Yeni Üyelik
19.
Bölüm

18.Bölüm: Ölecekmişim

@mlkshnn

'Senden vazgeçmemi istiyorlar ama bunu ölümün bile başaramayacağını bilmiyorlar'

 

... 

Bir el hissetti tam omzunun üzerinde, mayışık bakışını çevirdi, gözlerinin önünde sadece genç kızın hayali belirdi, ona yeşil gözleriyle bakıp gülümsüyordu.

 

"Gel.. din mi?" diye sordu zar zor, kafasını yavaşça olumlu anlamda salladı Melis, barmenin arayışıyla soluğu burada almıştı.

 

"Evet aşkım senin için geldim, hadi gidelim" yaklaşıp koluna girdi, zar zor da olsa çıkışa yürüyüp kendi arabasına bindirdi. Yüzünde mutluluk vardı, bu gece her şey farklı olacaktı.

 

Kurduğu plan düzgün gittiği anda bu adam evliliği reddetme şansını tamamiyle kaybedecekti.

 

.... 

Elinde bir bardak içecek vardı Ezgi'nin, yanındaki adamın tam karşısında durmuştu. Yüzünde kcoa bir gülümseme vardı, adamın ağzından çıkan kelimeler nedeniydi.

 

Bir köşede sessizce duruyordu Mert, elindeki bardağı parmaklarının arasında sıkmıştı. Gözleri kısık ve öfke doluydu, genç kızın kendiyle getirdiği adamdan nir an bile bakışını ayıramıyordu.

 

Tek elini yumruk yapmış izliyordu, bardağı tek dikişte boşaltıp önündeki masaya bıraktı, derin derin soluk alıp sakinleşmeye çalıştı. Durumu sindiremiyordu, ilk anda onu fark etmesine rağmen Ezgi nasıl, nasıl olur da yüzüne bile bakmazdı?

 

Kendine çeki düzen verdi, hızlı adımlarla yürüdü. Genç kızın yanında durdu, bakışını adamdan ayırmaya gayret ederek ona döndü.

 

"Ezgi Merhaba" dedi, genç kızın gözleri ona döndü, yüzündeki tebessüm yok oldu. Önemsemeden "Merhaba Mert Bey" deyip bakışını yeniden arkadaşına çevirdi.

 

Dişlerini sıktı genç adam, tepki vermemek için kendini oldukça zorluyordu. "Arkadaşın mı?" diye sordu istem dışı.

 

Ezgi'nin bakışı şaşkınlıkla ona döndü, kafasını onaylar anlamında sallayıp derin bir soluk aldı, onu başından atmak uğruna arkadaşına döndü.

 

"Bora, bu kişi iş yerinden bir arkadaş" diyerek Mert'i gösterdi. Bora tebessüm ederek elini uzattı, kısık mavi gözleri, açık teni vardı. Uzun bir boya ve düzgün bir fiziğe sahipti.

 

"Memnun oldum Mert" dedi, gözlerini genç kıza çevirdi, onun bakışlarına, gülüşüne ve parıldayan yüzüne baktıkça kalbindeki coşkuya engel olamıyordu

 

Tek kelime edemedi Mert, genç kızın onu tanıtış şekline de umursayışına da şaşırmıştı. Uzatılan eli sıktı, Bora elini çektiği gibi genç kıza döndü, slow bir müzik alanda yankılanmaya başlamıştı.

 

"Bu dansı bana lütfeder misiniz hanımefendi?"

 

Ezgi tebessüm etti, itiraz etmeden eline karşılık verdi. "Memnuniyetle" dedi, arkasını döndü. Mert'i geride bırakıp dans pistine yürüdüler.

 

.... 

Günün ilk ışıklarıyla gözlerini araladı Ömer, kafasının büyük kısmında koca bir sızı vardı. Kendine gelmeye zorlanıyordu, kolunu yavaşça kaldırdı, gözlerinin üzerine bırakıp kapadı.

 

Kapalı gözlerinin arasında zihni bir yolculuğa çıktı, gece şirketin kutlaması vardı. Mert'in planıyla Ekin'de gelecek ikisi için güzel bir başlangıç olacaktı.

 

Gözleri hızla aralandı, plan ters tepmiş Ekin kutlamaya gelmemişti. Kolunu bir hışımla yüzünden ayırdı, bulunduğu yere baktı.

 

Şaşkınlıkla doğruldu, çift kişilik koca bir yatağın üzerinde sırtüstüydü. Üstü çıplaktı, altında da bir pijama vardı, saçları dağılmıştı. Üzerine bir örtü örtülmüştü.

 

Hızla kalktı, anlam vermeye çalıştı. Burası neresiydi? Ne ara sıra kaldığı otel ne dağ evi ne de yaşadığı evdi. Şaşkınlıkla ayaklarını yataktan indirip ayağa kalktı, bir ses ulaştı kulağına.

 

Bir genç kız sesiydi, kısık bir tonda pop bir şarkı mırıldanıyordu. Gözleri büyüdü, hızla etrafa bakındı. Ceketini, pantolonunu ve gömleğini yere saçılmış şekilde gördü. Aklına gelen tek bir şey oldu, kafasını hızla iki yana sallayıp yaklaştı.

 

Eline aldığı sırada odanın kapısı yavaşça aralandı. Bakışını çevirdi, yüzünde koca bir şaşkınlık oluştu. Uzun sarı saçları, çıplak ayaklarıyla Melis göründü. Üzerinde uzun bir tişört bulunuyordu, yüzünde de koca bir tebessüm vardı.

 

"Aşkım" dedi, genç adam geriye bir adım gitti. Düşündüğü şey gerçek olmamalıydı, dün gece böylesine bir hata yapmış olamazdı.

 

"Melis" dedi, genç kız yanına yaklaştı. Elini genç adamın omzuna bıraktı, gözlerini gözlerine çevirdi.

 

"Günaydın, senin için harika bir kahvaltı hazırladım."

 

Geri geri gitti Ömer, "Neredeyim ben?" diye sordu, Melis tebessüm etti. "Burası daha önce defalarca davet etmeme rağmen hiç gelmediğin evim."

"Ne işim var burada? Nasıl, ne zaman geldim?"

 

Güldü genç kız, adamın geri adımlarına rağmen yanına yaklaşmaya çalışıyordu. Elini yüzüne yaklaştırdı, Ömer hızla tutup temasa izin vermeden itti.

 

"Dün geceyi unutmuş olduğunu söyleme"

"Dün gece.. Ne oldu?"

 

Kalbi delice çarpmaya başladı, duymak istemediği kelimeler vardı, endişeyle bekliyordu.

 

"Bardaydın, arayıp seni almamı istedin."

"Ne?"

 

Kafasını iki yana salladı genç adam, bu mümkün değildi.

 

"Sarhoştun. Bende seni kendi evime getirdim."

 

Yumruklarını sıktı Ömer, gözleri açıklama berklercesine kızın üzerindeydi. Tebessümle yeniden yaklaştı Melis, yanından geçip yatağın kenarına oturdu. Elini yastığın üzerinde gezdirdi, alt dudağını ısırdı, gözleri parıldıyordu.

 

"Dün gece bana unutamayacağım bir gece geçirttin"

"Ne?"

 

Kafasını hızla iki yana salladı, elini ensesine bırakıp sertçe ovdu. Gözlerini kapayıp hatırlamaya çalıştı, zihnini zorladı. Beliren tek şey bara girişi ve alkol alışıydı.

 

"Hayır"

"Evet aşkım, biz dün gece birlikte olduk. Çok güzeldi"

 

Genç adam kafasını hızla iki yana salladı, "Hayır" dedi, olduğu yerde döndü, tüm gücüyle ayağını yatağın ayağına geçirdi.

 

"Hayır! Öyle bir şey olmadı!!"

 

Hızla giysilerini toplayıp aceleyle giyindi, genç kızın yüzüne bile bakmadan koşar adımlarla evden çıktı.

 

Yüzünde koca bir tebessüm vardı genç kızın, telefonunu eline alıp pencereye yaklaştı. Perdeyi yavaşça araladı, genç adamın taksiye bindiğini görüp bir numarayı mutlulukla çevirdi.

