@mlkshnn
|
İki eliyle genç kızın ellerini avuçlarının arasına aldı kadın, işaret parmaklarıyla yavaşça okşadı. "Evini mi karıştırdın?" diye sordu. Yüzünde merak ve şaşkınlık vardı, gecenin bir yarısı 'anne' ağlayıp kapısına gelen bu kız kimdi? "Ne?" dedi Eylül. Ellerini yavaşça geriye çekti. "Anne, benim." "Güzel kızım.." dedi kadın, elini yeniden yanağına bıraktı. "Benim hiç kızım olmadı." "Ne?" yüzü soldu, benzi sarardı. "Anne.. ben Eylül. Senin kızın." Kafasını yavaşça iki yana sallamaya çalıştı kadın, hayatının en büyük sınavıydı bu. Hayat ona bir evladı, anneliği çok görmüştü. "Ben hiç anneliği yaşamadım ki." "Ne? Ne diyorsun anne? Eylül ben, senin kızın, evladın." Elleri delice titriyordu, yavaşça kadının yüzüne bıraktı. Baş parmağını dikkatle gezdirdi, sol yanağında ufak yara izi vardı. Daha birkaç gün önce kapıya çarpmıştı. "Yanağın.." dedi, yanakları yaşla doldu. Parmağını dikkatle üzerinde gezdiriyordu. "Kapıya çarpmıştı." Kafasını yavaşça iki yana sallamaya çalıştı kadın, "Hayır kızım, kapıya çarpmadım. Ufak bir talihsizlik yaşadım." "Anne.." Dedi hıçkırıklarının arasında. "Anne yapma." diye ekledi. Sesi titriyordu. "Bu oyuna sende dahil olma." Alt dudağını sertçe ısırdı, elleri tir tirdi. "Sen bana hiç kıyamazdın, neden şimdi onlara uyuyorsun?" Derin derin soluk almaya gayret etti. Elinin tersiyle gözyaşlarını silmeye çalıştı. "Hafta sonu ziyaretine gelmediğim için küs müsün bana anne?" Kadının yanaklarına ufak birer damla yaş usulca süzüldü. Hiç anneliği tatmayan kalbi, bir evladın gözyaşlarına dayanamıyordu. İki elinden sıkı sıkı tuttu. "Anneler evlatlarına küsmez." "Yavrum.." dedi kadın, bir elini yavaşça yanağına bıraktı. "Keşke annen olsaydım." Ellerini hızla geriye çekti Eylül, geri geri gidip arkasını döndü. Hızlı adımlarla sokağa çıktı, gözleri Kerem'in gözleriyle buluştu. Aldırmadan sokağın girişine yöneldi, iki elini delice şakaklarına bastırıyordu. "Aklımı kaybediyorum!" diye haykırdı. Kerem hızla arabadan inip arkasından ilerledi. Adımları bazen yavaş bazen de hızlıydı, gözden kaybetmemeye büyük gayret ediyordu. "Eylül." diye seslendi. Duymadı genç kız, duyacak durumda bile değildi. Zihni onunla büyük bir oyun oynuyordu. Hatırladığı hiçbir şey gerçek değildi. Gerçek olan neydi? Hafızasının izleri mi, gerçeğin görüntüsü mü? Bir işi, bir ailesi hiç yok olmamış mıydı? Hızlı ve sert adımlarını sokağın ikincisinde durdurdu, tüm bedeni titriyor, ayakları gücünü kaybediyordu. Artık sığınacak limanı, ailesi de yoktu. Koskoca dünyada artık yapayalnızdı. Ne yapacaktı, bundan sonra ne yapmalıydı? Önünde denizin manzarası vardı, gözlerinden usulca yaşlar süzülüyordu. Çaresizdi, çaresizliğini ifade edecek bir yakını bile yoktu. Gözlerini yavaşça gökyüzüne kaldırıp, "Kimim ben?" diye fısıldadı. Eylül Sönmez kimdi? Bir devlet kurumuna uzun emeklerle giren, voleybol hayali olan, bir ailenin göz bebeği, tek evladı olan kişi mi? Hayatta tutacak kimsesi, bir şeyi olmayan bir deli mi? "Kimim ben?" diye tekrarladı. Yanakları hızla ıslandı. Yavaşça dizlerinin üzerine çömeldi, "Kimim ben?" Avuçlarını yere bırakıp kafasını eğdi. Aklını kaybediyor olmalıydı, Eylül Sönmez uzun emeklerle girdiği iş yerinde çok