@mlkshnn
|
Genç adamın gözleri kısıldı, bu kız delirmiş olmalıydı. Bu odada söylediği kişilerin hiçbiri yoktu, yaklaşıp kolundan tuttu. "Burada o kişilerin hiçbiri yok! Benimle dalga mı geçiyorsun?" Kolundan tutup kapıya çevirdiği an bir genç kız göründü kapıda. Gözleri ikisine kaydı, Eylül hızla yanına yaklaştı. Yalvarır bakışlarıyla gözlerine bakıp işaret parmağını pencere önündeki masaya uzattı. "Orası benim masam." dedi. Diğer kızın gözleri genç adama döndü, anlam vermeye çalışıyordu. Kafasını hızla iki yana sallayıp Eylül'e döndü. Deli olmalıydı. "Buranın sana ait olması mümkün değil, o masada 3 yıldır sadece ben çalışıyorum." Kafasını yavaşça iki yana sallamaya çalıştı, hafızasından şüphe etmeye başlamıştı. "Burası.." dedi zorlukla. Zihni karmakarışıktı. "Benim masam." Gözlerini yavaşça odada gezdirdi, kar küresine kaydı bakışları. İçerisinde küçük bir melek figürü vardı, pembe renkti. Hızla eline aldı, "Bunu arkadaşım işe başlarken bana hediye etmişti." Bakışlarını karşısındaki kişilere çevirdi, hızla elinden çekti genç kız. "Bu kız kardeşimin hediyesi!" yaklaşıp masasının en özenli köşesine yavaşça yerleştirdi. "Hayır.." dedi Eylül, "Hayır." Kafasını şiddetle iki yana salladı. "Hayır." diye yineledi. Yavaşça bir adım geriye gitti. Gözlerini odada ve masalarda gezdirdi. Daha dün buraya gelmiş, yoğun işlerin arasında gününü tamamlamış, arkadaşlarıyla sıkıldığı bir anda buluşup karşılıklı kahve içmişti. "Bir şaka olmalı." Ayakları uyuştu, geri geri gidip sandalyelerden birine yavaşça oturdu. Kafasını iki elinin arasında bastırıp gözlerini sıkı sıkı kapattı. Bir kabus muydu her şey? "Benim işim." diye fısıldadı. Uzun yıllar sınavlara yoğun çalışıp buraya yerleşmişti. Yanılıyor olamazdı, bir yıldır her sabah uyanıp soluğu burada alıyordu. Bir hayal veya rüya değildi, burası onun iş yeriydi. Gözlerini yavaşça aralayıp ellerini gevşetti. "Müdür.." dedi sessizce. Hızla doğruldu, hızla müdürlüğe gidip yerini kanıtlamalıydı. Ayağa kalkıp çantasını sıkı sıkı tutup odadan çıktı. Hızlı adımları kendinden emin, sert ve endişeliydi. Koridorları hızla geçip bir odanın önünde durdu, derin bir nefes verip yumruk yaptığı elini yavaşça kapıya vurdu. "Gir." Sesini duyduğu gibi kapıyı itti. Gözleri ilkin bir masaya kaydı, orta yaşlı adam oturuyordu gerisinde. Üzerinde siyah bir takım elbise vardı, saçları her daim aynı özenle şekillendirilirdi. "Müdürüm." dedi Eylül, yüzünü gördüğü anda yüzünde koca bir rahatlama belirdi. Sonunda tanıdık bir sima görebiliyordu. Tebessüm etti, şimdi her şeyi anlayacaktı. Belki de odası değişmişti. İş arkadaşlarıyla birlikte başka birindeydi artık. "Buyurun." dedi müdür. Eliyle masanın önündeki deri koltuğu işaret etti. Yavaşça koltuğa oturdu genç kız, her gün düzenli olarak buraya uğrayıp yanına gelir, karşılıklı sohbet eşliğinde kahve içerlerdi. Ufak bir soluk aldı, "Müdürüm birimim mi değişti?" "Odamda yabancılar var, üstelik masamda da başkası çalışıyor." Koltuğunda yavaşça doğruldu müdür, gözlerini karşındaki kıza çevirdi. "Kimsin?" Adamın yüzünde şaşkın bir ifade vardı, "Kurumumuzda Eylül isminde kimse yok, yanılıyor olabilir misin? Ayrıca ben sizi tanımıyorum." Gözleri dolu dolu oldu, ne oluyordu bugün. "Her gün birlikte kahve içerdik." Kafasını hızla iki yana salladı Eylül, emindi. Bu adam müdürüydü, her gün muhakkak kahve yapıp yanına gider, uzun uzun sohbet ederdi. "Müdürüm.." diye fısıldadı dolu gözleriyle. Arkadaşları, kesinlikle müdürünü de dahil ederek