Yeni Üyelik
24.
Bölüm

23.Bölüm:Kalbimin Savaşı

@mlkshnn

Ekin sokağı geçti, diğer sokağa girdi. Elini duvara dayadı, ayakta durabilmek için bir güce ihtiyacı vardı. Başına şiddetli bir ağrı girdi, gözleri kararmaya başladı.

 

"Ekin!" diye haykıran arkadaşının sesini duyamadan tüm benliği kendinden geçti, olduğu yere yığıldı.

 

..... 

Gözleri dolu doluydu Ezgi'nin, aralıksız yanağına süzülen yaşları biraz da olsa durdurabilmişti. Bir hastane odasında, arkadaşının baş ucundaydı. Yere yığıldığını gördüğü anda çığlıklarla yanına koşmuş, defalarca seslenmişti. Hiç tepki vermemesi onu delicesine korkutmuştu.

 

Bildiği gerçeklere rağmen ilk defa arkadaşını kaybetme ihtimaliyle böylesine yüzyüze gelmişti. Titreyen elleriyle aradığı ambulans dakikalar içerisinde gelip genç kızı tedavi gördüğü hastaneye, Ömer'in önünden bir hışımla ilerleyerek geçirmişti.

 

Genç adam hayal kırıklığıyla doluydu, ondan nasıl uzak duracağını hiç bilmiyordu. Zihninde genç kızın 'bir daha karşıma' çıkma dediği kelimeler yer almıştı. Bunu nasıl yapacağını düşünüp ağır adımlarla ilerlediği anda bir ambulans sireni duymuştu.

 

Kalbi delice çarpmaya başladığı anda adımları olduğu yere sabitlenmişti. Tek kelime etmeden kenara çekilmiş, gözden kaybolana kadar izleyip içindeki hastaya kalbinin en derinlerinden bir dua etmişti.

 

Geniş bir odaydı Ezgi'nin bulunduğu oda, hastanenin en yüksek katlarından birindeydi. Kapının tam yanında tek kişilik bir yatak, yatağın sağında da bir pencere vardı. Şehrin hemen hemen tüm ışıklarını, bahçenin her köşesinin manzarasını gösteriyordu.

 

Yatağın başlığı pencere ve kapı arasındaki duvara dayalıydı, ayak ucunun en köşesinde ise duvara monte küçük beyaz bir televizyon, televizyonun altında küçük bir buzdolabı vardı. Onun yanında, yatağın çaprazında çift kapılı beyaz bir dolap ve koyu gri bir çekyat konulmuştu.

 

Genç kız ise arkadaşının yatağının tam yanına bırakılan sandalyede oturmuştu, gözlerini bir an bile üzerinden ayırmıyordu. Buraya getirildiği andan beri gözlerini hiç açmaması delice endişelendiriyordu.

 

Ekin kendinden geçmiş şekilde uyuyordu, sırtüstü bir pozisyondaydı. Beyaz bir çarşaf beline kadar örtülmüştü. Bir kolunda serum vardı, Ezgi'nin tarafında bulunan kolunda da morarmalar oluşmuştu. Teni öylesine hassastı ki bunca ilaca, tedaviye rağmen morarmaya devam ediyordu. Doktoru tarafından her türlü tetkik en ince detayına kadar yapılmış, durumunun pek içaçıcı olmadığı söylenmişti.

 

Ezgi'nin gözünden yeniden bir damla yaş yeniden süzüldü, elini sıkıca tutmuştu, saatler geçmesine rağmen hala tepkisiz olması aklına kötü her senaryoyu getiriyordu. Elini yavaşça uzatıp arkadaşının yüzüne yaklaştırdı, yastığa savrulan saçlarını düzelttiği anda kirpiklerinde ufak bir kıpırtı hissetti.

 

"Ekin!" dedi heyecanla, hızla gözlerini silip toparlandı. Onu bu şekilde görmesini istemiyordu. Genç kız gözlerini yavaşça aralamaya çalıştı, bu bile zor geliyordu, oldukça bitkindi.

 

Genç kızın yeşil gözleri önce bulunduğu odanın beyaz tavanına kaydı. Yüzü belli etmemeye çalışsa da asılmıştı, "Ekin" diye seslenen arkadaşına kafasını yavaşça çevirdi.

 

"İyi misin? Nasıl hissediyorsun?"

 

Genç kız bakışını arkadaşının gözlerinden ayırmamaya gayret ediyordu.

 

"Ben.. Buraya nasıl geldim?" diye sordu, son hatırladığı Ömer'den ona bir kez daha sarılmasını istemesi ve bir daha karşısına çıkmamasını söylediği o andı.

 

"Bayıldın, ambulansla getirdik"

 

Genç kızın gözleri büyüdü, zihninde sadece genç adam yer aldı. O da o ana şahit olmuş muydu?

 

"Ömer.." Dedi derin bir nefes verdi, "Ömer de gördü mü?"

 

Ezgi kafasını iki yana salladı, "Hayır, onun bulunduğu sokağı geçebilmiştin"

 

Derin bir soluk aldı genç kız, görmemesi biraz da olsa rahatlamasına neden olmuştu.

 

"Annem.." Dedi, Ezgi yüzünde ufak bir tebessüm oluşturdu, hüznünü gizlemeye gayret ediyordu.

 

"Murat Amca'yla birlikte doktorun odasındalar. Seni hastaneye kaldırırken onlara da haber verdim"

 

Kafasını çevirip odaya bir göz attıktan sonra arkadaşına döndü Ekin, "Ben.. Sanırım artık bu odada kalacağım" dedi, kendindeki farklılıkları bilen en iyi kişiydi. Pek iyi hissetmiyordu ve gerçekleri kabullenme sürecinde de günlerce ilaçlarını aksatmıştı. Doktoru artık özgürlüğüne el koymuştu.

