Yeni Üyelik
2.
Bölüm

2.Bölüm: En iyi arkadaşım

@mlkshnn

 

Kızlar aslında;

 

En çok babalarını sever,

 

En çok babalarıyla mutlu olurlar. 🧡

....

 

Günler sonra...

Defne bir ilkokulda idealist bir sınıf öğretmeniydi. Beline yetişen düz siyah saçları vardı. Kömür karası gözleriyle uyum içerisindeydi.

Son ders zilinin çalmasıyla montunu giydi. Eline aldığı çantasıyla bahçede bulunan arabasına yöneldi. Rutiniydi bu, zil çaldığı gibi oyalanmadan arabasına gider, soluğu bir kreşte alırdı.

Kreş gün içerisinde 2 defa uğradığı bir yerdi. İçerisinde minik yol arkadaşı, hayat yoldaşı vardı. Gün içerisindeki en büyük varlığının, kalbinin en büyük serinliğinin sahibiydi.

Elinde bir çikolata vardı, yol üzerindeki küçük marketten almıştı. Çantasına saklayıp soluğu kreşin önünde aldı. Kapıya yaklaşıp derin bir nefes aldı, toparlanmaya çalıştı. Günün, öğrencilerinin yorgunluğu ufak bir gülüş ile yok oluyordu.

Küçük bir kreşti burası, iki katlı bir daireden oluşuyordu. Duvarları renk renk figürlerle boyalıydı, çocukların oldukça ilgisini çekiyordu.

Attığı her adımda minik bir öğrenciyle ve yanındaki veliyle karşılaşıyor, tebessümle selamlaşarak önlerinden geçiyordu. Gün içerisinde iki defa karşılaştığı kişilerdi.

Attığı her adım ise onu miniğine yaklaştırıyordu. Bir sınıfın önünde durdu, kapısında ‘Uğur Böcekleri Sınıfı’ yazıyordu. Tebessüm etti, kapıyı yavaşla aralayıp gözlerini içeriye çevirdi, sadece 4 öğrenci gördü. Aileler bu saatlerde tek tek gelip alırdı.

Gözlerini içeride gezdirdi, aradığı yoktu. Şaşırdı, halbuki miniği her daim bu saatte kapıya gelip onu sabırsızlıkla beklerdi. Bakışlarını küçük çocuklardan ayırdığı an, sınıfın öğretmeninin yaklaştığını gördü.

“Merhaba Defne Hanım.”

Defne tebessüm etti, gözlerini aynı anda da sınıfın içerisinde gezdiriyordu, minik meleği yoktu.
"Merhaba, Masal'ı göremedim. Lavaboda mı?"

Öğretmenin gözleri de öğrencilere döndü, ilk defa bir detayı fark etti. Minik öğrencisi dakikalardır yoktu. Bakışları lavaboya kaydı, “Lavaboda olmalı.” Dedi telaşını belli etmemeye çalışarak.

“Hemen geldiğinizi haber veriyorum" arkasını döndü, attığı her adımda onu orada görmeyi diledi. Kapıyı araladı, gözlerini içeride gezdirdi, yoktu. Lavaboların kapılarını tek tek açtı, “Masal.” diye seslendi.

Yoktu, gözleri endişeyle büyüdü. Nereye gitmiş olabilirdi? Bunu ailesine nasıl söyleyecekti? Derin nefes alıp sınıfa geçti, Defne’nin gözleri ona döndü. “Geliyor mu?”

Öğretmenin yüzü asıldı.
Defne anında, “Masal lavaboda değil mi?”
“Şey Defne Hanım az önce de gördüğüme eminim ama şu an yok.”
“Ne?” Dedi Defne. “Ne demek yok?”

Hızla lavaboya koştu, kapıları tek tek kontrol edip gözlerini hızla öğretmene çevirdi. “Kızım nerede?”
“Buradaydı az önce de. Habersiz çıkmış olmalı.”
“Ne? Ne demek habersiz çıkmış? Ne dediğinizin farkında mısınız?”

