Yeni Üyelik
26.
Bölüm

25.Bölüm: Beni hatırla

@mlkshnn

Bankın üzerine oturdu Ekin, oldukça yorulmuştu. Geldiği andan beri ayaktaydı, çiçeklerin içerisinde geziniyordu. Gözleri kapanmak için direniyordu, Ömer de yanına oturdu.

 

"İyi misin?" diye sordu endişeyle, genç kız cevap verecek gücü bulamıyordu. Kafasını yana doğru eğdi, genç adamın omzuna dayadı.

 

"Uykum var" dedi, Ömer'in gözleie endişeyle büyüdü. Hızla bakışını ona çevirdi, "Ne? İyi misin?"

 

Kapanmak için direnen gözlerine karşı gelmeye çalışıyordu genç kız, kafasını olumlu anlamda salladı, adamın gözlerindeki endişeyi görebiliyordu.

 

"İyiyim... Sadece uykum-" dedi gözleri daha fazla direnemeden kapandı, Ömer hızla ayağa kalktı. Eğilip kucağına aldı, genç kızın kolları da tıpkı kafası gibi adamın kollarında aşağı sarktı, tamamen kendinden geçmişti.

 

"Ekin! Ekin aç gözlerini! Lütfen aç gözlerini!"

 

Arabaya koşarken bir yandan da onu uyandırmaya çalışıyordu. Alt dudağını suçlulukla ısırdı, gözleri dolu dolu oldu. Onu hastanede kaçırmakla büyük hata etmişti.

 

.... 

Koridorda genç adamın haykırışları yankılandı, son sürat genç kızı hastaneye getirmişti. Yol boyunca endişeyle seslenmiş, gözlerini açması için yalvarmıştı.

 

Ezgi'nin kulaklarına genç adamın sesi ulaştı, arkadaşının odasında bekliyordu. Hızla ayağa kalktı, "Ekin!" dedi endişeyle. Adamın sesleri aklını başından aldı, kapıyı açıp koridora çıktığında, odaya yaklaştıklarını gördü.

 

"Ekin! Ne oldu Ömer!" diye sordu, gözleri dolu dolu olmuştu bile. "Doktor!" diye haykırdı, odaya yürüyüp yatağı açtı, doktor ve hemşirenin koşuşu yankılandı.

 

"Ben.. Sadece hava almasını istemiştim" dedi Ömer suçlulukla. Doktorun muayene etmeye başlamasıyla hemşire tarafından odadan çıkarılmışlardı.

 

Koridordaydı, bir köşeye çömeldi. Ezgi'nin endişeli bakışları kapının üzerindeydi, içeriden güzel bir haber bekliyordu.

 

"İyiydi.. Çok iyiydi. Ne olduğunu anlamadım" dedi, yanağına istemsizce bir damla yaş süzüldü. Dışarı çıkarmanın kötü bir sonucu olursa kendini asla affetmeyecekti.

 

Yavaşça boyuna eğildi Ezgi, endişesini gizlemeye çalışıyordu. Derin nefes verip gözlerine baktı. "Nasıl.. Nasıl oldu bu?"

"Uykum var dedi, gözleri kapandı."

 

Bakışını çok kısa da kapıda gezdirdi Ezgi, kalbi hızla çarpıyordu. "Kötü bir şey olmayacak" dedi fakat kendisi de emin değildi.

 

.... 

Kapının açılması ile iki genç hızla ayağa kalktı, endişeli bakışlarla doktorun ağzından çıkacak kelimeleri bekliyordu. "İyi mi?" diye sordu Ezgi, doktorun yüzünde sıkıntılı bir ifade vardı. Kafasını iki yana salladı, "Hastaneden uzaklaşması onun in büyük tehlike" dedi, Ömer kafasını eğdi.

 

"Çok sıkılmış görünüyordu, hava alırsa rahatlayabilir diye düşünmüştüm"

 

Doktorun gözleri ona döndü, "Ekin'i bu durumda rahatlatabilecek tek şey, ilaçlar ve bol bol dinlenme olur. Gerisi sağlığını kötü etkileyecek."

 

Elini yavaşça saçlarının ön kısmından geçirdi genç adam, "Akşama kadar serum bağlanmayacak sanıyordum"

"Serum dışında da ilaçlar veriliyor, dışarı çıkarak saatlerini kaçırmış oldu"

 

Geriye çekildi Ömer, bunu hiç düşünmemişti. "Şimdi.. Şimdi nasıl?"

"Uyuyor.. İlaçlarını verdik, iyice dinlenmesi gerekiyor. Geçmiş olsun"

 

Doktorun gidişini izledi genç adam, bir köşeye oturdu. Kafasını eğdi, nasıl bu kadar sorumsuz olabildiğini düşündü. Hayatını nasıl tehlikeye atabilmişti?

 

Ezgi'nin gözleri ona döndü, derin nefes verip toparlanmaya çalıştı. Yanına oturdu, "Endişelenme, şükür ki bir şey olmadı"

"Ya benim yüzümden bir şey olsaydı?" dedi, gözlerinden usulca yaşlar süzüldü. Genç kızın yol boyunca süregelen kapalı gözleri aklını başından almıştı.

 

"Olmadı, olmayacak. Ekin nelerle mücadele etti, bununla da baş edecek. Onun ne kadar güçlü olduğunu bilmiyorsun"

 

Adamın gözlerine bakıyordu, zihninde ise sadece arkadaşı vardı. Delice aşık olduğu adamın yanında geçmişini ustalıkla gizliyor, onu isteyen kalbine rağmen uzak durmayı başarıyordu.

 

Hemşire göründü o anda, odadan çıkıyordu. Ezgi hızla ayağa kalkıp önüne dikildi, "Endişe etmeyin gayet iyi şu an, sadece uyuyor" dedi rahatlatmak adına.

 

Genç kız kafasını olumlu anlamda salladı, "İçeri girebilir miyiz?"

"Tabii ki"

Tebessüm ederek uzaklaşan hemşireden bakışını ayırıp genç adama döndü, "Odaya girelim" dedi, Ömer ayağa kalktı.

 

Ezgi geride o öndeydi, elini kapının kulpuna bırakıp yavaşça indirdi. Aralanan kapıda gözlerine ilk olarak yatak değdi. Genç kız sırtüstü pozisyondaydı, derin bir uykudaydı, koluna serum bağlanmıştı.

 

Ağır ve zor attığı adımlarla içeri girdi genç adam, yatağın önünde ayakta durdu. Bakışlarını bir an bile üzerinden ayıramadı, Ezgi hızla kenardaki sandalyeyi ona yaklaştırdı, başucunda oturmasını, arkadaşının gözlerini açtığı ilk anda onu görmesini istiyordu.

 

Ömer yavaşça öne doğru eğildi, dudaklarını kulağına yaklaştırdı, "Beni.. Çok korkuttun" dedi fısıltıyla. Sesi sadece genç kıza ve bir adım geride duran Ezgi'ye ulaştı.

 

Yanağına tek damla yaşın süzüldüğünü hissetti Ezgi, "Beni hiç affetmeyeceksin Ömer, biliyorum" diye fısıldadı adamı sessizce izleyip.

 

... 

Gözlerini yavaşça araladı Ekin, yeşil bakışları tek bir kişiyi gördü o anda, Ömer başucundaki sandalyeden bir saniye bile ayrılmamıştı.