 

Ezgi bir şey diyemedi, kulaklarında doktorun kelimeleri vardı. Bundan sonra olabildiğince genç kızın fiziksel aktiviteleri azaltılacak ve günlerini artık bu hastanede, gözetim altında geçirecekti.

 

Ezgi bakışlarını gözlerinden ayırdı, odada göz gezdirdi. "Fena bir oda değil aslında." tebessüm oluşturdu yüzünde.

 

Ekin tepki vermedi, artık hayattan bir amacı yoktu. En bütün dileği olan hafızasına kavuşmuştu, artık gerçek Ekin'i biliyordu.

 

"Kaçıncı kattayız?"

"12"

"Güzel" dedi ufak sahte bir tebessümle.

 

"İstediğimiz gibi düzenleyebiliriz burayı" Dedi Ezgi, Ekin duymadı. Doğrulmaya çalıştığı anda arkadaşı hızla kalkıp yastığını düzeltip yardımcı oldu. Sırtını başlığa dayayıp oturduğunda odanın kapısı açıldı.

 

Genç kızın yeşil gözleri o yöne döndü, bakışları anne ve babasının yüzüne kaydı. İkisinin de gözü kızarıktı, gizlemek için büyük gayret harcamışlardı.

 

"Kızım" dedi Asiye Hanım, yüzünde tebessüm oluşturup yatağın bir kenarına oturdu. Kızının elinden sıkıca tuttu, "İyi misin?"

 

Ekin kafasını olumlu anlamda salladı, gözleri babasına kaydı. Murat Bey kızının yatağının diğer kenarında oturdu. Elini kızının serum takılı olan elinin üzerine bıraktı.

 

"Bizi çok korkuttun prenses"

 

Genç kız dolan gözlerine engel olamadığını hissetti. Babasının gözlerindeki çaresizliği bu yaşına değin hiç böylesine görmemişti. Kötü hissediyordu, ailesine bunu yaşatmak en son isteyeceği şeydi.

 

"Doktor, bir süre burada kalmanın senin için iyi olacağını söyledi. Bu odayı özellikle seçtik, böylece her gece yıldızları izleyebilirsin"

 

Ekin bir şey diyemedi, yanağına bir damla yaş süzüldü. Bakışlarını seruma çevirdi, bitmişti. Dikkatle hortumu elinden çıkarıp ayağa kalkmaya çalıştı. Ailesinin de arkadaşının da yardım teklifini reddetti.

 

Arkasını dönüp pencereye yaklaştı, gözlerinden yanağına arka arkaya yaşlar süzüldü. Yaklaşan adım seslerini hissettiği anda gözlerini silip derin bir nefes aldı.

 

Asiye Hanım kızının yanında durdu, "Sana evden giyecek bir şeyler getirmemiz gerekiyor" dedi, Ezgi hızla ayaklandı. "Ekin'i merak etmeyin, ben yanında olacağım"

 

Asiye Hanım minnetle kafasını olumlu anlamda sallayıp hayat arkadaşına döndü. "Murat sen önden ilerle, bende geliyorum" dedi, Murat Bey itiraz etmeden odadan çıktı.

 

Asiye Hanım elini kızının çenesine bırakıp yüzünü yüzüne çevirdi, kaçırmaya çalıştığı yaşların farkındaydı. "Özür dilerim, ben bunu yaşamanızı hiç istemezdim" dedi genç kız gözyaşlarıyla.

 

Annesinin yüzü asıldı, gözleri anında doldu, yaş olup yanağına aktı. Kollarını ona sıkıca sardı.

 

"Daha önce de söyledim, böyle düşünerek bizi üzüyorsun"

"Gözlerinizdeki çaresizlik kalbimin sıkışmasına neden oluyor. Keşke.. Keşke hiç doğmamış-"

 

Keşke hiç doğmamış olsam diyeceği anda Asiye Hanım kafasını şiddetle iki yana sallayıp sözünü kesti. "Sen hayatımıza nasıl zorluklarla dahil olduğunu biliyorsun, bu cümleyi tamamlayamazsın. Umudumuzu kestiğimiz bir anda varlığını öğrendik. Seni çok severek, el üstünde büyütüp bu yaşa getirdik, karşılığında senden beklediğimiz tek şey ise sadece gülümsemen, mutlu olman."

 

Elini kızının yanağına bırakıp gözlerindeki yaşları dikkatle sildi.

 

"Şimdi çok kısa süreliğine eve gidiyorum" bakışlarını Ezgi'ye çevirdi. "Bir daha böyle şeyler düşünürse de haber ver Ezgi, iyice azarlayacağım"

 

Ezgi tebessümle asker selamı verdi, "Emredersiniz" dedi, herkesin yüzünde ufak bir tebessüm oluştu. Asiye Hanım el sallayarak çıktığında, iki kız yalnız kalmıştı.

 

Ezgi arkadaşının yanına yaklaştı, ikisi de bakışını pencereden dışarıya çevirdi. "Yıldızlarını sevdiğini bilmiyordum" dedi ne diyeceğini bilmeyerek.

 

"Rahatlatıyorlar"

 

Bir ses duyuldu o anda, Ezgi'nin telefonu titremişti. Genç kız arkasını dönüp eline aldı, ekranda Mert'in ismi vardı. Düzenli attıklarından biriydi, okuyup yerine bıraktı Ezgi. Yeniden arkadaşına yaklaştı, Ekin'in meraklı bakışları ona kaydı.

 

"Kimdi?"

"Mert"

"Neden cevap yazmadın?"

 

Omuz silkti Ezgi, umursamamaya gayret ediyordu, daha önce hiç cevap yazmadığı bu mesajlar itiraf edemese de alışkanlık haline gelmişti.

 

"Yaklaşık 10 gündür yaptığı her şeyin, gittiği her yerin bilgisini veriyor. Sabah 'günaydın'la başlayan mesajları gece' iyi geceler' ile son buluyor"

"Hiç cevap yazmıyor olmana rağmen mi?"

