Yeni Üyelik
16.
Bölüm

15.Bölüm: Bebek

@mlkshnn

"Kıyamadığımdandır hep deli sözlerim."

 

....

Komodinin üzerinde telefon titredi, ışığı yanıp söndü, bir mesaj iletildi. "İyi ki doğdun, doğum günün kutlu olsun." yazıyordu. Genç kız kendinden geçmişti, mesajın da, titreyen telefonun da farkında değildi.

 

Ömer aramayı düşünüp kendiyle savaşa girmiş, sonunda dayanamayıp bir mesaj göndermeye karar vermişti. Odasında, yatağında telefonuna bakıyor, ondan gelecek ufak bir cevap bekliyordu.

 

..... 

Kızının odasına yaklaştı Asiye Hanım, elini yavaşça kapıya vurdu, sabah vakitleriydi, kahvaltıya çağırmak için gelmişti. İçeriden ses yoktu, bir daha tıklamayı düşünemeden endişeyle kulpunu indirdi.

 

Bakışları ilk olarak yatağa yoğunlaştı, yüzünde şaşkınlık belirdi. Yatak boştu, örtüsü düzeltilmişti. "Ekin" dedi merakla. İçeri girdi, yatağın bitişiğindeki komodinin üzerinde küçük bir not gördü, ucu avizenin altına kaybolmaması için sıkıştırılmıştı.

 

Hızla eline aldı, 'Anneciğim telaş yapma, herhangi bir sorun yok sadece kahvaltıyı dışarıda yapacağım' yazıyordu. Derin nefes aldı kadın, bir an endişe duymuştu.

 

..... 

Bir caddedenin kaldırımında, denize karşı bir bankın üzerinde oturuyordu genç kız, günün ilk ışıklarıyla soluğu burada almıştı, tek başınaydı, bakışları karşıya dalmış, hayatını sorguluyordu.

 

Doğum günü kutlaması sonrası benliği büyük bir acıyla daha sarsılmış, hayatının kaçınılmaz gerçeğiyle yeniden yüz yüze gelmesine neden olmuştu.

 

Annesinin, çaresizliği nedeniyle kutlama boyunca tek kelime edemeyen babasının ve ablasından bir an bile uzak kalamayan küçük kardeşinin bakışları onu derinden sarsmıştı.

 

Onları geride acıyla bırakıp bu hayattan göçüp gitme ihtimali aklını başından alıyordu. Sonrasını düşünmek istemiyordu, canını kullandığı ilaçlardan bile daha çok yakıyordu.

 

Dünden bu yana üzerine halsizlik hakimdi, sabaha doğru başına bir ufak ağrı saplanmış, vücut ısısı d yükselmişti. Bunu fark ettiği anda yataktan zorlanarak da olsa aceleyle çıkmış, üstünü değiştirdiği gibi kendini dışarı atmıştı.

 

Ailesinin telaşlanmasına izin veremezdi, olabildiğince gizlemeliydi. Biraz toparlanmadığı sürece de geri dönmeyi düşünmüyordu.

 

Bakışını eğdi, gözleri avucunda sıkıca tuttuğu telefonuna kaydı. Sabah gözlerini açtığı anda genç adamın mesajını görmüştü, umudunu kestiği anda karşısına çıkan bu mesaj, itiraf edemese de kalbine ufak bir ferahlık vermişti.

 

Ne yazacağını bilmeden dakikalarca bekledikten sonra 'teşekkür ederim' yazıp göndermişti. Diyecek başka hiçbir şeyi yoktu, yanında olmak için çırpınan kalbine rağmen uzak durmaya gayret ediyordu.

 

.... 

Şirketteydi Ezgi, sabahın erken vaktinde soluğu burada almıştı. İstemeye istemeye de olsa işinin başına geçmişti, bulunduğu odada birkaç masa daha vardı. Her birinde birer kişi oturmuş, önlerindeki bilgisayara veya dosyalara yoğunlaşmıştı.

 

Önünde birikmiş birçok dosya vardı, tümü inceleyip bilgisayara geçirmesi gerekiyordu. Günlerdir yokluğunda onu beklemişlerdi. Geldiği andan kafasını bile kaldırmaya vakit bulamamıştı.

 

Dosyaların en üstünde mavi kapaklı bir tane vardı, açıktı. Son satırındaki değerleri de kayıt edip kapağını kapattı. Bitenlerin arasına koymak için eline aldığında, masanın üzerine bir kahve bırakıldı.

 

Şaşırdı, kafasını kaldırınca gözleri Mert'in bakışlarıyla buluştu. Kapının pervazında durmuştu, kendisi için de bir kahve getirmiş, yavaşça yudumluyordu.

 

"Günaydın" dedi, Ezgi kafasını eğdi, dosyalarına baktı. Yüzüne bakmak bile içinden gelmiyordu.

 

"Günaydın" dedi resmiyetle. Gözleri sadece masada bulunan dosyalardaydı. Bitirdiklerini üst üste koydu, genç adam derin nefes aldı. Genç kızın ilgisizliğine anlam veremiyordu, imkanı olsa tanımazdan gelecekti.

 

"Yoğun çalışıyorsun"

 

Ezgi tek kelime etmedi, kafasını tek defa sallamakla yetindi. Yeni dosyayı açtı, sandalyesine oturdu.

 

"İşler birikmiş"

 

Bilgisayara çevirdi bakışını, şirketin sayfasını açtı. Mert yanına yürüdü, adımını masanın önünde durdurdu.