 

Genç kızın yüzünde ufak bir tebessüm belirdi, onu bekleyeceğini bilmiyordu, "Gitmedin mi?" diye sordu, Ömer'in gözleri ona döndü. Elini, serum bağlı olan elinin üzerine bıraktı, canını yakmamaya gayret ederek tuttu. Uyandığını görmek mutlu etmişti.

 

"Bu kadar uykucu olduğunu bilmiyordum, uyumak için biraz daha beklemeliydin"

"Yapamadım"

 

Elini kızın kafasına bırakıp yavaşça saçlarının üzerinde gezdirdi. "Beni korkuttun" dedi, Ekin tebessüm etmekle yetindi. Saçlarında gezinen el, ihtiyaç duyduğu şeydi.

 

"Uykum var demiştim"

"Doktor da aynısını söyledi, sana inanmalıydım"

 

Yavaşça doğruldu genç kız, genç adamın yastığı düzeltmesi ile sırtını başlığa dayadı.

 

"Ezgi nerede?" diye sordu, arkadaşı odada yoktu. "Küçük bir işi varmış, dönmek üzeredir"

 

Bakışını pencereye çevirdi Ekin, hava kararmıştı. Yüzünde merak oluştu, arkadaşının bu saatte ne işi olabilirdi?

 

Kapı tıklandı o anda, ikisinin de bakışı o yöne döndüğünde Mert göründü. Elinde iki ayrı buket çiçek vardı, "Merhaba, girebilir miyim?"

 

Ekin'in olumlu anlamda kafasını sallamasıyla içeri girdi, çiçeklerden birini ona uzattı, "Teşekkür ederim" dedi genç kız, kokusunu içine çekip yanındaki komodin benzeri ufak dolabın üzerine bıraktı.

 

"Ezgi'nin ufak bir işi varmış, dönecek birazdan"

 

Mert kafasını sallayıp diğer çiçeği köşeye bıraktı. Koltuğa oturdu, zihni merak doluydu. Sadece Ezgi'yi düşünüyordu, nereye gitmiş olabilirdi?

 

Kapı tıklandı o anda, üçünün de bakışı o yöne döndüğünde yavaşça aralanan kapıda Filiz Hanım göründü. Yüzünde her daim olan şevkat ve biraz da hüzün vardı.

 

"Kızım" dedi içeri girdi, elinde bir zarf vardı, sıkıca tutmuştu. Ekin'in gözleri parıldadı, bir adım geride izleyen arkadaşına bakışlarıyla da olsa teşekkür etti, istediği fotoğrafları getirmişti.

 

"Biz dışarıda bekleyelim mi?" dedi Ezgi iki genç adama bakıp. Onlarla birlikte dışarı çıkıp kapıyı örttü, Filiz Hanım sandalyeye oturdu.

 

"İyi misin kızım?"

 

Genç kız kafasını olumlu anlamda salladı, gözleri sadece elindeki zarftaydı. "İyiyim, teşekkür ederim. Hoşgeldiniz"

 

Filiz Hanım boştaki elini kızın elinin üzerine bıraktı, "Biraz geciktim, biliyorum. Resimleri buldum fakat verdiğin numaraya ulaşamadım."

 

Ekin kafasını olumlu anlamda salladı, gözleri dolu doluydu. Telefonunu kaybettiği için ulaşamadığını biliyordu. Yavaşça ona doğru yaklaştı, uzatılan zarfı sıkıca tutup sıkıca sarıldı. Minnet doluydu.

 

"Daha önce sana ulaştırmalıydım ama sizin gelmenizi beklemekten başka çarem kalmamıştı"

 

Geriye çekilip nasırlı elini kızın yanağına bıraktı, solgun yüzünde dikkatle gezdirdi. "O.." deyip sustu. İçeri girerken odada gördüğü adam zihnindeydi, resimlerdeki kişiydi.

 

"O resimlerdeki kişi miydi?"

 

Ekin kafasını olumlu anlamda salladı, kapı aralandı o anda. Ezgi içeri girdi, iki adamı kapıda bırakmıştı.

 

"Açmayacak mısın zarfı?" diye sordu arkadaşına. Genç kız bakışını sıkıca tuttuğu zarfa çevirdi, elleri titremeye başlamıştı. Gözlerinden yanağına usulca bir damla yaş süzüldü, onu ayrı kaldığı her anda daha çok özlüyordu.

 

Ezgi derin nefes alıp yanına yaklaştı, onu zorlamayacaktı. Zarfı elinden alıp genç kızın çantasına yerleştirdi, "Kendini daha iyi hissettiğinde bakmalısın"

 

Yatağa yaklaştı, yastığını düzeltip yatmasına yardımcı oldu. Gözleri bitkin görünüyordu, bugün bakışları bile zor direniyordu. "Dinlenmeye çalış, sonra yeniden konuşuruz"

 

Kafasını yastıkla buluşturdu Ekin, gözleri kapanmaya direnirken sadece Filiz Hanım'ı izliyordu, ona istediği şekilde bir teşekkür bile edememişti. "Teşekkür ederim" dedi gözleri kapanmadan saniyeler önce zar zor.

 

.... 

Filiz Hanım'ı yolcu ettikten sonra koridorda durdu Ezgi, iki adamın yanına oturdu. "Ekin uyudu, dinlenmesi gerekiyor. Sizde artık gitmelisiniz, geç oldu"

 

Bakışını pencereye çevirdi, hava kararmıştı. Ömer'in bakışları ona döndü, burada olduğu sürede sekreteri defalarca aramış, şirkete uğraması gerektiğini söylemişti.

 

"Çok kısa işim var, halledip dönerim" dedi, Ezgi onayladı. Mert'in de gözleri genç kıza döndü. "Benim işim yok, daha da kalabilirim"

 

Ezgi yeniden onayladı, Ömer vedalaşıp çıktı. İkisi başbaşa kalkıştı.

 

.... 

Akşamın bir vaktiydi, Ezgi genç kızın ailesiyle uzun bir görüşme gerçekleştirip durumun iyi olduğunu ikna etmeyi başarmıştı. Odadaydı, gözleri arkadaşının üzerindeydi. Sessizdi, üzerine bir durgunluk hakimdi.

 

"Durgunsun" dedi Ezgi, Ekin gözlerini ona çevirdi. "İyiyim, telaş yapma"

"Telaş bana göre bir şey değil" deyip göz kırptı, Ekin tebessüm etti. Gün içerisinde defalarca doktorun odasına uğradığı gibi ilaçlar için odaya gelen her hemşireyi de sorguya çekiyordu.

 

"Ömer işini bitiremedi sanırım" dedi, onu her anında yanında istiyordu. Derin nefes aldı Ezgi, yanına yaklaşıp yatağın kenarına oturdu.

 

"Ne kadar çabalasanda onu çok özlüyorsun"

 

Genç kız kafasını eğdi, gözleri saate kaydı. İtiraf edemediği gerçek vardı, birkaç saattir onu bekliyordu.

 

"Hayır" dedi yalanla. Ezgi sıkıntı dolu bir soluk aldı. "Çok inatçısın" dedi inanmayarak.

 

Ayağa kalktığında odanın kapısı aralandı, Mert göründü. Tek tuttuğu tepsinin üzerine üç karton bardak kahve vardı. Birini eline alıp Ezgi'ye uzattı, "Sade" dedi, iki kızın gözleri buluştu, merak dolu olmuşlardı.

