@mlkshnn
|
'Sakın beni bırakma'
... Bir toplantı odasıydı, birkaç kişiden oluşuyordu. Önemli bir konu Ömer'in önderliğinde değerlendiriliyordu. Kapı tıkandı o anda, genç adam bakışını kaldırdı.
Toplantının bölünmesi her daim öfkelenme nedeni oluyordu, içeri giren sekreterine baktı. "Rahatsız etmeyin demiştim" dedi, sekreter özür dileyerek yüzüne bakıyordu.
"Ömer Bey, Mert Bey ısrarla arayıp telefonunuza acil olarak cevap vermeniz gerektiğini iletmemi istedi"
Genç adam kafasıyla onayladı, bakışını toplantı yaptığı kişilere çevirdi. "Ufak bir aradan sonra devam edelim" dedi, telefonunu cebinden çıkarıp ekrana baktı.
Sessizdeydi, "Mert-8 cevapsız arama yazıyordu." merakla geri arama tuşuna dokunup ayağa kalktı. Odadan çıkıp koridora geçti, kulağına yaklaştırmıştı.
"Ömer!" dedi Mert, telefon elinde geri dönüşü bekliyordu.
"Toplantıyı bölecek kadar önemli bir şey yoksa, benden çekeceğin olacak Mert"
Mert tek kelime edemedi, sesi titriyordu. Ezgi'den duyduğu birçok şey sarılmasına neden olmuştu. Derin bir nefes verdi, "Ekin.." Dedi, sustu. "Ömer, Ekin ölü-yor" diye ekledi.
... Sessizdi genç adam, soluklarını yavaşça alıyordu. Genç kızın odasında, başucundaki sandalyede oturuyordu. Kalbi delice çarpıyor, bakışlarını bir an bile üzerinden ayırmıyordu.
Hastane odasındaydı, arkadaşının söylediği iki kelime tüm dengelerini tepetaklak yapmıştı. O an ne toplantı ne de şirket umurunda olmamış, kendine geldiği gibi hastaneye koşmuştu.
İnanamıyordu, inanmak istemiyordu hala. O nasıl, nasıl bu kadar hasta olabilirdi? Nasıl ölümle burun buruna olabilirdi?
Hastaneye geldiği anları hatırlamıyordu bile, aklı öylesine yerinden çıkmıştı ki arabayı son hızla kullandığını bile fark etmemişti.
Koca hastanenin bahçesinde dakikalarca bir başına oturmuş, binayı ve giriş kapısını izlemişti. Arkadaşından duyduklarının bir kabus olmasını defalarca dilese de biliyordu gerçekti.
Kafasında birçok taş yerine oturmaya başlamıştı, sık sık şahit olduğu baş ağrıları, birkaç defa bile olsa içtiğini gördüğü ilaçlar ve sürekli ondan uzak durma sebebi de hastalığıydı.
Sessizliğini düşündü genç adam, genç kızın ağzından kelimeler çok kısıtlı çıkardı. Çoğu zaman sorgulayıp anlam veremediği sebep buydu, onun tüm kelimelerini mücadele ettiği savaş almıştı.
Yaklaşık bir saattir burada oturuyordu Ömer, gözlerini bir saniye ondan ayırmamıştı, yeniden ona yosun gözleriyle bakmasını heyecanla bekliyordu.
Genç kız uyuyordu, baş ucunda kalbindeki adamın beklediğinden bile habersizdi. Pozisyonu yan, yüzü adama dönüktü. Gözleri kapalıydı, verilen ilaçların etkisiyle derin bir uykudaydı.
Koluna yeniden serum bağlanmıştı. Genç adamın bakışları daha çok diğer kolundaydı, belirginliğini koruyan morarmalara bakıyordu. İlk defa dikkatini çektiği içinde kendi kendine saydırıyordu.
Nasıl bunca zaman hiç şüphe duymamıştı, genç kızın sürekli kollarını kapatma çabasını neden fark etmemişti?
Kalbinin orta yerine büyük bir bıçak o anda saplandı, tek bir düşünce tüm benliğini titretti.
Bunca zaman canını çok mu yakmışlardı?
Üzerinde sade beyaz bir tişört vardı, aynı renk bir örtü de beline kadar örtülmüştü. Saçları yastığı kaplamıştı. Yüzü solgundu, teninde sararma oluşmuştu.
Genç adam ellerini bıraktığı ensesini sertçe ovdu, gözlerini yavaşça kapayıp derin bir soluk aldı, bunun bir kabus olmasını istedi. Yavaşça yeniden araladı, bakışları yeniden genç kıza kaydı, her şey aynıydı.
Değişen hiçbir şey yoktu. Genç kız da tıpkı onun gibi bir trafik kazası geçirmişti fakat o kadar şanslı olmamıştı. Feci kazanın onun cılız bedeninde bıraktığı etkiler, kaldıramayacağı kadar büyüktü. Kafasından aldığı şiddetli darbe, geçen her gün de tüm vücuduna yayılabilecek güçte bir hastalığı var etmişti.
Mucizeydi, yaşamaz diyen herkese, her şeye inat nefes almaya devam ediyordu. Kafasını yavaşça iki yana salladı genç adam, kabullenmek istemiyordu bunu. Ölemezdi, hayata bu kadar erken veda etmek adaletsizceydi.
Gözleri ellerine kaydı, sıkıca tutmak, artık hep yanında olacağını göstermek istedi. Canını yakmaktan delice korkup anında vazgeçti. En ufak ihtimal bile adamın kalbini alevlerin ortasına atıyordu.