 

"Yardım etmemi ister misin?"

 

Ezgi kafasını hiddetle iki yana salladı, bunu ondan kesinlikle istemiyordu.

 

"Teşekkür ederim Mert B-" dedi, Mert sözünü kesip işaret parmağını kaldırdı. Kafasını iki yana salladı, "Bana da 'bey' demeyeceksin değil mi?"

 

Ezgi bir an duraksasa da tekrardan işlerine yoğunlaşması birkaç saniye aldı. "Üstümsünüz" dedi ciddiyetle, burada onun alt pozisyonunda çalışıyordu.

 

"Arkadaşız sanıyordum"

 

Genç kız bakışını monitörden hiç ayırmıyordu, masadaki kahveye bile dokunmaya niyeti yoktu. Genç adamın yüzü asıldı, ilk günler hiç susmayan kızın son zamanlardaki uzak tavırları şaşırtıyordu.

 

"Ezgi bir sorun mu var? Bilmeden bir şey mi yaptım?"

 

Duruldu Ezgi, onun hakkında çok şey duymuştu. Bu şirkette de adı pek iyi anılmıyordu, öğrendikçe daha çok hayret etmiş, uzak durma kararı almıştı. O kesinlikle onun elde ettiği kızlardan biri olmayacaktı.

 

Gözlerini kapadı, derin bir soluk aldı. İşe yoğunlaşmasına engel oluyordu, verileri yanlış geçirme endişesiyle adama baktı. Bir şekilde odadan çıkarma yolunu düşündüğü anda telefonunu duydu, çalıyordu.

 

Arkasında ayaklı bir askı vardı, ayağa kalkıp yaklaştı. Çantasının fermuarını açıp telefonu çıkardı, ekranda 'Ekin' yazıyordu.

 

"Alo" dedi, Ekin deniz manzaralı bir kafenin balkon kısmında oturmuştu. Tek başınaydı, önünde kahvaltı vardı. Çayını yudumladığı ilk anda arkadaşının yokluğunu hissetmişti, ona eşlik etmesini istiyordu.

 

"Kahvaltı sensiz hiç eğlenceli değil"

 

Ezgi'nin yüzünde ufak bir tebessüm belirdi. "Evde misin?"

"Hayır, Yıldız Kafe'deyim, sahil kenarında olan. Bana eşlik etmek ister misin?"

 

"Yıldız Kafe mi? Neden evde değilsin?"

"Dışarıda yapmak istedim"

"Bir sorun yok değil mi Ekin?"

"Hayır yok, gelebilecek misin?"

 

Ezgi'nin bakışları önündeki dosyalara kaydı, dışarı çıkması mümkün görünmüyordu ve arkadaşının bulunduğu yer şirkete oldukça uzaktı, öğle arasında bile gidebilmesi zordu.

 

"Şirketteyim, çalışıyorum. Öğle arasında uğramak isterdim ama biliyorsun sahil buraya çok uzak"

"İstifa ettiğini söylemiştin"

"Evet ama başka şeyler oldu, anlatırım sonra"

"Tamam canım, kolay gelsin sana. Görüşürüz o zaman sonra"

"Görüşürüz canım"

 

Telefonu kapadı, bakışlarını kapıya çevirdi, Mert gitmişti. Hızlı adımlarla odasına yürüdü, koltuğuna oturduğu gibi telefonunu çıkardı genç adam. Eline büyük bir koz geçmişti, hemen değerlendirmeliydi.

 

Ömer'in ismini bulup kulağına yaklaştırdı, "Alo"

"Ekin'le başbaşa bir kahvaltıya ne dersin?"

 

Genç adam hızla ayağa kalktı, odasındaydı. "Ne?"

"Ekin şu an bir yerde tek başına kahvaltı ediyor ve anladığım kadarıyla da yanında biri olsun istiyor. Neden o kişi sen olmayasın?"

 

Duraksadı genç adam bir an, düşündü. Onunla başbaşa bir kahvaltı fikri oldukça hoşuna gitti. Yüzünde ufak bir tebessüm belirdi,

"Yerini söyle"

"Bir şartım var"

"Ne şartı oğlum, söylesene!" dedi merak dolu bir sabırsızlıkla.

 

"Sende Ezgi'yle başbaşa bir kahve içmeme yardım edeceksin"

"Unut bunu!" dedi, kararlıydı. Mert'in ona yaklaşmasına, üzmesine izin vermeyecekti.

 

"Sadece kahve içeceğiz, yüzüme bile bakmıyor. Saatin geçiyor, Ekin kahvaltısını bitirdiğinde oradan gidebilir. Şansını kaybedersin"

 

Derin nefes verdi Ömer, elini kaldırıp ensesini ovdu, bu fırsatı kaçırmak istemiyordu. Kabul etse bile Ezgi'nin ona asla yanaşmayacağını düşündü, kafasını olumlu anlamda salladı.

 

"Tamam, anlaştık. Adresi söyle"

 

Mert tebessüm etti, Ezgi'den duyduğu kadarını tarif etti. Genç adam başta biraz afallasa da bulmak için her şeyi yapacağından emindi.

