Yeni Üyelik
22.
Bölüm

21.Bölüm: Neden?

@mlkshnn

Gözlerinden iki damla yaş yanağına süzüldü genç kızın, babasının işten gelişlerini her daim heyecanla bekler, son dakikalarda ise kapıya çıkıp boynuna atlardı.

 

Tüm vücudunu titreme ele geçirdi, bakışları sadece o evin üzerinde durdu. "Bizim.. evimiz" dedi, Ezgi hızla o yöne döndü, alt dudağını ısırdı, yanağına hızla yaşlar süzüldü.

 

"Ekin!" dedi, heyecanla. Ekin kafasını yavaşça salladı, "Hatırlıyorum" dedi, yanağına ardı arkası kesilmeden yaşlar süzüldü.

 

Ezgi şaşkın ve heyecan doluydu, önünde durmuş gözlerinin içine bakıyordu. Yanakları yaş doluydu, bu kadar çabuk etki göreceklerini hayal bile edememişti.

 

"Ne hatırlıyorsun Ekin?"

 

Genç kız parmağını uzattı, evini işaret etti. "Ben buradaydım. Bu bahçeden çıkıp babama sarılıyordum" dedi. Ezgi alt dudağını ısırıp kafasını olumlu anlamda salladı.

 

"Başka.. Başka ne hatırlıyorsun?"

 

Genç kızın kafası karışık, allak bullaktı. Zihninde yüzlerce silik anı vardı, boş olan hafızasının her köşesinde ufak ufak anılar, birbirinden bağımsız bir şekilde duruyordu.

 

Gözlerini kapadı, hepsini birleştirip bütünü bir araya getirmek istiyordu. Bekledi, bekledi kafasının üst kısmına şiddetli bir ağrı girdi. Gözlerini yeniden aralayıp eve doğru yürüdü, bahçe kapısının önünde durdu.

 

"Eve.. Girebilir miyim?" diye sordu, Ezgi hızla yaklaşıp kapının köşesinde bulunan zile dokundu. Bir kadın önce göründü evin kapısından, tebessümle ayağına terlik geçirip bahçe kapısına yaklaştı.

 

60'lı yaşlarda bir kadındı, kısa ve ak saçları vardı. Yüzünde kısım kısım kırışıklar bulunuyordu. Tebessüm ve şevkatle parıldayan gözleriyle kapıyı açtı, kızların önünde durdu.

 

Ekin'in kalbi endişeyle çarpıyordu, bakışları sadece evdeydi, içeri girememekten, red edilmekten delice endişe ediyordu.

 

Ezgi'nin yüzünde koca bir tebessüm vardı, "Hoşgeldiniz kızım" diyen kadının kadının gözlerine sevgiyle bakıyordu. "Bende sizi bekliyordum" dediğinde, Ekin'in gözleri şaşkınlıkla arkadaşına döndü, kafasını olumlu anlamda salladığını gördü.

 

Hissettiği tüm endişe yerini rahatlamaya bıraktı. Arkadaşı bu konuyu halletmiş, öncesinde ev sahiplerinden izin almıştı.

 

"Nasılsınız Filiz Teyzem?" diye sordu Ezgi, kadının merhamet barındıran gözlerinde tebessüm belirdi. "İyiyiz güzel kızım, buyurun girin" diyerek kapıyı tamamen açıp önünde çekildi.

 

Ekin'in kulakları ne ikisini duydu ne de algıladı. Bakışları sadece bahçedeydi, sağ köşesine yoğunlaştı, merakla kadına döndü.

 

"Bu.. Burada salıncak var mıydı?" diye sordu, Filiz Hanım ufak bir tebessümle kafasını onaylar anlamına salladı. İlk taşındıklarında bahçenin sağ köşesinde ağaca bağlanarak yapılmış bir salıncak vardı.

 

"Evet" dedi, Ekin'in yanağına yeniden yaş süzüldü, hızla sildi. İnanamıyordu, hafızasında birçok şey yerine oturmaya başlıyordu.

 

Ağır adımları tüm bahçede dolandı genç kızın, her köşesini inceledi, zihnini zorlayıp hatırlamaya çalıştı. Ne hissettiği ağrı ne de akşam için direnen gözyaşları umurundaydı.

 

"İçeri de bakabilirsin kızım" diyen sesle bakışını çevirdi, kadının gözlerine baktı. Filiz Hanım evin kapısını işaret edip içeri girebileceğini söylüyordu.

 

Ekin dolu gözleriyle arkadaşına baktı, Ezgi kafasını onaylar anlamında salladı. Gözleri dolu dolu doluydu, heyecanla ve hüzünle onu izliyordu sadece.

 

Kapıya yürüdü Ekin, arkasından ilerleyen kişileri duymuyordu bile. Kapı aralıktı, ayakkabılarını çıkardı. İçeri attığı ilk adımda durdu, eşyalar yabancı olsa da ev çok yakın hissettiriyordu.

 

Salonun orta yerinde durdu, Ezgi ve Filiz Hanım koltuğa oturup bakışlarıyla sessizce izliyorlardı. "Evde kimse yok kızım, istediğin her yere rahat bakabilirsin"

 

Ekin kafasını olumlu anlamda salladı, önündeki ilk kapıyı yavaşça araladı. Karşısına bir mutfak çıktı, gözlerini kapadı. Silik anıların yerine oturması için çabaladı. Tek bir an belirdi o anda.

 

Genç kız buradaydı, arkası dönüktü. Tezgah ve ocağın arasında mekik dokuyordu. Saçlarını yukarıdan at kuyruğu yapmış, boynuna da mutfak önlüğünün askılarını geçirmişti. Elinde bir bambu kaşık vardı, önündeki tencereyi dikkatle karıştırıyordu. Gözlerine istemsiz yaşlar süzülmeye başladı, bu mutfakta defalarca yemek yapmıştı.

 

Derin nefes verip toparlanmaya başladı, salona geçti yeniden. Gözleri uç kısımda bulunan merdivenlere kaydı, üst kata çıkıyordu. Merak edip görmek istedi, adımları en alttaki basamakta durdu.

 

"Rahat ol kızım" diyen sesle kafasıyla onayladı, beklediği onaydı. Elinin birini korkuluğa sıkıca bırakarak tek tek tırmanmaya başladı.

 

Sessizdi Ezgi, alt dudağını ısırmış merakla bekliyordu. Gözleri dolu doluydu, arkadaşı için bir şeyler yapmış olmanın mutluluğunu yaşıyordu. Filiz Hanım'ın gözleri ona kaydı, "Çok gençmiş" dedi kadın, Ezgi tek kelime edemedi.

