Yeni Üyelik
32.
Bölüm

29.Bölüm: Neredesin?

@mlkshnn

"Defterin yarısı onunla,

yarısı da onsuzlukla doluydu."

 

......

"Kızım.." dedi babası. Artık babası da hatırlıyordu, gerçekten gerçeğe döndüğünü fark etti.

 

"Hayır!" Dizleri titredi, yere çömeldi. İki elini kulaklarına bastırıp gözlerini sıkı sıkı kapattı. "Ölmedin.." dedi zorlukla. Öne arkaya hızla sallanıyordu, "Ölmedin değil mi sevgilim?"

 

Babası yanına yaklaştı, "Kızım."

Eylül hızla geriye çekildi, ayağa kalkıp defterini sıkı sıkı kalbine bastırdı. "Ben.." dedi zorlukla. Sesi titredi. "Ne zaman.." sustu, ne zaman gerçeğe dönmüş, ne zaman sevdiğinden ayrılmıştı? Aklı karmakarıştı, zihni iki farklı dünyanın içerisinde savruluyordu.

 

"O gecenin üzerinden kaç gün geçti?" diye sordu merakla.

 

Babası yeniden yanına yaklaşmaya çalıştı, elini yavaşça yanağına bırakıp yaşları sildi. "İyi misin kızım?"

 

Eylül'ün yanağı usulca ıslandı, kafasını zorlukla iki yana salladı. İyi değildi, olmayacaktı. "Baba kaç gün oldu?"

"Ne?"

"Ben kaç gündür yanınızdayım?"

"Sen hep yanımızdaydın kızım."

"Hayır!"

 

Hızla geriye çekilip ayağa kalktı. "Ben o geceden sonra uzun bir süre yanınızda değildim!"

"Ne?" Dedi babası, gözleri doldu. Evladının iyi olmadığını anladı. O gece, dengelerini tamamen sarsmıştı.

 

"Sadece bir hafta hastanede uyudun ama şükür ki uyanabildin."

"Bir hafta mı?"

"Evet kızım."

 

Eylül'ün gözleri hızla defterine döndü, sayfaları tek tek çevirdi, sağ üst köşelerine tarih atmıştı. İlk gün kazanın olduğu o geceydi, son gün ise ondan 3 ay ilerisine aitti.

 

"Hayır, bir hafta olamaz."

"Ne?"

"Baba ben sizden 3 ay uzaktaydım."

"Ne?"

 

Hızla ayağa kalktı Eylül, defterini sıkı sıkı kalbine bastırıp kapıya yöneldi. Bir an önce gidip sevdiğini bulmalıydı, kim bilir nerede, ne durumda ve nasıldı?

 

"Nereye gidiyorsun kızım?" diye sordu Meral Hanım. Sadece birkaç adım gerideydi. Gözleri yaş doluydu, çaresizlik içinde boğuluyordu. Korktuğu gibi kızı, günden güne kötüleşiyordu. Elinin tersiyle yanağını silmeye çalıştı, "Nereye?"

 

Eylül yanağına usulca süzülen yaşı yavaşça sildi. Artık bir an bile bekleyemezdi, kim bilir kaç gündür sevdiği adamdan ayırdıydı. Belki de bir yerlerde onu bekliyordu.

 

"Kerem'e.." dedi fısıltıyla. Arkasını döndü, tek kelime dahi etmeden evden çıktı.

 

Kaldırımın orta yerinde durdu. Gözleri önce sağa, sonra sola kaydı. Ne yöne gideceğini bilemedi, hangi yön onu sevdiğine götürecek, ufak bir iz verecekti?

 

Sağa attığı tek adımla durdu, ya solda ise? Durup vazgeçti.

Sola iki adım atıp yine durdu, ya sağda ise?

Geri tek adımla başladığı yerde bekledi. Nasıl gidecek, onu nasıl ve nerede bulacaktı?

 

Yanakları çaresizlikle ıslandı. Onu sevdiğine kavuşturacak tek bir yol yoktu. Defterini kalbine sıkı sıkı bastırarak yavaşça dizlerinin üzerine çömeldi.

 

"Sevgilim.." sesi titredi, kalbi sızladı. Bedeni acıyla kavruluyordu.

 

Elinin tersiyle yanağını silmeye çalıştı, faydasız olduğunu anlayıp pes etti. Her sildiğinin yerine yenisi süzülüyordu. Gözleri yavaşça defterine kaydı, titreyen elleriyle kapağını açtı, 'Kerem' ismini gördü.

