Yeni Üyelik
4.
Bölüm

4.Bölüm: Babam Olur Musun?

@mlkshnn


Çınar derin bir nefes aldı, “Gerçekten çok mu zor?” diye sordu.

Defne’nin gözleri anlam vermeye çalışarak ona döndü, “Efendim?” dedi.

“Bir çocuğu tek başına büyütmek gerçekten çok mu zor?”

Defne şaşırdı, gözlerini yavaşça ona çevirdi. Neden böyle bir soru soruyordu, merak etti. Çınar kafasını yere eğdi, hala Derya’yı biraz da olsa haklı çıkaracak bir sebep aradığının farkında bile değildi.

“Masal..” dedi Defne, gözlerini kızına çevirdi. Arkadaşlarının arasında koştururken ki kahkahalarını duyurup tebessüm etti, kalbinin en güzel esintisi bir gülüştü. “Zor bir bebekti.”

Bakışları yavaşça genç adama döndü. “Dünyaya erken geldiği için bünyesi çok zayıftı. Sık hastalanırdı, günlerimiz çoğu zaman hastanede geçerdi.” Yeniden gözlerini kızına çevirdi, Masal annesine dönüp eline öpücük kondurarak üfledi, Defne tebessüm edip anında aynı şekilde karşılık verdi. Çınar’ın bakışları önce Masal’a sonra da annesine kaydı, ikisi de gülünce gözlerine ışık hakim oluyordu.

“Çok zor büyüdü. Çok zorlandım ama bir gülüşü, bir anne deyişi her şeye değerdi. Tüm zorlukları bir sihir gibi yok edebiliyordu.”

Çınar’ın yüzünde buruk bir tebessüm belirdi, “Anne olmak bu sanırım.” dedi. Defne kafasıyla onayladı, “Sanırım öyle.”

Genç adamın gözleri küçük kıza kaydı, acı bir nefes verdi. O an anladı, o mektupta ne yazarsa yazsın, Derya ne yaşamış olursa olsun bebeğini terk etmesinin haklı bir sebebi yoktu. “Zor değildi.” diye fısıldadı. Bir anneye, bebeğini büyütmek zor değildi.

Gözleri doldu, kızı çok şanssızdı. Dünyaya öyle acımasız bir anne ile gelmek durumunda kalmış, babası tarafından varlığı bile hiç bilinmemişti. Derin bir nefes verip toparlanmaya çalıştı, gözlerini küçük kızdan ayırıp annesine döndü, bakışları buluştu. Telaşla hızla ayırmaya gayret etti, niye her defasında böylesine buluşuyordu iki göz.

Defne’nin gözleri kızına döndü, “Neden sordunuz?” diye sordu. Bir adam neden bir çocuğu tek başına büyütmenin zorluklarını merak ederdi?

“Masal’ı tek başınıza büyütmüş olduğunuzu öğrendim.” diye açıkladı.

Defne kafasıyla onaylayıp ufak bir soluk verdi.“Babasını kızımın yeni doğduğu günlerde kaybettik, ismini de birlikte belirlemiştik ama Masal onu hiç hatırlamıyor.”

Çınar başını eğdi. Suçluluk hissetti, kötü günlerden söz ederek belki üzülmesine sebep olmuştu. “Özür dilerim, üzmek istemedim"

Defne yüzünde gerçek olmadığı çok belli olan bir gülümseme oluşturdu. “Önemli değil, bu tür sorularla çok karşılaşıyorum" dedi. Yılları aynı soruları cevaplamakla geçiyordu.

Masal hızla koşup annesine yaklaştı, heyecan doluydu. Yüzünde mutluluk vardı, “Anne.”
“Bebeğim.” Elinden sıkıca tuttu annesi.
“Bana bir sürpriz yapacağını söylemiştin.”

Defne gülümseyip gözlerini kolundaki saate çevirdi, tam süprizin saatiydi. Zil sesi duyuldu, “İşte geldi.” Ayağa kalktı, Masal heyecanla onu izledi.

Kapı yavaşça açıldı, rengarenk giysisi ile bir palyaço gözüktü. Tüm çocukların sevinç çığlıkları ile içeri girdi, müzikler eşliğinde oyun başladı.

Defne gülümseyerek yerine oturdu. Gözlerini kızına çevirdi, mutluluğu için her şeyi yapmaya hazırdı.

Selen gözüktü, meraklı gözleriyle Çınar’ı izleyip arkadaşına yaklaştı. “Merhaba" dedi.

Defne gözlerini arkadaşından ayırıp genç adama döndü, “Selen, Çınar Bey Masal’ı kaybolduğunda bulan kişi. Selen de yakın arkadaşım.” dedi.

Selen anında elini ona doğru uzattı, Çınar ayağa kalkarak karşılık verdi. Genç kızın gözleri parıldadı, oldukça kibar biri olduğunu anladı. “Memnun oldum Çınar Bey.”

Çınar önce Defne’ye sonra da arkadaşına döndü, çekinse de söylemek istediği bir şey vardı.
"Aslında, sadece Çınar demenizi isterim"

Selen'in yüzünde gülümseme oluştu, kafasıyla anında onayladı. Beklediği ve istediği bir şeydi. Bir an önce samimiyeti kurmaya çalışıyordu. “Bana uyar, Çınar" dedi, gülümseyerek arkadaşına döndü, “Sana da uyar, değil mi Defne?”

Defne şaşkındı, ayıp olmaması adına reddedemedi. Kafasıyla onaylayıp, “Evet.” demekle yetindi. Selen zafer edasında gülümsedi.

.... 

Çınar yavaşça ayağa kalktı, doğum günü yoğunluğu ile sona ermişti. Misafirler tek tek çıkış yapıyordu. Genç adam oturmayı hala istese de kalkmanın uygun olacağını düşünüp ayaklandı. “Gitmeliyim.”