 

Ezgi kafasını olumlu anlamda salladı, ilk günler sadece birkaç gün sonra pes edip mesajları keseceğini düşünmüştü ama tam tersi olmuş, Mert ısrarla göndermeye devam etmişti.

 

"Neden cevap yazmıyorsun peki?"

"Çünkü istemiyorum"

 

Ekin gözlerini kıstı, "Rahatsızlık hissediyorsan engelleyebilirsin"

 

Alt dudağını ısırdı Ezgi, ne hissettiğini bilmiyordu. Bu durum onda alışkanlık olmuştu, sabahları uyandığı anda ondan mesaj beklemeye başladığını gizlemeye çalışıyordu.

 

"Çok rahatsız etmiyor aslında" dedi, Ekin'in yüzünde tebessüm belirdi. "Bence hiç rahatsız olmuyorsun"

 

Ezgi gözlerini kısıp arkadaşına çevirdi, "Aramızda hiçbir şey yok, olmayacak"

"Var demedim" dedi Ekin gülerek.

 

"Kendini beğenmişin biri zaten"

"Anladım" gülüyordu, arkadaşının itirazlarına kesinlikle inanmamıştı, itiraf edemese de Ezgi adamın varlığına mesajlarıyla alışmıştı.

 

Arkasını döndü Ekin, ayakta durmak zorluyordu. Yatağa yaklaşıp köşesine oturdu, "Uyuyacak mısın?"

 

Kafasını iki yana salladı, "Hayır sadece yorgun hissettim"

"Nasıl hissediyorsun?"

"Garip. Bazen çok iyi bazen de gözlerimi açacak gücü bulamıyorum"

"10 gün yataktan hiç çıkmadın, böyle hissetmen normal"

 

Ekin'in gözleri ona döndü, bakışını hızla ayırıp yatağa girdi. Sırtını başlığa dayadı, Ezgi çarşafı ayaklarına örtüp yanıbaşındaki sandalyeye oturdu.

 

Ekin sessizdi, zihninde tüm hayatı vardı. Daha günler önce ailesinin gizleyişine rağmen hayatında bir adam olduğunu öğrenmiş, arkadaşı da terk edilmiş olma ihtimalini dile getirmişti.

 

"O.." Dedi sustu, Ezgi'nin gözleri ona döndü. "Beni terk etmedi" dedi, yanağına bir damla yaş süzüldü.

 

Ezgi anlam vermeye çalışıyordu, "Ne?"

"Beni terk etmez..edemez ki"

 

Ezgi'nin gözleri büyüdü, zihninde tek bir şey yer aldı. "Sen? Yoksa?" diye sordu, heyecanla ayağa kalkmıştı.

 

Ekin kafasını eğdi, "Hatırlıyorum.."

Hızla hanına yaklaştı, merak doluydu. "Ciddi misin? Ne hatırlıyorsun? Yani ne kadarını?"

 

"Nasıl tanıştığımızı, kalbimin en güzel yerine nasıl sahip olduğunu, kazayı.." sustu, yanağına bir damla yaş süzüldü. Delicesine özlediği bir kelime vardı zihninde. "Bana meleğim deyişini, gerçek Ekin'i... Her şeyi hatırlıyorum"

 

Ezgi yavaşça geriye çekildi, gözlerine suçlulukla bakıyordu. Ailesinin isteğiyle bile olsa ondan gizlemek zorunda kalmıştı.

 

"Özür dilerim.. Ayrıntı bilmiyordum ama yine de saklamak zorunda kaldım onu"

 

Ekin kafasını iki yana salladı, ona kırgın veya kızgın değildi, ailesinin zoruyla yaptığına inanıyor, hatırlaması için de çaba sarfettiğini biliyordu, derin bir nefes verip elini elinin üzerine bıraktı.

 

"Ezgi senden tek bir şey istiyorum, bu defa da benim sırrımı sakla. Onu yeniden benden almalarına izin verme"

 

Ezgi anlam veremedi, gözlerine merakla bakıyordu. "Hatırladığını kimseye söylemeyecek misin?"

 

Kafasını iki yana salladı Ekin, elinden geldiğince bu durumu ailesinden gizleyecekti. Genç adamın varlığını daha önce de kabul etmemişlerdi, şimdi de etmeyeceklerdi.

 

.... 

 

Kaza Öncesi...

 

Duştaydı genç kız, genç adamla buluşmak için erkenden uyanmıştı. Banyonun kapısının tıklandığını duydu, suyu kapattı.

 

"Ekin!" diye sesleniyordu annesi, "Kızım, kardeşin okula gidecek, boyama kitabını senin odanda unuttuğunu söyledi."

 

Dün gece birlikte boyama yapmışlardı, genç kız hatırladı. "Evet anne, komodinin ilk çekmecesine bıraktım"

"Tamam" dedi Asiye Hanım, duyduğu tek şey ilk çekmece olmasına rağmen. Arkasını dönüp kızının odasına yürüdü, bakışlarını odada gezdirdi. Tüm ilk çekmecelere bakacaktı, önce çalışma masasına yaklaştı. Alt taraflarında bir sağ bir sol olmak üzere iki tane vardı, ikisini de tle tek açtı, orada değildi.

 

Gözleri gardropun yanında bulunan şifoniyere takıldı, hızla yaklaştı, oğlunu okula yetiştirmeye çalışıyordu. Aceleyle çekmeceyi çekti, katlanmış giysiler duruyordu. Dağıtmamaya gayret ederek katlanmış duran giysilerin altına bakmaya çalışırken eline çok küçük bir şey çarptı.

 

Merakla çıkardı, bir yüzüktü. Gözleri büyüdü, dikkatle inceledi. Bir tektaştı, şaşkınlıkla duraksadı. Kafasını yavaşça iki yana salladı, kızı onların izni olmadan nişanlanmış olamazdı.