 

"Ezgi'nin kahveyi sade içtiğini nasıl biliyorsun?" diye sordu Ekin, gözlerinde şüphe vardı. Genç adam tebessüm etti, "Onunla ilgili çok şey biliyorum"

 

Konuyu daha fazla uzatmadan diğer kahveyi de Ekin'e uzattı, Ezgi hızla kafasını iki yana sallayıp engel oldu. "Ekin içemez, çok fazla ilaç alıyor. Önce doktorun kahve onayı gerek"

 

İtiraz etmedi Ekin, zaten midesi bir şey kaldıracak durumda değildi. Mert de bardağını eline aldı, tepsiyi bir köşeye bırakıp koltuğa oturdu.

 

.... 

Gece yarısını geçtiği vakitlerdi, Ezgi'nin elinde bir kitap vardı, sessizce okuyordu. Gözleri ara ara arkadaşının yatağına kayıyor, uyuduğundan emin olup yeniden devam ediyordu.

 

Önünde bir bardak kahve vardı, son yudumunu da içti. Koca bir esneme iki dudağının arasından çıktı, gözleri kapanmak için direniyordu. Kitabın en heyecanlı yerindeydi, alt köşesini kıvırıp kapattı.

 

Ayağa kalkıp arkadaşının serumunu kontrol etti, sorun görünmüyordu. Pikesini düzeltip iyice üstünü örttü. Dışarının serin havasına rağmen oda sıcaktı fakat genç kız hastalığının da etkisiyle üşümeye meyilliydi.

 

Dolaba yaklaşıp kendisi için bir pike ve bir yastık çıkardı, koltuğun üzerine bıraktı. Işığa yaklaşıp kapattıktan sonra ayakkabılarını çıkarıp koltuğa yattı, kafası yastıkla buluştu.

 

Yan dönmüştü, bakışları sadece karanlığa rağmen arkadaşının yatağındaydı. Yeniden esnediğini hissedip gözlerini kapattığı sırada odanın kapısı yavaşça aralandı.

 

Ardından ışık açıldı, gözleri Zuhal Hemşire'ye kayınca yavaşça doğruldu. Genç hemşire yatağın önündeydi, gece kontrolü için gelmişti. Önce seruma baktı, hızını biraz kıstı. Eğildi, genç kızın eline dokundu. Eli hızla diğer eline ardından da yüzünü buldu. Ezgi hemen doğruldu, ters bir şeyler olduğunu anlamıştı.

 

"Bir şey mi var?" dedi, önüne dikilmişti. Zuhal Hemşire hızla odadan çıkıp dakikalar sonra geri döndü. Elinde bir ateşölçer vardı, genç kızın kulağına bıraktı, gözleri cihazın ekranına kaydı, "Ateşi var!"

 

Hızla pikeyi üstünden çekti, "Ne? Nasıl olur, gayet iyiydi"

"Hastalığının etkileri" dedi, arkasını dönüp odadan çıktı, koşar adımlarla ilaç getirmek için ilerliyordu.

 

.... 

Günün ilk ışıkları doğmuştu, Ezgi koridora oturuyordu. Kafasını eğmiş, tepkisizce yerdeki mermerleri izliyordu. Birinin varlığını yanında hissetti.

 

"Günaydın" dedi Mert, şirkete gitmeden önce onu görmek istemişti. Genç kızın gözlerine baktı, yüzünde şaşkınlık oluştu. Yüzü solgundu, gözlerinden uyku akıyordu.

 

"Uyumadın mı hiç?"

 

Ezgi kafasını iki yana salladı, gözlerini sabaha değin hiç kırpmamıştı. Adamın yüzüne baktığı anda tek gözünden yanağına bir damla yaş aktı. Hala geçirdiği gecenin etkisindeydi.

 

"Ekin.. Gece kötüydü" dedi, Mert endişeyle bakıyordu. "Ne? Nasıl kötüydü?"

"Ateşi yükseldi, sabaha kadar zor düşürülebildi."

 

Gözünden yeniden yaş aktı, alt dudağını ısırdı. "Ben.. O anlarda hiçbir şey yapamadım"

 

Genç adamın elini yavaşça kızın yüzüne yaklaştırdı, baş parmağını yanağına bırakıp yaşları silmeye gayret etti. "Şimdi nasıl?"

"Daha iyi ama çok yoruldu, uyuyor"

"Üzülme artık, iyiymiş"

 

Ezgi kafasını yavaşça iki yana salladı, "Onu kaybedeceğimi sandım"

 

Mert bir şey diyemedi, sadece yanında olduğuna inandırmak istedi. Elini yüzünden çekip kollarını ona sıkıca sardı. Ezgi kafasını omzuna bıraktı, gözlerinden yanaklarına yaşlar hala süzülüyordu.

 

"Kötü görünüyorsun, dinlenmelisin" dedi Mert, Ezgi yavaşça geriye çekildi. Dün geceden bu yana düşündüğü tek bir şey vardı, gerçekleştirmek zorundaydı.

 

"Yapmak istediğim bir şey var, bana yardım edebilir misin?"

"Tabii ki"

 

Genç kızın yüzünde ufak da olsa bir tebessüm oluştu, bu adamın varlığına alışıyordu. Gözlerine baktı, isteğini açıklamak adına ağzını açtığında bakışları koridorun girişine kaydı, Ömer görünmüştü.

 

Üzerinde siyah bir takım elbise vardı, adımları hızlıydı. İkisinin önünde durdu, "Günaydın" dedi, Ezgi kafasını sallamakla yetindi.

 

"Öğlene doğru önemli bir toplantım var. Öncesinde Ekin'i görmek istedim, iyi mi?"

 

Ezgi kafasını olumlu anlamda salladı, "Uyuyor, odada kimse yok" dedi, içeri girmesi için verdiği küçük bir onaydı. Arkadaşının, bu adamın varlığını hissetmeye ihtiyacı olduğunu düşünüyordu.

 

Ömer onayı alıp kapıya yaklaştı, Ezgi'nin sesini duydu, "Küçük bir işim var, dönene kadar yanında kalabilir misin?"

"Ömer tebessüm etti, bunu mutlulukla yerine getirecekti." "Tamam, yanından ayrılmayacağım"

 

Ezgi tebessümle ayağa kalktı, bakışını Mert'e çevirdi. Ömer de kapıyı yavaşça aralayıp odaya girdi. Yatağın önünde durdu, genç kız derin bir uykudaydı. Genç adam elini elinin içine bırakıp sandalyeye oturdu.

 

Kulağına yaklaştı, "Günaydın" diye fısıldadı. Elini saçlarına bırakıp yavaşça gezdirdi, genç kız sevdiği adamın sıcaklığını tüm vücudunda hissetti. Hasta bedenine verilen sihirli bir güç gibiydi onun varlığı, gözlerini aralamaya çalıştı, bitkindi yapamadı. Dün geceden bu yana verilen farklı farklı ilaçların etkisiydi.

 

"Uykucu" dedi Ömer, her kelimeyi kulağına eğilip fısıltıyla dile getiriyordu. Elini saçlarından asla ayırmıyordu, "Sabah oldu, gözlerini görebilmem için bana yardımcı olmalısın"

 

Sesi kızın kulağına, engelsiz ulaşıyordu. Gücünü toplamaya çalıştı Ekin, yeniden gözlerini açma girişiminde bulundu, bu defa başardı. Zar zor ve kısık da olsa açabilmişti, Ömer tebessüm etti.

 

"Günaydın"

"Saat kaç" diye sordu genç kız zar zor, Ömer kolundaki saate baktı.