Yüzüne baktı, uzak kalmaya kalbi dayanamadı. Elini yavaşça uzattı, yanağına yaklaştırıp baş parmağının kemikli sırtını dikkatle gezdirdi.
Kapı usulca aralandı o anda, Ezgi'ydi. Sessizce ikisini izledi, adamın eline baktı. Onu fark ettiği gibi hızla kızın yanağından uzaklaştırmıştı. Derin bir nefes aldı genç kız, gözleri dolu doluydu. Gerçekler daha ilk anda canını acıtmaya, vicdanını sızlatmaya başlamıştı.
"Uyanmadı mı?" diye sordu kendini toparlayıp. Ömer'in gözleri ona döndü, sıkıntıyla bir soluk aldı. Kafasını iki yana sallayıp bakışını yeniden genç kıza çevirdi.
"Uyuyor.. Çok derin" dedi, Ezgi kafasını onaylar anlamında salladı. İkisini özellikle yalnız bırakmaya gayret ediyordu, "Kapıdayız biz, kalabalık etmeyelim başında"
Tam yanında Mert vardı, sessizce ikisini izliyordu. Ezgi kapıyı yeniden kapatmak için geri adım attığı anda adımını durduran bir ses ulaştı kulağına.
"Hiç mi çaresi yok?" diye sordu Ömer defalarca olduğu gibi. Geldiği andan beri bu soruyu hep sormuş, tatmin edici tek cevap bile almamıştı. Kabullenmek çok zordu, tıp bu kadar ilerlediyse neden onu hayatta tutacak tek bir yol bile olamazdı?
Ezgi tek kelime edemedi, defalarca aynı cevabı vermişti. Sadece adamın gözlerine bakmakla yetindi, kalbinden de tek bir dilek geçti, 'Ne olur, ne olur geç olmadan geçmişini hatırla'
Geriye çekilip odadan çıktı, kapıyı arkasından örttü. Koridora oturduğu anda da gözünden bir damla yaş süzüldü. Bu duruma, böyle sessiz kalmak istemiyordu.
Mert sessizdi, ağzından kelimeler çok az çıkıyordu. Bir an bile genç kızın yanından ayrılmamış, desteğini eksik etmemişti.
..... Elini yavaşça uzattı Ömer, elinin üzerine bıraktığı anda genç kızın kirpiklerini oynattığını gördü. Heyecanla yüzüne bakıyordu, "Ekin" dedi.
Gözlerini yavaşça araladı Ekin, yeşil bakışları ilk anda adamın bir çift siyahına kaydı. Uyanmadan önce gördüğü bir rüyanın etkisindeydi hala, genç adam tıpkı eskiden olduğu gibi gözlerine aşkla bakıyor, sıkı sıkı sarılıyordu.
"Ekin nasılsın?" diye yinelediğinde, genç kızın yüzü asıldı. Alt dudağını ısırdı, rüya değildi. Onun sevdiği, aşık olduğu adam ona ismiyle kesinlikle hitap etmezdi. İçten gelen, ağzından düşmeyen tek kelime 'meleğim'di.
Gözleri dolu doluydu, bu yabancı bakışlar kalbini yakıp kavuruyordu. Tek kelime etmeye cesaret edemedi, ona haber verdiği için arkadaşına ufak da olsa sitem edip yavaşça sırtını adama döndü. İki yanağına da o anda birer damla yaş aktı, ona yakın olmak için çırpınan kalbine ve benliğine engel olmaya çalışıyordu.
Genç adam şaşırsa da zorlamadı. Karşısında sadece genç kızın sırtı vardı, derin bir nefes verdi. Bunca zaman bu durumu gizlediği için kötü hissettiğini düşündü. Ama artık hiçbir şey umurunda değildi, bu odadan kovulsa bile gitmeyecek, her anında yanında olacaktı.
"İyi misin?" diye sordu bir defa daha genç adam, pes etmeyecekti. Cevap vermemesi, sırtını dönmüş olması ve yüzüne bakmaması da önemli değildi, nefes aldığını bilmek yeterliydi.
Derin nefes verdi, onun dikkatini çekecek bir şeyi vardı. "Bende..." Dedi, sustu. "Tıpkı senin gibi bir kaza geçirmiştim"
Genç kızın gözleri merakla büyüdü, devamını bekliyordu. Sessiz ve tepkisizdi.
"Bir yılı aşkın zaman geçti üzerinden. Aynı senin gibi yoğunbakımda da kaldım. Ve biliyor musun kazanın etkileri hala devam ediyor, hafızam kazadan sonra silindi"
Genç kız yanağına usulca süzülen yaşı sildi, yavaşça ona döndü. Yeşil gözleri adamın bir çift siyahıyla buluştu.
Ömer tebessüm etti, ilgisini çekeceğini biliyordu. Bunca zamanda bu durumu Mert dışında anlattığı tek kişiydi.
Yavaşça elini uzattı, kızın yanağında gördüğü yaşı baş parmağıyla dikkatle sildi. "Hatırladığın.. hiçbir şey mi yok?" diye sordu genç kız, merak doluydu.
Genç adam ise sesini duymanın mutluluğunu yaşıyordu, ufak bir tebessümle kafasını iki yana salladı, gözlerini bir an bile üzerinden ayırmıyordu.
"Sadece ailemden duyduklarım var"
Alt dudağını yavaşça ısırdı Ekin, ailesinin genç kızdan hiç söz etmediğini çok iyi anlıyordu. Onu zaten hiç istememişlerdi. Gözleri dolu doluydu, merak ettiği tek bir şey vardı.
