Yeni Üyelik
24.
Bölüm

23.Bölüm:Kalbime Emanet

@mlkshnn

Yanakları ıslandı, bakışları yalvarıyordu. "Lütfen.."

 

Gözlerini yavaşça gözlerinden ayırıp kalkmaya çalıştı Kerem, elini sıkıca tutan daha da sıktı, gitmesine müsaade etmedi.

"Lütfen Kerem, kimdin?"

"Ben.." dedi genç adam, yanağına yavaşça bir damla gözyaşı süzüldü. "Gölgeydim." diye ekledi.

 

"Ne?" Dedi Eylül, elini yavaşça yanağına bıraktı, kalbini titreten yaşı dikkatle sildi. "Ne gölgesi?"

 

"Ben.." kafasını yavaşça eğdi Kerem, kalbi heyecanla çırpınıyordu. Bir gün cesaretini toplayıp itiraf yapacağını hiç hayal etmemişti. Her daim ulaşılmaz, yaklaşılmaz, dokunulmazdı. "Senin gölgendim."

"Ne?"

 

Yanağı usulca yeniden ıslandı genç adamın, kalbini sakinleştirmeye büyük ihtiyaç duyuyordu. Ufak bir soluk verdi, artık kaçış yoktu. Artık hayalini bile kuramadığı o anı gerçekleştirip kalbini dökmeliydi. "4 yıldır arkanda bir gölge vardı. Her anını izliyor, takip ediyordu."

"Nasıl.." diye sordu titret sesiyle genç kız. Anlam vermeye, anlamlandırmaya çalışıyordu.

 

"Seni 4 yıl önce okulun bahçesinde voleybol oynarken gördüm. Ter içinde ve soluk soluğaydın. Topa vurduğun her anda duyulan kahkahaların kalbime bir kuş gibi konuyordu."

"Sen.." dedi fısıltıyla Eylül, yanağı usulca ıslandı. Maçlarında izleyicilere hiç dikkat etmez, sadece oyuna odaklanırdı. "Orada mıydın?"

 

Kafasını yavaşça onaylayarak salladı genç adam, "Ben senin olduğun her yerdeydim."

"Ne?"

"Kantinde kaşarlı tostu iştahla yediğinde de, okula geç kalıp koşarak geldiğinde de, arkadaşlarınla sohbet ettiğinde de ben vardım."

"Ne?" Yanağı usulca yeniden ıslandı.

 

Elini cesaretini toplayarak yavaşça tuttu genç adam, gözlerini dileğinin bakışlarına çevirdi. "Ben.. sen görmesen de hep seninleydim."

"Hep.. mi?"

"Hep."

 

Ufak soluk aldı Kerem, bahar gözlerin kızarıktı. "O adamın seni üzdüğüne de, şiddetli tartışmalarınıza da, maçta yaralandığında ve hastanede kaldığında da ben vardım."

"Neden?" Diye sordu. Yanakları durmaksızın yaş akıtıyordu. Bu nasıl mümkün olurdu, neden ömrünü bir kızı izlemekle heba etmişti. "Bunu neden yaptın?"

 

"Çünkü.." tuttuğu eli, yavaşça kalbinin üzerine bıraktı. "Burası.. seninle atıyordu."

"Ne?" Sesi delice titredi. Kulakları yanlış mı duyuyordu, varlığından bir haber olduğu bir adam 4 yılını, her anını ona mı feda ediyordu?

 

"Ben.. hiçbir zaman elini tutmanın hayalini bile kuramadım." Elini yavaşça sıkıp yavaşça yanağına bıraktı. "Sana dokunabileceğime ihtimal bile veremedim." Gözlerini yavaşça gözleriyle buluşturdu. "Gözlerine bakabileceğimi hiç düşünemedim."

 

Yavaşça bakışlarını ayırıp elini geriye çekti. "Sen.. bu gölgenin gerçekleşmeyeceği ve hiç hayal etmeye bile cesaret edemediği dileğiydin."

