Yeni Üyelik
14.
Bölüm

14.Bölüm: Sevdasının Sevdası

@mlkshnn

Kerem'in gözleri merakla kıza döndü, "Defter mi?"

Kafasıyla onayladı Rüya, yüzünde ufak bir tebessüm belirdi. Gözlerini yeniden kapalı kapının gerisindeki kıza ve yazdıklarına çevirmişti. "Şu an voleybolda ne kadar kötü olduğunu not ediyor."

 

"Ne yapmaya çalışıyor, bunu neden yapıyor?"

 

Derin bir nefes verip gözlerini kapıdan ayırdı Rüya, bakışları genç adamın gözleriyle buluştu. "Gerçeğe döndüğünüzde seni hatırlamak için, burada sana dair her şeyi not edecek sanırım."

"Bu.." dedi genç adam şaşkınlıkla. "İşe yaracak mı?"

 

Gözlerini yavaşça kapalı kapıya çevirdi genç kız, kafasını umutsuzca iki yana salladı. "Yaramayacak.."

 

Kerem'in gözleri yavaşça ona döndü, kalbinin en derinlerindeki küçücük umut buhar olup uçtu, ufak soluk verip toparlanmaya çalıştı. "Sevindim.." dedi fısıltıyla. Arkasını döndü, ağır adımlarla odasına yürüyordu.

 

Elini yavaşça kalbinin üzerine bıraktı, hatırlamaması belki de en iyisiydi. Böylece ölümünü öğrenip yıkılmayacak, arkasından hiç üzülmeyecekti.

 

.....

 

"Kerem!" diye bir ses duyuldu. Odanın kapısı çalınıyordu. Ayağa kalkıp kapıyı yavaşça araladı, gözleri genç kızın gözleriyle buluştu. Bakışlarında uzun zaman sonra ilk defa böylesine ışık vardı, heyecanlıydı, yüzü gülüyordu.

 

Bir eliyle sıkıca tuttuğu defteri kalbinin üzerine sıkı sıkı bastırmıştı. "Bana söylemen gereken şeyler var." Sollayarak odaya girdi. Yatağın kenarına oturdu, genç adamın bakışları ona döndü. Şaşkın ve merak doluydu. Yavaşça yaklaşıp önünde durdu.

 

"Neyi söylemem gerekiyor?"

 

Eylül tebessüm etti, yüzü de tıpkı gözleri gibi parıldadı. Bir umut, bir çareydi nedeni. "Sana soracağım her şeye cevap vereceğine söz ver."

 

"Söz.." dedi genç adam, yaklaşıp yanına oturdu.

 

Hızla defterinin kapağını açtı Eylül, ilk sayfasında 'İkinci Dünya' yazıyordu. İkinci sayfayı açtı, en üst kısımda genç adama dair fiziksel özellikler vardı. Üçüncü sayfada ise birlikte geçirdikleri anlar yazıyordu.

 

Dördüncü sayfayı açıp gözlerini genç adama çevirdi. "Seninle ilgili her şeyi bilmek istiyorum." Sustu, kalemini hazırlayıp tebessüm etti, yazdıkları sayesinde onu asla unutmayacak, unutsa bile hatırlayabilecekti.

 

"Film mi dizi mi seversin?" Diye sordu.

"Belgesel." diye cevapladı genç adam. Eylül kafasıyla onaylayıp hızla defterine yöneldi, hazırladığı sorunun altına yazdı. Heyecanla yeniden ona döndü.

 

"Kaç yaşındasın?"

"26"

"En sevdiğin yemek?

 

Kafasını yavaşça onaylayarak salladı Kerem, sorduğu her soruya sorgusuz cevap veriyordu. Ne de olsa defter işe yaramayacak, hatırlamasına yardımcı olmayacaktı. "Söylüyorum." diye ekledi. Sevdiği yiyecekleri tel tek saydı.

 

Derin nefes alıp yeniden gözlerini genç adama çevirdi Eylül, "Ailen var mı?"

"Yok.."

"Ne?" Dedi şaşkınlıkla genç kız, kalemi tutan parmağı yavaşça gevşedi. "Kimsen yok mu?"