"Hiç.. hatırlamak istemedin mi?" "İstedim, çok istedim ama hiçbir şeyin faydası olmadı. En yakınlarımdan her zaman eski beni anlatmalarını istedim ama her şey çok yabancıydı, hep eksik gibi. Yerine oturmayan çok şey vardı.
Genç kız gözlerine bakıyordu, "Kim.. Sana geçmişinden söz edenler?" "Annem, babam ve Melis"
İki gözünden de yanağına hızla iki damla yaş süzüldü Ekin'in, bu aşkın galibi onlar olmuştu. Tam da istedikleri gibi birbirlerini unutmuşlardı.
Derin nefes verip toparlanmaya çalıştı, öğrendiği her şey de merakı daha çok artıyordu.
"Melis kim?" diye sordu. Adamın şimdiki hayatının neresinde yer aldığını merak ediyordu.
"Kazadan önce, hayatımda önemli biriymiş, nişanlanmışız. Hatta uğruna ailemi karşıma almışım ama söylenenlere rağmen ona karşı hiçbir şey hissetmiyorum"
Alt dudağını sertçe ısırdı genç kız, daha fazla kendine hakim olamıyordu. İnanamıyordu, inanmak istemiyordu. Adamın hayatından onu tamamen silip Melis'i yerine koymuşlardı.
Yanakları yaşla doldu, adamın onun elinden tutma ihtimali bile aklını başından aldı. Ömer şaşkındı, genç kızın gözünden süzülen her yaş onu darmadağın ediyordu.
Elini yavaşça uzatıp yanağına dokundu, yaşları dikkatle silmeye çalıştı. "Ben üzülmen için anlatmadım" dedi, odanın kapısı aralandı.
Ezgi göründü, bakışları arkadaşına kaydı. Gözleri büyüdü, endişeyle dolmuştu. "Ekin!" dedi, yanına yaklaştı.
Ömer ayağa kalktı, kızın yanağına süzülen her yaştan kendini sorumlu tutuyordu, anlattıklarının onu böyle üzeceğini hiç düşünmemişti.
"Biz sadece konuşuyorduk" dedi Ezgi'ye açıklamaya çalışarak. Ezgi'nin aklı arkadaşındaydı, Ömer'e döndü. "Bizi biraz yalnız bırakabilir misin?"
Genç adam itiraz etmeden dışarı çıktığında, Ekin tuttuğu hıçkırıklara bıraktı, sesi odanın içerisinden yankılandı. Ezgi yatağına kenarına oturup ona sıkıca sarıldı, biraz da olsa sakinleşmesini diliyordu.
"Ne oldu? Seni üzecek bir şey mi dedi?"
Genç kız arkadaşına omzuna dayandığı başını iki yana salladı, o adam onu önceden de şimdi de bile isteye üzecek tek bir şey yapmamıştı.
"Ailesi.. Beni silip Melis'i yerime koymuş" "Ne!" dedi Ezgi, geriye çekilip arkadaşının gözlerine şaşkınlıkla bakıyordu.
"Nasıl silmişler? Ayrıca Melis de kim?" "Ömer'i evlendirmek istedikleri kişi. Beni onun hayatından tamamen yok etmişler, hiç var olmamışım gibi."
Ezgi'nin gözleri şaşkınlıkla büyüdü, arkadaşına yeniden sarıldı. Ellerini sırtında yavaşça gezdirirken insanların nasıl, nasıl bu kadar vizdansız olabildiğini sorguluyordu.
"Bizim yaşadığımız her şey sadece benim anılarımda kaldı, ya ben yine unutursam? Ne olacak o zaman, hepsi bir rüya olarak mı kalacak?" dedi Ekin, yavaşça geriye çekilip arkadaşının gözlerine baktı. Ellerini sıkıca tuttu, "Bana Filiz Teyze'deki resimleri getir, lütfen. Yeniden unutmamam için."
Ezgi kafasını onaylar anlamında salladı, isteğini yerine getirmek için elinden geleni yapacaktı. "Merak etme, evlerine gideceğim. O resimleri sana getirmeden de dönmeyeceğim"
Arama şansı yoktu, kadının numarasının kayıtlı olduğu telefon Ekin'indi, o da baygınlık geçirip hastaneye kaldırıldığı anlarda kaybedilmişti.
Ezgi derin nefes verdi, sakinleştiğini görüp gözlerine baktı, aklında bir ihtimal daha vardı.
"Yada en kalıcı çözümü hayata geçirelim, Ömer'e gerçek geçmişinden söz edelim."
Kafasını şiddetle iki yana salladı Ekin, "Hayır, hayır söz ver bana. Ona hiçbir şey söylemeyeceksin" "Yapma Ekin, ne olur yapma. Bu sözü benden isteme"
Yalvarır bakışları arkadaşının üzerindeydi, bu durumun en yakın şahidi olmak en çok onu yıkıyordu.
"Ezgi bu senden son isteğim olabilir, beni geri mi çevireceksin?"
Ezgi'nin gözleri büyüdü, kulaklarında 'son istek' kelimeleri tekrarlandı. Kafasını hızla iki yana salladı, "Hayır, bir daha böyle bir şey söyleme. Önünde uzun bir ömür ve birbirimizden isteyeceğimiz çok şey olacak" "Söz ver bana" dedi kararlılıkla. Ezgi çaresizlikle kafasını onaylar anlamında salladı, elinden başka bir şey gelmiyordu artık.
"Söz"
Kapı tıklandı o anda, iki kızın bakışı da o yöne döndü. yavaşça aralandığında iki genç adam göründü, yüzleri endişe doluydu. Ömer arkada Mert de gerisindeydi, içeri girebilmek izin bekliyorlardı.