"Söz ettiğin o kız, bendim değil mi? Neden? Neden hiç karşıma çıkmadın?"

"Çünkü mutluydun." Sustu, "Yani mutlusun sanıyordum." Diye ekledi.

 

"Burak'tan dolayı.." dedi Eylül. Elinin birini yavaşça yanağına bıraktı, dikkatle sakallarının kısa tutamlarının arasında gezdiriyordu. "Halbuki seni sevmem için karşıma çıkman bile yetecekti."

"Onu seviyordun."

 

Kafasını yavaşça iki yana salladı Eylül, alt dudağını sertçe ısırdı. "Bazen.." yanağı ıslandı. "Önce birine aşık olduğunu sanırsın." İşaret parmağını dikkatle bahar bakışların göz kapağında gezdirdi. "Sonra hayatına başka bir adam girer, göz kapaklarına kadar tutulur, öncekinin aşk olmadığını anlarsın."

 

"Ben.." dedi, derin derin nefes toparlanmaya çalıştı. "Sadece bu gölgeye aşığım."

 

Gözleri yavaşça genç kızın gözleriyle buluştu genç adamın, kalbini sakinleştirmeye gayret edip yanağındaki eli sıkıca tuttu. "Ölümü kabullendiğimi söylemiştin ya." Yanağı usulca ıslandı. "Sebebi dileğimin gerçek olmasıydı. Hayattan başka bir beklentim yoktu."

"Hayır.." dedi Eylül. Kollarını sıkı sıkı boynuna doladı. "Dileğin beni kendine böylesine bağlayıp bırakmak mıydı?"

 

Kafasını hızla iki yana salladı Kerem, "Dileğim sadece kısa bir an bile olsa gölgen değil, gerçeğin olmaktı."

 

"Beni.. hiç mi düşünmedin?" Yanakları hızla ıslandı. "Gerçeğim olduktan sonra sensizliği nasıl kaldıracağım?" Hıçkırıkları duyuldu, kollarını delicesine boynuna sıktı. "Sensiz nasıl yaşamaya devam edeceğim?"

 

"Unutacaksın.." dedi fısıltıyla Kerem. Yanakları ıslandı. Kollarını boynuna dolayıp bir elini kafasının arka kısmına bıraktı. Burnunu saçlarına gömdü, kokusunu ciğerlerine yayılıyordu.

 

"Ne?" Hızla geriye çekildi Eylül. "Bu yüzden mi seni unutmak zorundayım?" Kafasını hızla iki yana salladı. Bunu asla kabul etmeyecekti. "Çünkü sen ölmek zorundasın. Bende sensizliğin acısını yaşamamak için seni unutmaya mahkumum."

 

Hızla geriye çekilip ayağa kalktı. Gözleri delice büyümüştü. Yerinde duramıyor, bedeni tir tir titriyordu. Kalbi sızım sızım sızlıyor, inanmak istemiyordu. İşaret parmağını hızla bahar gözlerine çevirip öfkeyle salladı.

 

"Ben.. seni unutmayacağım!" Titreyen elini kendi kalbinin üzerine bıraktı. "Burası.. acıdan kıvranarak ölse bile seni hatırlayacağım!"

 

Derin derin nefes alıp sakinleşmeye çalıştı. Yanakları delice ıslanmıştı. "Acı çekerdim evet.." alt dudağının kenarını sertçe ısırdı. "Ama anılarınla da ayakta kalabilirdim belki." Elinin tersiyle yanağını silmeye gayret etti. "Ama bunu da bana çok gördünüz." Arkasını hızla döndü. "Acımasızlık.. Sen kalbimi de alıp toprağın altına girerken ben, senden habersiz hayatıma devam edeceğim."

 

Hıçkırıkları odayı delice inletti. "Ben her şeyden bir haber bir ruha dönüşeceğim!"