kötü bir oyun oynuyordu. "Başka bir şey yoksa, çıkabilirsiniz." dedi Müdür, ayağa kalkıp odanın kapısını araladı. Oldukça yoğun bir gündü, oyalanmaya vakti yoktu. Yavaşça ayağa kalktı Eylül, yaklaşıp önünde durdu. Gözleri dolu doluydu, "Bir oyun.." dedi fısıltıyla. "Hepsi bir oyun." diye ekledi. Yüzünde buruk bir tebessüm oluştu, bir oyun ise de çok acımasızcaydı. Daha fazla kaldıracak gücü yoktu, son verilmeliydi. "Müdürüm.." Sesi alçaldı. "Şaka mı her şey?" elini hızla ellerinin arasına aldı. Bunca zamanda hep bir abi hep bir baba olmuştu. Niye böyle bir oyuna ortak olup canını böylesine yakıyordu? "Ne olur gerçeği söyleyin." Müdürün gözleri dehşetle büyüdü, hızla elini geriye çekti. "Yeter bu kadar saçmalık." İşaret parmağıyla çıkışı işaret etti. "Dışarı çık!" diye gürledi. Genç kız kafasını hızla iki yana sallıyordu, burası onundu. Bu adam onun müdürüydü. Yanakları yaşla doldu, "Müdürüm.." dedi, müdür hızla masasına yaklaşıp köşedeki telefondan tek tuşa dokundu. "Güvenlik." dedi, sadece saniyeler içerisinde odaya birkaç güvenlik görevlisi geldi. Müdürün işaret etmesiyle genç kızın iki kolundan tutup odadan çıkardı. Koridorun orta yerinde iki kolunu hızla geriye çekti Eylül, gözlerini yere eğip ağır adımlarla çıkışa yürüdü. Artık burada kalmanın da sorgulamanın da anlamı yoktu. Burada onu tanıyan hiç kimse yoktu. Bahçeye yaklaştığı anda dizlerinin titrediğini hissetti. Gözlerini yavaşça çevrede gezdirdi, ne çok anısı vardı. Bahçede her öğle arasında arkadaşlarla içtiği kahvelerin izleri, gülüşlerin sesleri yankılanıyordu. Nasıl.. nasıl her şey buhar olup uçmuş, sadece hafızasından kalmıştı? Yanakları hızla yaşla doldu, ensesinde derin bir sızı hissetti. Uyandığından bu yana ara ara oluyordu. Adım atmak istedi, yapamadı. Yavaşça yere çömeldi, dizlerinin üzerine düştü. Kafasını yere eğdi, bir el önce omzundan sonra da kolundan sıkı sıkı tutup yığılmasına engel oldu. Bakışlarını yavaşça kaldırdığında, gözleri bir çift yeşil gözle buluştu. "İyi misin?" diye sordu endişeyle genç bir adam. Güneşin altında beyaz teni parıldıyor, gözleri baharın en güzel rengini andırıyordu. Zorlukla kafasını iki yana sallamaya çalıştı Eylül, bedeni hissizleşti, geriye savrulduğu an güçlü iki el kollarını hızla sırtına bırakıp düşmesine engel oldu. Kafası geriye savruldu, gözleri yeniden bir çift yeşil ile buluşup kendinden geçti. ..... Gözlerini zorlukla aralamaya gayret ediyordu Eylül, bir hastane odasındaydı. Bitkin bakışları karşısındaki pencereye kaydı, hava kararmıştı. Kaç saattir uyuyordu ki? Doğrulmaya gayret etti, avuçlarını yastığa bastırsa da oldukça güçsüzdü. Sebebi saatlerdir vücuduna enjekte edilen ilaçlardı. Zorlukla sırtını başlığa dayadı, kafasını geriye yasladı. Bakışları koluna bağlı seruma kaydı. Nasıl gelmişti buraya? En son kurumunun bahçesinde bedeninin hissizleştiğini hissetmişti. Gözlerini yavaşça kapattı, nasıl bir gün geçiriyordu böyle? Sanki bir rüyanın içerisindeydi, hayatı elinden alınmış, uyandığı anda her şey geçip gidecekti. "Benim.." dedi fısıltıyla. "Benim işim." diye ekledi. Zihninde geçmişi yer aldı, uzun yıllar okul okumuş, sınavlara çalışarak zorlukla buraya yerleşmişti. "Ne yapacağım şimdi?" diye fısıldadı. Sesi oldukça güçsüz ve çaresizdi. Gerçek olan hangisiydi? Sınavı kazanıp kuruma yerleşmesi mi, hiç yerleşmemiş olduğu bu hayat mı? Zorlukla kafasını iki yana salladı. Aklını yitirecekti, gerçek ve rüyayı ayırt etmekte neden böylesine zorlanıyordu? Bir ses ulaştı