Yeni Üyelik
17.
Bölüm

17.Bölüm: Hatırlıyorum

@mlkshnn

Ellerini yavaşça iki dizine bırakıp eğildi. Ayakta durmak bile oldukça zordu. "Sizin için her şeyi yapacağım." diye ekledi. Hızla yere çömeldi, görüntüsü buhar olup gökyüzüne doğru kayboldu.

 

Büyük bir karar vermiş, uğruna hem ömrünü hem varlığını feda edip kendinden vazgeçmişti. O ikisi iyi olduğu sürece de fedakarlığı ile hep gurur duyacak, günden güne sonsuzluğa kaybolacak olan varlığını hiç umursamayacaktı.

 

....

"Kar yağıyor.." dedi Kerem. Sabahın erken vaktiydi, gözlerini karın görüntüsüyle aralamıştı. Sabahın oldukça erken bir vaktiydi, yüzünde tebessüm belirdi. Hızla ayağa kalkıp genç kızın odasına yaklaştı.

 

Yumruk yaptığı elini yavaşça vurdu, "Eylül.." diye seslendi. Bir an önce uyandırıp manzaraya şahit etmeliydi. "Eylül.." Diye ekledi.

 

Genç kız gözlerini seslenişi ile yavaşça araladı. "Kerem.." dedi fısıltıyla. Ayaklarını yataktan indirip ayağa kalktı. Kapıyı yavaşça açtı, bakışları bir çift bahar gözleriyle buluştu. "Günaydın.." dedi merakla.

 

"Hemen hazırlan bahçeye çıkmalıyız!"

"Dışarı mı, neden?"

"Hadi soru sorma, çabuk."

 

Elini tutup hızla çekiştirdi. "Hadi!" Odadan çıkarıp hızla dolaptan bir mont çıkardı. Kollarını giydirip fermuarını sıkıca kapattı. Uyku mahmurluğuna rağmen boynuna atkıyı sarıp kafasına bereyi geçirdi. Arkasını dönüp dolaba yeniden yaklaştı, bir çift eldiven vardı. Yaklaşıp ellerine dikkatle geçirdi, genç kızın bakışları eldivenlere kaydı.

 

Lacivertti, küçük parmağında beyaz ikişer çizgi vardı. Hatırlamaya çalıştı, çok tanıdıktı.

"Bu.." dedi fısıltıyla. Gözleri genç adamın bir çift baharıyla buluştu.

 

....

Bir kış günüydü, lapa lapa karın yağdığı bir ayaz hakimdi. Okullar tatildi, o gün tüm öğrencilerin çifte mutluluğu yaşadığı bir gündü. Uzun yıllar sonra şehre böylesine yoğun bir kar yağıyordu.

 

Eylül heyecanlıydı, gözlerini açıp pencereye baktığı an da beyaz örtüye şahit olmuştu. Yüzünde gülümseme vardı, bugünü asla evde geçirmemeli, sevdiği adamla günün tadını çıkarmalıydı.

 

Hızla eline telefonunu aldı, bir an önce buluşup yanında olmalıydı. "Alo.." dedi Burak, sabahın erken vakitleriydi. Odasındaki pencereden dışarıyı izliyordu, beyaz örtü gözlerini kamaştırmıştı.

 

"Karı gördün mü sevgilim?" diye sordu genç kız heyecanla.

Kafasını onaylayarak salladı genç adam, yavaşça geriye çekilip yatağının kenarına oturdu. Kar pek ilgisini çekmiyor, aksine hayatı zorlaştırıyordu.

 

"Evet, evet şimdi gördüm."

"Hemen buluşup dışarı çıkmalıyız. Hatta belki kar topu oynarız."

"Kar topu mu?" Susup ufak bir soluk aldı. "Çocuk muyuz sevgilim biz?" Diye ekledi.

 

Genç kızın yüzü asıldı, belli etmemeye çalışarak ufak bir nefes verdi. "Sadece çocuklar oynamıyor ki, sokaklar birazdan yetişkinlerle de dolacak."

"Olmaz sevgilim, kar topu için yeterince büyüğüz."

"Peki.." dedi genç kız, yüzü soldu, mutluluğu buhar olup uçtu.