 

Telefonu arkadaşının suratına kapattı, hızla ceketini alıp odadan çıktı. Bakışları sekreterle buluştu, "Bugünkü görüşmeleri bir saat-"

 

Sustu, gözlerine baktı. Bir saat kesinlikle ona yetmeyecekti. "Yok bir gün sonraya ertele"

"Ama efendim" diyen sekreteri duymadı kulakları. Koşar adımlarla şirketten çıkıp arabasına bindi.

 

..... 

Genç kız elindeki çay bardağının son yudumunu alıp masaya indirdi. Tazelemek için bakışlarıyla garsonu aradığı sırada giriş kapısında birini gördü.

 

Gözleri büyüdü, yüzünde şaşkınlık oluştu. Genç adam kapının iç tarafında durmuş içeriye bakınıyordu. Uzun arayış sonunda bu kafeyi bulabilmiş, genç kızın bulunduğu yer olduğunu düşünüyordu.

 

Üzerinde lacivert bir takım elbise vardı, gözlerine siyah bir güneş gözlüğü takmıştı. Önünden geçtiği tüm kızların bakışları onu dikkatle süzüyordu.

 

İçeri girdi, Ekin kafasını hızla eğdi. Bir yanı onu fark etmesini bir yanı da görmeden gitmesini istiyordu. Bakışını sol köşesinde bulunan çantasına çevirdi, fermuarını açtı, bir şeyler bulmaya çalışıyor görüntüsü vermek istedi.

 

Ömer'in adımı durdu, aradığı, görmek istediği kız kafenin balkon kısmının sol köşesinde, denizin en muhteşem manzarasının karşısındaydı.

 

Uzun saçları düzdü, beline ve ön tarafından iki omzuna süzülmüştü. Saçlarında bir gözlük vardı, gözleri aradaki mesafeye rağmen rengini koruyordu.

 

Yüzünde ufak bir tebessüm belirdi, ondan uzak kalmak neden bu kadar zordu, onu görmek, biraz da olsa gözlerine bakabilmek için nasıl da şirketten koşar adımlarla çıkmıştı.

 

Masanın önüne yaklaştı, "Ekin.." Dedi, genç hızla çarpmaya başlayan kalbini sakinleştirmeye çalışarak kafasını o yöne çevirdi, yavaşça kaldırdı, adamın bir çift kömür gözüyle buluştu.

 

"Merhaba, yalnız mısın? Oturabilir miyim?"

 

Genç kız tek kelime edemedi, kafasını iki yana sallamak için direnen benliğine rağmen kalbine uydu, aşağı yukarı salladı. Genç adam tebessümle karşısındaki sandalyeye yerleşti.

 

Gözlüğünü masaya bırakıp masaya baktı, genç kızın kahvaltı tabağı önündeydi. Yeni başladığı belliydi, pek yememişti. Arkasını döndü, garsona elini kaldırıp bir tabak daha hazırlamasını istedi, tok olmasına rağmen ona eşlik etmek istedi.

 

Şaşkındı Ekin, şu an yanında ve karşısında olduğuna inanamıyordu. Gözlerine bakmamaya gayret ediyordu, "İşin yok mu?" diye sordu, Ömer gözlerine baktı, hiçbir şey umurunda değildi, yeşillere bakmak için her şeyi ertelemişti.

 

"Yoğun olmadığımız bir dönemdeyiz, sen neden yalnızsın?"

"Ezgi'yi aradım fakat istifa etmesine rağmen yeniden şirkette çalışmaya başladığını söyledi."

 

Ömer bakışını başka yöne çevirdi, kızın gözlerine baktığı anda istemsizce planının diline döküleceğini biliyordu.

 

"Şirketin belli zamanlarında, işten çıkarımlar ve alımlar durduruluyor. Ezgi de böyle bir zamana denk geldi"

 

Genç kız onu izliyordu, gözlerini kaçırması bile onun için yeterliydi, bu adam yalan söylüyordu, Ezgi'nin devam etmesini istediği için istifasını kabul etmemişti.

 

Tek kelime etmedi, bu işi arkadaşı için en iyisi olduğunu biliyordu, çalışmaya devam etmeliydi.

 

"Anladım" dedi fısıltıyla, genç adam derin bir soluk aldı, gözlerini ona çevirdi. "Bu arada tekrardan mutlu yıllar"

 

Ekin kafasını yavaşça aşağı yukarı salladı, ona bakıyordu, bakışları buluştuğu anda gözlerini başka yöne çevirmeye gayret ediyordu.

 

"Teşekkür ederim"

 

Garson yaklaştı o anda masaya, elinde kahvaltı tabağı vardı. Genç adamın önüne bıraktı, genç kızın çayını yeniledi. İkisi de sessizdi, dillerine dökülmeyen kelimeleri iki kalp nefessiz haykırıyordu.

 

İkisinin de eli masanın üzerinde duruyordu, Ömer'in gözleri onunkine kaydı, film izledikleri geceyi hatırladı. Genç kız o anı 'saçmalamış olabilirim' diyerek geçiştirmişti.

 

Delice atan kalbine, elini bir kez daha tutmak isteyen benliğine hakim olmaya çalıştı, bardağını yavaşça tuttu, çayı yudumladı, o sırada kafenin içerisinde büyük bir alkış koptu.

 

Genç adamın arkası, Ekin'in de tam önünde kafenin çalışanları bir araya gelmiş, içlerinden bir tanesini tek tek kutlayıp gülüşüyorlardı. Tüm müşterilerin meraklı gözleri döndü, Ömer de kafasını çevirdi, anlam vermeye çalışıyordu, önünden geçenlerden birini durdurdu.

