Yeni Üyelik
11.
Bölüm

11.Bölüm: Hayalim

@mlkshnn

"Karanlıktan korkmuyorum artık eskisi gibi" ❤️

 

... 

Ezgi arkasını döndü, Ömer hızla yaklaşıp önüne dikildi. "Neden böyle bir şey söyledin?"

"Onun aklını karıştırmanızı istemiyorum"

"Amacın kesinlikle aklını karıştırmak değil"

 

Ezgi derin nefes aldı, "Lütfen, lütfen Ekin'den uzak durun."

 

Ömer kafasını hızla iki yana salladı, "Ezgi, Bana Ekin'den uzak durabilmem için geçerli neden söyle"

 

Genç kız duraksadı, adamın gözlerinin içine baktı. Oldukça çok geçerli nedenleri vardı.

 

"Ekin çok çabuk kırılan ve incinen biri, göründüğü kadar güçlü değil. Bunu yapmanıza izin vermeyeceğim"

 

Genç adamın yüzünde şaşkın bir ifade oluştu, neden onu üzeceğini düşünüyordu, anlam veremedi.

 

"Neden böyle bir şeyimi yapacağını düşünüyorsun? Senin gözünde nasıl biriyim ben?"

 

Merak doluydu, Ezgi derin nefes verdi. Geçen gün Mert hakkında hoşuna gitmeyen gerçekleri öğrenmişti.

 

"Mert'in arkadaşısınız, onu ikimizde tanıyoruz"

"Mert, ben değilim Ezgi, sadece önyargılısın"

"Bu ön yargı değil! Sadece arkadaşımın canının daha fazla yanmasını istemediğim için şimdiden önüne geçmeye çalışıyorum"

 

Arkasını döndü, hızlı adımlarla ilerledi, Ömer şaşkındı. Söylediklerine anlam vermeye çalışıyordu.

 

Genç kız kapıdan hızla çıktı, tam önünde gözleri Mert'le buluştu. "Ezgi" dedi tebessüm ederek. Ezgi umursamadan onu sollayarak geçti, tek ilgisi kızlara asılmak olan bu adamın yüzüne bile bakmak istemedi.

 

Genç adam şaşkındı, bakışını arkadaşına çevirdi, Ömer kapıya çıkmış genç kızı izliyor, söylediği kelimelere anlam vermeye çalışıyordu.

 

"Ezgi beni görmedi sanırım" Dedi Mert sadece kendini avutmaya çalışarak. Ömer derin nefes verdi, "İstifa etti" dedi derin bir soluk alırken.

 

"Ne? Neden?"

"Bilmiyorum ama öğrenmem gerek"

 

..... 

Günün erken saatinde evde hareketlilik başlamıştı. Bugün tedavi günlerinden biriydi, genç kızla birlikte tüm ailesi erken uyanırdı bu günlerde.

 

Önce hissettirmemek için Ali komşuya gönderilir, aynı serviste olan arkadaşıyla okula komşu tarafından gönderilirdi. Küçük çocuk gizlenmeye çalışılsa da ablasının durumunun çok iyi farkındaydı.

 

Ablası bir kaza geçirdiği için çok hastaydı, belli günlerde hastaneye gidip tedavi oluyor, eve kendinden geçmiş şekilde dönüyordu.

 

O yüzdendir ki küçük çocuk her fırsatta onun odasında, onun yanında ve onun kollarının arasında uyuyordu. Ablası, ona ikinci anneydi.

 

Genç kız erkenden duş almıştı. Kalbi hızla çarpıyordu, bu günleri hiç sevmiyordu. Canını tüm gün yakacak olan ilaçlardan nefret ediyordu.

 

Odasındaydı, önünde bir küçük bir çanta vardı. İçerisinde gerekli olan şeyleri özenle yerleştiriyordu. Kapının çaldığını duydu, bakışını kaldırdı, annesi göründü.

 

Asiye Hanım geceden bu yana uyumamış, bir an önce bugünü atlatmak isteyerek beklemiş, hazırlanmıştı. Kızının canını yakan tedavi günlerinde en çok üzülenlerden biriydi. Anne yüreği, evladının çektiği acılara dayanamıyordu.

 

Yüzünde ufak ve gerçek olmayan bir tebessüm oluşturdu, içeri girdi. Kızının yanına yaklaşıp bakışlarını çantaya çevirdi, gözlerine bakmamaya gayret ediyordu.

 

"Her şey hazır mı?" diye sordu çantayı kontrol ederken. Terlik, havlu, bir pijama takımı gibi hastanede lazım olan şeylerdi.

 

"Tamamdır, hazır mısın sende?"

 

Çantanın fermuarını kapattı, tutacağından tutup arkasını döndü, odadan çıkarken Ekin kaskatı kesilmişti.

 

Gözleri dolu doluydu, annesine bunu yaşatmayı hiç istemiyordu. Onun her tedavi günlerinde gözlerinde gördüğü acıyı ve hüznü bir daha görmemek için ömrünü verirdi.

 

"Baban bizi bekliyor" "diyerek kapıdan çıktı, genç kız kafasını yavaşça aşağı yukarı salladı, kendine çeki düzen vermeye çalışarak annesini takip etti.

 

Salona geçti, bakışları babasına kaydı. Adam ayakta bir oraya bir oraya yürüyor, ikisini bekliyordu. Genç kız yaklaştı, "Hazırız baba" dedi, babasının gözleri ona saniyelik kaysa da adam hızla bakışlarını ayırıp kapıya çevirdi.

 

"Gidelim"

 

Katı görünümü olan bir adamdı Murat Bey, yüzüne bakarak duygularını anlamak mümkün değildi. Her zaman aynı ifadesini korur, kalbinde kopan fırtınaları gizlerdi.

 

Genç kız kazadan sonra silinen hafızasıyla hayata yeniden başladığında yüz ifadesinden çekinmiş, zaman geçtikçe de onun kalbindeki yumuşaklığı, sevgiyi fark ederek yeniden çok sevmişti.