 

"Şimdilik kapatmam gerekiyor, konuşuruz sonra." Telefonu yavaşça kulağından indirip yatağının kenarına bıraktı. Kulağına sesler ulaştı, ayağa kalkıp pencereye yaklaştığında komşularını gördü. Tüm gençler çocuklardan önce karın keyfini çıkarmaya çıkmıştı. Ellerinde oluşturdukları koca koca kar toplarını birbirlerine atıyorlardı.

 

Telefonun sesiyle gözlerini yeniden ekrana çevirdi Burak, 'Elif Arıyor." Yazıyordu. Yüzünde tebessüm belirdi. Kulağına yaklaştırıp, "Sevgilim.." dedi.

 

"Günaydın sevgilim. Karı gördün mü?" diye sordu genç kız, pencereden izliyordu.

"Evet, muhteşem gözüküyor."

"Dışarı çıkacak mıyız? Kar topu oynamalıyız kesinlikle."

Tebessüm edip kafasıyla onayladı genç adam, hızla ayağa kalktı. "Elbette. Hemen hazırlanıyorum, yarım saate sizin kapıda olurum."

"Harika, hemen hazırlanayım o halde."

"Görüşürüz sevgilim, seni seviyorum."

"Seni seviyorum."

 

....

Öğlen vakitleriydi, evinin kapısında gözüktü Eylül. Montunu özensizce üzerine çekmiş, fermuarını açık bırakmıştı. Elleri çıplaktı, atkıyı boynuna geçirip beresini de elinde tutmuştu.

 

Gözleri beyaz örtünün oluşturduğu manzaradaydı, attığı her adımda sessizce izliyordu. Her sokağın içerisinde kahkahaların, koşturmaların sesleri yankılanıyor, karı görenler dışarıya koşuyordu.

 

Küçük bir çocuk grubu girdi bakış açısına, komşu çocuklarıydı. Oluşturmaya çalıştıkları dev kar toplarından üç tanesini üst üste koymuşlardı.

"Burnunu nasıl yapacağız?" diye sordu masmavi gözleri olan bir erkek çocuk. Gözlerini yanındaki arkadaşlarına çevirdi.

 

"Bilmiyorum." diye cevapladı esmer tenli olanı. Bakışlarını çevrede gezdirdi, beyaz örtü her şeyi kaplamıştı.

 

Adımlarını yavaşça durdurdu Eylül, ufak bir soluk aldı. Yavaşça yere eğilip çıplak elleriyle karı temizleyip iki küçük taş buldu. Buz kesilen parmaklarına rağmen taşları avuçlarına aldı.

 

"Bunlar işinize yarayabilir." diyerek yanlarına yaklaştı. Elleriyle iki taşı en üstteki kar topunun yerleştirdi. İki gözü olan bir kardan adam vardı artık karşısında.

 

"Ufak bir rütuş istiyor sanki."

 

Yeniden yaklaşıp ellerini kardan adamın vücudunda yavaşça gezdirdi, hatlarını, kenarlarını elleriyle dikkatle düzeltti. Artık çok daha iyi olmuştu. Elleri buz kesilmiş, oldukça kızarmıştı. Umursamadı, heyecanla iyice şekillendirirken ara ara parmaklarına üfleyip ısıtmaya çalışıyordu.

 

"Eylül Abla muhteşem oldu." dedi küçük bir çocuk.

Eylül tebessüm etti, gerçekten de güzel olmuştu. "Bize burnu için de bir havuç lazım." diye ekledi. Çocuklardan biri hızla montunun cebinden çıkarıp uzattı, genç kız tebessümle ağzını oluşturdu.

 

"Kar topu oynayalım mı Eylül Abla?" diye sordu mavi gözlü küçük çocuk. Genç kızın gözleri parmaklarına kaydı, oldukça kızarmışlardı. "Daha sonra." dedi. Ufak bir soluk alıp arkasını döndü. Gözleri köşedeki bahçelerden birinin duvarına kaydı, bir çift eldiven duruyordu. Lacivert renkli, küçük parmağında beyaz çizgiler vardı.

 

"Bu kimin?" diye sordu. Çocukların ellerine oldukça büyüktü. "Bizim değil." diye cevapladı çocuklar. Hepsininki takılıydı.

