@mlkshnn
|
"Sen benim mutluluğumun sebebisin" ❤️ .... "Ezgi'ye bundan söz etmeyeceğim ama madem işe aldın arkadaşıma iyi bakmak zorundasın" İşaret parmağını adamın gözlerine emir verircesine doğrulttu. Alt dudağını yavaşça ısırdı Ömer, kalbin orta yerine koca bir çiçek açtı. Yüzünde büyük bir tebessüm oluştu. "Niye gülüyorsun?" diye sordu genç kız, genç adam yavaşça geriye çekildi. Daha önce hiç kimseden emir almamıştı, tuhaf ve eğlenceli gelmişti. "Emir vermek hiç kimseye bu kadar yakışamazdı" Gözleri büyüdü, ağzından çıkan kelimelere inanmak istemedi. İçinden geçirdiklerini nasıl dile getirmişti. Bakışlarını kızın yeşil gözlerinden hızla ayırdı, azar işteceğinden, onu bir daha göremeyeceğinden delice korktu. Genç kız sessizdi, gözlerine bakmaya çalışıyordu. Kafasını yavaşça eğdi, tek kelime edemedi. "Efendim?" dedi, duymadığını göstermeye çalışarak. Genç adamın anında pişmanlık duyup sustuğunu anlamıştı. Ömer sessizdi, bakışları genç kızın bir çift yeşilinin üzerindeydi. Aklı bu durumu almıyordu, nasıl olurdu, nasıl olurdu da tek kelimesiyle, ufak bir tebessümüyle böylesine kısa bir sürede aklını başından alabiliyordu. Genç kızın kelimesiyle biraz da olsa kendini toparlamaya çalıştı, sessiz bir soluk aldı. Duymaması biraz da olsa rahatlamasına neden olmuştu. Onu görememe korkusu tam o anda tüm benliğinde yer etmişti, ya yeniden ilk günlerki gibi araya uzaklık girerse? Bakışların genç kızın da bakışını ona çevirmesiyle buluştu, derinlerine daldı, içerisinde kayboldu. Dili laldi, kafasını yavaşça yere eğdi, aralarında büyük bir sessizlik hakim oldu, iki kalbin hararetle özlemini haykırmasına rağmen. Ortalarında bulunan masanın üzerindeydi ikisinin de eli, birbirinden ayrı ve birbirinden uzakta. Bir zamanlar bir an bile ayrı kalamayan, hiç kimsenin gücünün ayırmaya yetemediği iki el yeniden birleşmek için çırpınıyordu. İki kalp de delice sızlıyordu aynı anda, bu uzaklık onlara yetmiyor daha fazlasını istiyordu. Genç adam söyleyecek tek kelime bulmaya çalışıyordu, bir ömür sessiz kalıp genç kızın gözlerini izlemek istese de bunu yapamayacağını biliyordu. Kafasını yavaşça yerden ayırdı, gözleri genç kıza kaydığında bir ses yankılandı. Ekin'in telefonu çalıyordu, tebessüm edip eline aldı. Ekranda arkadaşının ismini gördü. "Efendim canım" dedi, kulağına yaklaştırdıktan sonra. Ezgi iş yerinden çıkmış bir caddede yürüyordu, yüzünde koca bir tebessüm vardı. "Bugün ilk ikramiyemi aldım, sana yemek ısmarlayacağım" dedi, Ekin tebessüm etti. "Şu an dışarıdayım canım." Ezgi adımlarını durdurdu, yüzünde şaşkınlık oluştu. Arkadaşının ondan başkasıyla daha önce hiç çıkmadığını çok iyi biliyordu. "Başka arkadaşlar mı edindin? Kimlesin?" Ekin duraksadı, gözleri karşısındaki adamın gözleriyle buluştu. "Ömer" Ezgi şaşırdı, "Ömer mi?" "Evet" Tebessüm etti, arkadaşlarının başka arkadaşlar edinmesi, hayatına devam ediyor olması hoşuna gidiyordu. Gözlerini kıstı, "Peki o zaman yemeği tek başıma yerim" Ekin kafasını yavaşça iki yana salladı, yüzünde gülümseme vardı. Arkadaşının ufak da olsa kıskançlığını sezmişti. "Hayır, kahve sonrası görüşebiliriz" "Olmaz, sizi bölmek istemem" "Hayır sadece kahve içmek için buluştuk" Ezgi gülümsedi, daha fazla ısrara gerek duymadı. Zaten arkadaşını kendi yanında istiyordu. "Tamam o zaman, sen işin bitince haber ver" "Tamam canım, görüşürüz" Telefonu kapatıp masaya bıraktı, yeşil gözleri genç adamın bakışlarıyla buluştu. Ömer'in yüzünde tebessüm vardı, arkadaşıyla sohbetine en baştan şahit olmuştu. "Ezgi ikramiye almış, yemek ısmarlayacağını söyledi" Dedi Ekin, genç adam gözlerini kıstı. "Kahve içip hemen kalkalım mı demek bu?" Genç kız kafasını hızla iki yana salladı, bunu düşünmemişti çünkü zaten sadece kahve için buluşmuşlardı. "Hayır, hayır öyle değil. İstersen bize eşlik edebilirsin" Ömer tebessüm etti, bu teklifi reddetmeyecekti, zaten beklediği şeydi. Kafasıyla onayladı. "Tamam" Genç kız şaşırsa da belli etmemeye çalıştı, hemen kabul edeceğini düşünmemişti. Kafasını eğdi, elini fincana uzattı. Genç adam sessizdi, bakışını bir an bile ondan ayırmamıştı. Kalbi delice çarpıyordu, o gözleri görebilmek için büyük bir savaşın içerisinde girdi. Derin bir nefes verdi, 'Ekin' dedi. Ekin bakışını kaldırdı, gözleri adamın gözlerine değdi. Tüm benliği büyük bir heyecanın içerisine girdi. İkisi de ne diyeceğini hiç bilmiyordu, söylemek istedikleri yüzlerce kelime sıraya girmiş bekliyor olmasına rağmen iki dudaklarının arasından çıkmıyordu. Ömer, neden bu gözlerin bu bakışın ve küçük de olsa bu gülümseyişin onu etkisi altına aldığını merak ediyordu. Bir sihir miydi? Gerçekten böyle bir şeyin var olduğunu mu gösteriyordu bu durum. Ansızın hayatına giren bir kızın, kısa bir sürede tüm hayatına sahip olması. Ekin sessizce kahvesini yudumluyordu, bu tat onu başka diyarlara taşısa da gittiği yer sadece büyük bir boşluk oluyordu. Silinen hafızasının en büyük etkisiydi, çok yakın hissettiren bir yerin ve şeyin yaklaştıkça bomboş sayfa olduğunu görmek. Genç adam da ona bunu hissettiriyordu, çok yakın olmak istiyor, yaklaşıyor ve sadece boşboş bir sayfa ile karşı karşıya kalıyordu. Onu çok yorsa da, başına defalarca ağrıların girmesine neden olsa da o pes etmiyor, direniyordu. En büyük amacı gerçekleşmeden de durmayacaktı. Masadaki derin sessizlik ve iki zihindeki hararetli kelimeler bir sesin yankılanmasıyla son buldu. Genç adamın telefonu çalıyordu, kendine gelmeye çalıştı Ömer. Elini cebine bıraktı, ekranda 'Mert' in ismini gördü. Derin nefes aldı, ona onu bugün rahatsız etmemesini söylemişti. Umursamadan telefonu ters çevirip masaya bıraktı, genç kızın meraklı gözleri ona döndü. "Mert" dedi Ömer, genç kız gözlerine bakıyordu. "Neden cevaplamadın?" "Nedensiz aramaları çok oluyor, yine onlardan biridir" Genç kız bir şey diyemedi, fincanın dokunduğu anda telefonun sesi teniden duyuldu. "Önemli olmalı, cevap vermelisin" Sakinleştirici bir nefesle