiyi onda görmüştü. Defalarca sarılmışlardı. Bazen birlikte gözyaşı dökmüş bazen de kahkahalar atmışlardı. Bu kısa zamanda iki yakın arkadaş, iki dost ve iki kardeş olmuşlardı. Gözlerini kapadı, burada geçirdiği her dakika zihninde canlanıyordu. Yanağına usulca bir damla yaş süzüldü, yokluklarını derinden hissedecek ve bu evi çok özleyecekti. Bu kadarmış, ağabeyinden kaçarken kim bilir başka ne hayatlara dahil olacak ve kimleri tanıyacaktı? Bakışını odaya son kez çevirdi, karanlığa rağmen etrafa bakındı, aklına kazımaya çalıştı. Başını eğdi, gitme vaktiydi. Zorlanan adımlarına rağmen yavaşça çıktı, kapıyı dikkatle örttü. Bakışı sağa kaydı, oturma odasına yoğunlaştı. Birkaç adım attı, kapısı tamamen açıktı, karşısında ise ateş bombası dediği kömür sobası vardı, sönmüştü. Çıkardığı gürültüden ve içerisindeki ateşten nasıl da korkuyordu ilk günler? Onu bile sevmişti, odaya verdiği sıcaklık sadece vücudunu değil kalbini de ısıtıyordu. Derin bir nefes verdi, bir adım daha attı. Omzu sert bir şeye çarptı, bakışını çevirdi, vestiyerdi. Omzundaki sızıya rağmen etrafa bakındı, duyulmamış olmasını dileyip hızla dış kapıya yaklaştı. ..... Duyduğu seslerle gözlerini açmıştı genç adam, tüm evi kontrol edip kardeşinin odasına yaklaştı. Kapıyı yavaşça açtı, uyuduğunu gördü, derin bir nefes aldı. Rahatlamıştı. Kapatmak için geriye çekildi, bir anda durdu. Genç kız yoktu. Yeniden araladı, odaya sessizce göz gezdirdi. Bir köşeye pijamalar katlanarak konulmuştu. Şaşkınlıkla yaklaştı, kitapların tam yanında, ona aldıkları telefonun altında, bir kağıt olduğunu fark etti. Hızla eline aldı, merakla açtı. "Rüya... Teşekkür ederim bana evinizi açtığınız ve aileden saydığınız için. Teşekkür ederim kıyafetlerini ve yemeklerinizi paylaştığınız için. Gidiyorum, kızma sana böyle veda etmek zorunda kaldığım için lütfen. Benim için bu kısacık zamanda sen, annen hatta abin bile çok değerli oldunuz. Beni geri çevirmeyip evinize kabul ettiğiniz için hakkınızı asla ödeyemeyeceğim ama bunun için birgün mutlaka döneceğim. Ve özür dilerim her şey için. Misafir olarak gelmiştim. Çok iyi ağırlandım, şimdi de gidiyorum. Beni hiç merak etmeyin, kalacak başka yer buldum. Hoşça Kal, kendinize dikkat edin ve derslerine çok iyi çalış. NEHİR" Elindeki mektuba bakıyordu genç adam. Anlam vermeye çalışıyordu, genç kız geldiği gibi gerçekten gitmiş miydi? Şaşkınlıkla yerine bıraktı, arkasını döndü. Odanın kapısını örtüp kendi odasına girdi. Yatağa attı bedenini. Düşünüyordu, sonunda bu yabancı kızdan kurtulmuştu fakat neden gözlerine uyku girmiyordu? Yan döndü, umursamıyordu, istediği olmuştu. Rahatlaması gerekiyordu. Gözlerini kapayıp yeniden açtı. Saate baktı, bir saate kalmadan güneş doğacaktı. Cama çevirdi bakışını, kar şiddetle yağıyordu. Üşüdüğünü hissetti, yorganı örtünmek için eline aldı, duraksadı. Odası böylesine soğukken, dışarısı kim bilir nasılda buzdu? Yorganını üstüne çekip gözlerini kapadı, zihninde genç kız yer aldı. Buraya geldiği geceyi düşündü, ter ve korku içerisindeydi. Balkonda bulunan kanepenin üstünde "baba" diye ağlamıştı. Derin bir nefes verdi, hızla yorganı üstünden atıp ayağa kalktı. Böyle gitmesine izin veremezdi. Ona bu yakışmazdı. Üstündeki siyah eşofmana aldırmadan deri montunu giyip salondaki vestiyere yaklaştı, genç kızın atkı bere takımını ve montunu da alarak hızla evden çıktı. .... Yürüyordu Nehir sokaklarda, oldukça küçük, dar ve sadece tek lambaların bulunduğu sokaklardı. Üzerine yağan kara aldırmadan ilerliyordu. Nereye gideceği hakkında hiçbir fikri yok, zihninde sadece altüst olan hayatı vardı. Onlarca daireleri, arabaları ve eşsiz bir serveti olmasına rağmen, şu an geceyi geçirebilecek tek bir odası yoktu. Karanlık ve küçük bu sokaklar onu oldukça ürkütüyordu. İzlediği filmleri ve haberleri hatırlıyordu, bu saatte dışarıda bu halde tek başına olmak hiç güvenli