 

Buraya gelebilmek için izin aldığında, ev sahiplerine arkadaşının durumunun özetini de geçmek zorunda kalmıştı. Hiç evlat sahibi olamayan bu çift, genç kızın anlattığı her kelimeyi gözyaşlarıyla dinlemişti.

 

"İşe yarayacak mı kızım?" diye sordu, Ezgi'nin gözleri ona döndü, "Umarım" demekle yetindi. Derin nefes aldı, "Çok teşekkür ederim, size de rahatsızlık verdik"

 

Kafasını hiddetle iki yana salladı kadın, dünden beri bu iki kızı heyecanla bekliyordu. Uyandığı anda çeşit çeşit kurabiyeler yapmış, evi temizlemişti. Tek isteği ölüme doğru giden kızın bir an önce geçmişine kavuşmasıydı.

 

"Öyle düşünme kızım, evime neşe ve farklı sesler getirdiniz. Biz yıllardır eşimle tek yaşıyoruz, kimimiz kimsemiz yok."

 

Ezgi kafasını eğdi, kötü hissetmişti. Ellerini, kadının nasırlı ve kırışık ellerinin üzerine bıraktı. "Filiz Teyzem.." Dedi, gözleri buluştu.

 

Kadının yüzünde ufak bir tebessüm belirdi, üzgün hissetmesini istememişti. "Ekin kızıma bakalım mı? Yardım etmemiz gereken bir şey olabilir"

 

Kafasını olumlu anlamda salladı Ezgi, ayağa kalkıp merdivenleri birlikte çıkıp üst kata geçtiler. Ekin bir kapının önünde durmuştu, elini tit tir titreyerek kulpuna uzatıyordu.

 

Yavaşça indirip itti, bir oda belirdi önünde. Evin en ferah ve geniş odasıydı, sadece bir oturma grubu ve bir halı bulunuyordu. Genç kız ağır adımlarla girdi, zihninde bir an belirdi.

 

Küçük koltukların olduğu yerde bir çalışma masası ve gardırop, büyük koltuğun bulunduğu yerde de tek kişilik bir yatak vardı. Yatağın köşesinde bir kitaplık ve bir şifoniyer bulunuyordu.

 

"Benim.. odam mıydı?"

 

Kelimeler fısıltı, merak ve endişeyle iki dudağının arasından çıkıyordu. Filiz Hanım hızla yanına yaklaştı, "Evet kızım, burası hatırladığım kadarıyla bir genç odasıydı. Unutulmuş eski kitaplar vardı."

 

Ezgi yanağındaki yaşı silip arkadaşına yaklaştı, "Her şeyi mi hatırlıyorsun Ekin?"

 

Genç kız arkadaşının gözlerine baktı, zihni çok karışıktı. Eskiye dair gördüğü her şey yerine oturmaya başlıyordu. Ne bilip ne bilmediğini hiç bilmiyordu.

 

"Bu ev çok tanıdık, bu oda çok yakın ama aklım çok karışık, yerine oturmayan çok şey var."

 

Elinden sıkıca tuttu Ezgi, bu bile çok fazlaydı. Bu kadarını kesinlikle beklemiyordu, şimdilik daha fazla kendini zorlamasını istemiyordu.

 

"Kendini bu kadar yorma. Başı geldi, devamı da çok yakında gelecek"

 

Kafasını iki yana salladı Ekin, yanağına yaşlar süzüldü. Bekleyecek vakti yoktu, bir an önce geçmişini geri almalıydı.

 

"Hatırlamam gerek, kendimi bulmam gerek"

"Tamam ama lütfen çok zorlama"

 

Endişe doluydu, hastalığını tetikleyecek bir şey olmasından delice korkuyordu. Kafasını onaylar anlamında salladı Ekin, Ezgi derin bir nefes alıp geriye çekildi. Onu odasında bir başına bırakmak istiyordu, Filiz Hanım'la birlikte odadan çıkış yaptılar.

 

.... 

Ezgi'nin bakışları merdivene döndü, arkadaşını döndü. Bir saate yakındır yukarıda tek başınaydı. Elindeki çay bardağını indirdi, "Ekin" dedi.

 

Ekin yaklaşıp yanına oturdu, iki elini birbirine geçirdi. "Garip hissediyorum"

 

Arkadaşının endişe dolu bakışları ona kaydı, "Nasıl garip?"

"Bu eve dair birçok anıyı kesik kesik hatırlıyorum"

"Bu çok iyi bir şey Ekin, devamı da gelecek"

 

Kafasıyla onayladı Ekin, bu beklediğinden fazlaydı. Kazanın üzerinden bir yılı aşkın zaman geçmişti, adını bile bilmediği zaman sürecinde bu kadar anıyı bir günde hatırlamak imkansız geliyordu.

 

Gözleri Filiz Hanım'a kaydı, minnet barındırdı bakışlarında. "Çok teşekkür ederim." dedi, sustu. "Ben içeri giremeyeceğim diye çok korkmuştum"

 

Filiz Hanım tebessüm edip ayağa kalktı, genç kızın yanına oturdu. Ellerinden sıkıca tuttu, gözleri buluştu. "Burası önceden senin evindi, şimdi de öyle kızım. Ne zaman istersen gelip görebilir hatta annenler izin verirse kaladabilirsin"

 

Alt dudağını ısırdı genç kız, bu kadındaki merhamet ve şevkat çok başkaydı. Ellerini sıktı, kafasını onaylar anlamında salladı. Her fırsatta buraya gelecek, geçmişi için çabalayacaktı.

 

"Teşekkür ederim"

 

Filiz Hanım gülümseyip ayağa kalktı, "O zaman artık bir çayımı içip kurabiyelerimin tadına bakmalısın"

 

Ezgi'nin gözleri arkadaşına döndü, gülümsüyordu. "Ekin kurabiyeler enfes olmuş" dedi, önündeki tabaktan bir tane daha ağzına attı.

 

Birkaç adım sonrasında Filiz Hanım durdu, unuttuğu bir şey vardı, bakışlarını kızlara çevirdi. "Unuttum. Kızım biz buraya taşınırken size ait birkaç şey bulduk"

 

Ekin'in gözleri merakla ona döndü, "Ne gibi?"

"Bir iki kitap, bir iki not kağıdı ve birkaç fotoğraf. Ufak bir kutunun içerisindeydi."

 

İki kızın gözleri buluştu, Ekin "Ne resimleriydi?" diye sordu.

"Resimler 4 yada 5 taneydi, genç bir çifte aitti."

"Ne?" dedi Ekin, ayağa kalktı hızla. Ezgi tepkisizce izliyor, düşündüğü şey olması için dua ediyordu.

