Yeni Üyelik
1.
Bölüm

1.Bölüm: Kalbimdeki Sızı

@mlkshnn

"En büyük dileğimdin. Hem gerçekleşmesini deliler gibi istediğim, hemde gerçekleşmesinden çok korktuğum."

 

....
 

Özlem genç kızın günlerdir kapatıldığı evde düşündüğü, hissettiği tek şeydi.

 

 

Ne kadar zaman geçtiğini bile bilmiyordu. Hayatına giren en güzel şeyden koparılmış, tüm iletişim araçlarına el konulmuştu.

 

 

Düşünüyordu,

 

 

Neden önce en güzel şeylere veda etmek zorundaydık?

 

 

Neden önce en çok sevdiklerimizden uzak kalırdık?

 

 

Bir bahçedeydi, koca duvarlarla kaplıydı. Yeşillikler ve büyük ağaçların olduğu bir yerdi.

 

 

En orta yerinde bir salıncak vardı, genç kız iki kenarından tutunmuş, yavaşça sallanıyor, çıplak ayakları ise çimlere temas ediyordu. Kafası eğikti.

 

 

Zaman geçiyor, ondan bekleneni yapmamak için direniyordu. Yapamazdı, sevdiği, aşık olduğu adamı unutamazdı.

 

 

Çok uyuyordu son zamanlarda genç kız, havanın karardığı anda önünde bulunan eve giriyordu. Onun için ayrılan oda ikinci kattaydı, yatağına giriyor uyumaya direniyordu.

 

 

Biliyordu, bu evde olduğu sürece sevdiği adama sadece rüyalarında kavuşabiliyordu. Günlerce uyuyup sadece onun olduğu anlarda kalmak istiyordu fakat sabah oluyor ve o yine özlemle aralıyordu gözlerini.

 

 

Yeşil gözleri dolu dolu oluyor, karşısındaki beyaz tavana dakikalarca bakıyordu. Tepkisiz kalıyor, dua ediyordu.

 

 

Onu bir daha görmeden ölmemek için Allah'a yalvarıyordu.

 

 

Öfke doluydu, insanlar oldukça zalimdi. Nefessiz kalacağını bile bile ayırabiliyorlardı. Nefessizdi genç kız, sesini duyamıyor, elini tutamıyor ve kömür karası gözlerine bakamıyordu.

 

 

Avuçlarını sıktı, gözlerini kapadı. Yanağına usulca tek damla yaş süzüldü.

 

 

Ayakları hissizleşti, salıncak durdu. Gözünden yanağına tek damla yaş hızla süzüldü, yere damladı.

 

 

Zihninde sadece genç bir adam vardı, neredeydi, nasıldı, onu arıyor muydu? Yoksa buraya kapatıldığı anda söylendiği gibi bir süre sonra pes edip kendi hayatına mı bakmıştı?

 

 

Kafasını yavaşça iki yana salladı, hayır. Hayır bunu nasıl düşünebilirdi. Genç adam onu bulmadan durmazdı, pes etmezdi.

 

 

Hep derdi, benim nefesimsin, yaşama sebebimsin. İyi değildi o da, biliyordu genç kız.

 

 

Adam onu bulacak ve kavuşacaklardı. Herkese, her şeye inat onlar yine bir arada olacaktı.

 

 

Yanağında hissettiği yaş genç kızı kendine getirdi, adam buna dayanamazdı. Yüzünü astığı anda bile aklını kaybederdi. Şimdi, onun için bile olsa üzülmemeli ve bir gün kavuşacaklarını bilerek beklemeliydi.

 

 

Uzun, düz kahverengi saçları vardı. Bakımsızdı, umurunda değildi hiçbir şey. Sadece hapishane dediği bu yerin dışına çıkmak istiyordu.

 

 

Bedeni normalin altında bir zayıflığa sahipti, buraya getirildikten sonra günden güne erimeye başlamıştı. Boyu uzundu fakat sarıldıkları anda adamın sadece göğsüne yetişebiliyordu.

 

 

Yavaşça yeniden sallanmaya başladı, onu rahatlatan tek şey bu salıncaktı. Genç adamla defalarca parka gitmiş, çocuklar gibi eğlenmişlerdi.

 

 

Anımsıyordu, anımsamak için kendiyle savaş veriyordu. Unutmayacaktı, onunla geçirdiği her anı zihnine kazıyacaktı.

 

 

Üstünde gözleriyle aynı renk bir pijama altı ve beyaz bir tişört vardı. Saçları tepeden at kuyruğu şeklinde bağlanmış, ayakları çıplaktı.

 

 

Bakışını yavaşça yerden ayırdı, gözleri biriyle buluştu. Babasıydı. Evin önünde bulunan basamakları indi, ona doğru yürüyordu.

 

 

Normal kiloda ve gözlüklü bir adamdı, saçlarına kısmen aklar düşmüştü. Gözleri tıpkı kızınınki gibiydi.

 

 

Yüzü asıktı. Yanında durdu, kızı için endişe duyuyordu. Genç kız kafasını yere eğdi, gözlerine bile bakmak istemiyordu.

 

 

Onu buraya kapatan, dışarıya adım atmasına bile izin vermeyen kişiydi. Yavaşça önüne eğildi, sağ elini kızının dizine bıraktı.

 

 

"Ekin"

 

 

Genç kız onu duymamaya çalışıyordu. İnanamıyordu, ona günlerdir bu acıyı çektiren, hayattan koparan kendi öz ve öz babasıydı.

 

 

"Sana seslendim, cevap vermedin"

 

 

Evin penceresinden defalarca kızına seslenmiş, genç kız duymazdan gelmişti.

 

 

Derin bir nefes verdi adam, kızı günlerdir ne yüzüne bakıyor ne de tek kelime ediyordu.

 

 

"Yemek hazır"

 

 

Ayağa kalktı, konuşmayacağını biliyordu. Arkasını döndü, eve yürüdü. Aklında sadece kızının takip etmesi ve yemeği yemesi vardı.