değildi, biliyordu. Ellerinin uyuştuğunu hissetti, kollarını göğsünde birleştirdi. Tek amacı, parmaklarını ısıtmaktı. Duraksadı bir an, bulunduğu yere baktı. Dakikalardır yürüyor olmasına rağmen hiç ilerlemediğini fark etti. Birbirinin benzeri olan ve labirenti andıran bu sokaklardan bu saatte tek başına çıkış yapmak imkansız gibi görünüyordu. Her yer birbirinin aynısıydı. Arkasını döndü, sağına ve soluna baktı. Ondan başkası yoktu ve tüm evlerin ışıkları kapalıydı. Gözleri doldu, bu şekilde yol katedemezdi. En azından sabahı beklemekti. Gün doğmasına çok az vakit vardı, bekleyecek bir yer bulmalıydı. Yavaş adımlarla ilerledi, defalarca önünden geçtiği caddenin kaldırımın bir bank gördü. Tam bitişiğinde bir sokak lambası yanıyor, aydınlatıyordu. Yaklaştı, sessizce oturdu. Öylesine soğuktu ki vücudunda ani bir titreme hissetti. Buza dönen iki elini birbirine ovuşturdu, nefesi de buzu üflüyordu. Bacaklarını birbirine yapıştırdı, ısınmalarını umut ediyordu. Gözlerini kapadı, esnedi. Soğuk hava uykusunu mu getiriyordu? Yoksa yaşadıkları mı ağır geliyordu? Direnemedi daha fazla, yavaşça bankın üzerine bıraktı bedenini. Ayaklarını karnına çekti, iki kolunu göğsünde birleştirip cenin pozisyonu aldı. Gözleri kapanıyor, tüm vücudu titriyordu. Titredikçe de kendi evini değil, günlerdir kaldığı o evi düşünüyordu. Sobanın önünde bulunan minderde veya karşısındaki kanepede uyuyor olmanın hayalini kuruyordu. ..... İki el hissetti iki omuzunda da. Açmak istediği gözleri, tüm vücudu gibi buz tutmuş açılmamak için direniyordu. Yavaşça, bedeninin bankın üzerinden kaldırıldığını fark etti. Oturtulmuştu. Ne olduğunu anlamaya çalıştı, kafasında sıcaklık hissetti, bere takılmıştı. Ardından elleri, eskisi gibi üşümüyordu. İki yün eldiven sıcacık yapmıştı. Omuzları ve sırtı da, giydirilen montun verdiği sıcaklıkla kendine gelirken, gözlerini yavaşça aralamaya çalıştı. Cennet miydi bu sıcaklık? Ölümden kaçarken ölmüş müydü? Neden bir anda ısınmaya başlamıştı. "Ma.. vi" Dedi, buz tutan dudaklarıyla gözlerinin önünde ilk beliren şeye. Ne olduğunu anlamlandıramasa da karanlıklar içerisinde bir çift mavi görüyordu. "Gidiyoruz" İki kolunun dirseklerinden tutulduğunu hissetti. Ayağa kalkması için destek olundu, genç kız bacaklarını hissetmek de oldukça zorlanıyordu. Karanlık değildi artık hiçbir yer, biliyordu. Siyahların yerini tamamen maviler almıştı. Adımlarını nasıl attığını, nereye gittiğini bilmiyor, doğrusu karşı çıkacak gücü de kendinde bulamıyordu. .... Gözlerini yavaşça araladı genç kız. Vücudu oldukça sıcaklamıştı, üstünde kalın bir yün yorgan vardı. Yavaşça üstünden kaldırıp tavana baktı. Yeniden o evdeydi. Neler olduğunu anlamlandırmaya çalıştı, sobanın içerisinden yükselen sesi duydu. Bakışını yana çevirdi, ilk zamanlarda korktuğu ses, şimdi ona sadece huzur veriyordu. Gülümsedi, gözlerini gece soğukta kapatırken bu eve yeniden gelebilmeyi dilemişti. Gözleri yeniden tavana döndü, en son bankın üzerine yattığını hatırlıyordu. Zihnini zorladı, siyahların içerisinde gördüğü maviyi anımsadı sadece. Yavaşça doğrulmaya çalıştı, odanın kapısı açıldı. İçeri girdi genç adam, tek kolunda üç odun tutmuştu, sobaya yaklaştı. Diğer elindeki demir şişle kapağını açtı, odunları içerisine tek tek attı. Kapağını kapattı, yeniden arkasını döndü. Çıkmak için adım attı, genç kızın sesini duydu. "Neden ve nasıl buradayım?" Ali Demir adımını durdurdu, arkası dönüktü. Dün gece kızın arkasından çıkmış, dakikalarca arayıp cadde başındaki bankın üzerinde uyurken görmüştü. Baş ucunda birkaç sarhoş adam durmuş, onu izliyorlardı. Aklını kaybetmişti adam, gözleri dönmüş, tüm öfkesini adamlardan çıkardıktan sonra kızı eve getirmiş, sabaha kadar da onu ısıtabilmek için sobaya odun atmış, hiç uyumamıştı "Serada çok iş var bugün" Nehir anlam vermeye çalışıyordu. Beklediği cevap kesinlikle bu değildi. "Ne?" Ali Demir bakışını ona