 

"10'u geçiyor"

"Erken gelmişsin" dedi, Ömer kafasını olumlu anlamda salladı, yüzünde gülümseme vardı. "Çünkü seni özledim"

 

Ekin sustu, kalbi delice atmaya başladı. Gözleri dolu dolu olmuştu, bu iki kelimeyi o kadar çok duymuştu ki, zihninde sadece bir tanesi yer aldı o anda.

 

..... 

Kaza Öncesi...

 

Şirketin karşısında bekliyordu Ekin, kalbi özlemle kavruluyordu, işleri öylesine yoğundu ki günlerdir genç adamın yüzünü doğru düzgün görememişti.

 

Daha fazla dayanamayıp soluğu burada almıştı, çok kısa da yüzünü görebilme ve bir kez bile olsa sarılabilmenin hayalini kuruyordu.

 

Bakışını telefonuna çevirdi, elinde sıkıca tutmuştu. Öğlen arası bitmek üzereydi fakat hala şirketten çıktığını görmemişti. İçeri girmek istedi, anne babasıyla karşılaşma endişesiyle vazgeçti.

 

"Hadi aşkım, neden çıkmıyorsun?" dediği anda telefonun zil sesi duyuldu, ekrana baktı, 'Aşkım' yazıyordu.

 

Heyecanla gülümseyip kulağına yaklaştırdı, "Meleğim" dedi genç adam, arabasındaydı. Öğlen arası olduğu gibi arabasına binip soluğu genç kızın evinin olduğu sokak başında almıştı. Dakikalar beklemiş, göremeyince de aramak zorunda kalmıştı.

 

"Aşkım" dedi Ekin. "Seni çok özledim" diye ekledi.

"Özleminden ölmek üzereyim" dedi Ömer. Genç kız tebessüm etti, gözleri hala sürpriz yapmak için geldiği şirketin kapısındaydı.

 

"Neredesin?" diye sordu genç adam, sokağa çıktığı anda ona sürpriz yapmak istemişti o da.

 

"Çok yakışıklı bir erkeğin kapısındayım"

 

Genç adamın yüzünde şaşkınlık oluştu, elini direksiyona dayadı.

 

"Ne?"

"Dışarıdayım"

 

Ömer'in yüzü asıldı, aklında sadece yakışıklı dediği erkeğin kim olduğu düşüncesi vardı.

 

"Ben.. Sizin sokağın başındayım" dedi, genç kızın gözleri büyüdü. Gülümsedi, o da tıpkı onun gibi hasretine dayanamayıp kapısına gitmişti.

 

Derin nefes aldı, ufak bir oyun oynamaya karar vermişti. "Bekleme aşkım, şirkete git. Eve dönmem uzun sürebilir"

 

Genç adam şaşkın ve tepksizdi, "Haklısın seni bu aralar çok ihmal ettim. Birkaç gün birbirimizi göremedik diye unuttun mu hemen beni?"

 

Genç kız alt dudağını ısırdı, gülmemek için kendini oldukça zorluyordu.

 

"Kapatmam gerek Ömer. Beni bekleme, şirkete dön"

 

Telefonu cevap vermesine izin vermeden kapattı. Ömer şok yaşıyordu, ona ismiyle hitap edecek kadar gözden çıkarmıştı onu.

 

Toparlanmaya çalıştı, arabayı çalıştırdı. Kafasını toplayamayacağını bile bile şirkete sürdü. Kapının önünde park etti, Ekin gülümsedi, onunda gelmişti.

 

Derin nefes verdi, kendine çeki düzen verip arabanın önüne dikildi, genç adamın gözleri büyüdü. Hızla inip önüne dikildi. "Beklediğim yakışıklı sonunda geldi" dedi genç kız, kollarını iki yana açtı.

 

Ömer gözlerini kıstı, anlam vermeye çalıştı, aklına gelen ihtimal ile yüzünde koca bir tebessüm oluştu. Genç kız burada onu bekliyordu. Hızla yaklaştı, kollarının arasına girip ayaklarını yerden kesti. İkisinin gülüşü gelip geçen herkesin tebessüm etmesine neden oldu.

 

"Ölüyorum sandım, yapma böyle şeyler bana"

 

Ekin güldü, geriye çekilip gözlerinin içine bakıyordu. "Sen nasıl çıktın, görürüm diye bekliyordum"

"Sana gelmek içim aceleyle çıktım, fark etmemişsin"

 

Elini kaldırdı, yüzüne yüzüne yaklaştırdı. Yanağını yavaşça okşadı, yeşil gözlerin içinde kayboldu.

 

"Başımın en güzel belası"

"Başına bela olmaya geldiğimi söylemiştim" dedi, Ömer tebessüm etti. Çıkmaya karar verdikleri gün, genç kız ona bu cümleyi kurmuş, Ömer itiraz etmeden sevinçle lanış etmişti.

 

Elinden sıkıca tutmuştu Ömer, yanından ayırmak istemiyordu. "Öğle arası bitmek üzere"

 

Genç kızın yüzü asıldı, onu doğru düzgün görememişti bile. "Çok kısaymış" dedi somurtarak.

 

Genç adam aklına gelen şeyle tebessüm etti, elinden sıkıca tuttu. "Bizim için değil, hadi gel"

 

Yönünü şirketin kapısına çevirdi, genç kız gözlerine merakla baktı. "Nereye?"

"İşlerim bitene kadar sekreterim bugün sen olacaksın"

 

Ekin gülümsedi, delicesine özlemişti, reddetmeyecekti. "Memnuniyetle" Ailesine yakalanma ihtimalini bile görmedi gözleri, yanında genç adam oldukça her şeyin üstesinden gelebilirdi.

.... 

Derin nefes aldı genç kız, toparlanmaya çalıştı. Bakışlarını odada gezdirip pencereye çevirdi, "Hava almak istiyorum" dedi, bu odanın dışına çıkmayı delice istiyordu.

 

Ömer duraksadı, onu bir defa hastaneden uzaklaştırmış, onda da pişman olmuştu. Alt dudağını ısırdı, "Hastaneden uzaklaşamayız"

 

Sustu, düşündü. "Ama bahçeye çıkabiliriz"

"Tamam" dedi Ekin, buna da razıydı, yavaşça doğruldu. Ömer arkasını dönüp dolaba yaklaştı, bulduğu hırkayı ona yaklaştırdı.

 

Genç kız iki kolunu geçirdi,genç adam önüne geçti. Fermuarını dikkatle kapattı, sonbaharın getirdiği serin havada soğuk almasını istemiyordu.

 

....

Bakışını genç kıza çevirdi Ömer, yanına oturuyordu, bugün yine sessizdi. Bahçeye çıktıkları andan beri bu bankın üzerinde oturmuş, hastaneye giren çıkanı izliyordu.

 

Derin nefes alıp kolundaki saate baktı, yaklaşık bir saattir odadan çıkmışlardı. Ayağa kalkıp önüne dikildi, genç kızın gözleri merakla ona döndüğünde, Ömer eğilip kucağına aldı.

 

"Ömer" dedi şaşkınlıkla, "Bu kadarı yeterli, odaya gitmeliyiz"

 

Yönünü hastaneye çevirdi, genç kız şaşkındı, "Tamam, indir beni. Yürüyebilirim"

 

Genç adam tebessümle kafasını iki yana salladı, "Olmaz" dedi, itirazlara rağmen onu kollarında daha da sıktı.