 

 

Kapadı gözlerini genç kız, hayatının en güzel iki yılın düşündü. Çok sevdiği Ömer'i vardı, onu da bir daha görebilecek miydi?

 

 

Etrafa baktı, koca duvarlar ona hapisti. Defalarca kaçmaya, Ömer'ine ulaşmaya çalışmış her defasında girişimleri başarısızlıkla sonuçlanmıştı.

 

 

Ya babası engel olmuş yada hiç bilmediği bu şehirde kaybolmuştu.

 

 

Dün gece ilk defa onu görmemişti rüyasında. Hıçkırıklarla uyanmış, onu unutmaya başladığını hissetmişti.

 

 

Korkuyordu hiç olmadığı kadar, gerçekten de unutmaya mı başlıyordu? Bakışı salıncağın ipinden ayırdığı elinin sırtına kaydı, kapağı mavi olan bir anjiokat takılıydı.

 

 

Günlerdir hiçbir şey yemiyor, içmiyordu. Oldukça bitkin ve tepkisizdi. Babası doktor çağırmış ve böyle bir çare bulmuşlardı, serumlarla ayakta duruyordu.

 

 

Defalarca çekip çıkarmış, yeniden takılmıştı. Baş edemiyordu artık, gücü her geçen günde daha çok tükeniyordu. Doğrusu şikayetçi değildi artık, serum onu uyutuyor, Ömer'ini daha çok görebiliyordu.

 

 

Bakışı yeniden eve kaydı, babası pencerede durmuş ona bakıyordu. Kulağında telefon vardı, biliyordu genç kız. Annesiyle görüşüyor, durumu bildiriyordu.

 

 

Ona da kızgındı, bir anne kendi yavrusuna bunu nasıl yapabilirdi? Onu bile isteye bu cehenneme nasıl gönderirdi?

 

 

....

 

 

Yeniden yaklaştı Murat Bey kızına. Yine yemeğe gelmemişti. Önüne eğildi, başını eğdi.

 

 

Elinin birini kızının elinin üzerine bıraktı, sıktı. Gözlerine bakmaya çalıştı, genç kız bakmadı. Adamın yüzü asıldı, onu böyle görmeye dayanamıyordu.

 

 

Yüzüne baktı, iki yanağı da ıslaktı. Yine gözyaşı dökmüştü, yavaşça doğruldu. İki eliyle kızının yüzünü kavradı, yanaklarını sildi.

 

 

"Prenses, bunu daha da sürdürecek misin?"

 

 

Genç kız kafasını geriye çekti, yüzünü babasının ellerinden uzaklaştırdı.

 

 

"İnan bana seni burada böyle tutmak benim de hoşuma gitmiyor ama senin iyiliğin için yapmak zorundayım."

 

 

Babasının gözlerine bir anlık çevirdi gözlerini, göz göze geldi, hızla ayırdı. Söylediği hiçbir şey ona yetmiyordu, inanmıyordu.

 

 

Derin bir nefes verdi adam, kızının inadını görüyordu. Arkasını döndü, çaresizce uzaklaştı.

 

 

....

 

 

Genç kız bahçeye geldi, sabahın erken saatiydi. Güneş yakıcılığıyla gökyüzündeydi.

 

 

Salıncağına yaklaştı. Yavaşça oturdu, bakışı güneşe kaydı. Kızın karanlığına rağmen etrafa ışık saçıyor, sıcaklık yayıyordu.

 

 

Derin bir nefes verdi, bakışları sağ tarafa kaydı. Oldukça büyük bir bahçeydi ve en ucunda giriş kapısı vardı. Demir, siyah ve parmaklıklıydı.

 

 

Gözleri bir şeye çarptı, duvarın üstünde birini gördü. Genç bir adam üstüne çıkmıştı, bahçeye atladı.

 

 

Etrafa bakınarak hızla yaklaşmaya çalışınca, genç kız hızla ayağa kalktı.

 

 

Bu oydu, bu onun Ömer'iydi. Gözleri dolu dolu oldu, hayaldi. Gerçek olamazdı, duvardan atlayarak bahçeye giren adam, o olamazdı.

 

 

İki ağacın arasından görebildiği genç adam, yürüyordu. Adımları zor atıyor, belli ki birini arıyordu.

 

 

Genç kız tek adım attı, hiçbir rüyası bu kadar gerçekçi olmamıştı. Serum mu böyle yapıyordu? Onun mu gücüydü?

 

 

Adamın adımı durdu, bakışı kızla buluştu. Derin nefes aldı, tebessüm etti. Aradığı tam karşısındaydı.

 

 

"Ekin"

 

 

Genç kızın iki yanağından hızla yaşlar süzüldü. Gerçekti, o karşısındaydı.

 

 

"Ömer"

 

 

Genç adam hızla koştu, tam önünde durdu. Kızın gözleri yüzüne kaydı, gözünün biri morarmış, dudağı patlamış, burnundan kan damlamıştı.

 

 

Gözyaşları hızla akmaya başladı, kim, neden bu kadar canını yakmıştı?

 

 

Bakışını eve çevirdi, babası görünürlerde yoktu. Yanına yaklaştı, aradaki birkaç adımı kapattı.

 

 

Elini yavaşça kaldırdı, adamın yüzüne dokundu. Saçlarıyla aynı renk olan siyah kirli sakallarında gezdirdi parmaklarını.

 

 

Burayı nasıl bulduğunu, nasıl geldiğini soramadı. Sadece canının yakıldığını düşündü.

 

 

Gözyaşları hızla süzüldü, kendini toparlamaya çalıştı.

 

 

"Kim.. Kim yaptı bunu?"

 

 

Genç adamın dudağında tebessüm vardı, yakışıklı yüzü yaralara rağmen kız için eşsizdi. Bakışları sevdiğinin eline takılı olan anjiokata kaydı.

 

 

Gözleri endişeye büründü. Aklı başından gitti.

