Yeni Üyelik
31.
Bölüm

28.Bölüm: Ölmedin

@mlkshnn

Gözlerini kapatıp yeniden araladı. "O geceye ait kamera kayıtları var mıydı?"

"Ne?" dedi Bahar şaşkınlıkla.

"Köprüde yaralandığım anlara ait görüntüler var mı?"

"Bilmiyorum.. neden soruyorsun?"

"O gece sadece 3 kişi olduğumuzu kendi gözlerimle görmeden rahatlamayacağım."

"İyi olur." dedi Bahar, "Sabah ilk işimiz bu olsun. Kamera kayıtlarını bulup o gece neler olduğunu kendi gözlerimizle görelim."

Gözleri usulca kapanıyordu Eylül'ün, kalbindeki çırpınışa direnmeye gayret ederek ufak ufak soluk aldı. Yarın kamera kayıtlarına ulaşmak çok iyi gelecek, toparlanmasına yardım edecekti.

 

....

"Günaydın anneciğim." dedi Eylül, annesinin gözleri kızının yanındaki genç kıza kaydı. Yüzünde tebessüm oluştu. "Bahar.."

 

Bahar'ın gözleri ona döndü. Alt dudağını yavaşça ısırdı, "Gece davetsiz misafiriniz oldum Meral Teyze."

"Hoş geldin kızım." Yüzünde tebessüm vardı, arkadaşı kızına çok iyi geliyor, her anda yanında oluyordu. Minnet dolu bir göz kırptı, Bahar gülümsedi.

 

"Eylül'le ufak bir işimiz var."

"Kahvaltı etmeyecek misiniz?" Merak etti Meral Hanım, gözleri kızına döndü. Bakışlarına endişe hakimdi. Yüzü asıldı, gece boyunca yine uyuyamadığını, arkadaşının imdada yetiştiğini anladı.

 

"Hayır.." dedi fısıltıyla Eylül. "Dışarıda bir şeyler yeriz."

"Tabii kızım." Gözleri misafire kaydı, zorlamamanın iyi olacağını düşündü.

 

"Görüşürüz o halde." dedi Bahar. Kapıya çevirdi yönünü. Gözleriyle arkadaşını takip edip gelmesini bekledi, kapıdan çıktıkları anda gözleri buluştu. Bir şey çaktırmadan çıkmayı başarmışlardı.

 

"İlk nereye gidelim?"

"Köprüye." Dedi Eylül kararlılıkla.

 

....

"Yok.." dedi Bahar. Yüzü asıktı. Gözlerini bir an bile arkadaşından ayırmıyordu. Köprünün her köşesi didik didik aranmış, kameraya dair ufak bir iz bile görülmemişti.

 

"Nasıl olmaz? Böylesine devasa bir köprü nasıl kamerasız olur?"

 

Bahar'ın gözleri köprüde gezindi. Şehrin belki de en ıssızıydı. Geleni, geçeni çok az olurdu. Kameraya gerek duyulmadığını anladı.

"Çok tercih edilmediği için olabilir."

"Hayır.." dedi Eylül. Yanakları usulca ıslandı. Yüzüne sert bir rüzgar vuruyor, gözyaşlarına şiddetle baskı veriyordu. Kalbindeki sızının artık belki de hiç dinmeyeceğini, eskisi gibi hayatına devam edemeyeceğini anladı. Gerçi bir gece ile hayatı tamamen yön değiştirmişti.

 

"Bir yerlerde göremediğimiz bir kamera olmalı." Arkasını döndü, iki ucu sert ve hızlı adımlarla ilerledi, her köşeyi gözleriyle dikkatle inceledi. İnanmak istemedi, bir yerlerde gözden kaçmış bir kamera olmalıydı.

 

"Eylül.." dedi Bahar. Yanına yaklaşıp adımlarını durdurdu. Oldukça tedirgindi, arkadaşının durumu gün geçtikçe kötüleşiyordu. O gece olanların, ne kadar kabul etmese de onu derinden sarstığını, kalbine koca bir hayal kırıklığını bıraktığını anladı.