 

Ekin şaşkındı, beklemediği şeydi adamın kucağında olmak. Başta itiraz etse de durulması çok olmamıştı. Ona yakın olmak, varlığını böylesine yakından hissetmek en çok istediği şeydi. Kollarını boynuna dolayıp kafasını omzuna dayadı, Ömer tebessüm etmekle yetindi.

 

.... 

Yatağın üzerine bıraktı genç adam kızı, yastığını düzeltip üstünü örttü. Ekin'in itirazları faydasızdı, onu kesinlikle dinlemiyor, kendi bildiğini yapıyordu.

 

"İyi misin?" diye sordu sandalyeyi yaklaştırıp. Oturdu, gözlerini yeşil gözlerin içine çevirdi. Genç kız kafasını olumlu anlamda salladı, gayet iyiydi.

 

Kapı açıldı o anda, ikisinin de bakışı o yöne döndü, önden Ezgi bir adım gerisinden de Mert girdi.

 

Bakışlarını arkadaşına ve Ömer'e çevirdi, "Her şeyi hallettik, bugün film gecesi yapacağız" bakışı Mert'e kaydı, tebessüm ederek onayladı genç adam da, ikisi işbirliği yapmıştı.

 

"Film mi?" diye sordu Ekin, merak doluydu. Ezgi kafasını olumlu anlamda salladı, açıklama yapma gereği duymadan bakışını Mert'e çevirdi.

 

"Her şey hazır mı?"

 

Mert kafasını aşağı yukarı salladı, yüzünde gülümseme vardı. Cebinden bir usb çıkardı, "İstediğin film artık burada" dedi, Ezgi onaylayarak tebessüm etti.

 

"O zaman herkes ne işi varsa halletsin, akşam burada buluşuyoruz"

 

Ömer itiraz etmedi, şirkette kısa bir işi vardı, halledip hemen dönebilirdi. "Annem?" diye sordu Ekin, bugün yanında ailesinin kalacağını düşünüyordu.

 

"En zor kısım o'ydu ama halledemeyeceğim hiçbir şey yok, bugün de burada ben kalacağım"

 

Zaferle güldü, "Ziyaret saati bitecek" dedi Ekin, Ezgi'nin bakışı Mert'e döndü, bu kısım da ondaydı, zafer kazanmış bir tebessümle onlara baktı genç adam, "Özel izinliyiz"

 

Ekin gözlerini kıstı, arkadaşına anlam vermeye çalışıyordu, bu kadar hazırlık sadece bir film için miydi?

 

"Tamam" demek zorunda kaldı, ona başka seçenek bırakılmamıştı zaten.

 

.... 

Hemşireye haber vermişti Ezgi, bu akşamki serum sorun yaratmayacak şekilde geceye kaydırılmıştı, böylece arkadaşı film sırasında daha rahat hareket edecekti.

 

Tüm hazırlıkları tamamlamış, arkadaşının ailesini arayıp onları kızlarıyla uzun uzun görüştürmüştü, film sırasında oluşacak her türlü engel ortadan kaldırılmıştı.

 

Hava tamamen kararmıştı, Ezgi son olarak odada oturma planı yapıyordu, Ekin sessiz ve merak doluydu, derin nefes aldı.

 

"Filmin ismi ne?" diye sordu, Ezgi durdu, bakışlarını ona çevirdi. Yüzünde ufak bir tebessüm vardı, alt dudağını ısırdı.

 

"İzleyince görürsün"

 

Arkasını döndü, Ekin'in yüzünde şaşkınlık oluştu, "Şimdi öğrenmek istiyorum"

 

Kafasıyla onayladı Ezgi, kurtuluşu yoktu biliyordu. Arkadaşı ondan inattı, arkasını döndü. Gözlerine bakmamaya gayret ediyordu.

 

"Beni Hatırla" Dedi umursamaz olmaya gayret ederek. Gözlerini kıstı Ekin, "Konusu ne?"

 

Odanın kapısına yaklaştı Ezgi, "Hafızasını yitiren bir adamın, sevdiği kızı hatırlama çabası"

"Ne?" dedi Ekin şaşkınlıkla. Niyetini, bunca hazırlığın nedenini şimdi anlıyordu. "Bana söz vermiştin, ona hiçbir şey söylemeyecektin"

 

Derin nefes aldı Ezgi, dün gece arkadaşı ateşler içerisinde yanarken o tek bir şeyi düşünmüştü. Sevdiği adamı ona getirememenin pişmanlığı.

 

"Sözümü tutacağım"

"Bu yapmaya çalıştığın ne o zaman?"

 

Ezgi yanına yaklaştı, gözlerini arkadaşının gözlerine çevirdi. Artık tek bir amacı vardı, hiç kimse onu vazgeçirtrmezdi.

 

"Ona söylemeyeceğim ama hatırlaması için de elimden geleni yapacağım"

 

Ekin'in gözleri büyüdü, "Hayır, yapamazsın"

 

Ezgi kafasıyla onayladı, "Sadece bekle ve izle. Çok yakında onu sana getireceğim"

 

Arkasını döndü, arkadaşının tek kelime etmesine dahi izin vermeden odadan çıktı. "Ezgi lütfen" demesine rağmen, Ezgi umursamadı.

 

..... 

"Oturma planını yaptım" Dedi Ezgi, bakışları iki adamın üzerindeydi, ikisi de işlerini hallettiği gibi soluğu hastanede almıştı.

 

"Ömer" deyip bakışlarını formalite bir şekilde odada gezdirdi, genç kızın yatağında durdu. Ekin amacını anlayarak kafasını gizlice iki yana sallasa da umurunda olmadı, "Sen Ekin'in yanına, yatağa otur" diye ekledi.

 

Genç adam şaşırdı, "Yatağa mı?"

"Evet başka yerimiz yok, hemşire sandalyeye bu gecelik el koydu. Koltuğa da sadece iki kişi sığabilir"

 

Ekin doğruldu, "Tamam erkekler koltukta otursun" dedi, Ezgi tebessüm edip gözlerini kıstı. "Olmaz, ben yatakta rahat izleyemem."

 

Derin nefes verdi Ekin, onunla baş edemiyordu. Ömer sustu, bakışları yatağa döndü, hiç itirazı olmadı, genç kıza yakın olma düşüncesi hoşuna gitmişti.

 

"Kenara kay" dedi arkadaşına Ezgi, Ekin yavaşça yatağın sağ tarafına kaydı, yanında bir kişilik yer açıldı. Ezgi Ömer'in kolundan tutup yanına oturttu.

 

Genç adam ayakkabılarını çıkarıp yatağa oturdu, ayaklarını tıpkı genç kız gibi uzattı, omuzları birbirine değiyordu, aralarında mesafe yoktu.

 

Bir zafer edasında arkasını döndü Ezgi, ilk hedefine başarıyla ulaşmıştı. Mert'in gelirken getirdiği patlamış mısırlardan bir paketi de ortalarına bıraktı. "Bu sizin"

 

Diğerini de alıp koltuğa bıraktı, Mert hızla yanına oturdu. Bu oturma planı en çok da onun hoşuna gitmişti, Ezgi'yle yanyana film izlemek çok güzel olacaktı.

 

Gülümseyerek ayağa kalktı, bakışını üç seyirciye çevirdi. "Herkes hazırsa başlatıyorum"

 

Elindeki usb'yi televizyona takıp kumandayı eline aldı. Ekranı açıp odanın ışığını kapattığı gibi Ezgi'nin yanına oturdu.