telefonu eline almak zorunda kaldı genç adam, cevaplama tuşuna basıp kulağına yaklaştırdı. "Çabuk söyle Mert" dedi, "Neredesin Ömer?" Genç adam arkadaşının aksine şirkette ve çalışıyordu. "Dışarıdayım, neden aradın?" "Acil şirkete gelmen gerekiyor, büyük bir karışıklık çıktı" "Ne? Nasıl karışıklık?" "Şu an şirkete polislerin geldiğini bilmen gerekecek bir karışıklık" Genç adamın gözleri büyüdü, hızla ayağa kalktı. "Ne diyorsun oğlum sen? Bizim ne işimiz olur polisle?" "Anlatırım, hemen gel neredeysen" "Tamam geliyorum" Telefonu kapattı, endişeyle izleyen bir çift yeşile baktı. Onu burada bırakmak istemese de başka çaresi yoktu. Mahçubiyetle derin bir nefes aldı. "Şirkette önemli bir sorun çıkmış, hemen girmem gerekiyor. Çok özür dilerim, bunu telafi edeceğim." dedi, genç kız kafasıyla onayladı. Ömer hızla arkasını dönüp koşar adımlarla dışarı çıktı. ..... Arkadaşının karşısına oturdu Ezgi, haber vermesiyle yönünü buraya çevirip gelmişti. Gözlerini kıstı, merakla yüzüne baktı. "Anlat bakalım, neler gizliyorsun benden?" Ekin'in yüzünde istemsiz bir tebessüm oluştu, Ezgi'nin gözleri büyüdü. "Ömer ve sen sevgili mi oldunuz?" Yüzünde endişe vardı, geçmişine dair bildikleri onu daha çok endişelendiriyordu. "Hayır olmadık" "Yüzündeki anlamsız gülümsemenin nedeni ne o zaman?" Ekin bir şey diyemedi, önündeki sudan bir yudum aldı. "Suyun tadı güzelmiş" Ezgi alt dudağını ısırdı, yüzünde istemsiz bir tebessüm belirdi her şeye rağmen. Arkadaşının ilk defa parıldayan gözlerini görüyordu. "Su, bildiğimiz su" dedi, geriye çekilip sırtını sandalyesine yasladı. .... Koltukta oturuyordu Asiye Hanım, evinin oturma odasındaydı. Çocukları uyumuş, o da uyumaya hazırlanıyordu. Öncesinde bir televizyonda bir program izlemişti. Telefonunu eline alıp ayağa kalktı, titrediğini gördü. Merakla yeniden yerine oturup ekrana baktı, 'Ezgi' yazıyordu. Mesaja tuşladı, "Ekin uyudu mu?" yazıyordu. "Evet, az önce" "Sizinle konuşmak istediğim bir şey var" "Tamam, her zamanki yerde görüşelim" "Tamam" Ayağa kalktı kadın, üstüne ince bir hırka çekti. Çıkış kapısına yürüdü, tam yanında bulunan vestiyerden ayakkabılarını çıkarıp giydi. Gecenin bir vaktiydi, karanlığa rağmen yürüdü, sokağın başında bulunan bir çocuk parkında durdu, içeri girdi. Bakışları bir banka yoğunlaştı, genç kızı gördü. Yaklaştı, sessizce yanına oturdu. Ezgi sessizdi, zihni çok başka yerlerde geziniyordu. Aklını da kendini toparlayamıyordu. Derin nefes alıp bakışını yanındaki kadına çevirdi, 'Ekin iyi mi?" diye sordu. Onu en son birkaç saat önce görmüştü. "İyi gibi, hafif bir baş ağrısı vardı. İlaç alıp erkenden uyudu" Kafasını yavaşça yere eğdi genç kız, vicdanı da kalbi de hiç rahat değildi. Arkadaşından sakladığı gerçekler, her geçen gün de onu daha çok rahatsız ediyordu. "Ben artık Ekin'den hiçbir şey gizlemek istemiyorum" Kadının yüzünde şaşkınlık oluştu. Kafasını şiddetle iki yana salladı. "Ezgi bunu onun iyiliği için yapıyoruz" "Hayır, bu sadece bizim kendimizi avutma yolumuz" Asiye Hanım sustu, bakışını önündeki parka çevirdi. Ezgi ona döndü, ellerimi sıkıca tuttu, bakışları buluştu. "Hafızası geri geldiğinde bizi asla affetmeyecek" Bunu çok iyi biliyordu Asiye Hanım, kızı olur da bir gün geçmişini hatırlarsa tüm bu zamanların hesabını soracaktı. "Biliyorum ama inan bana şu an en doğrusu bu. Kızımın durumu böyle kötü iken onu yeniden üzmelerine izin veremem" Derin nefes verdi Ezgi, anlamıyordu, anlamayacaktı bu durumu. İki kişi birbirini sevdikten sonra aileler neden ayırmaya çalışırdı? "Neden? Neden ailesi Ekin'i hiç istemedi?" Kadının gözleri dolu oldu oldu, kızının yaşadığı birçok anı zihninde yer aldı, derin nefes verdi. Kaza öncesi.. Bir barda körkütük sarhoştu genç kız, bu ilk defa yaptığı bir şeydi. Akşam bir vaktiydi, elinde bir kadeh alkol vardı. Tek dikişte yüzünü buruştararak yuttu. Telefonunu bir elinde sıkıca tutmuştu, defalarca olduğu gibi yeniden bir numara tuşlayıp kulağına yaklaştırdı. Ayakta durmakta zorlanıyordu, yanında birkaç adam vardı, birinin omzuna tutundu. Çok yoğun çalışıyordu son günlerde Ömer, gecesi gündüzü toplantıların arasında şirkette geçiyordu. O anlardan birinde, önemli bir toplantının içindeydi. Telefonu sessizde ve tam önünde masanın üzerinde duruyordu. Çevresinde oturan kişilere bir özenle bir şeyleri aktarmaya çalıştığı sırada bakışları telefonuna kaydı. Işığı yanıp sönüyordu, eline aldı, genç kızın ismini gördü. Şaşırdı, birkaç dakika önce de aynı şekilde ısrarla aramış, genç adam mesajla toplantıda olduğunu söylemişti. Toplantıya devam etmek istedi, aklı sadece telefonun üzerinde kaldı. Derin nefes verip eline aldı, izleyen kişilere döndü. "Kısa bir mola sonrası devam edelim" Ayağa kalktı, koridora çıktı, cevaplama tuşuna dokunup kulağına yaklaştırdı. "Alo" dedi, genç kızın yüzünde ufak bir tebessüm belirdi. Sonunda sesini duymayı başarabilmişti. "Senin.. arkadaşların varsa benim de var" dedi zar zor ağzından çıkan kelimelerle. Olduğu yerde sallanıyor, yanındaki adama tutunmayı ihmal etmiyordu. Genç adamın yüzünde şaşkınlık oluştu, "Sarhoş musun sen?" Kafasını yavaşça iki yana salladı Ekin, gözleri geçen her dakikada daha çok kapanıyordu. Tüm benliğinde alkol etkisi vardı. "Değilim.. Arkadaşlarımla eğleniyorum" "Kim var yanında?" merak doluydu, birlikte alkol olabileceği tek bir arkadaşı bile olmadığını biliyordu. Genç kız gözlerini yanındaki adama çevirdi, düşündü, düşündü ismini hatırlayamadı, çünkü burada tanışmış, ismini de umursamamıştı. "Arkadaşım" dedi yeni hece hece ve tek tek. "Hangi arkadaşın?" Duraksadı Ekin, adama döndü. Gözlerini kapatıp açtı, "İsmin neydi?" diye sordu, Ömer'in aklı uçup gitti. Hiç bilmediği insanların arasında ve sarhoştu. "Neredesin Ekin?" "Sanane!" Genç adam derin nefes aldı, yerinde duramıyordu. Koşar adımlarla asansöre ilerledi, bir an önce yanına gitmek istiyordu. "Telefonu arkadaşına verir misin?" İtiraz etmedi genç