 

Gözleri doldu, onun için bir şeyler yapması gerektiğini düşündü. Zaman, beklediği gibi ona iyi gelmiyor, daha da kötüleştiriyordu. Elleriyle iki elinden sıkıca tuttu.

 

"Kamera yok." Dudakları titredi, engel olmaya gayret etti. Gözlerini köprünün iki ucunda gezdirdi, her köşesi hem arkadaşı tek başına hemde birlikte kontrol edilmişti. "Olsaydı.. kaza gecesinde buraya gelen polisler tarafından el konulmuş olurdu."

"Yok muydu?" Diye sordu Eylül merakla. Polislerin böyle bir arayışa girdiğinden haberi hiç yoktu. Merak etti, o gece belki de polisler tarafından emniyete götürülmüştü.

 

Bahar kafasıyla onayladı. "Burak ve sevgilisinin sorgusu için tüm delillere ulaşılmaya çalışıldı ama bir kameradan söz edildiğini hiç duymadım."

"Yani.." dedi Eylül. Bedenini koca bir dehşet esir aldı. O geceye şahit olan sadece ihanetine maruz kaldığı adam ve sevgilisiydi sadece.

 

"O geceye dair hiçbir kanıt yok." Sustu, "Sadece o ikisinin sözlerine mi inanmak zorundayız?"

"Evet." dedi Bahar. Akadaşının elini delice sıktı. Gözlerine direnmekte oldukça güçlük çekiyordu. Onun için bir şeyler yapması, rahatlaması için her şekilde destek olması gerektiğini düşündü. "Hadi karakola gidip seninle birlikte bir daha soralım."

 

Eylül'ün heyecanlı gözleri ona döndü. Minnet dolu bakışlarıyla arkadaşına sıkı sıkıya sarıldı. Yanında olduğu için çok şanslı olduğunu anladı.

 

.....

Eylül hüzünlüydü. Gözlerini sıkıca kapatıp havayı kokladı. Hafif hafif esiyordu, yağmurun toprakta bıraktığı koku gibiydi. Ellerini oturduğu yere sıkıca bastırdı. Köprüye yakın bir sahil kenarında yanyana oturuyorlardı.

 

"Ne düşünüyorsun?" Diye sordu Bahar. Tedirgindi, karakoldan çıktıkları andan beri arkadaşı kendinde değildi. Ne konuşuyor ne tepki veriyor, sessizce denizi izliyordu.

 

Eylül gözlerini yavaşça gökyüzüne kaldırdı. Derin derin nefes alıp yeniden denize döndü, çok büyük, çok korkutucu bir denizdi. Ucu bucağı gözükmüyordu. Gözlerini yavaşça kapattı, buraya düşen birinin yaşamasının mümkün bile olmadığını anladı. O gece eğer gerçekten biri düştüyse, son nefesini vermiş olmalıydı. Kalbi sızladı, elini yavaşça üzerine bıraktı. O geceyi her düşündüğünde, denize her baktığında aynı sızı esir alıyordu varlığını.

 

"Bu denizin derinlerinde bir şey var."

"Ne gibi?"

"Bilsem.." susup gözlerini birbirine sıkı sıkı bastırdı. Kalbine anlam vermekte zorlanıyordu, hafızasına oldukça yabancı bir hisse esirdi. Toparlanmaya çalışıp ufak bir soluk aldı.

"Keşke bu denizin derinlerine girip, her köşesini kontrol edebilecek gücüm olsaydı."

 

Bahar'ın gözleri arkadaşına döndü, bakışlarında gizlemeye gayret ettiği bir dehşet belirdi. Geçen her an arkadaşının kelimeleri de yaptıkları da endişe vericiydi.

 

"Sen sudan çok korkarsın."

"Evet."

"Yüzme de hiç bilmezsin."

"Evet."