 

 

"Has-ta mısın? İyi misin? Ne oldu?"

 

 

Genç kızın yanağına usulca yaş süzülmeye devam ediyordu. Adam kendi yüzünü umursamadan kızı düşünüyor, endişe ediyordu.

 

 

"İyi..yim"

 

 

Hızla ellerini kaldırdı Ömer, iki eliyle kızın yüzünü avuçladı. Gözleri, çok sevdiği yeşillerle buluştu.

 

 

"Senin için geldim, benimle gelmek ister misin?"

 

 

Genç kız kafasını hiç düşünmeden aşağı yukarı salladı, delicesine özlemişti. Nasıl reddedebilirdi.

 

 

"Ama.. Yine ayırırlar bizi"

 

 

Adam kafasını iki yana salladı, buna bir daha izin vermeyecekti. Eline öpücük bıraktı, sıkıca tuttu. Gözleri sadece onun gözlerindeydi.

 

 

"Korkma, seni bundan sonra hiç kimse benden alamaz. Her şeyi ayarladım tam bir saat sonra evleneceğiz. Kimliğin yanında mı?"

 

 

Genç kız şaşkındı, nasıl olacağını bilmiyordu. İnanmak istiyordu, elini cebine bıraktı. Kimliği çıkardı, kaçma ihtimaline karşı yanından hiç ayırmıyordu.

 

 

"Hadi yakalanmadan gidelim"

 

 

Sıktı elini, arkalarına bakmadan hızla ve korkuyla çıkışa ilerlediler.

 

 

Kızın kalbi delicesine atıyordu, sonunda sonunda bu adamın karısı olabilecekti.

 

 

Umurunda değildi ailesinin istememesi. Sadece artık babasının bu adam olduğu çocuklara anne olmak istiyordu.

 

 

.....

 

 

Zorlanarak da olsa duvardan indiler, önlerinde beyaz araç vardı. Genç adam hızla kızı ön koltuğa oturttu, kemerini sıkıca bağladığından emin olup sürücü koltuğuna geçti.

 

 

Hissediyordu artık kız, yeni hayatı başlıyordu. Rahattı uzun zamandan sonra, hızla ilerliyordu araba. Kafasını cama dayadı, bakışları adamın üzerindeydi.

 

 

İkisinin de yüzünde tebessüm vardı, hala birarada olduklarına inanamıyorlardı.

 

 

....

 

 

Kafasını camdan ayırdı genç kız, araba durmuştu. Endişeli bakışı adamla buluştu.

 

 

"Neden durduk?"

 

 

Genç adam tebessüm etti, kemerini açıp arabadan indi. Kızın tarafına geçip kapısını açtı, gözleri buluştu. Elini uzattı, genç kız tereddütsüz tutup indi.

 

 

Arkasını döndü, adımları durdu. Önünde bir mağaza vardı, cansız mankenlerin üzerinde her çeşit gelinlik bulunuyordu. Adam eline öpücük bıraktı, şaşkınlığını görüyordu.

 

 

"Ailelerimiz istemiyor diye gelinlik giymeden evleneceğini düşünmedin değil mi?"

 

 

Dudağının kenarını ısırdı genç kız, gözleri dolu dolu oldu. Bu adamı çok seviyordu, geçen her dakikada da daha çok sevecekti, emindi.

 

 

.....

 

 

Adamın elinde koca bir paketle dışarı çıkıldı, önceden ayarlanmıştı, sadece dakikalarını almıştı.

 

 

Genç kızın adımı durdu, adama döndü. Araba yoktu. Şaşkınlıkla bakışları buluştu.

 

 

"Kahretsin!"

 

 

Genç adam hızla caddeye geçti, sağa sola baktı, ne olduğunu biliyordu. Yüzü asıldı kızın, adamın gözlerine baktı.

 

 

"Evlenemeyeceğiz sanırım"

 

 

Biliyordu nikah saatine çok az kalmıştı, genç adam kafasını iki yana salladı. Kimse engel olamazdı, bugün bu nikah gerçekleşecekti. Yanına yaklaşıp gözlerine baktı.

 

 

"Hayır evleneceğiz, bugün benim karım olacaksın"

 

 

Geriye çekildi, yola baktı. Çift taraflı yoğun bir caddeydi, elini kaldırdı. Durmaları için birçok araca salladı, kimse durmadı.

 

 

Gözleri taksi aradı, yoktu. Endişeyle doldu, dakikalar ilerliyordu. Bir çare bulması gerekiyordu.

 

 

Önünde bir motorsiklet durdu, üzerinde genç bir adam vardı, belli ki arkadaki markete gitmeye niyetliydi.

 

 

Ömer hızla yürüdü, adama yaklaştı. Genç kız duymasa da izliyordu, genç adam önce konuşmuş, sonra da kolundaki saati vermişti. İki motorsiklet tutarına sahipti.

 

 

Tebessümle uzaklaşan adama baktı, gelinliğin kutusunu arkaya bağladı. Tek kask vardı, eline alıp genç kıza yaklaştı.

 

 

"Hadi meleğim gidiyoruz"

 

 

Genç kız şaşkındı, adam elindeki kaskı kafasına takmak istedi, Ekin hızla geriye çekildi.

 

 

"Sen kullanacaksın, senin başında olmalı"

 

 

Genç adam tebessüm etti, gözlerini kıstı. Zamanları oldukça kısıtlıydı, yedek kask bulmaya vakitleri yoktu.

 

 

"İtiraz istemiyorum, bu kaskı sen takacaksın"

 

 

Kaldırdı, kızın kafasına geçirdi. Kemerlerini sıkıca kapattı, motorsiklete yaklaştı. Oturdu, genç kızda tam tam arkasına geçti. İki kolunu beline sıkıca doladı, motor çalıştı.

 

 

....

 

 

Trafik ışıklarında duruldu, genç kız bir elini belinden ayırdı. Kaskı yavaşça çıkardı, yeniden hareket ettikleri sırada adamın kafasına geçirdi.