kız, kendinden geçmek üzereydi, telefonu tutmak bile zor gelmeye başlamıştı. Bakışını yanındaki adama çevirip telefonu uzattı. "Seni.. istiyor" dedi, sallana sallana geriye gidip duvara tutunarak. .... Son hızla arabasını durdurdu genç adam, koşar adımlarla adamın tarif ettiği bara yaklaştı. İçeri girdi, oldukça kalabalıktı, rengarenk ışıklarla aydınlatılıyordu. İnsanların içerisinden tek tek geçip arıyordu, adımı bir an durdu. Gözlerini aradığı kişiyi gördü, Ekin bir masanın önünde bulunan sandalyede oturmuştu. Kafasını geriye dayamış, gözlerini de kapatmıştı. Etrafını saran üç yabancı adamdan bir haber kendinden geçmişti. Hızla yanına koştu Ömer, önüne dikildi. "Ekin" dedi, kaşları çatılı, yüzü gergindi. Elini yüzüne yaklaştırdı, iki yanağını sıkıca kavrayarak kafasını dik tuttu. "Meleğim" Genç kız gözlerini yavaşça araladı, önünde bir çift kömür göz belirdi. Yüzünde ufak bir tebessüm belirdi. Onu delicesine özlemişti. "Aslanlı şirketinin... Ceo'su gelmiş. O çok yoğun.. O kadar yoğun ki.. Günlerdir yüzünü hiç.. göremedim" Bakışlarını yanında duran adamlara çevirmişti. Genç adam hızla kolundan tuttu, "Hadi gidiyoruz" dedi, Ekin kolunu geriye çekip itiraz etti. "İstemiyorum!" "Hadi meleğim, çok sarhoşsun" Elinden tuttu, genç kız öfkeyle yeniden geriye itti. "Bırak beni!" Derin nefes aldı genç adam, kızın kırık ve özlem dolu bakışlarını görebiliyordu. Son zamanlarda öylesine yoğun çalışıyordu ki yüz yüze görüşmek mümkün olmamıştı. Özlemiyle kavrulsa da bir süre dayanmayı, sonrasında acısını çıkarmayı planlanmıştı. "Gidiyoruz dedim!" ayağa kaldırmaya çalıştığı anda adamlardan biri yaklaştı, gözlerini genç adamın gözlerine çevirdi. "İstemediğini söyledi, sağır mısın!" Elini genç kızın omzuna bıraktı, Ömer gözlerini kapayıp sakinleşmeye çalıştı. İşe yaramayacağını daha ilk saniyede anladı, adamın elinden sıkıca tutup kızın omzundan ayırdı, yumruğunu yüzünün orta yerine geçirdi. "Bunu sen istedin başımın belası" dedi, kıza yaklaşıp ayaklarını yerden kesti. İki kolunu omuzlarından ve sırtından sarkıttı, genç kızın itirazlarına rağmen dışarı çıkardı. .... Arabadayı durdurdu genç adam, dağ evine gelmişti. Kızı bu şekilde evine bırakamayacağını biliyordu. Bakışını çevirdi, yüzünde ufak bir tebessüm belirdi. Genç kız kendinden geçmiş şekilde uyuyordu. Yavaşça önce kemerini açtı, kapıdan çıkıp onun tarafına yürüdü. Aynı şekilde ses çıkarmama gayretiyle o kapıyı araladı, genç kızı kemerini açıp eğildi. Yüzüne baktı, saçları dağılmış görüş açısını kapatmıştı. Elinin yaklaştırdı, yavaşça tutamları yüzünün önünden çekip kulağının arkasına bıraktı. Elinin birini sırtının altına diğerini de diz kapaklarının arka kısmına bırakıp dikkatle kaldırdı, kapıyı ayağıyla örtüp eve doğru ilerledi. Zorlanarak açtığı kapıyı yeniden ayağıyla itip yürüdü, ikinci kata yöneldi, odalardan birinin kapısını açıp genç kızı koca bir yatağa yavaşça yatırdı. Ayakkabılarını çıkardı, karşıdaki dolaptan ince bir pike çıkarıp üstüne örttü. Geriye çekilip elini pantolonunun cebine bıraktı, telefonunu çıkardı. Mesaj kısmını açtı, 'toplantıyı ertele, önemli bir işim çıktı" yazıp sekreterine gönderdi. Telefonu yeniden cebine yerleştirdi, lacivert bir takım elbise vardı üzerinde, ceketini çıkarıp köşeye bıraktı. Kravatını çıkardı, beyaz gömleğinin en üst düğmesini de açıp sessizce yatağa yattı, ona döndü. Dirseğini yatağa, avucunu da şakağına dayayıp bakışlarını genç kıza çevirdi. ...... Günün erken vakitleriydi, gözlerini usulca araladı Ekin, başında şiddetli bir ağrı vardı, geceki alkolün etkisiydi. Bakışlarını bulunduğu yere çevirdi, gözleri büyüdü. Kendi evinde, odasında değildi. Şaşkınlıkla doğruldu, tam sağ köşesinde bulunan pencereye baktı. Önünde ağaçların manzarası vardı, dağ evindeydi. Zihnini zorladı, en son hatırladığı bir barda ve sarhoştu. Telefonunu çıkarıp genç adamı aramış, onun da oraya gelmesine sebep olmuştu. Israrına rağmen oradan ayrılmayınca da müdahale etmek isteyen bir adamın yüzüne yumruğunu geçirmiş, onu da kucaklayarak oradan çıkarıp arabaya bindirmişti. Bunu nasıl yapmıştı, alt dudağını ısırdı. Gözlerini kapayıp derin bir nefes aldı, elini saçlarının önünden geçirip tutamları arkaya attı. Kulağına bir ses ulaştı, geçen her saniyede artış gösteren adım sesleriydi. Gözleri büyüdü, hızla yatağa girip üstünü örttü, gözlerini kapadı. Kapıyı yavaşça araladı Ömer, bakışları yatağa kaydı. Yüzünde ufak bir tebessüm belirdi, kenarına oturdu. Genç kızın kıpırdayam kirpiklerine baktı. "Uyumadığını biliyorum" Genç kız duymamaya çalıştı, onu oyuna getirdiğini düşünüyordu. Derin nefes verdi genç adam, elinde bir gazete tutmuştu. "Kopacak kıyametler için hazır mısın?" dedi, Ekin merak etse de duraksadı. "Bugün ki gazetelerin manşetinde Ömer Aslanlı'nın kız arkadaşı olarak ismin geçiyor" Genç kız şaşırdı, hızla gözünü açtı. "Ne?" kafasını iki yana sallayıp hızla gazeteyi hızla adamın elinden aldı. Açık olan sayfaya kaydı bakışları. Dün gece bardan genç adamın kucağında ayrılırken çekilmişti, alt dudağını şiddetle ısırdı. Şimdi yanmıştı, ailesi de bunu gördüyse büyük olay olacaktı. Bunca zamandır onlardan gizliyordu. "Neden engel olmadın?" diye sordu genç kız sitemle. Genç adam tebessüm etti, ellerinden sıkıca tuttu. Gazetelerin resim çektiğinden haberi yoktu. "Üzgünüm meleğim, artık sadece bardakiler değil herkes ilişkimizi öğrendi." Genç kız yeşil gözlerini kıstı, adamın umursamazlığına şaşırıyordu. "Peki ya bizimkiler? Onlar ne diyecek?" Tuttuğu ellerine ufak birer öpücük kondurdu, genç kızın ailesi bu durumdan habersizdi, bunu artık saklamak istemiyordu. "Artık zamanı değil miydi sence?" Genç kız gözlerine baktı, kafasını aşağı yukarı salladı, uzun zamandır gizleniyordu. "Baş edebilecek misin olacaklarla?" dedi Ömer, ellerini sıkıca tutmuştu. Onu zor durumda bırakacak, üzecek tek bir şey bile istemiyordu. "Ne diyecekler hiç bilmiyorum" Derin nefes aldı, gözlerini kapayıp