@mlkshnn
|
"O gece neler olduğunu bulursam, düğümü çözebileceğim." Delice heyecanlandı, "Ve bu şekilde Eylül'ü sevdiklerine kavuşturacağım." ..... Yeşil gözlerini yavaşça araladı genç adam, günün erken vakitleriydi. Kapalı bir hava hakimdi, bulutların varlığı odayı kaplamıştı. Ufak bir soluk alıp doğruldu, gece oldukça geç vakitlerde uyumuştu. Ayaklarını yataktan indirip kalktı. Gününü aydınlatan bir kişi vardı günlerdir evinin içerisinde, büyük bir hayal gibiydi. Her sabah uyandığında gördüğü yüz, duyduğu ses ona aitti. Odanın kapısını aralayıp odasına yaklaştı. Uyanmış olmalıydı. Kapının önünde adımlarını durdurup yumruk yaptığı elini yavaşça vurdu. Bekledi, ses yoktu. Yeniden vurdu, ses yine yoktu. Uyuyor olamazdı, elini kulpuna bırakıp yavaşça indirdi, gözleri yatağa kaydı. Boştu ve çarşafları özenle düzeltilmişti. Yüzündeki ufak şaşkınlıkla odaya adım attığı gibi gözleri komodinin üzerindeki ufak not kağıdına kaydı. Gözleri telaşla büyüdü, gitmiş, bırakmış olamazdı değil mi? Ne yapabilir, kime sığınabilirdi, dünya hafızasından böylesine silmişken. Hızlı adımlarla içeri girip kağıdı eline aldı, 'Yalnız kalmaya ihtiyacım var. Biraz dolanıp döneceğim, merak etme." Ufak bir soluk aldı genç adam, rahatlamıştı, geri dönecekti. Bir evin önündeydi Eylül, gece boyunca gözüne hiç uyku girmemiş, günün aydınlandığını gördüğü anda soluğu sokakta almıştı. Saatlerce bir başına dolanmış, ayakları onu buraya getirmişti. İki katlı müstakil bir evdi, çisil çisil yağan yağmurun varlığı ile ufak bahçesi nemliydi. Kim bilir çiçekleri ne güzel kokuyordu? Yaklaşmak istedi, tek adım atıp durdu. Yapamazdı, burası artık ailesine ait değildi. Gözleri buğulandı, yavaşça yere eğdi, bir ses ulaştı kulağına. Evin iç kapısı aralanıyordu, annesi gözüktü. "Anne.." dedi fısıltıyla. Yanına yaklaşıp delice sarılmak, kollarına sığınıp ellerini saçlarına hissetmek istedi, yapamadı. Dünya hafızasından silerken ailesini, annesini de almıştı. "Bak geldim anne." Diye ekledi. Yanağına ufak bir damla yaş yavaşça süzüldü. "Sözümü tuttum. Doğum günümde buradayım." Elinin tersiyle yanağını silmeye çalıştı, geçen seneki doğum gününde gelemediği için ailesi büyük sitemlerde bulunmuş, genç kız söz vermişti. Bir sonraki doğum gününde yanlarında olacaktı. "Ama sen... bir kızın olduğunu bile hatırlamıyorsun." Ne garipti hayat, ne vereceğini ne alacağını bilebiliyorsun. Dudakları delice titredi, çok özlemişti önceki hayatını, ailesini, sevdiklerini. Unutmuştu, doya doya gülmeyi, sıkı sıkı sarılmayı. Nasıl dayanacaktı buna? Annesinin elinde bir çekpas vardı, balkonu yağmur suyundan temizleyip arkasını döndü. Eve girip kapıyı örttüğünde genç kızın iki yanağı da ıslandı. Yabancı olmak çok zordu. ..... Evin tek evladıydı, doğduğu günden bu yana el üstünde tutuşmuştu. Üstüne titreyen bir annesi bir babası vardı, asla bir isteği iki edilmemişti. Okulunun da gözde öğrencilerinden biriydi, en popüler çocuğuyla arasında herkesin imrendiği büyük aşk vardı, çok seviliyordu. Ömrü