 

Babasının sert görünüşünün altında pamuk gibi bir adam ve sevgi dolu fedakar bir baba vardı. Kızının yaşadıkları onu deli ediyor, bir şey yapamamak çaresizliğin en büyüğünü hissettiriyordu.

 

Tedavi günlerinde evde olur, kızını ve karısını hastaneye bırakırdı. O anlarda olabildiğince uzakta olup o anlara şahit olmamak için çaba sarf ederdi. Bazen arabasında, hastanenin kapısında bazen de bir koridorda saatlerce çıkışlarını beklerdi.

 

Ekin başlarda tadavi anlarında yanında olmamasına üzülse de şimdi çok iyi biliyordu. Babası o anlarda hiç gitmiyor, bir köşede onları bekliyordu.

 

Kötü hissediyordu genç kız, ailesine bunu yaşattığı için kendini asla affetmeyeceğini her zaman düşünüyordu.

 

..... 

Araba hastanenin önünde durdu, genç kızın gözleri dikiz aynasına kaydı, babasının hüzün dolu yeşilleriyle buluştu. Tek kelime edemeden indi, Murat Bey gözlerini kapayıp sakinleştirici bir soluk almaya çalıştı.

 

Genç kız annesiyle içeri girdi, doktoruna görünüp odalardan birine geçti. Önce tüm teknikler tekrarlanacak, durumundaki gelişme takip edilecekti, ardından bir serum bağlanacak ve ileride baş etmek zorunda kalacağı baş ağrılarının önü kesilmeye çalışılacaktı.

 

Önce pijamalarını giyindi, ardından tüm tetkikler tek tek yapıldı. Bitkin düşmüştü, onu bu süreç oldukça oldukça yoruyordu. Hemşirenin ve annesinin yardımıyla yatağa yattı, gözleri kapanmak için direniyordu.

 

Bir koluna serum bağlanmıştı, onu uykuya gönderen özellikle içerisindeki ağır ilaçlardı. Sırtüstü yatıyordu, gözleri yarı aralıktı. Annesini izliyor, kadının dolu gözlerini gizlemeye çalıştığını görüyordu.

 

Yavaşça gözlerini kapayıp tekrar açtı, uyumamak için direniyordu. Biliyordu gözlerini kapattığı anda tüm günü böyle geçecek, kendine gelmek akşamı bulacaktı.

 

"Anne.." diyebildi zar zor. Asiye Hanım hızla yaklaşıp yatağın kenarına oturdu. Eliyle saçlarını düzeltip yüzünden çekti. "İyiyim" diyebildi.

 

Annesi kafasını aşağı yukarı salladı, gözleri dolu dolu oldu. Kötü olduğunu çok iyi biliyordu, ona hissettirmek istemedi. Üzülmelerine üzüldüğünü biliyordu.

 

"Biliyorum iyisin. Uyuyup dinlersen de çok daha iyi olacaksın"

 

Genç kız tek kelime edemedi, hemşirenin yaklaştığını gördü. Elinde kan almak için gerekli malzemeler vardı. Kızın diğer koluna yaklaştı, Ekin zorlanarak da olsa kolunu geriye çekti.

 

"İstemiyorum" dedi. İlk defa tedaviye karşı çıkıyordu. Yorulmuştu bunca zamanda, canını yakan ve onu tüm gün kendinden geçiren ilaçlardan da bu hastaneden de.

 

Asiye Hanım ve hemşirenin bakışı buluştu, "Kızım" dedi kadın, Ekin kafasını zorlanarak iki yana salladı. Kollarının bir çok yeri morarmıştı, daha fazlasını istemiyor, her defasında kan almalarını anlamsız buluyordu.

 

"Doktor durumunu bu şekilde takip edebiliyor"

 

Genç kız bir şey diyemedi, gücü de yoktu zaten. Her kelime onu daha çok zorluyordu.

 

"Beni.. İyileştiremeyecek"

 

Asiye Hanım elini tutup sıktı, bunu hepsi biliyordu. Mucizelerle hayatta kalan kızın ne kadar yaşayacağı hiç bilinmiyordu.

 

"Geçmişini hatırlamak istemiyor muydun?"

"Tedaviye.. Sadece bu yüzden izin veriyorum"

 

Genç kız çok iyi biliyordu, tıp onu iyileştirecek kadar gelişmemişti. O sadece hafızasını geri getirecek küçük bir umut için bu ilaçlara müsaade ediyordu.

 

"İstemiyorum anne" dedi, Asiye Hanım tek kelime edemedi. Alt dudağını ısırdı, dolu dolu olan gözlerine hakim olarak kafasını aşağı yukarı salladı, onu istemediği bir şey için zorlamayacaktı.

 

Genç kız rahatladığını hissetti, iki mıknatısın birbirini çekme gücüyle göz kapakları birbirini çekti gözleri usulca kapandı.

 

.... 

Gözlerini yavaşça aralamaya çalıştı Ekin, kendine gelmek için gayret ediyordu, kolunda hissettiği bir sızı onu derin uykusundan uyandırmıştı.

 

Bakışını, sızının nedenini anlamak isteyerek sağına çevirdi, hemşireyi gördü. Kolundan kan alıyordu, bunun için uyuması beklenmişti.

 

İtiraz etmek, kolunu yeniden geriye çekmek istedi, yapamadı. Bunu yapacak gücü yoktu, gözleri yeniden kapandı.

 

.....

Odanın içerisinde bir ses yankılandı, genç kızın telefonu çalıyordu. Duydu, merakla gözlerini çok az araladı, elini uzatmak bir yana kafasını çevirecek gücü bile yoktu. Israrla çalan sesle gözleri yeniden kendinden geçerek kapandı.

 

.....

Bir koltukta oturuyordu Ömer, şirketteki odasındaydı. Elinde telefonu vardı, Ezgi'nin istifası ve söylediği kelimeler bir an olsun aklında çıkmamıştı.