Kafasını hızla iki yana salladı, endişeyle içeri girdi. Etrafı kontrol edip lavaboya geçti. Tüm kapıları açıp baktı, miniği yoktu. Gözleri dolu dolu oldu, “Anneciğim.” diye fısıldadı. Neredeydi bebeği?

Koşa koşa okulun koridoruna çıktı, delice etrafa ve gördüğü her sınıfa bakındı. “Masal!” Diye haykırdı. Sadece dakikalar içerisinde okulun tüm öğretmenleri, yönetim ekibi ve müdürü seferber olmuş, her köşe didik didik aranmıştı. Küçük çocuğa dair hiçbir iz yoktu.

Genç kadının ayakları uyuştu, yanakları çaresizliğine ıslandı. “Neredesin bebeğim?” diye tekrarladı. Baktığı sınıflara defalarca olduğu gibi yine yaklaştı, belki gözden kaçırdığı bir detay vardı, belki bir yerlerde saklanıyordu? Yoktu.

Tir tir titreyen bedenini bahçedeki oyun parkının önünde durdurdu. Eliyle salıncağa tutundu, gözlerini okulun öğretmenlerine çevirdi. “Benim kızım nerede!”

Sesi tüm bahçede yankılandı, o anda kapıdan biri girdi. Okulun müdürüydü, olgun yaşlarda bir adamdı. Gözleri genç kadına döndü, “Okuldan çıkmış!”
“Ne?” Dedi Defne, gözleri hızla ona döndü.
“Kamera kayıtlarında var, dışarı çıkmış.”

Defne hızla doğrulup müdürün odasına koştu. Sadece saniyeler içerisinde kendini kameraların bulunduğu odada buldu. Gözleri müdürün gösterdiği ekrana kaydı.

Okula gelişinden yaklaşık 10 dakika öncesine aitti. Minicik bir kız çocuğu bahçede gözüküyordu, ayağında okulda giydiği pembe civcivli pandufları, üzerinde ise havanın buzuna rağmen ince, pembe beyaz çizgili triko bir hırka vardı.

Önce bahçe kapısına tek başına yürüyor, güvenlik kulübesine bakıyor, kimseyi göremeyince dışarıya çıkıyordu. Adımları kısa bir an kaldırımda duruyor, sağı ve solu kontrol ettikten sonra, solu seçip o yöne ilerliyordu.

Defne’nin gözleri doldu, elini yavaşça ekranın üzerine bıraktı. “Anneciğim..” dedi. Hızla arkasını döndü, bir an önce onu bulmalıydı? Yakınlarda olmalıydı, minik adımlarıyla çok uzaklaşmış olamazdı.

Koşarak önce okuldan çıktı, sokakları okul personellerinin ve haber verilen polisler eşliğinde delice aramaya başladı.

.... 

Çınar son model jeepinin arka koltuğunda oturuyordu. Sırtını ve kafasını geriye yaslamıştı. Gözleri kapalıydı, günleri işlerinin arasında oldukça yoğun geçiyordu.

Günler önce bir mektup ile hayatı darmadağın olmuş, hayatının amacı değişmişti. Artık ömrünün en değerlisi minicik kızıydı. Düşünmeden duramıyordu, nerelerdeydi? Nasıl bir ailenin içerisindeydi?

Elinde birkaç fotoğraf vardı, minik bir bebek resimleriydi. Hayranlık barındıran bakışlarının artık en büyük en özel görüntüsüydü. Acı bir soluk aldı, “Babacığım..” diye fısıldadı özlemle. Ölmeden bir kez bile sesini duymayı, kokusunu hissetmeyi diledi.

Gözleri doldu, onu bulacağına dair umudu yoktu. Ardında, elindeki bu fotoğraflar dışında tek bir iz yoktu. “Seni bulacağım..” diye fısıldadı. Arabanın durduğunu fark edip gözlerini ön koltuktaki şoförüne çevirdi. “Neden durduk?”