 

Bir tıkırtı duydu o anda, genç kız duştan çıkmış, odaya yaklaşıyordu. Hızla yüzüğü yerine bıraktı Asiye Hanım, çekmeceyi kapatıp komodine yaklaştı. En baştaki çekmeceyi açtığında aradığı boyama kitabını buldu. Eline aldığı gibi hızlı adımlarla odadan çıktı.

 

.... 

Özenle hazırlanmıştı Ekin, onunla görüşmeye dıyamıyordu, her görüşünde de aynı heyecana kapılıyordu. Şifoniyere yaklaştı, giysilerin altına gizlediği yüzüğünü çıkardı, yüzünde koca bir tebessüm oluştu.

 

Zihninde adamın, önünde diz çöküp evlenme teklif attığı an belirdi. Gülümsedi, mutluydu. Hatırladıkça ve evin içerisinde takamasa da onu mutlu ediyordu. Baş ve işaret parmağının ucuyla tutup yatağın kenarına oturdu, heyecanla kalbine bastırdı. Onun karısı olacağı günü sabırsızlıkla bekliyordu.

 

Telefonunun titrediğini hissetti o an, ekrana baktı. "Aşkım - Bir yeni mesaj" yazıyordu. Heyecanla açtı, "Meleğim, çıktın mı?" yazıyordu. Evden çıkmıştı genç adam, arabasında genç kızdan haber bekliyordu.

 

Ayağa kalktı genç kız, "Çıkıyorum" yazıp çantasına yaklaştı. Siyah bir omuz çantasıydı, omzuna taktı. Yüzüğü kot pantolonun ön cebine sıkıştırdı, evden çıktığı anda parmağına takacaktı.

 

Odasından çıkıp merdivenleri indi, gözleri annesine kaydı. Salonun orta yerinde bulunan koltukta tek başına oturuyordu, dalgındı. Karşısında televizyonun kapalı ekranına bakıyordu.

 

Genç kız yanına yaklaştı, koltuğun arkasına geçip annesinin yanağına bir öpücük kondurdu. "Anneciğim çıkıyorum" dedi, Asiye Hanım'ın bakışları ona döndü.

 

Düşünceli ve gözleri kısıktı. Aklında sadece kızının odasında gördüğü yüzük vardı, "Nereye?" diye sordu, arkadaşıyla görüşeceğini gideceğini daha öncesinde söylemiş olmasına rağmen.

 

"Arkadaşımla görüşeceğim demiştim anne"

 

Kafasını olumlu anlamda salladı Asiye Hanım, yüzüğü gördüğünü belli etmemeye çalışıyordu. Ne yapacağını iyice düşünüp tartması gerekiyordu.

 

"Tamam" dedi, Ekin'in annesinin yüzünde fark ettiği garipliğe anlam vermeye çalışıyordu. Tepkisiz, sessiz ve dalgındı.

 

"Sen ne yapacaksın bugün?"

"Televizyon izliyorum, izlemeye devam ederim" diyerek bakışını karşısındaki televizyona çevirdi. Genç kız şaşırdı, televizyon kapalıydı.

 

Koltuğun kenarından dolanıp annesinin yanına oturdu. "Kapalı mı izliyorsun?"

Asiye Hanım toparlanmaya çalıştı, "Kapandığının farkında değilim"

 

Bakışını sağa sola gezdirdi, kumandayı arıyordu. Ekin derin bir nefes verip köşede gördüğü kumandayı eline uzattı. Yüzünde ufak bir tebessüm oluşturdu. "Yoksa dizideki çiftin mi ayrıldı?"

 

Annesinin günlük bir diziyi heyecanla takip ettiğini biliyordu, Asiye Hanım kafasını istemsizce iki yana salladı, diziyi düşünecek durumda bile değildi.

 

"Hayır ayrılmadılar, sadece ailesinden gizli yüzük taktılar" dedi bir hışımla. Ağzından çıkan kelimeler genç kızın yüzünde şaşkınlık oluşturdu. Ayağa kalktı usulca, "Ben.. Bir şey unuttum."

 

Arkasını dönüp odasına koştu, kapıyı örtüp bakışını şifoniyere çevirdi. İlk çekmeceyi hızla açtı, giysilerin buruşukluğunu fark edince yüzü asıldı, kalbi delice çarpmaya başlamıştı. Annesi yüzüğünü görmüştü, annesi yüzük taktıklarını öğrenmişti.

 

Alt dudağını ısırıp yatağın ucuna oturdu, telefonu titredi yeniden. Ekrana baktı, genç adamın ismi yazıyordu. Derin bir nefes verip arama tuşuna dokunup kulağına yaklaştırdı.

 

"Meleğim" dedi Ömer tebessümle.

"Annem.. Yüzüğü görmüş"

 

Genç kızın kelimeleri endişe doluydu, genç adam arabayı bir köşede hızla durdurdu. "Ne? Nasıl?"

"Ali'nin boyama kitabını ararken dolapta görmüş olmalı"

 

Yüzünde endişe belirdi genç adamın, "Kızdı mı sana? Bir şey dedi mi?." Ekin kafasını yavaşça şkl yana salladı, "Fırsat vermeden yanında kaçtım ama kızacak, çok kızacak"

 

Derin nefes verdi genç adamın, düşünüyordu. Öyle bir şey yapmalıydı ki genç kızın aileden tepki görmesine engel olmalıydı.

 

"Aşkım annenle görüşmek istiyorum"

"Ne?" dedi Ekin şaşkınlıkla.

"Konuşma fırsatımız olursa ikna edebilirim belki, şansını denemek istiyorum"

 

Ayağa kalktı genç kız, annesinin bu görüşmeyi kesinlikle kabul etmeyeceğini biliyordu.

 

"Mümkün değil, kabul etmez"

"Aşkım sadece onu da buluşacağımız kafeye getir, gerisini ben hallederim. İnan bana, her şey çok güzel olacak"

 

Alt dudağını ısırdı genç kız, derin bir soluk verdi. Başka çaresi yoktu, kalbinde bir umut belirdi. Ufak da olsa bunu değerlendirmeliydi.