 

"Genç bir çift mi?"

 

Önünde durdu, gözlerinin içine bakıyordu. "Kız.. Ben olabilir miydim?"

 

Filiz Hanım genç kızın yeşil gözlerine baktı, kafasını aşağı yukarı salladı. Bu gözleri unutmak kolay değildi, resimleri ilk gördüğü anda da dikkatini bir çift yeşil çekmişti.

 

"Evet, kız sendin."

 

Gözlerinden hızla iki damla yaş süzüldü Ekin'in. Alt dudağını ısırdı, kalbi delice çarpmaya başladı. Resimleri düşünüyordu, yanındaki genç adam kimdi? Kimdi de bunca zaman ondan uzak kalmıştı?

 

"Resimler nerede? Attınız mı?"

 

Filiz Hanım kafasını iki yana salladı, "Kutu kırılmıştı fakat içerisindekiler duruyordu. Atmadım, depoya koyduk. Bir gün sahibi gelir diye beklettik"

 

Tüm vücudunun titremeye başladığını hissetti Ekin, Ezgi hızla yaklaşıp kolundan tuttu. Ayakta durmak da bile zorlanıyordu.

 

"Görebilir miyim?" diye sordu titrek sesiyle. "Eşim dışarıda. Deponun anahtarı onda, geldiğinde bulurum"

"Bulduğunuzda bana hemen haber verebilir misiniz?"

 

Hızla telefonunu çıkardı, kadının uzattığı kağıt kaleme numarasını yazdı. "Lütfen.. Benim için çok önemli"

"Hiç merak etme kızım, gerekirse depoyu altüst ederim yine de sana onları bulurum"

 

Tek kelime edemedi Ekin, yaklaştığı gibi kadına sıkıca sarıldı. Gözleri dolu dolu, kalbi heyecanla çarpıyordu.

 

.... 

Yürüyordu Ekin, kalbi hızla atıyordu. Hem öfkeli hem hayal kırıklığıyla doluydu. İnanamıyordu, bunca zamandır ailesi nasıl yalan söyleyebilmişti? Defalarca sormuş, her defasında da geçmişinde bir adam olmadığından söz edilmişti.

 

Kafasını iki yana salladı, Ezgi'nin gözleri ona döndü. "Ne düşünüyorsun?" diye sordu, arkadaşının gözleri ona döndü.

 

"Bana bunca zaman yalan söylediler"

"Belki önemli bir nedeni vardı, hemen tepki gösterme"

 

Kafasını şidettle omusuz anlamda sallıyordu, adımlarını durdurup arkadaşının gözlerine baktı, "Yakında ölecek olmamdan daha önemli bir şey olabilir mi Ezgi? Bunu bana öldükten sonra mı söylemeyi düşünüyorlardı!? Ama ben biliyordum, hissediyordum, biri vardı!!"

 

Öfke doluydu, derin bir nefes verip sakinleşmeye çalıştı, artık düşünmesi gereken bir şey daha vardı. Alt dudağını ısırdı, gözleri dolu dolu doluydu. "Kim bu kişi ve nerede?"

 

Ezgi sessizdi, arkadaşının tepkisini izliyordu, tek kelime etmeye cesareti yoktu, "Ekin lütfen sakin ol"

"Onları affetmeyeceğim"

"Hayır Ekin, bunu yapma. Daha fotoğrafları bile görmedin"

"Şimdi değil, o fotoğraflarla karşılarına dikileceğim ve o kişiyi bulacağım"

 

Ezgi şaşkınlıkla duraksadı, "Bulacak mısın?"

"Evet"

"Ekin.." deyip sustu, derin bir nefes aldı. "Sen hafızan yerinde değildi diye ona gidemedin. Peki o.. O neden hiç karşına çıkmadı?"

 

Duraksadı Ekin, gözlerine merakla bakıyordu. Aklında tek bir cevap yer aldı. "Beni terk ettiğini mi düşünüyorsun?"

"Bilmiyorum, ulaşmak istese seni bir şekilde bulurdu."

"Terk etmiş bile olsa gerçekleri duymak için bulup karşısına çıkacağım."

 

Derin nefes verdi Ezgi, bu adam meselesinin artık öyle yada böyle son bulmasını istiyordu.

 

"Filiz Teyze aradığında, resimleri almaya birlikte gidelim"

 

Kafasını onaylayarak salladı Ekin, "Ezgi lütfen annemin bugün olanlardan haberi olmasın"

"Şüphen olmasın" dedi Ezgi, bu sırrı arkadaşı için layığıyla saklayacaktı. Ekin tebessümle sıkıca sarıldı, varlığına ve desteğine şükür etti.

 

.... 

Eve girdi Ekin, gözleri annesine kaydı. Dalgın ve durgun bir şekilde salondaki koltukta oturuyordu. Gözleri kapıya döndü, kızını gördü.

 

"Kızım"

 

Ayağa kalkıp yanına yaklaştı, "Seni bekliyordum, biraz konuşalım mı?"

 

Tepkisiz duruyordu genç kız, zihninde sadece o resimler vardı. Kafasını eğip toparlanmaya çalıştı, annesi farkında varmadan gizlemeye gayret etmeliydi.

 

Kafasını onaylar anlamında sallayıp annesiyle birlikte koltuğa oturdu, birbirlerine döndüler. Yan yana oturmuşlardı. "Doktorunla konuştum"

"Ne dedi?"

"Bundan sonra her Pazartesi tedaviye gideceğiz"

 

Tek telime etmedi Ekin, bu durumu kabullenmişti artık. "Tamam" dedi, ayağa kalktı. "Dinlenmek istiyorum"

 

Arkasını dönüp odasına yürüdü, zihninde gizlenen gerçekler varken annesinin yanında daha fazla oturamadı. Kalbine kuşku gitmişti, düşünmeden edemiyordu. Kim bilir doğru bildiği daha neler yalandı?

 

.... 

Evinin önünde arabayı park etti Ezgi, gözleri kapıya kaydı. Yere bir buket kırmızı gül konulmuştu, yüzünde ufak bir şaşkınlık oluştu. Yaklaşıp merakla eline aldı, bakışlarını sağa sola arkaya çevirdi, görünürlerde hiç kimse yoktu.

 

Kafasını yavaşça eğip kokusunu içine çekti, küçük beyaz bir not dikkatini çekti. "Yokluğunda şirket çekilmiyor" yazıyordu. Şaşkınlıkla bir daha okudu, isim yoktu. Yüzünde ufak bir tebessüm belirdi.

 

Bir ağacın arkasındaydı Mert, yüzünde koca bir tebessüm vardı. "Hiçbir kız çiçeği reddedemez, biliyordum" dedi zaferle. Genç kızın çiçeklerle eve girdiğini görüp gülümseyerek ilerledi.