açtı. Bakışlarını odada gezdirdi, gözleri hızla büyüdü. Unuttuğu çok önemli bir şey daha vardı. "Ben geceyi burada mı geçirdim! Babam beni öldürecek!" Hızla ayaklarını yataktan indirdi, telaşla odanın içerisinde çantasını buldu. "Hemen gitmem gerek" Kapıyı araladı, genç adam gerideydi. "Bende geleyim mi seninle?" sadece biraz da olsa yanında olmak, onu üzmelerine engel olmak istiyordu. Genç kızın gözleri kısıldı, günlerdir yüzünü hiç göremediğini hatırladı. "Hayır, sen git önemli arkadaşlarınla önemli toplantılarına katıl" Kapıya döndü, Ömer kolundan tuttu. "İyi hatırlattın, söyle bakalım gecenin o vaktinde ne işin vardı o barda?" Omuz silkti Ekin, tek isteği ona özlemini dindirmek olmuştu. "Arkadaşlarımla eğleniyordum" "İsmini bile bilmediğin arkadaşlarınla mı? Nasıl güvenirsin tanımadığın adamlara? Ya ben gelmeseydim, ne olacaktı o zaman?" Genç kız sustu, adamın sitemlerinde tamamen haklı olduğunu biliyordu. Kafasını yere eğdi. "Benden uzak durmalarını söylemiştim" Derin nefes verdi genç adam, elini yüzüne yaklaştırıp yanağını okşadı. "Söz ver bana, bundan sonra içmeyeceksin" Kafasını aşağı yukarı salladı Ekin, gözlerini adamın gözlerine dikmişti. "Sende söz ver bana, işlerin çok yoğun olsa da seni özlememe izin vermeyeceksin" Tebessümle yanına yaklaştı Ömer, alnına küçük bir öpücük bıraktı. "Seni görmediğim her anda aklımı yitirecek gibi oluyorum. Alışkanlığın öyle bir şey ki, her öğünde, her ruh halimde sadece seni istiyorum." Genç kızın yüzü gevşedi, gözleri parıldadı. Kalbi hızla çarpıyordu. "Seni göremediğimde gülmek, eğlenmek, konuşmak, hiçbir şey yapmak içimden gelmiyor" Ömer iki kolunu ona tebessümle sıkıca sardı. Kafasını saçlarına gömdü. "Bu aralar şirkette sıkıntılar var, çok ve çok yoğunum. Seni ihmal ettim biliyorum ama çok az kaldı. Birkaç gün sonra yeniden sık sık görüşebileceğiz" Genç kız boynuna doladığı kollarını sıktı, "Seni çok seviyorum" gözlerini kapadı. "Seni çok seviyorum" Yavaşça geriye çekildi, "Artık eve gitmeliyim, gerçeklerle yüzleşmem gerek" "Canını sıkacak tek bir şey olursa tüm suçu benim üzerime at, kötüle, her şeyin sorumlusu o de ama sen üzülme, o gül yüzünü hiç asma" Genç kız tek kelime edemedi, yeniden sıkıca sarılıp geriye çekildi. "Gitmeliyim" ..... Çantasından çıkardığı anahtarla kapıyı yavaşça araladı genç kız. Kimseye görünmeden odasına girmeyi düşünüyor, oldukça sessiz olmaya çalışıyordu. Bakışları evin salonuna kaydı. Hızlı ve sessiz adımlarla ilerledi, duyduğu sesle adımları yere sabitlendi. "Ekin" Bakışını yavaşça geriye çevirdi, derin bir soluk aldı. Cesaretini toplamaya çalıştı, anne ve babası mutfak kapısının önünde yanyana ve ayakta duruyordu. Yüzünde ufak bir tebessüm oluşturmaya çalıştı, kendini affettirme ve onları biraz da olsa yumuşatma çabasındaydı. "Günaydın babacığım, anneciğim" Murat Bey kızının önüne dikildi. Annesi geride durmuş sessizce izliyordu. Adamın elinde gazete vardı, kızına uzattı. Kaşları çatık, gözleri de kısıktı. "Gazeteleri okumaya vaktiniz oldu mu Ekin Hanım?" Genç kız alt dudağını ısırdı, kafasını yavaşça iki yana salladı. "Hayır babacığım" Adamın gözleri, kızının bakışlarına yoğunlaştı. Derin bir nefes verdi, "Sana okumamı ister misin?" Hızla yeniden kafasını olumsuz anlamda salladı, babasının ağzından o haberi yeniden duymak istemiyordu. "Hayır, gerek yok babacığım" "Peki" dedi Murat Bey, sakinliğini korumaya gayret ediyordu. Sabahın erken vakitlerinde bu haberi tesadüfen gazetede görmüş, evin içerisinde öfkesi duyulmuştu. "Söyle bakalım dün gece nerede kaldın?" Genç kız kafasını yavaşça yere eğdi, dün akşam evden çıkarken birkaç arkadaşıyla eğlenip onlardan birinin evinde kalabilme ihtimali olduğunu söylemişti. Böylece gecenin bir yarısı da gelse sıkıntı olmayacaktı. "Bir kız arkadaşımda" "Kim bu arkadaş? İsmi ne?" "Asya" dedi bir anlık aklına gelen isimle. Murat Bey gözlerini derin nefes verdi, kızının tüm yakın arkadaşlarını bilirdi. Bu isimde biri yoktu, emindi. "Demek Asya" Bakışını geriye çevirdiği, karısının bakışlarına değdirdi. Yeniden kızına döndü, iki elini yumruk yapmış sıkıyor, öfkesine hakim olmaya çalışıyordu. "Daha fazla konuşmak istemiyorum, benim kızıma yalan söylemek hiç yakışmıyor. Şimdi odana git ve ben izin vermeden de çıkma. Daha sonra bu konuyu tekrar konuşacağız" Genç kızın yüzü asıldı, babasına yalan söylemeyi hiç istememişti. Arkasını döndü, itiraz edecek yüzü bile bulamadı. Derin nefes verdi Murat Bey, kızını görüş açısından çıkana kadar izledi. Arkasını döndü, salonunda sağ köşesinde bulunan koltuğa oturdu, karısı da yanına geçti. Birbirlerine bakıyorlardı, ikisi de endişe doluydu. Dün gece nerede kaldığını merak ediliyor olsalar da kızlarına güvenleri sonsuzdu, onların başını eğecek tek bir şey yapmamıştı, yapmayacaktı da. Elindeki gazeteyi önünde orta sehpaya bıraktı adam, sırtını geriye yasladı. Eliyle yüzünü avuçladı, derin bir soluk aldı. Kızını kıracak tek bir kelime etmemek için çok çaba sarf etmişti. ..... Odasındaydı genç kız, bedenini yatağa atmıştı. Sırt üstüydü, iki kolunu iki yana açmış tavanı izliyordu. Yüzü asıktı, babasının hayal kırıklığı barındıran bakışları zihninde yer etmişti. Gözlerini kapadı, derin bir soluk alıp yan döndü. İki elini birleştirip yastığa, yanağını da üzerine dayadı, cenin pozisyonu aldı. Bir ses duydu o anda, odanın kapısı yavaşça aralanıyordu. Bakışını çevirdi, aralanmış minik yerde kardeşinin tek yeşil gözünü gördü. Tebessüm edip doğruldu, yatağın köşesine oturdu. "Fındığım" dedi, Ali'nin yüzünde tebessüm belirdi, kapıyı hızla açıp içeri koştu. Genç kızın açtığı iki kolunun arasına sığındı. Küçük çocuğun yüzünde endişe vardı, sabah babasının evin içerisindeki gürleyişine şahit olmuştu. "Babam sana çok kızdı mı?" Genç kız kafasını iki yana salladı, elini kardeşinin yanağına dayadı. "Hayır kızmadı" "Gazetede resmin vardı. Babam görünce kahvaltı etmedi, çok bağırdı" Şaşırdı Ekin, babasının öfkesine pek