Yeni Üyelik
9.
Bölüm

9.Bölüm: Omuz

@mlkshnn

Nehir şirketten çıkış yaptığı gibi bir köşeye çekildi. Bakışları kamyonetteydi, birkaç görevli hızla yaklaşıp kamyoneti boşaltırken, Rüya'nın da yüzü gülüyordu. Çok beklemek zorunda kalmamışlardı ve biriler yardıma gelmişti.


Derin bir nefes verip bekledi, güvenlik şefiyle konuşup çiçeklerin hemen alınmasını söyleyip gizlenmişti, taşımayı yapan görevlilere görünmek istemiyordu. Şirket çalışanlarının büyük çoğunluğu onu çok iyi tanıyordu.


Dakikalar içerisinde kamyonetin boşaldığını gördü yanlarına ilerledi. Bakışları Rüya'yla buluştu.


"Nehir, bitti. Gidiyoruz"


Genç kız gülümsedi, kendini tehlikeye attığını biliyordu fakat umurunda değildi. İlk defa kendinden başkasını düşünmüştü.


"Çok hızlısınız"


Gülümsedi, Rüya kamyoneti temizleyen ağabeyine bakıp genç kıza döndü.


"Saolsunlar yardıma geldiler, dokunmamıza bile izin vermeden boşalttılar"


Nehir gülümseyip kamyonete yöneldi. Hep birlikte binip ilerlediklerinde, kafasını cama yasladı. Hızla geçtikleri yolu izlerken, yaptığı bu fedakarlığın nelere yol açacağını düşünüyordu.


"Eve mi gidiyoruz abi?"


Genç kızın sesini duyuyordu fakat dalgındı. Aklında sadece yeri öğrenildiği zaman ne yapması gerektiği vardı.


"Evet, geç oldu"


Dedi genç adam, kamyoneti dikkatle kullanırken. Bakışını genç kıza çevirdi, oldukça sessizdi.


.... 


Yemek masasında oturmuştu dört kişi. Rüya ve Nehir yan yana iken, Zeynep Hanım ve Ali Demir de tam karşılarındaydılar.


Rüya annesine sevkiyatın kolaylığından söz ediyor, Nehir yemeğe dokunmadan elindeki çatalla oynuyordu.


Ne dediklerini duymuyor, sessizce önündeki yemeğe bakıyordu. Derin bir nefes verdi, kafasını kaldırdı, bakışları bir çift maviyle buluştu. Yeniden başını eğdi, elindeki çatalı tabağının üzerine bıraktı.


"Dinlenmeliyim" 


Ayağa kalktı, genç adamın bakışının farkında değildi. Gözleri, şaşkınlıkla bakan Rüya'ya kaydı.


"İyi misin Nehir?" 


Genç kız yüzünde gerçek olmayan bir gülümseme oluşturmaya çalıştı. Elini endişeyle bakan Rüya'nın elinin üzerine bıraktı.


"İyiyim, sadece yorgun hissediyorum"


Rüya da ayağa kalktı. İyi olmadığını çok iyi görebiliyor, onu yalnız bırakmak istemiyordu.


"Birlikte dinlenelim o zaman"


Nehir'in yüzünde gülümseme oluştu. Hiç olmadığı kadar gerçek ve içten gelen bir gülümsemeydi.


"Sen yemeğe devam et, sorun yok. Yatacağım"


Sığındığı aileyi geride bırakarak mutfaktan çıktı. Rüya'nın odasına girdi, bedenini yatağa bıraktı.


Bakışları tavandaydı, iki kolunu iki yana açmış, düşünüyordu. Zihninde iki küçük çocuk ve gülüşleri vardı, gözlerini yavaşça kapattı.


..... 

Siyah son model bir arabada, şoförün açtığı kapıdan iniş yaptı genç uzun boylu bir adam. Altında beyaz renk gömleğin bulunduğu gri bir takım elbise giymişti.


Kahverengi saçları özenle şekil verilerek yana yatırılmış iken yeşil gözleri ise her zamanki ışıltısını saçıyordu. 'Ünal Holding' yazısını gördüğü tabelaya ilerlerleyen genç adam, aynı hızlı adımlarla yürüyen sekreterini dinliyordu.


Günlük, her sabah olduğu gibi rutin yapılacaklar anlatılıyordu, şirketin önündeki dönerli kapıya yaklaştığı an adımları durdu.


Zihninde son zamanlarda çocukluğu daha çok yer alıyordu, şu an da o anlardan birindeydi. Küçük bir kız çocuk, kapıda sevinçle dönüyor, erkek çocuk da takip ediyordu.


"Bana yetişemezsin!"


Küçük kızı çok iyi anımsıyordu. Yaz mevsimiydi, üzerinde pembe desenlerden oluşan beyaz bir elbise, ayağında da oldukça pahalı olan bir sandalet vardı.