 

İşaret parmağını yavaşça üzerinde gezdirdi. "Beni.." dedi kalbindeki hisle. Ona ihanet etmiş, her anını unutmuş, varlığından bir haber hayata tutunmaya çalışmıştı. "Hiç affetme.."

 

Defteri karnına çektiği dizlerinin üzerine bırakıp, iki kolunu sıkı sıkı dizlerine doladı. Yüzünü de gömdü. Sessiz hıçkırıkları çaresizliğineydi.

 

Gözlerini yavaşça kapattı, zihnini zorlamaya çalıştı. Ansızın gözlerini bambaşka dünyaya açmış, bir gölgeye delice aşık olmuştu. Yine ansızın bir şey olmuş, en sevdiğini elinden almış, bilinmezliğe savurmuştu.

 

"Sevgilim.." diye fısıldadı. Yanakları usulca ıslandı, kalbini sızım sızım sızlatan yaşlar usulca defterine damladı.

 

Kollarının arasına, kalbinin en derinlerine bastırdığı bir defterdi biraz da olsa nefes almasını sağlayan. Bir rüyanın tek gerçeğiydi, sevdiğinin varlığına ikna eden, yokluğuna direndirendi.

 

Öne arkaya yavaşça sallanırken, gözlerinde sadece bir baharı andıran yeşil gözler, zihninde her anını defalarca tekrarladığı anlar vardı.

 

"Neredesin?" elinin tersiyle yanağının birini sildi. Acısı oldukça büyüktü, varlığını unutup hayata dönmeye çalıştığı için vicdanı hiç rahatlamayacaktı. Nasıl olurdu da bir an bile olsa unuturdu?

 

"Ölmedin.." sesi titredi.

 

Elinin birinden güç almaya çalışarak ayağa kalktı. Gözlerini sokağın girişine çevirip ağır adımlarla ilerledi. Kalbi ayaklarına delice hükmediyordu.

 

....

Eylül adımlarını yavaşça durdurdu, aralıksız yürümüştü. Ne kadar zaman geçtiğinin farkında bile değildi, kafası hep yerde yürümüştü. Bu acımasız dünya artık çok yabancıydı, en çok istediği, en çok özlediği, en çok sevdiği yoktu.

 

Gözleri yavaşça kalktı, tek bir eve yoğunlaştı. Günlerce sevdiği adamla kaldığı, odalarından birinde göğsüne sığınıp uyuduğu, defterinin her sayfasına yazılar yazdığı, en eşsiz anılarının yer aldığı evdi.

 

"Burada mısın?" Diye fısıldadı çaresizce. Elinin tersiyle yavaşça yanağını sildi. Derin bir soluk verip kapıya yaklaştı.

 

Eli tir tir titriyor, içeride yabancının olduğunu biliyordu. O dünyanın getirdiği, bıraktığı tek şey sıkıca kollarının arasında sardığı defterdi.

 

Kalbinde ufak da olsa bir umut vardı, tıpkı defteri gibi her şeye inat ufak bir iz bile olsa bulabileceğine inandı. Burada onu sevdiğine götürecek bir iz olmalıydı.

 

Yumruk yaptığı elini yavaşça kapıya vurdu, kalbi küt küt haykırdı. Gözlerini sıkıca kapattı, kapıyı açanın bir çift bahar olduğunu hayal etti. Boynuna deli gibi sarılmayı, bir daha hiç bırakmamayı diledi.

 

Önce uzak, sonra da yaklaşan sesler ile gözlerini yavaşça araladı, kapının iç tarafında bir adam belirdi. "Buyurun.." dedi.

 

Eylül'ün yanağı usulca ıslandı. Bu adam ne bir çift baharı ne de sevdiğinin kokusunu taşıyordu. Yavaşça geriye bir adım gitti, "Kerem.." diye fısıldadı. Bir umut ile adını sormayı düşündü.

 

"Kerem isminde birini arıyorum, tanıyor musunuz?"

 

Genç adam keskin gözleriyle kafasını iki yana salladı, "Hayır."

"Peki.." diye cevapladı Eylül. Yanağına direnemedi, gözyaşları hızla süzüldü. Her şey çok gerçekti ve sevdiği adam yoktu.