sevilen ve ailesinin göz bebeği olan bir genç kızdı. Her şey bir kabustu, uyandığı anda da bitecek ve düzelecekti. "Eylül.." diyen ses ile bakışlarını yavaşça geriye çevirdi. Gözleri genç adamın bakışlarıyla buluştu. Toparlanmaya çalışıp yavaşça ayağa kalkıp yanına yaklaştı. "Kimsin sen?" Genç adamın yüzünde ufak bir tebessüm belirdi, "Kerem ben." Derin nefes aldı Kerem, "Çünkü benimle gelmen gerekiyor." Kafasını hızla iki yana salladı genç kız, gözleri endişeyle bakıyordu. Arkasını hızla döndüğü anda Kerem elinden sıkıca tuttu. Avucunu öne doğru çevirip işaret parmağını bir şekil çiziyormuşçasına yavaşça üzerinde gezdirdi. Genç kızın bedeni anında delice titredi, bir his adamın parmağını avucunda hissettiği anda bedenini ele geçirmişti. "Kimsin..?" diye fısıldadı. Önce bedeni uyuştu, sonra gözleri usulca kapandı. Genç adam hızla tutup düşmesine engel oldu. Kucağına alıp derin bir nefes aldı. "Benimle gelmen gerektiğini söylemiştim Eylül." dedi, gözlerini kızın gözlerine çevirdi. Kendinden geçmiş, iki kolu iki yana düşmüştü. .... Gözlerini yavaşça aralamaya gayret etti Eylül, günün erken vakitleriydi. Bir odada, çift kişilik bir yatağın üzerindeydi. Bakışlarını önce sağa, sonra sola çevirdi. Dikkatle ellerinden güç alarak doğrulmaya çalıştı, ensesinde ufak bir sızı hissetti. Umursamamaya gayret ederek yavaşça ovdu. "Neredeyim?" Diye fısıldadı merakla. Zihnini zorlamaya çalıştı, en son annesinin karşısına çıkmış, hayal kırıklığıyla oradan kaçmıştı. Sahilde bir başına beklediği sırada onu görmüştü. "Kerem.." dedi fısıltıyla. Hızla ayağa kalktı, o mu buraya getirmişti? Neden hiç hatırlamıyordu, en son elini tutup avucuna işaret parmağıyla bir şeyler yazmıştı. Sonrası yoktu, gözleri ve bedeni hızla kararmıştı. Kapıya yaklaşıp hızla açtı. Adımları anında durdu, lüks bir manzara belirdi önünde. Devasa bir salondu. Her köşesi şıklığını delice haykırıyordu. Oldukça büyüktü. Duvarlar, yerdeki halılar ve biblolar hep gri tonlarındaydı. "Kerem.." diye fısıldadı şaşkınlıkla. Onun evi miydi burası? Ağır adımlarla gözlerini çevrede gezdirdiği anda bir ses ulaştı kulağına. "Günaydın." dedi genç adam. Eylül'ün gözleri hızla sesin geldiği yere, geriye döndü. Genç adam karşısındaydı. Evin rengiyle uyum içerisinde gri bir tişört vardı üzerinde. Siyah bir kot pantolon ile tamamlamıştı. Saçları siyahtı, yeşil gözleri, sakalları ve yüzüyle oldukça uyumluydu. Yüzünde tebessüm vardı, oldukça yakışıyordu. "Çok uykucusun." Gözlerini kıstı Eylül, öfkeliydi. Onu neden ve nasıl buraya getirmişti? Hızla yanına yaklaştı. "Neredeyim ben?" Kerem tebessüm edip iki kolunu göğsüne bağladı. "Hayır tabii ki." "Peki.." dedi. Arkasını döndü, "Gidiyorum." diye ekledi. Kapıyı gözlerine kestirdi, hızlı hızlı ilerliyordu. Bir an önce bu evden çıkmalıydı. Ufak bir soluk verdi genç adam, sırtını yavaşça geriye yaslayıp bekledi. Bakışlarıyla izliyordu, hareket etmeye de engel olmaya da niyeti yoktu. Kapının önünde adımını durdurdu Eylül, kilide takılı bir anahtar vardı. Önce kulpunu indirdi, kapalıydı. Kilitli olmalıydı. Ellerini kilide bırakıp çevirmeye çalıştı, yapamadı. Oldukça sertti, hareket ettirmek mümkün gözükmüyordu. İnat etti, sola çevirmeye