 

"Alo"

"Emel Teyze sıkı dur, sana güzel bir haberim var"

"Nedir?"

"Dün gece Ömer'le birlikteydik"

"Ne?"

 

Hızla doğruldu Emel Hanım, evindeki koltukta oturuyordu. Ayağa kalktı, yüzünde koca bir tebessüm oluştu.

 

"Siz gerçekten yaptınız mı?"

"Evet, iş tamamdır"

 

....

Gözlerini yavaşça araladı Ekin, oldukça bitkin hissediyordu. Bakışını duvardaki saate çevirdi, gözleri büyüdü. Öğlen vakitlerine yaklaşıyordu, şaşkınlıkla doğrulmaya çalıştı.

 

Neden bu kadar çok uyumuştu? Tedavi günleri sonrasında diğer günün erken vakitlerinde kendine gelirdi her daim. Bu defa kendine gelmesi çok daha uzun sürmüştü.

 

Üstünde durmamaya gayret etti, ayaklarını yataktan indirdiği sırada bir ses duydu. Bakışını kaldırdı, gözleri kapıya yoğunlaştı. Oldukça yavaş bir şekilde aralanıyordu, kapı arasında bir çift minik yeşil göz gördü.

 

Tebessüm etti, "Ablacığım" dedi, Ali duyduğu gibi kapıyı hızla tamamen açtı. Gülümseyerek yanına koştu, "Abla" yatağın önünde durdu.

 

Yanına yaklaşıp sıkıca sarılmak istedi, annesinin tembihlerini hatırlayıp durdu. Ablasını çok sıkması, zorlaması, canını yakacak bir şey yapması yasaktı.

 

Genç kız gözlerini kıstı, onun minik yeşillerine baktı. Kollarını iki yana açtı, "Fındığım" dedi, Ali hızla kollarının arasına sığındı.

 

Erken vakitlerde okula gitmek için uyanmıştı, öğretmeni gelmeyeceğini bildirince de bir daha uyuyamamıştı. Yarım saattir de kapının önünde, ablasının uyanmasını sabırsızlıkla bekliyordu.

 

Sıkıca sarıldığı küçük bedeni kokladı Ekin, tüm ciğerlerine kokusunu çekti. Evdeki neşesi, minik arkadaşı ve sırdaşıydı. Yavaşça geriye çekilip gözlerine merakla baktı.

 

"Sen neden okula gitmedin?"

"Öğretmenimiz hasta olmuş"

 

Genç kız tebessüm edip iki kolundan tuttu, iki bacağı yana sarkacak şekilde kucağına oturttu.

 

"Peki, dün okuma yarışması yaptınız mı?"

 

Küçük çocuk kafasını onaylar anlamında sallayıp bakışlarını yere eğdi. Hala ablasının istediği sıralamayı elde edememişti.

 

"Kaçıncı oldun?"

"Üç.. yine"

 

Gülümsedi genç kız, kardeşinin suçluluk barındıran üzgün ifadesine dayanamıyordu. Kafasının üst kısmına ufak bir öpücük kondurdu.

 

"Olsun, bir dahakine daha iyi yaparsın."

"Evet, evet birinci olacağım" dedi sevinçle, "Biliyorum, olacaksın"

 

Kollarını sıkıca doladı, burnunu saçlarına gömdü.

 

..... 

Masanın başında oturuyordu Ezgi, önünde yığınla dosya vardı, tek tek önündeki bilgisayara geçirmeye çalışıyordu. Yoğundu, kafasını kaldıracak vakti yoktu.

 

Bakışını ekrandan ayırmadan, elini masada gezdirip bardağına dokundu. Kulplu ve beyaz renkti, üzerinde şirketin logosu bulunuyordu.

 

Bakışını çevirdi, kahveyi bitirmişti. Bardağı eline alıp ayağa kalktı, yenilemesi gerekiyordu. Onsuz işe yoğunlaşmak oldukça zordu.

 

Odasından çıkıp koridorda geçti, bakışları tek bir kişiye kaydı. Mert karşısındaydı, elinde bir dosya, üzerinde siyah bir takım elbise vardı. Hızla yönünü değiştirdi, genç adamın gözleri ona kaydı.

 

"Ezgi!" dedi, hızlı adımlarla yanına yaklaşıp önüne dikildi. "Günaydın"

 

Genç kız umursamazlığıyla gözlerine bakmadan derin bir soluk verdi, "Günaydın" dedi, sollamaya çalıştı, Mert izin vermedi, önünde durmuştu.

 

"Dün gece için gerçekten özür dilerim" dedi, Ezgi'nin ters bakışları onu buldu. Dün gece kutlamada affedemeyeceği bir hata yapmıştı.

 

"Gitmem gerek" dedi, arkasını döndü. Mert kafasını iki yana sallayıp yeniden önüne dikildi, kendini affettirmeden gitmesine izin vermeyecekti.

 

"Gerçekten öyle olsun istemedim"

 

Kafasını olumsuz anlamda salladı Ezgi, ona kesinlikle inanmıyordu. Arkadaşıyla katıldığı kutlama onun yüzünden yarım kalmıştı.

 

"Mert Bey lütfen, sizinle konuşacak hiçbir şeyim yok"

"Hayır Ezgi, beni dinlemek zorundasın"

 

Öfkeyle soludu genç kız, sessiz olmaya ve etraftakilerin dikkatini çekmemeye çalışıyordu.

 

"Size de söyleyeceğiniz tek kelimeye de inancım yok. Dün gece yaptığınız hareketle de bunda çok haklı olduğumu bir kez daha gösterdiniz"

 

Omuz silkti genç adam, ensesini ovdu, saçlarını karıştırdı çaresizlikle.

 

"Gerçekten isteyerek değildi" dedi sistemle, genç kız solladı, hızlı adımlarla kahveyi bile umursamadan odasına ilerledi.

 

Derin bir nefes aldı Mert, ne yapacağını, onu nasıl ikna edeceğini hiç bilmiyordu. Kafasını eğip kaldırdı, gözleri giriş kapısına kaydı.

 

"Ömer!" dedi, girdiğini gördüğü arkadaşına yaklaştı. Son olarak dün gece görmüştü.

 

"Neredesin oğlum sen dün geceden beri?"

"Cehennemde!"

 

Öfke doluydu Ömer, gözü hiçbir şeyi görmüyordu. Hızlı adımlarla asansöre yürüdü, "Ne oluyor?"

 

Genç adamın kulakları duymuyordu, zihninde sadece Melis'ten duydukları vardı. Aklı başka hiçbir şeyi almıyordu. Bindiği asansör odasının olduğu katta durdu, hızla yürüdü, Mert takip ediyor, anlam vermeye çalışıyordu.

 

Koltuğuna oturdu, arkadaşı da tam karşısına oturdu. Bakışlarını üzerinden hiç ayırmıyordu.

 

"Sorun nedir? Ekin gelmedi diye mi bu öfken?"

"Kes sesini Mert!"

 

Sırtını ve kafasını geriye yasladı, bakışlarını tavana çevirdi. Dün geceyi hatırlamak için zihnini zorlamaya çalışıyordu. Son hatırladığı sinir ve hayal kırıklığı ile bara gidip içmeye başladığıydı.

 

"Sanırım ikisi de hayatımıza girdiği gibi çıktılar" dedi Mert kafasını eğerek. Ömer'in bakışı ona döndü, arkadaşına anlam vermeye çalıştı.

 

"Sana ne oldu?"

"Hiç sorma, o adam vardı ya, Ezgi'yle kutlamaya gelen. Bir tepsi dolu içeceği üzerine döktüm"

"Ne?" dedi Ömer şaşkınlıkla.

 

"Çocuk musun oğlum sen? Nasıl yaparsın böyle bir şeyi?"

"Saçmalama oğlum. Onu Ezgi'nin yanında görünce bunu yapmak gerçekten içimden geçti ama yapmadım."

 

Merakla dinliyordu Ömer, "Görevlilerden biri içeceklerin olduğu tepsiyle önümüzden geçiyordu. Ben Ezgi ve o adama öylesine dalmışım ki onu fark etmemişim. Adım attığım anda ayağıma takıldı ve tüm içecekler o adamın üzerine döküldü."