Kafasını iki yana salladı genç adam, birkaç arayla hem annesini hem babasını kaybetmişti. "İkisini de kaybettim."

 

"Ne?" Kalemi yavaşça elinden bıraktı, "Öldüler mi?"

"Evet."

"Hiç.." dedi zorlukla, gözleri doldu. "Söz etmemiştin."

"Uygun bir an olmadı." Dedi, susup ufak bir soluk aldı. "Başka neyi merak ediyorsan sorabilirsin."

 

Defteri yavaşça kapatıp kenara bıraktı Eylül, toparlanmaya çalışarak elini yavaşça elinin üzerine bıraktı. Kalbi delide sızlıyordu, nasıl da fark etmemiş, ailesini kaybeden bir evladın yanında ailesi için gözyaşı dökmüştü. Halbuki yaklaşamasa da hem annesi hem babası hayattaydı. En büyük şükrü olmalıydı.

 

"Kardeşin var mı?"

"Yok."

"Hiç kimsen yok mu, yani.." sustu, kelimelerini tek tek ve özenle seçmeye gayret ediyordu. Onu üzmemeli, kalbini kırmamalıydı.

 

"Yalnız mısın hep?"

 

Genç adamın gözleri yavaşça onun gözlerine değdi, en büyük sabrı, en büyük dayanağı, en büyük mutluluğuydu. Canı her sıkıldığında, yalnız olduğunda, üzüldüğünde sadece yanına gelmiş, bir gölge olmuştu. Gülüşü ile gülmüş, sesi ile neşe bulmuştu.

 

"Değilim.." dedi fısıltıyla. Hem kalbin hem zihninin hemde ruhunun sahibi vardı. Varlığı ile olmasa da sesiyle, gülüşüyle, nefesiyle vardı.

 

"Kim.." diye sordu Eylül, sesi fısıltı doluydu. Kalbini derin bir hüzün sarmıştı. Gözlerini yavaşça ayırdı, hatırladığı tek bir şeyle hızla ona döndü. "Kız arkadaşın mı?" Diye ekledi.

 

Yüzünde buruk bir tebessüm oluştu genç adamın, "Kız arkadaşım yok."

"Var demiştin." dedi Eylül, kalbindeki koca kıpırtıya direnmeye çalıştı, tüm dikkati anlam vermeye çalışarak ona yoğunlaştı.

 

"Kız arkadaşım olduğuna değil, sevdiğim biri olduğuna var dedim."

"İkisi aynı şey değil mi?"

 

Yüzünde tebessüm belirdi genç adamın, bahar gözleri kısıldı. Ufak bir nefes alıp gözlerini genç kızın gözlerinden zorlukla ayırdı. "İkisi çok farklı."

"Sevdiğin biri var ama kız arkadaşın yok." Diye tekrarladı Eylül, gözleri hızla ona döndü. "O.. seni sevmiyor mu?" Diye ekledi.

 

Kafasını yavaşça iki yana salladı Kerem, en büyük yarası ve dileğiydi. "Varlığımdan bile haberi yok."

"Ne? Onu sevdiğini bilmiyor mu?"

"Hayır bilmiyor ve belki de hiç öğrenmeyecek."

"Neden?" diye sordu fısıltıyla.

 

"Onun sevdiği ben değilim."

"Onun da sevdiği biri mi var?" diye sordu şaşkınlıkla.

 

"Evet. Bana sadece uzak durmak düştü."

"Yazık.." dedi fısıltıyla Eylül, geriye çekilip sırtını yatağın başlığına dayadı. "O kız senin gibi birini kaybetmiş."

 

"Benim gibi mi?" diye sordu genç adam merakla. Ne demek istemişti ki, niye böyle demişti acaba? Gözleri hızla ona döndü.

 

"Evet. Çünkü..." dedi, gözlerini yüzüne çevirdi. Yeşil gözleri, açık renk teni ve saçları kusursuz yüzüne ne çok yakışıyordu. Hangi kız reddedebilirdi ki?

 

"Yakışıklısın.." alt dudağını ısırıp gözlerini yavaşça yüzünden ayırmaya gayret etti.