çalıştı, olmadı. Sağa yeniden oynatmaya gayret etti, hiç hareket olmadı. Derin derin nefes alıp verdi. Niye böyle oluyordu kapı? Gözlerini yavaşça geriye çevirdi, bakışları genç adamın bir çift gözüyle buluştu. "Aç şu kapıyı!" diye gürledi. Sırtını yavaşça duvardan ayırdı genç adam, ağır adımlarla yanına yaklaştı. "Nereye gideceksin?" Diye sordu fısıltıyla. "Sanane!" "Açacağım ama önce bir şeyler yemelisin." "Açım.." Dedi fısıltıyla az öncekinin aksine. Kerem elini yavaşça geriye çekip tebessüm etti. "Hadi kahvaltı edelim. Harika bir masa hazırlamıştım." dedi. Arkasını dönüp mutfağa döndü, genç kız itiraz etmeden arkasından takip etti. Ayakları da tıpkı zihni gibi bir komutu takip ediyordu. ..... Bir kahvaltı masasında karşılıklı oturuyordu iki genç. Oldukça büyük ve çeşit çeşitti masa. İki ayrı uçta oturuyorlardı. Eylül tek kelime etmiyor, elindeki çatalla oburca bir şeyler yiyordu. Dün sabahtan bu yana ağzına tek lokma girmemişti. Kerem çatalını tutmuş, genç kızın aksine lokmaları yavaş yavaş ağzına koyuyor, bakışlarını bir an bile üzerinden ayırmıyordu. Yüzünde tebessüm vardı, kahvaltı hazırlarken bu kadar da aç olduğunu tahmin etmemişti. "Yavaş yemelisin, boğulacaksın." dedi gülümseyerek. Çayından bir yudum aldı. Genç kızın gözleri hızla ona döndü, tıpkı bambaşka biriydi. Algıları da zihni de kapalıydı, önündeki yemekten başka bir şey düşünemiyordu. Midesi boştu, yedikçe doluyor, güç oluyordu. Gözlerini sağ tarafındaki tabağa çevirdi, kızarmış ekmek vardı. Elini hızla uzatıp aldı. Isırdığı anda durdu, hem algıları hem zihni anında geri döndü. Bir film şeridi gibi beyninde yer aldı. Ekmeği yavaşça yerine bıraktı, gözleri genç adamın gözleriyle buluştu. Bakışları dehşetle büyüdü, niye karşısında oturuyordu böyle? Masaya döndü gözleri, ne ara gelip buraya oturmuştu? elini yavaşça ensesindeki sızıya bırakıp ovdu. "Neden burada oturuyorum?" diye sordu. Anlam vermeye zorlanıyordu, son hatırladığı kapının yanında kilidi zorluyor, evden çıkmaya çalışıyordu. "Neler oluyor?" diye fısıldadı. Hızla ayağa kalktı. Genç adamın gözlerinde şaşkınlık belirdi, ne oluyordu? Nasıl bu kadar çabuk kendine gelebilmişti? "Eylül.." dedi, yaklaşmaya çalıştı. Genç kız engel olup geri geri gitti. "Kimsin sen?" diye sordu. "Kimsin? Nesin?" Geri geri gitti, kalbi endişeyle delice çarpıyordu. "Ne istiyorsun benden?" "Senden istediğim bir şey yok." Yaklaşmaya çalıştı, Eylül kafasını dehşetle iki yana salladı. Ona kesinlikle yaklaşmamalıydı. Kafasını yavaşça geriye çevirip kapıya döndü, kilit hala üzerindeydi. Hızla arkasını dönüp yaklaştı, kilidi ilk dokunuşuyla çevirip kapıyı açtı. Koşarak evden çıkıp sokağa attı kendini. "Eylül!" diye seslendi Kerem. Genç kız çıplak ayaklarıyla sokağın orta yerinde deli gibi koşuyor, uzaklaşmaya çalışıyordu. Gözleri yaşlıydı, silecek bir el yoktu. Kalbi delice çarpıyordu, sakinleştirecek bir kimse yoktu. "Eylül!!" diye haykırıyordu genç adam. Arkasından delice koşuyor, yakalamaya çalışıyordu. "Yaklaşma!" diye gürledi Eylül. Yanakları korkuyla yaşla dolmuştu. Çıplak ayakları her ilerleyişinde, yere her temas ettiğinde ya bir cam parçasına ya sert taşa temas ediyor, delice canını yakıyordu. "Gelme ne olur." diye