Defne kapının önündeydi, son misafirini de yolcu edip içeri girdi. Gözleri genç adama kaydı, minnet doluydu. “Masal'ı kırmayıp geldiğin için çok teşekkür ederim" dedi samimiyetle.

Çınar’ın yüzünde tebessüm oluştu, samimiyet hoşuna gitmişti. “Lafı bile olmaz, benim için de çok güzel bir gündü." Elini uzattı, Defne gülümseyerek karşılık verdi.

İki el birbirine temas ettiği an, iki gencin gözleri istem dışı aynı anda kalktı ve buluştu. Çınar kalbinde ufak kıpırtı hissedip derin bir solukla elini geriye çekti. Masal’a yaklaştı.
"Görüşürüz Masal'cığım, doğum günün tekrardan kutlu olsun"

Küçük kızın gözleri büyüdü, elini sıkıca tuttu. Gitmesini kesinlikle istemiyordu, onu bir daha nerede görecekti. “Gitme Çınar" yüzünü astı.

Genç adam önüne eğildi, iki elinden sıkı sıkı tutup boncuk gözlerin derinlerine baktı. Bu bakışları nasıl da güzeldi. “Bak tüm misafirler gitti Masal’cığım. Bende gitmeliyim, sonra yine görüşebiliriz"

Küçük kızın gözleri doldu, bakışları anında annesine kaydı. “Anne.. gitmesin.”
Defne de hızla yanına yaklaşıp önüne eğildi.
"Anneciğim, böyle yapmamalısın."

Masal hızla bir elinin iki parmağını gösterdi, “Bu kadar gün sonra gelecek misin?” diye sordu. Defne şaşırdı, Çınar tebessüm edip parmaklarıyla aynı şekilde iki rakamını yaptı. “Evet, bu kadar gün sonra seni görmeye geleceğim.”

Küçük kız sevinçle yerinden zıpladı. “Yaşasın!!” Gözlerini genç adama çevirdi, “Çınar benim en iyi arkadaşım!” diye ekleyip odasına koştu. Hem annesinin hemde genç adamın gülümseyişi görüldü.

….
Defne gözlerini salonda gezdirdi, büyük bir temizliğe ihtiyacı vardı. Önündeki tabakları eline alıp mutfağa bıraktı. Geri döndü, gözleri salonda gezindi, kimse yoktu. Şaşırdı, misafirleri neredeydi?

Bakışları kızının odasına kaydı, kapı aralıktı. Merakla yaklaştı, genç adamı gördü. Kucağında Masal vardı. Dikkatle yatağına yatırmaya çalışıyordu.

“Uyumuş mu?” diye sordu Defne, şaşkındı. Kızı niye aniden böyle uyumuştu? Üstelemedi, bugün oldukça yorucu bir gündü, dinlenmeye ihtiyacı vardı.

"Yerde uyuyakalmış"

Defne hızlı adımlarla içeri girip yatağın üzerindeki örtüyü açtı. Çınar’ın dikkatle yatırması ile dolabı açtı. İçerisinden çıkardığı bir pijama takımı ile yatağın kenarına oturdu. “Çok yoruldu" dedi. Uyandırmamaya çalışarak üstünü değiştirmeye çalıştı.

Çınar’ın gözleri odanın içerisinde geziniyordu. Her detayı küçük kızı anımsatıyordu. Kapının üzerinde "Masal'ın Odası" yazan bir kapı süsü vardı. İçeride pembe ve beyazın olduğu bir çocuk odası takımı bulunuyordu. Duvarlarda da anne kızın her yaştan resimleri asılıydı.

Ne güzel, ne özenli bir odaydı. Kızının da böyle kendine ait bir odası var mıydı? O da istediği her oyuncağa sahip miydi? Onun da duvarlarında mutlu aile resimleri asılı mıydı?

Derin nefes aldı. Kalbini derin bir sızı sardı, ya yoksa? Ya kızı mutsuzsa? Ya sevmeyi sevilmeyi öğrenmemişse? Ya bir oyuncağa bile sahip olamamışsa? Kafasını hızla iki yana salladı, öyle olmamasını diledi.

Defne üstünü değiştirdiği kızının pikesi yavaşça örtüp ayağa kalktı. Genç adamla birlikte salona geçti. Çınar, “Sanırım artık gitmeliyim" dedi. Hem misafirler gitmiş hemde küçük kız uyumuştu, gitmenin uygun olacağını düşündü.

Defne gülümseyip ona döndü. “Kahve yapacağım, gitmeden içmek ister misin?"

Genç adam ufak bir soluk aldı, kalmayı delice istedi. Biraz daha oturup biraz daha sohbet etmeliydi.
"İyi olur aslında"
"Hemen yapıyorum o zaman"

Arkasını dönüp mutfağa yöneldi. Çınar boş bulduğu koltuğa oturdu, gözlerini salonda gezdirdi. Oldukça dağılmış, alt üst olmuştu. Toplamak oldukça uzun sürecekti.

Gözleri kapılardan birinde durdu, Masal’ınkiydi. Kızı bir an bile aklından çıkmıyordu, cebinden telefonunu çıkarıp galeriyi açtı, kızının tüm resimlerini kaydetmişti. İlkini açtı, minik bebeği derin bir uykudaydı. Büyük bir soluk aldı, neredeydi? “Babacığım" diye fısıldadı.

Mutfak kapısının açıldığını fark edip ekranı kapatıp o yöne döndü, Defne’yi gördü. Genç kadının elinde iki kupa vardı, birini uzattı.

"Teşekkür ederim" yavaşça yudumladığı gibi gözleri hızla yeniden genç kadına kaydı. Garip bir kahveydi ve oldukça lezzetliydi. “Bu biraz farklı"

Defne gülümseyerek kafasıyla onayladı, aynı şekilde bir yudum içip ona döndü.
"Çok mu kötü? Bu aslında farklı bir kahve"
"Kötü değil sadece değişik"
"Masal'la birlikte yaptığımız bir karışım bu. Kahveyi çok sever, bende onu uzak tutmak için böyle bir çözüm düşündüm ama ondan daha çok içmeye başladım. İçerisinde kahve oranı yok denecek kadar az.”