“Yolda bir çalışma var efendim, araçlar sırayla geçmek durumunda.” dedi, Çınar’ın gözleri öne kaydı, yoğun bir trafik vardı. Araçlar tek sıra halinde çalışmanın geriden bıraktığı dar yoldan geçmeye çalışıyordu.

Derin nefes alıp kafasını yeniden geriye yasladı, gözlerini yavaşça dışarıya çevirdi. Dalgındı, kalbinin en derinlerinde kızı vardı. Nerelerdeydi? Çaresiz soluğunun arasında bakışlarında bir görüntü belirdi.

Tam sağında bir kaldırım vardı, üzerinde minik bir kız çocuğu bekliyordu. Tıpkı bir melek gibiydi, sapsarı saçları, korku dolu gözleriyle etrafı izliyordu. Şaşırdı, bekledi. Ailesi bir yerlerde izliyor olmalıydı.

Yüzünde tebessüm belirdi, kızı da bu yaşlarda mıydı?

Derin bir nefes verdi, küçük kızın soğuktan kızaran minik parmaklarını gördü. Merakla doğruldu, gözleri ayaklarındaki panduflara ve üzerindeki ince hırkaya kaydı. Böylesine soğuk havada böyle çıkması mümkün değildi. Aklına gelen ihtimalle hızla kapıyı açıp indi. Şoförünün şaşkın bakışları altında kaldırıma ilerledi.

Adımları önünde durdu, küçük kızın gözleri yavaşça yukarı kaydı. Masmavi gözleri gözüktü, pamuk gibi teniyle tıpkı küçük bir melekti. Bakışlarında koca bir endişe vardı, genç adamın ela gözlerini gördüğü an, geri geri gitti. Aklında sadece annesinin yabancılarla konuşmaması için yaptığı uyarılar vardı.

Çınar, “Merhaba..” dedi hayranlıkla. Yüzünde tebessüm belirdi, nasıl bu kadar güzel olabiliyordu? Yavaşça önüne eğildi, küçük kız korkuyla bir adım daha geriye gitti.

“Korkma..” diye fısıldadı genç adam, yavaşça boyuna çömeldi. “Ben sadece sana yardım etmek istiyorum.”

Küçük kız kafasını iki yana sallayıp bir adım daha geriye gitti. Gözlerini bir umut çevrede gezdirdi, annesi nerelerdeydi?

Çınar ufak bir soluk verdi, korkutmayı hiç istemedi. “Merhaba..” dedi kısık bir tonda.

Küçük kız kafasını eğdi. Annesinin uyarıları kulaklarında çınlıyordu. Yabancılar kötü olabilir, ona zarar verebilirdi.

“Ben sadece seninle konuşmak istiyorum.” Dedi Çınar.

Küçük kız kafasını iki yana salladı. Gözleri kızaran parmaklarına kaydı, deli gibi üşüyordu. Çınar yaklaşmak, minicik parmakları ısıtmak istedi. Yaklaşmaya cesaret etmedi, öylesine küçüktü ki korkabilirdi. Hızla doğruldu, üzerindeki ceketi çıkarıp yaklaştı. Minik bedenini tamamen kaplayıp üstüne örttü.

Küçük kızın gözleri, gözlerine kaydı. Biraz da olsa titremesi durmuş, koca ceket bedenini sarmıştı. Bakışlarını çevrede gezdirdi, gözleri annesini aradı, neredeydi hala?

“Hava çok soğuk..” dedi genç adam konuşturmaya bir umut çalışarak. Küçük kız cevap vermedi. Birer nazar boncuğunu andıran gözleriyle etrafı kontrol ediyordu.

Çınar derin nefes aldı, geçen her dakika hava daha soğuyordu. Ufak bir soluk aldı. “Söyle bakalım neden yalnızsın? Ailen nerede?”

Küçük kız ufak bir soluk aldı, gözlerini çevreden ayırıp ona döndü. “Yabancılarla konuşulmaz.” Diye fısıldadı. Çınar’ın kalbinin derinlerinde hafif bir esinti yer aldı, yüzünde tebessüm belirdi. Bu ses tonu, bu güzel yüze ve masmavi gözlere nasıl da uyuyordu.