çevirdi, genç kız duraksadı bir an. Genç adamın sağ gözünün tam üstünde ve dudağının kenarında çok küçük de olsa yara izi vardı. Yüzüne doğru düzgün bakamasa bile, izlerin yeni olduğunu fark edebiliyordu. Şaşırdı, genç adam aldırmadan duvardaki saate baktı, öğlen olmak üzereydi. "İşten böyle kaytaramazsın" "Ne?" İşaret parmağını saate doğrulttu. Genç kız baktı, sonra ona döndü. "10 dakikaya hazır ol, seraya gideceğiz" Arkasını döndü, genç kızın konuşmasına bile izin vermeden odadan çıktı. Kendi odasına yaklaştı, telefonunun sesini duydu. Yatağın üzerindeydi, eğildi aldı. Ekranda kardeşinin ismi vardı, kulağına yaklaştırdı. "Alo" "Abi, Nehir uyandı mı?" "Evet, merak etme artık iyi " "Sen iyi misin? İlaç aldın mı?" "Rüya bir sorun yok, sınavına odaklan" Derin bir nefes aldı genç kız ç. Sınavından dolayı okula erkenden gitmek zorunda kalmıştı, aklı ise sadece evdeydi. "Tamam, sınavım bittiğinde yanınıza geleceğim" "Hayır Rüya, bugün seraya gelmeyeceksin" "Ne? Neden?" "Soru sorma sadece dediğimi yap" Rüya duraksadı, ağabeyinin aklından bir şeyler geçtiğini tahmin ediyordu. "Abi lütfen" "Rüya kapat" Telefonu kapattı, dolabına yaklaştı deri montunu eline aldı. Üstünde siyah bir kot ve mavi ince bir gömlek vardı. .... Odadan çıktı genç adam. Bakışını kardeşinin odasına çevirdi, genç kıza verdiği on dakika dolmuştu. "Çıkıyorum!" Nehir hızla kapıyı açtı. Tamamen hazır durumdaydı, yetişebilmek için nefes nefese giyinmişti. Genç adamın gözlerine baktı, Ali Demir botlarına yöneldi. Genç kızın bakışları altında kamyonete ilerledi, Nehir de takip etti. Evde kimsenin olmadığını biliyordu. Arkasından kapıyı kilitleyip dışarıya çıktı. ..... Seranın önünde duran kamyonetten inen genç adam bekledi, genç kızın da indiğini görünce bakışını ona çevirdi. "Kulübeyi havalandır toparla, sobayı aç ve çayın altını yak, bir yere uğrayıp geleceğim" Anahtarı uzattı, Nehir itirazsız eline aldı. Genç adamın arkasını dönüp yayan olarak ilerleyişini izleyip, kamyoneti geçti. Arkasında bulunan saksılara bakıp bahçeye girdi. Elindeki anahtarla kapıya yaklaştı, yavaşça açıp çevirdikten sonra içeri girdi. İçeride bulunan pencereleri açtı, etrafı toparladı. Elindeki saplı fırçayla yeri iyice süpürdü, tozları kürekle çöpe attı. Geri dönüp camı ve kapıyı kapattıktan sonra elektrikli sobanın fişini taktı. Çaydanlığa yaklaşıp, su ekledikten sonra küçük tüpe eğildi. Masanın üzerinde bulunan çakmağı aldı, artık çok iyi bildiği şekilde ateşi yaktı. Karşıda bulunan küçük tezgaha yanaşıp, çay bardaklarını Rüya'nın öğrettiği şekilde iyice ovarak yıkayıp ters bir şekilde temiz bir havlunın üzerine bıraktı. Sıcak havayı hissediyordu, montunu üstünden çıkarıp köşedeki askıya astı, genç adamı seraya giriş yaparken gördü. Elinde küçük iki ayrı poşet vardı. Birinde eczane ismi yazıyor, diğerinde ne olduğunu bilmiyordu. Yavaşça kanepeye oturdu, kapı açıldı. Adamın bakışı kıza ve etrafa döndü, istediklerinin yerine getirilmiş olduğunu gördü. Elindeki poşetlerden birini genç kıza uzattı. "Çok işimiz var, hemen kahvaltını et ve gel" Nehir şaşkınlıkla elini uzatılan poşete uzattı. Merakla içine baktığı sırada genç adam arkasını dönüp dışarı çıktı. Ayağa kalktı Nehir, şaşkındı. Genç adam börekleri onun için mi almıştı? Bakışını cama çevirdi, kamyonetteki çiçekleri indiriyordu. .... Genç adam büyük saksıların bulunduğu köşeye yöneldi. Oldukça düzenli olan sera da düzeni koruyacak şekilde yerleştirirken, genç kız kulübeden çıkış yaptı. Elinde yeni doldurduğu bir bardak çay vardı. Yavaş ve çekingen adımlarla genç adama yaklaştı. Bakışları izlerin olduğu yüzünden gözlerine döndüğü anda, bardağı uzattı. "Çay.. Isıtır" Ali Demir bakışını gözlerinden ayırıp bardağa uzandı. Ağzını açtı, dudağının sızladığını hissetti. Aldırmadı, çayı yavaşça yudumladı. Genç kız onu izliyordu, hala geceye dair hiçbir şey söylememişti. Merak ediyordu, bıraktığı