"Girebilir miyiz?" diye sordu Ömer, Ekin kafasını olumlu anlamda salladı. Mert'in gözleri ona döndü, "İyi misin?" "İyiyim, teşekkür ederim"
Ömer sessizdi, ağzını açmaya bile çekiniyordu. Bakışları sadece genç kızın üzerindeydi, durumunu anlamaya çalışıyordu.
"Oturmak ister misiniz?" diye sordu Ekin, eliyle koltuğu işaret etti. Ezgi hızla ayağa kalktı, yatağın kenarında bulunan sandalyeye oturuyordu.
"Ömer sen burada oturabilirsin" dedi, gözleri arkadaşıyla buluştu, umursamadan koltuğa, Mert'in yanına oturdu. Ömer de kendisi için ayrılan sandalyeye oturdu.
Bir telefon sesi yankılandı odanın sessizliğinde, Ezgi ayağa kalkıp çantasını açtı, ekranda arkadaşının annesinin ismi vardı. Merakla kulağına yaklaştırdı, "Efendim Asiye Teyze" "Ekin'in telefonu neden kapalı?" diye sordu kadın. Kızının giysilerini almak için gittiği evde, defalarca kızının sesini duymak için aramış, ulaşamamıştı.
"Ekin baylınca, telefonu oradan almayı düşünemedim. Kısacası telefon kayıp" dedi, Asiye Hanım derin bir soluk aldı, kötü bir şey olduğunu düşünmüştü.
"Tamam, önemli değil. Ekin nasıl? Evden çıkıyoruz, istediği bir şey var mı?"
Ezgi'nin bakışları arkadaşına döndü, merakla dinliyordu. "Evden istediğin bir şey var mı?" Genç kızın kafasını iki yana sakladığını görüp telefona döndü, "Yokmuş" "Tamam, geliyoruz o zaman" "Tamam"
Telefonu kulağından indirdi Ezgi, gözleri arkadaşının üzerindeydi. "Sizinkiler geliyor" dedi, Ekin'in gözleri büyüdü. Yardım dileyen gözleriyle arkadaşına bakıyordu, anne babası görmeden Ömer'i buradan uzaklaştırmak zorundaydı.
Ezgi kafasını tek defa salladı, durumu çok iyi anlamıştı. İki adama döndü, "Kovmak gibi olmasın ama malesef ki şu an buradan gitmek zorundasınız" dedi, iki adamın şaşkın bakışları ona döndü.
"Neden?" diye sordu Mert, "Ekin'in ailesi erkek arkadaşa pek olumlu bakmıyorlar. "
Önce Ömer sonra da Mert ayağa kalktı, soruna neden olmak istemiyorlardı.
"Daha sonra tekrar uğrarız" dedi Ömer, bakışları Ekin'in üzerindeydi. Tekrar gelebilmek için ondan ufak da olsa bir izin bekliyordu, Ekin tebessüm etti, kalbi varlığını delice isterken buna engel olmayacaktı.
"Teşekkür ederim"
Gülümsedi Ömer, "Görüşürüz sonra o zaman" arkasını döndü, Ezgi'nin de eşliğinde odadan çıktılar. Koridorda yürüyolardı, Mert gözlerini genç kıza çevirdi.
"Gece sen mi burada olacaksın?" "Bilmiyorum" dedi Ezgi, bunu çok istiyordu. "Eğer ailesini ikna etmeyi başarabilirsem kalırım" "Tamam, haberleşiriz sonra"
Ezgi kafasını onaylar anlamında salladı, iki adam önlerinde duran asansöre bindi. Kapı kapandı, genç kızın yüzü asıldı. Gizlediği gerçekler, tüm benliğini ele geçirmişti. Derin bir nefesle arkasını dönüp odaya ilerledi.
.... Gecenin bir vaktiydi, hastanenin ışıklarla aydınlanan bahçesinde genç bir adam tek başına oturuyordu. Ömer, genç kızın yanından ayrılıp şirkete gitmişti fakat aklı ne işlerini ne de başka bir şeyi almıştı. Her anda zihninde genç kızın durumu yer alıyordu.
Onu bu hastaneye getiren ayaklarına da kalbine de kızgın değildi, burada olmayı tüm benliği delice istiyordu.
Bakışını telefonuna çevirdi. Dakikalar önce arkadaşına kısa bir mesaj atmıştı, "Ekin'in yanında Ezgi mi kalıyor?" diye sormuş, cevap bekliyordu.
Derin nefes alıp arkadaşının ismini bulup arama tuşuna dokundu, kulağına yaklaştırdı. Defalarca çalışını dinledi, pes etmeye niyeti yoktu. Gerekirse evi basacak yine de bu gece hastanede kimin refakatçi olduğunu öğrenecekti.
Gözlerini ısrarla çalan telefonla araladı Mert, derin bir uykudaydı. Ekrana baktı, "Ömer" yazıyordu, merakla cevaplayıp kulağına yaklaştırdı. "Ne var oğlum gecenin bu saatinde?" "Ekin'in yanında Ezgi mi var?" diye sordu Ömer, hiçbir şey umurunda değildi. Sadece genç kızı görebilmenin çaresini arıyordu.
Mert duraksayıp düşündü, birkaç saat önce Ezgi'yle kısa bir görüşme yapmıştı, aileyi refakatçi olmak için ikna edemediğini söylemişti.
"Hayır, annesini ikna edememiş"
Ömer tek kelime etmeden telefonu arkadaşının yüzüne kapadı, beklediği cevabı almıştı. Derin nefes aldı, yüzü asılmıştı. Onu görebilme hayali suya düşmüştü, ayağa kalkıp arkasını döndü.