 

 

Ömer şaşırdı, dengeyi sağlamaya çalışıyordu. Oldukça yoğun bir caddeydi.

 

 

"Aşkım niye yaptın bunu?"

 

 

Genç kız umursamadı, kollarını sıkıca beline sardı. Kafasını sırtına dayadı, huzurla tebessüm etti.

 

 

"Merak etme seni bırakıp ölmeye niyetli değilim"

 

 

Önüne bakıyordu adam, uygun bir yer bulup durmayı düşünüyordu. Kaskı yeniden kıza takıp yola devam etmeliydi.

 

 

Kafasını sağa ardından sola çevirdi, önüne döndüğü anda bir kamyonet gördü. Dengesini şaşırmış, hızla yaklaşıyordu.

 

 

"Ömer!!!"

 

 

Kızın çığlığı ve adamın "Ekin!!!" haykırışıyla önüne geçilemez bir kaza meydana geldi.

 

 

Kamyonet iki genci hızla savurdu, motorsiklet kilometrelerce uzağa sürüklendi, parçalara ayrıldı. Beyaz gelinlik kırmızıya boyandı.

 

 

....

 

 

Birkaç ay sonra...

 

 

Bir hastane koridorunda bekliyordu bir çift. İkisi de elili yaşlarda ve yoğun bakım yazısının tam önündeydi.

 

 

Kadının ismi Emel'di, sarıya boyanmış kısa saçları vardı, yüzü yaptığı makyaja rağmen çok az kırışıktı. Boyu orta, kilosu da zayıftı.

 

 

Adam ise Kemal adını taşıyordu, kadının aksine göbeği vardı, üstünde siyah bir takım elbise bulunuyordu. Gözüne yakını gösteren bir gözlük takılıydı, sakalı yoktu, saçları kısmen kırlaşmıştı. Yanındaki kadının elini sıkıca tutmuş, bekliyordu.

 

 

Uzun süredir ikinci evleri olmuştu bu hastane koridoru, kapının ardında canları, tek evlatları, oğulları vardı.

 

 

Geçirdiği feci kaza sonrası büyük hasarlar almış, defalarca ameliyat edilmiş, günlerce tepkisiz yatmış fakat kaskın verdiği şansla sonunda tepki vermişti.

 

 

Birbirlerinin elini sıkıyorlardı, ikisininde kalbi delicesine atıyor, az önce koştura koştura içeri giren doktorun çıkışını endişeyle bekliyorlardı.

 

 

Bir ses duyuldu, tüm bakışlar döndü. Kapı açılmıştı, doktor göründü. Ardında iki hemşire vardı, yüzlerinde ufak da olsa tebessüm görünüyordu.

 

 

"Oğ-lum? Oğlum nasıl?"

 

 

Kadının dolu gözleriyle buluştu doktorun gözleri, genç bir adamdı. Üstünde beyaz bir önlük ve gözlerinde gözlük vardı. Yavaşça çıkardı, tebessüm etti.

 

 

"Ömer.. İyi mi?"

 

 

Bakışı adama döndü, uzun zamandır burada nöbette olduklarını biliyordu. Kafasını yavaşça aşağı yukarı salladı, çiftin yüzünde koca bir gülümseme oluştu.

 

 

"Gözünüz aydın, Ömer sonunda tehlikeyi atlattı."

 

 

Kahkahalar ve mutluluk gözyaşlarıyla birbirine sarıldılar. İnanamıyorlardı, sonunda acıları son bulmuştu.

 

 

Genç doktorun iki elini sıkıca tuttu Emel Hanım, uzun zamandır uyuyan oğlunun gözlerini görmek istiyordu.

 

 

"Onu görmek istiyorum"

 

 

Elini sıktı doktor, yüzünde tebessüm vardı. Kafasını aşağı yukarı salladı, isteklerini rededemezdi. Arkasını döndü, kapıyı açtı. Onlara döndü.

 

 

"Sadece beş dakika, yeni uyandı riske atamayız"

 

"Tamam, sadece beş dakika"

 

 

Kemal Bey, karısının elini tuttu. Birlikte kapıya yaklaştılar, bakışları odaya kaydı.

 

 

Bir yatak vardı, etrafında çeşitli aletler bulunuyordu. Yatağın üstünde boylu boyuna yatıyordu genç adam, vücuduna, ağzına, burnuna hatta parmaklarına bile aletler takılıydı.

 

 

Gözleri kısık da olsa açık, önündeki tavana bakıyordu. Tepkisizdi, sadece baş ucunda gidip gelen hemşireyi görüyordu.

 

 

Birbirine bakıp tebessüm ettiler, oldukça mutluydular. Hemşirenin işini bitirdiğini görüp odaya girdiler.

 

 

Emel Hanım oğlunun baş ucuna dikildi, elini elinin üzerine bıraktı. Genç adam kafasını zorlanmasına çevirdi, baktı. Annesinin gözlerinden hızla yaşlar süzülmeye başladı.

 

 

"Oğ-lum"

 

 

Eğildi, elini başına yaklaştırdı. Yavaşça okşamaya başladı, genç adam şaşkın ve tepkizdi, olanları anlamlandırmaya ve yanı başında duran kişilere bakıyordu.

 

 

"İyi misin oğlum?"

 

 

Ömer şaşkın ve yorgundu. Bakışını kadından ayırdı, tavana döndü. Kadın şaşırdı.

 

 

Kemal Bey yatağın diğer köşesindeydi, oğluna eğildi. Bir gariplik sezmişti.

 

 

"Ömer... oğlum"

 

 

Genç adam seslenişlere rağmen onlara bakmıyor, sadece vücudunda hissettiği sızıların bir an önce dinmesini istiyordu

 

 

Bakışı kapıya kaydı, doktoru gördü. Gülen yüzüyle içeri girdi. Ailenin yüzündeki ifadeyle hastasına yaklaştı. Aklına tek bir şey geldi, olamazdı. Korktuğu şey başlarına gelemezdi, yapılan testlerde her şey gayet normal görünüyordu.

