@mlkshnn
|
Günün erken saatleriydi, bir alarm sesi duyuluyordu. Genç bir kız uykulu gözleriyle elini yatağının kenarında, yastığının altında gezdirip gözlerini araladı. Aradığını bulamadı.
Koca bir esneyişle bakışları komodine kaydı, odayı inleten sesin sahibi oradaydı. Hızla eline alıp kafasını yeniden yastıkla buluşturdu. Ekrana döndü, gözlerinin sadece birini açabildi. Zorlukla telefonuna uzandı, ekranında, 'Saat 06.30, en alt kısmında 'kapat veya ertele' tuşu duruyordu.
Baş parmağını 'kapat' tuşuna dokundurup gözlerini kapattığı an ensesinin sağ köşesinda ufak bir sızı hissetti, yeni yastığı gece boyunca rahatsız etmiş olmalıydı. Üstelemedi.
Umursamamaya gayret ederek pikesini üstüne çekti. Biraz daha uyumalıydı. Sonbahar mevsimin ilk günleriydi, kavurucu sıcaklardan sonra ilk yağmurlar havaya loş bir serinlik veriyordu. Bu da daha fazla uyku isteği isteğini getiriyordu.
..... Son sesiyle bir alarm yankılanıyordu odanın içerisinde, genç kız tek kişilik bir bazanın üzerinde kendinden geçmişçesine uyuyordu. Gece oldukça geç uyumuş, saatlerce kafa yormuştu.
Uykulu gözlerini bu defa hızla komodine uzattı. Telefonunu eline alıp ekrana baktı, baş parmağı 'kapat' tuşuna gittiği an duraksadı. Daha önce kapatmasına rağmen alarm niye böyle ısrarla çalıyordu? Bedenini çevirip sırt üstü pozisyona geçti. Gözlerini yavaşça övdü, bakışları odasının beyaz tavanıyla buluştuğu an, bakışları deli gibi büyüdü. Tamamen aklından çıkan bir şey vardı. "İş..! Dedi fısıltıyla. Hızla ellerinden güç alarak oturdu. Endişeli gözlerini emin olmak adına telefon ekranına çevirdi. Yanılmıyordu, saat tam olarak 07:05'ti.
"Geç kaldım!" dedi telaşla. Hızla üstündeki pideyi tek eliyle savurup ayaklarını yere indirdi. Çıplak ayaklarıyla gardırobuna yaklaştı. Gözüne kestirdiği siyah beyaz çizgili kısa bluzunu, İspanyol paça siyah kumaş pantolonunu çıkardı. Yatağın kenarına bırakıp duşa koştu.
İsmi Eylül'dü, 24 yaşında genç bir kızdı. Kömür karası gözleri, kumral bir tenine oldukça uyum sağlıyordu. Siyah düz saçlara sahipti. Bir kamu kurumunda oldukça başarılı bir personeldi. ...
Eylül yürüyordu bir başına, ayağında ufak topuklardan oluşan bir çift siyah ayakkabı vardı. Her sabah yaptığı gibi otobüsü tercih etmek yerine yürümeyi seçmişti. Özellikle okul dönemlerinde otobüsler çok kalabalık olur, herkes birbiriyle sıkış sıkış giderdi. Genç kız ise, 20 dakikalık yürüme mesafesiyle iş yerine varırdı.
Yaklaşık 2000 adım atarak vardığı iş yerinde, genellikle en erken gelen kişi olurdu. Bir devlet kurumunda memurdu, iş saatleri her daim sabit ve belirliydi. Geç kalma gibi bir lüksü yoktu, ki öyle bir alışkanlığı da yoktu. Her sabah mesai arkadaşları gelmeden gider, çaylarını hazır eder, neşeyle hepsini karşılardı.
Düzenli bir hayatı vardı, bunun için de oldukça özen gösterirdi. Hazır yiyecekleri pek tercih etmezdi, her daim sağlıklı beslenmeyi seçerdi. Sabahları uykusundan feragat edip özenle kahvaltı eder, öğle aralarını genellikle bir meyveyle geçirip akşam yemeğine yetişirdi. Fit bir vücudu vardı, sebebi kesinlikle dakikliği ve düzeniydi.