notu görmüş müydü? Onu nasıl bulmuştu? Ve neden yeniden evine getirmişti? Halbuki evde onu istemeyen tek kişiydi. Derin bir nefes verdi, Ali Demir üç yudumda bitirdiği bardakla ona döndü. "Kahvaltı ettin mi?" Nehir kafasını yavaşça aşağı yukarı sallayınca, Ali Demir yönünü çevirdi. Genç kızın bakışları altında yeniden kulübeye girdi. Boşalan bardağına çay doldurup, bir sanldayeyle yaklaştı. Kamyonetin tam yanına bırakıp oturdu. Bacaklarından birini diğerinin üstüne atıp, merakla izleyen genç kıza döndü. "Başla o zaman" Sıcak çayını yudumladığında, Nehir anlam vermeye çalışıyordu. "Ne?" "Kamyoneti boşalt. Büyük saksılar arka bahçeye, küçüklerde ön tarafa konulacak" Yeniden çayını yudumladı. Genç kızın şaşkın bakışlarının farkında olmasına rağmen ilgisiz olmaya çalışarak, telefonunu çıkardı cebinden. Açtığı bir oyunu sessizce oynamaya başladığında, Nehir bakışını kamyonete çevirdi. Hemen hemen yarısı doluydu. Arkasını döndü, dediğini yapmaktan başka çaresi olmadığını biliyordu. ..... Son saksıyı eline aldı genç kız. Ne kadar zaman geçtiğinin farkında değildi ama kamyoneti tek başına boşaltmayı başarmıştı. Taşıdığı ağır saksılar, kolunun ve sırtının sızlamasına neden olmuştu. Elindeki küçük saksıyla, diğer saksılara yaklaştı. Yanlarına bırakırken, hala aynı şekilde oturan genç adamın sesini duydu. "Düzen en önemli şeydir!" Derin bir nefes alan genç kız, indirdiği çiçeklere baktı. Gelişi güzel bırakmıştı. Yanlarına yanaşıp düzenlemeye başladığında, etrafa serilen beyaz örtüye rağmen oldukça sıcaklamış hissediyordu. Doğrulup montunun fermuarını açıp üstünden çıkardı. Bakışını kamyonete çevirdi, boştu. "Bitti" Dedi sonunda rahatlıkla. Genç adam bakışını önce kamyonete ardından da genç kıza çevirip ayağa kalktı. Dakikalardır içtiği çayla, çaydanlığı bitirmişti. Bardağını genç kıza uzattı. "Yeni çay demle ve gel" Genç kız eline aldığı boş bardağa baktı. Bu kadar sabırlı değildi ve bu adam bunu oldukça zorluyordu. Arkasını dönüp kulübeye yol aldı. Çaydanlığın içerisindeki demi döküp yıkadıktan sonra yeniden su ekleyerek tüpün üzerine bıraktı. ..... Demlediği çaydan temiz bir bardağa doldurdu, dışarı çıktı. Genç adama çevirdi bakışını. Sandalyede aynı şekilde oturmuş, elindeki eczane poşetinden çıkardığı kremi dudağındaki ve yüzündeki yaraya sürdükten sonra yeniden telefonuyla ilgilenmeye başlamıştı. Derin bir nefes verip ona uzattı, genç adam ayağa kalktı. Etrafa bakındı, yağan kar etrafa beyaz örtü sermişti. "Kapının tam yanında uzun saplı demir bir kürek var. Onu getir ve bahçedeki karları temizle" Nehir bakışını bahçeye çevirdi. Oldukça büyüktü ve her taraf yoğun kara maruz kalmıştı. "Hepsini mi?" "Evet, hepsini" Yeniden sandalyeye oturup çayını yudumlamaya başladığında, Nehir arkasını döndü. Küreğe ilerliyor, genç adama içinden sövüyordu. Huysuz dediği adamın şimdi de dengesiz ve vicdansız olduğunu düşünüyordu. Buz tutan ellerine rağmen küreği aldı ve en baştan başlayarak temizlemeye başladı. .... Derin bir nefes aldı genç kız. Havanın kararmasıyla saatin farkına varıyordu. Geldiği andan beri ne oturmuş ne de kulübeye girebilmişti. Saatlerdir elinde olan küreği yerine bırakıp etrafa bakındı, yerlerde bulunan tüm karı temizlemiş fakat kar yeniden yağmaya başlamıştı. Kafasını kaldırıp gökyüzüne baktı. Yüzüne dökülen kar tanelerini yorgunlukla izliyor, bir an önce durmasını diliyordu. "Lütfen, lütfen yağmayın artık" Genç adamın dudağındaki sızıya rağmen yüzünde küçük bir tebessüm oluştu. Saatlerdir oturduğu sandalyeden kalkıp genç kıza baktı. "Etrafı kontrol edip çıkış için toparlan, on dakikaya gelmezsen de eve minibüsle dönmek zorunda kalırsın." Kamyonete yaklaştı. Hızla binerken, Nehir bakışını ona çevirdi. Gözlerini kısıp kaşlarını çattı. Bugün, gerçekten bu adam çok fazla olmuştu. Sakinliğini korumaya çalışarak kulübeye yöneldi. Minibüsle dönüş zihninde