 

Ekin'e sormak, öğrenmek istemişti. Fırsat bulduğu ilk anda onu aramışsa da cevap verilmediğini görmek şaşırmıştı.

 

"Kızdı mı acaba onu bırakıp şirkete gittiğim için?" diye sordu kendi kendine. Ekrandaki ismine baktı, cevap vermemesine anlam veremiyordu.

 

Derin nefes alıp kendine hakim olamayarak mesaj kısmını açtı, ona büyük bir özür borçlu olduğunu hissetti.

 

"Ekin.. Ben gerçekten söze nasıl başlayacağımı bilmiyorum. Bana kızmakta çok haklısın. Seni öylece bırakıp şirkete gitmemeliydim ama çok acil bir konuydu, mecburum. Çok özür dilerim, kendimi affettirmek istiyorum. Lütfen beni ara"

 

Hızla gönder tuşuna bastı, genç kızın telefonu anında titredi.

 

....

Gözlerini yavaşça aralamaya çalıştı genç kız, kendine gelmeye başlamıştı. Hava kararmıştı, zaten tedavi günlerinde gözlerini açması ya akşam yada akşam üzeri olurdu. İlaçların etkisi saatler sonra anca azalabiliyordu.

 

Tüm vücudundaki ağırlığa rağmen gözlerini açtı. Bakışları beyaz tavana kaydı, kulağına annesinin sesi ulaştı. Kapının dış tarafında durmuştu.

 

"Sonuçlar çıktı mı?" diye soruyordu, genç kız yaklaşan adım sesleriyle gözlerini yavaşça kapadı. Durumunun ayrıntıları genellikle ondan gizlenirdi, öğrenmek için hep çaba gösterir bir şekilde de duyardı.

 

Kapının açıldığını hissetti, doktor olduğunu düşündüğü kişi içeri girdi. Genç kızın serumunu koltrol etti, bitmişti. Dikkatle çıkardı, derin nefesle bakışını endişeyle izleyen kadına çevirdi.

 

"Evet, dakikalarca inceledim. Sonuçlar malesef ki içaçıcı değil"

 

Asiye Hanım'ın gözlerinden hızla yaşlar süzülmeye başladı, genç kız bunu kapalı gözlerine rağmen hissediyordu.

 

"Çok mu kötü?" diye sordu gözyaşlarının arasında.

 

Doktor sıkıca tuttuğu dosyaya çevirdi bakışını, gözlerinde gözlük vardı, çıkardı. Bakışını kadının yüzüne çevirdi.

 

"Değerlerdeki düşüş bu defa çok hızlı gerçekleşmiş, dikkatli olmak gerekiyor"

 

Asiye Hanım kafasını eğdi, gözyaşları durmaksızın süzülüyordu. Kızının ölüme doğru giden değerleri aklını başından alıyordu.

 

Derin bir soluk aldı Ekin, annesinin gözyaşlarını duymaya dayanamıyordu. Onu sarsan kötüye giden sonuçlar değildi annesinin çaresiz yaşlarıydı.

 

Bunu daha fazla duymak istemedi, elini yavaşça hareket ettirdi. Annesinin onu fark ettiği anda gözlerini silip yanına yaklaşacağını biliyordu. Öyle de olmuştu, Asiye Hanım hızla kızına yaklaşmış, yatağın kenarına oturmuştu.

 

"Kızım, iyi misin?"

 

Genç kız gözlerini araladı, annesinin yüzüne baktı. Gözleri kızarıktı hala, elini yavaşça kaldırıp yanağının üzerine bıraktı.

 

"İyiyim"

"Eve gidelim mi artık?"

 

Ekin kafasını aşağı yukarı salladı, bir an önce buradan çıkmak istiyordu. Annesinin yardımıyla doğruldu, ilaçlardan sonra bir süre ayakta durmak bile zor gelirdi.

 

.... 

Gözlerini yavaşça araladı genç kız, günün erken vakitleriydi. Kendini çok daha iyi hissediyordu, tedavi sonrası bu hep olurdu. Yaşama gücü ve hırsı bunun en büyük etkisiydi.

 

Dün hastane sonrasını hatırlamıyordu pek, eve nasıl gelmişti, odasına ve yatağına nasıl girmişti, hayal meyal zihnindeydi. Gece boyunca aralıksız uyumuş, kendine anca gelebilmişti.

 

İki kolunu gerdirdi, gülümsedi. Kolaylıkla hala hareket ettirebiliyordu, şükür edip doğruldu. Ayağa kalkmaya çalıştı, zorlanmadan başarabilince kalbini büyük mutluluk sardı.

 

Dolabına yaklaştı, bornozunu çıkardı. Güne dinç başlamanın bir diğer etkisi de duş olacaktı. Odadan çıkıp banyoya ilerlerken telefonunu hatırladı.

 

Zihninde dün ilaçların etkisiyle uyurken sesini duyduğu yer aldı, merakla arkasını dönüp odaya girdi. Çantasını karıştırdı, hala içindeydi.

 

Eline alıp yan tuşuna dokundu, açılmadı, şarjı bitmişti. Dolabını açıp şarj aletini çıkarıp telefonu prize taktı, duştan çıkana kadar beklemeliydi.

 

.... 

Saçlarını topladı genç kız, tüm vücudunu gevşeten sıcak su rahatlamasını sağlamıştı. Üzerinde açık mavi tişört ve gri bir pijama altı vardı.

 

Yüzüne nemlendirici sürdü, telefonuna yaklaştı yeniden. Yatağın ayak ucuna oturup açma tuşuna dokundu, ekranın ışığı yandı, tebessüm etti.

 

Anında bir mesaj iletildi, merakla baktı. 'Ömer - Bir yeni mesaj' yazıyordu. Kalbini heyecan sardı, yüzünde ufak bir gülümseme oluştu. Hızla açma tuşuna dokundu, yüzünde şaşkın bir ifade belirdi.

 

Hastanede kendinden geçerek uyurken arayan da oydu, merakla duruldu. Alt dudağını ısırdı, mesajın en altında 'Beni ara' yazıyordu.