şahit olmamıştı bunca zaman. Az önce de kızına bunu yine hissettirmemiş, uyarısını da sakinlikle yapmıştı. Derin nefes verdi, iki kolunu kardeşine doladı. Onu biraz da olsa rahatlatmak istiyordu. "Kızgınlığı geçti demek ki" Bakışını gözlerine çevirdi, konuyu değiştirmeye çalışıyordu. "Anlat bakalım, akşam bensiz neler yaptın?" Küçük çocuk duymadı, aklı çok başka bir yerdeydi. "O abi kim?" diye sordu, gazetedeki resimi düşünüp. Genç kız tebessüm etti, "Sana bir abla sırrı vereyim mi?" Ali heyecanla kafasını aşağı yukarı salladı. "Evet" "Peki, öncelikle bana resmimim olduğu gazeteyi gizlice getirebilir misin?" Küçük çocuk itiraz etmeden arkasını döndü, koşar adımlarla salona geçti. Anne ve babasına görünmeden gazeteyi alıp yeniden geldi. Genç kız heyecanla gazeteyi eline aldı, genç adamla olan resmini buldu. Kardeşi de yanına, yatağın kenarına oturmuştu. Bakışını minik bakışlarına çevirip işaret parmağını sevdiği adamın resimdeki yüzüne yaklaştırdı, dokundu. "Bak bu" dedi sustu, Ali tebessüm etti. Ablasının gözlerine baktı. "Ona aşık mısın?" Genç kızın yüzünde gülümseme oluştu, şaşkın bir merak doluydu. "Aşkın ne olduğunu biliyor musun sen?" "Evet. Aşık olmak, çok çok sevmek demek" Ekin elini kafasına bırakıp okşadı. Saçlarına ufak bir öpücük kondurdu. Hayatının neşesiydi bu çocuk. "Evet ben ona aşığım, onu çok çok çok ve çok seviyorum" Küçük çocuğun yüzü asıldı, kafasını eğdi. Ablasının her zaman en çok onu sevmesini istiyordu halbuki. "Benden daha mı çok?" Genç kız şaşırdı, kafasını hızla iki yana salladı, kardeşinin bu kıskançlığını biliyordu, onu üzmeyi göze alamazdı. "Olur mu hiç? Sen benim ilk ve en büyük aşkımsın. O da senden sonraki." Ali tebessüm etti, rahatlamıştı. Ablası hala en çok onu seviyordu. "İsmi ne abla?" "Ömer" dedi, gözleri parıldadı. Bu isim bile kalbinin delice atmasına neden oluyordu. ..... Arabasını kapının önünde durdurdu Ömer, evine yürüdü. Devasa bir bahçesi vardı. Evin kapısına yürüdü, elini zile bıraktı, kapı evin hizmetlisi tarafından açıldı. Selam verip içeri girdi, yönünü salonun içerisinde bulunan merdivenlere çevirdi. Bir an önce odasına geçip duş almak, sorma da şirkete gitmek istiyordu. İlk basamağı tırmandı, geriden bir öfke dolu ses duyuldu. "Dün geceden beri neredesin sen?" Adımını durdurdu, derin nefes verdi. Sakinliğini korumaya dikkat ediyordu, evdeki gerginliği ilk anda hissetmişti. Arkasını döndü, babasını gördü. Öfke dolu bakışları vardı, kaşlarını çatmıştı. Dün gece toplantıdan aniden ayrıldığından beri ona ulaşmaya çalışıyordu. "Bir arkadaşımla birlikteydim" dedi, Kemal Bey gözlerini kıstı, parmaklarının arasında sıkıca tuttuğu gazeteyi yere, oğlunun ayaklarının yanına fırlattı. "Bu kız mı ihaleyi kaybetmemizin nedeni?" Yarım bıraktığı toplantı, yeni ihalenin birçok maddesini yerine getirmesine engel olmuş, bu sabaha itibariyle de tamamen kaybedilmişti. "Gitmek zorundaydım" dedi genç adam sakinlikle. Babasının yüzünün gerginleştiğini gördü, Kemal Bey yanına yaklaştı. Gözlerini gözlerine sabitledi. "Hemen bu akşam Melis'i alacaksın, gazetecilerin sizi görebileceği bir yerde baş başa yemek yiyeceksin ve dün geceki olayın bir yanlış anlama olduğunu söyleyeceksin" Şaşırdı genç adam, duyduklarına inanamıyordu. "Ne?" diyebildi sadece. Hızla annesinin de yaklaştığını gördü, Emel Hanım oğlunun gözlerine endişeyle bakıyordu. Gazetelerdeki haber iki aileyi deliye çevirmişti. "Oğlum, Melis'in ailesi az önce de aradı. Ortaklık bozulmadan bu işi halletmemiz gerekiyor" İki yumruğunu sıktı genç adam, kaşlarını çattı. Derin nefes aldı, öfkesini yatıştırmaya yaramadı. Bakışlarını anne babasına çevirdi. "Bu isteğinizi asla yerine getirmeyeceğim, Melis'i de sevmiyorum, sevmeyeceğim!" Gözlerini kapadı, öfke dolu bir soluk aldı. "Siz servetinize servet katacaksınız diye ben sevdiğim kızı terk etmeyeceğim!" Kemal Bey'in gözleri aleve döndü, işaret parmağını gözlerine doğrulup salladı. "Yapmak zorundasın! Er yada geç evleneceğin tek kişi Melis olacak!!" Kafasını iki yana salladı Ömer, eliyle ensesini sıkıca ovdu. "Evleneceğim tek kişi Ekin olacak! Bunu kabullenmek zorundasınız!" Ona doğru tek adım attı Kemal Bey, öfkeyle elini kaldırdı. Yüzüne doğru indireceği sorada Emel Hanım engel oldu. "Yapma Kemal, ikinizde çok sinirlisiniz. Sakinleşince ben konuşurum yeniden" Hızla oğluna yaklaştı, genç adam annesinin yüzüne bakmadan arkasını döndü. İkisini de görmek istemiyordu, koşar adımlarla bahçeyi geçti, arabasına bindi. Parmakları direksiyonu öfkeyle sıkmıştı, kafasını üzerine dayadı. Derin derin soluk almaya, biraz da olsa sakinleşmeye çalıştı. Bir ses duydu o anda, telefonu çalıyordu. Duymamaya çalışsa da merakla ekrana baktı, 'Meleğim' yazdığını gördü. Telefonu sıkıca tuttu, derin derin nefes aldı, sakinleşmeye çalışıp cevaplama tuşuna bastıpıngibi kulağına yaklaştırdı. "Aşkım" diyen ses ile kalbinin orta yerine kuşlar yeniden kanat çırpmaya başladı. "Seni Özledim" dedi genç kız, odasında oturuyordu. Aklı genç adamdaydı, ailesiyle görüşmesinin nasıl geçtiğini merak ediyordu. "Seni görmem gerek" dedi Ömer, ona şu an iyi hissettirecek, onu sakinleştirecek tek şey kızın yakınlığı, gözleri ve nefesiydi. Genç kızın yüzü asıldı, kötü bir şeyler olduğunu seziyordu. "Babam odadan bile çıkmamı yasakladı" Ömer hızla doğruldu, yüzü endişeyle doldu. "Ne? Dün geceden dolayı mı?" "Evet" "Çok mu kızdılar?" "Pek değil aslında ama yasak koydu yine de" Sessizlik oldu kıza bir an, genç adam arabanın kapısını açıp indi, temiz havayı ciğerlerine çekiyordu. Ekin duraksadı, yüzü asıldı. "Sen iyi misin?" "İyiyim" "Sizinkiler için büyük sorun oldu değil mi?" Hızla ayağa kalktı, "Şimdi kapatmam gerek, arayacağım seni" Diyerek adamın bir şey demesine izin vermeden telefonu kapattı. Odanın içerisinde bir ileri bir geri gitmeye başladı, düşünüyordu. Dışarıya kısa sürede olsa çıkabilmenin yolunu bulmayı. Gözleri bir an kardeşine kaydı, çalışma