 

Gizlemeye çalıştığı bir mutluluk belirdi genç adamın hem bedeninde hem kalbinde. Elindeki yaraya koca bir esinti hakim oldu, acısını sildi.

Yüzünde gizlemeye çalıştığı bir tebessüm belirdi, onu yakışıklı buluyordu. Umutsuz kalbi sonunda bunu da duymuş, gerçekleşen hayallerine birini daha eklemişti.

 

Gözlerini yavaşça ayırmaya çalıştı, zihni çok başka anda yolculuktaydı. Uzun zaman öncesine aitti. Genç kız okulun bahçesinde oturuyordu, yanında sevdiği adam vardı. Bir kaldırımın kenarındaydılar.

 

Eylül'ün gözleri genç adamın üzerindeydi, sarı saçları ve ela gözleriyle çok yakışıklıydı. Eli elinin içerisindeydi. "Yakışıklı mıyım?" diye sordu Burak, genç kızın hayran bakışları gözleriyle buluştu.

 

Kafasını yavaşça onaylayarak salladı, hem kalbinin hemde gözlerinin en yakışıklısıydı. "Çok.." dedi fısıltıyla. Boştaki elini yavaşça yüzüne yaklaştırıp yanağına bıraktı. Dikkatle kirli sakallarını okşadı. "Çok yakışıklısın."

 

Tebessüm oluştu genç adamın yüzünde, tuttuğu elini sıkıp derin bir nefes aldı. Gözlerini çevrede gezdirip yanağına ufak bir öpücük bıraktı. "Seni Seviyorum Eylül."

"Seni Seviyorum." Diye karşılık verip gülümsedi, gülüşü sadece birkaç adım gerideki bahar gözlü bir adamın kulağından kalbine indi. En güzel yerini tıpkı bir deprem gibi önce delice titretti, sonra da bedenini esir etti.

 

Gözlerini kapayıp derin bir soluk verdi genç adam, kalbinin dermanı, ömrünün sevdası çok başka bir adamla mutluydu. Ellerini tutuyor, yanağından öpüyor, gülümsüyor, mutlu oluyordu.

 

Kafasını yavaşça eğdi, vazgeçmeli, bu sevdayı kalbinden silmeliydi artık. Gözlerinin gördükleri hem kalbine hem ruhuna acıydı, o başkasına ait bir kıza sevdalıydı.

 

......

Günün erken vakitlerinde yakıcı bir güneş vardı odanın içerisinde. Eylül erkenden uyanıp hazırlanmıştı. Bugün özel günlerinden biriydi, olmak istediği bir yer, gitmek istediği bir kişi vardı.

 

Gözlerini saate çevirdi, 9'u geçiyordu. Sıkkınlıkla ayağa kalktı, dakikalardır uyanmasını beklediği genç adamın kapısında durdu. Yumruk yaptığı elini yavaşça kapıya vurdu, ses yoktu. Ufak bir soluk verip yavaşça araladı, gözleri anında yatakla buluştu.

 

Genç adamın derin bir uykudaydı, yaralı eli kenardan sarkmış, saçları dağılmıştı. Üstüne örtülü pike yere düşmüştü.

 

Yüzünde tebessüm belirdi Eylül'ün, parmak uçlarında yatağa yaklaştı. Alt dudağını istem dışı ısırdı, tıpkı bir çocuk gibi ne masum gözüküyordu uyurken.

 

Yavaşça önüne çömeldi, eline temas etmemeye çalıştı. Yara oldukça büyümüştü, kim bilir ne çok canını yakıyordu? Derin bir nefes verip gözlerini odanın içerisinde gezdirdi, kenardaki dolabın üzerinde birkaç ilaç gözüktü. Sessizce doğrulup getirdi, yeniden çömeldi.

 

Canını yakmamaya büyük gayret ederek, sessizce önce yaranın her köşesine krem sürdü. Temiz bir sargı bezi ile yavaşça sarıp kapattı, canı artık daha az yanacaktı.

 

Gözleri yeniden yüzüne kaydı, parmak uçlarından başlayan bir his ele geçirdi önce bedenini sonra ruhunu. Dokunmak, sıcaklığını hissetmek istedi, yapamazdı. Bu hisler sadece Burak'a aitti, başka bir adama böyle hissetmesi mümkün değildi.