 

 

"Ömer.. Beni duyuyor musun?"

 

 

Genç adamın gözleri doktorun üzerindeydi, elini zorlanarak kaldırdı. Kafasına dokundu, yüzünü buruşturdu.

 

 

"Başım ne-den.. neden bu kadar çok ağrı-yor?"

 

 

Cebinden çıkardığı aletle gözlerini kontrol ettş doktor, ona döndü.

 

 

"Ameliyat Oldun Ömer ve uzun zamandır da uyuyorsun. Bu şikayetler bir süre daha devam edebilir ama merak etme gayet iyisin"

 

 

Derin bir nefes verdi genç adam, bakışı baş ucundaki kişilere döndü, doktorda durdu.

 

 

"İs-mim.. Ömer mi?"

 

 

Anne ve babası şaşkınlıkla birbirine baktı, doktor hızla hemşireye döndü. Birkaç şey söyledikten sonra hastasına eğildi, bu beklemediği bir şeydi. Sadece kulak zararından korkmuş, duymamasından şüphe etmişti.

 

 

"Sen ismini hatırlamıyor musun?"

 

 

Emel Hanım hızla yaklaştı, oğlunun elini yeniden tuttu, gözlerinin içine baktı.

 

 

"Oğlum, beni.. Babanı hatırlamıyor musun?"

 

 

Genç adam elini kadının elinin arasından çekti, doktora döndü. Annesinin yüzü asıldı, gözleri doldu.

 

 

"Bana.. Ne Oldu? Neden hastane-deyim?"

 

"Feci bir kaza geçirdiniz, uzun zamandır da buradasın"

 

 

Duraksadı genç adam, doktorun kullandığı çoğul ekine takıldı kafası.

 

 

"Geçir-dik mi? Biri daha mı vardı yanım-da?"

 

 

Doktorun bakışı anne ve babaya döndü, kadın kafasını iki yana sallıyordu.

 

 

Emel Hanım hızla oğluna yaklaştı, elini tuttu.

 

 

"Tektin oğlum, yanında hiç kimse yoktu"

 

 

Kemal Bey şaşırdı, karısıyla göz göze gelse de sustu. Doktorun bakışı onlara döndü, beklemediği bu sonuç için gerekli muayene ve yeni testler yapılması gerekiyordu.

 

 

"Şimdilik hastamızı yalnız bırakmalısınız, yeni tetkikler yapacağız."

 

 

....

 

 

Koridora yaklaştı Emel Hanım, oturdu. Aklı çok başka yerdeydi, zihninde tek bir şey dakikalardır yer alıyordu.

 

 

Kemal Bey yanına geçti, bakışını karısına çevirdi. İçeride söylediği yalanı anımsıyordu. Biliyordu, oğlu kaza sırasında tek değildi.

 

 

"Neden yalan söyledin? Kaza da Ekin de yanındaydı."

 

 

Bakışını kocasına çevirdi kadın, yüzünde koca bir tebessüm vardı. Sonunda en büyük dileği kabul olmuş, oğlunun hafızasından o kız tamamen çıkmıştı.

 

 

"En çok istediğimiz şey oldu, hemde biz hiçbir şey yapmadan. Ömer onu unuttu, neden hatırlatayım?"

 

 

Şaşkındı adam, duraksadı. Yüzünde ufak bir tebessüm belirdi, karısı haklıydı. Bir türlü hayatlarından çıkaramadıkları kız, kendiliğinden çıkmıştı.

 

 

"Haklısın, bu iyi oldu. Ömer ve Ekin artık hiç var olmamış gibi oldu ama ya hatırlarsa?"

 

 

Emel Hanım, kocasının elini tuttu, aklında bir plan vardı, bunu bir an önce hayata geçirmeliydi.

 

 

"Hızlı davranmalıyız, o hatırlamadan önce Melis'le evlendirmeliyiz."

 

 

Adamın gözlerine baktı, yüzü asıldı.

 

 

"Doğrusu sonradan hatırlasa da bir şey değişmeyecek çünkü kızın yoğun bakımdan çıkacağını hiç sanmıyorum"

 

 

Yüzünde mutluluk vardı, oğlu tehlikeyi atlatmış, o kızı unutmuştu. Onun için en güzel iki haberdi.

 

 

....

 

 

Aynı hastanenin ikinci yoğun bakımının önünde bir küçük çocuk vardı. Altı yaşında, siyah saçları ve yeşil gözleri bulunuyordu.

 

 

Elini zar zor yetişebildiği bir cama dayamış, içeriyi izliyordu. Gözleri yaşlı, küçük kalbi acıyla doluydu.

 

 

Uzun zamandır buraya geliyor, burada saatlerce bekliyor ve zorlamayla eve gidiyordu.

 

 

Sağında annesi vardı, ayakta ve aynı yere bakıyordu. Yumruk yaptığı eli cama baskı yapıyordu.

 

 

"Benim güzel kızım"

 

 

Yanağından usulca yaş süzüldü. Uzun zamandır hiç ara vermemişti bu yaşlar, kızı ölümle savaş verirken de hiç durmayacaktı.

 

 

İsmi Asiye'ydi, uzun beline uzanan kahverengi saçları vardı, yüzü çok az kırışmıştı. Bedeni oldukça uzun ve gözleri ela ve kızarıktı.

 

 

"Canın çok yanıyor mu annecim?"

 

 

Gözünden hızla yaş süzüldü, karşısında tepkisiz uyuyordu kızı. Bir doktor çıkıyor biri giriyordu.

 

 

Kızına sürekli aletler takılıyor, ilaçlar veriliyordu. Uzun zamandır aksatılmadan gerçekleşen bu işlemler genç kıza hiç fayda etmemişti. İlaçlar işe yaramıyor, kızı kendine getiremiyordu.