“Evet..” dedi kısık bir ses tonuyla. “Çok haklısın yabancılarla konuşulmaz.” Ufak bir soluk aldı, korkutmamaya büyük gayret ediyordu. “Ama seninle tanışabiliriz.” Koca elini minicik ele doğru uzattı. “Ben Çınar. Senin ismin ne?”

Küçük kız şaşkındı, boncuk gözleri uzatılan koca ele kaydı. Gözlerini yavaşça çevrede gezdirdi, annesi hala yoktu. Uyarılarını bir defalığına görmezden gelebilirdi, minik elini yavaşça ona doğru uzattı. “Masal..” dedi. Eli, koca elin içerisinde kayboldu. Kalbine serin bir esinti yerleşti, gözleri kısıldı.

Çınar gülümsedi, derin bir nefes verdi. Yanına yaklaşmak istedi, yapamadı. “Memnun oldum Masal’cığım.” dedi. Elini yavaşça geriye çekti, minik parmakların ve pamuk yüzünün kızardığını gördü. Endişelendi, bu gidişle çok kötü üşütüp hasta olacaktı.

Telaşla, “Arkadaş olalım mı?” Diye sordu.
Küçük kızın gözleri genç adamın koca cüssesine kaydı, şaşırdı. Arkadaşları her daim onun boyuna yakın olurdu. “Ama sen büyüksün.” dedi.

Genç adam kısık ama ani gülüşü duyuldu, çok akıllı bir çocuktu. “Büyüklerden de iyi arkadaş olabilir Masal’cığım”

Masal tebessüm etti, boncuk gözleri kısıldı. “Arkadaş olalım.” Dedi titreyen dudaklarının arasında.
Çınar kafasıyla onaylayıp hızla doğruldu. Daha fazla üşümesine müsade edemezdi. “O zaman arkadaşının arabasına binebilirsin değil mi?” elini uzattı.

Küçük kız sustu, gözleri önündeki koca jeepine kaydı, annesinin minik arabasından oldukça büyüktü. Kafasıyla yavaşça onayladı, Çınar hızla kucaklayıp arabaya koştu. Arka koltuğa yerleştirip kapıları kapattı. Gözlerini şoförüne çevirdi, “Isıyı arttır.”

Gözleri rahatlıkla küçük kıza döndü, biraz da olsa ısırdığını görüp derin bir soluk verdi. “Şimdi iki arkadaş biraz sohbet edelim. Annen baban nerede Masal’cığım?”

Küçük kız ilgisizdi, gözlerini arabanın içerisinde gezdiriyordu. Oldukça ilgi çekiciydi, daha önce böylesini hiç görmemişti.

Çınar fark edip, “Masal’cığım.” diye ekledi. “Annen nerede?”
“Bilmiyorum.”
“Dışarı çıktığından haberi var mı?”

Masal kafasını iki yana salladı, “Yok.”
“Peki.. sen gizli mi çıktın?”
“Evet.” Minik elini yavaşça aracın klimasına uzatıp dokundu. Çok farklıydı, sıcak havayı hissedip tebessüm etti.

Çınar görür görmez gülümsedi, bir gülüş nasıl da böylesine yakışabiliyordu. “Nerdeydin?”
“Okulda.”
Genç adamın gözleri büyüdü, herkesten habersiz dışarı çıkmış olmalıydı. Ufak bir soluk verdi, “Annen telaşlanmış olmalı.” Bakışları şoförüne kaydı, ufak bir işareti ile telefonu eline alıp bir numara tuşladı. Bir an önce gerekli yerlere haber vermeliydi.
“ Okulunu biliyor musun?” diye sordu. Masal kafasını hızla iki yana salladı, bu okulda oldukça yeniydi. Adresini de ismini de aklında pek tutamıyordu.

“Aileni bulmamı ister misin?”