 

Yavaşça geriye çekilip ayağa kalktı, "Kerem.." diye fısıldadı olabildiğince uzak. Parmaklarındaki hissi avuçlarına delice bastırarak engel olmaya çalıştı, ona dokunamazdı.

 

Kalbi sonucunu bildiği büyük bir savaşın içerisindeydi. Gerçek olmayan bir dünyada, varlığını bilen, her anında yanında olan bu adama son zamanlarda hissettikleri sadece minnetti. Kalbinin tek sahibi geride bırakmak zorunda kaldığı adamdı, başkası değildi, olamazdı.

 

"Kerem.." diye fısıldadı yeniden. Bir an önce uyanmalı, kalbinin esir olduğu savaşı bitirmeliydi. Bu odada, bu durumda olduğu sürece oldukça zorlanıyor, çelişkiler bedenini ele geçiriyordu.

 

Aşk neydi?

Üçüncü kişilerin olmadığı büyük bir sevgiydi. Bağlılılıktı.

Tanımında sadık olmak, güven duymak vardı.

 

Gerçekten uzak olduğu bu dünyanın içerisinde de gereğini yerine getirmeli, bu adamdan olabildiğince uzak durup hem onun hemde kendi aşkına sadık kalmalıydı.

 

Ufak soluk alıp arkasını döndü, genç adam uyanmayacaktı, salonda beklemeliydi. Kapıya dokunduğu an bir ses ulaştı kulağına, hem adımlarını hem de kalbindeki savaşı hafifleten.

 

"Günaydın.." dedi uykulu sesiyle genç adam.

 

Yavaşça bakışlarını gözlerine çevirdi Eylül, yüzünde ve engel olmaya çalıştığı kalbinde tebessüm belirdi. "Günaydın.." Diye cevapladı. Toparlanmaya çalışarak önce gözlerini bahar gözlerinden ayırdı, sonra ufak soluk aldı. "Seni uyandırmak istedim." Sustu, kelimeleri oldukça kısıktı. "Gitmek istediğim bir yer vardı." diye ekledi.

 

Genç adam yavaşça doğrulup ayaklarını yataktan indirdi. "Neden uyandırmaktan vazgeçtin?" Ayağa kalktı.

 

"Uyanmadın.."

"Uykum hafiftir aslında, dokunulduğu anda uyanırım."

"Dokunmadım.." dedi fısıltıyla Eylül, dudağının kenarını yavaşça ısırıp, "Dokunamadım." Diye ekledi sadece kendinin duyabileceği bir tonla.

 

Hızlı adımlarını genç kızın önünde durdurdu Kerem, gözleri elinin özenle yapılan sargısına kaydı. "Sen mi yaptın?"

 

Sessizce kafasıyla onayladı genç kız, dili laldi. Burnuna ilk defa duyduğu bir ten kokusu, gözlerine de baharın en eşsiz rengi olan yeşil ulaşıyordu. Hem kalbinde hemde bedeninde çiçekler açtırıyordu.

 

"Bu.." dedi fısıltıyla. Yaraya dikkatle dokundu. "Bu yara da o geceye mi ait?"

Sessizdi Kerem, aniden büyüyen veya küçülen bu yaranın inandırıcı başka açıklaması olamazdı, gerçekleri gizleyemezdi. Kafasıyla yavaşça onayladı.

 

"Tıpkı ensemdeki iz gibi mi?"

"Sayılır.."

"Ensemdeki hep aynı ama elindeki hep büyüyor, sebebi var mıdır?"

 

Kafasını iki yana sallamaya çalıştı Kerem, ufak bir soluk aldı. "Bilmiyorum." Dedi. Yavaşça elini geriye çekti, kalbi sızladıkça büyüyen derin bir yaraydı. Tek ilacı ise en derinlerinde gizlenen sevdasıydı.

 

"Gitmek istediğin bir yer olduğunu söylemiştin, neresidir?" Diye sordu konuyu değiştirmeye çalışarak.

"Evet" dedi genç kız, tamamen aklından çıkmıştı.