"Ezgi ne yaptı?"

"Sinirlendi, o adamla birlikte oradan hızla ayrıldı. Şimdi de konuşmaya çalıştım fakat dinlemedi bile"

 

Derin nefes verdi Ömer, "Rahat bırak oğlum o kızı, sana ilgi gösterecek biri değil"

 

Mert kafasını iki yana salladı, pes etmeyi düşünüyordu. Ezgi kaçtıkça, uzak durmaya çalıştıkça itiraf edemese de adamın daha çok ilgisini çekiyordu.

 

"Ne zaman pes ettiğimi gördün?" dedi, ceketinin iç cebinden bir simkart çıkarıp arkadaşına uzattı.

 

"Bu senin"

"Bunu nereden buldun?"

"Elemanlardan biri kırdığın telefonda görüp çıkarmış"

 

Eline aldı Ömer, masanın alt çekmecesini açtı, yedek bir telefonu her daim bulunurdu, çıkarıp simkartı taktı.

 

....

Odasına geçti Ekin, ailesiyle kahvaltı edip soluğu burada almıştı. Yatağının ucuna oturdu, gözleri telefonuna kaydı. Hızla ayağa kalktı, en son tedaviye gitmeden önce eline alabilmişti.

 

Merakla aldı, yatağın kenarına oturup tuşunu açtı. Yüzünde şaşkınlık oluştu, Ömer'den dün akşam beş ayrı cevapsız arama vardı. Merakla ismine dokunduğunda, avucunun içerisinde telefon titremeye başladı.

 

"Doğan" yazıyordu, gülümseyerek cevaplayın kulağına yaklaştırdı.

 

"Geçen defaki kafedeyim, gelmen için dakika tutuyorum"

 

Genç kız tebessümle ayağa kalktı, hızla dolabını açıp giyebileceği bir şeyler aradı. Olabildiğince hızlı olmaya çalışıyordu.

 

.... 

Koşar adımlarla kafenin önüne yaklaştı Ekin, gözleri kapının tam önünde bekleyen adama kaydı, tebessüm etti.

 

"Çok beklettim mi? Diye sordu soluk soluğa. Parıldayan gözlerini iki yana salladı Doğan, genç kız oldukça hızlı bir şekilde soluğu yanında almıştı.

 

"Çok hızlısın, hadi gidelim. Sana bir sürprizim var"

 

Merakla doldu Ekin, gözlerinin içine açıklama beklercesine bakıyordu.

 

"Sürpriz mi?"

"Evet, seni götürmek istediğim bir yer var"

 

Genç kız duruldu, gidip gitmeme arasında kaldı. Kalbi delice kabul etmesini istiyordu, derin bir nefes aldı. Ona geçmişini verebilecek tek kişi bu adamdı, kaybetmeyi kesinlikle göze alamazdı.

 

Kafasını olumlu anlamda salladı, Doğan'ın yüzünde koca bir tebessüm oluştu, genç kız artık ondan uzak durmaya gayret etmiyordu.

 

Yanyana yürümeye başladılar, genç adamın bakışı onun üzerindeydi, yüzü solgundu. "Nasıl geçti tedavi?" diye sordu, genç kızın yüzünde ufak bir tebessüm belirdi.

 

"Her zamanki gibi. Sabah gidip akşam üzeri döndüm"

 

Umursamaz olmaya gayret ediyordu, hayatının en acı gerçeği artık kabullendiği, benimsediği bir gerçek olmuştu.

 

"Bu tedavilerin sana faydası oluyor mu?"

 

Genç kızın gözleri ona döndü, yüzünde hiç gitmeyen bir tebessüm vardı, insanların ona acıyan gözlerle bakmasını kesinlikle istemiyordu fakat bu adamdan da gerçekleri gizleyemiyordu

 

"Olmuyor"

 

Yüzünün asıldığını hissetti genç adam, kalbi delice çarpmaya başladı. Tek kelime edemeden gizli bakışlarla kızı izlemekle yetindi.

 

"Annem bilmediğimi düşünüyor ama sonuçlar her defasında daha kötü çıkıyor"

"Başka hastane, başka şehir veya ülke. Faydası olmaz mı?"

 

Genç kız kafasını iki yana salladı, ailesi kendi imkanlarıyla gerekli araştırmaları yapmışlardı. Umut vaat eden tek doktor bile olmamıştı.

 

"Faydası yok. Doktorların bir kısmı çok az yaşar diyor, diğer kısmı da şu an yaşıyor olmamım da mucize olduğunu söylüyor. Kısacası senin karşında bir mucize duruyor"

 

Adımlarını durdurdu Doğan, tüm vücudu tir tir titremeye başlamıştı, onun için elinden gelen hiçbir şey yoktu. Genç kız fark ettiği anda kafasını geriye çevirdi, merakla yanına yaklaştı.

 

"Neden durdun?"

 

Elini yavaşça kızın eline yaklaştırıp tuttu, gözlerinin içine bakmaya dayanamadı, kafasını yere eğdi.

 

"Sen.. Hep mucizeydin" dedi zar zor. Ekin tebessüm edip elini yavaşça geriye çekti. "Eğer seçim hakkım olsaydı, mucize olmayı değil sağlıklı olmayı seçerdim"

 

Gözlerini kapayıp derin bir nefes verdi genç adam, toparlanmaya ve konuyu dağıtmaya çalıştı.

 

"Geç kalıyoruz, gidelim"

 

Genç kız kafasını onaylar anlamında sallayıp yanına ilerledi, aklına gelen bir şeyle ona döndü.

 

"Seni bugün bir arkadaşımla tanıştırmak istiyorum"

 

Doğan'ın gözleri ona döndü.

 

"Kim bu arkadaş?"

"Ezgi. Kazadan sonraki tek arkadaşım ve dostum "

"Senin için önemli ise memnuniyetle tanışırım"

 

Genç kız tebessüm etti, adama inancı her anda her kelimesiyle daha çok artıyordu.

 

..... 

Genç kız kafasını kaldırdı, önünde şehri alteden koca bir dönen salıncak vardı. Gözleri şaşkınlıkla parıldadı, bulundukları semtin en büyük lunaparkına getirmişti onu.

 

Yüzünde ufak bir tebessüm belirdi, bakışını genç adama çevirdi.

"Lunapark mı?"

 

Kafasını olumlu anlamda salladı Doğan, gülümsüyordu. "Evet, hadi gel" elinden tutup ilerledi. Genç kız heyecan doluydu, kaza sonrası böyle bir yere hiç gelmemişti. Ailesi onu bu tür heyecan ve korku uyandıracak her şeyden uzak tutmaya çalışıyordu.

 

"Hangisine binmek istersin?"

 

Genç kız kafasını iki yana salladı, hiçbir fikri yoktu. Gözlerini parıl parıl ışıklarla parıldayan oyuncaklara çevirdi. Bakışları birinin üzerinde durdu, koca bir dönen salıncaktı.

 

"Bu" dedi, genç adam duymazlıktan gelip çarpışan arabalara yaklaştırdı. Tek bilet alıp tek arabaya yanına oturttu.

 

.... 

Oyuncağın durmasıyla ilk inen Doğan oldu, elini genç kıza uzattı. Ekin tereddüt etmeden karşılık verip ayağa kalktı. Ayakları yere temas etti, yüzünde heyecan dolu bir gülümseme vardı.

 

Saatlerdir burada küçük çocuklardan farksız oyuncaklara biniyordu. Gözleri parıldıyordu, burası oldukça hoşuna gitmişti. Koca lunaparkta adamın onu yaklaştırmadığı tek bir yer vardı.

 

Önünde durdu, bakışını kaldırdı. Dönen salıncak tüm şehri saran yüksekliği ile dönüyordu. "Buna da binelim"

 

Genç adam kafasını iki yana salladı, "Olmaz"

"Neden?"

"Eve dönünce nedenini annene sormalısın"

 

Genç kız şaşırsa da üstelemedi, annesine sormayı aklına koydu. Genç adam ona döndü, "Acıktın mı? Bir şeyler yiyelim"

 

Ekin kafasını olumlu anlamda salladı, iki genç ilerledi.

