Yeni Üyelik
1.
Bölüm

1.Bölüm: Giriş

@mlkshnn

Günün ilk saatleriydi, bahçeden rahatsız edici sesler yankılanıyordu. Uygar tek kişilik bir yatakta yüz üstü pozisyonda yatıyordu. Gözlerini dakikalardır kapatmaya çalışsa da seslerden mümkün olmuyordu. Gözlerini yavaşça aralayıp derin bir nefes aldı, boncuk mavisi bakışlarıyla önce kısa bir an tavanı izledi. Son zamanlarda her sabah bu sesle gözlerini açmak durumunda kalıyordu. Kafasını yavaşça sağa çevirdi, pencereden çok az güneş vuruyordu yüzüne, açık renk saçları ve yüzündeki kirli sakalları ışığın vuruşuyla daha da belirginleştirip rengini haykırıyordu.

 

Derin bir nefes alıp ayaklarını yataktan indirdi, bulunduğu yer oldukça küçük bir odaydı. İçerisinde eski bir gardırop, eski bir şifoniyer ve eski bir yatak dışında bir şey yoktu. Kendine gelmeye çalışarak kafasını eğdi, yatağın kenarında bir çift terlik vardı, ayaklarını geçirdi. Kış mevsiminin en sert günleriydi, her sene olduğu gibi mevsim yine çok soğuk geçmeyi ihmal etmiyordu.

 

Üstünde ince, gözleriyle aynı renk olan mavi bir tişört vardı. Ayağa kalkıp yatağının kenarında bulunan ufak pencereye yaklaştı. Perdeyi yavaşça aralayıp gözlerini bahçede gezdirdiğinde birini gördü. İkiz kardeşiydi, ismi Ulaş'tı. Arkası dönüktü, elinde koca bir balta vardı, yerdeki odun parçalarına sertçe vuruyordu. Havanın son günlerde daha çok soğumasıyla erkenden uyanıp sobayı yakıyordu.

 

Arkasını döndü Uygar, odadan çıkıp dış kapıya yaklaştı. Kolunu indirip geriye çektiğinde gözleri bahçeye kaydı. "Günaydın" dedi, iki kardeşinin gözleri ona döndü. Kardeşinin aksine kömür karası gözleri, siyah saçları ve aynı renk sakalları vardı. Üzerinde ince bir geniş bir şort ve siyah bir tişört vardı. "Günaydın, yine kar yağıyor." diyerek kafasını gökyüzüne kaldırdı. Günlerdir durmaksızın kar yağıyordu.

 

Uygar derin bir nefes verip arkasını döndü, ufak salondaki vestiyerden ince bir ceket çıkarıp kardeşine yaklaştı. İkiz olduklarından şüpheliydi kesinlikle, nasıl hiç üşümez? hiç sıkı giyinmeyi bilmezdi. "Giy şunu." diyerek uzattığında, kardeşinin yüzünde ufak bir tebessüm belirdi, kafasını iki yana sallayıp elindeki baltayı hızla kaldırıp önündeki odun kütüğüne sertçe vurdu. Tüm bedeni gibi saçları da ter içerisinde kaldı aynı anda.

 

"İkiz olamayız" dedi Uygar sitemle. Kardeşinin vurdumduymazlığına söz geçiremiyordu. İkizler nasıl bu kadar zıt, nasıl bu kadar ayrı ve farklı olabilirdi? Kollarına düşen kar taneleriyle hızla elindeki ceketi üstüne geçirdi, dış görünüşleri de dahil olmak üzere her yönden farklı ikizlerdi.

 

"Çayın altını yak" dedi Ulaş, Uygar kafasıyla onayladı. Evdeki görev paylaşımlarından sadece biriydi bu, çayı Uygar'dan daha iyi kimse demleyemezdi. Arkasını dönüp tek adım attıktan sonra durup kardeşine döndü, işaret parmağını hızla iki salladı. "Ekmek almaya ben gideceğim" dedi, kardeşi gülümseyerek kafasını iki yana salladı. Buna kesinlikle müsaade edemezdi, bu evde markete ondan başkası gidemezdi.

 

"Mümkün bile değil." elindeki baltayı hızla yere indirip toza bulanan şortunu ve tişörtünü elleriyle silkeleyip temizledi. Saçlarının ön kısımlarını da üstünkörü şekillendirirken kardeşinin sesini duydu. "Leyla orada değil."

 

Kaşlarını çatıp kardeşine döndü, "Ne? Nereden biliyorsun?"

 

Arkasını dönüp omuz silkti genç adam, yüzünde ufak bir gülümseme vardı. Gelecek dakikaları tahmin ediyordu, kardeşi şimdi koşarak yolunu kesip önüne geçip tatmin edici bir cevap almayana kadar da rahat bırakmayacaktı.

 

"Tahmin sadece." dedi, Ulaş derin bir nefes alıp hızla koşup kardeşinin önüne geçip adımlarını durdurma sebebi oldu. Gözlerini merakla yüzüne çevirmiş, tatmin edici bir açıklama bekliyordu.

 

"Doğruyu söyle, onu mu gördün?" dedi, Uygar'ın yüzünde koca bir tebessüm belirdi, her şey tam da tahmin ettiği gibi olmuştu.

 

"Hayır, daha yeni uyandım. Nasıl görebilirim?"

 

"Neden böyle bir tahminde bulundun?"