Saçları iki yandan özenle toplanmış, berçemleri alnına dökülmüştü. Gülüyordu, son zamanlarda bu kapı onun en büyük oyun alanı olmuştu.


Gülümseyerek izleyen küçük bir erkek çocuk duruyordu köşede. Küçük kızın seslenişini duyup hızla koşmaya başlıyor.


"Yetişirim ki"


Yanına ilerliyor. Üstünde, dizinin üzerinde kısa bir kot pantolon ve gözleriyle uyum içerisinde bir yeşil tişört vardı.


Küçük kızın döner kapıda döndüğünü görüp hızla kapının içerisine girdi. Arka arkaya bulundukları bölmelerin dönüşleri ve ikisinin gülüşleri yankılanıyordu.


Her geçenin baktığı fakat kimsenin müdahaleye cesaret edemediği oyun, iki çocuk arasında dakikalarca sürüyordu.


Derin bir nefes aldı genç adam, Nehir'in kayıp olduğunu fark ettiği anlardan beri çocukluğunu daha çok hatırlıyordu.


Birlikte büyüdüğü küçük kız, şu an neredeydi? En büyük korkusu da başına kötü bir şey gelmiş olma ihtimaliydi. İsminin seslenmesiyle kendine gelmeye çalıştı.


"Kemal Bey"


Sekreterine döndü, boş konuştuğunun farkındaydı. O anlatıyordu fakat patronu hiç dinlemiyordu.


"Bilgi yok mu?"


Diye sordu az önce şirketle ilgili anlattıklarını umursamayarak. Günlerdir yaptığı araştırmaların sonuçsuz kalması moralini oldukça bozuyordu.


"Hayır efendim"

"Mert hala takip ediliyor mu?"

"Evet efendim"


Kemal bakışını yeniden kapıya çevirip içeri girdi. Oldukça büyük bir şirketti ve babasıyla birlikte yönetiyordu.


"Her zamanki kahveden getirmelerini söyle"


Yanındaki sekreteri geride bırakıp asansöre yöneldi, sekreter derin bir nefes aldı. Günlerdir, patronunun sadece bu işle uğraştığını biliyordu.


..... 


Genç kız kulübede oturuyordu. İki kolunu çenesinin altında birleştirip, başını pencerenin kenarına bırakmış seranın bahçesini izliyordu.


Genç adamın soğuk havaya rağmen elindeki hortumla özenle kamyonetini yıkayışına bakıyor gibi görünse de aslında kafası çok başka yerlerdeydi.


Düşünüyordu, şirketteki güvenlik şefiyle yaptığı konuşmayı. Kapının önündeki kamyonetin hemen boşaltılmasını söyledikten sonra, onu gördüğünü kimseye söylememesi için de uyarıda bulunmuştu fakat biliyordu uzun süre saklanamayacağını ve yerinin bulunacağını.


Derin bir nefes verdi, ne yapması gerektiğini bilmiyordu. Bu aile için neden kendini böylesine bir tehlikeye atmıştı? Halbuki yanlarında kalmasının tek amacı gizlenmekti. Ağabeyine yakalanmayı o an neden önemsememişti?


Gözlerini kapadı, uyumayı istiyordu. Uyandığı anda da doğum gününün olduğu gece yaşanılanların son bulmasını diliyordu.


Yeniden babasının evdeki seslenişini duyup gözlerini açmak, yataktan çıktığı gibi sıkıca sarılmak istiyordu.


Annesinin ölümüyle, babasının onun için yaptıklarını düşünüyordu. Annesizliği hissettirmemek için nasıl da uğraşmıştı? Nasıl da kızını el üstünde büyütmüştü?


Araladı, yavaşça yanağına süzülen tek yaşla gözlerini. Kalbi sızlıyordu, ölümünün ardından doğru düzgün yas bile tutamamıştı.


"Seni çok özledim baba"


Diğer gözünden de usulca akan yaşı elinin tersiyle sildi. Başını eğdi, şu an yeniden kanatlarının altında olmayı her şeyden çok istiyordu.


Korkmuyordu onun varlığıyla hiçbir şeyden. Biliyordu, arkasında yıkılmaz koca bir çınar vardı. Tehlikede olduğu bu günlerde yokluğuna alışmak da oldukça zorlanıyordu.


Onu ziyaret etmeyi defalarca olduğu gibi yine aklından geçirdi, ağabeyinin orayı gözetlediğini düşünüp vazgeçti.


Toprağına bile doğru düzgün dokunamamış, sık sık ziyaret ettiği annesine bile günlerdir uğrayamamıştı.


Gözlerini yeniden kapattı, kulübenin kapısının aniden açılmasıyla ani bir irkilme hissetti. Hızla gözlerini silerek doğruldu, genç adamın mavilikleriyle göz göze geldi.


Başını eğdi, Ali Demir arkasını döndü. Masanın üzerinde bulunan poşeti açıp içerisinden kremini çıkardı. Dudağının soğukta daha fazla sızladığını hissedip içeri girmişti.