 

"Bir şey mi oldu?" diye sordu, garson tebessüm etti, kafasını olumlu anlamda salladı. "Çalışanlardan biri baba oldu, eşi dün geceden bu yana doğumdaydı, az önce ikiz bebekleri dünyaya geldi" dedi, Ekin tebessüm etti, bebekleri zihninde canlandırdı.

 

Ömer kafasını salladı, "Tebrik ederim" dedi, garson uzaklaştı, gözleri genç kızın gözlerine kaydı, bakışları istem dışı buluştu, zihinlerine rağmen iki kalp uzun bir geçmiş yolculuğuna çıktı.

 

..... 

Dağ evindeydi iki genç, her daim oldukları koltukta ve aynı pozisyondalardı. Genç adam oturmuş, ayaklarını yere indirmişti. Genç kız ise kafasını dizine bırakıp yan dönmüştü.

 

İkisinin de bakışı karşıda bulunan televizyonun ekranındaydı, heyecanla bir film izliyorlardı. Genç kızın tam yanında, koltuğun kenarında koca bir kabın içerisinde patlamış mısır vardı, hem kendi ağzına hemde genç adamın ağzına uzatıyordu.

 

Filmin en heyecanlı olduğu son sahnelerinden biriydi, başroldeki genç kadın doğum yapmak üzere doğumhaneye alınmış, sevdiği adam da doğumhanenin önünde bekliyordu.

 

Kadının çığlığı duyuldu, kocası hızla iki elini kulağına dayadı. Doğum sahnesi gösterildi, kadın çığlıklarla ve nefes nefese bebeğini dünyaya getirmeye çalışıyordu.

 

Ekin heyecan dolu, Ömer de şaşkınlıkla ekrana bakıyordu. İkisinin de ağzından tek kelime çıkmıyordu. Kadının bir çığlığı daha duyuldu, koridorda bekleyen kocasının kulağına ulaştı.

 

Uzatılan mısırı bu defa ağzına koymadı Ömer, bakışları sadece ekrandaydı. Hayretle izliyordu, ilk defa bir doğumu bu kadar gerçek bir şekilde görüyordu. Annenin çığlıkları, çektiği sancılar ve ter içerisinde nefes nefese kalışı onu etkisi altına almıştı.

 

"Her.." Dedi, sustu. Bakışını ekrandan hiç ayıramadı. "Doğum böyle mi oluyor?" diye sordu. Genç kız heyecanla ekrana bakıyor, bebeğin göründüğü sahneyi heyecanla bekliyordu.

 

"Sezeryan doğum da var" dedi cevap olarak. Derin bir soluk aldı genç adam, "Olmalıydı zaten, her doğum böyle zor olamaz. Film olduğu için biraz abartılmış olmalı" dedi kendini rahatlatmaya çalışarak.

 

Ekin bakışını ekrandan ayırıp ona baktı, "Sezeryan, ameliyat demek aşkım"

"Ne?" şaşkındı, Ekin tebessümle anlam vermeye çalışıyordu.

 

"Doğum yapabilmek için ya bu acıyı çekmek yada ameliyat mı olmak gerek?"

"Aynen ama benim tercihim normal doğum olacak. Dünyaya geldiği anda onu görmek, hissetmek istiyorum"

 

Adamın bakışları hayretle ona kaydı, izlediği sahneye rağmen o acıyı çekmeyi nasıl göze alırdı.

 

"Aynı acıyı mı çekmek istiyorsun?"

 

Kafasını olumlu anlamda salladı genç kız, o anki acı umurunda değildi, sadece sağlıkla onu kucağına almak istiyordu.

 

"Evet, daha sağlıklı. Hem bebeğimiz hemde benim için"

 

Hızla kumandaya uzandı genç adam, doğum yapmaya çalışan kadına son kez bakıp ekranı kapattı, genç kızın gözleri ona döndü.

 

"Neden kapattın, izliyordum hala?"

"Ben baba olmaktan vazgeçtim" dedi kararlılıkla, Ekin'in yüzüne şaşkınlık hakim oldu.

 

"Ne?" dedi kafasını dizinden ayırıp doğruldu, ağzındaki mısır boğazına takıldı, hızla öksürmeye başladı. Duyduğuna inanamamıştı, Ömer hızla su uzattı, iyi olduğundan emin olana kadar bekledi.

 

"Az önce ne dedin sen?" diye sordu toparlanarak, kesin yanlış duymuştu.

 

"Doğum yapmanı istemiyorum"

"Şaka yapıyor olmalısın"

 

Genç adam kafasını iki yana salladı, oldukça ciddiydi, baba olma hayali uğruna ona bu acıyı çektiremezdi.

 

"Hayır şaka değil"

"Ciddisin"

 

Adamın kafasını olumlu anlamda salladığını gördü, gözleri büyüdü. Gözleri kısıldı, hızla geriye çekildi. İşaret parmağını adamın gözlerine doğru salladı. Onun endişesi yüzünden bu hayalinden vazgeçmeyecekti.

 

"Bizim bebeğimiz olacak, hemde normal doğumla!"

 

Tek kelime etmesine izin vermeden avucuyla ağzını kapattı, "Ve ben çok acıktım, bu konu burada kapandı"

 

..... 

Önündeki yemekten bir çatal daha aldı genç kız, ağzına bıraktı. Bakışını yavaşça kaldırdı, genç adam dakikalardır sessizdi, bu hiç normal değildi.