Küçük kızın gözleri hızla ona döndü, çok özlediği biri vardı. “Annemi istiyorum.”
“Seni ona götüreceğim ama bana ona dair birkaç bilgi vermelisin. Annenin ismi ne?”
“Defne..” dedi kısık bir tonda. Gözleri karnından duyduğu gurultuyla aşağıya kaydı. Tam yemek saatiydi, bu saatlerde annesi tarafından eve götürülüp yemek yerdi. Elini karnına bırakıp genç adama döndü. “Çok acıktım ben.”

Genç adam kafasıyla onayladı, gözleri yolun karşı tarafındaki alışveriş merkezine kaydı, en azından ailesine ulaşana kadar bir şeyler yedirip karnını doyurmalıydı. “Tamam hadi birlikte yemek yiyelim.”

Gözleri Masal’a kaydı, ısırdığını hissettiği an ceketi geriye atmıştı. “Isındın mı?”
“Evet.”

….

Çınar alışveriş merkezinde arabayı durdurdu, küçük kızı kucağına alıp indirirken gözlerini şoförüne çevirdi. “Kayıp bir çocuk bilgisi var mı diye karşılaştığımız çevreyi kontrol edin, bende emniyete haber vereceğim.” dedi.

Merkezin içerisinde girdiği ilk anda gözleri bir çocuk giyim mağazasına kaydı. İçeri girdi, küçük kız için önce bir mont sonra da bir çift bot satın aldı. Dikkatle giydirip gözlerini boncuk mavisi gözlerine çevirdi.

“Böyle hiç üşümezsin.” dedi, Masal tebessüm etti. Her gülüşünde minik iki gözü kısılıyor, yüzüne eşsiz bir görüntü bırakıyordu.

“Hadi yemek yiyelim.” Diye ekledi Çınar. Bir restorantta bulduğu ilk müsait masaya oturup arkasını döndü. Siparişi vermek üzere uzaklaşırken telefonunu cebinden çıkarıp emniyette görevlisi bir arkadaşının ismini tuşladı.

Sadece dakikalar içerisinde bir menü ile geldi. Arkadaşıyla uzun bir görüşme yapıp küçük kızla alışveriş merkezinde olduğu bilgisini vermişti. Artık beklemekten başla çaresi yoktu.

Yemek tepsisini yavaşça masaya bıraktı, Masal’ın iştahlı gözleri yemeğe kaydı. En sevdiği menüydü. Eline bir patates aldı, Çınar’ın gözleri hayranlıkla ona döndü. Ne kadar da güzeldi.

Gülümsedi, kızı da böyle miydi? Ufak bir soluk verdi, “Masal’cığım kaç yaşındasın?”

Küçük kız bir elinin 5 parmağını yavaşça gözlerine doğrulttu. “5 yaşına gireceğim.” Genç adamın yüzünde buruk bir tebessüm belirdi, tam da tahmin ettiği gibi kızının yaşlarındaydı. O da şimdi bu boylarda bu güzellikte olmalıydı.

Acı dolu bir soluk aldı. Evladı neredeydi? Gözlerini yavaşça eğdi, dolu dolu oldu. Babasının varlığından bir haber büyüyordu.

..... 

Defne bir avareydi, okulun çevresinde delice kızına dair bir iz arıyordu. Geçen her saniyede gücü elinden gidiyor, evladına dair acısı şiddetleniyordu. “Bebeğim.. neredesin?” diye sordu fısıltıyla. Yanakları çaresizliğine süzüldü, onsuz eve gitmesi de onsuzluğa alışması da mümkün değildi.

“Anneciğim neredesin?”

....

Çınar telefonun sesiyle doğruldu, cebinden çıkarıp ekrana döndü. Şoförünün ismi vardı ekranda. “Haber var mı?” diye sordu.

“Evet tam küçük kıza uyan bir kayıp ilanı var.”
“Emin misin o olduğuna?”
“Evet efendim, ismi Masal. Annesi tarafından her yerde aranıyor.”
“Annesinin ismi ne?” Diye sordu Çınar emin olabilmek adına. “Defne..” dedi şoför.