 

.... 

Şirketteki odasındaydı Ömer, orta alanda siyah bir oturma grubu vardı. Genç adam en büyüyünde yatıyordu, kafasını koltuğun kol kısmına bırakmıştı. Bakışları tavanda, aklı tek bir şeydeydi.

 

Erkenden uyanıp geldiği şirkette yoğun bir gün geçirmişti. Toplantı arasında, dinlenmeye çalışıyordu. Yüzünde ufak bir tebessüm vardı, nedeni genç kızın gözleri ve yüzüydü. Her gördüğünde ve her anımsadığında daha çok bağımlılık yaratan bir etkiye sahipti.

 

İki dudağının arasından ufak bir esneme çıktı, gözleri yavaşça kapandı. Bir rüyanın içerisinde buldu kendini.

 

Çimlerin olduğu bahçedeydi, yaz mevsimiydi. Yakıcı bir güneş hakimdi, genç adam buna rağmen bahçenin orta yerinde duruyordu.

 

Bir ses duyup bakışını geriye çevirdi, kalbini delice attıran tek tondu. Gözleri parıldadı, genç kız tam karşısında duruyordu.

 

Üzerinde beyaz, omuz kısmı askılı uzun bir elbise vardı. Saçları düz ve açıktı, beline sarkıyordu. Yeşil gözleri ve yüzü parıldıyor, gülümsüyordu.

 

Genç adamın gözleri hayranlık barındırıyordu. "Ekin" dedi fısıltıyla, genç kız attığı ağır adımlarını hızlandırdı, adama doğru koştu. Yanına yaklaştığı anda iki kolunu boynuna sıkıca doladı, "Seni çok seviyorum"

 

Ömer şaşkındı, boynunu saran kızın şokundaydı. Burnunu yavaşça saçlarına, boyun boşluğuna gömdü. Gözlerini kapayıp kokusunu içine çekti, kollarını beline sıkıca sardı.

 

Hızla gözlerini araladı genç adam, şirketteki odasındaydı. Doğrulup oturdu, şaşkındı. Gördüğü kısacık rüyaya anlam vermeye çalışıyordu. Kalbi delice çarpıyordu, elimi yavaşça üzerine bıraktı.

 

"Neydi bu?" dedi kendi kendine. Etkisinden çıkmakta zorlanıyordu, böylesine gerçek bir rüya mümkün müydü?

 

Kafasını eğip elini ensesine bıraktı, saçlarını karıştırdı. Kendine gelmek adına derin nefes verip ayağa kalktığı anda odanın kapısı bir hışımla açıldı. Gözleri o yöne döndüğünde, arkadaşını gördü. Çalmadan içeri girebilen tek kişiydi.

 

Yüzünde mutluluk vardı Mert'in, yaklaştı koltuklardan birine oturdu.

 

"Ezgi benden hoşlanıyor" dedi, kendinden emin bir şekilde. Ömer'den büyük kahkaha duyuldu, mümkün bile değildi. Karşısına oturup gözlerine baktı.

 

"Rüya mı gördün oğlum sen?"

"Rüya değil gerçek, Ezgi'nin bana karşı hisleri var"

 

Sırtını koltuğa dayadı, ayaklarından birini diğerinin üzerine attı.

 

Gözlerini kıstı Ömer, "Bu kanıya nasıl vardığını merak ediyorum" dedi, Mert tebessümle öne doğru doğruldu. Gözlerini arkadaşının gözlerine dikti.

 

"Kapısına çiçek koydum, mutlulukla içeri aldı"

 

Ömer şaşkındı, kafasını yavaşça iki yana salladı. "Ezgi olduğuna emin misin?"

"Evet, içeri girene kadar da izledim. İnan bana kızları ikna etmek çok kolay, sende denemelisin"

"Gerek yok" dedi Ömer kararlılıkla.

 

"Ekin'le daha yakın olmak istemez misin?"

 

Ömer gözlerini kıstı, "Ekin'i karıştırma"

"Tavsiyelerimi dikkate alırsan en kısa sürede Ekin sana aşık olur"

 

Ömer işaret parmağını gözlerine doğrultup salladı. Bakışlarında ciddiyet vardı. "Sakın Ekin'e bulaşma!"

"Sana yardımcı olmaya çalışıyorum oğlum, böyle kendi kendini yiyeceğine bir şeyler yap"

"Sakın, onun yakınından bile geçme"

 

Mert derin nefes alıp onayladı, arkadaşının gözlerindeki kararlılığı görmüştü. Sırtını yeniden koltuğa dayadı, "Ezgi beni hep sevsin de gerisi önemli değil. Yarın da farklı çiçek göndermeliyim" dedi, Ömer'in bakışları ona döndü.

 

"Çiçek mi gönderdin?"

"Evet"

"Kendin vermedin mi?"

"Hayır beni gördüğü her yerde yolunu çeviriyordu, bu yüzden evine gidip kapısına koydum"

 

Ömer duruldu, düşünmeye ve Ablam vermeye çalıştı. "Çiçeğin üzerinde ismin var mıydı?"

"Hayır" dediği anda Ömer'in koca bir kahkahası duyuldu. Şimdi anlam veriyordu, genç kız çiçeğin sahibini bilmeden kabul edip evine almıştı.

 

"Bu yüzden kabul etmiş demek ki"

 

Mert'in gözleri ona döndü, "Benim gönderdiğimi anlamıştır"

"Şüphe bile etseydi, o çiçeği eve almazdı"

"Hayır öyle bir şey yok. Yine alırdı alırdı yine koklardı ve yine evine götürürdü."

"O kadar eminsen ismini yazarak gönderip verdiği tepkiyi izleyelim"

"Anlaştık"

 

Ayyapa kalktı iki adam, yol üstünde bir buket çiçek alıp genç kızın evinin önünde durdular.

 

Mert kendinden emin bir şekilde çiçeklerle indi, "İyi izle" dedi, Ömer kafasını salladı. Genç adam etrafı kontrol ederek kapıya yaklaştı, çiçekleri yere bırakıp zile dokundu. Hızlı adımlarla arabaya binip beklemeye başladı.

 

Kapı yavaşça açıldı, Ezgi göründü. Merakla etrafa bakındı, görünürlerde kimse yoktu. Kapıyı kapatmak için geriye çekildiği anda gözleri çiçeklere değdi. Şaşırdı, yüzünde şaşkın bir tebessüm belirdi.

 

Eğilip eline aldı, kokusunu içine çekti. Ufak bir not kağıdı gözüne çarptı, merakla eline aldı. "Şirketin en güzel çalışanına ufak bir özür. -Mert" yazıyordu.