 

Genç kız tebessümle önce etrafı kontrol etti, görünürlerde kimse yoktu. Yavaşça yaklaşıp eline aldı, "Sanırım biraz kullanmanın mahsuru olmayacak." ellerine geçirdiği an parmaklarını sıcaklık sardı. Derin nefes alıp gülümseyerek çocukların kar topu savaşına dahil oldu. Sırtına, yüzüne vurulan her topta heyecanla verirken birkaç adım geride bir genç adam vardı.

 

Bahar gözleri parıldıyordu, ellerini ceplerine sıkıştırdı. Dakikalar önce eldivenlerini çıkarıp duvarın üzerine bırakmıştı. Cepleri ellerini, manzarası da kalbini ısıtmaya yetecekti. Bakışları bir gülüşte, bir nefeste, bir sesteydi. Çocuklarla yaptığı savaşın içerisinde hem gülüşü yankılanıyor, hem yüzü parıldıyordu.

 

....

"Bu eldivenden daha önce de görmüştüm sanki." dedi. Genç adamın gözleri büyüdü, tek kelime etmeden koşarak kapıyı açtı. Eylül'ün gözleri gökyüzünün mucizesine, beyaz örtüye kaydı.

 

"Kar mı yağıyor!" dedi heyecanla.

"Evet, hadi çıkalım."

 

Genç kız hızla eldivenleri parmaklarına geçirip heyecanla bahçeye koştu. Sadece dakikalar içerisinde iki gencin büyük kar topu savaşına, komşu çocukları, sakinleri tek tek dahil olmasıyla tüm sokakta aynı koşturma yer aldı.

 

.....

Elindeki kar topunu yavaşça yere indirdi Kerem, gözleri kalabalığa rağmen kalbinin tek sahibine kaydı. Dakikalardır içinde olduğu savaşın ortasında kahkahaları duyuluyordu. Onlarca insanın, onlarca sesin, onlarca varlığın arasında hem kulakları, hem kalbi, hem varlığı sadece tek sahibini, duyuyor, görüyordu.

 

Birkaç kişinin oluşturduğu bir dairenin ortasındaydı Eylül, kar toplarına maruz kalırken de karşılık verirken de kahkahaları duyuluyordu.

 

Genç adamın gözleri parıldıyordu, yüzünde istemsiz tebessüm vardı. Yıllardır bir gölge olduğu kalbinin en güzel esintisi, bugün ne güzel esiyordu. Gözleri ilk defa böylesine parıldıyor; Sesi, gülüşü ilk defa böylesine gür çıkıyordu.

 

....

"Eylül.." dedi fısıltıyla genç adam. Gözlerini yavaşça ayırdı, temas ettiği her anda kalbi yerinden çıkıp delice çırpınıyordu. "Burak'ın yanındaki kızı tanıyor musun?"

 

Bakışlarını yavaşça genç adama çevirdi Eylül, günlerdir zihnini zorlamaya gayret ediyordu. Yüzü, siması hem çok yabancı hem de tanıdıktı. "Emin değilim."

 

"Yakından tanımıyorsun sanırım. Acaba yüzünü daha önce bir yerlerde mi gördün?"

"Olabilir. Yüzü çok yabancı değil ama hatırlayamıyorum." Gözlerini hızla genç adama çevirdi, aklında bir ihtimal belirmişti. "Acaba ben o gece dışında, başka şeyleri de mi unuttum?"

 

Kerem'in bakışları yavaşça kalktı, genç kızınkiyle buluştu. "Olmaması gerek."

"Ama niye yüzü tanıdık geliyor?"

"Bilmiyorum.." susup yavaşça ayağa kalktı. Cevap bulabileceği tek bir kişi vardı. "Lavaboya uğramam gerek." Arkasını dönüp banyoya ilerledi. Kapıyı sıkıca kilitleyip sırtını tezgaha yasladı.

 

"Rüya." Dedi fısıltıyla. Ufak bir soluk aldı, "Rüya" diye tekrarladı. Gözlerini içeride gezdirdi, gelen yoktu. "Rüya beni duyduğunu biliyorum, neredesin?"