 

"Ne düşünüyorsun?" diye sordu, Ömer bakışını ona çevirdi. Derin bir soluk aldı, aklından çıkmayan tek bir şey vardı.

 

"Evlat edinmenin şartlarını biliyor musun?" dedi, genç kızın gözleri büyüdü. "Sen hala aynı şeyi mi düşünüyorsun?"

 

Genç adam kafasını olumlu anlamda salladı, gözlerini kıstı Ekin, onu ikna ettiğini düşünmüştü halbuki. Elini uzatıp yanağının üzerine bıraktı, sakallarında yavaşça gezdirdi.

 

"Aşkım, biliyorum endişeleniyorsun ama inan bana acısı hemen unutuluyor. Düşünsene minik elleri, ayakları olacak. Belki de sana benzeyecek"

 

Genç kızın yüzünde tebessüm vardı, hayali bile çok başkaydı. Elini geriye çekti, bu defa adamı ikna ettiğinden emindi.

 

Derin nefes verdi Ömer, zihninde filmdeki kadının acı dolu haykırışları yer aldı.

"Peki, o zaman yeni doğmuş kimsesiz bir bebek evlat edinelim. O da minik minik olur."

 

Derin nefes verdi genç kız, gözlerini kısıp sinirle yemeğine devam etti.

 

"Bu konu bir daha açılmayacak"

 

Önündeki yemekten bir kaşık aldı genç adam, bakışını kıza çevirdi, onu öfkelendirdiğini biliyordu.

 

"Ellerine sağlık aşkım, yemek çok güzel olmuş" dedi yumuşatmak adına, Ekin cevap bile vermedi, onu aklındaki şeyden vazgeçirme yolunu düşünüyordu.

 

..... 

Diğer gün..

 

Elinden tuttuğu genç kızla yürüyordu genç adam, dalgındı. Aklı çok başka yerde, gözleri boşluğa bakıyordu. Yol boyunca genç kızın uyarısıyla bir kaza tehlikesi bir de düşme tehlikesi atlatmıştı.

 

Ekin'in gözleri ona döndü, işler yüzünden oldukça yoğun ve yorgun olduğunu düşünüyordu. Bir caddenin kaldırımdaydılar. Adımını durdurdu genç kız, elini bırakmadan genç adamın önüne dikildi.

 

"Bir sorun mu var? Neden böyle sessizsin?"

 

Kendini toparlamaya çalıştı Ömer, gözlerini onun yeşil gözlerine dikti. "Canımızı yakmak için neden bu kadar direndiğini anlamaya çalışıyorum"

 

Genç kız şaşırdı, anlam vermeye çalıştı.

"Ne demek bu?"

 

Derin nefes aldı genç adam, dün gece sabaha değin uyumamış, internet sitelerinden doğum yapan annelerin yorumlarını okumuştu. Doğum gerçekten zor, sancılı ve acılı bir andı.

 

Kimileri saatlerce sancı çekmiş kimileri sezeryan doğum sonrası dikişlerin patladığını, bu yüzden hastanede yatmak zorunda kaldığını yazmıştı.

 

Genç adam şaşkındı, kızı bu konuda ikna edemiyordu, hızla telefonunu çıkardı, ona yorumları okutmak istiyordu. Geceden beri girdiği sitenin yorum kısmını açıp genç kıza uzattı.

 

Ekin şaşkın ve merakla tek tek okudu, gözlerini kısıp adamın yüzüne baktı, bu konunun hala kapanmamış olması şok etkisi yaratmıştı, bu kadar uzatacağını hiç düşünmemişti.

 

Telefonu kapattı, adamın avucuna bırakıp ters bir bakış attıktan sonra hızla ilerlemeye başladı. Genç adam şaşırdı, arkasından yetişmeye çalışsa da genç kız umursamadan ilerliyordu.

 

Koşar adımlarla önüne dikilip adımlarının durmasını sağladı Ömer. Onu kızdırdığını biliyordu, "Aşkım" dedi, genç kız kafasını çevirdi.

 

"Aşkım ben sadece senin için uğraşıyorum"

 

Ona baktı Ekin, derin bir nefesle sakinleşmeye çalıştı. "Aşkım, bir tanem, sevgilim. Düşün o anı, doğumdan çıkıp sana getiriliyor. Kucağına aldığın anda her şeyi unutacaksın, emin ol"

 

"Evlat-" dedi, Evlat edinelim diyecekti. Genç kız derin bir soluk aldı, öfkeyle parmağını salladı.

 

"Gidiyorum Ömer! Sakın bu konuyu kapatmadan karşıma çıkma!"

 

Arkasını döndü, genç adamın gözleri büyüdü, kolundan tuttu. Geri adım atmak zorundaydı, onu ikna edemeyecekti.

 

"Tamam, tamam istediğin olsun"

 

Genç kız derin bir solukla gülümsedi, "Sonunda" dedi, Ömer gözlerine çekinerek baktı. "Ama yıllar sonra"

"Çekil karşımdan!" Genç kız hızla adım attığında, Ömer gülümsedi. Kendine çektiği gibi kollarını ona sıkıca sardı. Saçlarını kokladı, burnunu alnına dayadı.

 

"Kızma bana, kıyamadığımdan hep deli sözlerim"

 

Genç kız tek kelime etmedi, kollarını sırtında birleştirip burnunu göğsüne bastırdı.