 

.... 

Yürüyorlardı, yanyana. Ekin'in yüzünde gülümseme vardı. Uzun zamandır geçirdiği en güzel ve en dolu dolu gün olmuştu. Lunaparktan sonra bir yerde başbaşa yemek yenmiş, uzun uzun sohbet edilmişti.

 

Genç kız kaza sonrasında kendini ilk defa birinin yanında böylesine rahat hissetmişti. Hiç susmadan konuşuyor, gülüyordu. Bazen durulup geçmişine dair bir şeyler soruyor, genç adam anında cevaplıyordu.

 

Adımını durdurdu Ekin, genç adamın gözleri ona döndü. "Ne oldu?"

"Teşekkür ederim" dedi genç kız, tüm günü onunla geçirdiği, geçmişini vermeye gayret ettiği için. Ne ailesinin ne de arkadaşının yapmadığını bu adam ilk günlerden beri yapıyordu.

 

Doğan tebessüm edip önüne dikildi. İki elini sıkıca tutup gözlerinin içine baktı. "Ben sana geçmişini vereceğim, sende her zaman bugünkü gibi gülümseyip iyi olacaksın"

 

Dolu gözlerini olumlu anlamda salladı genç kız, tek kelime edemeden kollarını boynuna doladı. Adamın kalbi delice çarpmaya başlamıştı, elini saçlarına yaklaştırıp yavaşça kokladı.

 

..... 

Arabasından indi Ömer, kapıyı çarparak kapatıp anahtarları görevliye uzattı. Gözleri hayal kırıklığı ve öfke doluydu. Yanından geçen, selam vermeye gayret eden çalışanlarının bile farkında olmadan şirkete giriş yaptı.

 

Hızlı adımlarla asansöre yürüdü, Mert göründü. "Ömer" dedi, hızla yanına yaklaştı. Arkadaşı birkaç saat önce şirketten çıkış yapmış, oldukça geç dönmüştü, mesai bitimine çok az vardı.

 

Hiç kimseyi hiçbir şeyi umursamadan odasına yaklaştı genç adam, kapıyı açıp içeri girdi. Koltuğuna yerleşti, Mert de arkasından yaklaştı.

 

Masanın önünde bulunan koltuklardan birine oturdu, üzerindeki garipliğe ve öfkesine anlam vermeye çalışıyordu.

 

"Bir sorun mu var oğlum, söylesene artık" dedi, Ömer kafasını eğdi. Elini ensesine attı orayı sertçe sıvazladı.

 

"Sorun değil sorunlar var! Melis'le birlikte olduğum yetmezmiş gibi o kadar çabama rağmen bana bir defa bile bana gülümsediğini görmediğim Ekin, başka bir adamla birlikteydi ve ona gözleri parıldayarak gülüyordu."

 

Daraldığını hissettiği anda soluğu parkta almış genç kızı ve yanındaki adamı görmüştü. Yüzü asılmış, kızın gülüşünü izleyip öfkeyle oradan uzaklaşmıştı.

 

Mert şaşkındı, gözleri büyüdü. Tek bir kelimeye yoğunlaşmıştı.

 

"Ne dedin sen?" diye sordu, yutkundu, kafasını yavaşça iki yana salladı.

 

"Melis'le birlikte oldum mu dedin?"

 

Ömer'in gözleri ona döndü, derin bir soluk verip geçirdiği gecenin hatırladığı kadarını aktarmaya çalıştı.

 

.... 

Şaşkınlıkla gözlerine bakıyordu Mert, duyduklarına inanmak istemedi.

 

"Yandın oğlum sen, duyulursa evlilikten kurtulamazsın"

"Kes sesini Mert!"

 

Hızla ayağa kalktı, evlilik kelimesi bile delirmesine neden oluyordu. Pencereye yaklaştı, bakışını manzaraya çevirdi. Çaresizdi, bu durumdan nasıl çıkacağını bilmiyordu.

 

Sessizce doğruldu Mert, yanına yaklaştı. "Ekin'i nerede gördün?"

"Parkta. Yanında yüzünü göremediğim bir adam vardı, derin bir sohbetin içerisindeydiler, beni fark etmediler bile."

 

Gözlerini arkadaşına çevirdi, "Ekin gülüyordu. Yanımda tek kelimeyi bile zor etmesine rağmen o adamın yanında soluksuz konuşuyordu."

 

Hayal kırıklığı sarmıştı adamın her yanını, genç kızı tanıdığı günden bu yana bu kadar konuştuğuna hiç şahit olmamıştı. Yanında iken hep sessiz hep durgundu.

 

"Ne yapmayı düşünüyorsun?"

 

Arkadaşına döndü, kafasını yavaşça iki yana salladı. "Doğru olanı yapacağım"

"Nedir doğru olan?"

"Bir daha karşısına çıkmayacağım"

 

Mert şaşkındı, arkadaşının kıza hissettikleri çok başkaydı. Ondan uzak kalabilmesi zordu.

 

"Yapabilecek misin?"

"Deneyeceğim" dedi çaresiz bir solukla.

 

.... 

Akşam üzeriydi, Ekin yanındaki adamla bir kafede oturuyordu. Tüm günü onunla geçmişti, kolundaki saate baktı. Ezgi az önce arayıp şirketten çıktığını söylemişti, ikisi de onu bekliyordu.

 

Genç kız kafeye sessizce giriş yaptı, gözleri arkadaşının olduğu masaya kaydı, yanındaki adamı izlemeye çalıştı. Her hareketini, her mimiğini dikkatle süzdü.

 

Derin bir nefes verip adım attığında gözleri Ekin'in gözleriyle buluştu. "Ezgi" dedi genç kız, tebessümle ayağa kalktı. İki kız birbirini öptü, Doğan da ayağa kalktı.

 

"Ezgi, bu Doğan." dedi, bakışları adamın gözleriyle buluştu. Elini uzattı, genç adam karşılık verdi.

 

"Memnun oldum"

"Bende" boş sandalyelerden birine yerleşti. Yanında arkadaşı, karşısında da bakışını bir an bile üzerinden ayırmadığı adam vardı.

 

Derin nefes aldı Ezgi, sessizliğini koruyamıyordu. "Kaç yaşındasın Doğan?" diye sordu merakla. Genç adam tereddütsüz "25" dedi.

 

"Ekin'i ne zamandır tanıyorsun?"

"Çocukluk arkadaşıyız"

"Neden kazadan bunca zaman sonra ortaya çıktın?"

 

Ekin sessizdi, arkadaşının da tatmin olacağından emindi. Genç adam kendisini sorguya çeken kızın gözlerine bakıyordu sadece.

 

"Yurtdışındaydım, kazadan haberim yoktu"

"Peki.. Ekin'in ailesi seni tanıyor mu?"

"Evet. Benim ailemde onu tanıyor"

 

Geriye çekildi Ezgi, sırtını sandalyeye yasladı. Bakışını arkadaşına çevirdi, "Ekin bana bir kahve isteyebilir misin?"

 

Genç kız garsonu çağırmak için elini kaldırdı, Ezgi itiraz etti. "Hayır, gidip söylemelisin. Şu an yoğun görünüyorlar"

 

Ekin şaşırsa da itiraz etmedi, ayağa kalkıp ilerlediğinde Ezgi gözlerini kıstı. Bakışını Doğan'ın gözlerine ciddiyetle dikti.

 

"Ekin'in çok güzel bir kız olduğunu görüyorsun, ona hiç arkadaşlık dışında bir şey hissettin mi?"

 

Şaşkınlıkla duraksadı genç adam, gözlerini kızın gözlerinden ayırdı.

 

"Hayır, biz sadece arkadaştık" diyebildi.

"Peki" dedi Ezgi, ona doğru yaklaştırdı kafasını.

 

"Peki Ekin'in geçmişiyle ilgili her şeyi biliyor musun?"

 

Doğan kafasını olumlu anlamda salladı, bilmediği hiçbir şey yoktu.

 

"Sana inandım, bu yüzden en çok merak ettiğim soruyu soracağım. Ailesine de sordum ama 'hayır' cevabını aldım."

 

Genç adam sessiz derin bir soluk aldı, rahatlamıştı. Merakla gözlerine bakıyordu.