 

"Kahvaltı yapmayı özlediğim bir mekan var, oraya gidebilir miyiz?"

"Gideriz elbette." Dedi Kerem sualsiz. O istediği sürece her şey tamamdı.

 

"Yeri sormayacak mısın?" diye sordu genç kız şaşkınlıkla.

Genç adam tebessüm edip dolabına yaklaştı, "Yolda tarif edersin." Bir tişört ve kot pantolonunu çıkardı.

 

"Tamam.." dedi Eylül, yüzünde tebessüm belirdi. Garipti, bu adam niye böyle farklıydı? Halbuki Burak'ı bir yere gitmeye ikna etmek için defalarca açıklama yapıyor, sorularına ikna edici cevaplar vermek durumunda kalıyordu. Ya başarıyor ya da erteleyip bir daha konuyu açmıyordu.

 

....

 

Bir kafenin park ettiği arabasından inip hızla diğer kapıya koştu genç adam, "Buyurun Eylül Hanım.." dedi açıp.

 

Genç kız tebessüm ederek indi, gözleri önünde durdukları kafeye kaydı. Ne çok özlemişti burayı? Derin nefes alıp minnetle genç adamın bahar gözlerine döndü, "Teşekkür ederim."

 

"Hadi." Dedi Kerem, kafenin kapısını işaret etti. Yan yana arada sadece milimlik mesafeyle içeri girdiler, masaların çoğu boştu. Genç adamın gözleri Eylül'e döndü, "Tercih ettiğin bir masa var mı?"

 

Genç kızın gözleri girdikleri andan beri tek bir masadaydı, cam kenarında ve cadde manzarasına sahipti. "O." dedi. Kerem kafasıyla onaylayıp garsona eliyle işaret etti.

 

İki ayrı sandalyeye karşılıklı oturdular.

 

Eylül'ün gözleri camın gerisine, caddeye kaydı. Zihninde kesik kesik anılar yer alıyordu, buraya defalarca girmişti. Yanında her defasında sadece sevdiği adam vardı, karşılıklı kahvaltı yapıyor, kahkahalarla gülüyor ve sohbet ediyorlardı.

 

Yüzü asıldı, buraya ilk defa onsuz geliyordu.

 

"İyi misin?" diye sordu Kerem, ufak mimiğinden bile anlayacak kadar iyi tanıyordu sevdasını.

 

"Ben.." dedi genç kız, gözleri dolu dolu oldu. "Buraya hep Burak'la gelirdim." diye ekledi. Genç adamın yarası sızım sızım sızladı, canını deli gibi yaktı. Belli etmemeye gayret ederek gizli bir soluk aldı.

 

"Özür dilerim.." Diye fısıldadı genç adam, burada olmasının da gerçekten ayrı kalmasının da sebebi dileğiydi. Büyük bencillikti, affedilmeyi hak etmiyordu.

 

Derin derin nefes aldı genç kız, "Bugün bizim 5.yıl dönümümüz." Susup bakışlarını eğdi. "Hep yıl dönümlerimizi burada kutlardık." Gözleri dolu dolu oldu, "Beni hatırlamasa da belki o da gelir zannettim." gözlerini içeride gezdirdi, beklediğinin aksine o yoktu, gelmemişti.

 

"Ama şimdi fark ediyorum, bunu düşünmem çok saçmaymış. Beni hatırlamıyorken neden buraya gelmek istesin ki?"

 

Toparlanmaya gayret edip gözlerini yavaşça yere eğdiği gibi kulaklarına bir ses ulaştı. "Cam kenarına oturmalıyız sevgilim." diyordu bir adam. Tanıdığı, 5 yılını geçirdiği sesti. Gözlerini hızla kaldırdı, Burak'ı gördü. Elinden sıkıca tuttuğu bir kız vardı yanında, gözleri parıldıyordu.

 

Bir yabancıydı, Eylül'ün buğulu gözlerine rağmen onların tam önündeki masaya yaklaştı. Önce yanındaki genç kızın sandalyesini çekti, tıpkı önceden Eylül'e yaptığı gibi. Sonra karşısına oturup masanın üzerinden iki elini sıkı sıkı tuttu.