Kapağını açmaya çalışırken, genç kız ayağa kalktı. Gereklilik hissediyordu, yavaş ve çekingen adımlarla yanına yaklaştı. Arada sadece çok az mesafe kalacak şekilde önüne dikildi.


Genç adamın, anlam vermeye çalışan mavilerinin farkında olarak kremi ellerinin arasından alıp kapağını açtı. Parmağına çok az sıkıp, yavaşça dudağındaki yaraya yaklaştırdı.


Canını yakmama gayretiyle sürerken, Ali Demir tepkisiz durmuştu. Mavi gözleri, genç kızın kızaran gözlerine bakmamaya gayret ediyordu.


Alnındaki ize de uygulayıp geriye çekilen Nehir, kapağını kapattığı kremi yerine bıraktı, Ali Demir hala duruyordu.


İlk defa böylesine yakın durduğu genç kızın varlığını algılamaya çalışıyordu. Arkası dönük bile olsa, uzaklaşıp kanepeye oturduğunu hissetti. Ona dönemeden kapıyı açtığı gibi dışarıya çıktı.


Hızla kapattığı kapıya bakmadan, kovalanma edasıyla arka bahçeye ilerledi. Sera'da, kulübenin pencerelerinin görmediği tek yerdi arka bahçe.


Bakışını cama çevirdi yeniden genç kız, bugün sera çok sessizdi. Gelen giden pek yoktu. Bakışı karşısında duran bahçe kapısının üzerindeydi, birinin girdiğini gördü.


Yüzünün asıldı, tanıyordu bu kişiyi. Son gelişinde sesiyle burayı ayaklandırmıştı ve şimdi de kim bilir ne için gelmişti?


Derin bir nefesle ayağa kalktı. Kendine çeki düzen verip kulübenin kapısını açtı, genç kızın dalgalı saçlarının içerisinden görünen yüzüne baktı.


"Merhaba" 


Berna sessizce durmuştu. Karşısında duran kızın, onun için kıskanılası olan saçlarına ve beyaz tenine bakıp gizli bir nefes aldı. Yüzünde geçen defakinin aksine ufak bir gülümseme oluşturdu.


"Merhaba" 


Karşılık verip gri renk eldiven geçirmiş olduğu elini uzatınca, Nehir şaşkınlıkla bakışını ellerinden gözlerine çevirdi.


"Ben özür dilemek için geldim, hatalıydım. Aşırı tepki gösterdim, bu yüzden seninle yeni bir başlangıç yapmak istiyorum"


Gülümsemeye çalışınca, Nehir gözlerinin içerisine bakıyordu. Bu gülümseyişe kanıp kanmamayı düşünürken, neden bir anda yumuşadığını da merak ediyordu. Kızı izledi, kısa boyunu giydiği topuklu botla kapatmaya çalışmıştı. Atkının altından ise sadece burnu ve kahverengi gözleri görünüyordu.


"Bu arada ben Berna, Ali Demir ve Rüya'yla komşuyuz"


Derin bir nefes verdi Nehir. Uzatılan ele son kez bakıp elini yavaşça kaldırdı. Hayatı zaten altüst durumdayken, daha fazla sorun istemiyordu.


"Ben Nehir" 


Elini elinin arasına bıraktığında, Berna'nın yüzünde gülümseme oluştu. Soğuk havanın altında, üşüyen ellerini birbirine ovuşturup genç kıza ve arkasındaki kulübeye baktı.


"Hava çok soğuk, çay var mı?"


Davet beklemeden içeri girdiğinde, Nehir şaşkınlıkla kafasını arkaya çevirdi. Berna içeri çoktan girip kanepeye oturmuştu bile. Derin bir nefes verip döndü ve yöneldi. Arkasından kapıyı kapatırken, küçük tüpün üzerinde kaynayan çaya yaklaştı. Yıkamış olduğu bardaklardan birine çay doldurup şeker eşliğinde genç kıza uzattı.


"Teşekkür ederim"


Çayı yudumlamaya başlayan kızın tam karşısında bulunan sandalyeye oturdu. Bir çift bakışın gözetimi altında olduğunu biliyordu, bardağı indirdi Berna. Yüzünde bugün çok fazla gülümseme vardı.


"Ali Demir'le çalışmak zor olmalı"


Nehir ona çevirdi bakışını. Düşündü, bazen gerçekten onunla çalışmak da zorlanıyordu ama bazen de seradaki varlığını bile hissetmiyordu.


"Her zaman değil" 


Berna yeniden gülümsedi. Nehir, anlam veremiyordu bu kadar gülümseyişe.


"Agresif, hırçın ve biraz da serttir. Dikkatli ol "


Genç kız yeniden bakışını çayını yudumlayan kıza çevirdi. Yanılıyordu, dışarıdan oldukça sert görünen bu adam, ailesinin yanında kesinlikle öyle değildi ve genç kız onu iki haliyle de görmüştü.