 

..... 

Karşı karşıya oturuyordu iki genç, ikisininde zihninde dünyaya gözlerini yeni açan ikiz bebekler vardı. İkisi de çocukları çok başka seviyordu.

 

Genç adam önündeki çaydan tek yudum aldı, bardağı yavaşça masaya indirdi. Bakışları genç kızın eline kaydı, ince uzun parmakları vardı. Tırnakları törpülü fakat ojeli değildi, kullanmayı pek sevmiyordu, doğal hali her zaman ilk tercihiydi.

 

Elinde karıncalanma hissetti Ömer, kalbi hızla çarpıyordu. O parmakları, kendi parmaklarının içerisinde hissetmek, bir kez daha dokunup sıcaklığını duymak istiyordu.

 

Derin nefes aldı, benliğine engel olamıyordu, bu istek her yerini ele geçirmişti. Elini yavaşça itti, önce orta parmağının ucu kızın orta parmağının ucuna değdi.

 

Ekin hızla bakışını önce ellerine ardından gözlerine çevirdiği anda, elini hakimiyetine alan elle ne yapacağını şaşırdı.

 

Kalbi yuvasından çıkmak için çırpınan bir kuş misali kanat çırpıyordu, ellerinin üzerinde hissettiği koca parmaklar tüm vücudunu bir titremenin etkisine aldı.

 

Benliğini koca bir huzur sardı, hastalıkla boğuştuğu bir yıllık ömründe, ilk defa ailesinin söylediği gibi güçlü olduğunu hissetti.

 

Gözlerindeki koyu bir çift siyah, genç kızı da yanına alıp gökyüzüne havalandırdı, tüm korkularını, acılarını, çaresizliğini bir yağmur misali yok etti.

 

Gözlerinin dolduğunu hissetti genç kız, hayatının kaçınılmaz gerçekleri her güzel anında olduğu gibi bu anına da kara bulutlar getirmişti.

 

Geriye kalan kısa ömründe bunu ona yapamazdı, gittiği yerde çok daha iyi bir yerde olacağını hissediyordu. Çektiği tüm acıların mükafatı ebedi kainatın cenneti olacaktı.

 

Tek düşündüğü her daim sevdikleri olmuştu. Gidişiyle, bu hayattan göçüşüyle kalplerine koca birer mum yanacaktı, o mum zaman geçtikçe küçülecek, eriyecek fakat hiçbir zaman yok olmayacaktı. Her daim ömrülerinde bir sızı olarak kalacaktı.

 

Ailesi bunu yaşayacaktı, yaşatmamayı dilerdi. Hiç hatırlanmamayı, mumların sönmesini ve acıları, hüzünleri kendiyle götürmek, onları geride mutlu bırakmayı isterdi.

 

Düşündükçe yıkan, ölümden değil de geride bırakacaklarına üzülen kalbi, bir kişiyi daha buna ekleyemezdi. Bu kötülüğü yapacak kadar kötü biri değildi, ömrü boyunca bir karıncayı bile incitmemişti.

 

Çocukluğunda bile diğer çocukların aksine karınca yuvalarına yakın bir yere taşıyabilecekleri yiyecekleri ufalayıp bırakır, taşıdıklarını mutlulukla izlerdi.

 

Şimdi bile bile bu adama yakın olamaz, onu da geride gözü yaşlı bırakamazdı. Zor olsa da, canını yaksa da uzak durmaya gayret edecekti. Elini yavaşça geriye çekti, yanağına usulca bir damla yaş süzüldü, hızla diğer elinin tersiyle adamın görmesine izin vermeden sildi.

 

Genç adamın yüzü asıldı, ikinci kez red ediliyordu. Bakışını yüzüne çevirdi, buğulu gözlerinin içine bakmak istedi, genç kız hızla saçındaki gözlüğü gözlerine indirip yeşiliklerini kapattı.

 

Kafasını soluna çevirdi, eşsiz denizin manzarasına daldı, acıyla haykıran kalbine rağmen sakinleşmeye çalıştı. Gücünü toplamaya çalıştı, sessiz ve derin bir soluk alıp verdi.

 

"Neden yalnızsın?" diye sordu, bu anın etkisinden çıkması gerekiyordu. Genç adam tek kelime edemedi, elini masanın altına, dizinin üzerine bırakmış sessizce kızı izliyordu.

 

"Bilmiyorum" dedi zar zor, heceler iki dudağının arasından oldukça zor çıktı. Bir ses duyuldu o anda, telefonu çalıyordu.

 

Elini ceketinin iç cebine bıraktı, telefonunu çıkardı, ekranda 'Melis' yazıyordu. Yüzünde ciddi bir ifade belirdi, cevaplama tuşuna dokunup kulağına yaklaştırdı.

 

"Alo" dedi, bakışları sadece karşısındaki kızın üzerindeydi, telefonun ucundaki kişinin ne diyeceği umurunda bile değildi.

 

"Aşkım şirkete geldim fakat yoksun."

 

Genç adamın kaşları çatıldı, çat kapı onu ziyarete gelmesine tahammül edemiyordu. Derin bir nefes verdi, sakinliğini korumaya çalışıyordu.

 

"Neden geldin?"

"Paketin vardı, geçen gün sen yokken getirilince eve götürmüştüm. Sana geri verecektim"

 

Gözleri büyüdü adamın, tatilde olduğu gün sekreteri bir paketten söz etmiş, sonrasında varlığını tamamen unutmuştu.