 

Arkasını yavaşça döndü, titreyen elini bir taksiye kaldırıp bindi. Kalbine hükmetmekte zorlanıyordu, her istediğini itirazsız yapacaktı.

 

....

Köprünün başında adımlarını durdurdu. Gözlerini sıkıca kapattı, zihninde sadece o gece yer aldı. Bırak'ı sevgilisi ile basmış, o kız tarafından itilip yere düşerken ensesini sert bir taşa vurmuştu. Gözleri acıyla kapanmak için direnirken de bir gölge bakışlarında belirmiş, Burak'la ufak bir arbede sonrası köprünün korkuluklarından denizin derinlerine düşmüştü.

 

"Sevgilim.." iki elini köprünün ortasında durup korkuluklarına sıkıca bastırdı. Gözlerini denize çevirdi, çok uçsuz çok bucaksızdı.

 

"Orada mısın?" Yanaklarına acısı, delice çırpınan kalbi eşlik etti, hıçkırıkları yankılandı.

 

Gözlerini sıkı sıkı kapatıp tüm soluğunu içine çekti, "Kerem!!" diye haykırdı. "Geldim.." diye ekledi

 

Ellerini delice bastırdığı korkululardan ayırıp yere çömeldi. "Hatırlıyorum." Kafasını dizlerine gömdü, "Her anımızı hatırlıyorum."

 

.....

"Hala neden dönmedi?" dedi Meral Hanım telaşla. Evin içerisinde bir o yana bir bu yana yürüyordu. Gözleri bazen pencereye kayıyor, güneşin batışını endişeyle takip ediyordu

 

Hayat arkadaşının elinde telefon vardı, yaptığı defalarca arayışlarından sadece birini daha yapıyordu. Ekranda, "Kızım" ismi, hoparlörde de aynı cümle vardı, "Aradığınız kişiye ulaşılamıyor."

 

Meral Hanım gözyaşlarıyla yaklaştı, Polise haber vermeliyiz."

"Biraz daha bekleyelim, gelecektir."

"Hayır!" Diye haykırdı. Kalbinde koca bir telaş vardı, evladı gittiğinden beri ne gelmiş ne de telefon etmişti.

 

Tam o an kapının sesi duyuldu. İkisinin de gözleri o yöne döndü, genç kız gözüktü. Hali perişandı, saçları darmadağın, yüzü soluktu. Kızarık gözlerinde sevdiğini bulamamanın acısı vardı. Kollarında, kalbine sıkıca bastırdığı lacivert defteri vardı.

 

Annesi, "Kızım!" Koşar adımlarla kızına yaklaştı. "Neredeydin? Çok korktum. Telefonun neden kapalıydı?"

 

Eylül'ün bitkin gözleri önce babasına sonra da annesine kaydı. İkisi de tıpkı önceden olduğu gibi yanındaydı, varlığını hatırlıyordu.

 

Yanakları usulca ıslandı. Hayat niye böyle olmak zorundaydı? Niye birine kavuşurken birini kaybetmek durumundaydı? Anne babası yanındaydı, sevdiği adam ise artık yoktu.

 

"Uyuyacağım.." ağır adımlarını odasına çevirdi. Oldukça bitkin, yorgundu. Dinlenmeye, kendinden geçercesine uyumaya ihtiyaç duydu.

 

Odanın kapısını yavaşça örttü, annesi tuttuğu gözyaşlarının akmasına izin verdi. Evladının artık hiç eskisi gibi olamayacağını anladı. "Yavrum.."

 

.....

Eylül gözlerini yavaşça hızla araladı, gecenin bir yarısıydı. Soluk soluğa nefes alıp veriyordu. Rüyasının en derinlerinde en büyük özlemi vardı. Sevdiği adam bahar gözleri, yaralı eliyle gözlerine bakıp gülümsüyordu.

 

Yavaşça ellerinden destek alarak doğruldu. Elini kalbine dayadı, çaresizce haykırıyor, diğer yarısını istiyordu.

 

Yanakları usulca ıslandı, yokluğuna dayanmak çok zordu. Gözleri defterini aradı, yatağının en özel köşesinde duruyordu. Parmaklarının arasında sıkıca tuttu, tek dayanağıydı. Sevdiği adamdan, gölgesinden geriye kalan tek iz'di.

 

Kalbine delice bastırıp gözlerini sıkı sıkı kapattı. Derin derin nefes alıp verdi, biraz da olsa rahatlamasına sebep oldu.