 

"Ekin'in kazadan önce gerçekten de sevdiği bir adam yok muydu?"

 

Geriye çekildi Doğan, sırtını geriye yasladı. Kafasını yavaşça eğdi, genç kıza sevdiği adamdan hiç söz edilmemiş olduğunun farkındaydı.

 

"Yok.. Ekin'in sevdiği bir adam yoktu" dedi, Ezgi'nin yüzü asıldı. Her şey tamda tahmin etttiği gibiydi, bu adam gerçekten de Ekin'i önceden tanıyordu ama ona karşı hisleri olan ve dürüst olmayan bir adamdı.

 

Geriye çekildi, gözleri Ekin'e kaydı, yanına oturmuştu. "Söyledim, şimdi getirirler" dedi, Ezgi sessizdi. Sadece bakışlarıyla adamı süzüyordu.

 

Bir ses duyuldu, genç adamın telefonu çalıyordu. Masanın üzerindeydi, Ekin'in gözleri ekrana kaydı, 'Melis Arıyor' yazıyordu.

 

Genç adam hızla geriye çekti, cevap vermeden reddet tuşuna bastı. İki kızın gözleri buluştu, "Kız arkadaşın mıydı?" diye sordu Ekin.

 

Genç adamın gözleri büyüdü, kafasını hızla iki yana salladı. "Değil!" dedi tepkiyle, Melis'e nefret duyuyordu. Ezgi şaşırdı, gözlerini kısıp ona dikti.

 

"Sevdiğin biri var mı peki?"

 

Doğan'ın bakışları ona döndü, derin bir soluk aldı. "Var.. Yani yok"

"Var mı yok mu?"

 

Gözlerini yavaşça kapadı genç adam, kafasını yavaşça eğdi. Zihninde geçmişe dair unutamadığı anları vardı.

 

"Bir gün yanıma geldi, heyecan doluydu ve yüzü hiç olmadığı kadar gülüyordu. Ben daha sebebini soramadan, 'Birinden hoşlanıyorum' dedi bir çırpıda. Bir şey diyememiştim, ömrümün en büyük hayal kırıklığı olmuştu. 'Bir insan bu kadar etkileyici bir gülüşe sahip olabilir mi?' diye sordu hemen sonrasında. Cevap veremedim, sadece kalbimi pır pır eden gülüşüne baktım."

 

Derin bir soluk aldı, zihni hiç unutamadığı o anlardaydı.

 

"Başka bir gün yine yanıma geldi, yine aynı heyecan ve mutluluk vardı gözlerinde. 'İkinci defa karşılaştık, bana gülümsedi ve ben bundan çok etkilendim.' dedi bu defa da. Sustum, tek kelime edemedim. Ben.. Hiç görmediğim, bilmediğim o adamdan o anda nefret ettim. Benim en büyük hayalime kısa sürede sahip oluyordu."

 

Ezgi tepksizdi, dikkatle adamı izliyordu. Doğan'ın Ekin'e kayan gizli bakışları hoşuna hiç gitmiyordu. Söz ettiği kişinin de arkadaşı olduğundan adı gibi emindi.

 

"Üzüldüm senin için" dedi Ekin, Doğan sadece gözlerine kısa bir an bakmakla yetindi.

 

.... 

Sessizdi Ezgi, dakikalardır arkadaşıyla eve yürüyordu. Genç adamın yanında daha fazla duramamış, gitmek istediğini söylemişti.

 

Bakışını yavaşça ona çevirdi Ekin, düşüncelerini delice merak ediyordu. Adam hakkında tek kelime etmemişti. Derin bir nefes aldı, "Ne düşünüyorsun?" diye sordu.

 

Ezgi'nin gözleri ona döndü, arkadaşının hevesini kırmak istemiyor, aklındakilerini dile getirme yolunu arıyordu.

 

"Ben.. Onunla bir daha görüşmeni istemiyorum" dedi soluksuz bir çırpıda. Şaşırdı Ekin, beklediği kesinlikle bu değildi.

 

"Ne?"

 

Ezgi'nin adımı durdu, bedenini arkadaşına çevirdi. "Gizlediği şeyler var"

"Gizlediği şeyler mi?"

"Ekin lütfen, bir daha görüşme. O sana göründüğü gibi biri değil."

 

Genç kız kafasını iki yana salladı, yüzü asılmıştı. Kazadan sonra ilk defa böyle birini bulmuştu, ilk defa geçmişini bilen bir arkadaş hayatına dahil olmuştu.

 

"İyi biri.. Gerçekten"

 

Ezgi şiddetle kafasını olumsuz anlamda salladı, o adama hiç güvenmiyordu, arkadaşına zarar verebilirdi.

 

"Hayır iyi olan sensin. O sadece geçmişini bulma çabanı kullanıyor."

"Ben.. İlk defa geçmişimi bilen bir arkadaş buluyorum"

 

Gözleri dolu dolu oldu, Ezgi iki elinden sıkıca tuttu.

 

"Çok haklısın, tek isteğin hafızanın geri gelmesi biliyorum ama herkese güvenmemelisin. Geçmişinde bu adamın iyi bir yere sahip olduğundan emin olabilir misin? Olamazsın. Çünkü bildiklerimiz sadece onun anlattıklarıyla sınırlı."

 

Ellerini yavaşça geriye çekti Ekin, arkadaşının söylediklerine inanmak istemiyordu. Kalbinde geçmişini hatırlayacağına dair ufak bir kırıntı vardı, bu adamı kaybettiğinde yok olacağını düşünüyordu.

 

"İlk görüş yanıltabilir Ezgi. Mert'in de iyi biri olduğunu düşündük ama tam tersi çıktı. İnsanları tanımadan yargılamamalısın"

 

Ezgi duraksadı, duyduklarına inanmak istemedi. Alt dudağının kenarını ısırdı.

 

"Görüşmeye devam edeceğin anlamına mı geliyor bu?"

 

Ekin kafasını tereddütle aşağı yukarı salladı, Ezgi'nin gözleri dolu dolu oldu.

 

"Peki" dedi, arkasını döndü. Hızlı adımlarla onu geride bırakıp uzaklaştı, Ekin sessizdi. Gözden kaybolana kadar yerinden kıpırdamadı, gözleri dolmuştu, onu kırmak istememişti.

 

..... 

Eve girdi Ekin, yüzü asıktı. Yol boyunca zihni arkadaşıyla geçirdiği her anı tek tek canlandırmıştı. Gözleri salonda oturan annesini göremedi, adımları merdivene yöneldi.

 

"Ekin" dedi Asiye Hanım, ayağa kalkıp yanına yaklaştı. "İyi misin kızım?"

 

Genç kız kafasını olumlu anlamda sallamakla yetindi, annesinin gözlerine bakmamaya gayret ediyordu.

 

"Yüzünü göremedim bugün, gel anne kız biraz sohbet edelim"

 

Elinden tutup koltuğa oturttu. Yanına geçti, bakışını yüzüne çevirdi. "Neler yaptın bugün?"

"Lunaparka gittim" dedi umursamazca, aklında sadece arkadaşı vardı. Annesinin gözleri büyüdü. "Ne? Dönen salıncağa bindin mi?"

 

Genç kızın gözleri annesine döndü, yüzündeki endişeye anlam vermeye çalıştı. "Hayır, neden?"

"Binemezsin çünkü. Bir kez arkadaşının ısrarıyla bindin, onda da baygınlık geçirdiğin için yarıda durduruldu"

 

Şaşırdı Ekin, binmek istediğini defalarca genç adama söylese de reddedilmişti. Şimdi anlıyordu, nedeni buydu. Bindiği anda yeniden baygınlık geçirebilirdi.

 

Yavaşça ayağa kalktı, kalbi iki yana ayrıldı. Biri onunla görüşmemesi için ısrar eden Ezgi'de, biri de söylediği her şeyde ona geçmişinden bir iz bırakan adamdaydı.

 

"Duş almam gerek"

 

Arkasını döndü, merdivenlere yöneldi. Basamakları tek tek çıkarken ayaklarını bile hissetmiyordu.

 

.... 