canlanıyor, olabildiğince hızlı olmaya çalışıyordu. Tüpü kapatıp, çaydanlığı yıkadı. Etrafı son kez gözden geçirip sobanın fişini çekti ve koşar adımlarla çıkıp kapıyı kilitledi. Kamyonete bindi, yetiştiği için derin bir nefes aldı. ..... Sonunda evi yeniden görebildiğine inanamıyordu Nehir. Hemen odaya girip yemek bile yemeden uyumak istiyordu. Oldukça yorgundu. Hızla giriş yaptığında, kapıyı Rüya açtı. "Hoşgeldiniz" Gülümseyerek genç kıza sarıldı. Nehir, yorgunlukla ayakkabılarını çıkarıp odaya geçti. Koltuğa oturdu, Rüya ağabeyine döndü. "Abi, bir şey mi oldu Nehir'e?" Ali Demir aldırmayıp ilerledi. Sobanın tam yanında bulunan mindere otururken, Zeynep Hanım yaklaştı oğluna. "Oğlum, neden yemek yapmamamı istedin?" Genç adam annesine döndü. Birkaç saat önce arayıp akşam yemeği yapmamasını söylemişti. Bakışını yorgunlukla oturup ayaklarını ovmaya çalışan genç kıza çevirdi. "Evet anne, çünkü bugün yemeği misafirimiz yapacak" Tüm bakışlar Nehir'e dönerken, o da şaşkınlıkla Ali Demir'e baktı. "Ne? Nehir mi?" Diye soran Rüya'ya döndü Ali Demir. Ayağa kalktı. "Evet o yapacak ve ne sen ne de annem müdahale etmeyeceksiniz." Zeynep Hanım oğluna baktı. "Yemekleri her zaman ben yaparım oğlum" "Tamam işte, bugünlük dinlen. Gel" Kolundan tutup koltuğa oturttu. "Sakın kalkma dinlen anne, yemekler misafirden" Nehir'e bakınca, ayağa kalkma zorunluluğu hissetti. Daha önce hiç yemek yapmamıştı üstelik fazlasıyla yorgundu. İzin verilse, günlerce aralıksız uyuyabilirdi. "Abi!" "Karışma Rüya!" Rüya sessizce genç kıza baktı. Elinden bir şey gelmese de ona yardım etmeye kararlıydı. "Tamam bende yardım ederim" "Hayır, sen ve annem karşımda oturacaksınız" Onu da annesinin yanına oturttup genç kıza döndü. "Açız, hadi başla" Nehir derin bir nefes verip mutfağa yöneldi. Adımını durdurdu. Bu yaşına rağmen yemekler her zaman hizmetliler tarafından önüne gelirdi. Hiçbir zaman öğrenme gereği hissetmemişti. Karşısında bulunan ocağa bakıyordu, ne yapabilirdi?Yeniden derin bir nefes aldı, kulağına bir ses ulaştı. Rüya'ydı. "Makarna pişir Nehir!! En kolayı" Gülümsedi genç kız, ağabeyinin karşı çıkışına rağmen ona oturduğu yerden elinden geldiğince yardımcı olmaya çalışıyordu. "Nehir! Tencereye yarıya kadar su doldur ocağa bırak, kaynadıktan sonra makarna paketini boşalt ve tuzu ekle" Ali Demir'in sesini duydu. Kardeşini yardım etmemesi için uyarıyordu fakat genç kız umursayacak gibi durmuyordu. Rüya'dan duyduklarını gerçekleştirmek istedi Nehir. Dolapları biraz karıştırıp bir tencere buldu. Yarıya kadar su doldurup ocağın üzerine bıraktı. Elindeki çakmakla tüplü ocağın altını yakıp beklemeye başladı. Su ısınmaya başladığında makarnayı düşündü. Nerede olabilirdi? Mutfak dolaplarının erzak raflarına yanaştı. En katta bulunuyordu, eğildi, çömdü. Biraz karıştırdıktan sonra bir paket makarna buldu. Rahatlıkla gülümseyip eline aldı. Paketini yavaşça köşesinden kesti, suyun kaynadığını gördü. Paketi içine boşaltıp, üzerine sıçrayan sıcak suyla hızla köşeye çekildi. Eli yanmıştı. Elini, soğuk suyun altında soğutup tuza yaklaştı. Ölçüsünü hiç bilmiyordu, avucunu doldurdu. Göz kararı suya ekleyip köşeye çekildi. Genç kızın dediği her şeyi yapmıştı fakat bundan sonra ne yapacaktı? Köşede bulunan sandalyeye oturdu, bakışları sadece ocağın üzerinde kaynayan sudaydı. "Nehir, makarna yumuşadıktan sonra süzgeç yardımıyla ocaktan ayır" Ağabeyine baktı. Onu susturmaya çalışsa da Rüya aldırmıyordu. "Sonra yağ yardımıyla salça kavurup makarnayı ekle, karıştır. Tamamdır" Nehir ayağa kalktı. Yüzünde gülümseme oluştu, bu kız asla zor durumda kalmasına izin vermiyordu. ..... İlk tecrübesi olan makarnaya baktı Nehir. Oldukça salçalı ve yağlı görünüyordu. Ölçüyü hiç tutturamamış olsa da yüzü gülüyordu. İlk defa kendi elleriyle yemek yapmıştı. Tabaklara ayırıp masaya bırakarak mutfaktan çıktı. Odaya geçti, genç adam annesi ve kardeşinin