Attığı tek adımda durdu, buradan uzaklamadığını fark etti. Kafasını ili yana salladı, sessizce odaya girip birkaç saniye bile olsa görebilirdi.
Hızla arkasını döndü, kapıdaki güvenliklerden birine nüfus cüzdanını gösterdi, güvenlik görevlisi tebessüm ederek içeri girmesi için izni verdi.
Sahibi olduğu şirketin güvenlik görevlilerinden birinin arkadaşlarıydı, öncesinde izin işini aracıyla halletmişti, istediği her anda hastaneye girebilmenin yolu ona sonuna kadar açılmıştı.
Asansörden indi, etrafı dikkatle inceleyip odanın önünde durdu. Kapının altından yansıyan ışığı görmeye çalıştı, kapalı olduğunu fark etti. Genç kız da annesi de uyuyor olmalılardı.
Son bir defa etrafını kontrol etti, kulpunu yavaşça indirip kapıyı itti. Gözleri karanlığa rağmen tek bir yere yoğunlaştı, yatağa.
Genç kızın kolunda bir serum vardı, derin bir uykudaydı, sırtüstü bir pozisyondaydı, pikesi üstünden çekilip ayaklarının kenarında toplanmıştı.
Gözlerini odada gezdirdi genç adam, koltuğun üzerine kıvrılarak uyuyan kadını gördü, uyandırmamaya gayret ederek içeri girdi.
Önce pikeyi eline aldı, kızın üzerini dikkatle örttü. Sandalyeye yaklaşıp oturdu, derin bir soluk aldı. Onu görebilmenin huzuru her yanını sarmıştı. Uyandırmamak adına soluklarını bile zar zor alıyordu,
O sırada da genç kız bir rüyanın içerisindeydi, eski bir anısını yeniden yaşıyordu.
Dağ evindeydi, arka bahçesinin her köşesi çiçeklerle ve yeşilliklerle doluydu. Bir tarafında bulunan bahçe salıncağında uzanıyordu, kafası sevdiği adamın dizinin üzerindeydi.
Genç adamın yüzünde hayranlık barındıran tebessüm vardı, yerdeki ayaklarıyla destek alıp salıncağı yavaşça sallıyor, bir eliyle de genç kızın saçlarını okşuyordu.
"Neden film izlemedik?" diye sordu Ekin merakla, halbuki buraya gelirken başbaşa bir film izleyeceklerini düşünmüştü.
Genç adam öne doğru eğilip alnına ufak bir öpücük kondurdu, "Çünkü uyumanı değil, yanımda olmanı istiyorum"
Genç kız gözlerini kıstı, birlikte izledikleri hiçbir filmi bitiremiyor, son sahnelerde uykuya yenik düşüyordu.
"Söz, bu defa sonuna kadar izleyeceğim" dedi her daim olduğu gibi yine kararlılıkla. Genç adam tebessüm etti, kesinlikle inanmıyordu.
"Bu defa inanmayacağım"
Genç kız doğrulup kalktı, gözlerini gözlerine sabitledi. "Bu defa ciddiyim"
Ömer gülüp onu yeniden dizine yatırdı, elini yeniden saçlarında gezdirmeye başladı. Bu defa ona kanmaya niyeti yoktu.
"Hayır meleğim, bu defa inanmayacağım" dedi, genç kız cevap vermek adına ağzını açtığı anda telefonunun çaldığını duydu.
Eline alıp ekrana baktığında annesinin ismini gördü, gözleri endişeyle büyüdü. Hızla doğruldu, genç adam sessizliğe gömüldü.
"Anneciğim" "Neredesin Ekin?"
Genç kız sevdiği adamın gözlerine baktı, Ömer elinden sıkıca tutmuştu. "Dışarıda olacağımı söylemiştim anneciğim" "Tam olarak neredesin?"
Alt dudağını yavaşça ısırdı Ekin, sessiz bir soluk almaya çalıştı. "Bir arkadaşımla kafedeyiz" "Bu arkadaşın Ömer mi?"
Kafasını iki yana sallıyordu Ekin, "Hayır, hayır anne. Ömer değil" "Tamam, eve erken dön" "Döneceğim anne"
Telefonu yavaşça kapadı, yüzü asılmıştı. Annesine yalan söylemeyi asla istemiyordu. Genç adamın bakışları onun üzerindeydi, yüzük olan elini yüzüne yaklaştırdı. Yanağını yavaşça okşuyordu, "Birlikteliğimiz seni üzmeye mi başlıyor?" diye sordu, cevabından delice korkuyordu.
Genç kız gözlerini kıstı, işaret parmağını gözlerine doğrulup salladı, "Beni terk etmeyi aklından bile geçirirsen, kafanı kırarım. Emin ol"
Genç adam tebessüm edip iki kolunu boynuna sıkıca sardı, saçlarını kokluyordu. "Böyle bir şeyi düşünebilmem mümkün bile değil" "Sakın beni bırakma" dedi Ekin kollarını sıkıca ona sardığında.
"Hep yanında olacağım"
.... "Beni.. Bırakma" dedi genç kız sayıklayarak. Genç adam şaşırdı, kulağını yavaşça eğdi. Duymaya gayret etti, iki kelime defalarca kızın iki dudağından çıkıp adamın kulağına ulaştı. .... Kapının önünde durdu Ezgi, arkadaşının yanına gelmek için erkenden uyanıp evden çıkmıştı. Yumruk yaptığı elini kapıya vurdu, 'Gir' sesini duyduğu anda tebessüm ederek kapıyı araladı.
Gözleri arkadaşına kaydı, yatağının üzerinde oturmuştu. Önünde kahvaltı tepsisi vardı, annesi de yatağın kenarına dikilmiş kızını izliyordu.