Tatlıyı pek sevmez, tercihi genellikle tuzlulardan olurdu. Yoğun işlerinin arasında rahatladığı en büyük faktör de çayı ve arkadaşlarıyla geçirdiği vakitlerdi. Çalıştığı kurumda iki yakın arkadaşı vardı, aynı anda atanıp yerleşmişlerdi. İşlerin yoğunluğu arasında muhakkak birbirlerine vakit ayırıp, sohbet ve kahve saati yaparlardı.O anlarda konu genellikle iş ortamlarına dair olurdu.
Birinin ismi Bahar'dı, tam bir kahve delisiydi. Her anda elinde bir fincan olur, kahvesini zevkle yudumlardı.
Diğeri ise Aylin'di, genellikle kahve yapandı. Bir araya geldikleri her anda kahveler ondan sorulurdu. Elinin lezzeti başka hiçbir yerde yoktu.
Eylül için günleri yoruculuğuna rağmen verimli ve güzel geçirende buydu. Hem arkadaşları hem işi hem dakikliği ile her şey onun için diğerlerine kıyasla daha kolaydı.
Bu sabah da aynı rutinle, biraz gecikmeli de olsa uyanmış, duş alıp kahvaltı ettikten sonra dışarı çıkmıştı. Kurumuna doğru yürürken kulaklarında birer kablosuz kulaklık vardı. Canlı ve pop müziklerle her adımı atar, bazen şarkıya eşlik eder enerjisini korurdu.
Eylül adımlarıyla devasa bir binaya giriş yaptı. Gözlerini sola çevirdi, gördüğü kişilere el sallayarak selam verip sağa yöneldi. Odası o yöndeydi, gülümseyerek 10 basamaktan oluşan merdiveni çıkıp uzun bir koridora girdi.
Kulaklarındaki müziğe ritim tutmaya çalışarak bir kapının önünde durdu. İttirmeli koca bir cam kapıydı, eliyle sertçe itip içeri girdi.
Kare şeklinde bir odaydı, içerisinde 4 masa vardı. Masa düzeni U şeklindeydi, sandalyesinin sırtı iş yerinin koca bahçesine ve camına dönüktü.
Tebessüm ederek sandalyeye oturdu, odanın en güzel masasında oturuyordu. Gözleri masasına kaydı. Orta kısmında siyah bir monitör vardı, monitörün sağ tarafında ufak bir raf duruyordu, içerisinde kat kat evraklar duruyordu. Sağ tarafında bir kalemlik ve bir de pembe bir kar küresi duruyordu. Doğum gününde arkadaşları tarafından hediye edilmişti.
Yavaşça doğrulup elini monitörün arka kısmına uzattı, ufak düğmeye baskı yaptığı anda açılacaktı. Sertçe bastırdı, ekran açıldı. Üzerinde 'şifre' sorgulayan bir ekran belirdi. Ufak bir düşünmeden sonra klavyede birkaç tuşa dokunup onayladı, 'hatalı giriş' uyarısı görüldü.
Şaşırdı, bir hata yapmış olmalıydı. Tekrar şifreyi girip dokundu, yeniden 'hatalı giriş' uyarısını görünce duraksadı. Şifresini değiştirmiş olmalıydı, önce iyice düşünmeli sonra yeniden denemeliydi.
"Ne olabilir? Yeni şifreyi ne koymuş olabilirim?" diye fısıltıyla tekrarladığı anda bir ses ulaştı kulağına. Kapı sertçe itilmişti.
Gözlerini hızla o yöne çevirdi, iş arkadaşlarından biri olmalıydı. Belki onlardan birine söz etmiştir, şifreyi hatırlamasına yardımcı olabilirlerdi.
Hızla ayağa kalktı, gözlerini girişe çevirdi, genç bir adam gördü. "Günaydın.." Dedi tebessümle.