"Evde öyle değil"


Berna'nın yeniden gülmesini bekliyordu fakat yüzünün asıldığını gördü. Umursamadan elindeki bardağa çevirdi bakışını, bitirmişti. Ayağa kalktı.


"Bir tane daha ister misin?"


Berna ayağa kalktı, bardağı avucunda sıkıca tutmuştu.


"Ben alırım" 


Çaydanlığa yöneldi, Nehir bakışını ondan ayırdı. Pencereye kaydı gözleri, genç adam hala arka bahçedeydi. Bu kadar uzun sürecek ne işi vardı?


Gözleri karşısında duran saate döndü, Rüya'nın çıkışına da hala çok vardı. Derin bir nefes verdi, elindeki çaydan iki bardak doldurdu Berna.


Genç kızın önünde takındığı yüzünden eser yoktu şu an, burada olmasını istemiyor olsa da genç adama yakın olabilmenin tek yolu olarak anlaşmayı seçmişti.


Bakışını sandalyede oturan genç kıza çevirdi, pencereye baktığını gördü, hızla montunun cebinden küçük bir ilaç şişesi çıkardı. Bardaklardan sağdakine biraz ekleyip yavaşça karıştırdığında, kulübenin diğer camında duruyordu genç adam.


İlacı yeniden cebine koyduğunu gördü, bekledi, genç kız ellerine aldığı çaylarla Nehir'e yaklaştı. Birini ona uzattı, Nehir gözlerine baktı. Gün içerisinde, çok fazla içtiği çayı daha fazla içmek istemiyordu.


"Birlikte içmeliyiz"


Kızın gözlerine ve uzatılan çaya baktu, itiraz edemeden eline aldı. Ayıp olacağını düşünmüştü. Önündeki sehpaya bıraktı, Berna da kendinkini bıraktı.


İkisinin tam ortasında bulunan sehpanın üzerinde iki bardak çay bulunuyordu, Ali Demir'in sessiz bakışı ise iki kızda ve çaylardaydı.


Eğildi Berna önündeki çaya, tek yudum aldı, Nehir'in gözlerine bakıp gülümsüyor, çayını içmesini sabırsızlıkla bekliyordu.


"Soğumadan içmelisin"


Nehir bakışını çaya çevirip eline aldı. Parmaklarının arasında tuttu. Berna ışıldamaya başlayan gözleriyle bakıyordu.


Çayı yudumlayacağı anı sabırsızlıkla bekliyordu ki telefonunun sesi duyuldu. Cebinden çıkarıp ekrana baktıktan sonra ayağa kalktı.


Bir iki adım öteye gidip hemen sonlandırdığı görüşmeden sonra geri geldi. Bakışını hala çaya dokunmayan kıza çevirdi.


"Neden hala sıcakken içmiyorsun?"


Nehir elindeki çayı iki dudağına yaklaştırdı, yudumladı. Yüzündeki gülümsemeyle eğildi Berna'da kendine çayına. Bakışları onun üzerindeydi, kendi bardağını birkaç yudumda bitirdi.


Tek seferde yuttuğu çayla geriye yaslandı. Bacağının tekini diğerinin üzerine atarken, bakışı da Nehir'in üzerindeydi. Görülecek değişiklikleri zaferle izlemek istiyordu.


Bir an, bir huzursuzluk hissetti kendinde. Önce karnına saplanan bir sancı sonra da lavaboya çıkma ihtiyacı.


Hızla ayağa kalktı. Çaya eklediği müslin ilacının etkileri nasıl olur da onda görülürdü? Bunların o kızda görünmesi gerekirdi. Duramadığını fark edip bakışını Nehir'e çevirdi.


"Git.. Gitmeliyim! " 


Koşar adımlarla kulübeden, ardından seradan çıkış yaparken düşünüyordu. İstediği bu değildi, istediği genç kıza içirip gitmesini sağlamak ve genç adamla bir süre de olsa yalnız kalabilmekti.


Nehir ayağa kalktı, yüzünde tebessüm vardı. Berna'ya güvenememiş ve telefonla konuştuğu anda bardakları değiştirmişti. Eğilip iki bardağı eline aldı, bakışını seranın koca kapısına çevirdi. Genç kız gözden kaybolmuştu.


"Bana tuzak kurarken umarım bir defa daha düşünürsün."


Yıkamak için tezgaha yaklaştı, Ali Demir sesini duymasa da gördükleri karşısında şaşkınlıkla geriye çekildi, yüzünde nedensiz ufak bir gülümseme vardı.


.....


Gözlerini araladı Nehir, aynı yatağı paylaştığı kızın oturmuş olduğunu gördü. Gecenin bir yarısıydı, her taraf karanlıktı.


"Rüya" 


Dedi fısıltıyla merakla doğrulup. Rüya bakışını, avucunda sıkıca tuttuğu telefonun ekranındaki saatten ayırıp ona döndü.