boyunca hiçbir günü böylesine sevgisiz, yalnız olmamıştı. Gözleri bir evin önündeydi, defalarca geldiği, kahkahalarının yankılandığı evlerden biriydi. Daha geçen yıl bugün, burada onun için büyük bir süprizle kutlama yapılmış, sevdiği adamın öncülüğünde doğum günü tüm arkadaşlarıyla kutlanmıştı. O gün... hiç olmadığı kadar gülmüş, kahkahaları yankılanmış, sevdiklerine doya doya sarılmıştı. Pastayı iki defa üflemiş, iki ayrı dilek tutmuştu. Hayatın, dünyanın oyunundan bir haber, sevdikleriyle uzun bir ömür dilemişti. Şimdi yapayalnızdı, ilk defa bugünü böylesine sessiz, kimsesiz geçiriyordu. Kalbindeki acı ayaklarına hükmediyor, adımlarını zorlaştırıyordu. Tam arkasında bir kaldırım vardı, geri geri gidip yavaşça kenarına oturdu. Yağmur üzerine usulca damlarken, o tek bir yere odaklıydı, sevdiği adamın evine. Bakışlarını hiç ayırmıyordu, kalbindeki sızıyı dindirecek tek açıydı bu. Anılarını tek tek anımsatıyor, biraz da olsa durulmasını sağlıyordu. Bugüne tutunmanın tek yolu anıları anımsamaktı. Gözlerini yavaşça gökyüzüne kaldırdı, yağmurun küçük ve sert birkaç damlasını yüzünde hissetti. Buruk bir tebessümle gözlerini ayırdığı an, bir gülüş yankılandı arkasında. "Burak!" dedi özlemle. Kafasını hızla çevirdi, bedenini bir alev esir aldı. Sevdiği adamın gülüşünün sebebi çok başka bir kızdı. Elinden sıkıca tutmuş eve yürüyordu. İkisinin de yüzünde mutluluk vardı, yüzü asıldı. Hiç mi etkisi yoktu üzerinde? Hiç mi hatırlamıyordu? Beyninin unuttuğunu, kalbi de tamamen mi silmişti? Halbuki daha günler önce ona büyük bir söz vermiş, 'yaşadığım sürece sadece seni seveceğim' demişti. Ne büyük konuşmuştu, hayatın oyunundan bir haber nasıl da netti sözcükleri? Şu an da başka bir kızın elini tutuyordu. "Burak.." dedi fısıltıyla. Sesi delice titredi, yanağına ufak bir damla usulca süzüldü. Sevdiği adamın, başkasını sevdiğine de mi şahit olacaktı gözleri? Niye böyle bir kadere, böyle acılara mahkum olmuştu ki? Yavaşça doğrulup ayağa kalktı. Hava kararmak üzereydi, oldukça da yorulmuştu. Bir an önce o eve dönüp odaya çekilmeli, günü bir an önce bitirmeliydi. Gözlerini yavaşça kapatıp derin bir nefes verirken doğum gününde, kalbinden geçirdiği, mumların olmadığı bir dilek diledi. Sevdiklerinin olmadığı son doğum günü olsun.. .... "Eylül!" dedi Kerem heyecanla. Pencerenin kenarında saatlerdir bekliyordu. Hızla kapıya koştu, attığı hızlı adımlara rağmen üstündeki hırkayı çıkardı. Ellerinin arasında sıkı sıkı tutup bahçeye yaklaştı. Kapıyı açtığı gibi önünde durup ceketini giydirdi. Oldukça ıslanmıştı, üşümüş olmalıydı. Önündeki fermuarı sıkı sıkı kapatıp kapşonunu kafasına, saçlarına taktı. "Seni çok merak ettim." dedi, elinin birini yanağında gezdirdi. Saatler geçmek bilmemişti, onsuzluk niye bu kadar zordu? "Döndüm.." Dedi Eylül bitkin sesiyle. "Başka çarem de yoktu zaten." Buruk bir ifade vardı gözlerinde. Ağır adımlarını eve çevirip ilerledi. Genç adam birkaç adım geriden takip ediyordu. Tıpkı onun gibi sessizdi. Eylül'ün