 

Gözleri doldu, neredeydi kurtarıcısı? "Rüya.." diye tekrarladı fısıltıyla. Gözlerini kapayıp ufak bir nefes verdi, belli ki gelmeyecekti. Yüzü asıldı, ne yapacaktı onsuz?

 

Yüzü soldu, yapayalnızdı artık bu yabancı dünyada. Arkasını yavaşça dönüp salona geçti, gözleri genç kıza kaydı. Elinde de koyu yeşil defteri vardı, içerisine dikkatle bir şeyler yazıyordu.

 

Yavaşça yaklaşıp yanına oturdu. Gözleri sayfaya kaydı, 'Kar topu oynamayı seviyor." yazıyordu. Sessiz bir nefes verdi, pes etmeden onu yazmaya, her detayı not almaya devam ediyordu.

 

Her şeye rağmen kadere karşı çıkmaya gayret ediyordu.

Bir defter gerçekten de ona bu dünyayı hatırlatacak mıydı?

Mümkün değildi, gerçeğe ne defter götürebilecek, ne tek anını hatırlayabilecekti.

 

"Eylül.." dedi fısıltıyla. Elini yavaşça kalemi tutan elinin üzerine bırakıp durdurdu.

 

Genç kızın gözleri hızla ona döndü, bakışları buluştu. Gece gündüz oldu. Mevsim kıştan yaza döndü. İki kelebek, hapsolduğu kafesten çıkıp gökyüzünde kanat çırpa çırpa yer değiştirdi, birbirinin kalbinde yer edindi.

 

"Ne.." diye fısıldadı Eylül, elini tutan eli, gözlerinin derinlerine yerleşen bahar gözleri, kalbine konan kelebeği sakinleştirmeye gayret ediyordu. "Ne diyecektin?" Diye ekledi toparlanmaya çalışarak.

 

Kerem kendine gelmeye gayret ederek elini yavaşça geriye çekti. Gözlerini defterden ayırıp dikkatle elinden alıp kapağını kapattı. "Yapma.." dedi fısıltıyla. "Bu defter işe yaramayacak."

 

Kafasını şiddetle iki yana salladı genç kız, defteri elinden hızla aldı. Göğsüne sıkı sıkı bastırdı, kim ne derse de bu defter işe yarayacak, unuttuğu anda ona yeniden bu adamı verecekti. "Yarayacak.." gözyaşlarını bastırmaya çalıştı, çabalayacak, bir an bile yanından ayırmayacak, gerçeğe kendiyle götürecekti.

 

"Yaramayacak.."

"Yarayacak.."

"Yaramayacak."

"Yarayacak!" diye haykırdı Eylül, iki yanağı delice ıslandı. Sabrı taşıyor, dudakları titriyordu.

 

Nasıl, nasıl unuturdu bu dünyayı? Nasıl unuturdu bir çift bahar gözü? Kalbi, nasıl unuturdu bu kalbi?

"Neden.." diye fısıldadı. İki yanağı yaş doluydu. "Neden çabalamama izin vermiyorsun?" Elinin tersiyle bir yanağını yavaşça sildi.

 

"O.." dedi, bakışlarını yavaşça bakışlarından ayırdı. "Kalbindeki kız için mi?" Kafasını yavaşça cevap beklemeden onaylayarak salladı. "Hiç karşına çıkmam, hiç rahatsız etmem seni."

 

"Hayır.." dedi hızla genç adam. Ne çok isterdi halbuki, hayatta kalabilmeyi, ömrünü gerçekte de onunla geçirmeyi?

 

"Neden.. neden o zaman?" Dedi genç kız, "Neden seni unutmamı istiyorsun?"

 

Yavaşça ayağa kalktı genç adam, gözleri inadına rağmen yanaklarına süzülmüştü bile. Arkasını hızla döndü, görmesine izin veremezdi. "Umutlanıyorsun.."

 

Defterini sıkıca tutup yanına yaklaştı genç kız, hızla önüne geçti. Bakışları bahar gözlerindeki yaşlara kaydı, kalbi eriyip kül oldu. Bir şey vardı, bir şey vardı da bu adamı her anda böylesine yaralıyordu. "Beni unutmak mı istiyorsun?" diye fısıldadı.