Kapalı olan ışığa rağmen, elini yanağına yaklaştırdı. Yavaşça yaşları sildi, Nehir endişeyle ayağa kalktı. Hızla yataktan inip ışığı açtı, genç kızın yaşlı gözlerini gördü.


"Rüya!" 


Yanına yaklaştı, Rüya bakışını avucundaki telefona çevirdi. Saat tam olarak 03.14'tü. Yanağından usulca akan yaşlar ise sessizce yatağa ve telefona damlıyordu.


Elini yavaşça kaldırıp yüzüne dokundu Nehir, genç kızın gözünden akan yaşlara ve odaklanarak baktığı telefona anlam vermeye çalışıyordu.


"İyi misin? Rüya korkutma beni lütfen"


Rüya bakışını telefondan ayırıp gözlerine baktı. Derin bir nefes verip sıkıca sarıldı. Kalbi, saatten bir dakika daha geçmesiyle hızla atmaya ve sızlamaya başlamıştı. Gözyaşları iki yanağına hızla akıyor, Nehir sırtını ve saçlarını okşuyordu.


"Tam bu vakitlerdi" 


Dedi gözyaşlarına karışık olarak, titreyen elleriyle telefonun ekranındaki saati gösterdi.


"Bir yıl önce bu vakitlerde kapı çaldı"


Nehir şaşkınlıkla durdu. Şimdi anlam veriyordu Rüya'nın gözyaşlarına. Babasını tam bir yıl önce 03.15'te kaybetmişti. Gözleri doldu, babasını cansız kanlar içerisinde gördüğü anı hatırladı.


Genç kızın sırtını yavaşça sıvazlıyor, sakinliğini korumaya ve güçlü durmaya çalışıyordu.


"Tamam, tamam sakin ol."


Rüya geriye çekildi, yüzüne baktı. Gözlerinden hızla iki yanağına da yaşlar süzülüyordu. Zihninde ise sadece bir yıl öncesi yer alıyordu.


"Onu çok özlüyorum"


Nehir gözlerine hakim olamadığını fark etti, çünkü o da babasını delicesine özlüyordu. Dolan gözlerinin yerini yaşlar alırken, kendi babasını da düşünüyordu.


"Bana hep "küçük kızım" derdi, onu büyüdüğüme hiç ikna edemedim"


Rüya babasını hatırlıyordu. O gece hayatının en büyük travması olmuştu. Bu saatlerde kapı yumruklarla çalınmış ve kapıya gelen adamların bir şeyler söylemesiyle ağabeyi üstünü bile değişmeden koşarak çıkmıştı. Birkaç saat sonra da eve büyük bir kalabalık ağlayışlarla toplanmıştı.


"Ben babamı çok özledim"


Nehir gözlerini silmeye çalışıyordu. Genç kızın gözlerine bakıyor, aslında onu ne kadar iyi anladığını düşünüyordu. Çünkü şu an da onunda aynı şekilde canı yanıyordu, üstelik acısı ona göre çok daha tazeydi.


"Biliyorum Rüya, çok iyi biliyorum."


Yanağını okşayarak gözlerini silmeye çalışıyordu. Kendine çektiği genç kıza yeniden sarıldı, odanın kapısı ani bir hızla açıldı.


Genç adam mavi bakışlarıyla adımlarını durdurdu. Üstünde siyah bir tişört ve siyah bir pijama altı vardı. Olacakları tahmin ederek gözlerini hiç kırpmamıştı.


Biliyordu, kardeşi bu gece kötüleşecekti. Zihninde babasını cansız gördüğü an vardı. Seranın tam orta yerinde yatıyordu, oğlunu son kez gözlerine bakıp elini tutmuştu.


"Oğlum.. annen, kardeşin ve sera sana emanet."


İlk defa o gün gözyaşı dökmüştü genç adam, ilk defa o gün kalbinin böylesine acıdığını hissetmişti. Dün gibi hatırladığı o anı, yıl dönümünde yeniden anımsıyordu.


Hiç uyuyamamış, odasında yatağının ucuna oturarak günün doğmasını bekliyorken, kardeşinin sesini duymuştu. Hızla ayağa kalkıp odaya girdiğinde de iki genç kızı gözyaşlarıyla sarılırken görmüştü.


"Rüya" 


Tam odanın kapısında ayakta duruyordu. Gözleri endişeli, kalbi acı doluydu.


Ağabeyine çevirdi genç kız bakışını. Geçen bir yılda onun en büyük destekçisiydi, onun ikinci babasıydı.


Ayağa kalkıp kollarını açtı, genç adam hızla yaklaşıp sıkıca sarıldı. Gözyaşlarının yerini sessiz hıçkırıklar almıştı kızın.


Genç adam, yavaşça saçlarını okşuyor sakinleşmesini bekliyordu. Mavi gözleri oldukça donuk bakıyor, gücünü kaybetmemeye çalışıyordu.