 

Gözlerini yavaşça yeniden gözlerine çevirdi. "Kalbim sıkışacak.." elini kalbinin üzerine bıraktı. "O, hafızam gibi değil.. seni bir an bile unutmayacak." Yanına yaklaşıp yatağın kenarına oturdu. Elini yavaşça yanağının üzerine bıraktı. "Hiçbir şey deva olmayacak.. çünkü hafızam, kalbimin ne istediğini hiç anlamayacak."

 

"Ve ben.." dayanamayıp boynuna sıkıca sarıldı. "Senden bir haber, senin acınla hayatımı geçireceğim." Burnunu boynuna gömdü, kokusunu asla unutmayacaktı. "İstediğin bu muydu? Sen ölürken seni unutmamı istememin sebebi bu muydu?"

 

"Hayır.." dedi Kerem. Kollarını delice ince beline sardı. "Hem kalbin.. hemde hafızan beni unutmalı."

"Unutmaz.." dedi fısıltıyla genç kız. "Kalbim seni asla unutamaz!"

 

"Ben.." dedi genç adam. Yanağı yaşla doldu, bunu hiç düşünmemişti. Kalbi gerçekten de hafızasına rağmen acı çeker miydi? "Ben.. bunu istemiyorum."

"Ölme o zaman." Dedi Eylül, sesi ağlamaklıydı. Ne yapsa da durduramıyor, gözyaşlarını durduramıyordu. "Beni gölgemden ayırma."

 

Tek kelime edemedi genç adam, çaresizdi. Ölmeyip, bir ömür dileğinin gerçeği olmak ne eşsiz olurdu. Gözlerini delice sıkıp kollarını sıktı. Ne olurdu da şimdi elele gerçeğe dönülseydi, hayata birlikte devam edilseydi.

 

.....

"Benim.." dedi Eylül, yataktaydı. Sırtı başlığa dayalı, kafası da bir göğsün üzerindeydi. Gözleri buğulu ve mutluydu. İlk defa böylesine derinden sevildiğini, önemsendiğini hissediyordu. Yanındaki bu adam, 4 yılının gölgesi ona yeniden hayat vermişti.

 

Hafızası olmayan bir dünyada, gerçek aşkı öğretmişti. Elini tutmak, gözlerine bakmak artık nefes olmuştu. Burnu, her an her saniye her fırsatta kokusunu içine içine çekiyor, kalbine derin derin izler bırakıyordu.

 

Bir gün her şey bitecek, dünya yeniden ikisini var edecek, geriye sadece bu koku ve bu kalp iz kalacaktı.

 

O an.. avare gibi dolanacak, ruh ikizini istemi dışında arayacaktı.

 

Hafızasının sildiği, kalbinin delice isteyip hatırladığı bir iz olacaktı. Peşinden gidecek, belki kendisine belki de toprağına ulaşacaktı ama bir ömür silik bir hafızayla yaşamayacaktı.

 

O.. hafızasına inat, aşkını kalbine emanet etti.

 

Gün gelecek hafızası her anıyı unutacaktı ama kalbi, en büyük heyecanını her daim hatırlayacaktı.

 

Kalbinin en derinlerinde artık bir emanet vardı. Delice koruyacak ve zamanı geldiğinde de ortaya çıkaracaktı. İşte o gün, dünyaya bahar gözlü bir adamın bakışlarıyla çok başka bir bahar gelecek, bir kızın gölgesi değil bir ömür gerçeği olacaktı.

 

"Burnum çok keskindir, aldığım bir kokuyu hiç unutmam." dedi Eylül. Burnunu göğsüne delice bastırıp kokusunu içine çekti.

 

"Gerçekten öyle. Hatta bununla ilgili bir anım da var. Dinlemek ister misin?"

 

Kafasıyla tereddütsüz onayladı genç adam, onunla ilgili her şeye hazırdı. "Çok."