 

"Arasam mı?" dedi kendi kendine, bakışları telefonun üzerindeydi. Çelişki içerisindeydi, bir yanı delice aramasını bir yanı da aramamasını söylüyordu.

 

Arama tuşuna dokundu, bakışları telefon ekranın sağ üst köşesine kaydı, hala çok erkendi. Bu saatte kesinlikle rahatsız etmemeliydi.

Kendine hakim olmaya çaba göstererek telefonu yatağının üzerine bıraktığında bir ses duydu.

 

Odanın kapısı tıklanıyordu, kafasını çevirdi, sağ köşesindeydi. Aralanan kısımdan arkadaşının yüzünü gördü. "Ezgi" dedi onu bu saatte burada görmenin şaşkınlığıyla.

 

Genç kız gülümseyerek içeri girdi, yatağın ayak ucunun karşısında bir çalışma masası vardı, tekerlekli koltuğuna oturdu. Kısa bir an arkadaşını süzdü, dün tedavi günü olduğunu biliyordu, durumunu merak ediyordu.

 

"İyi misin?" diye sordu, Ekin tebessümle kafasını aşağı yukarı salladı. Karşılıklı oturuyorlardı.

 

"Çok iyiyim"

"Dün nasıl geçti?"

 

Yüzü endişe doluydu, arkadaşının düşüncesini merak etmişti, halbuki az önce Asiye Hanım'dan doktorun verdiği kötü haberleri almıştı.

 

"Her zamanki gibi. Yorucu, sıkıcı ve uykulu" gülümsedi, Ezgi'nin de yüzünde gerçek olmayan bir tebessüm belirdi.

 

"İşe gitmedin mi?" diye sordu Ekin, şu an şirkette olması gerektiğini biliyordu. Ezgi derin bir nefes verdi, "Bir tatile ihtiyacım var" dedi.

 

Ekin'in bakışları onun üzerindeydi, "İzin günlerin ne zaman?"

 

Ezgi kafasını iki yana salladı, "Her zaman"

"Ne?"

"Ekin'ciğim arkadaşın yine işsiz"

"Ne? İşten mi ayrıldın?"

"İstifa ettim, oranın şartları bana göre değilmiş. Başka işe ihtiyacım var ama öncesinde tatil yapmalıyım"

 

Ekin şaşkındı, derin nefes aldı. "Ezgi gerçek nedeni bu mu?"

"Ben bu diyorsam, bu" dedi, yüzünde sitem dolu bir tebessüm vardı. Ekin kurcalamak istemedi, daha sonra üsteleyecekti, şimdilik rahat bırakmayı seçti.

 

"O zaman bu haftasonu birlikte mi tatil yapsak?"

 

Ezgi'nin şaşkın bakışları onu buldu.

"Birlikte mi? Ama sizinkiler izin verir mi?"

 

Ekin derin nefes verdi, ailesinin onu gözünün önünden ayırmadığını biliyordu. Hasta olduğu günden beri hep yanıbaşlarında ve gözetimleri altındaydı.

 

Ailesinin bu tatil fikrine sıcak bakmayacaklarını da biliyordu ama buna ihtiyacı vardı. Hastalığını birkaç gün bile olsa unutmak, sağlıklı biri gibi günlerini geçirmek istiyordu. Bunun için onları ikna şansını deneyecekti.

 

"İkna etmeye çalışacağım"

 

Ezgi tebessüm etti, bunu çok istiyordu. İlk defa arkadaşıyla baş başa güzel bir tatil.

 

"Anlaştık o zaman, ikna ettiğinde bana haber ver ben ayarlamaları yaparım."

"Nereyre gideceğiz?"

"Bildiğim sakin, çok güzel bir yer var"

 

Ekin heyecanla sustu, arkadaşı gidecekleri yerin bir çok özelliğini daha şimdiden ona hevesle aktarmaya başladı. İki arkadaşın sohbeti, planları dakikalarca sürdü.

 

Ezgi'nin bir süre sonra gidişiyle Ekin yeniden telefonuna yoğunlaştı. Eline aldığında odanın kapısı yeniden tıklandı. Bakışını çevirdi, annesini gördü.

 

Asiye Hanım'ın yüzünde endişeli bir gülümseme vardı, yanına yaklaştı. Göz ucuyla süzdü, gece boyunca defalarca kontrol ettiğini gizleyerek önüne dikildi.

 

"Kızım"

"Günaydın anne" dedi annesi iki elinin kızın yüzüne yaklaştırdı, yanaklarına dokundu.

 

"Nasıl hissediyorsun kendini?"

"Çok iyiyim"

 

Elini uzattı, annesinin elinden tutup yanına oturttu. Karşılıklı durmuş birbirlerinin gözlerine bakıyorlardı.

 

"Anne söylemek istediğim bir şey var"

 

Kadının yüzünde korku yer aldı, kötü olduğunu duymaya delice korkuyordu.

 

"Söyle tabi kızım"

"Ezgi'yle birlikte bu hafta sonu kısa bir tatile çıkmak istiyorum"

 

Asiye Hanım şaşırdı, gözleri büyüdü. "Ne?"

"Anne sadece iki gece"

"Ama kızım sen.. Yani durumunu biliyorsun, uzaklaşman tehlikeli olabilir"

 

Annesinin ellerinden heyecanla tuttu, gözleri parıldıyordu.

 

"İlaçları aksatmayacağım, çok gezip çok yorulmayacağım. Eğer anormal bir durum veya ufak da olsa rahatsızlık hissedersem en yakın hastaneye gideceğim. Hem Ezgi'de benimle, hep yanımda olacak."

 

Kadın sessizdi, kızının hevesini kırmak istemese de benliğinde koca bir endişe vardı. Onu uzağa gönderme riskini göze alamıyordu.

 

"Aklım sende kalır"

 

Derin nefes verdi genç kız, endişesini anlıyor ve hak veriyordu.