Biliyordu, yıkıldığı anda kardeşi de annesi de yıkılacaktı. Biliyordu, bu evin şu an ayakta durma sebebi kendisiydi.


"Abi, ben daha onu büyüdüğüme bile ikna edememiştim"


Gözlerine bakan kız kardeşinin yüzüne dokundu. Gözyaşlarını, yanaklarını okşarcasına silmeye çalışıp saçına çok küçük bir öpücük bıraktı.


"Biliyordu Rüya, küçük kızının artık genç kız olduğunu biliyordu"


Rüya yaşlı gözleriyle ağabeyinin mavi gözlerine baktı, açıklama bekliyordu.


"Sadece bunu sana söylemek istemiyordu. Çünkü küçük kızının büyüdüğünü kabullendiğinde, bu evden ayrılmasından korkuyordu."


Rüya başını eğdi. Gözyaşları yağmur taneleri gibi yanaklarına akıyordu, Ali Demir bir daha sardı onu. Saçlarını okşamaya çalışıyor, derin derin nefes alıyordu.


"Uyu, gözlerini iyice dinlendirmelisin"


Kardeşi gözlerine baktı. Korkuyordu hiç olmadığı kadar. Gözlerini kapattığı anda, yeniden kapının yumruklarla çalınacağını ve çok sevdiği birini kaybedeceğini hissediyordu.


Bu his, onu bir yıldır ele alan en büyük korkuydu. Nehir'in ilk geldiği gece yumrukladığı kapıda da aynısını hissetmişti.


"Korkuyorum" 


Ali Demir iki elinden tutup yatağa yaklaştırdı. Yavaşça yatırıp yatağın köşesine oturdu.


Üstünü örttü, saçlarını yavaşça okşamaya başladı, bakışları Nehir'e kaydı.


Yanakları aynı şekilde yaşlıydı ve ağır adımlarla odadan çıkıyordu. Bakışını, kapattığı gözlerinden yavaşça yaş akan kardeşine çevirdi. Elini sıkıca tuttu, derin bir nefes aldı.


Kapıyı yavaşça örttü Nehir. Sırtını kapıya yasladı, elini kalbinin üzerine bıraktı. Babasının ölümü öylesine tazeydi ki, kalbi yerinden çıkacakmış gibi sızlıyordu.


İçeriden kulağına, genç adamın kardeşini sakinleştirmek için anlattığı bir masal ulaşırken, ilk defa Rüya'nın yerinde olmayı istedi. İlk defa, ağabeyinin yokluğunu böylesine derinden hissetti. İlk defa Rüya'nın nasıl da şanslı olduğunu düşündü.


Babası hayatta olmasa da annesi ve en büyük gücü bir ağabeyi vardı. Milyonluk mal varlığına rağmen, bu hayatta yapayalnızdı. Hayattaki tek yakınından ise deliler gibi korkuyor ve kaçıyordu.


Sakinleştirici bir nefes aldı, hıçkırıklarının duyulmasından korkarak dış kapıya yaklaştı. Balkonda bulunan kanepeye oturdu, içinde fırtınalara kopuyordu.


Bakışını yıldızlara çevirdi, oldukça azlardı. Bu gece onlar da onu yalnız bırakmıştı. Düşünüyordu, babasını, ağabeyini ve hiç doyamadığı annesini.


"Anne" 


Diye fısıldadı. Zihninde annesinin ona daha çok küçükken söyledikleri yer alıyordu.


Daha beş yaşındaydı ve kreşten ağlayarak dönmüştü. Şoförün kapısını açtığı arabadan koşarak inip bahçeye girdi, annesi karşıladı onu.


"Anneciğim"


Küçük kızının önüne eğildi, endişeyle gözlerine baktı. Ter içerisindeki berçemlerini okşadı, Nehir gözyaşlarıyla ona bakıyordu. Sırtında çantası, boynunda da suluğu vardı.


"Anne, çok acıdı"


Annesi şaşkınlıkla sakinleştirmeye çalışıyordu. Kızının kızarmış olan koluna baktı, şaşkınlıkla yaklaşıp sıkıca sarıldı, sakinleşmesini bekliyordu.


"Bebeğim...neden ağlıyorsun? Kim yaptı bunu?"


Nehir bakışını annesine çevirdi. Küçük gözleri acıyla yaşla dolu iken, dudakları kıvrılmıştı.


"Koluma vurdu"


Ağlamaklı sesi, farklı bir arabadan aynı anda inen Mert'in adımlarını durdurdu. Farklı okullara gittikleri için onları getirip götüren arabalarda farklıydı. Hızla kız kardeşinin yanına yaklaştı.


"Kim vurdu sana?"

"Efe.."


Mert sırtındaki çantayı yere atıp kardeşinin gözlerine baktı. İki eliyle omuzlarını sıkıca kavrayıp yüzüne bakmasını sağladı.