 

Heyecanla geri çekilip gözlerini gözleriyle buluşturdu Eylül. "Çocukken annemlerle bir pikniğe gitmişiz. Orada bir tane çiçek varmış, çok hoşuma gittiği için piknik boyunca koklamışım."

 

Tebessümle dinliyordu genç adam, tek kelime etmiyor, heyecanını bölmüyordu.

 

"Aradan uzun yıllar geçti, koca kız oldum. Arkadaşlarımla bir pikniğe gittim. O çiçeklerin kokusunu aldığım anda tanıdım." Yüzünde hevesli bir gülümseme vardı, tıpkı o çiçek gibi sevdiği adamın da kokusunu hatırlayacaktı. "Uzun zaman geçmesine rağmen çiçeklerin kokusunu hatırladım. Çok şaşırtıcı, değil mi?"

 

Genç adamın yüzünde tebessüm vardı, elini yavaşça gül yüzüne bırakıp yanağını okşadı. "Piknik boyunca da o çiçeğin yanından hiç ayrılmadın."

"Evet.." dedi şaşkınlıkla. Gözleri parıldadı, "Çocukken olduğu gibi yine çok sevdim." Diye ekledi. Ufak tebessüm edip şaşkınlıkla genç adama döndü. "Sen nereden biliyorsun?" Diye sordu, sustu. "Yoksa orada da mıydın?"

 

Kafasıyla yavaşça onayladı genç adam, piknik boyunca bir köşede bir gölge gibi oturmuş, her anını, çiçekleri heyecanla koparmaya kıyamayarak koklayışını izlemişti. "Ben.. senin olduğun her yerdeydim."

 

"Hiç.. fark etmedim." Dedi, yüzü asıldı. Böylesine bir gölgeye gözleri nasıl bu kadar kör olabilmişti.

"Hiç görmedim."

 

"Uzaktan da çok güzeldin." Dedi Kerem, yanağını sevgiyle okşuyordu. Tıpkı bir filmdi ömrümde, her anını bir yabancı gibi uzaktan izlemişti.

 

"Hep mi?" diye sordu genç kız fısıltıyla. Özensiz giyindiği, makyajsız olduğu, paspal gezdiği anlar oldukça çoktu. Gözlerini yavaşça kaçırdı.

 

"Hep.. ve hep."

"Seni Seviyorum Kerem, Seni Seviyorum Gölgem."

 

Tebessümle kollarını boynuna doladı genç adam, "Seni Seviyorum.. dileğim."

 

.....

Saatler saatleri kovalıyor, günler hızla geçiyordu. İlk baharın ilk günleriydi, artık daha az yağmur yağıyor, etrafta rengarenk çiçekler görülüyordu. Artık her yerde genç adamın bir çift baharı vardı, yemyeşildi.

 

İki genç birbirine delicesine alışmış, bağlanmıştı. Artık ne gerçeği ne de geride kalanları umursuyorlardı. Hayatın verdiği ikinci şansı en iyisiyle geçirmeye odaklıydılar.

 

İkisi de artık üzülmüyor, her anı birlikte değerlendirmeye gayret ediyordu. Ne gece ne gündüz bir an bile ayrı kalmıyorlardı. Belirsiz zamanları dolu dolu geçmeli, hayata karşı savaşmalılardı.

 

Ne olursa olsun, hiçbir şey olmayacaktı. Ne biri unutacak ne de biri ölecekti. Bir ömür elele birlikte, yanyana geçireceklerdi.

 

Kerem günden güne kötüleşiyordu. Nefessiz kaldığı her anda, zihninde denizin derinlerinde boğulduğu anlar beliriyordu. O gerçekten de, bir gece yarısı sevdasını takip ederek gittiği uçsuz bucaksız bir denize düşmüştü.

 

Eylül için her şeyi daha ayrıydı. Karşısında, gündem güne nefesini kaybeden bir adam vardı. Kolundaki yara dirsekte durmuş, tüm yükünü nefese vermişti. Artık, gün içerisinde sık sık nefessiz kalıyor, genç kızın müdahalesi ile toparlanmaya çalışıyordu.