 

Hızla kafasını iki yana salladı genç adam, bu mümkün bile değildi. Kalbi en büyük aşkını, yıllarının en büyük emeğini, gözlerinin en derin manzarasını nasıl unutmak isterdi?

 

"Neden o zaman? Neden seni unutmamı istiyorsun?"

"Senin.." dedi gücünü toplamaya çalışarak Kerem. "Senin için." Diye ekledi. Gerçekte bir hayatı yoktu. Sürdüğü bu hayat, ömrünün son demlerinde verilen bir hediyeydi. Sonsuzluğa gittiği günlerde, gözleri açık kalmayacak, kalbi gölge olduğu kalbe kavuşacaktı.

 

Hayat her daim seçimlerle, tercihlerle doluydu. Bazılarının sonucu bilinmeyen bir hayırda saklıydı. Bazılarının ise bilinen bir hayırsızda.

 

Kerem.. Yıllarca tek bir dileğin peşinden gitmiş, ömrünü bir gölgeyle geçirmişti.

 

Ay ve güneşin kavuştuğu o gece, tek seçim hakkını sevdasına feda etmiş, bedelini hayatıyla ödemek zorunda bırakılmıştı.

 

Gerçeğe gittikleri anda, her şey eskiye tek bir farkla kavuşacaktı.

Kız dönecek, adam ölecekti.

Kız unutacak, adam yok olacaktı.

 

"Benim için.." diye tekrarladı Eylül, kafasını iki yana sallıyordu. "Benim için yapabileceğim tek şey, inadı bırakman! Seni unutmamam için çabalaman!"

 

Gözlerini elinin tersiyle hızla sildi. "Seni unutmak istemiyorum! Unutmayacağım!"

 

"Unutacaksın.." diye cevapladı genç adam. Yanağına bir damla yaş yavaşça süzüldü. "Unutmak zorundasın!" diye ekledi. Nasıl unutmasına engel olur, ölümün acısıyla başbaşa bırakırdı?

 

"Hayır.." dedi inatla genç kız, yanına yaklaşmaya çalıştı, genç adam bir adım geriye gitti. Kalbi acıyla kavuruluyordu. Yenilebilir, delice çırpınışına yenik düşüp kollarına delice sığınabilirdi. "Yaklaşma.." diye ekledi.

 

İtiraz etti genç kız, itirazına rağmen yaklaştı. "Hayır. Seni unutmayacağım." Defterini gözlerine çevirdi. "Bu defter engel olacak."

 

Hızla defteri eline alıp tek sayfasını delice parçalara ayırdı genç adam, bedeni tir tir titriyordu. Unutmayı nasıl reddeder, ölümünün acısıyla yaşamayı nasıl göze alırdı.

 

Sustu, defter elinden düştü. "Unutmak zorundasın!"

"Neden!" Diye haykırdı Eylül, yumruk yaptığı bir elini hızla göğsüne vurup itti. "Neden ya neden!!" Diye ekledi.

 

"Çünkü.." dedi Kerem, derin derin soluk aldı. "Çünkü öleceğim!" Ufak bir soluk verdi, gözleri dehşetle büyüdü, anlaşmanın en büyük kuralını ihlal etmişti.

 

"Ne?" dedi Eylül, "Ne dedin?" Diye ekledi. Hızla yanına yaklaştı. Gözleri delice büyüdü. "Ölecek misin?" Yanakları yaşla doldu, bastırmaya çalıştığı hırçkırıkları haykırdı. Evin içerisinde acısı yankılanıyordu. Ne diyordu bu adam?

 

"Şaka mı yapıyorsun?" dedi yalvarırcasına.

 

Genç adam alt dudağını yavaşça ısırdı, bileğine yetişen yara sol kolunu dirseğine kadar delice bir yaraya hükmetti. Bedeni, canı cayır cayır yandı. Bir yara.. varlığını, benliğini titretiyor; ruhunu alıyordu.

 

"Yara.." dedi genç kız sakinleşmeye çalışarak. Kolunu ansızın esir alan yaraya dehşetle bakıyordu. Derin derin nefes alıp sakinleşmeye çalışıyordu. Hızla elinin tersiyle yanaklarını silip yanına yaklaştı. Yarasına dokunamadan kolunu tuttu. Dikkatle koltuğa oturttu.