Çınar'ın yüzünde gülümseme oluştu. Bir yudum daha içip ona döndü. Tadı farklı olsa da oldukça hoşuna gitmişti. “Güzelmiş"

Yeniden ağzına yaklaştırdığında, Defne gülümsüyordu. Kızı için bulduğu tarif, onun da vazgeçilmezi olmuştu. İçtiği yudumlarla kafasını eğen Çınar, telefonunun sesini duyunca, cebinden çıkardı. Ekranda kardeşinin ismi yazıyordu.

"Efendim Çetin"
"Abi, şirkete senin için bir dosya bırakıldı. Eve götürüyorum."
"Ne dosyası?"
"Bilmiyorum sadece ismin yazıyor, açayım mı?"

Çınar duraksadı bir an. Ne olduğunu bilmese de işlerle ilgili olduğunu düşünüyordu.

"Önemli değildir, odama bırak. Ben gelince bakarım"
"Tamam o zaman görüşürüz " deyip kapattı. Gözleri yeniden genç kadına kaydı. Kahvesini bitirmişti.

Kendi bardağına döndü, hala yarıydı. Derin bir nefes alıp tek yudum ile içti. Artık gitmesinin daha uygun olacağını düşüşüdü, yarın okullar vardı ve bu evi toplamak saatleri bulacaktı. Engel olmamalıydı. Ayağa kalktı. “Gitmeliyim artık, kahve için çok teşekkür ederim"

Defne tebessümle takip edip kapıyı açtı, sessizce Çınar’ın ayakkabılarını giyişini izledi. “İyi geceler" dedi. Genç adam tebessüm edip karşılık verdi. Ağır adımlarla bahçeye çıktı, tek katlı müstakil bir evdi, küçük bir bahçesi vardı. Bahçesi yoktu, küçük eski bir kapısı vardı. Eliyle çektiği kapıdan dışarı çıktığı an, tüm benliğinde bir kez bile olsa geriye dönmek, iç kapıya bakmak istedi. Yapamadı, bu doğru olmazdı.
....

Defne kapıyı örtüp içeri girdi. Gözlerini salonda gezdirdi, oldukça dağınıktı. Derin bir nefes verip odasına yürüdü. Üstünü değiştirdikten sonra geri geldi, saçlarını arkadan topuz yapıp işe koyuldu. Saatler süren yoğunluğu sabahtan önce bitirmesi, okul saatinden önce biraz da olsa uyuması gerekiyordu.
.....
Çınar sessiz adımlarla eve girdi, kulağında telefonu vardı, yavaşça indirdi. Kardeşini yoldayken aramış, söz ettiği mektubu sormuş, Çetin de arkadaşlarıyla görüştüğü için yanında olduğunu, eve döndüğünde getireceğini söylemişti.

Yatağına yaklaşıp oturdu, oldukça yoğun bir gündü. Mektubu merak ederek yatağının kenarına oturdu, bekleyecek durumda değildi. Kafasını yastıkla buluşturdu, gözleri telefonuna kaydı. Kızının resimlerini açtı, işaret parmağıyla yavaşça dokundu. Zihninde Masal be annesi belirdi. Küçük kızın gülüşü, mutluluğu, yakınlığı ile yüzünde tebessüm belirdi. Ne güzel bir anneye sahipti, boncuk gözleri her anda parıldıyordu?

Tebessüm edip yan döndü, gözleri yeniden telefon ekranına kaydı. Zihni aynı anda üçe bölündü, bir köşesinde hiç tanımadığı evladı, bir köşesinde boncuk gözleriyle Masal, bir köşede de evladına tek başına hem anne hem baba olan Defne vardı.

Derin bir nefes aldı, Masal’ın odasını anımsadı. Acaba kızının da böyle kendine ait oyuncaklarla dolu bir odası var mıydı? Hızla doğrulup kalktı, bunu neden düşünmemişti? Kızını bulmaya çalıştığı bu süreçte onun için her şeyi eksiksiz hazırlamalıydı.

Öncelikle ailesinden ayrı kocaman bahçesi olan, kızıyla doya doya koşturabileceği ayrı bir ev bulmalı, her detayını onun için tasarlamalı, en güzel odasını oyuncaklarla doldurmalıydı.

Tebessüm etti, düşüncesi de oldukça güzeldi. Yarın ilk iş başlamak olacaktı. Gözleri yavaşça kapanırken de yüzünde gülümseme vardı. Kızını bulduğu, ona sıkı sıkı sarıldığı, bahçede gülüşleriyle koştuğunu düşünerek uykuya daldı.
....

Masal gözlerini yavaşça araladı, bakışlarını odasında gezdirdi. Dünü anımsadı, büyük bir parti ile doğum günü kutlanmış, En iyi arkadaşı Çınar da gelmişti. Tebessüm etti, ellerinden destek alarak kalkmak istedi. Yapamadı, çok yorgundu hala.

Kafasını yeniden yastığa bıraktı, oldukça bitkindi. Dün çok fazla koşturmuş, zıplamış, oyunlar oynamıştı. Ayaklarını zorlukla da olsa yataktan indirip kalktı, ağır ve güçsüz adımlarla odanın kapısını araladı. Gözleri annesine kaydı, elinde ekmek vardı, hazırladığı kahvaltı masasına bırakıyordu.
.....

Çınar için günler sonra ilk defa huzurlu bir geceydi. Sabaha değin derin bir uyku çekmiş, oldukça dinlenmişti. Gözleri saate kaydı, 9’u gördüğü anda şaşkınlıkla doğruldu. Nasıl oluyordu bu? Kızının haberini aldıktan sonra nasıl böylesine deliksiz uyuyabilmişti?