 

"Paket neden sende!?"

"Özel olduğunu söyledikleri için bizzat sana vermek istedim"

 

Genç adam elini kaldırdı, ensesini sertçe ovdu, yüzü gergindi.

 

"Odama bırak, gelince alacağım"

 

Genç kız genç adamın odasında, koltuğuna oturmuş, yavaşça sağa sola sallanıyordu.

 

"Seni özledim, ne zaman geleceksin."

"Gelmeyeceğim!" dedi, telefonu kulağından indirdiği gibi aramayı sonlandırdı.

 

.... 

Sıkıntıyla koltuğa oturdu Melis, genç adamın tepkisi sorası soluğu Emel Hanım'ın yanında almıştı. Bir bacağını diğerinin üzerine attı, gözlerini kadına çevirdi, karşılıklı oturmuşlardı.

 

"Bu iş olmayacak" dedi, bir yıldır evlilik planını gerçekleştirmeye gayret ediyorlardı.

 

Kafasını yavaşça iki yana salladı Emel Hanım, kahvesini yudumlayıp önündeki cam sehpaya bıraktı. 1 yıllık süreçte oğlunu bu kıza yakınlaştırmak için her yolu dememişti.

 

"Er yada geç olacak, başka yolu yok"

 

Derin soluk aldı Melis, kendi kahvesine uzandı, bir yudum içti.

 

"Nasıl olacak Emel Teyze? Zamanla yakınlaşması gerekirken daha çok uzaklaşıyor"

"Farkındayım, son zamanlarda bende onu pek göremiyorum. Ya dışarıda yada şirkette zaman geçiriyor"

 

Gözleri buluştu, ikisi de bu işe artık bir çare bulmak istiyordu. Bir şekilde adamı evliliğe ikna etmek zorundaydılar.

 

"Bu kadar çaba boşuna mıydı?" dedi genç kız, yüzü asıktı. Genç adam ondan uzak durabilmek için elinden geleni yapıyordu. Bulunduğu ortama girmemek için büyük savaş veriyordu her daim.

 

"Hayır, boşuna değil. Başka bir yol bulacağız." sustu, gözleri endişeyle ona döndü yeniden. Unuttuğu bir şey vardı.

 

"Doğan ne durumda?" diye sordu, Melis'in gözleri onunkilerle buluştu. Kahvesini yeniden yudumlayıp önündeki sehpaya bıraktı.

 

"Öfkeli, her an her şeyi berbat edebilir. Pakete yetişmemiş olsaydım şimdi Ömer gerçek geçmişini öğrenmiş olurdu."

 

Kafasını eğdi, yüzü endişe doluydu. Paketin varlığından haberi olduğu anda soluğu şirkette almıştı, içerisinde genç adamın gerçek geçmişindeki hayatı ve sevdiği kızın resimleri vardı. Adama tamamen hafızasını geri kazandırma çabasıydı.

 

"Doğan başımıza iş açacak, bir şekilde durdurmamız gerekiyor"

"Adam gerçek bir manyak, nasıl durduracağız?"

 

Duraksadı Emel Hanım, düşünmeye, bu ile bir çare bulmaya çalıştı.

 

"İstediği ne?"

"O kızın adresi"

"Ne? Ne yapacak?" diye sordu Emel Hanım şaşkınlıkla.

 

"Hiç bilmiyorum, ama buna takmış durumda. Söylemediğim her anda da beni Ömer'e gerçekleri anlatmakla tehdit ediyor"

 

Kadının gözleri kızın gözlerine kaydı, yüzünde merak vardı.

 

"Sen o kızın yeni adresini biliyor musun?"

"Hastaneden taburcu olduktan sonra taşınmışlardı, eğer yine ev değiştirmedilerse biliyorum"

"Sağlığı nasıl, neden hala hayatta?"

"Bilmiyorum ama en son aldığım habere göre hiç umut yok."

 

Derin bir soluk verdi kadın, kızın hatırlayıp yeniden oğlunun karşısına çıkacağından delice korkuyordu.

 

"Doğan'a adresi bizi ve Ömer'i rahat bırakması karşılığında ver."

"Emin misin Emel Teyze? Sıkıntı çıkmaz mı?"

"Kızın durumu belli değil, o bulmadan ölürse bu adam tamamen bela olacak bize."

"Haklısın sanırım"

 

Derin nefes aldı, başını sağında bulunan televizyona çevirdi, açıktı, bir reklam gösteriliyordu. Minik bir bebeğin gülüşü, babasının kucağına alışı ve annesinin izleyişinden oluşuyordu.

 

Emel Hanım'ın yüzünde ufak bir tebessüm belirdi, aklında çok başka plan yer almıştı, oğlunu evliliğe ikna etmenin en kesin yoluydu.

 

"Bebek" dedi, Melis'in bakışı ona döndü. "Ömer çocukları çok seviyor, onlara karşı çok hassas. Bu yüzden ona bu duyguyu sen yaşatmalısın"

"Ne?"

"Ömer'i baba yapacaksın, çocuk için bile olsa asla seni bırakmayacak"

 

Melis duraksadı, alt dudağını ısırdı. Düşüncesi bile oldukça hoşuna gitmişti, adama ait bir bebek fikri çok güzeldi.