 

Yüzü asıldı genç kızın, gözleri kısıldı. Etrafı son kez kontrol edip bahçeye çıktı. Kapının önünde bulunan çöp kutusuna yaklaşıp düşünmeden attığında, Mert'in asılan yüzünün aksine Ömer'in yüzünde gülümseme oluştu.

 

"Kabullen oğlum artık. Ezgi seni istemiyor, istemeyecek de"

 

Mert tek kelime etmedi, şaşkındı. Hırs doluydu, yumruklarını sıkmıştı. Ne yapsa ne etse de bu kızın kalıplarını kıramıyordu.

 

.... 

Yatağındaydı Ekin, yan bir şekilde uzanmıştı. Gözleri dolu doluydu, eski evinde geldiği andan beri bir an bile odadan çıkmamıştı. Zihninde ailesinin yalanı ve Filiz Hanım'dan öğrendiği o adam vardı.

 

Yastığına bir damla yaş süzüldü, kalbi hızla çarpıyordu. "Neden, neden anne? Neden gizlediniz?" de titrek sesiyle.

 

Bir an odanın kapısı yavaşça aralanmaya başladı, genç kız hızla toparlanmaya çalıştı. Gözlerini silip derin bir solukla bakışlarını kapıya çevirdi, minik bir çift yeşil göz gördü.

 

Ali bir eliyle kapının kulpunu tutmuş, endişeli gözleriyle çok az araladığı kapı boşluğundan içeri bakıyordu.

 

"Ali" dedi genç kız, küçük çocuğun gözleri ablasının gözleriyle buluştu. "Abla!"

 

Kapıyı tamamen açıp yanına koştu, genç kız doğrulup oturdu. İki kolunu açtı, kardeşini sıkıca sardı.

 

Sessizdi Ali, ufacık yaşına rağmen ablasının gözlerindeki kızarıklığım farkındaydı. Küçük elini yavaşça yüzüne yaklaştırıp yanağının üzerine bıraktı.

 

"Ömer Abi mi üzdü seni?"

 

Genç kız alt dudağını ısırıp kafasını iki yana salladı, onu üzen kendi öz ailesiydi.

 

"Ali.." Dedi, yanağındaki eli indirip ufak bir öpücük kondurdu. Birbirlerinin gözlerinin içine bakıyorlardı.

 

"Kaza geçirmeden önce ismim yine Ekin miydi?"

 

Ailesine duyduğu hayal kırıklığı öylesine büyüktü ki, söylenen her şeyden şüphe duyar hale gelmişti. Küçük çocuk ablam vermeye çalışarak gözlerine bakıyordu, sorulan sorunun anlamını bile bilmiyordu.

 

"Ne?" dedi, gözlerini kapatıp derin bir nefes verdi genç kız. Kardeşine sıkıca sarıldı, "Sen bana hiç yalan söyleme olur mu?"

 

Ali küçük ellerini ablasının boynuna sarmıştı, "Yalan söylemek kötü bir şey" dedi.

Ekin kafasıyla onayladı, "Evet ablacığım çok kötü ama insanlar yalan söylemeyi tercih ediyor"

"Onlar kötü insanlar"

 

Genç kızın yüzünde ufak bir tebessüm oluştu, "Evet bir tanem, sadece kötüler yalan söyler"

 

..... 

Gözlerini yavaşça araladı Ekin, gözlerine bir türlü uyku girmiyordu. Gecenin bir vaktiydi, ayaklarını yataktan indirdi. Nefes almak bile bugün oldukça zor geliyordu. Pencereye yaklaşıp araladı, temiz havayı içine çekmeye ihtiyacı vardı.

 

Gözlerini karanlığa rağmen sokağa çevirdi, gözleri bir gölgeye kaydı. Dış kapılarının önünde bir karaltı görülüyordu, bir adamın yansımasıydı. Gözleri endişeyle büyüdü, hızla geriye çekilip telefonunu eline aldı, polisin numarasını acil çevirdi.

 

..... 

Şirketin önünde bekliyordu bir adam, Ömer'in sekreteriydi. Kolundaki saate baktı, öğlene yaklaşıyordu fakat hala patronu gelmemişti.

 

Merak doluydu, defalarca telefonla aramasına rağmen ulaşamamıştı. Önemli bir toplantısı vardı, muhakkak gelmeliydi.

 

Endişeyle derin bir nefes alıp bakışlarını yola çevirdiğinde, gözleri Mert'e kaydı. "Mert Bey" dedi, yanına yaklaştı.

 

"Ne oldu?"

"Ömer Bey'e ulaşamıyorum, toplantıya çok az zamma kalmasına rağmen hala gelmedi."

"Ne?" dedi Mert, kolundaki saate baktı. Gerçekten de çok az vakit kalmıştı, bu hiç normal değildi. Arkadaşı, toplantı günlerinde erkenden gelip dosyaları son defa aha gözden geçirirdi.

 

Telefonunu çıkarıp ismini buldu, arama tuşuna dokundu, "Aradığınız kişiye şu anda ulaşılamıyor" sesini duyup kulağından indirdi.

 

Merakla arkasını döndü, evine gitmek için bir adım attığında bir taksi durdu şirketin önünde. Bakışları o yöne döndü, Ömer'i gördü.

 

Genç adam dünden kalma takımıyla indi, üstü başı kırışık, saçları dağınıktı. Mert, sekreterle birlikte merakla yanına yaklaştı.

 

"Ömer.. Bu halin ne oğlum?" diye sordu, Ömer bakışlarını sekretere çevirdi. "Üstümü değiştirmem gerek"

"Hemen hallediyorum efendim" diyerek uzaklaştı.

 

Asansöre yürüyordu, bir an önce odasına girip üzerindeki giysilerden kurtulmak istiyordu. Mert yanındaydı, gözleri onun üzerindeydi.

 

"Neredeydin oğlum sen?"

"Karakolda" dedi Ömer, Mert'in yüzünde şaşkın bir ifade belirdi. Hemen yanında asansöre bindi.

 

"Ne? Ne karakolu?"

"Sorma"

"Sordum cevap ver. Yine o adam mı? Kavga mı ettiniz?"

 

Üstünü başını kontrol etti, herhangi bir darp izi yoktu. Arkasından asansörden imdi, genç adamın odasına yürüyorlardı.

 

"Hayır sadece kalbime yenik düştüm"

"Ne?"

 

Odasına girdi genç adam, koltuğuna yaklaşık oturdu. Sırtını geriye yasladı, gece boyunca karakolda kalmıştı.