 

"Bu.." dedi fısıltıyla. Nefesini hızlı hızlı üflüyordu, kim bilir ne çok acıyordu? "Neden büyüdü?"

 

Hızla ayağa kalktı, telaşlıydı. Bir şeyler bulmalı, acısını biraz da olsa dindirmeliydi. Gözlerini çevresinde gezdirdi, tek tek çekmeceleri dolapları dakikalar içerisinde alt üst etti. Tatmin edici tek ilaç yoktu.

 

Geri dönüp önüne çömeldi. Yanakları çaresizliği ve yaranın derinliği ile delice ıslandı. "Ne yapmamız gerek? Bunu nasıl iyileştirebiliriz?" Yeniden doğruldu.

 

"Dur.." dedi Kerem, elinden tutup durdurdu "Çaresi yok."

 

Reddedip ayağa kalktı Eylül, durmayacak, yarasına çare bulacaktı. Tek adımla durdu, aklında tek bir ihtimal yer almıştı, gözlerini yavaşça bahar gözlerine çevirdi. "O gece.." yanakları hızla ıslandı. "O gece sana bir şey mi oldu?" diye ekledi.

 

"Hatırlamıyorum."

"O gece.. çok kötü şeyler oldu." Yavaşça eğilip yaraya dikkatle üflemeye başladı. Acıyı dindirecek başka çaresi yoktu. "İkimizin dahil olduğu bir şey oldu. Bu yara.." üflemeye kısa bir ara verip ona döndü. "Hep büyüyecek mi?"

 

Kafasıyla yavaşça onayladı genç adam, yara bedenini kapladığı anda gerçeğe döneceklerdi.

 

"Sonra.." dedi fısıltıyla genç kız, her soru, her cevap kalbini kül ediyordu. "Sonra ne olacak?"

 

Gözlerini bahar gözlerine yavaşça yeniden çevirdi. "Ölecek misin?" Sustu, yanağı usulca ıslandı. "Burada beni bırakıp ölecek misin?" diye ekledi. Eğilip nefesini yaraya verdi. "Yapamazsın."

 

"Tek olmayacaksın.." dedi Kerem fısıltıyla. "Sen gerçeğe döneceksin."

 

Hızla doğrulup ayağa kalktı Eylül, defterini yerden aldı. Koparılan tek sayfasının parçalarını dikkatle topladı. "Bu yüzden mi unuttuğumda bana hatırlatacağının sözünü vermiyordun? Öleceğin için miydi?"

 

Kafasıyla yavaşça onayladı genç adam, "Tutamayacağım bir sözü veremem."

"Ölmeyeceksin." Dedi fısıltıyla genç kız, yanına yaklaşıp gözlerini yaraya çevirdi. "İzin vermeyeceğim. Seni unutmaya da, senin ölümüne de iznim yok."

 

Kalemini eline alıp yanına oturdu. "Bu defter bana seni hatırlatacak." Gözlerini yaraya çevirdi. "Bu yara daha fazla büyümeyecek." Ufak bir soluk verdi, "İkisine de müsaade etmeyeceğim. Bekle, bekle ve gör."

 

Ayağa kalkıp arkasını döndü. Vestiyerden genç adamın cüzdanını alıp kapıya koştu. "Nereye?" Diye seslenen genç adama rağmen ayakkabılarını ayaklarına geçirdi. "Hemen döneceğim."

 

Hızla dışarı çıktı. Kapıyı kapatıp kaldırıma geçtiği an adımları durdu. Bacakları titriyordu, yanakları yaşla doldu. Anlamak da zorlanıyordu. Nasıl bir sınava tabi olmuş, nasıl bir savaşa girmişti?

 

Adım atmaya çalıştı, yapamadı. Dizleri uyuştu, yavaşça yere çömeldi. Ne yapacaktı, hayata direnip olacakları değiştirebilecek miydi? Onu unutmamayı da yaşatmayı da başarabilecek mıydı?

 

Kafasını yavaşça yere eğdi. "Lütfen.." dedi yalvarırcasına. "Lütfen.." diye ekledi. Lütfen ölmesin, lütfen hem burada hemde gerçekte var olsun.