 

Gözlerini kısıp iki kardeşinin gözlerine çevirdi bakışlarını Uygar, kurtulmanın çaresini biliyordu. "Neden bu kadar soruyorsun? Markete gitme sebebinin Leyla olmadığını söylemiştin" dedi, Ulaş alt dudağını ısırıp elini yavaşça ensesine bıraktı. Dün gece kardeşini buna ikna etmeye çalışmıştı. Yavaşça geriye bir adım attı, "İlgisi yok elbette." arkasını dönüp bahçeye yürüdü, isteksiz adımlarla kapıdan çıktığı gibi kapının önünde yeniden saçlarını elleriyle düzeltti, Uygar'ın yüzünde koca bir gülümseme oluştu, "Leyla.. " dedi fısıltıyla, "Marketin tek sebebi Leyla." diye ekleyip içeri girdi.

 

Mutfağa geçti, oldukça küçüktü. Orta yerinde sadece iki kişinin sığabildiği bir masa vardı. Zaten bu eve gelip giden kimse de yoktu. İki kardeş yıllardır bir başına hayatına bu evde idame ediyordu. Aileleri daha birkaç aylık iken bir trafik kazasıyla hayata gözlerini yumup iki minik bebeği hayatın acımasızlığından bir başına bırakmıştı. Yetiştirme yurdunda geçirdikleri yıllar, anlama ve kavrama yaşına geldikleri gibi bir gece yarısı kaçış ile sonlanmış, iki kardeşin hayatla mücadelesi başlamıştı.

 

Adımlarını yavaşça durdurdu Ulaş, marketin köşe başında duruyordu. Bulunduğu bölgenin ufak bir bakkalıydı aslında, kutu gibi bir yerdi. İçerisi tıklım tıklım eşyalarla doluydu. Buraya her yaklaştığında tüm bedeninde kelebekler uçuşuyor, kalbi pır pır kanat çırpıyordu. Elini yavaşça kalbinin üzerine bırakıp sakinleşmeye çalışarak sırtını duvara yasladı. "Sakinleş, sakinleş. O burada değil." dedi, daha hızlı çarpmaya başladığını hissetti. Kalbi kesinlikle laf dinlemiyor, ne dese de deli gibi çırpınmaya devam ediyordu.

 

Kısık ve birkaç soluk aldı, beklemek faydasızdı. İçeri girip ekmeği aldıktan sonra çıkmalıydı. Elleriyle yavaşça saçlarının ön kısımlarını kaldırıp markete yöneldi, önünde sadece birkaç adım vardı. Ağır adımlarla yürüyüp girişte durdu, içeri bakamadan ekmek dolabını açıp iki tane çıkardı. Köşedeki poşete dikkatle yerleştirip elinin birini cebine bırakıp bozuk parayı hazır etti. İçeride kendine geçiyordu, oyalanmadan uzatıp gitmeliydi.

 

Arkasını dönüp girişe yöneldi, içeri tek adım attığı anda tek bir ses ulaştı kulağına. Kalbinin deli gibi haykırma sebebiydi, ince, neşeli ve kıpır kıpır bir tondu bu. Hızla titremeye başlayan elini cebine bırakırken kardeşine öfkeyle sövüyordu, burada olmamasına öylesine hazırlamıştı ki kendini, sesini duyduğunda kendinden geçmemek için büyük bir savaş vermek durumunda kalmıştı.

 

Bakışlarını yavaşta sesin geldiği yöne çevirdi, gözleri deli gibi parıldadı. Marketin kasa tarafında genç bir kız duruyordu. At kuyruğu yaptığı kahverengi saçlarına, alnına dökülen kaküller nasıl bu kadar yakışırdı? Pürüzsüz kumral teni, uzun kirpikleri ve kırmızı dudakları gülümsedikçe daha göz alıcı oluyordu. Bakkalın tek kızıydı, 24 yaşındaydı ve sadece birkaç sokak ötede oturuyor, ara sıra fırsat buldukça babasına yardıma geliyordu. Her gelişinde buraya neşe veriyor, gülüşü, sohbeti, yakınlığı ile müşterileri markete çekiyordu.

 

"Görüşürüz Berna Abla" diyerek önündeki müşteriye gülümseyerek el salladı Leyla, kadının bakkaldan çıktığını gördüğü anda gözlerini önündeki genç adama çevirdi.

 

"Kolay gelsin." dedi Ulaş cesaretini toplayarak, onun yanında neden dili böylesine lal oluyor, aklı gidiyor ve tüm bedeni deli gibi titriyordu.

 

Genç kız gülümseyerek elindeki poşete baktı, iki ekmeği görüp ona döndü. "Teşekkür ederim Ulaş, 6 lira." dedi neşeli ve kıpır kıpır sesiyle.

 

Genç adam kafasını onaylar anlamında sallayarak elindeki parayı uzattı. Deli gibi titreyen eline zar zor hakim olarak ücreti aralarında bulunan masanın üzerine bıraktı. Kesinlikle avucuna bırakamazdı, ufak bir temasta aklını kaybedebilirdi. "İyi günler." diyerek hızla arkasını dönüp hızlı hızlı adımlarla dışarı çıktığında genç kızın yüzünde ufak bir gülümseme oluştu, "Şaşkın." dedi. Yanındaki sandalyeye yavaşça oturduğu anda gözleri masanın köşesinde duran beyaz zarfa kaydı, nasıl unutmuştu. Dün evde yokken postacı bunu bırakmıştı.

 

"Ulaş!" diyerek ayağa kalktığı anda bir müşterinin içeri girişiyle zarfı yeniden yerine bıraktı.

 

....

Bölümler hızla gelecek 💙

Loading...
0%