Hızla doğruldu, yatağının sağ kenarındaki komodine kaydı, üzerinde bir zarf vardı. Merakla eline alıp çevirdi, arkasında Çınar’a yazıyordu. Kardeşinin söz ettiği zarf olduğunu anladı, belli ki gece eve dönünce buraya bırakmıştı.

Merakla kapağını açtığı anda yere birkaç fotoğraf düştü. Şaşırdı, kızının resimleriydi. Aynıları onda da vardı, gözleri delice büyüdü. Hızla elini zarfın içerisinde gezdirdi, başka yoktu. Yavaşça çevirdi, bir tanesinin arkasında yazı gördü. "Bir çocuk, annesine nasıl bu kadar benzeyebilir?" yazıyordu. Elleri titredi, kim ona bebeğinin fotoğraflarını gönderebilirdi?

Hızla ikinci fotoğrafın arkasını çevirdi, “Heyecanlandın değil mi? Merak etme, sana kızının resimlerini göndermeye devam edeceğim"

Anında üçüncü fotoğrafı çevirdi, yazı yoktu. Yüzü asıldı, diğer ikisini yeniden çevirip yatağın üzerine bıraktı. Bebeğinden haberi olan biri daha mı vardı? Aklına gelen tek ihtimal, Derya'yı tanıyan biri olduğuydu.

Tek tek inceledi, yazıları defalarca okudu. Heyecanla resimlere baktı. Belki, kızına ulaşmak için tek yol bu kişiydi. Derin bir nefes aldı, artık umudu vardı. Artık kızının varlığından birinin daha haberi vardı. Bu mektubun sahibine ulaştığı anda kızına ulaşacaktı. Tebessüm etti, mutluydu.

.....
Çınar kol saatini koluna taktı, karşısında boy aynası vardı. Saçlarını elleriyle şekillendirdi, lacivert bir takım elbise vardı üzerinde. Oldukça şıktı. Heyecan doluydu, yoğun bir gün olacaktı. Aldığı yeni kararları en hızlı şekilde yerine getirmeye çalışacaktı.

Odasından çıktı, oturduğu ev ailesine ait bir villaydı. Merdivenleri hızlı hızlı inip salona geçti, gözleri ailesine kaydı. Anne babası ve kardeşi çoktan başlamıştı. “Günaydın" dedi. Ağzına bir lokma attı.

Annesi, Oğlum.. oturup düzgünce yap kahvaltını" dedi. Genç adam yaklaşıp yanağını tebessümle okşadı. “Çıkmam gerekiyor anne.”

Babası sessizdi, elinde bir gazete vardı. Sessizce okuyordu. Gözlerini onlara çevirdi, müdahale etmeden yeniden gazeteye yoğunlaştı.

Annesi dayanamayıp ayağa kalktı, ismi Zehra’ydı. Koca adam olmalarına rağmen oğullarına hala küçük birer çocuk gibi ilgi gösterirdi. Gözleri ailesinin aksine boncuk mavisiydi, gülümsediği her anda parıl parıl parıldıyordu. Boyu oldukça uzun olmasına rağmen iki oğlunun yanında oldukça küçük gözüküyordu. Oğluna yaklaşıp kravatını elleriyle düzenledi. “Çok yorma kendini"

Çınar tebessüm edip yanağına ufak bir öpücük kondurdu. En büyük gücü, dayanağıydı. Derin bir nefes verip gözlerini ailesine çevirdi. “Bu arada ayrı eve çıkıyorum, kararımı verdim. Haberiniz olsun, geç kalıyorum.” Dedi, hızla arkasını döndü. Kimseye söz hakkı vermeden kapıya ilerledi.

Çetin şaşkındı, ailesinin bakışlarını gördü. Açıklama bekleyerek bakıyorlardı. “Sebebini bende bilmiyorum." Dedi, hızla ayağa kalkıp arkasından koştu. “Abi beni de bekle.”

Koşarak yaklaştı, sürücü koltuğuna binen ağabeyinin yanındaki koltuğa oturdu. “Ne oldu? Nereden çıktı bu ev işi?" Diye sordu merakla.
"Büyük bahçeli güzel bir ev bulmalıyım, hemde acil olarak.”

Çetin şaşırdı, daha önce böyle bir düşüncesi hiç olmamıştı. Zeytin gözleri ağabeyine döndü, aynı renk saçlarının ön kısımlarını özellikle havaya kaldırmıştı. Tıpkı ağabeyi gibi üzerinde bir takım elbise vardı, siyah renkli.

İki kardeşin arasında 2 yaş vardı. Görünüş olarak da birbirlerine benziyorlarsa da, karakter olarak çok ayrıydılar. Çetin ağabeyinin tam aksine çalışmaktan çok gezmeyi, eğlenmeyi seven biriydi. Ağabeyi ise işkolikti, günün çoğunu şirkette, dosyaların arasında geçiriyordu.

Çetin, “Neden?" Diye sordu merakla.
"Şimdilik hiçbir şey söyleyemem, hepinize sürpriz olacak.”
"Kötü bir sürpriz değildir umarım"

Çınar’ın yüzünde tebessüm oluştu, kızı ömrünün en güzel süpriziydi. Çetin derin bir nefes verdi, aklında tek bir şey belirdi. “Bende seninle o eve yerleşebilir miyim? Çok eğleniriz, kızlar filan."

Gözlerini hızla kardeşine çevirdi, “O evi sakın aklından bile geçirme!"

Çetin’in gözleri ağabeyine kaydı, bugün oldukça mutlu gözüküyordu. Yola döndü, daha sonra yeniden soracak, sıkacaktı. Araba şirketin önünde durdu, indiği gibi Çınar hızla yeniden arabayı çalıştırdı.