adımları içeri girdiği anda anında durdu. Önünde ufak bir masa vardı, üzerinde bir pasta duruyordu, tamamen çikolatalıydı. Tek bir mum yanıyordu. Dolu gözlerini yavaşça geriye, genç adamın yeşillerine çevirdi. "İyi ki doğdun Eylül." dedi Kerem. "Doğum günümü biliyor muydun?" diye sordu merakla genç kız. Kafasını yavaşça onaylar anlamda salladı genç adam, bildiği çok şey vardı. Hızlı adımlarla yaklaştığı pastayı eline alıp önünde durdu. "Önce dilek tutmalısın." Dolu gözleriyle alt dudağını yavaşça ısırdı Eylül, itiraz etmeden gözlerini kapattı. Kalbinin en derinlerinde en büyük dileğini tekrarlayıp nefesini içine çekip bıraktı, mum anında söndü. "Mutlu yıllar." Kalbi delice titredi genç adamın, boynunu saran kolların büyüsü ne büyüktü. Hem varlığını hem bedenini esir ediyordu. Nefes almayı unutmuştu, dünya durmuş sadece boynundaki nefes vardı. Yavaşça geriye çekildi, kalbi duracaktı. Ufak ufak soluk alıp gözlerini pastaya çevirdi. "Çikolatalı." dedi. Bir tabağa alıp çatalla yaklaştı. "Tadını beğenecek misin?" Tebessüm etti Kerem, beğeneceğinden adı gibi emindi. "Afiyet olsun." dedi derin bir soluk alıp. Yavaşça geriye çekilip sırtını bir duvara yasladı, yüzünde tebessüm, gözlerinde parıltı vardı. Ne büyük mutluluktu bu günde yanında olmak. "Aç ağzını." dedi Eylül, hızla çatalla yanına yaklaştı. "Sende beğeneceksin." Kerem itiraz etmeden ağzını araladı, genç kızın uzattığı dilimi yedi. Gerçekten de oldukça iyiydi tadı. "Çok güzel." ..... "Eylül mutlu değil." dedi Kerem, odasında oturuyordu. Gecenin bir vaktiydi, kutlama sonrası Eylül odasına çekilip erkenden uyumuştu. Yatağının kenarında, tam yanında beyazlar içerisindeki genç kız vardı. Dakikalardır sessizce yanyana oturuyorlardı. "Gerçeğe dönünce de mutlu olmayacak." Kerem'in gözleri hızla ona döndü, "Ne?" "Neden? Anlat bana, bilmediğim ne var?" Ufak bir soluk aldı. "Ve ben neden sadece o geceyi hatırlayamıyorum? Hatırlayamadığım için Eylül'ü geriye döndüremiyorum değil mi?" Genç kız kafasını yavaşça iki yana sallayıp tebessüm etti. "Söyleyemem." "Yeter.." dedi genç adam, arkasını dönüp odanın içerisinde gidip geldi. Derin derin soluk alıp sakinleşmeye çalıştı. "Kendince bize bir oyun mu oynuyorsun? Yeter artık, bitir şunu. Eylül'ü gerçeğe döndür." Kafasını kararlılıkla iki yana salladı genç kız, adamın öfkesine oldukça kayıtsız ve sakindi. Derin bir nefes verdi, "Demek ölümü tercih edecek kadar seviyorsun onu." dedi. Kerem'in gözleri ona döndü, yavaşça yaklaşıp yanına oturdu. "Ben.." dedi fısıltıyla. Ellerini birbirine geçirdi. "İlk defa doğum gününü kutlayabildim." Kafasını yavaşça eğdi. "İlk defa bir yabancı değildim." "En büyük dileğinin içerisindesin Kerem, neden tadını çıkarmıyorsun?" Cevap vermedi genç adam, kafası allak bullaktı. Garip bir hayatın içerisindeydi, geçmişi ve şimdisi arasında gidip geliyordu. Zihni ise yüzlerce anlardan birini anımsamaya zorluyordu. "Geçen sene.." dedi fısıltıyla. Geçen yıl tam bugün bir kaldırımda bir başına