 

"Tamam, getirmeye çalışacağım"

"Tamam görüşürüz o zaman"

 

Genç kız telefonu kulağından indirdi, salona geçip annesine yaklaştı. "Anne" Ses tonu az öncekine kıyasla endişe doluydu.

.... 

Kızının karşısında oturuyordu Asiye Hanım, rahatsız hissediyordu. Kızının ısrarıyla geldiği bu kafe kesinlikle aklına yatmıyordu. Çevresinde onlarca masa vardı, tümünde de gençler oturuyordu.

 

Derin bir nefes verip kızına döndü, "Sana uyup geldim, başka bir yere gitsek olmaz mıydı?" diye sordu. Ekin alt dudağını sessizce ısırdı, yeşil gözleri endişe doluydu.

 

"Tamam anneciğim, arkadaşım gelince başka yere geçeriz"

 

Asiye Hanım bakışını yeniden etrafına çevirdi, önünde bir bardak çay vardı, bir yudumunu dahi içmemişti.

 

Derin bir nefes verdi kadın, Ekin'in elinde telefonu vardı, sıkıca tutmuştu. Genç adamdan haber bekliyordu, o anda titredi telefon. Bir mesajı, hızla açtı. "Geldim, içeri giriyorum" yazıyordu.

 

Genç kızın tüm benliğini korku sardı, sessiz ve gizli soluklar almaya çalıştığında gözleri kafenin kapısına kaydı. Genç adam içeri girmişti, ufak bir bakışma geçti aralarında.

 

Tam masanın önünde durdu Ömer, "Merhaba" dediği anda, Asiye Hanım'ın bakışları ona kaydı. Gözleri şaşkınlıkla büyüdü, hızla ayağa kalktı.

 

"Bu adamın ne işi var burada?" diye sorup kızının gözlerine açıklama beklercesine baktı. "Anne lütfen otur"

"Biraz konuşalım Asiye Hanım lütfen" dedi Ömer, kadın kafasını şiddetle iki yana salladı. Gözleri öfkeyle doldu, "Beni buraya bu yüzden mi getirdin?"

 

Kızına bakıyordu, öfke doluydu. Ömer önüne dikildi kadının, "Lütfen sadece 5 dakika"

 

Aşsye Hanım kafasını iki yana sallayıp kızının elinden sıkıca tuttu. "Gidiyoruz Ekin!"

"Anne.. Lütfen"

 

Ömer önüne bir kalkan gibi dikildi, onu dinlemeden gitmelerine engel olmaya çalışıyordu.

 

"Ben kendi ailemden vazgeçtim, Ekin yanımda olduğu sürece onlarsız da mutlu olurum ama kızınız öyle değil, siz olmadan mutlu olamaz. Bu ilişkiye rızanız olsun istiyorum, lütfen oturun."

 

Bakışını kızının gözlerine çevirdi, endişeyle durmuştu. Annesinin yumuşaması için dua ediyordu. Derin bir nefes verdi Asiye Hanım, kafasını tek defa olumlu anlamda salladı.

 

"Sadece 5 dakika!" dedi, iki gencin yüzünde heyecan dolu tebessüm belirdi. Ekin ve annesi yanyana, Ömer de tam karşılarına oturdu.

 

"Ekin için ailesi çok önemli, sizin onayınız olmadan mutlu olması mümkün değil. Ben onu.." Dedi, gözlerini onun yeşil gözlerine çevirdi.

 

"Ben onu çok seviyorum. Mutsuz olduğu değil mutlu olduğu bir birliktelik istiyorum."

 

Asiye Hanım'ın gözleri genç adamın parmağındaki yüzüğe kaydı, derin bir soluk aldı.

 

"Rızamızı evlendikten sonra mı olacaktınız?"

"Hayır anne" dedi Ekin durumu anlatmaya çalışarak.

 

Asiye Hanım'ın gözleri kızına döndü, "Sen bu değildin Ekin. Benim kızım dışarı çıkarken bile annesine haber verirdi, şimdi bu yaptığın doğru değil. Onayımız olmadığı halde evlenme kararını nasıl alırsın?"

 

Gözlerinin dolduğunu hissetti genç kız, bu yaşına değin ailesini üzecek tek bir şey yapmamıştı. Ağzını cevap vermek için araladığında, genç adam susturdu.

 

"Onun suçu değil" dedi, Asiye Hanım işaret parmağını sert tepkiyle genç adamın yüzüne doğrulttu. "Sen!.." Dedi, zihninde Emel Hanım yer aldı.

 

"Kızımı nasıl koruyacaksın!?"

"Hiç kimse ona zarar veremez, buna asla izin vermem"

 

Derin bir soluk aldı kadın, kızının o kadından tokat yediği an gözlerinde belirdi. Öfkeyle soludu, "Annen ona vurduğunda neredeydin? Öyle mi koruyacaksın? Sakın unutma, benim kızımın önündeki en büyük tehlikeyi senin ailen oluşturuyor. Eğer onu gerçekten korumak istiyorsan, hayatından çıkıp gideceksin!"

 

Genç kızın yanakları yaşla doldu, annesinin öfkesi şahit olduğu o tokatı hatırladıkça dinmeyecek, birlikteliklerine asla müsaade etmeyecekti.

 

"Anne" dedi titrek bir ses tonuyla.

 

Ömer sessiz ve çaresizdi, genç kızın gözündeki yaşlara bakıyordu. Yanına yaklaşıp sıkıca sarılmak, defalarca olduğu gibi yine annesinin adına özür dilemek istiyordu.

 

Ayağa kalktı Asiye Hanım, kızının bileğinden tutup kaldırdı. Ömer de hızla kalktı, bakışları kadının bakışlarına kaydı.