 

"Biliyorum anne, benim için endişeleniyorsun ama inan bana bu tatil bana çok iyi gelecek."

 

Kızının hevesli gözlerine baktı, hissettiği endişeye rağmen kıyamadı.

 

"Çok mu istiyorsun?"

"Evet"

"Baban ikna olacak mı?"

"Sen arkamda olursan babamı ikna etmek zor olmaz"

 

Asiye Hanım tebessüm etti, elini kızının yanağına bırakıp yavaşça okşadı.

 

"Tamam şansımızı deneyelim"

 

Genç kız gülümsedi, iki kolunu mutlulukla annesinin boynuna doladı.

 

"Seni çok seviyorum anne"

"Bende seni çok seviyorum güzel kızım"

 

Ellerini sırtına doladı, gözleri boşluğa daldı. Döneceği ana kadar onu düşünmekten ne gözüne uyku girebilecek ne de bir işe yoğunlaşabilecekti

 

..... 

Kahvaltıdaydı genç kız, altı kişilik kare bir masaydı. İki ucunda anne ve babası, tam yanında da kardeşi vardı. Çay bardağını sıkıca tutmuştu, bakışını sağa çevirdi.

 

Gözleri annesinin gözleriyle buluştu. Tatil konusunu açmasını istiyordu, gözleriyle işaret etti. Asiye Hanım onaylayıcı bakışını karşısında oturan kocasına çevirdi.

 

"Murat" dedi, adamın bakışı kalktı, karısına yoğunlaştı.

 

"Ekin, Ezgi'yle haftasonu tatile çıkmak istiyor"

 

Murat Bey'in şaşkın bakışı önce karısına ardından kızına döndü. Bunu istediklerine inanamıyordu, böylesine durumu belirsizken nasıl uzağa gönderirdi.

 

"Ne?" dedi şaşkınlıkla.

"Baba lütfen, sadece iki gece kalacağız"

 

Adam elindeki çatalı masaya bıraktı, bakışlarının kızının gözlerine dikti. Düşündüğü tek şey onun sağlığıydı.

 

"Benden ne istediğinizin farkında mısınız? Gözümüzünün önünden ayırlmana izin veremem"

 

Sesi net ve kararlıydı, genç kız gözlerinin dolduğunu hissetti. Kendini 1 yıldır bir hapishanenin içerisinde hissediyordu, Ezgi dışında görüştüğü hiç kimse olmamış, evi veya sınırlı birkaç yer dışında da hiçbir yere gidememişti.

 

"Neden?" dedi, hepsinin bakışı ona döndü. Sesi titriyordu, bu tatilin hayalini birkaç saat bile olsa çok kurmuştu.

 

"Neden sürekli hastalığımı hatırlamamı istiyorsunuz?"

 

Anne ve babası birbirine baktı, böyle bir şeyi elbette istemiyorlardı. Ali sessizdi, elinde çatalı vardı, kahvaltı ederken bir yandan olanları izliyordu.

 

"Ben.. Unutmaya, hayatıma devam etmeye çalıştıkça siz varlığını önüme koyuyorsunuz"

 

Gözleri dolu dolu olsa da tutmaya çalışıyordu, kardeşinin bakışlarının üzerinde olduğunu biliyordu.

 

"Sadece.. ölmeden önce geriye kalan ömrümün tadını çıkarmak istiyorum."

 

Asiye Hanım'ın gözünden usulca yaş süzüldü, oğlunun görmesine izin vermeden hızla sildi. Küçük çocuk tepksiz durmuş, ablasını izliyordu.

 

Murat Bey gözlerini kapadı, derin bir soluk aldı. İçini acıtan cümleleri sindirmeye çalıştı, kızının gözlerine baktı.

 

"Bir daha o kelimeyi kullanmayacaksın" dedi, ölüm kelimesi kızının ağzına da ismine de varlığına da yakışmıyordu, o her şeye rağmen hayata tutunduysa, bu uzun uzun yıllarda da devam edecekti.

 

"Hiç kimse ne zaman öleceğini bilemez, sakın unutma. Sen kaza sonrası hastaneye getirildiğinde de doktorlar bize uyanmanın çok zor olduğunu söyledi. Ama bak uyandın, iyisin ve yanımızdasın."

 

Elini kızının elinin üzerine bıraktı, sıktı. Varlığına, hala hayatta oluşuna binlerce şükür etti.

 

"Telefonun hep açık olacak, saat başı durumun hakkında da bilgi vereceksin."

 

Ekin bakışını önce annesinin sonra da onun gözlerine çevirdi, anlam vermeye çalıştı.

 

"İzin veriyor musun?"

 

Murat Bey kafasını istemeyerek de olsa aşağı yukarı salladı, aklı bu iki günde sadece kızında olacaktı, emindi.

 

"Her an vazgeçebilirim, en iyisi şimdiden hazırlanmaya başla"

 

Genç kız tebessümle ayağa kalktı, sandalyesini geriye çekip babasına yaklaştı, kollarını boynuna sıkıca sardı.

 

..... 

Telefonu kulağından indirdi genç kız, arkadaşına haberi sevinçle vermiş, iki kız heyecanla uzun uzun planları konuşmuşlardı.

 

Yarın gece yola çıkacaklardı, gidecekleri yer sessiz ve insanların çok olmadığı küçük bir tatil yöresiydi. Ufak şirin birkaç oteli, birkaç eğlence merkezi ve eşsiz denizi bulunuyordu.

 

Ezgi iki kişilik bir oda rezervasyonu yapacağını, cuma akşamı geleceklerini söylemiş, Ekin'e ise sadece valizini toplamak kalmıştı. Onu kapıdan arkadaşı alacak, birlikte otobüs terminaline gideceklerdi.

 

Yüzünde tebessüm vardı, mutlu ve heyecan doluydu. İki güzel gün onu bekliyordu, sadece eğlencenin olacağı bir tatil diliyordu.

 

Yatağının kenarında oturmuştu, ayağa kalktı. Telefonunu çalışma masasının üzerine bıraktı, bir an duruldu. Unuttuğu bir şey belirdi zihninde, Ömer'i aramayı unutmuştu.