oturuyordu. Saatlerdir büyük bir hazırlık vardı, uzaktan da olsa şahit oluyordu. Saatlerdir bir arkadaş grubu heyecanla bir şeyler yapıyor, Burak öncülük ediyordu. Bir taksi gözüktü önce, Burak hızla koşup kapıyı açtı. Elini uzattı, Eylül şaşkınlıkla tuttu. Kapıda karşılanacağını bilmiyordu. Sadece bir arkadaşı apar topar Burak'ın evine gelmesini istemişti. "Sevgilim.." dedi genç adam, elinin kemikli sırtına ufak bir öpücük kondurdu. Taksinin uzaklaşmasını bekleyip ellerini sıkı sıkı tuttu. "Neler oluyor?" diye sordu genç kız şaşkınlıkla. Kapının önünde durdu, eliyle yavaşça ittiği anda büyük bir kalabalığın sesi yankılandı. "İyi ki doğdun Eylül!" Sesleri delice duyuldu. Bahçe özenle süslenmiş, tüm arkadaşları onun için toplanmıştı. Dolu gözleriyle erkek arkadaşına döndü, bu tür şeyler onun başının altından çıkıyordu. "Seni seviyorum." dedi, genç adam gülümseyip sıkı sıkı sarıldı. "İyi ki doğdun sevgilim, iyi ki benimsin." Bakışlarını yavaşça ayırmaya gayret etti Kerem, bir kaldırım kenarında bir yabancıydı. Delice sevdiği kızın, ne kutlamasında yer alabiliyor ne iyi ki doğdun diyebiliyordu. Kafasını yavaşça eğip ayağa kalktı, mutluluğuna kısa bir an bile olsa şahit olabilmiş, kalbini serinletmişti. Artık gitmeli, bir pasta ile yapayalnız kutlamalıydı. .... "Arkadaşları büyük bir sürpriz hazırlamıştı, çok mutluydu." Kafasını yavaşça iki yana salladı, "Ben onun olduğu hiçbir şeye davetli değildim." Kafasını yavaşça iki yana salladı genç adam, "Aynı okuldaydık ama varlığımdan haberi bile yoktu." Genç adamın yüzünde buruk bir tebessüm belirdi, kalbi hatırladıkça sızlıyordu. Ufak bir soluk verip ayağa kalktı, "Sanırım dinlensem iyi olacak." Ayağa kalktı yavaşça, odadan çıkıp kapıyı örttü. Adımları başka odanın önünde durdu, ufak bir soluk verip kapıyı yavaşça araladı. Işıklar tamamen açıktı, genç kız yatağındaydı. Yan pozisyonda ve derin bir uykudaydı. Dün geceki uykusuzluk ağır çökmüştü bedeninde. Ufak nefes alıp yatağa yaklaştı Kerem, baş ucuna eğildi. Tir tir titreyen kalbine eşlik eden elini yavaşça saçlarına yaklaştırıp hızla çekti. Uyandırmamalı, korkutmamalıydı. "Sen.." dedi fısıltıyla. Hayranlıkla yüzünü, kapalı gözlerini ve nemli saçlarını izliyordu. "En büyük dileğimdin." Gözleri dolu dolu oldu, her anda kalbinde olan tek dilekti. "Mutlu olman için ölmem gerekirse, öleceğim." Yavaşça ayağa kalktı, pikeyi dikkatle üstüne örttü. "İyi uykular dileğim." Arkasını sessizce dönüp önce ışıkları sonra da çıkıp kapıyı kapattı. Bir an önce o geceye dair bir şeyler bulmalı, hatırlamalı ve onu önceki hayatına döndürmeliydi. Ölüm umurunda değildi, kısa bir an bile olsa ne de olsa dileği gerçekleşmiş, gözlerine bakabilmiş, yakınında durabilmişti. .... İşler karmaşık bir hal alıyor, beyinler yanmaya devam ediyor 😀 Bir gece, bir şey oldu ve dünya Eylül ve Kerem için değişti. Kerem'in yaşaması, Eylül'ün onu sevmesine bağlı. ❤️ Kerem'in ölmesi, ikisinden birinin geçmişi hatırlamasıyla olacak ❤️ Oy ve yorumları eksik etmeyelim 😂 |
0% |