Yeni Üyelik
1.
Bölüm

1.Bölüm: Mektup

@mlkshnn

Genç bir adam koca bir yatağın üzerinde yüzükoyun uyuyordu. İsmi Çınar’dı. Gecenin bir yarısıydı, oldukça yorgundu. Yoğun bir günün sonunda evine döndüğü gibi bedeni bayılmışçasına yatağa düşmüştü.

 

Koca bir şirketin iki varisinden büyüğüydü. Günlerinin çocuğunu işlerin ve dosyaların arasında geçiren, dinlenmeye fırsat yaratmaya gayret etmeyen bir patrondu.

 

Koca odasının içerisinde çift kişilik bir yatağın üzerindeydi. Kolları iki yana açık, yüzü de yastığa gömülüydü. Yüzü huzursuzdu, yıllardır varlığını kalbinde sürdüren acı bir hikayesi vardı.

 

Bir kadına delice aşık olmuş, büyük bir aşkla evlenmiş ama hayatı en güzel döneminde iken tepetaklak olmuştu. Babalık heyecanını yaşadığı günler de önce karısı terk etmiş, sonra da bebeğinin ölüm haberini almıştı.

 

Baş ucunda bir telefon vardı, dakikalardır odanın içerisinde delice yankılanıyordu. Çınar bitkin gözlerini bıkkınlıkla araladı, telefonun susmayacağından emin olmuştu.

 

Eline aldı, ekrana bakmadan kulağına yaklaştırdı. “Kimsin?” Dedi sitemle, “Niye bu saatte arıyorsun?” Sustu, gözlerini yavaşça kapatıp açtı. “Arıyorsan.. niye bu kadar ısrar ediyorsun?” diye ekledi. Telefonu yastığa bırakıp kulağını yaklaştırdı.

 

“Merhaba..” dedi genç bir kadın. Bir caddenin orta yerindeydi. Parmaklarının arasında sıkı sıkı bir çanta tutuyordu. “Sizi rahatsız ediyorum ama bu telefonun sahibi az önce bir trafik kazası geçirdi.” Gözlerini kaldırımın kenarına yayılan kırmızı lekelere çevirdi. “Arama kayıtlarında en son sizin isminiz vardı. Kazayı haber vermek istedim.”

 

Genç adam gözlerini yavaşça araladı, zihninde ‘kaza’ kelimesi yer aldı. Kim, kim kaza yapmıştı? Merakla telefonu kulağından ayırıp bakışlarına çevirdi, ekranda ‘Derya’ yazdığını gördü.

 

Gözleri delice büyüdü, doğru mu görüyordu? Hızla doğrulup kalktı, yeniden ekrana baktı. Doğruydu, ekranda ‘Derya’ yazıyordu. “Derya!” diye haykırdı.

 

Hızla ayağa kalktı, “Derya’nın durumu nasıl? Siz kimsiniz?”
“Ben sadece kazaya şahit olan biriyim, çantası ve telefonu burada unutuldu. Durumu hakkında net bilgim yok.”
“Nerede?” diye fısıldadı genç adam. Hızla dolabına yaklaşıp soğuk havaya rağmen bir pantolon ve tişört çekti üzerine.
“Derya nerede?”
“İlk yardım hastanesine götürüldü.” Dedi, Çınar koşarak evden çıktı.

 

Direksiyonu parmaklarının arasında delice sıkıyordu. Uykulu gözleriyle anlam vermeye, algılamaya çalışıyordu. Yıllardır ulaşabilmek için her yolu denediği, numarasını yüzlerce kez tuşladığı, her delikte aradığı sevdiği kadındı. Kalbi delice haykırıyordu. Sonunda onunla yeniden karşılaşacak, cevapsız onlarca soruya cevap bulacaktı.
...

 

Çınar’ın hızlı adımları hastanenin koridorunda duyuluyordu. Önce acile koşmuş, genç kadının ismini sorarak soluğu ameliyathanenin önünde almıştı. Uzun bir koridordaydı, koca harflerle ameliyathane yazıyordu.

 

Elini yavaşça kapıya dayadı, kapının açıldığını gördü. Bir doktor gözüktü, hızla yanına yaklaştı. “Derya..” dedi, sustu. “Derya nasıl?”

 

Doktorun gözleri ona döndü, ufak bir soluk aldı. Yüzü değişti, “Buraya geldiğinde kalbi durmuştu. Elimizden geleni yaptık ama maalesef kurtaramadık.”
Çınar, “Ne?” Dedi. Adımları yavaş yavaş geriye gitti. Duvardan destek alarak yavaşça bulduğu bir banka oturdu.

 

Gözleri dolu dolu oldu, defalarca yeniden karşılaşacakları anın hayalini kurmuş, yıllarca hazırlanmaya çalışmıştı ama bunu hiç düşünmemişti. Bir gün ‘ölüm’ haberini alacağını hiç tahmin etmemişti.

 

“Derya..” diye fısıldadı, yanağına ufak bir damla yaş süzüldü. Kafasını yere eğdiği an, bir çift ayak belirdi önünde. Genç bir kadındı, elinde sıkı sıkı çanta tutuyordu.

 

“Çınar Bey..” dedi, çantayı yavaşça uzattı. Kaza anından bu yana bir an bile yanından ayırmadığı telefonu da aynı şekilde uzattı.

 

Çınar’ın yanağına ufak bir damla yaş süzüldü. Titreyen elleriyle önce telefonu aldı, ekrana baktı, kapanmıştı. Çantaya döndü, dikkatle yanına bıraktığı an bir zarf gördü. Arkasında, ‘Çınar’a’ yazıyordu.