masasının üzerinde bulunan bilgisayarla oynuyordu. Aklına tek bir şey geldi, heyecanla yanına yaklaştı. Döner sandalyeyi kendine çevirip gözlerine baktı. "Ali dışarı çıkmalıyım, Ömer'i görmem gerek. Bana yardım edebilir misin?" Küçük çocuk merakla gözlerine bakıyordu, kafasını aşağı yukarı salladı, Ekin tebessümle ona aklından geçenleri aktarmaya başladı. .... Mutfaktaki annesine yaklaştı Ali, ablasının söyledikleri zihninde vardı."Parka gitmek istiyorum" dedi, Asiye Hanım bakışını ona çevirdi. "Ne?" "Ben şimdi parka gitmek istiyorum" "Şu an seni götürmem oğlum, çok işim var" "Ama ben gitmek istiyorum!" Asiye Hanım mutfağa baktı, oldukça dağılmıştı. Böyle bırakıp dışarı çıkmak mümkün değildi. "Babana söyle, belki işe gitmeden götürebilir" Arkasını döndü küçük çocuk, anne ve babasının odasına yürüdü. Kapıyı yavaşça araladı, gözleri babasının gözlerine kaydı. "Parka gitmek istiyorum" dedi, Murat Bey giysilerini küçük bir çantaya yerleştirmeye çalışıyordu. Şehir dışında bir şantiyede çalışıyordu, eve gelişleri çok az olurdu. Şimdi de geri dönüşü için yeniden toparlanıyordu. "Hazırlanıyorum oğlum, işe gideceğim" "Götürmeyecek misin beni?" Dudağını büktü, babasının gözlerine asık yüzüyle baktı. "Geç kalırım, başka zaman birlikte gideriz olmaz mı?" "Olmaz! Ben şimdi istiyorum!" Öfkeyle arkasını döndü, kapıyı hızla çarptı. Evin içerisinde ağlayışı yankılanmaya başlamıştı. Asiye Hanım mutfaktan, Murat Bey'de odasından çıktı. Birbirlerine baktılar, "Ali işim bittikten sonra götürebilirim seni" diyen annesine aldırmadı, çığlıkları salonu inletti. Ekin odasının kapısında durmuş, heyecanla dinliyordu. Kardeşinin ağlayışı yüzünde tebessüm oluşturmuştu, bu kadar gerçekçi olacağını beklemiyordu. Bir ses duydu, ona sesleniyordu babası. Derin nefes aldı, beklediği an buydu. Odadan çıktı, salona geçti, gözleri kardeşini sakinleştirmeye çalışan ailesine döndü. "Baba" dedi, Murat Bey'in bakışları kızına kaydı. "Ali'yi parka götür, çok kısa kalıp döneceksiniz" Ekin alt dudağını ısırdı, kafasını heyecanını belli etmemeye çalışarak salladı. Gözleri kardeşine döndü, gizli bir göz kırptı. Zafer küçük oyuncunundu, ablasının isteğini yerine getirmeyi başarmıştı. .... Bankın üzerinde oturuyordu genç kız, elinde telefonu vardı. Sıkıca tutmuş, etrafa bakıyordu. Genç adama evden çıkarken mesaj atmış, onu bu parkta beklediğini söylemişti. Küçük kardeşi karşısındaki parkta diğer çocuklarla oyuna dalmıştı, ara ara onu da izliyor, takip ediyordu. Kafasını geriye çevirdi, giriş kapısına baktı. Derin bir soluk aldı, yeşil gözleri parıldadı. Beklediği kişiyi görmüştü. Hızla ayağa kalktı, bakışları buluştu. Adımlarını hızlandırdı Ömer, iki kolunu ona sıkıca sardı. Kafasını boyun boşluğuna gömdü, gözlerini kapadı. En iyi sakinletirici buydu, daha etkilisi olamazdı. Yavaşça geriye çekildi genç kız, adamın gözlerinin içine bakıyordu. Bir elini kaldırıp yanağına bıraktı, sakallarında yavaşça gezdirdi. "İyi misin?" diye sordu, endişe doluydu. Sesi telefonda oldukça kötü gelmişti. Derin nefes verdi genç adam, "Ben iyiyim, sen iyi misin?" Elinden sıkıca tuttu, evde neler olduğunu merak ediyordu. "Evden çıkamayacağını söylemiştin" diye ekledi, genç kız kafasını olumlu anlamda salladı. Bakışlarını parka çevirdi, tek bir çocuğa yoğunlaştı. Minik Ali kaydıraktan kayıyordu, kısa kahverengi saçları ve ablasının tıpkısı gözleri vardı. Yeşil bir tişört ve kısa bir kot pantolon giymişti. Ayaklarında bir çift siyah spor ayakkabı bulunuyordu. Genç kız tebessüm etti, "Ali çıkabilmem için yardım etti" Ömer'in de gözleri o yöne döndü. Parkın etrafında altı tane çocuk vardı, hepsinde gözlerini gezdirip birinde durdu. "Ali, yeşil tişörtlü olan mı?" Ekin gülümsedi, kafasını olumlu anlamda salladı. Sevdiği adama kardeşine olan sevgisini daima anlatır, resimlerini sık sık gösterirdi. Yönünü oraya çevirdi Ömer, genç kızı geride bırakıp parka yürüdü. Küçük çocuk yeniden kaydırağın başına çıkmıştı, genç adam ucuna geçti, önüne çömeldi, kayarak yanına gelmesini bekledi. Ali ayaklarını sarkıttı, iki elini kenarlardan çekip kendini kaydırağın özgürlüğüne bıraktı, Ömer ucuna geldiği gibi hızla yakaladı. İki koltukaltından tuttu, boynunun üzerine oturttu, iki ayağını da omuzlarından öne doğru sarkıttı. Küçük çocuk şaşkındı, ablasının tebessümle izlediğini gördü, endişesi yok oldu. İki elinden sıkıca tuttu genç adam, kafasını çok az kaldırdı, onun minik yeşil gözleriyle gözlerini buluşturdu. "Merhaba ortak" dedi, Ali gözlerine baktı, ablasının önce gazeteden sonra da telefonundan gösterdiği resimleri anımsadı, bu o adamdı. "Sen Ömer'sin" dedi, Ömer tebessüm etti. "Evet, sende şampiyon Ali'sin" "Şampiyon muyum?" "Evet bugünün şampiyonusun çünkü bana ablanı getirdin" Küçük çocuk gülümsedi, yeşil gözleri kısıldı. Kafasını eğmiş, ona bakıyordu. Olduğu pozisyon oldukça hoşuna gitmişti. "Sende ona aşık mısın?" Genç adamın gözleri sevdiğine döndü, Ekin alt dudağını ısırmış ikisini hayranlık barındıran bir tebessümle izliyordu. "Evet, hemde deli gibi aşığım" Küçük çocuk gözlerini kıstı, "Ablam en çok beni sevdiğini söyledi" Ömer tebessüm etti, genç kıza yaklaştı, önüne dikildi. Bakışlarını aşık olduğu gözlere dikti. "Bende bu dünyada en çok ablanı seviyorum" Genç kız elini yavaşça kaldırdı, adamın sakallarında gezdirdi. "Seni çok seviyorum" ..... Bankta yan yana oturuyordu iki genç, küçük çocuk parktaki çocukların arasına karışmış, ikisi yalnız kalmışlardı. "Anlatmayacak mısın?" diye sordu genç kız, bakışlarını ona çevirmişti. Genç adam derin bir nefes aldı, evdeki tartışmayı hatırladı, bunu sevdiğine söylemeyi düşünmüyordu, kendini sorumlu tutmasına izin vermeyecekti. "Anlatacak bir şey olmadı" Ekin bakışlarının kıstı, kafasını iki yana salladı, ona inanmıyordu. "Yalancı" dedi, bakışını ondan ayırıp parka çevirdi, kardeşini izliyordu. "Gerçekten bir şey yok" "Var" Kendinden oldukça emindi, söylediği tek kelimeye bile