Genç adam derin soluk aldı, “Tamam alışveriş merkezinde olduğumuzu söyleyebilirsin.”
“Peki efendim.” Telefonu yavaşça kulağından indirdi genç adam, gözleri küçük kıza kaydı. Sessiz sessiz yanındaki masada oturuyordu. Boncuk gözleri karşıdaki oyun parkındaydı, yaşıtları heyecanla oynuyordu.

Çınar derin bir nefes aldı, “Sende oynamak ister misin?”
Masal’ın gözleri hızla ona döndü, yüzünde koca bir tebessüm oluştu. “Oynayabilir miyim?”
“Tabii ki.”
“Yaşasın!” Hızla ayağa kalkıp o yöne koştu. Çınar’ın yüzünde gülümseme belirdi, ayağa kalkıp görevlilere yaklaştı. Ücretini ödediği an kapılar Masal için açıldı. Koşarak içeri akranlarının arasına karıştı.

Çınar yavaşça geriye çekildi. Oyun parkının tam önündeki bir kafeye oturdu. İçeride onlarca küçük çocuk vardı, heyecanlı gülüşlerini, sevinç çığlıklarını duyuyordu.

Son zamanlarda her çocuk gülüşünde gözleri doluyordu. Bir yerlerde kalbin büyük bir parçası ondan birhaber nefes alıyor, varlığını bile bilmiyordu. Kafasını yavaşça eğdi, ne kendini ne de Derya’yı hiç affetmeyecekti. Minicik bir canı, dünyanın acımasızlığında bir başına bırakmışlardı.

“Babacığım..” diye fısıldadı, yanağında bir damla yaşın usulca süzüldüğünü hissetti, hızla sildi. Güçlü olmak zorundaydı, önünde uzun bir ömür vardı. Kızını bulup ona adamalı, ayrılığın acısını yok etmeliydi. Ayrı geçen her anın yerine birlikte geçirilen anlar eklemeliydi.

Titreyen elini yavaşça ceketinin iç cebine bırakıp bir fotoğraf çıkardı. Gözleri bebeğinin yüzüne kaydı, çok çok minikti. İşaret parmağını pamuk yüzünde gezdirdi. “Baban..” dedi zorlukla. “Seni bulacak.” diye ekledi. Bir ses duydu, kafasını kaldırdı, gözleri Masal’ın gözleriyle buluştu.

Küçük kız atlı karıncaya binmiş, gülümseyerek el sallıyordu. Gülümseyerek eliyle karşılık verdi. Gözleri oyun alanındaki çocuklara yeniden kaydı,
yüzünü hiç bilmediği bebeğini bulmayı ümit etti. Belki.. içlerinden birisiydi. Belki.. defalarca bir yerlerde karşılaşmış bir yabancı gibi birbirlerinin yanından geçmişlerdi.

Kalbinin en derinini acı sardı, onu bulup gül kokusunu içine çekmediği sürece de hiç geçmeyecekti. O bir babaydı, ne olursa olsun kızını bulacaktı.

Gözlerini yavaşça eğdi, alışveriş merkezinin içerisinde bir ses deli gibi yankılandı. “Kızım!” Kafasını hızla o yöne çevirdi, genç bir kadın gördü. Uzun beline yetişen düz siyah saçları olan biriydi. Ayağındaki topuklara rağmen hızlı ve sert adımlarla dolanıyordu.

“Masal!” diye seslendiğini duydu. Küçük kızın gözleri de o yöne döndü. “Anne!” Hızla oyun parkından çıktı, kalabalığın arasında gözlerinin bulduğu annesine döndü. “Anne!”

Defne’nin gözleri kızına döndü, yanakları deli gibi ıslandı. “Bebeğim..” hızlı hızlı adımlarla yaklaşırken küçük kız koşarak boynuna atladı. Minik kollarını annesine sıkı sıkı sardı. “Anne..” diye fısıldadı.