 

Merakla çıkarıp kapağını açtı, bir çizgisiz kağıt vardı. Derya’nın el yazısı ile yazılmış satırlarla doluydu. Yanağı ıslandı, cesaretini toplamaya çalışarak okumaya çalıştı. Yıllar sonra sevdiği kadından aldığı ilk haberdi.

 

"Merhaba Çınar.. Merhaba Sevdiğim, aşık olduğum adam. Nasılsın? İyi ve mutlu olmanı diliyorum. Şu an da bu satırlarda sana olan aşkımı, özlemimi delice haykırmayı ne çok isterdim ama yapamam, buna yüzüm yok. Uzun zaman sonra neden sana böyle bir mektup yazdığımı merak ettiğini biliyorum ama inan başka çarem yoktu. Karşına çıkacak, gözlerindeki nefreti görecek kadar cesaretli değilim. Seni aramayı, sesini duymayı o kadar çok istedim ki ama yapamadım çünkü birazdan okuyacağın satırlardan sonra benden nefret edeceğini biliyorum. Bu yüzden sen bu satırları okurken ben yeniden bilinmezliğe doğru gideceğim. Lütfen beni hiç arama, bulmaya çalışma. Bana istediğin kadar kızmak da haklısın, çünkü yaptığım hatanın geri dönüşü yok. Ben.. yıllar önce sana affedemeyeceğin bir yalan söyledim Çınar. Bizim kızımız ölmedi. Bebeğimiz yaşıyor.”

 

“Ne?” Dedi Çınar, gözleri dehşetle büyüdü. Son satırları tekrar tekrar okudu. Yanlış mı görüyordu. Aklını kaybetti, kalbi duracaktı. Hızla gözlerini yeniden satırlara çevirdi.

 

"Şokta olduğunun farkındayım Çınar ama doğru. Kızımız ölmedi. Bana ihanet ettiğini düşündüğüm günler de onu aldırmak istedim ama yapamadım. Dünyaya geldiğinde minicikti, tek başına büyütmek çok zordu ve her şeyiyle sana çok benziyordu. Bu yüzden daha iki aylıkken onu bir yuvanın önüne bıraktım. Tek isteğim sana acı çektirmekti, çok vicdansızca olduğunu biliyorum. Sen de bebeğimiz de bunu hiç hak etmediniz. İkinizden de özür dilerim.”

 

Çınar’ın elleri titredi, yanağına usulca birer damla gözyaşı süzüldü. Neler duyuyordu böyle? Bebeği gerçekten yaşıyor muydu? Kafasını yavaşça iki yana salladı, her şey bir şaka olmalıydı. Doğumunu sabırsızlıkla beklediği, bunca yıl kendini ölümü için suçladığı bebeği gerçekten bir yerlerde nefes alıyor muydu?

 

Kalbinin üzerine derin bir acı hükmetti, gücünü elinden aldı. Avucunda delice sıktığı bir kağıt parçasıydı sebebi. Derin derin nefes alıp dikkatini yeniden çevirdi.

 

"Kızımız evlat edinildi. Onu birkaç gün önce de gördüm, çok güzeldi.” Çınar alt dudağını sertçe ısırdı, yanağındaki bir yaş kağıda süzüldü. Bebeği kimle, neredeydi?
“Birkaç gün sonra 5 yaşına girecek. Benim yapamadığım anneliği ona başka biri yapıyor Çınar, onu kendi evladı gibi büyütüyor.” Kâğıt yavaşça Çınar’ın elinden düştü, yanakları ıslandı. Kzı nasıl biriydi? Kime benziyordu? Kime anne, kime baba diyordu?

 

Çınar görmen lazım, o çok güzel.” Kağıdın üzerinde kurumuş birkaç damla yaş fark etti, umursamayıp gözlerini devamına çevirdi. Evladına dair ufak bir iz bulmaya çalıştı.

 

Onu defalarca geri almak istedim ama yapamadım, buna hakkım yoktu. Özür dilerim Çınar, beni affetmeyeceğini bile bile özür dilerim.”
“Hayır..” diye fısıldadı genç adam, özrünü asla kabul etmeyecekti. Ona böyle bir acıyı nasıl reva görürdü?

 

Senden yüzüm olmamasına rağmen tek bir isteğim var. Eğer birgün kavuşursanız ona benden söz et, onu ne kadar çok sevdiğimi söyle. O.. her şeye rağmen bizim bebeğimizdi. İkinizden de özür dilerim.”
“Derya..” dedi yalvarırcasına. Yanakları delice ıslandı, kağıt güçsüz ellerinin arasından yere düştü. Zarfın içerisinden birkaç fotoğraf belirdi. Genç adam hızla eğilip aldı, bir bebeğin birkaç resmiydi.

 

Sessiz hıçkırıkları yankılandı. Tümü sadece iki aylık ve öncesine aitti. “Kızım..” diye fısıldadı.

 

Artık tek bir amacı vardı. Bir gecede hayatının tek amacı ve dileği değişmişti. Artık sadece ne pahasına olursa olsun kızını bulacak, ayrı geçirdiği her anın acısını çıkaracak, hatası olmamasına rağmen her şey için minik ayaklarına kapanıp özür dileyecekti.


...


Çınar’ın kızını arayış hikayesine şahit olmak ister misiniz?

Wattpad’de +1,5 milyon 🧡

Loading...
0%