inanmıyordu. "Ciddiyim, her şey normal" "Değil" Derin nefes verdi Ömer, onu inandıramayacağını net ve kesin cevaplarından anlamıştı, ufak bir tebessüm belirdi yüzünde. "Başımın belası" dedi, genç kız ona döndü. Yüzünde zafer belirtisi göründü, sonunda söyletmeyi başarıyordu. "Anlatmazsan gerçek bir baş belası olurum" "Bizimkilerle ufak bir tartışma yaşadık" Genç kızın yüzü ciddileşti, pür dikkat dinliyor, gözlerini yüzünden hiç ayırmıyordu. "Dün gece için, değil mi?" "Önemli bir ihale kaybettik" "Benim yüzümden mi?" Tüm benliğine pişmanlık ve suçluluk hakim oldu. Dün gece o bara gidip onu aramamış olsaydı, bunların hiçbiri olmayacaktı. "Seninle ilgisi yok" dedi, yüzünün asıldığını görmüştü. Kendini kötü hissetmesini istemiyordu. Derin bir soluk aldı genç kız, gözlerinde çaresizlik ve koca bir hayal kırıklığı belirdi. "Beni hiçbir zaman kabul etmeyecekler değil mi?" Genç kız çok iyi biliyordu, adamın ailesi onu istememeye devam edecekti. Genç adam kafasını iki yana sallayıp ona döndü, iki elinden sıkıca tuttu. O yanında olduğu ve gözlerine böyle yosunlarıyla baktığı sürece hiçbir şey umurunda olamayacaktı. "Kimin ne istediği umurunda değil, seninle görüşmeme engel olamayacaklar" Genç kız iki kolunu boynuna sıkıca doladı, burnunu boynuna bastırdı. "Ben üzüntünün nedeni olmak istemiyorum" "Sen benim mutluluğumun sebebisin" Kollarını sıkıca sardı, saçlarını kokladı. ...... Derin bir soluk aldı Asiye Hanım. "Kim bilir, belki onlar kadar paramız olmadığı için, belki oğullarını paylaşmak istemedikleri için, belki de hiç bilmediğimiz çok başka bir neden için, bilmiyorum" Ezgi kafasını yavaşça iki yana salladı, arkadaşına ihanet ettiğini düşünüyordu. Özellikle son zamanlar da bu his benliğinde daha çok yer alıyordu. "Asiye Teyze hiç düşündün mü? Ya Ekin başka birine bir şeyler hissederse? Ya biri ondan hoşlanırsa ve aralarında bağ oluşursa? Ne olacak o zaman?" Ömer vardı zihninde, arkadaşının ilk defa bir erkekle görüştüğünü biliyordu. Asiye Hanım'ın şaşkın ve endişe dolu bakışları ona döndü. "Böyle bir şey olmasına izin vermem, veremem. Böyle bir durumdan sonra geçmişini hatırlarsa kızımı kaybederim, beni asla affetmez" Sustu Ezgi, tek kelime edemedi. Bu durum çok yakın görünüyordu, Ekin başka bir erkeğe ilgi duymaya başlamıştı bile. Ayağa kalktı, gözleri dolu dolu olmuştu. Arkadaşının bu durumu onu oldukça üzüyordu. "Gitmeliyim" dedi, arkasını dönüp ilerledi. Ne yapacağını bilmiyordu, tam bir kördüğümdeydi, bunca şeye, bunca yalana neden dahil olduğunu hiç bilmiyordu. Pişmanlığını en derinden hissediyordu, en baştan itiraz etmeli, ona tüm gerçekleri anlatmalıydı. Bu geceki planı da bu yöndeydi, Asiye Hanım'a gidecek, onu gerçekler için ikna edecekti ama yapamamış, onu kararından vazgeçirememişti. Zihninde arkadaşı belirdi, Ömer'den söz ederken ki tebessümünü hatırladı. Yüzü asıldı, iki yumruğunu sıktı, ona geçmişinde delice sevdiği bir adam olduğundan söz edememek deliye döndürüyordu. Derin nefes aldı, bu mümkün müydü? Bir kalp iki insanı sevebilir miydi? Beynin, hafızanın unuttuğu aşkı, kalpte unutur muydu? Anlam vermek de zorlanıyor, arkadaşının hissettiklerini anlamaya çalışıyordu. Doğrusu tam bu anda ona 'arkadaşım' demeye bile hakkı olmadığını düşünüyordu. Onu tanıdığı ilk günlerden bu yana hep yüzüne baka baka yalan söylemiş, hatırlamak için çırpındığı gerçekleri gizlemeye çalışmıştı. Yaptığı yanlışın farkındaydı, onu tanıdığı ilk gün amacı kesinlikle bu yönde değildi. Ölüme giden huysuz, inatçı bir mucizenin arkadaşı olmak istemişti. Birbirlerini ilk görüşleri aylar önce hastanede olmuştu. Ezgi birini ziyaret etmek için geldiği hastanede, gideceği odayı deli gibi koridorda arayan bir kız iken, Ekin de aynı koridorda duvara tutunarak adım atmaya çalışan bir hastaydı. Gözleri yaşlıydı, ağrıları vardı, kafası geçirdiği ameliyatların etkisiyle sarılıydı. Kolunda bir serum vardı, yanındaki tekerlekli askıya bağlıydı. Ameliyattan günler önce çıkmış, doktorlar durumunun kötü olduğunu, yürümenin zor olduğunu söylemişti. Genç kız inat etmiş, zorlanmasına ve her attığı adımda canı yanmasına rağmen pes etmeden ayağa kalkmaya çalışmıştı. O gün de hemşirenin olmadığı bir anda ayağa kalkmış, duvara tutunarak odadan çıkıp koridorda yürümüştü. Yorgun ve bitkin olmasına rağmen inadı daha ağır basıyordu. Ezgi tam o anda, gözyaşlarıyla duvara tutunduğu anda onu görmüştü. Ekin zorlandığını hissederek öne doğru eğilmişti. Bir eli destek almak isteyerek duvarı sıkıca tutuyordu. Genç kız endişeyle yanına yaklaşmıştı, sadece odasına kadar eşlik etmek istiyordu. Ekin kafasını kaldırıp gözlerine bakmış, eliyle onu itmişti. Öfke doluydu, kazadan sonra hayata, insanlara ve kendine. Yanında hiç kimseyi istemiyor, yaklaşmaya çalışan herkesi itiyordu. Kimseye ihtiyacı olmadığını, ölmeyeceğini, ne olursa da her işini kendisi görmeye devam edeceğini söylüyordu. Ezgi itilmenin şaşkınlığıyla bir adım geriye gitmişti, bakışlarını üzerinden ayırmaya niyetli değildi, oldukça kötü görünüyordu. "Ben sadece.." dedi sustu, yardım etmek istiyorum diyeceği sırada Ekin elini duvardan ayırdı, gözleri yavaşça kapanmaya ve tüm vücudu hissizleşmeye başlamıştı. Ezgi'nin hızla yaklaşmasıyla kendinden geçerek yere yığılmasına rağmen kafası yere temas etmemişti. Genç kızın yardım çığlıklarıyla dakikalar içerisinde birinin kollarının arasında yatağına yatırıldı. Doktorlar hızla müdahale etmeye çalışırken o hiç ayrılmadı, sessizce izledi. Onu delice merak etmiş, sormuştu. Talihsiz bir kaza sonucu bu hastanedeydi, aylardır da buradaydı. O bir mucizeydi, yaşamaz denmesine rağmen hayata tutunmuş, yürümez denmesine rağmen de yürümüştü. Şimdi de hatırlamaz denmesine rağmen hatırlamak için çaba gösteriyordu. Onu tanıdıkça, bilgilerini aldıkça Ezgi onu daha merak etmiş, hastaneye hasta ziyaretine her gelişinde onu da görmüştü. Genç kız başlarda yine sertliğini korumuş, gitmesini defalarca söylemişse