 

"Ekin'in güvenliği için ondan olabildiğince uzak dur, bu ikinize de son uyarım olacak"

 

Genç kız gözlerinden hızla süzülen yaşlarla genç adama bakıyor, kalbi delice çarpıyordu. Annesinin söyledikleri yüzünden adamın ondan uzak duracağını düşünüyordu. Endişe doluydu, kafasını yavaşça iki yana salladı, bakışlarıyla 'sakın, sakın beni bırakma' demeye çalışıyordu.

 

Genç adam gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı, annesinin çekiştirerek uzaklaştırdığı kızı izliyordu. Derin bir nefes aldı, "Asiye Hanım!" diye seslendi. Asiye Hanım adımını durdurunca, genç kız da durmak zorunda kaldı.

 

Ömer adımlarını hızlandırıp yaklaştı, genç kızı iki kolunun arasına sıkıca sardı. Ne Asiye Hanım'ın öfkeli bakışları ne de izleyen kişilerin bakışları umurundaydı.

 

Eliyle kafasının arka kısmındaki saçlarını okşuyordu, "Sakın endişelenme, bir sözümüz vardı çünkü. Biz asla ailelerimiz istediği için ayrılmayacağız"

 

Genç kız rahatladığını hissetti, kafasını adamın göğsüne dayanmış şekilde yavaşça aşağı yukarı sallayıp onay verdi.

 

"Gözyaşlarını sil, dayanamadığımı biliyorsun. Şimdi değilse de zamanla her şey çok güzel olacak. Annenle git, arayacağım seni"

 

Yavaşça geriye çekildi, sevdiğinin yanağındaki yaşları silip bakışlara rağmen alnına sıcacık bir öpücük kondurdu. Asiye Hanım'ın öfkeyle çekiştirmesiyle genç kız tek kelime edemeden annesinin arkasından ilerlemek zorunda kaldı.

 

..... 

"Annenlerde mi bilmeyecek?" diye sordu Ezgi, Ekin kafasını olumlu anlamda salladı.

 

"Hiç kimse, sadece ikimiz. Lütfen Ezgi, bu sırrı benim için sakla"

 

Tereddütsüz onayladı Ezgi, arkadaşının arkasında olacaktı her daim.

 

"Saklayacağım" deyip yatağın kerarına yeniden oturdu. Kafasını yere eğdi, "Annenlere de kızma Ekin, her şeyi senin mutlu olman için yapıyorlar"

 

Derin bir soluk aldı Ekin, ailesinin bunca zaman gizlediği gerçekler bir bir hafızasında yer aldı. Bir şey diyemedi, kaza öncesinde de sonrasında da onlara bu şansı hiç vermediler.

 

"Kızamıyorum" dedi, kafasını eğdi. Sorması gereken büyük hesaplar vardı, yüzlerine bakıp "Nasıl yaptınız, ölümle savaşırken benden geçmişimi, sevdiğim adamı nasıl alabildiniz?" demek isteyen yanına rağmen yapmamasını isteyen daha güçlü bir yanı vardı.

 

Kısa bir ömrü vardı, geride kırdığı, üzdüğü birilerini bırakmak istemiyordu. Anne ve babası, kızlarının hastalığı ile yeterince acı çekiyorlardı, onları daha fazla zorlamaycak, hesap sorarak yıkmayacaktı.

 

Derin nefes aldı, "Onu hiç tanımadılar, tanımayı hiç denemediler" dedi, Ezgi gözlerine bakıyordu.

 

Tüm benliğini uzun zamandır var olan bir merak sardı. En doğru kişiden duyabilme fırsatı doğmuştu, derin bir soluk verdi.

 

"Ekin.. Annen bana hiç söylemedi ama ben hep merak ettim" sustu, arkadaşının kafasını eğdi.

 

"Hatırladığına göre sana sorabilir miyim? O gün.. "

 

Ekin duraksadı, merak ettiği şeyi çok iyi anlıyordu. Kaza gününün ayrıntılarıydı, sadece genç adamla yaşadığı o anlar. Cesaretini toplamaya çalıştı, sakinleştirici bir soluk verdi.

 

"Annem ve babam beni bir eve kapattılar, ondan öyle çok uzak kaldım ki bir süre sonra günleri saymayı dahi bıraktım."

 

Gözleri dolu dolu oldu, o günler hafızasının her köşesini sarmıştı. Delice özlediği, her gece rüyasında gördüğü günlerdi. Yemeden içmeden kesilip sadece onun sesini, varlığını istiyordu.

 

"Ne-neden Ekin?" şaşkın bir merak vardı yüzünde.

 

"Birlikteliğimizi hiç istemediler. Beni orada hapis tutarak bizi birbirimize unutturacaklarını zannediyorlardı ama bu hiç mümkün değildi. Çünkü ben bunun olmaması için.. Onu her gece rüyamda gördüm, her anda onun kelimelerini ve ismini tekrar ettim."

 

Yanağına bir damla yaş süzüldü, çaresizliği hissettiği günlerdi. İlk günler avare gibi etrafta dolanıyor, kaçış yolu arıyordu. Onu unutmaktan delice korktuğu kalbi, onsuz geçen her günde daha çok sıkışıyordu.

 

"Ve bir gün.. Yüzünü hatırlamak için zihnimi zorladığım bir anda karşımda gördüm. Başta hayal sandım, defalarca olduğu gibi yine uyandığımda son bulacak bir rüya sandım ama değildi. Karşımdaydı, yüzü gözü yaralıydı ama gülümsüyordu."

 

Ezgi şaşırdı, merakla arkadaşının gözlerine baktı. "Seni buldu" dedi heyecanla. Ekin kafasını olumlu anlamda salladı.

 

"Yanıma geldi, ikimizde yakalanmanın endişesini yaşıyorduk. Her şeyi ayarlayarak geldiğini, hemen evleneceğimizi söyledi"

"Kabul ettin, değil mi?"