Günün erken vakitleriydi, genç adam sabaha değin gözünü kırpamamış güneşin doğuşuyla uykuya yenik düşmüştü.

 

Yatağında yüzüstüydü, sağ yanağını yastığa bırakmıştı. Saçları dağınık, gözleri kapalıydı. Huzursuzluğu uyurken bile yüzündeki ifadeden belirginliğini koruyordu.

 

Melis'le geçirdiği geceden bu yana kendini toparlayamıyordu. Ne şirkete ne işlerine ne de toplantılarına odaklanmak mümkündü. Her anda zihnini zorlayıp geceye dair bir şeyler hatırlamaya çalışıyordu.

 

Bazen kafası çok başka yerlere odaklanıyor, zihni o geceyi düşünmeyi bırakıp Ekin'e gidiyordu. Onu anımsadığında kalbi delice çarpıyor, yabancı bir adamın yanındaki gülüşü ve sohbetini hatırladığı anda da hüzünle doluyordu.

 

Odasının kapısı usulca açıldı, Emel Hanım içeri girdi. Oğlunun yatağına yaklaşıp kenarına oturdu. "Oğlum" dedi, elini yüzüne yaklaştırdı, yanağında yavaşça gezdirdi.

 

"Ömer" dedi daha yüksek bir tonda. Genç adam gözlerini aralamaya çalıştı, annesini gördü. "Anne"

 

Doğrulup sırtını başlığa dayadı, tek eliyle gözlerini ovdu. Saçlarını düzeltmeye çalıştı.

 

"Günaydın oğlum"

 

Genç adamın gözleri merakla doluydu, annesinin bu odaya bir işi düşmedikçe girmediğini biliyordu.

 

"Ne oldu anne?"

"Hazırlanmalısın, kahvaltıya misafirlerimiz olacak"

 

Şaşırdı genç adam, merakla gözlerine bakıyordu.

 

"Misafir mi? Kim?"

"Melis ve ailesi"

 

Gözlerini kapatıp derin bir soluk aldı Ömer, hızla ayaklarını yataktan indirip kalktı. Kaşları çatılmıştı, zihninde o gece yer aldı.

 

"Ne? Neden?"

"Buraya gelmeleri için bir nedene gerek yok oğlum, yakında akraba olacağız"

 

Sakinleştirici bir soluk verdi Ömer, "İşlerim var, size katılmayacağım!"

 

Arkasını döndü, giysilerini çıkarabilmek adına dolaba yaklaştı. Emel Hanım sessiz bir soluk aldı, ikna etmek için inadına gitmemeye gayret ediyordu.

 

"Ayıp oğlum"

"Ne ayıbı anne? Onları istemediğimi defalarca dile getirdim"

 

Siyah bir takım elbise çıkardı genç adam, yatağın üzerine bıraktı. Yönünü duşluğa çevirdi, kendisine ait bir tane odasında bulunuyordu. Emel Hanım kolundan tuttu, gözleri buluştu.

 

"Ömer o masada bulunmanı istiyorum" dedi ciddi bir ses tonuyla. Genç adam gözlerini kıstı, ailesinin bu konudaki baskıları oldukça öfkelendiriyordu.

 

"Ben istemiyorum"

 

Kafasını iki yana salladı, elini banyonun kapısındaki kulpa bıraktı, Emel Hanım bileğinden tuttu, gözlerine bakıyordu. Bakışlarında hüzün oluşturdu, oğlunu ikna etmenin başka yoluydu.

 

"Haklısın davet ederken sana da sormalıydık ama bu defalık benim için katılamaz mısın? Yokluğun beni onlara karşı mahçup edecek"

 

Gözlerini yavaşça kapadı genç adam, derin bir soluk verdi. "Tamam ama çok oturmayacağım"

"Tamam, sıkıldığın anda bir bahane bulup kalkabilirsin"

 

Kafasını salladı Ömer, arkasını dönüp duşa ilerledi. Emel Hanım tebessümle izleyip odadan çıktı.

 

.... 

Koca bir kahvaltı masasında altı kişi oturmuştu. Genç kız Ömer'in tam yanındaki sandalyedeydi, ağzına aldığı her lokmada gözleri ona kayıyordu.

 

Ailelerin arasında sessizlik vardı, iş dışında konuşulacak pek bir şeyleri olmazdı. Genç adamın bir kenarında annesi vardı, ilk çayını bitirdiği anda kalkıp bu ortamdan kaçmak istemişse de annesi tarafından engellenmişti.

 

Öfke doluydu, onu ikna etmek için söylediği her kelimeyi masaya oturduğu anda inkar etmişti. Oğlu ne yaparsa yapsın kahvaltı bitene kadar bu masada oturacaktı.

 

Melis'in babası Zafer Bey, iri yapılı sert bakışlı bir adamdı. Saçlarına kısmen aklar düşmüştü, gözlerinde yuvarlak bir gözlük vardı. Yüzünde her zaman ciddi bir tavır takınır, gülümsediği anlar pek olmazdı.

 

Kafasını yavaşça kaldırdı, Kemal Bey'e çevirdi. "Düğün tarihi belirmenin vakti gelmedi mi? Daha fazla uzamasını istemiyorum"

 

İki ailenin servetine servet katmasının en kolay yolu iki ailenin akrabalığıydı, böylece iki şirketin birçok işi ortak olacaktı.

 

Genç adamın gözleri büyüdü, "Evet, çok bile bekledik," diyen babasına döndü. "O zaman en uygun zamanı belirleyelim" dedi genç kızın annesi heyecanla.

 

Emel Hanım ise tebessüm ediyordu, bir eli oğlunun elinin üzerindeydi, kalkmasına engel olmaya gayret ediyordu. Hızla elini geriye çekti genç adam, gözleri öfke doluydu. Ayağa kalkıp bakışını ailelere çevirdi.

 

"Bunu neden siz belirliyorsunuz?!"

 

Kemal Bey'in gözleri büyüdü, oğlunun yaptığı saygısızlıktı. Nasıl olurdu da aile büyüklerinin kararına karşı gelirdi. Kaşları çatıldı.

 

"Ömer otur yerine"

 

Kafasını hızla iki yana salladı Ömer, "Düğün planını yaptığınız kişi benim! Ama size bir şey söyleyeyim mi? Ben asla evlenmeyeceğim!"

 

Arkasını döndü, anne ve babasının seslenişine aldırmadan kapıyı çarptığı gibi evden çıktı.

 

.... 

Bir parkın önünde durdu genç adam, kalbi onu rahatlatan tek yere getirmişti. Arabasını park edip indi. Ağır adımlarla bulduğu ilk banka oturdu, gözlerini önündeki oyun parkına çevirdi.

 

İçerisinde küçük küçük çocuklar vardı, kimi salıncakta sallanıyor kimi kaydırakta kayıyor kimi de yerdeki kumlarla oynuyordu. Genç adamın gözleri ise sadece salıncağın üzerindeydi.

 

Bir çocuk bakış açısına girdi o anda, koşarak salıncağa yaklaşıyordu. Genç adam sessizce onu izledi, tanıyordu. Bir kaç defa burada karşılaşmış fakat bu çocuk onu hiç sevmediğini dile getirmişti.

 

Bir ses ulaştı o anda kulağına, "Ali dikkat et!" diye sesleniyordu. Genç adam kalbinin hızla çarpmaya başladığını hissetti, kafasını yavaşça geriye çevirdi, gözleri genç kıza kaydı.

 

Ekin kardeşinin ısrarıyla onunla birlikte gelmek zorunda kalmıştı. Ömer şaşkın, heyecanlı ve özlem doluydu. Günlerdir ne yüzünü görebilmiş ne de sesini duyabilmişti.

 

Bakışını kaldırdı, bir çift yeşile değdi. Genç kız da şaşkındı, onu burada görebileceğini hiç düşünmemişti. Ağır adımlarla yanına yürüdü, Ömer hızla ayağa kalktı. "Merhaba" dedi, Ekin tebessüm etti. "Merhaba" diye karşılık verdi.

 

İkisi de sustu, birbirlerinin gözlerine sessizce bakıyorlardı. İkisinin de kalbi, daha da yakın olmak için çırpınıyordu. Birbirlerini birkaç gündür görmemenin özlemi tüm bedenlerini ele geçirmişti.