 

 

Kafasını kaldırdı küçük Ali, bakışı annesinden babasına kaydı. Solundaydı ve aynı onlar gibi camın önünde ayakta durmuş içeriyi izliyordu.

 

 

Murat Bey, elini yavaşça uzattı. Karısının camın üzerindeki elinin üzerine bıraktı, destek olmaya çalıştı.

 

 

İnancı tamdı, doktorların imkansız dediğine inanmıyordu. Kızı, kask takmamasının sonucunu en feci şekilde yaşıyor olsa da, umut yok dense de gözlerini açacaktı.

 

 

"Prenses.. Bizi bırakmaz."

 

 

Asiye Hanım, kafasını yavaşça iki yana salladı. Gözlerinden yaşlar hızla akıyordu.

 

 

"Doktoru duydum, uyansa bile artık iyi olması imkansız, çok yaşamayacak ve bizi hiçbir zaman hatırlamayacak"

 

 

Karısının önünde durdu adam, iki elimi sıkıca tuttu. Gözlerine baktı, kafasını iki yana salladı.

 

 

"Hatırlamasın, hiç önemli değil. Biz her şeyi ona yeniden öğretiriz, yeterki yanımızda olsun"

 

 

Asiye Hanım'ın ikş gözünden yağmur misali yaşlar süzüldü. Yeniden bakımını cama çevirdi, kızına baktı.

 

 

"Aç bir tanem, aç gözlerini annem"

 

 

Eğildi, hıçkırıkları tüm koridorda yankılandı. Küçük Ali köşeye çekildi, annesinin bu ağlayışları onu oldukça korkutuyordu.

 

 

İki elimi de cama dayadı, ablasını izledi. İki yanağından da yaşlar akmaya başladı. Tir tir titriyordu.

 

 

"Abla.. uyan abla"

 

 

.....

 

 

Günler sonra..

 

 

Genç adam kendini tamamen toparlamış sonunda taburcu hazırlıkları yapıyordu.

 

 

Annesi eşyalarını önündeki küçük çantaya yerleştiriyor, o da kendine çeki düzen veriyordu.

 

 

Bakışını kadına çevirdi, merakla onu izledi. Ona karşı hiçbir duygusu yoktu, annesi olduğu söylenmiş o da çaresizce kabul etmişti.

 

 

"Geçmişimi ne zaman hatırlayacağım?"

 

 

Emel Hanım ona döndü, yanına yaklaştı. Yatağın köşesine oturmuştu. Yüzünü ellerinin arasına aldı, gözlerine baktı.

 

 

"Doktorunu sende duydun oğlum, sağlığın gayet yerinde, bu sadece geçici bir durum."

 

"Umarım, beynim boş bir sayfaya silgi vurulmuş gibi"

 

 

Yaklaştı, yanağına öpücük bıraktı kadın. Elini yüzünde gezdirdi.

 

 

"Merak etme biz de bu süreçte sana yardımcı olacağız. Hatırlaman için elimizden geleni yapacağız"

 

 

Ayağa kalktı genç adam, kadının ellerinin arasından çıktı. Emel Hanım yüzünü astı, oğlu ona yakın olmamak için çaba gösteriyordu.

 

 

"Evde seni heyecanla bekleyen biri var"

 

"Biri mi? Kim?"

 

 

Emel Hanım yeniden yaklaştı, önüne dikildi. Yüzünde ufak bir tebessüm oluşturdu.

 

 

"Sürpriz, eve dince kendi gözlerinle göreceksin"

 

 

Birlikte odadan çıkış yaptılar, genç adam önde annesi de gerideydi. Asansörün önünde durdu, Ömer girdi.

 

 

Annesi bir an duraksadı, telefonunu odada unutmuştu. Asansöre yaklaştı en alt tuşa basıp oğluna döndü.

 

 

"Oğlum asansör durduğunda in, babam seni karşılayacak. Ben telefonu alıp geleceğim"

 

 

Hızla geriye çekildi, asansörün kapısı kapandı. Genç adam sırtını duvara yasladı, bekledi.

 

 

Bir kat indiğinde kapı açıldı, kaçıncı katta olduğuna bile bakmadan annesinin dediğini hatırlayıp indi.

 

 

Hastanenin üçüncü katında bilmediği insanların arasında yürümeye başladı, etrafa bakınıyor gözleri babasını arıyordu.

 

 

Bir koridora girdi, etrafa bakındı. Yoktu. Derin bir nefes verdi, sağa döndü. Önüne uzun bir koridor çıktı, en uçta duvarı camla kaplı bir oda vardı.

 

 

Tam bitişiğinde de bir bankın üzerinde küçük bir çocuk tek başına oturuyordu. Kafası yerde, ayaklarını sallıyor fakat hıçkırıkları duyuluyordu.

 

 

Şaşırdı genç adam, adımları istemsizce durdu. Bakışı cama kaydı, 'yoğun bakım' yazısını gördü.

 

 

Ağır adımlarla yaklaştı, camın önünde durdu. Bir genç kız gördü, vücudunun her köşesine aletler takılıydı, baş ucumda bir kadın ve adam gözyaşı döküyordu.

 

 

Hızla nefes almaya başladı Ömer, kalbi delicesine atmaya başladı. Tüm organlarına kaynar sular döküldüğünü hissetti. Gözleri doldu, geri geri gitti.

 

 

Daha fazla adım atamadığını hissetti, ayakları bedenini taşımakta zorlanıyordu. Bankın üzerine, çocuğun yanına oturdu.

 

 

Küçük çocuk kafasını kaldırdı, çevirdi. Yanında oturan adama şaşkınlıkla baktı, onu çok iyi tanıyordu.

 

 

Ablasının en değerlisi, en sevdiğiydi bu adam. Gözleri büyüdü, yanağındaki yaşları sildi.

 

 

"Ömer Abi!!"

 

 

Genç adam ona döndü, isminden bile emin değildi. Ailesi ve doktoru ona isminin Ömer olduğunu defalarca söylemişti.