"Hiç düşünmeden hemde. Babam görmeden oradan kaçmaya çalıştık, dışarı çıktığımızda bizi bir araba bekliyordu. O şoför koltuğuna geçti, bende yanına."

 

Yüzünde tebessüm oluştu Ezgi'nin, o anları düşünüyordu.

 

"Bir mağazanın önünde durduk, gelinlik alacağını söyledi. Öncesinde hazır etmişti, sadece kutuyu almamız gerekiyordu. Mağazadan çıktığımızda arabamız yoktu, birileri bize engel olmaya çalışıyordu. İçeri girdiğimiz anda arabayı götürmüşlerdi"

"Ne? Kim?"

"Emin değilim ama onun annesi olduğunu düşündüm o anda sadece."

 

Derin bir soluk verdi genç kız, elleri titremeye başladı. "Sonra?" diye sordu Ezgi merakla. Elini arkadaşının titreyen ellerinin üzerine bıraktı.

 

"Bir motorsiklet bulduk, saatini karşılığında verdi. Arka arkaya bindik, tek kask vardı, bana taktı ama kabul etmedim. İtiraz edeceğini bildiğim için de yolda bulduğum ilk fırsatta kafasına geçirdim ve hemen arkasından da kaza gerçekleşti."

 

Gözlerinden yaşlar hızla süzülmeye başladı, o günü anımsıyordu. Genç adamı karşısında gördüğünde, artık her şeyin bittiğini, artık bir ömür onunla olacağını düşünmüştü.

 

"Evlenmeye giderkendi" dedi Ezgi, yanağına bir damla yaş süzüldü.

 

"Artık hiç kimse bizi ayıramayacaktı, evlenip ömrümüzü bir arada geçirecektik. Motorsiklette ilerlerken iken planlar yapıyordum, günlerce uyumayacak sadece elinden tutup sıkıca sarılacaktım ama o anda kaderin de bizim için planları olduğunu unutmuştum."

 

Ezgi toparlanmaya çalıştı, ellerini sıkıca tutup gözlerinin içine bakıyordu. Bu kadar büyük bir sevgide aklının almadığı bir şey vardı.

 

"Nerede şimdi Ekin? O nerede? Neden bulmadı? Neden bunca zaman karşına hiç çıkmadı?"

 

Genç kız çaresizlik barındıran bir soluk verdi, "Varlığımdan bile haberi yok"

"Ne? Nasıl?"

"Kaza.. Onun da geçmişini almış"

 

Ezgi'nin gözleri şaşkınlıkla büyüdü, "Ne? O da senin gibi hafızasını mı kaybetti?"

 

Ekin kafasını yanağına süzülen tek damla yaş ile olumlu anlamda salladı.

 

"Peki.. Onu hiç gördün mü? Yani kazadan sonra hiç karşılaştınız mı?"

"Karşılaştık ama iki Yabancı'ydık. Onca şey hiç olmamış gibi, bir rüya gibi."

 

Heyecanla gözlerini sabitledi Ezgi, "O zaman hemen onu bulmalıyız, hemen ona bu durumu, geçmişini anlatmalıyız"

 

Ayağa kalkmaya çalıştı, yüzünde tebessüm vardı. Arkadaşını, sevdiği adama kavuşturmak istiyordu. Ekin tepkisizce gözlerine bakıyordu, elinden tutup kalkmasına engel oldu. Ezgi durulup şaşkınla oturdu yeniden.

 

"Hiç hatırlamamasını diliyorum"

 

Ezgi'nin gözleri büyüdü, anlam vermeye çalışıyordu. "Ekin ondan gizlemeyi düşünmüyorsun değil mi?"

"Ona bunu yapamam. Bu durumda iken beni hatırlamasını sağlamak, büyük bencilik olur"

 

Ezgi hızla ayağa kalktı, kafasını şiddetle iki yana sallıyordu. Gözleri dolu doluydu, inanmak istemiyordu. Arkadaşı, öleceğini düşündüğü için sevdiği adamdan kaçmayı düşünüyordu.

 

"Hayır, hayır Ekin. Yanlış düşünüyorsun."

 

Arkasını döndü, odanın içerisinde gidip gelip yeniden bakışını yatağa, arkadaşına çevirdi.

 

"Bu bencillik değil, bu senin en doğal hakkın. Yanında olmasını, elinden tutmasını ve sana güç olmasını nasıl istemezsin?"

 

Genç kızın yeşil gözünden bir damla yaş süzüldü, bu kararı vermek oldukça zorlamıştı onu da.

 

"10 gün boyunca düşündüm, en doğru karar bu. Beni bu hastalık değil, onun çaresiz gözyaşları öldürecek anlıyor musun Ezgi?"

 

Duraksadı Ezgi, bakışları gözlerine dikti. "10 gün mü?" diye sordu. Onu günlerce yataklara düşüren bu gerçekti, şimdi anlıyordu.

 

"Hafızan 10 gün önce mi geri geldi?"

 

Ekin kafasını yavaşça olumlu anlamda sallamakla yetindi, 10 gündür gerçek hayatının acı gerçekleriyle boğuşuyordu.

 

Yavaşça yatağına kenarına oturdu Ezgi, zihnini zorladı. 10 gün önce hafızası yerine geldiyse neden, neden Ömer'den sarılmasını istemişti. Gözleri şiddetle büyüdü, aklında tek bir şey aldı. İnanmak istemedi, mümkün değildi. Bunca zaman bir arada olmazlardı.

 

"Sen.. Neden Ömer'in sana sarılmasını istedin?"

 

Genç kız kafasını eğdi, onu delice özlemiş, bir defa daha sarılmak istemişti.

 

"Bilmiyorum.. Kalbim o anda sadece ona yakın olmak istedi, reddemedim"

 

Ezgi'nin iki gözünden de hızla iki damla yaş aktı, alt dudağını ısırdı.