 

Bir çift ayak belirdi o anda tam önünde. Gözlerini yavaşça kaldırdı, genç bir kızdı. Uzun saçları ve bembeyaz elbisesiyle duruyordu. Yorgun gözlerinde tebessüm vardı. Elini yavaşça uzattı.

 

Toparlanmaya çalıştı Eylül, eliyle yanaklarını sildi. Derin derin nefes verip elini, uzatılan elin içerisine bırakıp yavaşça doğrularak ayağa kalktı.

 

"Teşekkür ederim." dedi. Cüzdanı parmaklarının arasında delice sıkıyordu. Ayakları birazda olsa gücünü toplayabilmişti.

 

"Önemli değil. Ağlayan insanları pek sevmem." dedi Rüya. İlk defa bir başkasına görünebiliyor, sesini duyurabiliyordu.

 

Eylül'ün gözleri yavaşça ona döndü. Soluk yüzünde tek renk yoktu. Tıpkı bembeyaz elbisesi gibi yüzü de oldukça renksizdi. "Daha önce hiç mi ağlamadın?" diye sordu Eylül.

 

Göz bebeklerini yavaşça yukarıya kaldırdı Rüya, yüzünde tebessüm belirdi. "Bilmem."

"Bilmiyor musun?"

"Hatırlamıyorum."

 

Kafasıyla onaylayıp ufak soluk aldı Eylül, "Eczane bulmam gerekiyor."

Eliyle sokağın başını işaret etti Rüya, "Sokağın başında bir tane var."

 

"Teşekkür ederim." Adımlarını hızlandırıp o yöne koştu Eylül, sadece dakikalar içerisinde gözden kaybolmuştu.

 

Rüya'nın gözleri arkasındaki eve döndü, derin bir soluk aldı. "Ah be Kerem, her şeyi altüst ettin." Yavaşça yaklaşıp kaldırımın kenarına oturdu. Kollarını birleştirip diz kapaklarının üzerine bıraktı. Ayakta durmak oldukça zorlamıştı.

 

"Rüya!" diye bir ses yankılandı o anda. Gözlerini hızla geriye çevirdi, genç adamı gördü. "Kerem.." yavaşça doğruldu, genç adam koşarak yanına yaklaştı. Endişe doluydu, nerelerdeydi, neler oluyordu?

 

"Neredesin?" Hızla kollarını tuttu. "İyi misin?"

 

Genç kızın yüzünde tebessüm oluştu, bu şapşal telaş yapmaya bayılıyordu. "Sakinleş önce." dedi, gözleri kolunu saran yaraya kaydı. "Anlaşma sona erdi. Dönüş yaklaşıyor."

"Ne?" Dedi genç adam.

"Birkaç güne her şey bitecek."

"Ne?"

"Gerçeğe döneceksiniz."

"Bu kadar çabuk mu?"

"Evet. Az önceki itirafın birçok şeyi değiştirdi. Yapmaman gerekeni yapıp Eylül'e olacaklara dair önemli bir bilgi verdin. İkinizde an itibarıyla o geceyi yavaş yavaş hatırlamaya başlayacaksınız."

 

"Ne değişti? Diye sordu Kerem telaşla. "Eylül beni hatırlamayacak değil mi? Bu değişmedi, değil mi? Hatırlayamaz, tek anımızı bile kesinlikle hatırlamamalı."

 

"Hala.. sadece onu düşünüyorsun şapşal!"

"Ben.. bu seçimi sadece mutlu olması için yapmıştım. Hatırlayıp bir ömür ölümüme üzülmesine izin veremem."

"Merak etme hatırlamayacak." Dedi Rüya. Derin bir soluk aldı. "Değişmeyen iki şeyden biri buydu. Diğeri de ölümün."

 

"Yaşamak istemezdim." Dedi genç adam. Bakışlarını yavaşça eğdi. "Ben.." gözlerini ayırdı, kalbi sızım sızımdı. "Bir gölge değildim burada. Elini tuttum, kokusuna alıştım, gülüşüne bağlandım. Gerçeğe dönüp bunlara rağmen uzak durmak, ölümden kötü olurdu."