Kardeşinin şaşkın seslenişine rağmen hiç durmadı, bir an önce kızı için hazırlıklarını yapmalıydı.
.....

Çınar adımlarını bir mobilya mağazasının önünde durdurdu, bu girdiği onlarca mağazadan biriydi. Gözlerini vitrindeki oda takımına çevirdi, yüzünde tebessüm oluştu. İlk defa bir tanesini böylesine hoşuna gitmişti. Derin nefes alıp içeri girdi, kızı için en iyisi, en güzeli ve en özeli olmalıydı. Babasıyla başlayacağı yepyeni hayatında her şey en lüksü olmalıydı.

“Bu olmalı.” Dedi, heyecanla mağazaya girdi.

..... 

Defne kreşin önünde parka ettiği arabasından indi, ders çıkışı soluğu burasıydı. Okula girip gözlerini kızının sınıfına çevirdi, öğretmeni kapıdaydı. Şaşırdı, “Masal içeride mi?” diye sordu endişeyle. Bir daha kaybı kaldıracak kafa güçlü değildi.

Öğretmen anında kafasıyla reddetti, “Hayır hayır endişelenmeyin, arkadaşlarıyla sınıfta şu anda.”

Defne derin bir soluk aldı, yüzündeki gergin ifadenin yeriniz tebessüm aldı. “Çağırabilir misiniz?”
Öğretmen, “Defne Hanım sizinle öncesinde konuşmak istediğim bir konu var.” dedi.

Genç kadının yüzü asıldı, kızına mı bir şey olmuştu? Endişesini bastırmaya çalıştı, “Masal iyi mi?”

Öğretmen sınıfın kapısını kontrol etti, kapalı olduğundan emin olup gözlerini velisine çevirdi. “Evinizde herhangi bir sorun oldu mu?”
“Neden?”
“Masal bugün çok agresif, çok tepkili. Arkadaşlarına hiçbir şekilde uyum sağlamıyor. Az önce bir arkadaşını itti, son anda yetişmezsem yaralabilirdi.”

Defne, “Ne?” dedi şaşkınlıkla. Kızının asla yapmadığı, yapmayacağı şeylerden söz ediliyordu. “Masal böyle yapmazdı.”
“Evet, bunu bende çok iyi bilirim ama bugün her zamankinden biraz farklı. Ben de dahil, kimsenin yanına yaklaşmasına müsaade etmiyor. Hiçbir oyuna katılmıyor.”
“Evde hiçbir şey yoktu. Dün doğum gününü kutladık, çok mutluydu. Başka bir şey olmadı.”
“Gözden kaçırdığınız bir şey olabilir mi? Masal sebepsiz böyle davranmaz.”
Defne, “Haklısınız..” dedi. Derin bir nefes aldı,, endişe doluydu.

Öğretmen arkasını dönüp kapıyı araladı. İkisinin de gözleri küçük kızı aradı, sınıfın bir köşesinde yalnız başına sessizce oturuyordu. Defne “Bebeğim..” diye seslendi. Masal annesinin sesini duyup hızla ayağa kalktı. Hareketleri oldukça yavaştı, yanına yaklaştı. Defne önüne eğilip iki elinden sıkı sıkı tuttu.

“Nasılsın anneciğim?”
“Anne ayağım acıyor.” Dedi fısıltıyla.
“Ayağın mı?” Diye sordu annesi, gözlerini anında ayaklarına çevirdi. “Neresi?”

Küçük kız eliyle sağ ayak topuğunu işaret etti, annesi kontrol etti, bir şey gözükmüyordu. “Yorulmuşsundur bebeğim. Eve gidelim, iyice dinlenirsin.” Elinden sıkıca tutup ayağa kalktı. Öğretmene gözleriyle veda edip çıkışa yöneldi.

Defne kızıyla arabaya yaklaştı. Küçük, arkası kesik mavi bir arabaydı. Orta fiyatlardaydı, birikimiyle bunu alabilmişti. Yıllardır da hem evladının hemde evin ihtiyacını görebiliyordu.

Arka kapıyı açıp kızını çocuk koltuğuna oturttu, kemerini sıkı sıkı bağladı, Masal anında kafasını geriye yasladı. “Uykun mu var anneciğim?”
“Evet.” Dedi, gözlerini yavaşça kapatmaya çalıştı.

..... 

Anne kız yemek masasında oturuyordu. Defne zoraki de kızına sadece birkaç lokma yedirebilmişti, küçük kız bugün oldukça durgundu. Boncuk gözleri annesine döndü, “Anne küçük tavşanı okur musun?”
“Tabii ki okurum. Uyuyacak mısın?”
“Evet.”
“O zaman ellerimizi yıkayıp yatağa geçelim.” Elinden tutup masadan indirdi. Banyoda yüzünü kendisi yıkadı, elini yavaşça alnına bıraktı, sıcak değildi. Derin nefes alıp odaya girdi.

Yatağa yatmasına yardımcı olup yanına uzandı. Kitabı çekmeceden çıkarıp ilk sayfasını açtı, kızı her akşam düzenli olarak aynı hikayeyi dinlemek istiyordu. Masal kafasını yavaşça annesinin göğsüne bıraktı, gözleri kapanmaya direniyordu. Annesinin okumaya başladığı hikayenin sadece ilk sayfasını dinleyip dakikalar sonra uykuya yenik düşmüştü.

Şaşkınlıkla kızının kapalı gözlerine baktı Defne, yavaşça geriye çekildi. Başını yastığa bırakıp yüzüne yeniden dokundu. Sıcaklık yoktu.

..... 

Gecenin bir yarısıydı. Defne sınav kağıtlarının arasındaydı. Gecenin bir vaktiydi. Saatlerdir yarınki sınav için hazırlık yapıyordu. Önündeki kahveden bir yudum alıp ayağa kalktı. Biraz daha uyanık kalırsa, sabah uyanmak çok zor olacaktı.