Genç adamın elinde ufak bir bel çantası vardı. "Günaydın." Diye cevapladı. Yüzünde şaşkın bir ifade vardı, gözlerini genç kızın önündeki bilgisayara çevirdi. "Bilgisayarı mı açmaya çalıştın?" Hatalı giriş uyarısını görüp gözlerini çevirdi, yüzünde sert ve ciddi bir ifade vardı. "Kimsin sen?" diye ekledi. Kimdi bu kız, odaya gizli girdiği yetmezmiş gibi bir de bilgisayarı açmaya çalışmıştı.
Eylül şaşırdı, "Ben.." dedi şaşkınlıkla, ensesindeki ufak sızı yeniden kendini hatırlattı. Umursamayarak elini yavaşça o kısımda gezdirdi. "Eylül.." diye ekledi fısıltıyla.
Genç adam gözlerini kıstı. "İsmini sormadım, neden burada olduğunu sordum!" Hızlı adımlarla yaklaşıp önünde durd. Genç kız bakışlarını karaltılı gözlerinden ayırıp bir adım geriye gitti. Anlam vermeye çalıştı, ona neden böyle davranıyordu bu adam. Halbuki uzun zamandır birlikte çalışıyorlardı. Ufak bir soluk verdi, elini yavaşça pencerenin önündeki masaya doğrulttu. "Orası benim masam." diye fısıldadı. Genç adam hızla yaklaşıp bileğinden tuttu, çekiştirerek masadan uzaklaştırdı. Yüzü oldukça gergindi. "Hayal mi görüyorsun sen? Orası sana ait değil."
Eylül, "Benim.." diye tekrarladı, o masa tamamen ona aitti. Uzun zamandır da orada çalışıyordu. Yaklaşmak istedi, genç adam engel oldu. Bir yabancının masaya da, bilgisayara da, evraklara da yaklaşmasına müsaade etmeyecekti.
"Hayır, değil. Yanlış odadasın."
Eylül kafasını hızla iki yana salladı, masa ona aitti. "Hayır, ikinci kat, koridorun sonunda ve sağda."
Genç adam kafasıyla onayladı, adres doğruydu. "Bir yanlışın var, sen burada çalışmıyorsun."
Genç kız hızla geriye gitti, gözlerini duvar tarafındaki masaya çevirdi. "Bu.." dedi fısıltıyla. "Bu Emre Abi'nin masası. O 15 yıldır burada çalışıyor." Diye ekledi. İşaret parmağını diğer masaya çevirdi. "Burası da senin. Biz 2 yıldır birlikte çalışıyoruz." Yüzünde endişeli bir tebessüm oluştu. Ona bir şaka yapıyor olmalıydı, "Şaka mı yapıyorsun bana? Biz birlikte çalışıyoruz."
"Ne?" Dedi Eylül. Gözleri deli gibi büyüdü. Susup ufak bir soluk aldı, titreyen parmağını odadaki sonuncu masaya doğrulttu. "Bu da Aylin'in, biz birlikte başladık ve hiç ayrılmadık." dedi.
Genç adamın gözleri kısıldı, bu kız delirmiş olmalıydı. Bu odada söylediği hiçbir şey doğru değildi, yaklaşıp kolundan tuttu. "Sen dolandırıcı mısın? Yada benimle dalga mı geçiyorsun?" Kolundan tutup kapıya çevirdiği an bir genç kız göründü kapıda.
Gözleri ikisine kaydı, Eylül hızla yanına yaklaştı. Yalvarır bakışlarıyla gözlerine bakıp işaret parmağını pencere önündeki masaya uzattı. "Orası benim masam." dedi.
Diğer kızın gözleri genç adama döndü, anlam vermeye çalışıyordu. Kafasını hızla iki yana sallayıp Eylül'e döndü. Deli olmalıydı. "Buranın sana ait olması mümkün değil, o masada 3 yıldır sadece ben çalışıyorum." .....
Neler oluyor acaba?
Kim doğruyu söylüyor olabilir? Eylül mü? Diğerleri mi?
Oy ve yorumları eksik etmeyelim. ❤️
|
0% |