karşısında oturmuştu. "Yemek.. Hazır" Rüya gülümseyip ayağa kalktı. Hızla yanına yaklaşıp gözlerine baktı. "Dediklerimi yaptın mı?" "Evet" "O zaman hadi yiyelim" Birlikte masaya yaklaştılar. Herkes masada yerini alırken, Nehir sessizce genç adamı izliyordu. İlk tepkisini oldukça merak ediyordu. Önündeki çatalı eline alıp bakışını çevirince, Ali Demir ağzına bıraktığı makarnayı çiğnedi, bakışını ona çevirdi. Merakla baktığını ve izlediğini görebiliyordu. "Çok yağlı, çok tuzlu ve çok salçalı" Nehir kafasını eğdi. İlk tecrübesi oldukça kötü olmuştu. Yüzü asıldı, Rüya ağzındakini hızla yutup ona döndü. Üzülmesini istemiyordu. "Ben çok beğendim, harika olmuş değil mi anne?" Zeynep Hanım da gülümsedi. Genç kızın heyecanlı bakışını gördü, onu kırmak istemedi. Makarna oldukça tuzlu, yağlı ve salçalıydı. "Evet, ellerine sağlık kızım" Nehir'in yüzünde gülümseme oluştu. .... Masadan kalkan genç adam, bakışını kardeşine ve annesine ardından da genç kıza çevirdi. "Masa toplanıp, mutfak temizlenecek, sonra da çay bekliyorum" İçeri ilerlerken, Rüya'nın ters bakışını gördü. Aldırmadan yürüyüp odaya geçti. Ayağa kalktı Nehir, tabakları yavaşça toplayınca, Rüya da eşlik etti. Artık ağabeyini dinlemeye niyetli değildi. Birlikte toplanan masa ve mutfaktan sonra çayın altı yakıldı. Bardaklar hazırlanırken, Rüya bakışını genç kıza çevirdi. Oldukça yorgun görünüyordu. Gözleri kapanmak için savaşıyordu. "Nehir, ben hallederim. Gidip dinlen" "Hayır, iyiyim ama üstümü değişsem iyi olacak" Hala aynı giysiler üzerindeydi, genö adam değiştirmesine bile fırsat vermemişti. Arkasını döndü odaya ilerledi. .... Elindeki bardaklarla içeri giriş yapan kardeşine döndü Ali Demir. Genç kız görünürlerde yoktu. "Misafir nerde? Kaytarıyor mu?" Rüya derin bir nefes aldı. Kıstığı bakışını ağabeyine çevirip mindere oturdu. "Üstünü değişiyor" Duraksadı, odaya gireli uzun zaman olmuştu. Merakla ayağa kalkıp odaya yaklaştı. Kapıyı tıklayıp yavaşça araladı, yüzünde küçük bir tebessüm oluştu. Genç kız üstünü değiştirdikten sonra dinlenmek için yatağa yatmış, aynı pozisyonda uyuyakalmıştı. İki kolunu iki yana açmış, sırtüstü bir şekilde kendinden geçmişti. Sessizce içeri girdi Rüya, yavaşça yorganı altından çekti, yastığı da kafasının altına bırakıp üstünü örttü. Arkasını dönüp oturma odasına girdi, bakışı ağabeyine kaydı. "Vicdansızsın abi, üstünü değişirken uyuyakalmış" Ali Demir'in yüzünde kimsenin görmediği bir gülümseme oluşurken, dudağının sızladığını hissetti. Ayağa kalktığı sırada, kardeşi yanına yaklaştı. Elinde kremler vardı. "Hiç sürmedin değil mi?" Ali Demir derin bir nefes aldı. Onun için önemsenecek bir şey yoktu fakat kardeşi oldukça üstüne düşüyordu. "Büyütme, sorun yok" "Olsa bile yok dersin sen" Yeniden koltuğa oturmasını sağlayıp yanına oturdu. Kremi poşetlerden çıkarıp kapağını açtı. Bir mercimek büyüklüğünde işaret parmağının üzerine bırakıp, ağabeyinin dudağına yaklaştırdı. "Kıpırdama, yoksa anneme kapıya çarpmadığını söylerim" "İspiyoncu!" Rüya gülümseyerek ilaçları dikkatle sürüp gözlerine baktı. "Birkaç gün düzenli sürersek, hemen iyileşir" Kremlerin kapağını kapatıp geriye çekildi. .... Nehir gözlerini yavaşça araladı. Günün yorgunluğunu sabaha kadar anca atabilmişti. Yan döndü, Rüya'nın yeri boştu. Hızla doğruldu, seraya geç mi kalmıştı? Üstündeki yorganı kaldırdı, önündeki komodinin üzerinde telefonunu gördü. En son gideceği gece yazdığı notun üzerine bırakmıştı. Yavaşça eline alıp ayağa kalktı. Genç adamdan azar işitmek istemiyordu. Kendine biraz çeki düzen verip koridora geçti. Evin içerisinde sadece Rüya'nın bir şarkı söyleyişi duyuluyordu, gülümseyip mutfakta olduğunu anlayarak, yöneldi. Kapıda adımını durdurdu, genç kız özenle kahvaltı masasını kuruyordu. Sırtını kapıya yasladı. "Günaydın" Rüya bakışını ona çevirdi. Her zamanki gibi kıpır kıpır ve neşe doluydu. Gülümseyerek yanına