 

Gözleri yavaşça arkadaşına döndü, ilk defa böylesine pişmanlık duyuyordu. Yıllardır hiçbir denize girmemiş, yakınında durmamıştı. Küçük yaşta yaşadığı ufak kazaydı sebebi, boğulmak üzere iken son anda kurtarılmış, büyük bir travmaya sebep olmuştu.

 

"Bilsem bile her köşesini kontrol edemeyeceğim değil mi?"

"Hayır, bunu tek başına yapabilmen mümkün değil."

 

Eylül'ün gözleri çaresizce yeniden denize döndü, "O zaman kalbimdeki bu his hiç geçmeyecek"

"Geçecek.." dedi bahar, elini yavaşça elinin üzerine bıraktı. "Zamanla geçecek." Kollarını yavaşça boynuna doladı, gözlerinin dolduğunu hissetti.

 

Derin bir soluk vererek geriye çekildi. "Hadi gidelim." Ayağa kalkıp elini uzattı.

 

Eylül'ün gözleri denize döndü, kalbinin derinlerinde burada kalmak için çırpınan bir güç vardı. Gözleri arkadaşıma döndü, yüzünde, bakışlarında endişe gördü. Kafasıyla onaylayıp elinden güç alarak ayağa kalktı.

 

.....

"Eylül iyi değil." dedi Bahar endişeli bir nefes verirken. Gözleri arkadaşının anne babasına kaydı. Son zamanlarda söylediği, yaptığı her şey de gariplik vardı. Bu çok endişe vericiydi.

 

Meral Hanım'ın gözleri doldu, iki elini birbirine sıkıca bastırdı. "O geceyi atlatamıyor." Gözlerinden akmaya direnen gözyaşlarına engel oldu.

 

"Ne yapmam gerektiğini bilmiyorum." diye ekledi çaresizlikle babası. Kızının delice canının yandığını düşündü, kalbi sızım sızım sızladı. Elinden gelen hiçbir şey yoktu, çaresizlik bedenine hüküm sürüyordu.

 

"Bugün denize gitmek istedi." dedi Bahar.

 

Anne ve babasının gözlerinde endişe yer aldı. Koca bir şaşkınlık ile birbirilerine ufak bir bakış attılar. "Ne, neden?" Dedi annesi. Evladının durumunun oldukça kötü olduğunu anladı. Denize birkaç metre mesafeyle bile yaklaşamazken, kendi isteğiyle denize gitmek istemişti.

 

"Bilmiyorum." Ufak bir nefes aldı Bahar. "Saatlerce oturdu, tek kelime etmeden izledi."

"Yavrum..." dedi annesi. En çok korktuğunun başına geldiğini anladı. O gecenin etkisi öylesine güçlüydü ki, kızını tamamen değiştiriyordu. Umutsuz ve çaresiz hissetti. "Bilmediğimiz bir şeyler mi yaptılar o gece kızıma?"

 

"Meral Teyze.. Eylül o gece birinin daha köprüde olduğuna inanıyor."

"Ne?"

"Ve o kişinin denize düştüğünü söylüyor."

"Hayır.." kafasını kararlılıkla iki yana salladı. "O gece üçü dışında hiç kimse yoktu."

"Biliyorum ama ikna olmuyor." Yavaşça ayağa kalkıp elini Meral Hanım'ın elinin üzerine bıraktı. "Gözümüzü üzerinden ayırmamamız gerekiyor. Ne yapacağını kestiremiyorum."

 

Meral Hanım'ın yanakları yaşla doldu, evladının çok fazla acı çektiğini düşündü. "Elimden başka hiçbir şey gelmiyor."

 

"Atlatacak.." boştaki eliyle çaresiz annenin yanağındaki yaşı dikkatle sildi. "Sadece biraz zamana ihtiyacı var."

 

.....

Eylül odasındaydı, yatağının ayak ucuna yavaşça oturdu. Kafası dalgın, zihni karmaşıktı. Kalbinde büyük bir hüküm vardı, her anına yön veriyordu.

 

Elini yavaşça üzerine bırakıp delice bastırdı.