"Günaydın" dedi Ezgi, içeri girdi. "Erkencisin" dedi Ekin, onu görmenin mutluluğunu yaşıyordu. "Ben hep erkenciydim, bilirsin" göz kırpıp kapıyı örttü. Çantasını köşedeki askıya asıp önlerine dikildi.
"Kahvaltı güzel görünüyor" dedi, Ekin gözlerini kısıp annesine baktı. Nöbet tutan bir asker gibi başında yemesi için bekliyordu.
Ezgi tebessüm etti, gözlerini Asiye Hanım'a çevirdi. "İtiraz kabul etmiyorum Asiye Teyze, bugün ben kalacağım burada"
Kadının gözleri büyüdü, kızını burada bırakıp eve gidemezdi. "Olmaz" "Olur" dedi Ekin, evde küçük kardeşi de vardı, annesinin onu ihmal etmesini kesinlikle istemiyordu. Üstelik arkadaşı yanında iken daha özgür hissediyordu, annesi gibi onu sıkmıyordu.
"İtiraz kabul etmediğimi söylemiştim. Şimdi ayağa kalkıp hazırlan Asiye Teyzem, sonra eve gidip iyice dinlen."
Kafasını iki yana salladı, iki kızın inadıyla baş edemeyeceğini fark etti. Derin nefes verdi, "Sadece bugün" diye uyarıda bulundu. İki kız tebessüm etmekle yetindi.
... Asiye Hanım'ın çıkışı ile Ezgi arkadaşının yanına oturdu. Gözlerine merakla bakıyordu, "Ömer bir daha geldi mi?"
Ekin kafasını eğdi, "Hayır hiç gelmedi." Derin nefes aldı Ezgi, "İşleri yoğun olmalı"
Ekin'in bakışları ona döndü, merak ettiği bir şey belirdi zihninde. "Senin de işin yok mu?." Ezgi alt dudağını ısırıp gülümsedi, bunu dün halletmişti. "Eniştem tarafından verilmiş sınırsız iznim var artık" dedi, Ekin gözlerine baktı, yüzünde ufak bir tebessüm oluştu. Onun Ömer'i hiç değişmemişti, her daim düşünceliydi.
Kapı aralandı o anda, ikisinin de bakışı o yöne döndü. Hemşire'ydi, genç kızın serumunu değiştirmek için gelmişti. Genç bir kızdı, yüzünden tebessüm hiç eksik olmazdı. Hastalarıyla çok yakından ilgilenirdi.
Siyah düz saçlarını her daim tepeden at kuyruğu yapardı. İsmi Zuhal'di, üzerinde beyaz önlüğü vardı, içeri girdi. "Günaydın, nasılsın bakalım bugün?"
İki kız ondaki samimiyeti daha ilk tanıştıkları anda hissetmişlerdi. Ekin tebessüm etti, bugün kendini oldukça iyi hissediyordu. Düzenli verilen ilaçların bunda etkisi oldukça büyüktü. "Çok iyiyim" "Daha da iyi olacaksın, özellikle bu serumla"
Yatağa yaklaştı, genç kızın serumunu yenilemeye çalışıyordu. İşini dikkatle hallettikten sonra hatırladığı bir şeyle yeniden ona döndü. "Bu arada dün gece odanda genç bir adam vardı"
İki kızın gözleri merakla birbirini buldu, "Genç bir adam mı? Nasıl biriydi?" diye sordu Ezgi heyecanla, düşündüğü kişi olmasını diliyordu.
"Gündüz de yanınızdaydı, takım elbise vardı üzerinde."
Ekin'in gözleri parıldadı, Ezgi gülümsedi. "Ömer.. Gelmiş." "Sabaha kadar başında bekledi, gün doğmaya yakın çıkıp gitti"
Genç kız tek kelime edemedi, Ezgi onu yerine de oldukça sevinmişti. Hemşirenin çıktığını görüp arkadaşının gözlerine baktı, tebessüm ediyordu. "Hatırlamamasına rağmen yanından ayrılamıyor, seni çok seviyor"
Sessizdi Ekin, diyecek kelimeler kalbindeydi. Gizlediği mutluluk her yerini delice sarmıştı.
Bir ses duyuldu o anda, Ezgi ayağa kalktı. Telefonu titremişti, bir mesajdı. Ekrana baktı, "Mert" yazıyordu. Alt dudağını ısırı yüzündeki tebessüme engel olmaya çalıştı.
"İstediğim her anda seni göremeyecek olmak çok kötü" yazıyordu, genç kızın şirkete gitmeyişi, yokluğunu en çok genç adama belli ediyordu.
Gülümsedi istemsizce Ezgi, Ekin merakla onu izliyordu. "Mert mi seni gülümseten?"
Genç kızın gözleri büyüdü, kafasını hızla iki yana salladı, şiddetle reddetmeye çalışıyordu. "Mert değil" "Mert" dedi Ekin kendinden emin bir şekilde.
Pes ederek yatağın kenarına oturdu Ezgi, cevap yazmadan telefonu yerine bırakmıştı. "Sabah da günaydın yazmıştı" dedi, Ekin tebessüm etti. Seruma rağmen ellerini arkadaşının ellerinin üzerine bıraktı.