 

"Nasıl olacak bu? Yüzüme bile bakmıyor"

"Bunu da sen düşün ve bir çaresini bul"

 

Bakışları buluştu, ikisinin de yüzünde koca bir tebessüm oluştu. Zafere yakın olduklarını hissediyorlardı.

 

.... 

Yürüyordu iki genç, bir parkın yürüyüş yolundaydılar. İkisi de sessizdi, bir arada oldukları her anda dillerinden kelimeler zar zor dökülürdü.

 

Genç kız bir adım önde, Ömer de gerisindeydi. Sessizce onu takip ediyor, anlam vermeye çalışıyordu. Bazen çok yakın arkadaş bazen bir yabancıdan farksızdı. Her daim sessizliği seçiyordu, adam vakit geçirdiği her anda da bunu fark edebiliyordu.

 

Ya konuşmayı hiç sevmiyordu yada onu susturan, dilini lal eden bir şeyler vardı. Bir yıllık hafızasında böyle bir kıza ilk defa rastlıyordu.

 

Genç kızın bakışları öndeydi, önünde onlarca çocuk, anne ve baba vardı. Herkes bir köşede kendi halinde sohbet ederken o sadece boşluğa bakıyordu.

 

Halsizdi, attığı her adım onu bir öncekinden daha çok zorluyordu. Gerideki adamın nefesini hissediyor, adımlarını duyuyordu. Tek kelime edemese de kalbinde büyük savaşlar vardı. İki eli göğsünde bağlamış, birini de yumruk yapmıştı. Adamın tuttuğu o elin, onda bıraktığı etkiyi düşünüyordu. Neden böyle hissettiriyordu, neden tüm varlığı adamı delice istiyordu.

 

Başının üst kısmında ufak bir sızı vardı dünden bu yana, düşünmeye bir şeyler için yormaya devam ettikçe de şiddeti daha çok artacaktı, biliyordu. Kafasını yavaşça iki yana salladı, ne olursa olsun onu düşünmeye devam edecekti.

 

Hayatın ona çok gördüğü aşka, rüyalarında ve zihninde de engel olmasına izin vermeyecekti. Başına ağrılar girse de, dayanılmayacak hale gelse de o, elini tuttuğu o anı her hatırlayacaktı.

 

O kısacık an, silik hafızasında, kısacıl ömründe kalbine mutluluk veren en gerçek şeydi. Bir daha gerçekleşmeyecek olsa bile bunu hep güzel hatırlayacaktı.

 

Gözlerini kapadı, tam sağ tarafındaki bisiklet yolunda minik bir çocuğun düştüğünü gördü. Küçük, dört tekerlekli mavi bir bisikletin üzerindeydi, dengesini kaybetmişti.

 

Genç kız tek adım attı, yanına yaklaşmak istedi ama genç adam koşarak önünden geçip çocuğun önüne eğildi. İki kolundan dikkatle tutup ayağa kaldırdı, üstünü temizledi, bisikleti düzeltti, Ekin yaklaşıp önüne çömeldi.

 

Kısık kahverengi gözleri, siyah saçları olan 6 veya 7 yaşlarında bir erkek çocuktu, onu yerden kaldıran adamın gözlerine bakıyordu.

 

Genç kız ellerini tuttu, "İyi misin? Bir yerin acıdı mı?" diye sordu, küçük çocuk kafasını iki yana salladı, düştüğü yer sert değildi.

 

"Acımadı" dedi, ses tonundaki incelik, harfleri sıyıran kelimesi genç adamın yüzünde tebessüm oluşturdu.

 

Aynı şekilde çömeldi, dikkatle yüzüne bakıyordu. "İsmi neymiş bu yakışıklının?" diye sordu, çocuk gülümsedi, kısık gözleri varlığını sildi.

 

"Umut" dedi, iki gencin kısa bir an duraklamasına neden oldu. Çocuk genç kıza yaklaştı, iki dudağını kulağına dayadı. Birkaç kelime fısıldayıp bisikletini tuttuğu gibi uzaklaştı.

 

Ömer şaşkındı, bakışını Ekin'e çevirdi, ikiside ayağa kalkmış, istemsiz bir şekilde yanyana çok yakın durmuş çocuğun gözden kayboluşunu izliyordu.

 

Genç adam bakışını kıza çevirdi, sağındaydı. "Kulağına ne dedi?"

Ekin alt dudağını ısırdı, yüzünde sabahtan bu yana ilk defa bir tebessüm belirdi.

 

"Senden çok iyi bir baba olacağını, seni kesinlikle kaçırmamam gerektiğini söyledi." dedi gülüyordu, küçük çocuğun boyundan büyük kelimeleri onu şaşırtmıştı.

 

Genç adam tek kelime edemedi, kızın gülen yüzüne hayranlıkla bakıyordu. Yavaşça elini uzattı, genç kızın parmaklarının içerisine geçirdi.

 

Ekin'in gözleri önce parmaklarını kenetleyen parmaklara sonra da bir çift kömür göze kaydı, kalbi hızla çarpıyordu. Kafasını yavaşça eğdi, ne yapacağını bilemez durumdaydı.

 

Adamın yüzünde ufak bir tebessüm oluştu, onun için ufak da olsa bir umuttu. Yavaşça adım attı, genç kız takip etti. Uzun zaman sonra ilk defa el ele yürümeye başladılar.

 

..... 

Lütfen oy ve yorumları unutmayalım 💚

Loading...
0%