 

"Gece parka gittim, Ekin de hep orada olurdu ama dün yoktu. Ben de evlerinin önüne gidip yüzünü bir kere de olsa görmek istedim ama ne olduğunu anlamadan bir polis arabası önümde durdu. Komşulardan biri arayıp şikayette bulunduğu için karakola götürüldüm"

 

Mert'in kahkahası odanın içerisinde yankılandı, durum oldukça hoşuna gitmişti.

 

"Gülme!"

 

Kafasını iki yana sallayıp uyarılara rağmen gülmeye devam ediyordu Mert, "Sen benden de manyak çıktın" dedi, arkadaşının sert bakışlarını gördü.

 

"Bir sonraki hamleni merakla bekliyorum" dedi, Ömer masanın üzerindeki kalemi sıkıca tuttu. Fırlatmak için kaldırdığında, Mert eğlene eğlene odadan çıktı.

 

Derin nefesle asansöre bindi, yüzünde gülümseme vardı. Arkadaşının yaşadığı şey gülüşünün nedeniydi. Asansörden çıktığı anda da gözleri bir odaya yoğunlaştı, Ezgi'nin çalıştığı odaydı, kapı aralıktı.

 

Etrafta göz gezdirdi, izinli olduğunu biliyordu. Bunun rahatlığı üzerinde vardı, kapıya doğru birkaç adım attığında gözleri birine yoğunlaştı. Kaşları çatıldı, adımları durdu.

 

Bora kapıdan girmişti, elinde bir buket gül vardı. Yüzündeki heyecan ve tebessümle odaya yaklaşıyordu. Hızla geriye çekildi Mert, merakla izlemeye başladı.

 

Bora önce odaya girdi, masasına dikkatle baktı, onu görmeyince de çalışma arkadaşına sordu. Odadan çıkarken de rehberde Ezgi'nin ismini tuşlayıp kulağına yaklaştırdı. İlk çalışta cevap geldi, "Alo" dedi Ezgi.

 

"Şirkete geldim, yoksun. İzinli olduğunu bilmiyordum"

 

Ezgi tebessüm etti, "Ani bir karardı."

"Halbuki sana çok sevdiğin kırmızı güllerden getirmiştim, öğlen yemeğine bana eşlik edersin sanıyordum" ses tonunu hüzünle doldurdu, Ezgi güldü.

 

"Hazırlanıyorum, buluşalım o zaman"

 

Gözleri parıldadı Bora'nın, "Tamam süper olur, seni almaya geliyorum. Görüşürüz" deyip mutlulukla telefonu kapattı.

 

Mert şaşkın ve yüzü asıktı, adamın elindeki kırmızı güllere baktı. Genç kızın en sevdiği çiçekler olduğunu bilmemesine rağmen kapısına bırakmış, Ezgi düşünmeden çöpe atmıştı.

Hızla arkasını döndü Bora, heyecan doluydu, bakışları Mert'in gözleriyle buluştu, "Merhaba" dedi, Mert sessizce sıkıca tuttuğu çiçeklere bakıyordu.

 

"Merhaba" dedi fısıltıyla. Bora tebessüm etti, Mert'in gözlerine bakıyordu. Onu bir tek şirkette görmüştü.

 

"Seni gördüğüm iyi oldu" dedi, Mert sessizce izliyordu. "O gece içeceklerin üzerime dökülmesine sebep olarak bana çok güzel bir şeyi yeniden verdin, Ezgi'yi."

 

Mert'in yüzü asıldı, adamın heyecanına anlam vermeye çalışıyordu. "Çok yakında sevgilim olması için teklif yapacağım, kabul etmesini çok istiyorum" dedi, Mert'in gözleri büyüdü. Tek kelime edemeden kafasını eğdi. "Gitmem gerek, işim var" arkasını dönüp koşar adımlarla uzaklaştı. Adamın söylediklerini sindirmeye çalışıyordu.

 

.... 

Yavaşça kapıya dokundu Asiye Hanım, kızının odasının önündeydi. Dünden bu yana üzerinde gariplik seziyordu, ne doğru düzgün yemek yemiş ne de ağzından kelimeler çıkmıştı.

 

Kalbi endişeyle çarpıyordu, hasta olmasından korkuyordu. Saat öğlen vakitlerinde olmasına rağmen hala odadan çıkmaması da korkusunun en büyük sebebiydi.

 

Önce iki defa tıkladı, ardından kapıyı araladı. Gözleri ilk olarak yatağa kaydı, genç kız yatağındaydı hala. Üstünü sıkı sıkı örtmüş, yan bir şekilde uzanıyordu. Geceden bu yana gözlerini düşünmekten bir an bile kırpmamıştı.

 

"Kızım" dedi Asiye Hanım, içeri girdi. Yatağın kenarına oturdu, "İyi misin?" diye sordu. Genç kız için kelime sarf etmek bile oldukça zordu şu an, üzerinde büyük bir halsizlik vardı.

 

"Yorgunum" dedi, Asiye Hanım'ın yüzü asıldı, elini endişeyle yüzüne yaklaştırıp dokundu. Gözleri büyüdü, oldukça sıcaktı. "Ateşin var, yanıyorsun!" dedi, hızla üzerindeki battaniyeyi geriye çekti.

 

Genç kız umursamadı, battaniyeyi sıkıca tutup saçlarını da kapatacak şekilde üzerine örttü. "Dinlenmek istiyorum"

"İlaçlarını içmedin mi?"

 

Cevap vermedi Ekin, dünden bu yana zihni öylesine meşguldü ki ilaçlar aklına bile gelmemişti.

 

"Kızım, iyi misin?"

 

Genç kızın yanağına yaşlar süzüldü, battaniyenin uçlarını sıkıca tutmuştu, annesinin çekmesine izin vermiyordu.

 

"Ekin.. Söyle bana kızım. Bir şey mi oldu? Neden ilaçlarını almadın?"

 

Burnunu çekti Ekin, yanakları yaş doluydu. Asiye Hanım endişeyle tüm gücünü kullanıp battaniyeyi çekti, gözleri büyüdü. Kızının yanaklarındaki yaşlar ve kızarık gözleri, kalbinin sızlamasına neden oldu.

 

Gözleri dolu dolu oldu kadının, "Annem ne oldu? Anlat bana lütfen" dedi yalvarırcasına, Ekin kafasını iki yana salladı. Sessiz gözyaşlarının yerini hıçkırıklarla bir ağlayış aldı. Hasta bedeni dünden bu yana hissettiklerini kaldırmak da zorlanıyordu, kalbi sıkışıyor, acı hissediyor, hiçbir şeyden zevk almıyordu.