 

....

Kaza Öncesi..

 

Derin nefes verdi genç adam, bir sokağın köşe başında durmuştu. Gözleri sadece tek bir evin üzerindeydi, yaklaşmaya cesaret etmeden dakikalardır izliyordu.

 

Geriye çekildi, sırtını duvara yasladı. Elini ensesine bırakıp sertçe ovdu, tüm benliğini özlem sarmıştı. İki gündür genç kızın yüzünü bir defa bile görememişti, evlerine gittiği o günden beri kurallar daha da katılaşmıştı.

 

Şirkette işlerine yoğunlaşamadığını anladığı anda da soluğu burada almıştı, pencereden bile olsa bir kez görmek, iyi olduğundan emin olmak istiyordu.

 

"Hadi Meleğim bir defa pencereye çık" dedi fısıltıyla, gözlerini yeniden o yöne çevirdi. Ne yapacağını bilmiyordu, tüm cesaretini topladı. Başka çaresi yoktu, kapıya daha fazla yaklaşıp odasının olduğu yerde beklemeliydi, görebilme ihtimali daha fazla olacaktı.

 

Hızlı adımlarla kafasını eğerek sokağın orta yerinde ilerlemeye başladı, komşuların onu fark edip tepki göstermesinden korkuyordu. Genç kızın evinin önünden geçerken bakışı bir anlık o yöne kaydı, kapının açıldığını gördü. Kalbi delice çarpmaya başladı, onu görebilme heyecanı her yanını sardı.

 

Küçük çocuk göründü, elinde bir futbol topu vardı. Askılı bir pantolon ve lacivert bir tişört giymişti. Ayaklarında bir çift spor ayakkabı vardı, dışarı çıkıp kapıyı örttü. Arkadaşlarıyla sokakta maç yapmayı düşünüyordu, bahçeye geçti, sokağa attığı ilk adımda durdu.

 

Gözleri genç adama kaydı, yüzünde ufak bir tebessüm oluştu, yeşil gözleri kısıldı. "Ömer Abi bize mi geldin?" diye sordu, genç adam hızla yanına yaklaştı. Birilerinin duymasından endişe duyuyordu, kucağına aldığı gibi bir köşeye çekti. Önüne eğildi, gözlerinin içine bakıyordu. Tek çareyi bu çocukta bulmuştu.

 

"Şampiyon, ablan nasıl?"

 

Çocuğun yüzünde ufak bir tebessüm vardı, Ömer ağabeyini çok seviyordu.

 

"İyi, odasında hep"

"Onu görmem gerek"

"Ama siz görüntülü konuştunuz, gördüm ben"

 

Alt dudağını ısırdı genç adam, artık ne görüntülü konuşma ne de telefon görüşmeleri yeterli gelmiyordu, yüzünü görmek, bir kez bile olsa sıkıca sarılmak istiyordu.

 

"Evet ama ben yine de çok özledim, sarılmam gerek"

"Neden sarılamıyorsun?"

"Annen ve baban onu görmeme izin vermiyor"

 

Kafasını aşağı yukarı salladı küçük çocuk, ablasının günlerdir dışarı çıkamadığını biliyordu.

 

"Evet, ablam dışarı da çıkamıyor"

"Bu yüzden bana bir iyilik yapıp ablanı dışarı çıkarabilir misin?"

 

Gözlerini kıstı küçük çocuk, topunu sıkıca tuttu. Yüzünde muzır bir tebessüm oluştu.

 

"Bana dondurma alır mısın?" "

 

Heyecanla kafasını olumlu anlamda salladı genç adam, onu görebilmek için ülkenin tüm dondurmalarını çocuğun ayağına getirebilirdi.

 

"Evet, sana ve tüm arkadaşlarına alırım"

"Anlaştık o zaman" dedi, topunu genç adama tutması için verdi. Önce sağa sonra sola baktı, arkasını döndü, gözlerini kısarak yürüdü.

 

Bahçede adımı durdu, yere eğildi. Ellerini toprağa bulayıp giysilerini ve yüzünü kirletti. Adımları kapının önünde durdu, derin bir nefes alıp yüzünde üzgün bir ifade oluşturarak kafasını eğdi.

 

Elini zile yaklaştırıp dokunduğu anda kapı açıldı. Karşısında annesi vardı, şaşkınlıkla oğluna bakıyordu.

 

"Ali" dedi, küçük çocuk asık suratıyla annesini sollayarak içeri geçti. Salonun orta yerinde bulunan koltuğa oturdu, kafası eğikti.

 

Asiye Hanım yanına yaklaştı, "Oğlum." anlam vermeye çalışıyordu. "Topumu aldı" dedi, yüzü asık, bakışları da yerdeydi.

 

"Ne? Kim?"

"Efe'nin ablası!!"

"Ne?"

"Ablam da gelip onlardan geri alsın! Topumu istiyorum ben!!!"

 

Asiye Hanım kafasını iki yana salladı, kızının dışarı çıkmaya izni yoktu. "Ben alırım, hadi gidelim"

"Hayır Efe'nin de ablası geldi, benimde ablam gelsin!!"

"Oğlum, ablan dışarı çıkamıyor"

"Sen izin vermiyorsun!"

 

Ayağa kalktı küçük çocuk, tiz sesi evin içerisinde yankılanıyordu. Genç kız odasından duydu, hızla ayağa kalkıp odasından çıktı.

 

"Ablam gelsin!!"

"Ali!" dedi Ekin, hızlı adımlarla merdivenleri inip kardeşine yaklaştı.

"Ne oldu ablacığım?"

"Efe'nin ablası topumu aldı abla, sen ondan alabilirsin"

 

Genç kızın gözleri büyüdü, "Ne?"

 

Kardeşinin elinden sıkıca tuttu, gözleri kısıldı. "Müdahale etme anne, kimse benim kardeşimin topunu elinden alamaz" dedi, annesini umursamadan kapıya ilerledi.

 

İki kardeş evden çıkıp bahçeye geçti, sokağa adım attıkları anda genç adamın gözleri parıldadı. Yüzündeki gülümseme ile hızla kolundan tutup onu köşeye çekti, sırtını duvara dayadı.

 

"Ömer" dedi şaşkınlıkla, genç adam tek kelime etmeden kollarını ona sıkıca sardı. Kafasını boyun boşluğuna gömdü, kokusunu doya doya içine çekti.

 

"Seni çok özledim"

 

Genç kız hızla geriye çekildi, aklında sadece kardeşinin topuna el koyan kişiler vardı, bir an önce müdahale etmek istiyordu.

 

"Aşkım bekle, halletmem gereken çok önemli bir şey var"

 

Tek adım attı, gözleri kardeşine kaydı. Küçük çocuk topuna sıkıca sarılmış, gülümseyerek ikisini izliyordu.

 

"Top.. " Dedi, bakışları iki erkeğe yoğunlaştı. İkisinin de yüzünde tebessüm vardı, şaşkınlıkla gülümsedi.

 

"Siz çok fenasınız"

 

Bakışını genç adama çevirdi, kollarını hızla boynuna doladı. Günlerdir özlemle kavruluyordu.

 

"Delice özlemişim" dedi genç adam, kollarını bir an bile ayırmıyordu. Saçlarını kokluyor, tüm benliğine kayıt etmeye çalışıyordu.

 

"Çok özledim"

 

Birbirlerine sıkıca sarılmışlardı, Ali tebessümle izliyordu. Ömer'e yaklaştı, "Dondurma" dedi, genç adam cebinden bir miktar para çıkarıp çocuğun ellerine bıraktı.

 

"Dondurma ve ne istiyorsanız alın"

 

Ali gülümsedi, koşarak arkadaşlarının arasına girdi, onları da alıp birkaç ev ötede bulunan markete koştu.

 

Genç adam gözlerini bir an bile genç kızdan ayırmıyordu, elini yüzüne bıraktı, yanağında yavaşça gezdirdi.

 

"Sizinkiler hala yumuşamadı mı? Daha ne kadar sürecek bu durum?" dedi sitemle, genç kıza olan özlemi işlerine yoğunlaşmasına engel oluyordu. Her an yüzünü görmek, sarılmak ve ellerini tutmak istiyordu.