kulaklarına, odasının kapısı önce yavaşça tıklandı. Gözlerini yavaşça aralayıp o yöne çevirdi. Biri girdi bakışlarına, bir genç adamdı. Tepki verecek, sorgulayacak gücü yoktu. Ağır ve çekingen adımlarla odaya girdi genç adam, yatağın kenarında durdu. Elinde küçük bir pet şişe vardı, yatağın kenarındaki ufak dolabın üzerine sessizce bıraktı. " Uyanmışsın.." dedi fısıltıyla. Genç kız sessiz ve tepkisizdi. Kimdi bu adam, kimdi de böylesine rahatlıkla odaya gelebiliyordu? Umursamadı, gözlerini yeniden tavana çevirdi. "İyi misin?" Diye ekledi genç adam. Merak doluydu, saatlerce başında nöbet tutmuştu. Eylül'ün gözleri yeniden ona döndü, dikkati gözlerine yoğunlaştı. Baharın rengiydi, yosunuydu. Zihnini zorlamaya çalıştı, nerede görmüştü bu bakışları? Kurumunun bahçesinde kendinden geçmek üzere iken yere düşmesini engelleyen adamdı. O mu hastaneye getirmişti? "Doktor detaylı tarama yaptı, ciddi bir şey gözükmüyor. Yorgunluktan bayılmış olabileceğin tahmin ediliyor." Ufak soluk aldı genç kız, kelimeleri kurumun bahçesine çaresizce çıktığı anda tükenmişti. Söylediği hiçbir şey fayda etmiyor, kimseyi kurumun bir personeli olduğuna inandıramıyordu. Kafasını geriye bastırıp gözlerini delice sıktı. Bir rüyaysa her şey, hemen uyanmalıydı. Aklını yitirecekti. "Ben Kerem bu arada." diye ekledi tepkisizliğine rağmen genç adam. Köşedeki sandalyeyi yavaşça yaklaştırıp yakınına oturdu. "Nasıl hissediyorsun?" diye ekledi. Genç kız umursamadı, göz kapaklarını delice bastırıyor, bu rüyadan uyanmaya gayret ediyordu. "Peki.. konuşmak istediğinde dinlerim." Gözlerini su şişesine çevirdi. Kapağını yavaşça açıp uzattı. "Biraz su içmelisin." ufak bir soluk verdi, "Birazdan yiyecek bir şeyler de getireceğim." Göz kapaklarını yavaşça gevşetip araladı Eylül, yine hastane odasında, yine bir yatağın üzerindeydi. Uyanmayı başaramamış, gerçeğine dönememişti. Gözlerini güçsüzce yanındaki adama çevirdi. "Çantam nerede?" diye sordu. Kerem hızla ayağa kalkıp duvarın köşesindeki koca dolabı açtı. Çantayı alıp genç kıza uzattı. Eylül fermuarı hızla çekip telefonunu buldu, hızla açılış tuşuna dokundu. Bastırdı, zorladı, telefon hiç açılmadı. Bastırdı, bastıkça parmağının ucunda sızı hissetti, öfkesi, çaresizliği ile bulduğu tüm gücüyle karşısındaki duvara sertçe vurdu, birkaç parça ile yere düştü. Yanakları yaşla doldu, iki elini kafasının iki yanına bastırıp gözlerini kapattı. "Uyanmalıyım!!" diye gürledi. Sesi sadece odada değil, koridorda delice yankılandı. Kolundaki serumu hızla çekip çıkardı. Ne canını yakışı ne de delice damlayan kanları umursadı. Kerem şaşkındı, ayağa kalkıp engel olmaya çalışsa da yapamadı. Genç kızın gücü çaresizliğinden geliyordu. Serumu da çıkarabilmiş, telefonu da duvara fırlatıp parçalara ayırabilmişti. "Yapma.." dedi genç adam. Hızla duvardaki 'acil' düğmesine dokunup kıza yaklaştı. "Yapma.." diye ekledi. İki eliyle yüzünü avuçladı, gözleri buluştu. Tıpkı bahar mevsiminin en güzel döneminde, çiçeklerin açtığı, ağaçların yeşillendiği manzaralar gibiydi. "Sakin ol.." Diye fısıldadı. Genç kız kafasını iki yana sallamaya çalışıp direnmeye çalıştı. Sakin olamaz, kabullenemezdi. Bir daha nasıl eskiye dönecekti? "Bırak.." dedi zorlukla. Adamın ellerinin arasından yüzünü hızla çekti. "Bırak beni." diye ekledi. Geriye çekilmeye gayret etti, Kerem itiraz edip kollarını sıkı sıkı bedenine doladı. Aynı anda içeriye bir hemşire koşarak girdi. Genç kızın diğer koluna yaklaşıp yeniden damar yolunu açıp