 

"Anlıyorsun.." dedi Rüya. "Her şeyin sizin için olduğunu anlıyorsun."

 

"İkinizde böylece acı çekmeyeceksiniz."

"Evet." Dedi fısıltıyla genç adam. "Böylesi en doğrusuydu."

 

Gözlerini sokağın başına çevirdi Rüya, "Eylül geliyor." dedi gördüğü an. Genç kız elinde tuttuğu poşet ile koşarak yaklaşıyordu.

 

Gözlerini hızla kapatıp görünürlüğü yok etti Rüya.

 

Eylül hızla genç adama yaklaştı, "Yaraya iyi gelen birkaç ilaç getirdim. Hemen eve girelim." Elini, diğer elinin içerisine bırakıp sıkıca tuttu. Arkasını dönüp yönünü eve çevirdi. Adımları ağırdı, kalbi acıyla haykırıyordu. Zihni yorgundu, her kelimeyi, her söyleneni tekrarlamaya devam ediyordu.

 

...

Kapının önünde adımlarını yavaşça durdurdu Eylül, gecenin bir vaktiydi. "Kerem.." diye seslendi fısıltıyla. Ufak bir nefes verdi, "Uyudun mu?" diye ekledi.

 

Yavaşça elini kulpuna bırakıp indirdi. Gözlerini sessizce içeride gezdirdi, ışıklara geceye rağmen açıktı. Karşısında koca bir yatak vardı, genç adam derin bir uykudaydı.

 

Alt dudağını yavaşça ısırdı genç kız, bir elinde defterini tutuyordu. Ağır adımlarla içeri girip yatağın kenarına, yüzünün önüne eğildi. "Kerem.." dedi fısıltıyla.

 

Ağır adımlarla geriye çekilip yere oturdu, sırtını kenardaki komedine yasladı. Defterinin boş bir sayfasını açıp gözleriyle adamı dikkatle süzdü. Gülümseyip dikkatini yeniden defterine verdi, "Sırtüstü uyuyor.." ufak bir nefes aldı. "Uyurken.. çok daha yakışıklı oluyor." Diye sessizce yazdı.

 

Alt dudağını yavaşça ısırdı, kısık solukları, kapalı gözleri ve uyku mahmurluğunda yüzü ne göz alıcıydı. Kalemi yavaşla yere batıktı, delice çırpınan işaret parmağının ucuyla alnına dökülen birkaç saç telini kenara çekti.

 

Önüne yavaşça eğildi, nefesini kontrol etti, derin bir uykuda oluşundan emin oldu. Elini uyandırmamaya gayret ederek yanağına bıraktı, kalbi tüm bedenini deli gibi titretti. Boştaki elini hızla kalbinin üzerine bıraktı, bir an önce sakinleştirmeli, durdurmalıydı. Ufak bir temas bile nasıl da kendinden geçirmeye yetiyordu.

 

"Sakin ol.." dedikte fısıldadı kalbine.

 

Yavaşça geriye çekilip sırtını komidine yasladı, zihninde bir an belirdi. Günlerden pazardı, erkek arkadaşıyla tüm günü geçirmiş, kapıcının arayışıyla apar topar eve yol almıştı.

 

Önce bahçeye girdi, etrafa bakındı, kapıcı yoktu. Yönünü dairesine çevirdi, merdivenleri çıkarken komşulardan birine rastladı. "Eylül.."

"Merhaba."

"Kapıcıyı göremedim, beni aramıştı."

"Sorun halledildi. Senin dairenden kaynaklı değilmiş."

"Sevindim. İyi akşamlar." Tek adım atıp durdu, yüzünde tebessüm belirdi. Madem işi yoktu, geri dönüp erkek arkadaşına sürpriz yapmalı, günü onunla tamamlamalıydı.

 

...

Gözleri büyüdü, "Hatırladım!" dedi. Hızla doğrulup ayağa kalktı, "O akşamı hatırladım."

 

.....

Gerçeğe dönüyoruz. 💔

Oy ve yorumları eksik etmeyelim, yayınlanmış bölümler bittiği gibi yeni bölümlere devam edeceğiz 🖤

Loading...
0%