 

 

Bakışları küçük çocuğun kızarık ve yaş dolu gözlerindeydi, kalbinin sızladığını hissediyordu. Elini kaldırdı, saçlarını yavaşça okşadı.

 

 

"Neden ağlıyorsun?"

 

 

Küçük Ali, bakışlarını yoğun bakıma çevirdi, ablası uzun zamandır orada tepkisiz uyuyordu.

 

 

"Ablam ölmesin Ömer Abi, ben onu çok özledim"

 

 

Minik gözlerinden istemsiz yaşlar aktı, genç adam az önce gördüğü hastayı hatırladı.

 

 

Bilemedi, canından can olduğunu. Bilemedi kıyamadığı, meleğim dediği kız olduğunu.

 

 

"Ablan.. çok mu hasta?"

 

 

Ali kafasını aşağı yukarı salladı, kaza sırasında bu adamında ablasıyla olduğunu duymuştu.

 

 

"Sen iyileştin mi?"

 

"Evet, iyiyim"

 

"Ablam da iyi olsun"

 

 

Şaşkındı adam, bu küçük çocuğun ismini nasıl bildiğini düşünüyor olsa da şu an sadece onu biraz rahatlatmak istiyordu.

 

 

"Dua edersen iyileşecek"

 

 

Adamın sözleri küçük çocuğun kalbine çok büyük bir umut koydu, dua edecek ve ablası iyi olacaktı.

 

 

"Edeceğim, sende ablam için dua edecek misin?"

 

 

Genç adam kafasını aşağı yukarı salladı.

 

 

"Edeceğim tabi"

 

 

Çocuğun yüzünde ufak bir tebessüm belirdi, gözyaşları biraz da olsa durmuştu.

 

 

"Artık ağlama, sadece dua et"

 

"Tamam"

 

"Şimdi söyle bakalım, ismimi nereden biliyorsun?"

 

 

Afalladı çocuk, gözlerine baktı. Onunla geçmişi vardı, defalarca bir araya gelmiş, sohbet etmiş, ortak olmuşlardı.

 

 

Bakışını gözlerine çevirdi, ona açıklamayı nasıl yapacağını hiç bilmiyordu.

 

 

Ömer yavaşça saçlarını okşuyor, ağzından çıkacak cevabı bekliyordu. Kafasını kaldırdı, annesini gördü. Endişeyle onlara bakıyordu.

 

 

"Oğlum!"

 

 

Ayağa kalktı Ömer, kadın yanına yaklaştı. Kolundan tutup arkasını çevirdi, çocuğu çok iyi tanıyordu.

 

 

"Babanla seni arıyoruz, ne işin var burada?"

 

"Asansör durduğunda inmemi söylemiştin, babamı bulamadım"

 

 

Emel Hanım oğlunu hızla uzaklaştırmaya çalışıyordu, Ömer kafasını çevirdi geriye baktı. Bakışı çocuğa döndü, cama yaklaşıp yoğun bakımı izliyordu.

 

 

"O çocuğu tanıyor muyuz?"

 

"Hayır tanımıyoruz"

 

 

Asansörün önünde durdu, tuşa defalarca bastı. Bir an önce uzaklaşmak istiyordu. Kapı kapanınca derin bir soluk aldı kadın.

 

 

"İsmimi biliyordu"

 

"Sen ülkenin sayılı zenginlerinden birinin tek oğlusun, seni tanımaması mümkün değil"

 

"Ama.. yaşı çok küçüktü"

 

 

Asansör en alt katta durdu, Emel Hanım oğlunun koluna girdi. Onu artık yalnız bırakmayı düşünmüyordu. Az daha geç kalsaydı, kurduğu tüm hayaller yok olacaktı.

 

 

"Düşünme oğlum, heyecanlı değil misin eve döneceğin için?"

 

"Bilmem"

 

 

....

 

 

Arabadan indi genç adam, önünde koca bir villa vardı. Şaşkındı, kafası boştu. Etrafa baktı, inceledi.

 

 

Bakışı annesine kaydı, önünde durmuş bekliyordu.

 

 

"Gel oğlum"

 

 

Genç adam ağır adımlarla takip etti, bahçeye girdi. Önünde oldukça büyük bir havuz ve yan yana dizilmiş son model arabalar vardı.

 

 

Kapıya yaklaştı, Emel Hanım zile bastı. Genç bir kadın tarafından açıldı, bakışı Ömer'e döndü. Evin yıllardır hizmetlisiydi.

 

 

"Sizi yeniden görmek çok güzel Ömer Bey, geçmiş olsun"

 

"Teşekkür ederim"

 

 

Hizmetlinin annesinin elindeki çantayı almasıyla genç adam içeri girdi. Bakışlarını evde gezdirdi, her şey çok yabancıydı. Salona yürüdü, gözleri genç bir kadınla buluştu.

 

 

Üstünde mini siyah bir etek, askılı ve göğüs dekolteli mavi bir bluz vardı. Saçları sarı düz ve uzundu, gözleri de mavinin en koyusuydu.

 

 

 

Genç kadın yüzünde tebessüm oluşturdu, ayağındaki ince ve yüksek topuklarla yanına yaklaştı. Hızla iki kolunu adamın boynuna doladı, sıkıca sardı.

 

 

"Aşkım, seni yeniden gördüğüme hala inanamıyorum. Çok korkuttun beni çok"

 

 

Genç adam şaşkındı, yavaşça kızı itti, geriye çekildi. Gözlerine merakla bakıyordu. Annesine döndü. Açıklama yapmasını bekledi.

 

 

"Bu kız kim?"

 

 

Oğluna yaklaştı Emel Hanım, elini yanağına bıraktı, sakallarında gezdirdi.

 

 

"Sana söz etttiğim sürpriz, Melis"

 

"Melis mi?"

 

 

Adamın bakışı yeniden önce kıza sonra yeniden annesine döndü.