serumu bağladı. İçerisine eklenen bir ilacın etkisiyle Eylül yavaşça gücünü yitirdi. Önce kolları, sonra bedeni ve kafası yatağa düştü. Kerem dikkatle yatırıp üstünü örttü. ..... "Anne.." dedi fısıltıyla genç kız. Gecenin bir vaktiydi, dilinde de kalbinde de annesi vardı. Ne çok ihtiyaç duyuyordu varlığına, sesine, şevkatine. Genç adamın gözleri hızla ona döndü, gün boyunca baş ucunda beklemişti. Doğrulup yatağa yakın durdu. "Anne.." Diye tekrarladı Eylül. Gözlerini zorlukla aralamaya çalıştı, bakışları karanlığa rağmen baharın rengiyle buluştu. Ufak ufak soluk alıp, "Annemi istiyorum." dedi. Genç adam kafasıyla onayladı, isteğini yerine getirecekti. "Tamam, seni ailene getireceğim. Ayağa kalkabilecek misin?" diye sordu. Genç kız zorlukla doğrulmaya çalıştı. Gözleri koluna kaydı, serumu çıkarılmıştı. Ayaklarını yavaşça yataktan indirip kalktı. Bir an önce evine, anne babasına sığınmalı, bu kabusu atlatmalıydı. "Adresi biliyor musun?" diye sordu Kerem, çantasını eline alıp, diğer eliyle de kolundan tuttu. Kafasını olumlu anlamda salladı genç kız, ne çok özlemişti ailesini. Yüzlerini işlerinin yoğunluğundan günlerdir görmemişti. Bir an önce annesinin dizine yatmalı, gözyaşlarını silmesine izin vermeliydi. Hastanenin kapısında durdurdu Kerem bir arabayı, kolundan tutup ön koltuğa oturttu. Ön kısmından dolanıp sürücü koltuğuna yerleşti. "Ne taraftan gidelim?" Kafasını geriye yaslayıp zorlukla kaldırdığı parmağıyla soldaki sokağı işaret etti genç kız, kısa süre sonra ailesine kavuşacak, ikisine sarılıp hıçkıra hıçkıra ağlayacaktı. .... "Burası mı?" diye sordu genç adam. Eylül gözlerini sokağa çevirdi, çaprazdaki eve yoğunlaştı. İki katlı müstakil bir evdi, çocukluğunun en güzel anılarına şahitti. Derin bir nefes alıp adama sırtını dönüp kapıyı açtı. Çantasını görmedi gözleri, görecek durumda değildi. Arabanın önünden geçip bahçeye girdi, ağır adımlarını iç kapıda durdurdu. Ellerini ceplerinde gezdirdi, anahtarı unutmuştu. Gözlerini yavaşça geriye çevirdi, araba hala kapıdaydı. Umursamadan elini yavaşça zile bırakıp dokundu. Sadece dakikalar içerisinde bir pencerenin ışığı yandı, adım sesleri duyuldu. İki avucunu duvara dayadı Eylül, ayakta durmakta zorlanıyordu. Kapı yavaşça aralandı, bir kadın gözüktü. Orta yaşlardaydı, üzerinde gecelikleri vardı. Kısa kahverengi saçları yataktan çıkmanın etkisiyle dağılmıştı. "Anne!" diye haykırdı Eylül. Hıçkırıklarla kollarını boynuna doladı. "Anne.." Diye yineledi gözyaşlarıyla. Burnunu boynuna gömdü, kollarını delice sıktı. "Anne deliriyorum ben." Kadının gözleri dolu dolu oldu, yavaşça geriye çekilip işaret parmağını genç kızın yüzünde gezdirdi. Gözyaşlarını silmeye çalıştı. "Kızım.." Dedi fısıltıyla. "İyi misin?" Eylül kafasını hızla iki yana salladı, hiç iyi değildi. "Değilim anne, aklımı kaybediyorum." İki eliyle genç kızın ellerini avuçlarının arasına aldı kadın, işaret parmaklarıyla yavaşça okşadı. "Evini mi karıştırdın?" diye sordu. Yüzünde merak ve şaşkınlık vardı, gecenin bir yarısı 'anne' ağlayıp kapısına gelen bu kız kimdi? "Ne?" dedi Eylül. Ellerini yavaşça geriye çekti. "Anne, benim." "Güzel kızım.." dedi kadın, elini yeniden yanağına bıraktı. "Benim hiç kızım olmadı." "Ne?" yüzü soldu, benzi sarardı. "Anne.. ben Eylül. Senin kızın." Kafasını yavaşça iki yana sallamaya çalıştı kadın, hayatının en büyük sınavıydı bu. Hayat ona bir evladı, anneliği çok görmüştü. "Ben hiç anneliği yaşamadım ki." ..... Oy ve yorumları eksik etmeyelim❤️ |
0% |