Kağıtları bir köşede toplayıp kalktı. Gözlerini kızının odasına kaydı. Her gece her uyandığı her vakitte kızının odasına girip kontrol eder, açılmışsa üstünü örtüp öylece odasına geçerdi.

Kapıyı yavaşça araladı, gece lambasının bıraktığı loş ışığın içerisinde gözleri yatağa kaydı. Minik kızı derin bir uykudaydı, beyaz teninin içerisinde yanakları al al’dı. Şaşırdı, yanına yaklaşıp elini aklına gelen tek ihtimal ile alnına bıraktı. Oldukça sıcaktı. “Masal!” Diye haykırdı. Ateşler içerisinde yanıyordu.

Arka arkaya önce yeniden alnına, yanaklarına ve yüzüne dokundu, ateşi vardı. Hızla yatağın kenarına oturdu, pikeyi üstünden çekip pijamalarını çıkardı. Kucağına alıp banyoya koştu, bir an önce ılık bir duş aldırmalıydı.

Duşluğun ucunu yüzüne sabitledi, hızla süzülen suya rağmen küçük kız kendide değildi. Vücudunu saran sıcağın etkisindeydi, gözlerini yavaşça aralamaya çalıştı, gözleri annesine kaydı. “Anne.. soğuk.” Diye fısıldadı.

Defne hızla önüne eğildi. Bir eliyle vücudunu ıslatmaya çalışırken bir eliyle yanağını okşadı. “Biliyorum.. biliyorum bebeğim.” Gözleri dolu, yanakları anında ıslandı. Suçluluk hissediyordu, dünden bu yana garipti, hasta olacağını anlayıp yanından ayırmamalı, her an kontrol etmeliydi.

“Anneciğim..” diye seslendi. “Aç gözlerini!”

Direnemedi, bekleyecek gücü yoktu. Kızı hasta olduğu her anda ilaca ihtiyaç duyuyor, tedavisiz asla iyileşmiyordu. Hızla doğrulup kucağına sıkı sıkı sardı, bir an önce hastaneye yetiştirmeliydi.

……
Defne kafasını yavaşça bıraktığı yataktan kalırdı, yüzüne güneş ışıkları pencereden vurdu. Uzun ve yorucu gecenin sonunda sabahıydı. Sabaha değin bir an bile oturmamış, uyumamış, sabaha doğru ise kendinden kısa bir süreliğine geçmişti.

Gözleri yavaşça yatağa kaydı, kızına döndü. Küçük kız derin bir uykunun kollarındaydı. Minik elinde bir serum bağlıydı, sabaha değin türlü türlü ilaçlarıla tedavi edilmişti. Alnında ufak bir havlu vardı, annesi saat başı değiştirerek koyuyordu.

Defne havluyu kaldırıp elini alnına bıraktı, geceye kıyasla daha soğuktu. Derin nefes aldı, “Sonunda" diye fısıldadı.

Yavaşça ayağa kalktı. Minik ayaklarının üzerindeki pikeyi düzeltip beline kadar örttü. Serumu kontrol etti, öylesine büyüktü ki geceden bu yana damlıyordu, bitmek üzereydi.

Arkasını döndü, köşedeki dolabın üzerinde bulunan pet şişeden bir yudum içti. Uykusuzluğuna rağmen kızının baş ucuna oturdu, kapının açıldığını gördü. Gözleri o yöne dönünce, doktoru gördü.

"Günaydın" dedi doktor. Yanında bir hemşire vardı. Küçük kıza yaklaştı, koltuk altına bir derece koyup gerekli tüm kontrolleri yaptı.

Defne, “Bir sorun yok, değil mi?” diye sordu endişeyle.

Doktor tebessüm etti, “Endişe etmeyin gayet iyi gözüküyor. Ateşi de düştü, yazacağım şurupları birkaç gün kullanırsanız hiçbir şey olmaz. Serum bittiği gibi de taburcu olabilirsiniz. Geçmiş olsun.”

Defne derin bir nefes aldı. “Teşekkür ederim" dedi. Doktorun odadan çıkışı ile kızına yanaştı. Yatağın ucuna oturdu, eliyle yavaşça saçlarını düzeltti, tıpkı bir melek gibi uyuyordu. “Bebeğim..” dedi. Uyandırmamaya gayret ederek eğildi, serum takılı olan eline ufak bir öpücük kondurdu. Takıldığı zaman canı yanmış, çok ağlamıştı.

..... 

Çınar gözlerini kolundaki saate çevirdi, yaklaşık bir saattir biraz ilerlemesini bekliyordu. Sabah erkenden uyanmış, hazırlanmıştı. Bugün söz verdiği bir görüşme vardı, heyecanlıydı.

Derin nefes alıp telefonunu çıkardı, artık arayabilirdi. Rehberde, ‘Defne’ ismini buldu. Doğum gününden küçük kıza söz vermişti, iki gün sonra onu arayacak, görüşecekti.

Telefonu kulağına bıraktı, “Alo” sesini duydu. Doğruldu, genç kadının ilk defa telefonda sesini duyuyordu. Ufak bir soluk aldı. “Alo.. Merhaba Çınar ben.”
“Merhaba Çınar.”
“Masal’a sözüm vardı, müsaitseniz bugün onu görebilir miyim?”

Defne’nin gözleri kızına kaydı, küçük meleği kendinden geçmişçesine uyuyordu. “Masal..” dedi fısıltıyla, dolu dolu olan gözlerine direnmeye çalıştı. “Biraz hasta.”
“Ne? Nasıl hasta?” Ayağa kalktı hızla, “Neyi var?”
“Gece çok ateşlendi, acile getirdim. Hala uyuyor.”
“Siz hastanede misiniz şu anda?”
“Evet.”