"Ben Mert'in kötü biri olduğunu düşünmüyorum"
Ezgi'nin açıklama bekleyen gözleri arkadaşına döndü, "Biraz çapkın kabul ediyorum ama aşkı tatmadığı içindi. Çünkü karşısına kaybetmekten korktuğu kişi hala çıkmamıştı"
Ezgi kafasını eğdi, ne diyeceğini hiç bilmiyordu. "Ezgi, Mert.. Ömer'in arkadaşı. Ömer'in sınırları vardır, hep olmuştur. Güven duymadığı hiç kimse bu sınırları geçip arkadaşı olamazdı. İnanıyorum ki bu durum şimdi de böyle."
Derin nefes verip ellerini sıktı, "Mert belli ki bu sınırı geçebilmiş." Kafasını yavaşça iki yana salladı Ezgi, "Onun hakkında neler duyduğumu biliyorsun" "Biliyorum ama seni tanımadan önceydi, bu yüzden ona bir şans verip izlemelisin. Eğer aklına yatarsa çok bekleme, bazen öyle bir an olur ki boşa geçen her saniye için bile pişmanlık duyarsın"
Gözleri dolu dolu oldu genç kızın, kaza öncesinde her anını genç adamla geçirmediği, ona doya doya sarılmadığı için pişmanlık duyuyordu.
Kafasını yavaşça olumlu anlamda salladı Ezgi, arkadaşına hak veriyordu. Derin bir nefes aldı, yüzünde çekingen bir tebessüm vardı. "Küçük bir şansı çok görmemeliyim" Dedi, Ekin onayladı. İkisinin de yüzünde gülümseme oluştu.
.... Odasındaydı genç kız, pencerenin önünde koca bir mermer bulunuyordu. Üzerinde yan oturmuştu. Sırtını pervaza dayayıp dizlerini kendine doğru çekmiş, sessizce hastanenin koca bahçesini izliyordu.
Canı sıkkındı, bu odada kalma düşüncesi bile sıkılmasına neden oluyordu. Dışarıda özgürce dolanmamın özlemiyle dolmuştu daha ikinci günden.
Kafasını yavaşça dizlerinin üzerine dayadı, bir karınca gibi görünen insanları izliyordu. Kimilerinin yüzünde telaş kimilerinin de mutluluk olsa da herkesin ortak noktası bu hastaneydi.
Derin bir nefes alıp bakışını duvardaki saate çevirdi, akşama hala birkaç saat vardı, gün bu odada geçmek bilmiyordu. Dışarıda gezmeyi, genç adamla dağ evinde olmayı hayal ediyordu.
Gözlerini kapayıp açtı, kapının çaldığını duydu. Bakışını o yöne çevirdi, yavaşça aralanan kapıdan görünen kişi, genç kızın kalbinin delice çarpma nedeniydi.
Elinde bir buket çiçek vardı genç adamın, Mert'ten hastanede Ezgi'nin kaldığını öğrendiği anda soluğu burada almıştı. Üzerinde gri bir tişört, siyah bir gömlek ve siyah bir kot pantolon vardı.
"Merhaba" dedi, Ekin hayranlıkla onu izliyordu, cevap vermek adına sadece kafasını salladı.
Yanına yaklaşıp çiçekleri uzattı Ömer, genç kız kokusunu içine çekti, "Teşekkür ederim"
Tebessümle bakışlarını genç kızın olduğu yere çevirdi, bahçe manzarasına baktı. "Nasılsın bugün?" "İyi" "Ezgi nerede?" "Doktorun odasında olmalı" "Neden? Bir sorun mu var?"
Gözleri endişeye bürünmüştü, genç kız kafasını iki yana salladı, "Ezgi'nin telaşı sadece"
Arkadaşının sık sık doktordan bilgi alıp dönüşüne alışmıştı.
Arkasını döndü Ömer, sandalyeyi tutup genç kızın tam karşısına bıraktı, oturdu. "Hava serin mi?" diye sordu Ekin, bahçeden gelip geçen insanların ince de olsa hırka giydiğini görmüştü.
"Evet, esiyor" "Bahçede hiç çiçek var mı?"
Ömer duraksadı, buraya gelişlerinde adımları öylesine hızlıydı ki etrafına bakmakla vakit kaybetmiyordu. Ayağa kalkıp genç kızın yanına, pencereye yaklaştı. Gözlerini bahçede gezdirdi, sadece köşelerde çimler vardı.
Geriye çekilip gözlerini genç kıza çevirdi, "Serum bağlayacaklar mı bugün?" "Akşam"
Ayağa kalktı genç adam, aklında bir şey vardı. "O zaman bu fırsatı kaçırmamalıyız, dışarı çıkmak ister misin?Görmeni istediğim çok güzel bir yer var"
Genç kız kafasını eğdi, doktorunun ve ailesinin kesin talimatı vardı, hastaneden uzaklaşamazdı.
"İzin yok" "İzin almayacağız" Genç kızın yüzünde şaşkınlık oluştu, Ömer kapıya yaklaştı. Gözlerini ona çevirdi, "Gizli çıkacağız. Ben etrafı kontrol ederken sen de üstüne bir şeyler giyin"
Kafasını olumlu anlamda salladı Ekin, bu teklifi kesinlikle reddetmeyecekti. Genç adamın çıktığını görüp hızla üzerine bir hırka çekti, saçlarının bağını açıp açık bıraktı. Yüzünde tebessüm vardı, kapıya yaklaştı.
Ömer ona döndü, gözlerine bakıp elinden sıkıca tuttu. Etrafı kontrol ederek birer hırsız edasında asansöre bindiler.
.... Bakışını yavaşça çevirdi genç kız, genç adamın arabasında ön koltuktaydı. Kemeri sıkıca bağlanmıştı, yeşil gözleri adamı izledi.
Siyah bir güneş gözlüğü vardı gözünde adamın, arabayı dikkatle kullanıyordu. Heyecan doluydu, genç kızı hastaneden çıkarabilmenin sevincini yaşıyordu.