 

Kafasını çaresizce iki yana salladı Ekin, ailesinin ona sunduğu tek bir koşul vardı. Derin bir nefes aldı, "Hiç bitmeyecek" dedi sıkıntıyla.

 

Genç adamın yüzü asıldı, sevdiğinin ellerinden sıkıca tutmuştu. "Hiç mi?"

"Senden vazgeçmemi istiyorlar ama bunu ölümün bile başaramayacağını bilmiyorlar"

 

Tek kelime edemedi genç adam, onu üzmek istemiyordu. Kollarını sıkıca sardı, saçlarına ufak bir öpücük kondurdu.

 

"Pes eden biz olmayacağız"

 

Kafasını olumlu anlamda salladı genç kız, yavaşça geriye çekilip elini adamın yüzüne bıraktı, sakallarında gezdirdi.

 

"Seni çok seviyorum"

"Seni çok seviyorum"

 

Gözlerinin içine bakıyordu genç adam, unuttuğu bir şey vardı. "Aşkım buraya gelirken Deren'in babasıyla karşılaştım"

 

Genç kız merakla doğruldu, "Deren İngiltere'ye gitmiş"

"Ne??" dedi koca bir şaşkınlıkla Ekin, kafasını iki yana salladı, arkadaşından günlerdir habersizdi. Ansızın sır olmuştu.

 

"Orada bir okul kazanmış fakat geç haberdar edildiği için de apar topar gitmek zorunda kalmış"

 

Genç kız kafasını iki yana salladı, "Hain, bana hiç söz etmedi" dedi ufak bir sitemle. "Merak etme, ilk fırsatta seni arayacaktır."

"Aramazsa o okulu basarım!"

 

Ömer tebessüm etti, bunu yapabileceğinden adı gibi emindi.

 

"Seni tanıyor, yapabileceğini de biliyor. O yüzden arayacağından emin olabilirsin"

 

İkisinin de yüzünde ufak bir tebessüm oluştu, genç adam yeniden kollarını ona sıkıca sardı. Kafasını saçlarına gömdü, kokusunu ciğerlerine çekti.

 

O anda bir ses duyuldu, "Ekin!! Ali!!" Genç kız endişeyle geriye çekildi, annesi bahçeye çıkmış çocuklarını arıyordu.

 

"Annem!" dedi, genç adama yeniden sarıldı. Bir daha ne zaman görebileceğini hiç bilmiyordu, "Görüşürüz, seni çok seviyorum"

 

Hızla arkasını döndü, kardeşine yaklaşıp elinden tutarak eve yürüdü.

 

..... 

Genç kız duyduğu sesle sağa çevirdi, gözlerini adamın gözlerinden ayırdı. "Abla!" diyordu Ali, koşarak yanlarına yaklaştı.

 

Bakışları oyun oynadığı anda ablasına dönmüş, yanında genç adamı görmüştü. Annesinin uzun zamandır sık sık hatırlattığı kelimeler zihninde yer almıştı, 'Ömer abin ablanı yeniden üzebilir, ondan hiç söz etmemelisin'

 

Gözleri öfke barındırıyor, küçük yaşına rağmen ablasının üzülmesine engel olmak istiyordu. Adımlarını yanlarında durdurdu, yönünü Ömer'e çevirdi. Tüm gücünü toparlayıp dizine sert tekme geçirdi.

 

"Seni sevmiyorum!"

 

Genç kızın gözleri büyüdü, kafasını hızla iki yana sallayıp kardeşine engel oldu.

 

"Ali çok ayıp"

 

Küçük çocuk hızla ablasının elinden tutup çekiştirmeye çalıştı. "Gidelim abla! Gidelim!"

 

Ömer tepkisizdi, bu çocuğun genç kızın kardeşi olduğunun şaşkınlığını yaşıyordu. Derin nefes verip ikisine yaklaştı, çocuğun önüne çömeldi. "Ali biraz konuşalım mı?"

 

Çocuk kafasını hızla iki yana salladı, bakışlarını ablasına çevirdi. "Abla gidelim" diye tekrar etti. Genç kız önüne eğildi, bir elini sıkıca tutmuştu, diğerini de yanağına bıraktı. Gözlerinin içine merakla bakıyordu.

 

"Tamam ablacığım gideceğiz ama önce biraz oynamalısın, bak arkadaşların seni bekliyor"

 

Ali kafasını geriye çevirdi, birkaç küçük çocuk onu izliyordu. Kafasını salladı, arkasını döndü. Ağır adımlarla uzaklaştığında Ekin banka oturdu.

 

Tereddütle de olsa Ömer de yanına geçti, ikisi de şaşkındı. Küçük çocuğun oyun alanına girmesine rağmen bakışları hala onların üzerindeydi.

 

Derin bir nefes verdi Ömer, "Kardeşin olduğunu bilmiyordum" dedi, Ekin yeşilliklerini adama çevirdi, Ömer kalbinin delice çarpmaya başladığını hissetti.

 

"Bende tanıştığınızı bilmiyordum"

"Tanıştık denmez aslında, sadece bana karşı nedenini bilmediğim bir öfkesi var."

 

Genç kız kafasını yavaşça iki yana salladı, kardeşini geçirdikleri bu zamanda en iyi tanıyanlardan biri olmuştu. Küçük çocuk yaşıtlarına kıyasla daha olgun ve daha zekiydi. Her hareketinin elbet bir nedeni olurdu, nedensiz öfke barındırmazdı minik kalbinde.

 

"Bilmeden onu kıracak bir şey yapmış olabilir misin?"

 

Ömer duraksadı, düşündü. Onunla karşılaştığı ilk andan beri de sık sık yaptığı şeydi. Bu çocuğu kıracak hiçbir şey yapmamıştı.

 

"Bilmiyorum, çok düşündüm fakat hiçbir şey bulamadım"

"Anladım, ben nedenini öğrenmeye çalışırım. Ali çok uzatmaz zaten, çok yakında yumuşayacaktır"

 

Derin bir soluk verdi genç adam, bu çocuğun öfkesi her karşı karşıya geldiklerinde onu daha çok düşündürüyor ve üzüyordu. Bakışını parka çevirdi, küçük çocuğun ters bakışlarını gördü, kafasını başka yöne çevirdi. Genç kızın yüzünde ufak bir tebessüm belirdi.

 

"Ali kolay affeder" dedi, genç adam tebessüm eden yüzüne, parıldayan gözlerine odaklandı. Bakışını yavaşça yere eğdi, zihninde bir arada oldukları son an vardı. Genç adam kendine hakim olamamış, dudağına minik bir öpücük bırakmıştı.

 

"Ben.." Dedi, sustu. O günden beri de kızla bir daha bir araya gelemememişti. "Özür dilerim" diye ekledi.

 

Genç kız kafasını yavaşça iki yana salladı, özrün nedenini çok iyi biliyordu. Tebessüm etti, ona kızgın değildi. Birkaç gündür görüşememesinin nedeni de o öpücük değil, hayatının en acı gerçeği olan hastalığıydı.

 

"Önemli değil" dedi, sağ gözünü istemsizce kıstı. Başının o kısmında şiddetli bir ağrı hissetmişti. Genç adam gözlerinin içine bakıyordu, "İyi misin?"

"Ufak bir sızıydı ama geçti"

 

Derin ve sessiz bir soluk verdi Ömer, dağ evini anımsadı. Orada da baş ağrısı olduğunu görmüştü.

 

"Bir doktora görünmedin mi?"

"Göründüm" dedi Ekin, başındaki ağrıya rağmen bakışını ayırmadan adamın gözlerine bakıyordu.

 

"Ne dedi?"

"Ölecekmişim" kalbi delice çarpıyordu, kalbi artık gizlememek için gayret ediyordu. Adamın yanında lal olan dili çözülmeye başlıyordu, bu adamdaki sihir her bir araya geldiklerinde onu daha çok etki altına alıyordu.

 

... 

Ekin hayatının en acı gerçeğini ilk defa Ömer'in yanında dile getirdi, sizce neler olacak?

Loading...
0%