yaklaşıp, yanağını sıktı. "Günaydın, uyuyan güzel" Nehir bakışını arkaya çevirdi, evde sessizlik vardı. "Evde kimse yok mu?" "Hayır, annem akrabamıza, abim de seraya gitti" "Ne? Neden uyandırmadın beni?" Endişeyle sordu, Rüya'nın yüzündeki gülümsemeyi fark etti. "Merak etme, birazdan birlikte gideceğiz" "Okula gitmeyecek misin?" "Hayır, bugün dersim yok" Nehir'in yüzünde gülümseme oluştu. Onun olduğu her yerde daha rahat hissediyordu. "Hadi kahvaltı yapalım" .... "Nehir" Dedi Rüya, derin bir nefes verip önündeki çayı yudumlarken. Mutfakta, kahvaltı masasında karşılıklı oturuyorlardı. O geceyi düşünüyordu, ağabeyi genç kızı kendinden geçmiş şekilde eve getirmiş ve geride bıraktığı mektubu göstermişti. Genç kızın mahçup bakışlarını görüp ayağa kalktı. Odaya gidip televizyon dolabına yaklaştı. Çekmecesini açıp içerisinden bir kağıt çıkardı. Tekrar yerine otururken, Nehir elindeki kağıda bakıyordu. O gece evi terk ederken, yazmış olduğu not olduğunu biliyordu. "Bana böyle mi veda edecektin?" Nehir başını eğdi. Onun için yaptıklarını düşünüyordu, böyle bir vedayı kesinlikle hak etmiyordu. "Ben" Rüya elini yavaşça elinin üzerine bıraktı. Gözlerinin içine bakmaya çalışıyordu. "Abimle konuştuklarımızı duydun, değil mi?" Nehir ona çevirdi bakışını. Gözleri dolu doluydu. "Neden karakola gitmek istemediğini bilmiyorum ama sormayacağım. Çünkü zamanı geldiğinde bana anlatacağını düşünüyorum" Genç kız şaşkınlıkla ona baktı. Ne diyeceğini bilmiyordu, ona fazlasıyla minnet duyuyordu. "Ve bir daha bana böyle veda etmeyi düşünürsen, seni abimin ellerine bırakırım" Gülümsediğinde, Nehir'in de yüzünde küçük bir gülümseme oluştu. Nehir için en korkutucu cezaydı, adamın ellerine ve vicdanına teslim edilmek. Bakışlarını genç kıza çevirince, yaklaşıp sıkıca sarıldılar. "Bu arada abim çok sinirliydi, gecenin bir yarısı karanlık sokaklarda seni aradı" "Gerçekten kızdırdım sanırım" "Biraz" Nehir gözlerine baktı. Zihninde, genç adamın yüzünde bulunan izler vardı. "Abinin yüzüne ne oldu?" Rüya'nın yüzü asıldı. Gece, ağabeyinin genç kızı bulmaya giderken yaralandığını biliyordu. "Nehir, abim gece seni bulduğunda başında sarhoş adamlar varmış." "Ne?" Dedi şaşkınlıkla Nehir. "Abin, benim yüzümden mi yaralandı?" "Böyle düşünme Nehir, zaten anladığım kadarıyla sana karşılığında fazlasıyla çektirdi dün" Gülümsemeye çalışınca, Nehir duraksadı. Dün, gün boyunca ona işkence etmesinin nedenini yeni yeni anlıyordu. Gecenin bir yarısında sokak sokak gezmenin ve sarhoş adamlarla kavga etmenin bir karşılığıydı. Başını eğerken, yüzünde istemsiz ve biraz da endişe barındıran bir gülümseme oluştu. .... Ali Demir bakışını karşısında duran iki kıza çevirdi. Dakikalar önce çok önemli ve acil bir iş almıştı. "Bu iş çok önemli, bu gece büyük bir şirketin kutlaması yapılacak bu yüzden elimizden geldiğince sevkiyatı hızlı yapmamız gerekiyor" Rüya ağabeyine döndü. "Düzenlemeyi de biz mi yapacağız abi?" "Hayır, sadece teslim edeceğiz. Siz gelmeden ayırdım hepsini, hemen kamyonete yüklemeye başlayalım" Köşede duran saksıları gösterince, iki kız birbirine bakıp gülümsedi. Kendilerine güveniyorlardı, bu sevkiyatı en hızlı şekilde yapacaklardı. Genç adamın kamyoneti bahçeye getirişini izleyip yaklaştılar. Rüya yerden alıp Nehir'e uzatırken, Nehir de kamyonetin arkasına çıkmış olan Ali Demir'e uzatıyordu. ..... Son saksıyı Rüya'nın elinden alan genç kız, Ali Demir'e verdi. Herkesin yüzünde gülümseme vardı, çünkü bu sevkiyat beklediklerinden daha çabuk olmuştu. "Sadece 40 dakika" Rüya ellerini temizleyip Nehir'e baktı. "Evet çabuk bitti" Aynı şekilde güldüğünde, Ali Demir kamyonetin arkasından atlayıp onlara döndü. "Teslim edip geleceğim" Rüya ağabeyine baktı. "Biz de gelelim abi, indirmene yardım ederiz" Ali Demir düşündü, üç kişi olurlarsa daha çabuk halledeceğini biliyordu. "Tamam, toparlanın gidiyoruz" Genç adamın da