Gözlerini yavaşça kapadı genç kız, zihninde bir an yer aldı.
Genç adamla arabadaydı, gözleri parıldıyordu. Bakışlarını bir an bile üzerinden ayırmıyordu, gözlerinde siyah bir gözlük vardı. Gözlerini kıstı genç kız, gözlükle daha bir yakışıklı oluyordu.
"Ben yanında değilken de gözlük takıyor musun?" diye sordu kıskançlıkla. Kızların ilgisini çektiğini düşünmek bile aklını başından alıyordu.
Genç adam bakışını yoldan ayırmadan genç kızın elini boştaki eliyle sıkıca tutup ufak bir öpücük kondurdu. "Taksam mı ki?"
Genç kız kafasını hızla iki yana saaldı, bunu kesinlikle istemiyordu. Gülümsedi Ömer, "Seni çok seviyorum" dedi, bir ana caddede, trafik ışığının yanmasıyla arabayı durdurdu.
Genç kıza döndü, "İzle ve dinle" deyip kemerini açtı, kafasını ve vücudun yarısını pencereden çıkardı. Etrafı ışıkların yanmasını bekleyen arabalarla doluydu.
"Heyyy!! Herkes duysun beni! Ben bu kızı çok seviyorum! Her şeyden çok seviyorum!!"
Genç kızın gözleri büyüdü, tüm bakışlar onlara dönmüştü. Genç adamın kolundan tutup içeri çekiştirmeye çalıştı, "Ömer yapma" dedi, hızla kendi tarafındaki canı kapattı.
Gülüyordu, yüzünden mutluluk haykırıyordu. Sessizce durmuş, adamın aşk dolu haykırışlarıno dinledi. Işığın yanması ile kornalar ısrarla duyuldu, genç adam geriye çekildi.
Bakışlarını kıza döndü, Ekin elini yüzüne uzattı, yanağında yavaşça gezdirdi. "Seni Seviyorum" dedi, Ömer yaklaşıp dudağına kornalara rağmen öpücük kondurdu.
..... Yanağına bir damla yaşın süzüldüğünü hissetti Ekin, adamın yanında, böylesine uzak durmak canını her defasında daha çok yakıyordu. Bakışını çevirip kafasını cama yasladı, derin bir nefes aldı.
.... Arabayı bir köşede durdurdu genç adam, hızla inip önden dolandı. Genç kızın kapısını açtı, Ekin yavaşça indi. Bakışlarını bulundukları yerde gezdirdi.
Ormanı andıran küçük bir bahçeydi, her köşesi ağaçlarla ve rengarenk çiçeklerle doluydu. En orta yerinde de ufak bir göl bulunuyordu, gölün çevresi ise banklarla sarılıydı.
Genç kızın gözleri büyüdü, burayı çok iyi tanıyordu. Daha önce genç adamla buraya yine gelmişti.
Ömer hızla ilerledi, giriş kapısının önünde bir seyyar satıcı vardı, elleriyle yaptığı papatya taçları satıyordu. Genç adam birini alıp genç kıza yaklaştı, önünde durup saçlarının üzerine dikkatle taktı.
Elini eline uzatıp tuttu, bahçeye girdi. Genç kızın gözleri dolu doluydu, zihni büyük bir savaşın içerisindeydi. Adamla anıları öylesine çoktu ki her anda her şeyde hatırladıkları oluyordu.
Daha önce de onu buraya genç adam getirmişti, çiçeklerle dolu bahçede papatyaları toplayıp taç yapma yarışına girmişlerdi.
Alt dudağını yavaşça ısırdı Ekin, derin bir nefes verdi. Kendine çeki düzen verip çiçeklere yöneldi, yavaşça birinin önüne eğilip kokuyu içine çekti.
"Çok güzel" dedi, Ömer tebessüm etti. "Her köşesine bak, her yer birbirinden güzel"
Genç kız kafasını onaylar anlamında sallayıp özgürlüğün tadını çıkarmak adına yürümeye başladı, yaklaştığı her çiçeğin önüne eğilip kokluyor, Ömer de bir gölge gibi izleyip takip ediyordu.
.... Bankın üzerine oturdu Ekin, oldukça yorulmuştu. Geldiği andan beri ayaktaydı, çiçeklerin içerisinde geziniyordu. Gözleri kapanmak için direniyordu, Ömer de yanına oturdu.
"İyi misin?" diye sordu endişeyle, genç kız cevap verecek gücü bulamıyordu. Kafasını yana doğru eğdi, genç adamın omzuna dayadı.
"Uykum var" dedi, Ömer'in gözleie endişeyle büyüdü. Hızla bakışını ona çevirdi, "Ne? İyi misin?"
Kapanmak için direnen gözlerine karşı gelmeye çalışıyordu genç kız, kafasını olumlu anlamda salladı, adamın gözlerindeki endişeyi görebiliyordu.
"İyiyim... Sadece uykum-" dedi gözleri daha fazla direnemeden kapandı, Ömer hızla ayağa kalktı. Eğilip kucağına aldı, genç kızın kolları da tıpkı kafası gibi adamın kollarında aşağı sarktı, tamamen kendinden geçmişti.
"Ekin! Ekin aç gözlerini! Lütfen aç gözlerini!"
Arabaya koşarken bir yandan da onu uyandırmaya çalışıyordu. Alt dudağını suçlulukla ısırdı, gözleri dolu dolu oldu. Onu hastaneden kaçırmakla büyük hata etmişti.
... Oy ve yorumları eksik etmeyelim lütfen ❤️ |
0% |