 

"Ne istiyorsun?" Diye mırıldandı. Neden böyle yapıyor, neden canını böylesine acıtıyordu?

 

Yanağına tek damla yaş yavaşça süzüldü. O ihanet gerçekten de herkesin söylediği gibi derinden etkilemiş miydi gerçekten? O yüzden de bir türlü hayatına adapte alamadığını düşündü.

 

Kafasını hızla iki yana sallayıp anında reddetti. Bir ihanet uğruna hayatını asla alt üst etmeyecekti. Ne olursa olsun artık toparlanacak, o geceyi de ihaneti de gördüğü kabusları da unutacaktı.

 

Ellerini yatağın iki kenarına delice bastırdı. Oldukça güçlüydü, bunu da atlatacaktı. Gözlerini yavaşça kaldırdı, gözleri kitaplığına kaydı. Bakışlarına takılan tek detay, kitaplarının arasında varlığını haykıran lacivert kapaklı bir defterdi.

 

Yüzünde şaşkınlık oluştu. Kalbi heyecanla haykırıp ayaklarına hükmetti. Onu delice yanına çağıran bir defterdi. Geçen gün gördüğünü, sonrasında da unuttuğunu hatırladı. Titreyen adımlarını önünde durdurdu. Elini uzattığı anda, günlerdir kalbini esir alam hissin delice canını acıttığını fark etti.

 

Ufak bir soluk alıp elini hızla geriye çekti. Arkasını dönüp yatağa yaklaştı, koca bir meraka esir oldu. Yeniden o yöne döndü, tek hamlede yaklaşıp eline aldı. Kalbinde garip bir his yer aldı, günler sonra ilk defa denizin derinlerinden boğulmak üzere iken çıkarılan bir nefes gibiydi.

 

Geri geri gidip yatağının ayak ucuna yeniden oturdu. İlk sayfayı yavaşça çevirdi, görüş açısına büyük harflerle 'Kerem' ismi girdi.

 

Şaşırdı, geçen gün açtığında da aynı ismi gördüğünü hatırladı. Kimdi bu Kerem? Delice merak etti. Kimdi de kitaplığının en özel yerinde bulunan yabancı bir defterin ilk sayfasında büyük harflerle ismi yer alıyordu?

 

İşaret parmağını yavaşça üzerinde gezdirdi, elleri tir tir titredi. Avucunu sıktı, hissizlikle mücadele etmeye çalıştı. Gücünü toplamaya gayret edip ikinci sayfayı çevirdi. Bakışlarına başka başka yazılar kaydı.

 

"İsmi Kerem. Yeşil gözlü, uzun boylu, açık tenli" Yazıyordu.

 

Diğer sayfayı merakla çevirdi, her harfin, her hecenin kendi el yazısı ile yazıldığını fark etti.

 

Merakla diğer sayfayı çevirdi, "Aynı okulda okuduk."

Diğerini çevirdi, "Belgesel seviyor, çok uykucu.."

Diğerini çevirdi, "Kolu yaralı.."

Bir daha çevirdi, "Ailesi yok.."

 

Elini yavaşça sayfanın üzerinde durdurdu. Merak etti, kime aitti bu? Bir adamın her detayı nasıl da yer alıyordu böyle? Kalbi sızım sızımdı, tüm gücüyle hüküm veriyor, sayfaları çevirmesini sağlıyordu.

 

Bir sayfa daha çevirdi, "Kokusunu her uvuzuma kaydettim." Burnuna yabancı ama tanıdık bir koku ulaştı.

 

Bir sayfa daha çevirdi, "Kokunu unutmayacağım."

Bir sayfa daha çevirdi, "Bahar gözlü Gölge'm."

 

Kalbi çığlık çığlığa haykırdı, emanetine sonunda kavuşuyordu. Derin bir sızı tül varlığını titretti.

 

Yavaşça bir sayfa daha çevirdi. "Gerçek aşkı seninle öğrendim."

Bir tane daha çevirdi, "Benim Gölgem.."

Bir tane daha, "Ben.. bir gölgeye aşık oldum."