 

Yaklaştı, yeniden eline alıp rehberdeki ismimi buldu. Bir an kararsızlık yaşasa da arama tuşuna dokundu.

 

"Alo" dedi Ömer ilk çalışta. Şirketteki odasında oturuyordu. Önünde dosyalar olmasına rağmen telefonu sıkıca tutmuş genç kızın ismine bakıyordu. Onu neden aramadığını sorguladığı anda telefonu çalmaya başlamıştı.

 

"Merhaba" deyip sustu genç kız, yatağına köşesine oturdu. Heyecan doluydu, sessizce bekliyordu.

 

"Merhaba, aramayacağını düşünmüştüm."

"Evet, kusura bakma geç dönüş yapabildim, biraz yoğundum" diyebildi, Ömer doğruldu. Yerinde duramıyordu, odanın içerinde ağır adımlarla gidip gelmeye başladığının farkında değildi.

 

"Yoğun muydun?"

"Ezgi'yle hafta sonu ufak bir tatile çıkacağız, onun telaşındaydık" dedi, hastalığı da hastanede olduğu bir günü de es geçmişti.

 

"İkiniz mi?"

"Evet, sadece iki geceliğine"

 

Adımını durdurdu Ömer, tam masasının önündeydi. Bir elini üzerine dayadı, gözleri kısıldı.

 

"Nereye gideceksiniz?"

 

Ekin tebessüm etti, tatilden söz etmek bile heyecanını arttırıyordu. Derin nefes aldı, mutlulukla planlarını aktarmaya başladı.

 

İki genç arasındaki mesafeli sohbet dakikalar geçtikçe yoğunlaştı, dakikalarca konuşup o anda akıllarına gelen her şeyden söz ettiler.

 

.... 

Valiziyle kapıya çıktı genç kız, son ana kadar ailesinin endişeli tembihlerini dinlemiş, hepsini eksiksiz uygulayacağının sözünü vermişti.

 

Kapının önünde durdu, akşam vakitleriydi, bakışını yola çevirdi, bir araba o anda önünde durdu. Gözleri şoför koltuğuna yoğunlaştı, şaşırdı.

 

"Ezgi" dedi, Ezgi yanındaki ön kapıyı açtı. Arkadaşına gülümsedi. "Hadi bin, gidiyoruz"

 

"Araba?" merakla gözlerine bakıyor, arabayı babasından nasıl alabildiğini anlamaya çalışıyordu.

 

"Babamdan çaldım"

"Ne? Ciddi olamazsın!"

 

Ezgi gülümsedi, kornaya bastı.

"Şaka kızım, istedim verdi."

 

Ekin valizini arka koltuğa yerleştirdi, arkadaşının yanına oturup kapıyı kapattı.

 

..... 

Araba durdu, karanlığın hakim olduğu sessiz bir yolun orta yerindeydiler. Sağ ve sol köşelerinde koca koca ağaçların ve dağların bulunduğu ormanlar vardı.

 

Ekin bakışını arkadaşına çevirdi, "Neden durduk?" diye sordu, Ezgi tek kelime edemedi. Arabayı çalıştırmaya çalışıyordu, hızla indi.

 

Kaputu açtı, boş bakışlarla bakındı, ilk defa böyle bir durumla yüz yüze kalıyordu. Endişesini belli etmemeye çalıştı, derin nefes verdi.

 

Ekin de indi, arkadaşına baktı, bir şeylerin ters gittiğini anlamıştı. "Ne oldu?"

"Araba bozuldu ve ben nedenini hiç bilmiyorum"

 

Genç kızın gözleri büyüdü, "Ne? Ne yapacağız şimdi?"

 

Hızla arkasını döndü, arabaya ilerledi. Telefonunu çıkardı, babasını aramak için çaba gösterdi, yüzü asıldı.

 

"Telefon çekmiyor" dedi, iki kızın bakışı buluştu. Gecenin bir yarısı, koca ağaçların hakim olduğu hiç bilmedikleri ıssız bir yerde kalmışlardı.

 

"Ne yapacağız şimdi?"

 

Ezgi kafasını ikl yana salladı, hiçbir fikri yoktu.

 

"Bilmiyorum ama burada kalamayız."

 

Ekin hızla yoldan çekilip sağ köşeye geçti, ağaçların arasına girdi, birkaç adım attı, Tek ümidi ufak da olsa bir ışık bulmaktı.

 

Karanlığın arasında duyduğu ürkütücü seslerle arkasını döndüğü gibi yeniden yola koştu, bakışları arkadaşının gözleriyle buluştu.

 

"Burası çok korkunç"

"Sanırım ben korkmaya başladım" dedi Ezgi, arkadaşına yaklaştı. Ondan daha cesaretli olduğunu biliyordu.

 

"Korkma, elbet bir ev vardır buralarda"

 

Ezgi ona döndü, yüzü korku doluydu. "Dağın ortasında ne evi olacağını düşünüyorsun Ekin?"

 

Genç kız bir şey diyemedi, o da ihtimal vermiyordu. Sadece arkadaşının biraz da olsa sakinleşmesi için çaba gösteriyordu.

 

"Arabada bekleyelim, elbet birileri geçecektir buradan"

 

Ezgi kafasını olumlu anlamda salladı, başka seçenek yoktu. Arkasını döndü, iki kız arabaya binip kapıları her ihtimale karşın kilitledi.

 

.... 

Ezgi hızla doğruldu, kafasını koltuğa dayamış arkadaşıyla bekliyordu. Ufak bir ışık görmüştü.

 

"Birileri geliyor!!"

 

Heyecanla kapıyı açmaya çalıştı, Ekin engel oldu. Gözleri buluştu, "Tek başına inemezsin"

 

Ezgi duruldu, ona hak verdi. Kim olduğunu bilmediği kişilere hemen güvenemezdi. İki kız gittikçe yaklaşan ışığın umuduyla arka arkaya indi.