"Ağlama Nehir, ben de ona vuracağım"


Çıkış kapısına koşmaya başladı, Hale Hanım hızla kalktı.


"Mert hayır!"


Yetişmeye çalışsa da Mert öylesine hızlı koşuyordu ki, dar kısa eteğiyle ona yetişmek mümkün değildi. Hale Hanım kapıdaki güvenliğe onu yakalamasını söyledi. Dakikalarca güvenliği arkasından koşturan Mert, engellenip geri getirilmişti.


"Bırak beni!! Bırak!!"


Güvenlik görevlisinin kollarında öfkeyle çırpınırken, Hale Hanım yanına yaklaştı.


"Mert'cim, lütfen."


Mert gözlerine bakıyordu. Sinirliydi, kardeşinin canını yakmasının karşılığını vermek istiyordu.


Birkaç adım ileride duran küçük kıza çarptı bakışları, yanağındaki yaşa rağmen susmuş şaşkınlıkla onları izliyordu.


"Efe'yi vuracağım!!"


Küçük çocuğun önüne eğilip ellerinden tuttu genç kadın. Kaçmasına engel olmak için de arkasında güvenlikler duruyordu.


"Bu sorunu böyle halledemeyiz. Kimsenin canını yakmamalısın"

"O Nehir'in canını yaktı!!"

"Evet, kötü bir şey yaptı ama ben halledeceğim. Lütfen sakin ol"


Mert'in bakışları kardeşini buldu. Sessizce durmuş gülümsüyordu. Yüzünde tebessüm belirdi, biraz da olsa rahatlamıştı.


"Neden gülüyorsun!?"


Nehir yanına yaklaştı. Parmak uçlarında yükselip ağabeyinin yanağına dokundu.


"Sen çok mu güçlüsün?"


Küçük çocuk gözlerine baktığı kardeşinin tam yanında durdu. Ondan çok uzun olan boyuna bakıp, yeniden kardeşine döndü.


"Evet, bak boyum senden uzun"


Küçük kızın yüzünde gülümseme oluştu. İlk defa bir duygu hissetti o anda. Bir ağabeyi vardı, ondan uzundu ve çok güçlüydü. Onu her zaman koruyacaktı.


..... 


Gözleri kapanmak üzereydi küçük kızın. Yatağındaydı ve annesi de başındaydı.


"Anne" 


Hale Hanım yavaşça saçlarını okşuyordu. Bakışını, minik gözlerine çevirdi. Eline küçük bir öpücük kondırdu.


"Efendim annecim"

"Beni hep koruyacak mısın?"


Annesi, arkadaşının ailesini arayıp durumu anlatınca sorun hallolmuş, üstelik küçük çocuk bir daha yapmayacağını söyleyip arkadaşına vurduğu için de özür dilemişti. Gülümsedi Hale Hanım. Eğilip yanağına da küçük bir öpücük bıraktı.


"Hayır annecim, ben her zaman yanında olamayabilirim"


Küçük kızın yüzü asıldı. Çok uykuya vardı, esniyordu.


"Ama anne?"

"Ama ben olamazsam bile, seni her zaman koruyacak olan abin Mert var."


Dedi rahatlıkla gülümseyip. Bugün o da çok iyi görmüştü, Mert her zaman kız kardeşinin yanında olacaktı.


"Güçlü Mert"

"Abi diyeceksin kızım"

"Güçlü Abi"


Hale Hanım gülümsedi. Mert'i kabul ettiği için hiç pişmanlık duymamıştı, kızını da her zaman koruyacağınıa inanıyordu.


Bakışı kızın döndü, gözlerini yumduğunu gördü. Tebessüm etti, yavaşça yataktan çıktı. Üstünü örttü, eğildi. Saçına küçük bir öpücük bıraktı.


Arkasını döndü, bakışı odanın kapısına kaydı. Küçük çocuk, kapı arasından sessizce onları izliyordu.


"Mert" 


Yaklaştı, önce kapıyı örttü. Elinden tuttuğu çocuğun önüne eğildi. Kömür karası gözlerine bakıyordu.


"Nehir uyudu mu?"

"Evet, uykun yok mu senin?"


Kafasını eğdi küçük çocuk, dakikalar önce uyuması için odasına gönderilmişti.


"Yok" 

"Baban evde değil, Nehir de uyudu. Başbaşayız, yapmak istediğin bir şey var mı?"


Bakışını gözlerine çevirdi çocuk, kadının gözlerinde sevgiyi ve şevkati görüyordu, doğrusu Hale Hanım bunu hissettirmek için çok çaba harcıyordu.


Küçük siyah gözleri ve siyah saçları vardı. Derin bir nefes verdi, elini yavaşça kaldırdı. Kadının yüzüne bıraktı, yanağında yavaşça gezdirdi. Göz gözeydiler.


"Ben.. Seninle uyuyabilir miyim?