 

İlk sayfayı dikkatle çevirdi, tıpkı dokunduğu anda parçalara ayrılacak bir elmas gibi yavaşça dokunuyordu. İlk sayfada büyük harflerle yer alan, 'Kerem' ismine dokundu.

 

"Neredesin?" diye fısıldadı. Yanağından usulca bir damla gözyaşı üzerine damladı.

 

İkinci sayfayı çevirdi, zihninde kelimeleri yazıya geçirdiği o gün yer aldı. Koca salonun ortasındaydı. Karşısında bahar gözleriyle gölgesi duruyordu. Sabırsızca bir heykel gibi bekliyor, genç kızın deftere not almasını bekliyordu.

 

Eylül'ün yüzünde buruk bir tebessüm belirdi, delice özlemişti. Ne değerli saatler geçirmiş, kıymetini bilememişti.

 

Yeniden dünyanın hafızasından silinmeyi, kısa bir an bile olsa kollarına sığınıp özlemini haykırmayı diledi.

 

"Seni.." dedi fısıltıyla. Baş parmağını yavaşça satırların üzerinde gezdirdi. "Çok özledim."

 

Diğer sayfayı çevirdi, eli de bedeni gibi oldukça güçsüzdü. En üst köşesinde, 'Kolu yaralı' şeklinde bir başlık yazıyordu. Alt satırda, gün gün büyüyen yaranın detaylarından söz ediyordu.

 

"Canın.." dedi zorlukla. "Çok yanıyor muydu?" diye ekledi. Yanakları aynı anda ıslandı. Pişmanlık sardı her yanını, yanında olduğu, gözlerine bakabildiği, dokunabildiği anlarda yarasına ilaç olamamıştı.

 

Yavaşça diğer sayfayı çevirdi, başlığında 'Bisiklet günü' yazıyordu. Alt satırlarda ise çift kişilik bisiklete bindikleri günden söz ediyordu. El ele çıktıkları bir gün, bir bisiklet ansızın bulunup dakikalarca tadını çıkarmışlardı.

 

Dudakları titredi, "Sevgilim.." gücünü toplamaya çalışıp sayfaları hızla çevirdi, eli tam ortasında durdu. "Beni Unutma" yazısını gördü.

 

Sessiz hıçkırıkları gecenin bir vaktinde, küçük odanın içerisinde deli gibi yankılandı. Tek dayanağı olan defteri göğsüne sıkı sıkı bastırıp ayağa kalktı.

 

Çekmecelerini hızla karıştırıp bulduğu bir kalemle yatağının kenarına yeniden yere oturdu. Defterin boş kısmı olan ikinci yarısını açtı. 'Beni Unutma' yazan kısmın olduğu yaprağı yavaşça çevirdi, tam arkasına bugünün tarihini yazdı.

 

"Sensizlik.." diye bir başlık attı. Gözyaşlarının eşliğinde onsuz geçirdiği anları, özlemini bir bir yazıya geçirdi.

 

Lacivert defterinin artık yarısı onunla, yarısı da onsuzlukla doluydu.

 

.....

Günün ilk ışıkları odayı aydınlatıyor, odaya loş bir görüntü bırakıyordu. Eylül uykusuz gözleriyle yatağının kenarında oturmaya devam ediyordu. Elinde defteri ve kalemi vardı, kalbindeki acıyı ve özlemi kelimelere döküyor, bir defterden umut buluyordu.

 

Bir sayfanın en ortasında durdu, köprüdeki geceye dair detayları yazıyordu. Gözlerini yavaşça kaldırdı, zihninde aynı görüntü belirdi.

 

Yerde kendinden geçmek üzere iken gözleri ensesindeki sızıyla kapanıp açılıyor, karanlığa rağmen bakışlarında bir adam beliriyordu. Önce Burak'la tartışıyor, sonra da köprüden aşağı düşüyordu.

 

Gözlerini sıkı sıkı kapattı, kalem titreyen parmaklarının arasından yere düştü. Derin derin soluk alıp toparlanmaya çalıştı, kendini bırakmamalıydı.

 

Ne olursa da, ne kadar zaman geçse de gölgesini bulacak, bir daha bırakmayacaktı.

 

Yavaşça ayağa kalktı, saate, üzerindeki pijamalara aldırmadan odadan çıktı. Hızlı adımlarla, anne babasını uyandırdığının farkında olmadan kapıya koştu.