 

O sırada bir ses duyuldu, Ömer'in telefonu çalıyordu. Genç adam cebinden çıkarıp ekrana baktı, 'Melis' yazıyordu, umursamadan telefonu kapatıp bir köşeye bıraktı.

 

.... 

Filmin son sahneleriydi, heyecanla izleniyordu. Ezgi ara ara arkadaşına bakmaktan alıkoyamıyordu kendini. Son gördüğü görüntü oldukça hoşuna gitmişti, Ekin kafasını Ömer'in omzuna dayamış, sessizce filmi izliyordu.

 

Ömer ise rahatını bozmamak adına bir heykel edasında durmuş, bazen de saçlarından burnuna ulaşan kokuyu içine çekiyordu.

 

Herkes sessiz ve tepksizdi, filmin sonlarında genç bir adam kaybettiği hafızasını geri kazanmaya çalışırken, sevdiği kızı kaybetmiş, ona çok geç kalmıştı. Geçmişini hatırladığında da kalbinde bir ömür sürecek bir acı yer almıştı.

 

Son sahne ise genç adamın bir mezarın başında, haykırdığı, geçmişini bu kadar geç kazandığı için ne topraktan özür dileyişiydi.

 

Jenerik, slow bir müzik eşliğinde geçtiğinde, Mert ayağa kalktı. Işığı açtı, gözleri Ezgi'ye kaydı. Yanakları yaş doluydu, kafasını yavaşça iki yana sallıyordu, bir film ilk defa onu böylesine etki altına almıştı.

 

"Ezgi" dedi Mert, endişeyle yanına yaklaştı. "Bu sadece bir film, gerçek değil"

 

Genç kız duymadı, aklı sadece arkadaşındaydı. Bakışını o yöne çevirdi, gözleri önce Ömer'e kaydı, kaskatı kesilmiş hala ekrana bakıyordu.

 

Derin bir nefes verdi, toparlanmaya çalışıp bakışını çevirdi, gözleri genç kızla buluştu, Ekin derin bir uykudaydı. Yüzünde ufak bir tebessüm belirdi, işaret parmağını dudağına bırakıp diğerlerine sus işareti yaptı.

 

"Filmin sonunu göremeden uyumuş" dedi fısıltıyla. Yavaşça, uyandırmamaya özellikle dikkat ederek kafasını omzundan ayırıp Ezgi'nin aceleyle düzelttiği yastığa bıraktı, Mert de televizyonu kapadı.

 

Üçünün de yönü kapıya döndü, onu rahatsız etmeden odadan çıkmayı planlıyorlardı, önce Mert sonra da Ezgi çıktı. En arkada Ömer vardı, kapının tam önünde adımı durdu, arkasını döndüğü gibi yeniden odaya girdi.

 

Dolaptan bir battaniye çıkarıp genç kızın üzerine örttü, odanın ısısının onu ısıtmaya yetmediğini biliyordu. Ezgi kafasını çevirmiş hüzünle izliyordu, sıkıntılı bir soluk verdi, genç adamla birlikte odadan çıktı.

 

Koridordaki banklardan birine oturdu Ömer, Ezgi de yanına yaklaşıp oturdu. "Sen.. Hiç korkmuyor musun?" diye sordu, genç adamın bakışı ona döndü.

 

"Ekin hafızanı kaybetmiş olduğunu söylemişti. Filmdeki adam gibi bir şeylere geç kalmaktan korkmuyor musun?"

 

Ömer gözlerine bakıyordu, kafasını yavaşça iki yana salladı, "Durumumuz aynı değil, ben geçmişimi hatırlamasan dahi her şeyi biliyorum ama o geçmişine çok yabancıydı"

 

Ezgi'nin yüzünde hüzün dolu bir tebessüm oluştu, "Geçmişinden emin misin peki?"

 

Genç adam duraksadı, "Neden yalan söylensin ki?"

"Bilmem, herkesin kendince geçerli nedenleri olur"

 

Derin nefes verdi, iki elini birbirine birleştirmiş, parmaklarını sıkıyor, arkadaşı için ağzından çıkacak her kelimeyi dikkatle seçiyordu. "Hiç doktora görünmedin mi?"

 

"Kazadan sonra sık sık gittim ama işe yaramayınca bir süre sonra pes ettim."

"Bir daha gitmelisin"

 

Ayağa kalktı, adamın yüzüne baktı, "Geç kalmamak için bir şeyler yap" diye fısıldadı, Ömer ayağa kalktı. "Ne demek bu?"

"Hiç, hiçbir şey"

 

.... 

Yatağın kenarında oturuyordu Asiye Hanım, özlem doluydu. Sabahın erken saatinde buraya gelebilmek için uyanıp evden çıkmıştı.

 

Kızının elinden sıkıca tutmuş, gözlerinin içine bakıyordu. Onsuz kaldığı her anda delice özlemişti. "İyisin gerçekten, değil mi? Hiçbir sıkıntı olmadı biz yokken, değil mi?"

 

Ekin tebessüm etti, ateşlediği geceyi özellikle annesinden gizliyordu. Annesinin elini sıktı, "Çok iyiyim anneciğim, telaş yapma"

 

"Yaparım, anneyim ben." sesinde ufak bir sitem vardı, kafasını geriye çevirdi, çaprazda bulunan koltuğa kaydı, Ezgi yan pozisyonda uyukluyor, Asiye Hanım'ın bu kadar erken saatte gelişine anlam vermeye çalışıyordu.

 

Ağzından çıkan esnemeyle yavaşça doğruldu," Asiye Teyzem, sen buraya gelmek için uyumadın mı?" diye sordu, gözlerini kapatıp kafasını yeniden yastığa bıraktı.

 

Herkesin yüzünde tebessüm belirdi, Asiye Hanım gözlerini kıstı, "Kızım, senin bu arkadaşın bizi buradan uzak tutmak için elinden geleni yapıyor" dedi.

 

"Babam nerede?"

"Doktorla görüşüyordu, her an gelebilir"

 

Kafasıyla onayladı Ekin, hepsini çok özlemişti ama aklında tek bir kişi vardı, buraya geldiğinden beri ne sesini duymuş ne de görebilmişti.

 

"Ali nasıl anne? Neler yapıyor?"

 

Asiye Hanım kafasını eğdi, onların savaşı sadece hastanede kızlarının hastalığı değil ayrıca evde de oğullarıylaydı.

 

Küçük Ali, ablasının evdeki yokluğuna bir türlü anlam veremiyordu. Her anda onu istediğini dile getiriyor, ailesi de tatilde olduğu yalanını söylemek zorunda kalıyordu.

 

"Sık sık seni soruyor"

"Onu çok özledim"

"O da ablasını çok özledi, izin verirsen onu getiririm"

 

Genç kız kafasını hızla iki yana salladı, kardeşinin onu bu durumda görmesini kesinlikle istemiyordu. Onun küçük kalbini üzgün görmeye dayanamazdı.

 

"Olmaz anne, hastanede olduğumu hiç bilmesin"

"Tamam, istediğin olsun. Eve döndüğünde sen ona güzel bir şekilde anlatırsın"

 

Kafasını yavaşça eğdi genç kız, evini, odasını ve en önemlisi özgürlüğünü delice özlemişti.

 

"Ben.. Bir gün dönebilecek miyim?"

 

Asiye Hanım gözlerinin istemsizce dolduğunu hissetti, tek kelime etmeden ona sıkıca sarıldı, saçlarını yavaşça okşuyordu.