"Tabi ki" 


Elini tuttu, ayağa kalktı. Birlikte genç kadının odasına yürüdüler. Mert yüzündeki gülümsemeyle kafasını kaldırdı, ona baktı.


Mutluydu ve bu kadını gerçekten çok seviyordu. Doğurmamış ve hayatlarına sonradan dahil olmuş olsa bile, onun için en gerçek anneydi.


.... 

Düşünüyordu Nehir, onu koruyacağına inandığı ağabeyi, şimdi arkasından kovalayan tek tehlikeydi. Bir zamanlar onu annesi ve babasından sonra koruyacağına inandığı tek kişiydi.


Yalnızlığını hatırladıkça gözlerinden yanaklarına yaşlar akıyordu. Buz gibi havada ellerini birbirine ovuşturdu, bakışları da sadece yıldızların üzerindeydi. Bu gece, hayatının gerçekleri yeniden yüzüne vurulmuştu.


..... 

Yanında hissettiği bir nefesle bakışını çevirdi. Genç adam karşısında durmuş ona bir hırka uzatıyordu. Karanlığa rağmen belirginliğini koruyan mavilere baktı, hırkaya uzandı.


Yavaşça omuzlarına örttü, genç adamın arkasını döndüğünü gördü. Derin bir nefes verdi genç kız, şu an yalnız kalmayı hiç istemiyordu.


"Rüya nasıl?" 


Genç adam adımını durdurdu, tam kapı arasına yaklaşmıştı.


"Uyuyor" 


Nehir sadece ensesini görebiliyordu.


"Biraz, burada oturamaz mısın?"


Ali Demir şaşkınlıkla duraksadı. Genç kızın neden böyle bir istekte bulunduğunu bilmese de havanın çok soğuk olduğunu biliyordu.


Derin bir nefes aldı, Nehir onu izliyordu. Reddetmemesini dinliyordu ki, Ali Demir adımlarına devam edip içeri girdi.


Kafasını eğdi genç kız, yalnız olmaya mahkumdu. Sıkıca sarıldığı hırkanın altına ellerini bırakıp bakışlarını yeniden yıldızlara çevirdi.


"Yine başbaşayız" 


Buz üfleyen soluğuna, donan ellerine ve kızaran yüzüne rağmen burada kalmaya niyetliydi. Hissettiği soğuk bedenini uyuşturuyor, kalbindeki sızıyı da donduracağını düşünüyordu.


Derin bir nefes aldı, kafasını üşüyen ayağında bulunan terliklere çevirdi, kendisine uzatılan bir bardak gördü.


Bakışını yavaşça ve merakla kaldırdı, karşısında bir çift maviyi gördü. Ellerinde, içerisinden buharın yükseldiği iki beyaz kupa bardak vardı.


Birini sıkıca tutmuş, diğerini de ona uzatıyordu. Yüzünde istemsiz bir gülümseme oluştu kızın. Çay yapmak için mi teklifini reddetmişti? Beklemeden hızla bardağa uzanıp eline aldı.


"Teşekkür ederim"


Avuçlarının arasında sıkıca tuttu, genç adam yaklaşıp koltuğun diğer ucuna oturdu. Aralarında tek kişilik mesafe vardı.


Çayından bir yudum aldı, genç kızın onu izlediğini biliyordu. Sessizce bakışını yıldızlara çevirdi, genç kızın birkaç gün önce burada aynı şekilde otururken söylediklerini düşündü. Normal günlere göre çok az yıldız vardı bugün gökyüzünde. Daha çok mu yalnızlık hissediyordu acaba?


"Rüya çok şanslı"


Sssizce çayını tutmuştu. Bakışını genç adama çevirdi, elindeki bardağı yudumluyordu. Derin bir nefes aldı.


"Senin gibi bir abisi var"


Genç adam ona kısa bir bakış attı, yeniden bardağına çevirdi gözlerini. Çayını yavaşça yeniden yudumladı, Nehir onu izliyordu.


"Onu her zaman koruyacağını, hep yanında olacağını biliyor"


Ali Demir sessizdi. Doğrusu onun savaşı kendi içindeydi. Derin bir nefes verdi, Nehir yavaşça yanına yaklaştı, aradaki boşluğu kapattı.


Şu an yapmak istediği şeyin ne sonuç vereceğini hiç bilmiyordu fakat umursamıyordu. Şu an tek istediği yanında birinin varlığıydı, tek istediği bir nefes ve sesti. Başını yavaşça genç adamın omzuna dayadı.


Elinde bardağı sıkıca tutuyordu, gözlerini yavaşça kapattı. Hissettiği tek şey ise, bir kalp atışına eşlik eden nefesti.


Havadaki ayaza rağmen, şu an bu şekilde uykuya dalış yaptığını fark ediyordu. Çünkü biliyordu başını yasladığı bu omuz, tüm korkularını ve yalnızlığını alıp onu sıcacık bir dünyaya götürecekti.


Oy ve yorumları eksik etmeyelim.❤️

Loading...
0%