 

Onun için zaman çok hızlıydı. Elini tuttuğu, gözlerine baktığı anlar her şeyi buhar ediyor, sadece sesini, bakışını bırakıyordu. Bazen, delice zamanın durması için yalvarıyordu. Kalbini, hem aşkının ölümü hemde unutacak oluşu sıkıştırıyordu.

 

Uzun zamandır doğru düzgün rüya görmüyor, hep kabuslarla gözlerini açıyordu. Kabusunun en derinlerinde her daim bir köprü vardı. Gecenin bir yarısıydı, ensesindeki sızıyla yerde sırtı üstü yatarken, köprünün diğer ucunda önce bir gölge beliriyor, sonra denize düşüyordu.

 

Sayıklayarak ve de genellikle gözyaşlarıyla gözlerini açıyor, kollarını sıkı sıkı genç adamın boynuna doluyordu. Sakinleştiği gibi de lacivert kapaklı defterine sığınıyordu. Gerçeğe döndüğünde belki de tek dayanağı olacaktı.

 

"Dışarı çıkalım mı?" Diye sordu Kerem. Gözlerini sevdiğine çevirdi. Eylül tereddüt etmeden onayladı, geçireceği her an oldukça değerliydi. Hazırlanmaya bile vakit harcamadan yaklaşıp elinden sıkıca tuttu. "Çıkalım."

 

Gecenin bir yarısıydı, el ele yürüyorlardı. Bazen gülüşüyor, bazen derin sohbetler ediyor bazen de uzun bir sessizlik oluyordu. O anlarda genç adam hızla hareketleniyor, önce yüzünü güldürüyor, sonra ilgisini çekecek herhangi bir konu buluyordu.

 

Yine o anlardan biriydi. Eylül sessizlik denizinde boğuluyordu. Adımları, kaskatı kesilmişti. Bakışları tek bir yönde ve donuktu.

 

"Eylül.." dedi Kerem fısıltıyla. Gözlerini gözlerine çevirdi, bakışlarında anlamlandıramadığı bir ifade vardı. "İyi misin?"

 

Yanağına usulca bir damla gözyaşı süzüldü Eylül'ün, titreyen eliyle önünü işaret etti. Kerem hızla o yöne döndü, gözleri dev bir köprüye kaydı. Yolun sonundaydı. Altından uçsuz bucaksız bir deniz geçiyordu. Geceleri oldukça ürkütücüydü.

 

"O.. köprü." Dedi fısıltıyla, yanağı yeniden ıslandı. Zihni kötü bir oyun oynuyordu, buraya yaklaştığı anda farklı farklı görüntülere hakim olmuş, bedenini esir etmişti.

 

"Ne?" dedi genç adam. Bakışlarını köprüye yoğunlaştırdı. "Emin misin?"

 

"Evet." Alt dudağını serçe ısırıp kafasını iki yana salladı, gerçek olmamalıydı. "O gece Burak'ın arkasından geldim. Taksiden inip bu köprüye yürüdüm." Yanakları ıslandı.

 

İşaret parmağını ileriye, köprünün bir ucuna doğrulttu. "Burak oradaydı." Yanağı yeniden ıslandı, elinin tersiyle silmeye çalıştı. "Yanında.." kafasını hızla eğdi. "Bir kız vardı."

 

İki elini delice sıktı. "O kız.." dedi. Dili lal oldu, o kız burada hep yanında gördüğüydü. Sarı saçlarını ayırt etmemek mümkün değildi. "Sevgilisiydi."

 

Yanağına gözyaşları usulca süzüldü. "Ben o gece.. Burak'ın ihanetini gördüm."

 

....

Oy ve yorumları unutmayalım.

Sınırımız +25 ve yeni bölümde gerçeğe dönüyoruz ❤️

Loading...
0%