 

 

"Evet oğlum, kazadan önce çok sevdiğin ve evlenmek istediğin kişiydi."

 

 

Gözleri yine kıza döndü, baştan aşağı süzdü. Ona karşı hissettiği hiçbir şey yoktu.

 

 

"Ne?"

 

 

Melis hızla yaklaştı, iki kolunu yeniden adamın boynuna sardı. Yüzünde ufak bir tebessüm vardı, mutluydu. İlk defa adama böylesine yakın temas kurabiliyordu.

 

 

"Meeak etme aşkım, ben hatırlaman için sana yardımcı olacağım, sadece iyi ve yanımda ol"

 

 

Ömer hızla geriye çekildi, kızın yüzüne bile bakamadı. Annesinin gözlerine çevirdi bakışlarını.

 

 

"Dinlenmek istiyorum, odam ne tarafta?"

 

 

Yaklaştı evin hizmetlisi, genç adam için en hijyen şekilde düzenlenmişti.

 

 

"Buyrun Ömer Bey, size odanıza kadar eşlik edeyim"

 

 

Arkasını dönüp orta salonun tam sağında bulunan merdivene yürüdü, genç adam arkasına bile bakmadan yürüdü. Bir an önce yalnız kalmak ve kafasını toplamak istiyordu.

 

 

....

 

 

Yüzünde koca bir gülümseme oluşturdu Emel Hanım, bakışını merdivenlere çevirdi, oğlu odasına girmişti.

 

 

Döndü, gözleri Melis'le buluştu. Koltuğa oturdu, bacak bacak üstüne attı, genç kız da yanına oturdu.

 

 

"Çok iyi rol yaptın"

 

"Bilirsin Emel teyze, Ömer için yapamayacağım hiçbir şey yok"

 

 

Birbirlerinin gözlerine bakıp tebessüm ettiler, ikisinin de zaferiydi. Uzun zaman bu an için uğraşmışlardı.

 

 

....

 

 

Odaanın ortasında duruyordu genç adam, ömrünü geçirdiği bu yer ona çok yabancıydı. Oldukça büyüktü, sağdaki kitaplığı, yanındaki masayı, önündeki koca yatağı, solda bulunan muazzam manzaraya bakan duvarı kaplayan camı izledi.

 

 

Ağır adımları yatağın tam bitişiğinde durdu, yavaşça köşesine oturdu. Oldukça bitkin hissediyordu, bedenini yatağa bıraktı. Kollarını iki yana açtı, tavanı izliyordu.

 

 

Gözlerini yavaşça yumdu, dinlenmeye ve kendini toparlamaya ihtiyacı vardı.

 

 

Bir şey hissetti o anda, kalbinin üzerine kaynar sular dökülüyor, tüm varlığını alevler sarıyordu.

 

 

Hızla gözlerini araladı, anlam vermeye çalıştı. Doğruldu, yeniden oturdu yatağının ucuna.

 

 

Elini kalbinin üzerine bıraktı, yavaşça sıvazladı. Derin derin nefes alıyor, fakat yetmiyordu.

 

 

Boğuluyordu, oksijeni kesiliyor öleceğini düşünüyordu. Hızla ayağa kalktı, bir şey yapmalıydı.

 

 

Bir şey yapmalı, kalbine aniden giren bu alevi söndürmeliydi. Yanağında ıslaklık hissetti, elini yaklaştırıp sildi.

 

 

Dayanamadı, hızla kapıyı açıp odadan çıktı, merdivenleri koşar adımlarla indi, Emel Hanım hızla yanına yaklaştı.

 

 

Biliyordu, oğlu hızla nefes alıp veriyordu ve yüzü sararmıştı. Endişeyle gözlerine baktı.

 

 

"Oğ-lum, iyi misin?"

 

 

Ömer kafasını hızla iki yana salladı, konuşacak takati bile bulamıyordu kendinde. Elini kalbinin üzerine bıraktı, annesinin gözlerine yalvarıcasına baktı.

 

 

"Burası.. Çok hızlı atıyor"

 

 

Kadın şaşırdı, onu sakinleştirmeye çalıştı. Genç adam hızla arkasını döndü, hava almalıydı.

 

 

"Hastaneye! Hastaneye gitmeliyiz"

 

 

Kapıya yürüyordu Ömer, annesini umursamıyordu. Biliyordu hissettiği bu şeyi hiçbir doktor ve ilaç geçiremezdi.

 

 

"Hayır.. Hayır öyle bir şey değil bu"

 

 

Bir ses duyuldu, Emel Hanım'ın telefonu çalıyordu. Yaklaşıp eline kadın, ekranda bir isim vardı.

 

 

Genç kızın durumunu kontrol etmek için hastaneye birini bırakmıştı. Ekranda onun adı yazıyordu. Şaşırdı, kulağına yaklaştırdı.

 

 

"Alo"

 

"Efendim, kızın kalbi durdu"

 

 

Kadının gözleri şaşkınlıkla büyüdü, oğluna döndü. Avucunu kalbinin üzerine bırakmış, nefes almaya çalışıyordu.

 

 

Yavaşça telefonu kapattı, biliyordu. Oğlu hatırlamasa, sesini, varlığını unutmuş olsa da sevdiğinin savaşı kaybettiğini hissetmişti.

 

 

 

Yanına yaklaştı, iki eliyle yanağını kavradı. Gözlerine baktı, dolu dolu olduğunu görüyordu.

 

 

"Geçecek oğlum, inan bana zamanla bu hissettiğin şey geçecek"

 

 

Genç adamın yanağına usulca tek damla yaş süzüldü, canı hiç olmadığı kadar yanıyor ve buna çare olacak hiçbir şey bulamıyordu.

 

 

Annesinin bilmediği tek bir şey vardı, bu sızı adamın kalbinden bir ömür çıkmayacaktı.

 

 

 

……

 

 

Oy vermeyi lütfen unutmayalım :)

 

 

 

Loading...
0%