 

Ezgi derin bir nefes alıp hüznünü gizleme başarısıyla ayağa kalktı, üstü başı paspaldı. Yatağın önünde durup annesi kızı ayırdı, bakışlarını kısıp arkadaşının gözlerine çevirdi. İki eliyle omuzlarını tutup öne eğilmişti.

 

"Çeneni kapatır mısın? Sabah sabah amma da çok konuştun" dedi, ortamın hüznünü dağıtmaya çalışıyordu. Geriye çekildi, çantasını açıp içerisinden aynayı çıkardı, yansımasına baktı, gözleri büyüdü.

 

"Hii! Bu! Bu ben olamam!!" dedi, gözleri şiş, saçları dağınıktı. Hızla iki eliyle yüzünü kapatıp banyoya koştu, Ekin ve Asiye Hanım tebessüm ederek izledi.

 

.... 

 

Yatağın iki kenarında anne babası oturuyordu genç kızın, aralarında uzun bir sohbet vardı, özlemle geçen saatlerin acısını çıkarmaya çalışıyorlardı.

 

Banyonun kapısı açıldı o anda, tüm bakışlar o yöne döndü, Ekin tebessüm etti. Ezgi özenle üstünü değiştirip hazırlanmıştı. Saçlarını imkanlar dahilinde olabildiğince şekillendirmişti.

 

"Şimdi nasılım?"

"Harika" dedi Asiye Hanım, genç kız onayı alıp çantasını eline aldı, "Şimdi çıkmam gerek"

 

Kapıya yürüdü, arkadaşının sesini duydu, "Selamımı ilet"

 

Adımını durdurdu Ezgi, ona döndü, "Ne? Kime?"

 

Ekin cevap vermedi, ikisi de anlamıştı. Ezgi tebessümle odadan çıktı, bahçeye indiğinde önünde bir araba durdu aynı anda.

 

"Size eşlik etmek büyük şereftir" dedi Mert, dakikalardı kapıda genç kızın çıkışını bekliyordu. Hızla arabanın ön kapısını açtı, Ezgi biraz tereddüt etse de itiraz etmeden bindi.

 

.... 

Bir telefon zili yankılandı odada, Asiye Hanım ayağa kalkıp ekrana baktı, yan komşunun ismi yazıyordu, endişeyle cevaplama tuşuna dokundu, buraya gelebilmek için oğlunu onlara emanet etmişti.

 

"Alo" dedi, telefonun diğer ucundan bir haykırış duyuldu, "Ne zaman geleceksiniz!!" diye gürlüyordu küçük Ali, bu evden de onu sık sık buraya bırakıp gitmelerinden de oldukça sıkılmıştı.

 

"Oğlum, konuşmuştuk seninle. Bir arkadaşıma gitmek zorunda olduğunu söylemiştim."

 

Ekin'in gözleri annesine döndü, merakla dinliyordu.

 

"Ben gelmek istediğimi söylemiştim!"

"Sen gelemezdin oğlum, sakin ol lütfen. Baban birazdan yanına gelecek"

 

Küçük çocuk öfkeyle evin içerisinde gidip geliyordu, gözleri dolu doluydu.

 

"Sen de gel" dedi, Asiye Hanım derin bir nefes aldı, "Ben bu gece gelemeyeceğim"

 

Çocuğun ağlayışı sadece bulundukları evde değil hastane odasında da yankılandı. Sesi inletiyordu, telefonu bir köşeye bırakıp hızla uzaklaşmıştı.

 

Kafasını eğdi genç kız, bu durum için kendini sorumlu tutuyordu. Kardeşinin anne ve babasından uzak kalma nedeniydi. Derin bir nefes alıp bakışını annesine çevirdi, ani bir karar almıştı.

 

"Sizi yanında istiyor"

"Senin yanında olduğumuzu bilmiyor"

 

Elini annesinin elinin üzerine bıraktı, "Anne, ikinizde onun yanında olmalısınız"

 

Asiye Hanım kafasını iki yana salladı, "Hayır, babanı gördüğünde sakinleşir"

 

Murat Bey'in gözleri kızının üzerindeydi, kelimeler ağzından çok kısıtlı çıkıyordu. "Prenses, seni burada bir başına bırakacağımızı sakın düşünme"

 

Ellerini anne babasının elinin üzerine bıraktı Ekin, "Benim için bile yapamaz mısınız bunu?"

"Ne?" dedi Asiye Hanım.

 

"Ali daha çok küçük anne, sık sık komşuda kalamaz. Buraya gelerek onu ihmal ediyorsunuz, lütfen yapmayın"

"Olmaz , olmaz kızım. Bizi buradan uzaklaştıramazsın"

 

Annesi kafasını iki hiddetle iki yana sallıyordu, Murat Bey de kararlıydı. "Aklından geçenleri unut" dedi, Ekin derin bir nefes aldı.

 

"Ben hala ayağa kalkabiliyor, kendi işimi kimsenin yardımı olmadan görebiliyorum. Ne sizin ne de Ezgi'nin burada kalmasına gerek var, iyiyim"

 

Ayaklarını yataktan indirip ayağa kalktı, annesinin çantasını eline alıp uzattı. "Hadi şimdi gidip Ali'yi oradan alın, ona ilgi gösterip mutlu olmasını sağlayın"

"Seni burada bırakamam"

 

Gözleri dolu dolu olmuştu annesinin. Kafasını yavaşça iki yana sallıyordu. "Hadi anne, gidin ve lütfen Ezgi'yi buraya gelmesi için aramayın"

 

Murat Bey de ayağa kalktı, bakışları netti, kızını burada bırakmayacaktı. "Kızım sen bizden ne istediğinin farkında mısın?"

 

Genç kız dolan gözlerine hakim olmaya çalıştı, alt dudağını ısırdı. "Benim bakıcıya ihtiyacım yok! Neden anlamak istemiyorsunuz, hiç kimsenin burada kalmasını istemiyorum!" dedi, sesi öfke doluydu. Tek amacı ailesini, kardeşinin yanına göndermekti.

 

"Ekin" Asiye Hanım yanına yaklaşmaya çalıştı, genç kız geriye gidip engel oldu.

 

"Tamam o zaman, beni burada bırakmak istemiyorsanız bende sizinle eve gelirim"

 

Bakışların altında, elinin kemikli sırtına takılı olan anjiokatı çıkardı, kenardaki peçeteyle damar yolundan damlayan kanı durdurdu, canının yanması da umurunda olmadı.

 

Anne ve babasının gözleri endişeyle büyüdü, hastaneden uzaklaşması da ilaçları engellemesi de büyük tehlikeydi.

 

"Hayır, buradan uzaklaşamazsın"

"Size son defa soracağım. Ya şimdi ikinizde gidersiniz yada da ben de sizinle i gelirim."

 

Anne ve babasının bakışı buluştu, ellerinden gelen bir şey yoktu. Şimdilik huyuna gitmeyi, biraz da olsa sakinleşene kadar isteğini yerine getirme kararına bakışarak da olsa varmışlardı.

 

"Tamam" dedi Asiye Hanım, ellerinden tutup yatağa oturttu. "Gidiyoruz biz, sen yatağından çıkma"

 

Ekin rahatlamıştı, kafasını onaylayarak salladı, anne ve babası arka arkaya çıktılar. Kapıyı örttüklerini gördüğünde yanağına bir damla yaş süzüldü. Onlara böyle sert davranmak istemezdi.