eşliğiyle, iki kız hızla toparlanıp kamyonete yöneldiler. Yol, Rüya'nın radyodan açtığı şarkılara şarkılara eşlik edişiyle geçti. Ağabeyi sesi kıstıkça o pes etmeden daha fazla açıyordu. Gülümsüyordu Nehir bu hallerine. İki kardeş değil, iki arkadaş ve iki dosttular. Ali Demir'in huysuzluğu ve sert tavrı ailesinin yanında tamamen yok oluyordu. Şirketin önünde duran kamyonetten indi Nehir, bir an durdu. Karşısında bakış açısını bile zorlayan yükseklikte bir şirket vardı. Bu şirket, kalbinin hızla çarpmasına neden olmuştu. Girişine çevirdi bakışını, koca ve gösterişli harflerle "ÜNAL HOLDİNG" yazıyordu. Hızla geriye çekildi. Genç adamın, o yöne ilerlediğini gördü, kamyonetin arkasına girdi. Sırtını yasladı, kalbi hızla atıyordu. Rüya'ya döndü, ağabeyini izliyordu. Genç kıza yaklaştı. "Abim, geldiği gibi indirmeye başlarız" Nehir sessizce durmuştu. Derin bir nefes verdiği gibi Ali Demir geri geldi. Kaşları çatıktı. "Abi, ne oldu? Sorun mu var?" "Sorumlu olan kişi daha gelmemiş, beklememiz gerekiyor" "Ne? Ama hava çok soğuk, ne zaman gelecek?" Ali Demir umursamadan kamyonete yöneldi. "Kamyonette bekleyeceğiz, yapacak bir şey yok" Üçü de bindi, Nehir arkasında bulunan şirketin girişine bakıyordu. Cam, dönerli koca bir kapısı vardı. İçerisinden takım elbiseli insanlar girip çıkıyordu. Zihni yıllar öncesine gidiyordu, burada defalarca oyun oynamıştı, defalarca o dönerli kapıda dönmüştü. Aklında, biri kız biri erkek olan iki küçük çocuğun gülüşerek birbirini kovaladığı anlar vardı. Etrafa çok bakmamaya çalışıyordu, üşümeye başladığını hissetti. Bu eski kamyonet, buz olan soğuğa karşı onları ne kadar ısıtabilirdi ki? İki elini birbirine ovuşturan Rüya'ya döndü. "Çok soğuk oldu" Nehir derin bir nefes aldı. Aklından tek bir şey geçmeye başladı. Tehlikeli olduğunu biliyordu fakat yapmalıydı. Bakışını yanındaki Rüya'ya ve şoför koltuğundaki genç adama çevirdi. "Lavabo bulmalıyım" Bakışlara rağmen hızla indi. Etrafa bakındı, montunun kapşonunu kafasına takıp kamyonetin arkasında bulunan şirketin girişine yöneldi. Dönerli kapıyı etrafı kontrol ederek korkuyla geçip içeri girdi. Bir mahalle büyüklüğünde olan lobi de sağa sola geçen insanlara görünmekten korkarak ve kafasını yere eğerek yürüdü, önünde bir çift ayak gördü. Siyah ve parlak bir ayakkabı giymişti. Dudaklarını ısırırken, kalbi hızla atmaya başladı. "Kimsiniz!?" Derin bir nefes aldı. Bu sesi tanıyordu, ne ağabeyi ne de Kemal'di. Bakışını yavaşça kaldırdı, siyah takım elbiseli bir adamla göz göze geldi. Beyaz yüzü ve siyah saçları olan iri yapılı, genç bir adamdı. Onu çok iyi tanıyordu, şirkette güvenlik şefi olarak yapıyordu. "Nehir Hanım" Bakışını ve kafasını hızla eğdi, başka birilerine daha görünmekten korkuyordu. ..... Nehir şirketten çıkış yaptığı gibi bir köşeye çekildi. Bakışları kamyonetteydi, birkaç görevli hızla yaklaşıp kamyoneti boşaltırken, Rüya'nın da yüzü gülüyordu. Çok beklemek zorunda kalmamışlardı ve birileri yardıma gelmişti. Derin bir nefes verip bekledi, güvenlik şefiyle konuşup çiçeklerin hemen alınmasını söylemiş, taşımayı yapan görevlilere görünmemek için de gizlice izlemişti. Şirket çalışanlarının büyük çoğunluğu onu çok iyi tanıyordu. Dakikalar içerisinde kamyonetin boşaldığını gördü, yanlarına ilerledi. Bakışları Rüya'yla buluştu. Gülüyordu. "Nehir, bitti. Gidiyoruz" Nehir gülümsedi, kendini tehlikeye attığını biliyordu, umurunda değildi. İlk defa kendinden başkasını düşünmüştü. "Çok hızlısınız" Gülümsedi, Rüya kamyoneti temizleyen ağabeyine bakıp genç kıza döndü. "Saolsunlar yardıma geldiler, dokunmamıza bile izin vermeden boşalttılar" Nehir kamyonete yöneldi. Hep birlikte binip ilerlediklerinde kafasını cama yasladı. Hızla geçtikleri yolu izliyor, yaptığı bu fedakarlığın nelere yol açacağını düşünüyordu. .... Nehir'in yaptığı fedakarlık başına ne işler açacak? Oy ve yorumları unutmayalım:-) |
0% |