de Ezgi hiç pes etmemişti. Gidişlerinin birinde gözlerini bir an Ezgi'ye çevirmiş, ilk defa ona ufak da olsa tebessüm etmişti. Elini zorlanarak da olsa uzatıp 'Ben Ekin, yani ismimin Ekin olduğunu söylediler" Ezgi gülümseyip rahat bir soluk almış, elini hızla uzatıp onunkini sıkmıştı. "Bende Ezgi, memnun oldum" Derin düşüncelerin içerisindeydi Ezgi, ne yapacağını hiç bilmiyordu. Çaresizliği en derinden hissediyordu. Sonrasındaki ziyaretleri daha sık olmuş, aralarında başlayan ufak sohbetler büyümeye başlamıştı. Bir süre sonra da yanında istediği tek kişi olmuştu. Ona ihanet ettiğini düşünüyordu, o günlerde genç kızın ailesi önüne çıkmış ve ona gerçekleri gözyaşlarıyla anlatarak yardım etmesini rica etmişlerdi. Geri çevirememişti, tek dilekleri ölüme doğru giden kızlarının üzülmesine engel olmaktı, bu yüzden de ona geçmişinden asla söz etmeyeceklerdi. Ezgi'nin bilgiği pek bir bir şeyde yoktu zaten, Ekin'in bir adamı çok sevdiğini, adamın ailesinin onu hiç istemediğini ve adamın kazadan sonra onu ziyarete hiç gelmediğini biliyordu. Kim olduğunu, nasıl biri olduğunu defalarca sorsa da hiçbir şekilde cevap almamıştı, ağzından çıkıp kıza söyleyeceğinden endişe duyuluyordu. Derin bir nefes aldı, adımını durdurdu. Evinin önüne gelmişti, şaşırdı. Bunca zamandır yürüyor muydu? İçeri yürüdü, odasına geçti. Bedenini yatağa sırtüstü ve iki kolunu iki yana açarak bıraktı. Bakışları tavana kaydı, gözleri dolu doluydu. Arkadaşını hatırladıkça da böyle olmaya devam edecekti. Yan döndü, gözleri komodinin üzerindeki bir çerçeveye kaydı. İki arkadaşın birlikte çekindiği bir resim vardı, yavaşça eline aldı. Ekin'in yüzüne baktı, burada bile gözleri boğuk, yüzü solgundu. "Senin için ne yapmam gerek? Seni nasıl mutlu edebilirim?" Elini yavaşça yüzünde gezdirdi, bir karar verdi o anda. Bundan sonra ne olursa olsun arkadaşının mutluluğu için uğraşacaktı. Önce onu Ömer'den uzak tutmaya çalışacak, sonra da ailesinden geçmişindeki adamı öğrenip ona söyleyecekti. Hiç olmazsa bunu ona yapmalıydı. ..... Arabanın yönünü şirketin önüne çevirdi Ömer, yanında arkadaşı oturuyordu. Gelirken yol üzerinden onu da almıştı. "Sorun tamamen halloldu mu?" diye sordu Mert, dün şirket çalışanlarından iki kişi arasında büyük bir kavga olmuştu. Genç adamın ve polislerin müdahalesi ile olay büyümemişti. "Evet, biliyorsun hallolmayacak bir sorun değildi. İkisine de bir hafta uzaklaşma izni verdim, tamamen sakinleşip döneceklerdir" "İyi olmuş bu izin" Kafasını salladı Ömer, arabayı park etti. Mert'in gözleri bir yere kaydı, tam önünde Ezgi vardı, şirkete giriş yapıyordu. Şaşırdı, gözleri büyüdü. "Ezgi!" dedi, inmek için harekete geçti, Ömer kolundan tuttu. Onu rahatsız etmesini istemiyordu. "Kızı rahat bırak" "Ne? Neden?" Arkadaşının gözlerine bakıyordu, "Ezgi artık bizim şirketin bir çalışanı, onu rahatsız etmene izin vermeyeceğim" Mert'in yüzünde tebessüm oluştu, gözleri parıldadı. "Yani artık burada, bizimle mi çalışacak?" "Evet" Yeniden elini kapının kulpuna attı, açmaya yeltendi, Ömer hızla tüm kapıları kilitledi. Yaklaşmasına izin vermeyecekti. "Aç oğlum kapıyı!" "Hayır, onu rahat bırakacaksın" "Saçmalama oğlum, ne yapabilirim ki ona?" "Kızlar konusunda sana hiç güvenmiyorum" "Ömer!" Umursamadı Ömer, bakışlarını genç kıza çevirdi. İçeri girip gözden kaybolduğunu görünce kilitleri açtı. ..... Duyduğu sesle kafasını kaldırdı Ömer, kapı tıklanıyordu. Şirketteki odasındaydı, önünde dosyalar vardı, yoğun bir çalışmanın içerisindeydi. "Gir" dedi, sekreteri göründü. "Ömer Bey, şirketin çalışanlarımızdan Ezgi Altın sizinle görüşmek istiyor, müsait misiniz?" Genç adam duraksadı, aklında bu isimde tek kişi yer aldı. Kafasını aşağı yukarı salladı, sekreter dışarı çıktı, hemen arkasından kapı yeniden tıklandı. Ömer merakla bekliyordu, Ezgi göründü. Elinde beyaz bir a4 kağıdı vardı, sıkıca tutmuştu. Genç adamın masasına yaklaştı, çekingen bir ifade vardı yüzünde. Dün gece ani bir karar almıştı, tek düşündüğü de arkadaşıydı. "Hoşgeldin Ezgi, otur" dedi genç kızın ciddi duruşuna karşın samimiyetle. Genç kızın gözleri adamın işaret ettiği koltuklara kaydı, tam masanın önündeydiler. Ağır adımlarla masanın önüne yaklaştı, koltuklardan küçük olana oturdu. Yönünü patronuna çevirdi, "Haberiniz var mı bilmiyorum ama ben mülakatı geçtim" dedi, Ömer tebessümle kafasını onaylayarak salladı. "Ekin söyledi, bizim çalışacak olmamana sevindim. Hayırlı olsun" "Teşekkür ederim ama.." Sustu, kafasını yavaşça eğdi, elinde tuttuğu kapıda baktı. Üzerinde bir şeyler yazıyordu, en altta da imzası vardı. "Ama ben burada çalışamayacağım" Genç adamın yüzünde şaşkın bir ifade belirdi, "Neden?" dedi merakla. Genç kız tek kelime etmeden kağıdı masanın üzerine bırakıp ona doğru itti. "İstifa dilekçem" Ömer'in bakışları dilekçeye döndü, imzasını gördü. "Neden Ezgi? Daha yeni başlamıştın" Ezgi bir şey diyemedi, sadece arkadaşının bu adamla olan tüm yollarını kapatmak istiyordu. Ayağa kalktı, "Her şey için teşekkür ederim, mülakatı geçmeme yardımcı oldunuz" Ömer ayağa kalktı, bildiğini bilmiyordu. Masanın köşesinden dolanıp ona yaklaştı. "Ezgi bir yanlışımız mı oldu?" Merak doluydu, istekle başvurduğu işinden ayrılma nedenini bilmek istiyordu. Genç kız derin bir nefes aldı, "Ekin'le ilgili ne düşünüyorsunuz?" diye sordu. Genç adam şaşırdı, gözlerine merakla baktı. "Ekin mi? Arkadaşız" "Daha ilerisi hiçbir zaman olmamalı" "Neden?" Ezgi arkasını döndü, Ömer hızla yaklaşıp önüne dikildi. "Neden böyle bir şey söyledin?" "Onun aklını karıştırmanızı istemiyorum" "Amacın kesinlikle aklını karıştırmak değil" Ezgi derin nefes aldı, "Lütfen, lütfen Ekin'den uzak durun." Ömer kafasını hızla iki yana salladı, "Ezgi, Bana Ekin'den uzak durabilmem için geçerli bir neden söyle" Genç kız duraksadı, adamın gözlerinin içine baktı. Oldukça çok geçerli nedenleri vardı. ..... Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayalım lütfen ❤️ |
0% |