 

Yavaşça doğruldu, Asiye Hanım gözünden akan yaşlarla kızına sıkıca sarıldı. Kalbi paramparçaydı, ellerini saçlarında gezdiyor, anlam vermeye çalışıyordu.

 

"Söyle annem, kim böyle üzdü seni?"

 

Ekin tek kelime edecek gücü kendinde bulamıyordu, odanın içerisinden hıçkırıkları duyuluyordu. Ölüme doğru her gün bir adım daha yaklaşırken, yalanın içinde olduğunu öğrenmek canını yakmıştı. Başındaki ağrıya vücudunu saran şiddetli bir sıcaklık eşlik ediyordu.

 

Asiye Hanım endişe doluydu, kendine bastırdığı kızının sıcaklığını her yerinde hissediyordu. "Hastaneye gidelim mi? Diye sordu, Ekin kafasını iki yana salladı, oradan da nefret duyuyordu.

 

"O zaman dışarı çıkıp biraz temiz hava alalım mı?"

 

Genç kız zar zor da olsa "İstemiyorum" dedi. Asiye Hanım yavaşça geriye çekildi, iki elini kızının iki yanağına bıraktı, baş parmaklarıyla gözlerini silmeye gayret ediyordu.

 

"Doktoru arayayım mı?"

"Hayır" dedi Ekin. Şu an ilaçlara, doktora ve hava almaya değil sadece gizlenen gerçekleri duymaya ihtiyacı vardı. Kalbi delice çarpıyordu, annesinin elinden tuttu, avucunu kalbinin üzerine bıraktı. Asiye Hanım dokunduğu anda duracak derecede çarpan ritimleri hissetti.

 

"Bu.." Dedi genç kız, annesinin gözlerine baktı. "Neden böyle hızlı çarpıyor?" diye sordu. Asiye Hanım alt dudağını ısırdı, gözlerinde yaş durmuyordu.

 

"Sen benim en değerlimsin, canımsın. Seni böyle görmek dünyamı başıma yıkıyor"

 

Annesinin gözlerine baktı genç kız, "Neden? Neden gizliyorsunuz anne?"

 

Şaşırdı kadın, gözleri kızının yalvaran bakışlarına kaydı, ellerini sıkıca tutmuştu.

 

"Biz her şeyi sadece senin iyiliğin için yapıyoruz"

 

Genç kız kafasını iki yana sallayıp ellerini annesinin ellerinin arasından çekti.

 

"İyiliğim için artık bir şey yapmayın anne lütfen, sadece bana gerçekleri söyleyin. Her şeyden şüphe eder oldum, delireceğimi hissediyorum"

 

Gözyaşları ardı arkası kesilmeden süzülüyordu. "İsmim.. Ekin mi gerçekten? Sen, babam ve Ali gerçekten benim ailem misiniz?"

 

İki elini şakaklarına bastırdı, gözlerini kapadı. Kafası karmakarışıktı, herkese olan güveni bir anda yok olmuştu.

 

Asiye Hanım duyduklarını sindirmeye çalıştı, gözleri yaş doluydu. Kızının acı çeken gözlerine ve yüzüne bakıyordu. Ellerini uzatıp kızının ellerini şakaklarından yavaşça indirip sıkıca tuttu.

 

"İsmin gerçekten de Ekin, biz senin gerçek aileniz ve sen bizim her şeyimizsin. Sana tek bir konu dışında hiç yalan söylemedik"

 

Ekin'in gözleri ona döndü, merakla bakıyordu. "O konu ne?"

 

Derin nefes verdi Asiye Hanım, gözlerine endişeyle bakıyordu. "Tamam, tamam sana anlatacağım ama öncesinde doktorun seni muayene etmesine izin vermeni istiyorum"

 

Ekin kafasını olumlu anlamda salladı, gerçekleri duymak için yapamayacağı hiçbir şey yoktu. Asiye Hanım derin bir soluk aldı, "Tamam, ben sana atıştıracağın bir şeyler hazırlayıp doktoru arayacağım. Sen de öncesinde ılık bir duş al."

 

Ayağa kalktı, telefonunu almak için odadan çıktı. Genç kız da zorlanarak bile olsa banyoya yürümeye çalıştı.

 

..... 

Çeşitli ilaçların karışımının bulunduğu bir serum bağlanmıştı genç kızın koluna, gözleri kapanmaya direniyordu. Yatağındaydı, annesi baş ucunda oturmuş, elini sıkıca tutmuştu.

 

Doktor muayene sonrası ufak bir bilgilendirme yapmış, ilaçları aksattığı her öğünde sağlığının da daha hızla kötüleşeceğini söylemişti. Genç kız tepki vermek yerine sadece annesine bakmış, bir an önce merak ettiği konuyu anlatmasını beklemişti. Doktorun gidişiyle de annesi kızının odasına girip yatağın kenarına oturmuştu.

 

Elini yavaşça alnına bıraktı, hala ateşi düşmemişti. Endişeli bir soluk verdi, ilaçlar hala etkisini göstermemişti, "İyi misin?"

 

Genç kız zorlanarak kafasını olumlu anlamda salladı. İyi değildi, halsiz ve bitkindi, gözleri kapanmak için çırpınıyordu.

 

"Tamam, merak ettiğin gerçeği anlatacağım. İyi dinle" dedi, elini kızının elinin üzerine bırakıp sıkıca tuttu.

 

"Evet kazadan önce hayatında çok önemli bir adam vardı"

 

Ekin'in heyecan dolu gözleri üzerindeydi, kalbi hızla çarpıyordu. "Çocukluğunuz birlikte geçmişti, birbirinizi öyle çok seviyordunuz ki, o bizim evden biri olmuştu zamanla. İlkokulu ve liseyi aynı okulda bitirdiniz, hiç ayrılmazdınız"

 

Genç kız gözlerinin kapanmaya çalıştığını hissetti, kendini uyanık kalmak için oldukça zorluyordu. Bir an olsun dikkatini annesinden ayırmamaya çalışıyordu.

 

"O.. Şimdi nerede?" diye sordu zar zor. Kafasını yavaşça eğdi annesi, kalbi de tıpkı vicdanı gibi sızlıyordu.

 

"Üniversite sınavı için dershaneye gittiğin günlerden birinde ortadan kayboldun. Her yerde seni aradık, yoktun. Dershaneye de sorduk, o gün aslında oraya da gitmemişsin. Tüm arkadaşların ve biz seni bulmak için seferber olduk ama hiç haber yoktu. Bir anda sır olup ortada kaybolmuştun."

 

Genç kız sessizdi, annesinin kelimelerini bölmemeye çalışıyordu.