 

Ezgi hızla yolun ortasına geçip iki kolunu sallamaya başladı, yaklaşananın bir araba olduğunu görünce yüzünde koca bir tebessüm oluştu.

 

"Kurtulacağız Ekin" dedi, araba önlerinde durdu. Ekin şaşkınlıkla arabaya bakıyorken Ezgi hızla sürücüye çevirdi bakışını. Gözleri büyüdü, böylesi bir tesadüf mümkün olamazdı.

 

"Ömer Bey" dedi, siyah bir jeep kullanıyordu genç adam, yanında arkadaşı vardı.

 

Ani bir karar almış, genç kızın söz ettiği tatil yöresine gelmek istemişti. Önce Mert'i arayıp aklındakini dile getirmiş, arkadaşı heyecanla kabul etmişti.

 

İki gün başbaşa kızlarla tatil geçirme fikri ikisi içinde muhteşemdi.

 

Hızla iki adamda kapıları açıp indi, yolun ortasında kızları görmenin şaşkınlığını yaşıyorlardı. Bakışları önce Ekim'e adından da Ezgi'ye döndü.

 

"Neden buradasınız?"

"Araba bozuldu" dedi Ekin, sıkıntıyla bir nefes verirken. Kalbi huzur doluydu, adamın gördüğü ilk anda tüm korkuları yok olmuştu.

 

Mert hızla kaportaya yaklaştı, kontrolünü yapıp kızlara döndü, sorunu anında anlamıştı. "Akü bitmiş" dedi, Ezgi ona merakla gözlerine baktı.

 

"Ne? Nasıl?"

 

Mert tebessüm etti, "Bu araba en son ne zaman çalıştı?"

"Uzun zaman oldu"

"Tamam nedeni bu, kolay halledilir ama yarın"

 

Ömer'in bakışları sadece Ekin'in üzerindeydi, artık yanında olduğunu, korkmamasını söylemek istedi, yapamadı.

 

"Bizim arabayla devam edelim, yarın bu sorunu hallederiz"

 

İki kızın da itiraz edecek cesareti yoktu, tek kelime etmeden genç adamın arabasına yürüdüler.

 

Sürücü koltuğuna yerleşti Ömer, bakışını kızlara çevirdi, "Saat çok geç, yakınlarda bize ait bir yer var, geceyi orada geçirelim"

 

Ezgi kafasıyla onayladı, Ekin kafasını cama dayadı. Bitkindi, uyumaya ihtiyacı vardı.

 

"Ben sadece rahat uyuyabileceğim bir yer istiyorum"

 

Genç adam tebessüm etti, onayı alıp rahatlıkla arabayı çalıştırdı.

 

..... 

Arabayı durdurdu genç adam, Ekin bakışını camdan dışarıya çevirdi. Önünde iki kattan oluşan ahşap bir ev vardı, oldukça lükstü. Çevresi ağaçlarla sarılıydı.

 

Kalbi delice çarpmaya başladı, gözleri uykuyu yok etti. Kapıyı açıp indi, tam evin önünde durdu. Bakışlarıyla inceledi, zihninin içerisinde koca bir boşluk hissetti.

 

Bu dağ evi ona yine son zamanlardaki gibi hissettiyordu. Tıpkı o kafe gibi tıpkı o salıncak gibi. Anlam vermeye çalıştı, gözlerini kapadı, sağ şakağına büyük ağrı saplandı.

 

Ezgi önden Mert de arkasından takip etti, Ekin sessizce karanlıklar içerisindeki evi izliyordu. Ömer yanına yaklaştı, kızların valizlerini taşıyordu.

 

Eve doğru yürüdü, genç kız takip etti. İçeri girdiği anda adımları sabitlendi, gözleri salonun orta yerinde bulunan bir koltuğa yoğunlaştı.

 

..... 

Genç adam yoğun olduğu günlerdeydi, tüm günü şirkette geçiyorsa da sevdiğini asla boşlamıyordu.

 

Elinde dosyaları vardı, dağ evinde, salonun orta yerindeki koltukta oturuyordu. Kafasını eğmiş dikkatle inceliyor, yarınki önemli toplantıya hazırlanıyordu.

 

Ekin aynı koltuktaydı, kafasını sevdiği adamın dizine bırakmış karşısındaki televizyonu izliyordu. Babası bu defa annesi ve kardeşini de kendiyle götürdüğü için genç kız tek kalmıştı.

 

Genç adamın teklifiyle de bu geceyi burada geçirmek için gelmişlerdi. Gözlerini Ömer'ine çevirdi, dosyalara öylesine yoğunlaşmıştı ki evdeki varlığı bile belli olmuyordu.

 

Genç kız oldukça sıkılmıştı, elinde kumanda vardı. Kanalları değiştirdi, bir müzik kanalı karşısına çıktı. Bir şarkı çalıyordu, yüzünde ufak bir tebessüm belirdi, hızla doğruldu.

 

Kumandayı sıkıca tutarak adamın karşısındaki koltuğa yaklaştı, üzerine çıktı. Kumandayı mikrofon edasında ağzına yaklaştırdı.

 

Genç adamın bakışı ona döndü, merakla izliyordu, yapmaya çalıştığını anlamaya çalışıyordu.

 

Ekin televizyonun sesini yükseltti, gözlerini adamın hayranlık barındıran gözlerine çevirdi.

 

"Aç kalbini ben geldim, sıkı sıkı tut bırakma. Zar zor yıktım duvarlarımı, kıymetimi bil bırakma."

 

Ömer'in yüzünde tebessüm belirdi, genç kız koltuğun üzerinde zıplamaya başladı.

 

"Ben anlamam toptan tüfekten, ben anlamam taştan yürekten. Bunları boşver ne haber aşktan."

 

Tüm şarkı boyunca genç kızın sesi evin içerisinde yankılandı, genç adam elindeki dosyaya rağmen onu izliyor, gülüyordu.