fısıldadı. Sesi ayaklarının acısıyla titriyordu. Bedeni sızım sızımdı, adımları durdu. Ayaklarında adım atacak güç yoktu artık, tabanı delik deşik ve kanlar içerisindeydi. Gözlerini delice sıkıp ellerini kulaklarına bıraktı. "Anne.." Diye fısıldadı. Neredeydi annesi, neredeydi ailesi? "Eylül!!" hızla yanına yaklaştı genç adam, gözleri anında ayaklarına kaydı. Tek kelime etmesine izin vermeden hızla kucağına aldı, daha fazla yere temas etmesine izin veremezdi. Gözleri dolu doluydu, kim bilir koşarken canı ne çok yanmıştı. "Bırak beni." Diye sayıkladı genç kız. Çırpınışı bile güçsüzdü, ayakları bir an bile bedenini taşıyamayacaktı. Gözlerinden usulca yaşlar süzüldü, kim olduğunu bile bilmediği bu adama mahkumdu. Ne sığınacak bir kimsesi, ne gidecek bir ailesi vardı. "Gözlerini kapat.." dedi Kerem, kucağında sıkı sıkı tutmuş, eve ulaşmaya çalışıyordu. "Gözlerini kapat." diye yineledi. "Gözlerini kapat.." Gözlerini yavaşça kapattı Eylül, itiraz edecek gücü yoktu. Sokağın birinde, bir kucakta olan bedeninin yavaşça bir yatağa bırakıldığını hissetti. Gözlerini usulca araladı, sabah uyandığı odadaydı. Gözleri delice büyüdü, ne çabuk buraya ulaşmışlardı? Halbuki ne kapı sesi, ne ayak sesi duyabilmişti. Gözlerini saniyelik kapattığı gibi soluğu burada almıştı. Dikkatle bedenini yatağa bırakıp ayak ucuna oturdu Kerem, tabanları oldukça kötü gözüküyordu. "Çok kesik var." Dedi sıkıntıyla. Ayağa kalkıp köşedeki dolaba yaklaştı, bir ecza çantası çıkarıp yeniden oturdu. Malzemeleri çıkardığı anda Eylül ayaklarını hızla geriye çekti, çok acıyacaktı. Her daim hastanelerden de ilaçlardan da nefret ederdi. "Korkuyor musun?" diye sordu genç adam, bileğinden sıkıca tuttu. Hareket ettirmesine izin veremezdi. "Hayır." Kerem gözlerini yavaşça gözlerine çevirdi. Gözlerinde sadece endişe vardı kızın. Tebessüm edip elini uzattı, Eylül tereddütsüz elini uzattı. Genç adam işaret parmağının ucuyla sadece bir şeyler yazmaya çalıştı. Genç kız ayaklarındaki sızının anında yok olduğunu hissetti. "Acı.. yok." dedi şaşkınlıkla. "Olmayacak, kıpırdama." dedi Kerem emin bir şekilde. Tebessüm edip duymamaya gayret etti. Ayak uçlarına yaklaşıp önce sağ sonra da sol ayağını camlardan yavaşça temizledi. Dikkatle stirilize edip sargıyı sardı. Çantadan bir ilaç çıkarıp genç kıza uzattı, "Bunu iç." dedi. "Birazdan acı geri gelecek." diye ekledi. Eylül yavaşça eline aldı, bir ağrı kesiciydi. İtiraz etmeden bir yudum su ile içip kafasını yastıkla buluşturdu. Bakışları tavana kaydığı anda iki ayağında da sızı yer aldı, oldukça şiddetliydi. Önemli değildi, dayanabilirdi. Sonuçta camlar çıkarılırken hiçbir şey hissetmemişti. Bakışları bitkin ve yorgundu. Gözlerini yavaşça genç adama çevirdi, ecza çantasını sessizce topluyordu. "Kerem.." dedi fısıltıyla. Gözleri anında kıza döndü. "Ben Kerem." diye cevapladı. Genç kızın yüzünde istem dışı ufak bir tebessüm belirdi. Bu adam ismini tekrarlamayı seviyordu belli ki. "Beni tanıyor musun Kerem?" diye sordu merakla. Genç adamın yüzünde ufak bir tebessüm belirdi, gözleri kısıldı. "Tanıyorum." Kafasını yavaşça olumlu anlamda salladı, ... Oy ve yorumları eksik etmeyelim ❤️ Kim bu Kerem? Eylül neden Kerem'i sevmeli? |
0% |