 

.... 

Bakışını telefonuna çevirdi Ezgi, Mert'in ısrarıyla kahvaltı etme teklifini kabul etmişti. Ekranda "Asiye Teyzem" ismini görüp endişeyle kulağına yaklaştırdı.

 

"Alo Asiye Teyze, Ekin iyi mi?"

 

Asiye Hanım arabadaydı, kocasıyla birlikte eve ilerliyordu. Yüzünde sıkıntılı bir ifade vardı, kızını hastanede bıraktığı için içi hiç rahat değildi.

 

"Ekin iyi ama bizi hastaneden kovdu"

"Ne?" dedi Ezgi, şaşkınlıkla. Çayını yudumluyordu, bardağı masaya bıraktı.

 

"Aklım onda Ezgi, onu dinlemekle hata ettik sanırım ama çok kararlıydı. Bizi tedaviyi bırakmakla tehdit etti"

 

Derin nefes verdi Ezgi, kafasını iki yana salladı. "İnatçı keçi" dedi, "Tamam hiç merak etmeyin, ben hemen yanına gideceğim"

"Hayır Ezgi gitme, hiç kimseyi istemiyor"

"Olmaz, yalnız kalamaz."

"Şimdilik rahatsız etmeyelim, biraz yalnız kalıp kafasını dinlesin. Sonra biz de gideceğiz yanına"

 

Endişeli bir soluk aldı genç kız, "Tamam, kısa süreliğine rahat bırakalım."

"Tamam" dedi aklı arkadaşında da olsa. Telefonu kapadı, bakışı Mert'e döndüğünde bir telefon zili daha duyuldu. Bu defa genç adamınkiydi, cebinden çıkarıp ekrana baktı, "Ömer" yazıyordu.

 

Kulağına yaklaştırdı, "Alo" dedi, genç adam şirkete gitmek için hazırlanıyordu. Gitmeden önce genç kızı görebilmek yada durumunu öğrenmek istemişti.

 

"Ezgi mi Ekin'in yanında?"

"Ezgi benim yanımda" dedi, Ezgi aklına gelen bir şeyle telefonu elinden alıp kulağına yaklaştırdı.

 

"Merhaba Ömer"

"Merhaba Ezgi, Ekin'i merak etmiştim. İyi mi?"

 

Derin nefes verdi Ezgi, "Haberim yok, inatçı keçi ailesi de dahil herkesi hastaneden kovdu"

"Ne?" dedi Ömer, gözleri endişeyle büyümüştü.

 

"Gidersem, beni de kovar mı?" diye sordu şüphe doluydu. Ezgi tebessüm etti, istediği tam da buydu. "Seni kovmayabilir, emin değilim"

"Tamam, şansımı denerim"

 

Telefonu kapattı, yolunu hastaneye çevirdi.

 

.... 

Kapının önünde durdu Ömer, çok az aralıktı. Bakışını içeri çevirdi, hemşire vardı genç kızın yanında. Eğilmiş, damar yolu açmaya çalışıyordu. İçeri girip o anı izlemek istemedi.

 

İğnenin ucunu genç kızın elinin tersine geçirdi hemşire, Ekin yüzünü buruşturdu, "Acıdı" dedi, Zuhal Hemşirenin bakışı ona döndü.

 

"Sen bunu çocuk oyuncağı sandın galiba, kafana göre çıkarıyorsun"

 

Ekin alt dudağını ısırdı, suçlu bir bakış vardı gözlerinde. "İnandırıcı olmak zorundaydım" dedi, hemşire tebessüm etti.

 

"Oldu, emin ol çok fazla inandırıcı oldu"

 

Tebessüm etti Ekin, hemşire gözlerini kısıp yüzüne baktı, "Canının yanmasına değdi mi peki?"

"Değdi" dedi, ailesini kardeşinin yanına göndermeyi başarmıştı. Hemşire doğruldu, serumu hortumunu takıp hızını ayarladı.

 

Bakışını yeşil bir çift göze çevirdi, "Şimdilik gidiyorum, umarım bir dahaki gelişim yine aynı sebeple olmaz"

"Bilemiyorum"

"Delisin sen" dedi, ikisinin de yüzünde tebessüm belirdi. Hemşire arkasını dönüp kapıyı açtığında gözleri genç adamla buluştu.

 

"Merhaba" dedi Ömer çekinerek, genç kızın bakışları hızla yöne döndü, şaşırmıştı. Bir şey diyemedi, hemşire çıktığı gibi genç adam içeri girdi.

 

"Kimseyi istemediğimi söylemiştim!" Dedi sinirle. Genç adam umursamamaya çalıştı,

 

"Ziyaretine gelen herkesi böyle mi karşılıyorsun?"

 

Sandalyeyi çekip yatağın kenarına oturdu, yüzünde ufak tebessüm oluşturdu, ortamın gerginliğini yumuşatmaya çalışıyordu.

 

"Beni kontrol etmen için Ezgi gönderdi seni, değil mi?"

 

Ömer kafasını iki yana salladı, buraya tamamen kendi kararıyla gelmişti.

 

"Hayır sadece dertleşecek birine ihtiyacım vardı, en müsait kişinin sen olduğunu düşündüm"

 

Gözlerini kıstı genç kız, ona kesinlikle inanmıyordu. Kafasını iki yana salladı, "Yalancı" dedi, Ömer güldü, "Gülme!" diye ekledi Ekin öfkeyle.

 

Ömer umursamadı, yüzünde gülümseme vardı, genç kızın kalbine coşku veriyordu. Alt dudağını ısırdı, gülmemek için kendini oldukça sıkıyordu.

 

"Güldüğümde yumuşuyorsun değil mi?"

"Hayır" dedi Ekin yalancı bir tepkiyle. Ömer takmadı, sandalyesini daha da yaklaştırdı, yatağa birleştirdi.

 

"Daha önce kimse sana baş belası olduğunu söyledi mi?" diye sordu, genç kız duruldu. Yabancı bakışların içerisine bakamadı, gözleri dolu dolu oldu. Ona defalarca, yüzlerce defa 'baş belası' diyen kişi o'ydu.

 

"Söyledi.. Defalarca"

 

Sesi fısıltıyla çıktı, önce öfkeyle başlayan sohbet, gülüşlerin ardından hüzne hakim olmuştu. Ekin sessizce onu izliyordu, kalbi uzak kaldıkça daha çok zorlanıyordu.

 

Bir zil sesi duyuldu o anda, genç adamın telefonu çalıyordu, ceketinin iç cebinden çıkarıp ekrana baktı. 'Melis - Arıyor' yazıyordu, aramayı reddededip yeniden cebine bıraktı, günlerdir aramasına rağmen her defasında bu şekilde cevap veriyordu.

 

Bakışını yeniden genç kıza çevirdi, telefonunun titrediğini hissetti, bir mesaj gelmişti. Cebinden çıkarıp ekrana baktı, 'Melis- Bir yeni mesaj' yazıyordu.

 

Bıkkınla derin bir nefes aldı, mesajı açtı. "Aşkım daha ne kadar böyle kaçmaya devam edeceksin? Aramalarımı görmezden gelerek gerçekleri değiştiremezsin, bu şekilde haber vermek istemezdim ama başka çare bırakmadın. Bir bebeğimiz olacak Ömer, hamileyim"

 

... 

Oy ve yorumları unutmayalım ❤️

Loading...
0%