 

"O.. Ömer. Ömer senin sevdiğin adam, değil mi?" dedi fısıltıyla. Ağzından kelimeler zar zor çıkıyordu. Arkadaşının onayını gördüğü anda, gözyaşlarının yerini hıçkırıklar aldı.

 

Şimdi her şey kafasında oturmaya başlamıştı, her reddedilişine rağmen adamın ondan kopamayışı geçmişlerinde gizliydi. Silgi vurulan hafızalarına rağmen kalpleri birbiri için hep savaşmıştı.

 

"Ezgi.. Filiz Teyze'deki resimler, annemden gizlediklerimdi. Lütfen onları bana, buraya getir"

 

Ezgi gözyaşlarıyla kafasını olumlu anlamda salladı, gerekirse depoyu kendisi altüst edecek ama o fotoğrafları arkadaşına getirecekti.

 

"Getireceğim"

 

Derin bir nefes verip gözlerine baktı, ellerini sıkıca tutmuştu. "Ömer burada, senin yanında olmalı" dedi kararlılıkla Ezgi.

 

"Hayır" diye reddetti Ekin, kafasını işi yana sallıyordu. Ezgi ayağa kalktı, "Özür dilerim Ekin ama bunu ondan gizleyemem"

 

Genç kızın gözleri büyüdü, kalbi delice çarpmaya başladı. "Yapma Ezgi, lütfen"

 

Ezgi itiraz etti, bu günaha ortak olmayacaktı. Gözlerine baka baka adamdan bunu gizleyemezdi. Arkadaşının doğru düşünecek durumda olmadığını biliyordu.

 

"Ben bu yükü taşıyamam anlıyor musun? Onun elinden tek şansını göz göre göre alamam!"

 

Ekin'in gözyaşları süzülmeye başladı, hızla ayağa kalkmaya çalıştı. Güçsüzdü, yeniden yatağa oturdu.

 

"Ezgi lütfen.. O, öğrendiğinde iyi mi olacak sanıyorsun?"

 

Yanına yaklaştı Ezgi, ellerini yeniden tuttu. İkisininde gözleri yaşlıydı.

 

"Kendine karşı bu kadar acımasız olma! Onunla yaşaman gereken uzun, güzel yıllar varken bu şansı neden geri çeviriyorsun?"

 

Odadan Ekin'in hıçkırıkları yükseldi, kafasını iki yana salladı. Buna inancı yoktu, onun önünde uzun yıllar olmayacaktı. O kaza, sadece sevdiği adamı değil ömrünü de almıştı.

 

"Hayır, hayır" dedi, Ezgi hızla geriye çekildi. Anlamıyordu, anlamayacaktı. Kısa bir ömrü bile kaldıysa her anını sevdiği adamın kollarında geçirmeliydi.

 

Arkasını dönüp odadan çıktı, koridora oturdu. Kafasını eğip gözyaşlarıyla sakinleşmeyi bekledi. İki kız ağlıyordu, birinin sesi odada birinin de koridorda yankılanırken Ezgi telefonunun titrediğini hissetti.

 

Bakışları ekrana kaydı, "Mert-Arıyor" yazıyordu. İlk defa, ilk defa tam da birinin varlığına ihtiyaç duyduğu o anda cevaplama tuşuna dokunup kulağına yaklaştırdı.

 

"Ezgi!" dedi Mert heyecanla, sonunda ondan bir cevap alabilmenin mutluluğunu yaşıyordu. Genç kızın hıçkırıkları kulağına ulaştı, adımını durdurdu.

 

"Ezgi iyi misin?"

"Ben.. Delireceğimi hissediyorum." dedi Ezgi gözyaşlarıyla. Mert'in gözleri endişeyle büyüdü, şirketteydi. Yanına gitmek için çıkışa yürümüştü bile.

 

"Neredesin şu an Ezgi? Adresi söyle, hemen geleceğim"

 

.... 

Koridorun bir ucunda durdu Mert, bakışları genç kıza kaydı. Hastanede olduğunu öğrendiği anda soluğu burada almıştı. Ezgi kafasını eğmiş, yavaşça sallanıyordu.

 

"Ez-gi" dedi genç adam, genç kız bakışını çevirdi. Gözleri gözleri ile buluştuğu anda ayağa kalktı. Yanına yaklaştığı anda birbirlerine sıkıca sarıldılar.

 

.... 

Bir toplantı odasıydı, birkaç kişiden oluşuyordu. Önemli bir konu Ömer'in önderliğinde değerlendiriliyordu. Kapı tıkandı o anda, genç adam bakışını kaldırdı.

 

Toplantının bölünmesi her daim öfkelenme nedeni oluyordu, içeri giren sekreterine baktı. "Rahatsız etmeyin demiştim" dedi, sekreter özür dileyerek yüzüne bakıyordu.

 

"Ömer Bey, Mert Bey ısrarla arayıp telefonunuza acil olarak cevap vermeniz gerektiğini iletmemi istedi"

 

Genç adam kafasıyla onayladı, bakışını toplantı yaptığı kişilere çevirdi. "Ufak bir aradan sonra devam edelim" dedi, telefonunu cebinden çıkarıp ekrana baktı.

 

Sessizdeydi, "Mert-8 cevapsız arama yazıyordu." merakla geri arama tuşuna dokunup ayağa kalktı. Odadan çıkıp koridora geçti, kulağına yaklaştırmıştı.

 

"Ömer!" dedi Mert, telefon elinde geri dönüşü bekliyordu.

 

"Toplantıyı bölecek kadar önemli bir şey yoksa, benden çekeceğin olacak Mert"

 

Mert tek kelime edemedi, sesi titriyordu. Ezgi'den duyduğu birçok şey sarılmasına neden olmuştu. Derin bir nefes verdi, "Ekin.." Dedi, sustu. "Ömer, Ekin ölü-yor" diye ekledi.

... 

 

Oy ve yorumları eksik etmeyelim 💚

Loading...
0%