 

Yanakları usulca ıslandı, anlamadı. Kalbi sızlıyor, gözyaşları da delice eşlik ediyordu. Ama sebebi neydi? Elleri, defterin tam ortasında durdu. Her sayfada aynı kişiye ait bilgiler vardı. Derin derin soluk alıp bir sayfa daha çevirdi, defterin ikinci yarısının ilk sayfasında bambaşka bir el yazısı ile yazılmış bir cümle vardı. Kerem'e aitti.

 

"Beni.. Unutma." yazıyordu.

 

Şaşırdı, hızla geri geri sayfaları çevirdi. Önceki tüm yazılar ona aitti. Merak etti, Kerem kimdi? Ne zaman, ne için böyle bir defter tutma gereği duymuştu? Hayatının, kalbinin hangi evresindeydi? Niye.. böyle birini hiç hatırlamıyordu?

 

Gözlerini hızla kapattı, sıkı sıkı birbirine bastırdı.

Kalbi.. acıyla yandı. Ne yapsa, ne kadar çabalasa da hafızaya gücü yetmiyordu. Son bir güç ile defterdeki her kelimeyi tek tek zihninde canlandırdı.

 

Ve tam o anda zihninde önce koca bir ev belirdi.

Sonra koca bir salonun ortasında, elinde defter kalemle otururken buldu kendini.

Sonra.. karşısında bir adam belirdi, oturduğu koltuğun karşısında bir heykel gibi durmuş, sabırsızca bekliyordu.

Sonra.. Sol kolundaki bir yara belirdi.

Baharı andıran bir çift yeşil göz gördü, kalbi sızım sızım sızladı.

 

Ve Kalbi.. Bir an bile unutmadığı emanetini sahibine, hafızaya iade etti.

 

"Kerem.."

 

Gözlerini kapattı, tüm varlığını bir görüntü esir aldı.

 

Bir adam vardı, kalbinin en özel en güzel yerindeydi. Bakışları bir bahardı, gülüşü hayat, kokusu nefesti.

 

"Kerem!" diye haykırdı. Hızla ayağa kalktı, defter kucağından yere düştü. Yanakları delice ıslandı, hafızası nasıl bir şey yapıyordu ona? Bir bir yabancı anıları yaşamışçasına geri getiriyor, canını hem yakıyor hemde heyecanlandırıyordu.

 

Hızla eğilip defteri eline aldı. Gözyaşları bir bir süzülüp deftere damladı.

 

O gece.. bir şey olduğunu ve dünyanın onu hafızasından sildiğini hatırladı. Gözlerini bambaşka bir dünyada açmış, orada kalbinin sahibini bulmuştu.

 

Elini yavaşça 'Kerem' isminde gezdirdi. Kalbinde acı bir feryat vardı.

 

Kerem neredeydi? Hatırlamaya gayret etti.

 

"Sevgilim!" diye haykırdı. Hızla odanın içerisinde dolandı. Burası kendi odasıydı, bakışları önündeki dolaba kaydı, anne babasıyla bir fotoğrafı vardı. Dünyanın hafızasında yeniden yer aldığını anladı.

 

"Hayır.." dedi kabul edemeyerek. Gerçeğe döndüğü anda sevdiği adam ölecekti. "Hayır!!" Diye reddetti. Kabul etmedi, etmemek adına direndi. Hızla odadan çıkıp salına koştu, gözleri babasının gözleriyle buluştu.

 

"Kızım.." dedi babası. Artık babası da hatırlıyordu, gerçekten gerçeğe döndüğünü fark etti.

 

"Hayır!" Dizleri titredi, yere çömeldi. İki elini kulaklarına bastırıp gözlerini sıkı sıkı kapattı. "Ölmedin.." dedi zorlukla. Öne arkaya hızla sallanıyordu, "Ölmedin değil mi sevgilim?"

 

......

Ve Eylül pes etmedi, yeniden hatırladı. 💔

Kerem yaşıyor mudur?

Loading...
0%