Kapıya yöneldi, koca evinin merdivenlerini hızlı hızlı iniyordu. “Şu an nasıl Masal?” diye sordu, sesi kahvaltı masasındaki ailesine ulaştı. Umursamadan kapıya koştu, anlam veremediği bir telaşla doluydu. “Hangi hastanedesiniz?” diye sordu, arabasına yaklaştı.

Zehra Hanım gözlerini oğlunun gittiği kapıdan ayırıp diğer oğluna çevirdi, merak doluydu. “Masal kim?” diye sordu. Çetin anne babasına bakıp omuz silkti, bu ismi ilk defa duyuyordu.

“Bilmiyorum, abime sorun.”

.....
Çınar hastanenin koridordunda delice koşuyordu. Kalbinde bir his vardı, telefonla konuştuğu andan bu yana bedenini esir almıştı. Anlam vermekte zorlanıyordu, niye bu kadar endişeleniyordu? Niye haberi aldığı andan beri aklını toparlayamıyordu.

Hastane koridorunda asansörü beklemeden bir kata çıktı, gözleri bir oda numarasına kaydığı anda koşarak yaklaştı. Önünde durup sakinleşmeye çalıştı, telaşına anlam veremiyordu. Derin derin nefes alıp kapıyı tıklayıp yavaşça araladı.

Gözleri anında koca yatağa kaydı, minik kız küçücük bedeni ile uyuyordu. Elinin birinde serum takılıydı. Üzerinde beyaz bir atlet vardı, açık renk saçları yastığa savrulmuştu. “Masal..” diye fısıldadı. Sesi titredi, kalbi eridi.

Ağır adımlarla yanına yaklaştığı an, arkasındaki banyonun kapısı araladı, Defne göründü. Hızla ona döndü, “Durumu nasıl?" Diye sordu, gözlerini bir an bile yataktan ayırmak istemiyordu.

Defne bitkindi, sabaha değin korkuyla kızının başında beklemişti. Gözleri solgundu, ufak bir soluk aldı. “Gittikçe daha iyi oluyor.”

"Neden bir anda ateşledi?"

Genç kadın kafasını yavaşça iki yana salladı, alt dudağını sertçe ısırdı, “Bir anda değildi aslında. Doğum günü gecesinden beri garipti ama ben anlayamadım.” Gözlerinden suçlulukla gözyaşları yanaklarına süzüldü. Kendini asla affetmeyecekti. Tuttuğu yaşlara artık direnemiyordu. Gücünün tükendiği, belki de bir omuz aradığı anlardı.

Çınar’ın gözleri büyüdü, hızla yanına yaklaştı. “Hayır, hayır böyle düşünme. Her çocuk hastalanır, yaralanır. Bu çok doğal.”

Defne’nin gözleri kızına çaresizlikle döndü, “Uyanmıyor..” diye fısıldadı, yanakları yeniden ıslandı. Kızı geceden beri bir an bile gözlerini açmamıştı. “Saatlerdir böyle tepkisiz uyuyor.”

Çınar yavaşça yakınına yaklaştı. Derin bir nefes aldı, istediği tek bir şey vardı bu anda. Çekinerek de olsa kollarını açıp bedenine doladı, kalbine ufak bir hakim oldu. “Endişe etme, ilaçlar uyutuyordur. Serum bittiğinde kendine gelecektir.”

Defne sessizdi, burnuna adamın kokusu siniyordu. Yıllar sonra ilk defa bir adamın kollarına böylesine sığınıyordu, gözlerini yavaşça kapattı, çok huzurlu hissetti. “Ben..” dedi zorlukla. “Ona iyi anne olamıyorum. Ne yapsam da koruyamıyorum.”

Genç adam yavaşça geriye çekilip gözlerine döndü. Kafasını iki yana sallayıp baş parmağıyla yanağını sildi. “Sen benim tanıdığım, bildiğim en mükemmel annesin. Ve bunu seni teselli etmek için değil, gerçekten böyle düşündüğüm için söylüyorum"

Defne yavaşça geriye çekildi, gözlerini gözlerinden ayırmaya çalıştı. Az önce bir hata etmiş, adamın kollarına sığınmıştı. “Teşekkür ederim.” Diyerek gözlerini kızına çevirdi. Masal’ın kıpırdadığını gördü. “Bebeğim!”

Hızla yanına yaklaşıp önüne eğildi, bir çift boncuk mavisi bakış usulca aralandı. Gözleri kızarıktı, oldukça bitkin gözüküyordu. Kolundaki seruma baktı, canının yandığı anı hatırlayıp dudaklarını büktü. “Anne..” dedi, ağlayışı duyuldu.

"Buradayım anneciğim. Ne oldu? Bir yerin mi acıyor?”
“Eve.. gidelim..”

Çınar hızla yaklaştı, anne kız oldukça kötü gözüküyordu. Gözlerini küçük kıza çevirdi, “Masal’cığım..” dedi, Masal’ın gözleri ona döndü. “Bak söz verdiğim gibi iki gün sonra senin için geldim. Ağlayıp en iyi arkadaşını üzecek misin?"

Masal’ın gözleri annesine döndü, ağlayışını yavaşça durdurdu, sakinleşmişti. Arkadaşının yakında ağlamamalıydı.

Defne’nin minnet dolu gözleri Çınar’a döndü, bakışlarıyla teşekkür edip yeniden kızına döndü. “Acıyan herhangi bir yerin var mı?"

Masal kafasını hızla iki yana salladı, “Eve.. gidelim"
Annesi yaklaşıp saçına ufak bir öpücük kondurdu, serumu kontrol etti, bitmek üzereydi. “Az kaldı anneciğim, gideceğiz"

..... 

Defne ağır adımlarla salona yaklaştı. Eve geldikleri gibi kızına duş aldırıp yatırmıştı. Oldukça yorgundu, bedenini koltuğa bıraktı, telefonunun çaldığını duyup ekrana baktı, ‘Çınar’ yazıyordu. Hastaneden çıkmalarına yardım edip acil bir toplantı için şirkete gitmesi gerekmişti.