 

"Yorulmadın mı?" diye sordu, şarkının bitişiyle. Ekin kafasını hızla iki yana salladı, enerjisi yerindeydi. Şarkı boyunca koltuğun üzerinde zıplamış, şarkıya eşlik etmişti.

 

"Yorulmadım" dedi, koltuktan inip genç adama yaklaştı. Dosyayı elinden alıp bir köşeye bıraktı.

 

"Sende bir şarkı söyle"

 

Genç adam kafasını iki yana salladı, "Sesim çok kötü"

"Olsun, ben yine de severim"

"Olmaz meleğim, biraz yorgunum"

 

Tüm gün çalışmıştı, ayağa kalkacak hali bile kendinde bulamıyordu. Genç kız elini uzattı, genç adam tuttu, yanına çekmek isterken kızın bir anlık boşluğuna denk geldi.

 

Sarsıldı, genç adam tutmak isteyerek kalktı, Ekin arkasındaki koltuğa, adam da üzerine düştü. Aralarındaki mesafe milimlikti, birbirlerinin gözlerine bakıyorlardı.

 

Genç adam elini yavaşça kaldırdı, kızın yanağının üzerine bıraktı, kalbi ona yakın olduğu her anda olduğu gibi hızlıca çarpıyordu.

 

"Teşekkür ederim böyle baktığın için, teşekkürler aklımda kaldığın için. Karanlıktan korkmuyorum eskisi gibi. Senin yanın en aydınlık beyaz benim için." dedi fısıltıyla, genç kızın yüzünde koca bir tebessüm oluştu.

 

Yavaşça kafasını kaldırdı, adamın dudağına minik bir öpücük kondurup yeniden yerine bıraktı.

 

"Sesin.. Gerçekten kötüymüş" dedi, genç adamın kahkahası duyuldu, öne doğru eğildi, dudaklarını onunkine değdirdi.

 

Eli yanağından omzuna indi, yavaşça okşayıp hızla geriye çekildi. Daha fazla ileriye gitmeyecekti.

 

"Ne oldu?"

"Bunu yapamam, evlendikten sonra bana ait olacaksın" dedi, genç kızın yüzünde tebessüm belirdi, ona güveni sonsuzdu. İtiraz etmeden doğruldu,

 

"İşin bitti mi? Seninle uyumak istiyorum"

 

Genç adam kafasını olumlu anlamda salladı, yarına ait tüm dosyaları gözden geçirmişti. Kızın elinden tuttu, birlikte odaya yürüdüler.

 

Koca bir yatağın üzerinde yan yana ve birbirlerine sıkıca sarılarak yatıyorlardı, Ekin kafasını göğsüne dayamıştı, gözlerini ona çevirdi.

 

"Biz.. evlenebilecek miyiz?"

 

Ömer tebessümle beline dolandığı kollarını sıktı, alnına ufak bir öpücük kondurdu. İkisinin de en bütün hayaliydi evlilik.

 

"Evleneceğiz.. 3 gün 3 gece İhtişamlı büyük bir düğün yapacağız. Küçük şirin bir evimiz ve koca bir bahçemiz olacak, çocuklarımızın oyun alanı için."

 

Genç kız hayalini kurmaya çalışıyordu, yüzüne mutluluk vardı.

 

"Baba mı olmak istiyorsun?"

"Evet, iki çocuk istiyorum. Biri kız biri de erkek. Hayalimin gerçekleşmesini umutla bekliyorum."

 

Burnunu göğsüne dayadı, kokusunu içine çekti Ekin. Gözleri parıldadı, adamın yüzüne baktı.

 

"Hayal ve Umut olsun mu?"

 

Genç adam duraksadı, iki isimde o anda ikisinin de oldukça hoşuna gitmişti.

 

"Çok güzel"

 

Gülümsedi, genç kız elini adamın yüzüne yaklaştırdı. Gözleri bitkindi, tüm gün yazılara bakmak ve erken uyanmak onu yoruyordu.

 

"Gözlerin çok yorgun"

"Dinlenmeye hiç vaktim olmadı"

 

Genç kız yüzünü astı, ileriyi düşündü. Adam çok yoğun çalışıyordu, bu hep de böyle olacaktı.

 

"Hayal ve Umut babalarını çok özleyecekler"

"Özleyen sadece Hayal ve Umut mu olacak?"

 

Genç kız alt dudağını ısırdı, kafasını iki yana salladı, en çok özleyen kendisi olacaktı.

 

"Özleyince neler yapabildiğimi yeniden görmek mi istiyorsun?"

 

Ömer'in yüzünde gülümseme oluştu, özlediğinde her türlü çılgınlığı yapabildiğini biliyordu.

 

"Umarım yapabildiklerinin arasında yabancı adamlarla içip sarhoş olmak yoktur"

 

Alt dudağını ısırdı, kafasını eğdi genç kız, yaptığı en büyük hataydı. "Özür dilerim" dedi suçlulukla. Genç adam tebessümle iki dudağını alnına bastırdı, saçlarının kokusunu içine çekti.

 

..... 

Gözlerini koltuğun üzerinden ayıramadı genç kız, kalbinin sızısına engel olmak için gayret ederken yanağına bir damla yaşın süzüldüğünü bile hissetmemişti.

 

Bu anlardı en çok canını acıtan, zihnini zorlamasına rağmen küçük bir umut olmaması.

 

Önünde durdu genç adam, valizleri bırakıp yanına yaklaştığında yeniden gözyaşına şahit olmuştu. Kalbinin üzerinde hüküm süren alevleri söndüremedi. Elini yavaşça kaldırıp yanağına bıraktı, ikisinin de kalbi aynı anda titredi.

 

Baş parmağıyla yavaşça gözyaşlarını sildi, gözleri buluştu. "Lütfen.." Dedi sustu, genç kız onu tepkisizce izliyordu.

 

"Lütfen her defasında seni üzen, gözyaşlarının neden olan şeyi söyle"

 

... 

Lütfen oy ve yorumları eksik etmeyelim ❤️

Loading...
0%