 

"Eylül!" diye seslenen annesine rağmen kapıda gördüğü ilk taksiye bindi.

 

....

"Aç!!" Diye haykırdı. Bir kapının önündeydi, yumruk yaptığı boştaki eliyle sıkı sıkı vuruyordu.

 

"Aç!!! Evde olduğunu biliyorum Burak!!" Haykırışı tüm apartmanda deli gibi yankılanıyordu. Komşular tek tek çıkıp sese anlam vermeye çalışarak bulunduğu kata çıkıyordu.

 

Umurunda bile olmuyordu izleyen meraklı bakışlar. Kalbine hükmeden özlem, gözlerini, algılarını kör etmişti.

 

"Burak!!" diye tekrarladı yeniden. Evin kapısı yavaşça aralandı, Elif göründü. Uykulu gözlerini önce Eylül'de, sonra da izleyen komşularında gezdirdi.

 

"Ne işin var burada?"

"Burak nerede? İkinizle de konuşmam gerek."

"Burak uyuyor.." diye cevapladı Elif. O anda uykulu gözleriyle genç adam yaklaştı.

 

Gözlerini komşularında gezdirip Eylül'e döndü. "Eylül.." dedi.

"O gece.." dedi titreyen sesiyle Eylül. "Kerem de oradaydı değil mi?"

"Ne?"

"O gece köprüde sizden başkasının olmadığını söylemiştiniz. Yalan! Kerem de oradaydı."

 

Derin derin soluk alıp verdi, cesaretini toplamaya çalıştı. "Sen!" Diye hayırdı. Eliyle hızla göğsüne dokunup geriye itti. "Onu köprüde ittiğin için denize düştü!"

"Ne?" dedi Burak, gözleri hızla kız arkadaşına kaydı. Bakışlarında gizlemeye çalıştığı koca bir telaş vardı.

 

Ufak bir soluk aldı, "Hayal mi gördün Eylül? O gece köprüde bizden başkası yoktu."

"Vardı!" dedi anında reddederek.

"Yoktu, bunu kaç defa daha söylemem gerekiyor."

"Vardı.." yanakları usulca ıslandı. "Kerem vardı."

 

Yavaşça yere çömeldi, dizleri titriyordu. "Sen Kerem'i ittin." Yalvarır bakışlarını gözlerine kaldırdı. "Onu bulmam gerek." diye ekledi. Kalabalığın arasında hıçkırıkları yankılandı.

 

Ellerini genç adamın dizlerine yaklaştırıp kollarını sıkı sıkı sardı. "Lütfen.." dedi yalvarırcasına.

 

"Eylül." Dedi fısıltıyla Burak. Şaşkındı. Gözlerini yavaşça kız arkadaşına çevirdi, kafasını telaşla iki yana sallıyordu.

 

Umursamadı, yavaşça önüne eğildi. "Eylül.. kendine gel." Diye ekledi fısıltıyla. Kollarını yavaşça dizinden ayırıp kafasını kaldırmasını sağladı. Gözleri anında buluştu, uzun yıllar olmuştu gözlerine böylesine derin bakmayalı.

 

"Eve dönmelisin."

Eylül, "Kerem.." diye fısıldadı. Yanakları yaş doluydu.

 

Burak ufak soluk alıp gözlerini kız arkadaşına çevirdi, telefonunu getirmesini işaret etti. Elif hızla getirdiğinde, anında rehberde bulduğu 'Meral Teyze' ismini tuşladı.

 

Annesi, "Alo!" Dedi telaşla anında. Kızı evden apar topar çıktığından bu yana kendinde değildi.

"Burak ben." Sustu, anında telefonun diğer ucundaki öfkeyi hissetti. "Eylül burada, gelip almalısınız." telefonu yavaşça kapatıp yeniden kız arkadaşına uzattı.

 

....

"Eylül!!" Diye haykırdı babası. Koşarak kızına yaklaştı, genç kızın gözleri ailesine döndü. Yüzü solgun, gözleri bitkindi. "Kerem.." diye fısıldadı. Önce elleri ve ayakları, sonra bedeni hissizlikle boğulup kendinden geçti. Gözleri şiddetle kapanırken, zihninde sadece sevdiği adamın bahar gözleri vardı.

 

.....

Eylül Kerem'i bulabilecek mi?

Kerem yaşıyor mu?

Loading...
0%