Kulağına yaklaştırdı, “Alo.”
“Masal iyi mi?”
“Daha iyi, uyuyor.”
"Çok az işim kaldı, bitince onu görebilir miyim?"

Defne, “Tabii.” Dedi, gözleri kapanmak için direndi. "Teşekkür ederim, işlerim bittiği gibi geleceğim. Görüşürüz"
"Görüşürüz" yavaşça kenara bırakıp ayağa kalktı. Zor attığı adımlarla çalışma masasına oturdu. Laptopu açıp kenardaki dosyayı eline aldı. İçerisinde öğrencilerinin önceki sınavlarının kağıtları vardı, açıklaması için son gündü. Bugün hepsini kontrol edip sisteme girmeliydi.
.....

Evin içerisinde zilin sesi yankılanıyordu. Gözlerini açan Masal oldu, yatağından yavaşça indi. Odasından çıkıp salona geçti, gözleri annesine kaydı. Etrafındaki onlarca kağıda, açık kalan laptop ekranına rağmen koltukta uyuyakalmıştı.

Uyandırmadan kapıya yaklaştı Masal, “Kim o?" Diye seslendi.

Çınar’ın yüzünde sesi duyduğu anda tebessüm belirdi, “Ben Çınar Masal’cığım.” Dedi. Küçük kız alt kilidi açtı, kulpu indirdi, kapı anında açıldı, annesi yorgunlukla üstü kilitlemeyi unutmuştu.

Çınar gördüğü anda “Masal..” dedi, küçük kız anında işaret parmağını dudağının üzerine bırakıp sus işareti yaptı. “Sessiz olmalısın Çınar, annem uyuyor"

Genç adamın yüzünde şaşkın bir gülümseme oluştu. “O zaman sessizce içeri girip kapıyı kapatalım" dedi fısıltıyla. İçeri girip kapıyı örttü, gözleri Defne’ye, laptopa ve yerde dökülen sınav kağıtlarına kaydı.

Derin bir nefes verdi, önce doğum günü sonra hastalık onu oldukça yormuş olmalıydı. Biraz yardımcı olması iyi olacaktı. Sessiz adımlarla yaklaşıp önce yerdeki kağıtları topladı, laptopu da alıp masaya bıraktı. Sandalyeye oturup gözlerini küçük kıza çevirdi. “Masal’cığım annen çok yorgun, dinlenmesi gerekiyor. Benim de çok küçük işim var, sen tek başına sessizce oynayabilir misin?"

Masal itiraz etmeden kafasını aşağı yukarı sallayarak oyuncağına yöneldi.

......

Çınar sessizce laptopu kapatıp kağıtları topladı, işini bitirmişti. Masal yanına yaklaştı, “Çınar ben acıktım.”

Genç adamın gözleri pencereye kaydı, hava kararmak üzereydi. “İlaçların da var. Karnını doyurmalıyız" ayağa kalkıp mutfağa yol aldı.

Masal arkasından takip etti, ikisinin adımları mutfakta durdu. Genç adamın gözleri etrafta dolandı, mutfak oldukça yabancıydı. Derin bir nefes alıp gözlerini aklına gelen tek seçenekle küçük kıza çevirdi. “Yemeği dışarıdan isteyelim mi?"

Masal kafasını hızla iki yana salladı, “Annem kızabilir, çok zararlı"

Çınar duraksadı. Ne yapacağını bilmiyordu. Mutfağa girdiği zamanlar hiç denecek kadar azdı. Bildiği tek yemek ise daha önce birkaç defa yaptığı makarnaydı. “Makarna sever misin?”

"Evet, evet! Çok severim" dedi Masal sevinçle.

Çınar tebessümle yaklaşıp kucağına aldı, önce pamuk yanaklarına birer öpücük kondurdu. “O zaman bana eşyaların yerini söyleyerek yardım etmelisin.” İşaret parmağının ucuyla burnuna dokundu, “İlk sorum, tencereler nerede?"

Masal gülümseyerek tencerelerin olduğu dolabı işaret etti.

..... 

Masal parmak uçlarıyla yürüyordu. Elindeki çatal ve kaşıkları yavaşça masaya bıraktı. Yeniden mutfağa ilerledi, su bardaklarını eline aldı, gözleri genç adama kaydı. Dakikalardır birlikte yemek yapıyorlardı.

Yüzünde gülümseme oluştu, Çınar’ın gözleri ona döndü. Gözlerini kısıp hızla yanına yaklaştı, iki kolundan tutup havaya kaldırdı. “Sakın bardakları bırakma, masaya uçarak taşıyacağız.” dedi, iki elinden sıkıca tutup omuzlarına oturttu.

“Uçuyoruz!!” diye haykırdı.

Genç adamın salona geçtiği anda sessizliği seçti, Defne hala uyuyordu. Küçük kızı masaya doğru eğdi, Masal elindeki bardakları masaya bıraktı.

Çınar, “Suyu da getirip anneni uyandıralım mı?” Diye sordu, yavaşça yere indirdi.

Masal sessizdi, yüzünde koca bir tebessüm vardı. Küçük kalbinin en derinlerinde büyük bir istek, büyük bir dilek vardı. Eliyle genç adamın ceketinin eteğini tutup eğilmesini sağladı, ikisinin gözleri anında buluştu.

Küçük kız elini kaldırıp kısa sakallarına dokundu, parmakları kısa tutamlar huylandı. “Çınar..” tebessüm etti, “Arkadaşım olma.” Diye ekledi.
“Ne?” Dedi Çınar, yüzü asıldı. İstemeden yanlış bir şey mi yapmıştı. Halbuki onunla arkadaş olmayı çok sevmişti.

"Benim.. Babam Olur Musun?"

….

Çınar’ın bu masum soruya cevabı ne olacak?

Loading...
0%