Defne şaşkındı, hala kızına sarıldığına ikna olmaya çalışıyordu. Emniyet tarafından kızının burada olduğu bilgisini aldığı gibi apar topar soluğu burada almıştı. “Anneciğim..” burnunu saçlarına gömdü, kokusunu inanamayarak içine çekti.

Çınar sessizdi, anne kızın kalabalığın arasındaki sarılışını izliyordu.

Bir anne vardı karşısında; evladını kaybetmekten delice korkan, kollarını minik bedenine dolayıp kokusunu ciğerlerine çeken.

Yüzü asıldı, annelik böyle bir şeydi. Kendi kızı neden annesi tarafından terk edilerek hayata başlamıştı. Günahı neydi, dünyaya böylesine şanssız gelmişti.

Bir evlat vardı karşısında; Kısa bir an göremediği annesini minik kollarıyla sıkı sıkı saran, derin derin nefes alıp kafasını omzuna dayayan, kokusuyla güven bulan.

Gözleri doldu, kendi kızı gerçek anneyi hiç bilmeyecekti. Acımasız dünyanın içerisinde en suçsuzuydu. Ömrü öz annesinin terk edişiyle başlamış, babasının varlığından birhaber yabancı bir ailenin içerisinde büyümüştü.

Defne yavaşça geriye çekildi, gözleri kızına kaydı. “Çok korktum bebeğim. Sana bir şey olduğunu düşündüm, iyi misin?” Ellerini sıkı sıkı tutup tüm vücudunu gözleriyle kontrol etti, iyi gözüküyordu.

Önce giydiği montu, sonra da ayağındaki botu gördü. Okuldan çıkarken üzerinde yoktu ve ona ait değillerdi. Merakla, “Bunları nereden buldun?” diye sordu.

Masal’ın gözleri geriye döndü, iki polis memurunun sorularını cevaplandıran Çınar’ı görüp tebessüm etti. “Çınar bana aldı anne.”

Defne’nin gözleri de oraya döndü, polislerin uzaklaştığını görüp yavaşça ayağa kalktı. Derin nefes verip toparlanmaya çalıştı. “Masal’ın bulan kişi sanırım sizsiniz.” dedi.

Çınar’ın gözleri küçük kıza döndü, annesinin elini sıkı sıkı tutmuş izliyordu. Tebessüm etti, “Yolumuz kesişti diyebiliriz.”

Defne minnet doluydu, emniyet ekipleri tarafından kızının bir adam tarafından bulunup alışveriş merkezine getirildiğini, ailesi gelene kadar bekleyeceğini söylediğini öğrenmişti. “Size ne kadar teşekkür etsem az olacak.” Gözlerini kızına çevirdi, “Kreşten gizli çıkmış. Başına kötü bir şey geldiğini düşündüm, aklıma kaybedecektim.”

Çınar gözlerini yavaşça kadının gözlerine çevirdi, zeytin karası gözleri oldukça ışıltılıydı. “Sanırım bu kadar endişenin sebebi benim, daha erken haber vermeliydim.”
“Kızım iyi ve yanımda. Gerisi hiç önemli değil gerçekten.” Avucundaki minik parmaklarını sıktı, yanında olduğuna ikna olmaya çalışıyordu.
"O çok iyi, inanın gerisi önemli değil"

Masal’ın gözleri önce annesine sonra da genç adama kaydı. Gülümseyip elini annesinin elinin arasından çıkarıp genç adama yaklaştı. “Çınar..”. Dedi, genç adam hızla önüne eğildi. “Sen artık benim en iyi arkadaşımsın.” diye ekledi.

“Masal.” dedi Defne, büyüklere isimle hitap etmemeliydi. Küçük kız umursamadı, gözleri en büyük ve en iyi arkadaşındaydı. Çınar minik ellerini tutup avucuna ufak bir öpücük kondurdu. “Sende artık benim en iyi arkadaşımsın.” Diye karşılık verdi.


Oy ve yorumları eksik etmeyelim 🧡

Loading...
0%