 

"Burak.." dedi fısıltıyla Eylül. Yanağına usulca süzülen bir damla yaşı yavaşça sildi. Derin bir nefes verip gözlerini Kerem'e çevirdi. "Geldi.." dedi. Sustu, yüzünde buruk bir tebessüm belirdi. "Ama başka bir kızla." diye ekledi.

 

"Lavaboya gitmeliyim." dedi Kerem. Ayağa kalkıp önündeki masanın yanında adımlarını yavaşlatarak geçti. Gözleri kıza kaydı, yüzünde gülümseme vardı, karşısındaki adamın yanağını bir eliyle okşuyordu.

 

Gözleri kısıldı genç adamın, hızla lavaboya girip kapıyı örttü. Yumruk yaptığı elini delice sıktı, öfkesine hakim olamıyordu. Derin derin nefes verdi, karşısında beyaz bir görüntü belirdi. "Sakin ol." dedi Rüya, hızır gibi yetişmişti.

 

"Onlar.." dedi Kerem, işaret parmağıyla o masayı işaret etti. O adam ve o kızın bu anda, bu kafede ne işi vardı? "Neden buradalar? Başka kafe mi yoktu, ya da gelecek başka gün mü bulamadılar?" Diye tısladı, dişlerini deli gibi sıkıyordu.

 

"Sesin birilerine ulaşabilir, öncelikle sakinleş."

"Sakinleşemem! Neden Eylül'e acı çekmek zorunda?"

 

Rüya ufak soluk alıp bir elini genç adamın omzuna bıraktı, sakinleşmesini yardımcı olacaktı. Sadece birkaç saniye içerisinde Kerem'in öfkesi çok az da olsa dinmişti. "Bu dünya.. Senin dileğin iken, Eylül'ün de Sınavı."

"Ne?" Dedi genç adam.

 

Yavaşça elini omzundan çekip karşısına geçti Rüya, "Eylül'ün bu sınavı geçmesi gerekiyor."

"Nasıl geçecek?"

"O adamdan vazgeçerek."

"Ne?" Dedi Kerem, kaşları merakla çatıldı.

"Ve ödülü de sen olacaksın."

 

Kafasını zorlukla iki yana salladı Kerem. "Mümkün değil, Eylül ona deli gibi aşık."

"Çünkü onu, görmek istediği gibi görüyor." Yavaşça geriye çekilip sırtını lavaboya yasladı. "Ama gerçek olan.. Görmek istediği değil" ufak bir soluk aldı.

 

"Sende biliyorsun Kerem." Gözlerini genç adamın gözlerine çevirdi. "O adam ve yanındaki kız, Eylül'ün mutsuzluğu."

Gözlerini yavaşça eğdi genç adam, zihninde tek bir an yer aldı.

 

...

Sadece 1,5 yıl öncesine aitti.

 

Bir caddede yürüyordu, kalbinde sevdası, elinde telefonu vardı. Ekranı kurcalıyordu, bakışları eğikti. Gözlerini duyduğu tanıdık bir ses ile hızla kaldırdı, "Sevgilim!" diyordu genç bir adam, Burak'ın sesiydi.

 

Kalbi delice çarpıyordu, bu sesten hemen sonra sevdası gözükecek, gülüşünü duyacaktı. Kafasını geriye çevirdi, bambaşka bir kız gözüktü. Bir taksiden indi, koşa koşa yaklaşıp Burak'a sarıldı.

 

"Aşkım! Seni çok özledim." Kollarını adamın boynuna sıkı sıkı doladı. Genç adam burnunu saçlarına gömdü. "Bende deli gibi özledim." diye cevapladı.

.....

 

Kafasını hızla iki yana sallayıp kendine gelmeye çalıştı Kerem, "O bir pislik.." dedi. Gözlerini kapatıp derin derin nefes aldı, sevdasının sevdası, uzun zamandır bir başkasına sevdalıydı.

.....

 

Gerçekler gün yüzüne çıkıyor 💔

 

Sınırımız +25. Oy ve yorumları eksik etmeyelim 🖤
Yayınlanmış bölümler bittiği anda, yeni bölümlerle buradan devam edeceğiz 🖤

Loading...
0%