 

"Arayışlarımızın sonuç vermediği o günün gecesinde babanın telefonu çaldı, yabancı bir numaraydı. Bir adam seni bulduğunu ve bu numarayı aramanı istediğini söyledi. Hepimiz hızla koştuk, adamın seni baygın bir şekilde getirdiği hastaneye gittik. Perişan bir durumdaydın, babanın numarasını verdikten hemen sonra bayılmışsın. Herhangi bir yerinde darp veya iz yoktu ama psikolojin çok kötüydü. Çok korkmuştun"

 

Gözlerini usulca kapadı Ekin, zorlukla yeniden açtı. Merakla annesini dinlemeye çalışıyordu.

 

"Kendine geldiğinde seni kaçıran kişinin, çocukluğunu geçirdiğin o adam olduğunu söyledin"

 

Genç kız direnemedi daha fazla, gözlerini usulca kapandı. Asiye Hanım'ın yanağına yaşlar arka arkaya yaşlar süzüldü. Vicdanı hiç rahat değildi, kızına bir yalan daha söylemek zorunda kalmıştı.

 

Elini yavaşça saçlarına yaklaştırıp okşadı, "Affet kızım, sadece onu hatırlamayıp mutlu olmanı istiyorum"

 

Dikkatle doğruldu, kızının üstünü örtüp sessizce odadan çıktı.

 

....

 

İki Hafta Sonra..

 

Günün erken vakitleriydi, genç kız uyandığı anda duş almış, yeniden yatağına girmişti. Zamanının çoğunu evde geçiyordu, Ezgi'nin yoğun işleri bunun nedeniydi.

 

Ekin ara sıra Doğan'la görüşmek dışında evden çıkmıyordu. Genelde odasında tek veya kardeşiyle zaman geçiriyordu. Minik Ali okulda geldiği anda çantasını kapının önünde bırakıp ablasına koşuyordu.

 

İkisi arasında uzun uzun sohbet geçiyor, küçük çocuk okulundan, derslerinden söz ediyor, ablası dikkatle dinliyordu.

 

Ekin tedavi sürecinin sıklaşması ile daha çok yoruluyordu, haftanın bir gününü ağır ilaçların getirdiği uyku haliyle geçiriyordu. Artık hiçbir ilacını aksatmıyor, özelikle dikkat ediyordu.

 

Doktorun eve geldiği o günde söyledikleri her anda zihnindeydi, atladığı her öğün sağlığını olumsuz etkileyecekti. Annesi de genellikle evde olur, ilaçları aldığından emin olana kadar başından ayrılmazdı.

 

Eski evinde öğrendiği resimler hala eline geçmemişti, defalarca arasa da ev sahipleri bulmaya çalıştıklarını dile getirmişti fakat genç kız için önemini de yitirmeye başlamıştı çünkü artık ailesine daha çok güven duyuyordu.

 

Annesinin anlattığı kişiyi bir kez daha dinlemiş, aklındaki her soru cevaplanmıştı. Gerçekten de kazadan önce hayatında bir adam vardı, çok yakın arkadaşıydı. Birlikte büyümüşlerdi fakat kızı kaçırmasıyla bağları tamamen kopmuş, bir daha da görüşmemişlerdi. Artık zihni çok daha rahattı, çok düşünmüyor, hastalığını tetikleyecek her şeyden uzak duruyordu.

 

Yine o rutin anlardan birindeydi, odasında oturuyordu. Telefonu elindeydi, bir titreme hissetti. Bir mesaj gelmişti, 'Ömer' yazıyordu. Gözleri büyüdü genç kızın, günlerdir adamın ne adını duymuş ne de yüzünü görebilmişti. Ezgi'den bildiği, şirket çok yoğun bir sürecin içerisindeydi, kimse başını kaşıyacak zaman bile bulamıyordu.

 

Hızla mesaja dokundu, "Evinizin bir sokak ötesindeyim. Çok kısa zamanım var, hemen gelebilir misin?" yazıyordu. Genç kız şaşkın bir tebessümle hızla ayağa kalktı. "Tamam, geliyorum"

 

Üzerinde pijamaları vardı, hiç uğraşmadan üstüne ince triko bir hırka çekti, toplu olan saçlarını açtı. Telefonunu eline alıp hızlı adımlarla evden çıktı.

 

Sokağı geçti, ikinci sokağın köşe başında durdu. Gözleri etrafı süzdü, genç adamı gördü. Üzerinde siyah bir takım elbise vardı, şirketten gelmişti. Çok yoğun geçirdiği günlerin arasında genç kıza olan özlemi baskın gelmiş, soluğu hızla burada almıştı. Bir dakika bile yüzünü görmenin hayaliyle koşmuştu.

 

"Ömer" dedi, genç adam o yöne döndü. Adımları durmuştu, bakışları genç kızın yeşil gözlerinin içindeydi. Delice özlediğini hissediyordu, aralarında iki veya üç metrelik mesafe vardı. Derin bir nefes verip adımlarını hızlandırdı, yanına yaklaştığı gibi tek kelime etmeden sıkıca sarıldı.

 

İki kalp ilk defa, ilk defa kazadan sonra birleşti.

 

Ömer bir elini beline sardı, diğerini de saçlarına kafasının arka kısmından bırakıp okşadı, kendine doğru bastırdı. Ne kadar bastırsa doyamıyor, daha fazlasını istiyordu.

 

Ekin tepkisizdi, iki eli iki yanda duruyordu. Kalbi hızla çarpıyordu, gözlerini yavaşça kapadı, burnuna bir koku sindi. Çok tanıdık defalarca duyduğu, hissettiği eşsiz bir kokuydu.

 

Elleri tir tir titredi, zihninde bir ses tonu yer almaya başladı. Ömrünün 2 yıllık döneminin en güzel en eşsiz sesiydi.

 

"Meleğim"

... 

"Seni çok seviyorum"

...

"Kıyamadığımsın"

... 

"Başımın en güzel belası"

... 

"Bizi hiç kimse ayıramayacak"

... 

"Seni zenginlik içinde yaşatır mıyım bilmiyorum ama seni hep mutlu ederim. Hep canımdan çok severim. Benimle evlenir misin?"

...

"Seni bırakıp ölmeye niyetli değilim"

 

Kafasını yavaşça iki yana salladı genç kız, gözlerinden yanağına tek tek yaşlar süzülmeye başladı. Kulaklarında iki haykırış hemen ardından yankılandı. Bir motorsikletin dengesini kaybetmesi ve iki kişinin, "Ömer!!!!" "Ekin!!!!!" diye haykırışı, sonrasında da feci bir kazanın meydana gelmesi.

 

.... 
 

Ve Ekin geçmişini hatırladı 💚

Loading...
0%