Yeni Üyelik
27.
Bölüm

26.Bölüm: Korku

@mlkshnn

Bir zil sesi duyuldu o anda, genç adamın telefonu çalıyordu, ceketinin iç cebinden çıkarıp ekrana baktı. 'Melis - Arıyor' yazıyordu, aramayı reddededip yeniden cebine bıraktı, günlerdir aramasına rağmen her defasında bu şekilde cevap veriyordu.

 

Bakışını yeniden genç kıza çevirdi, telefonunun titrediğini hissetti, bir mesaj gelmişti. Cebinden çıkarıp ekrana baktı, 'Melis- Bir yeni mesaj' yazıyordu.

 

Bıkkınla derin bir nefes aldı, mesajı açtı. "Aşkım daha ne kadar böyle kaçmaya devam edeceksin? Aramalarımı görmezden gelerek gerçekleri değiştiremezsin, bu şekilde haber vermek istemezdim ama başka çare bırakmadın. Bir bebeğimiz olacak Ömer, hamileyim"

 

Genç adamın yüzünde şaşkınlık oluştu, gözleri büyümüştü. Mesajı birkaç defa arka arkaya okudu, alt dudağını ısırıp bakışını kaldırdı, gözleri genç kızın gözleriyle buluştu.

 

Ekin onu izliyordu, yüzünde merak dolu bir ifade vardı, "Kötü bir haber mi?" diye sordu, Ömer hızla mesajı kapayıp cebine bıraktı, görmesini istememişti.

 

"Değil, önemsiz" dedi, genç kız inanmadı. Onu öylesine iyi tanıyordu ki yüzünde gördüğü her mimiğin anlamını biliyordu, onu sarsan kötü bir haber gelmişti.

 

O sırada yeniden ses duyuldu, genç adamın telefonu çalışıyordu. Cebinden çıkarıp ekrana baktı, yabancı bir numara gördü. Ekin'in de bakışı numaraya kaydı, derin bir nefes verip telefonu adamın elinden aldı, bu numarayı çok iyi tanıyordu.

 

"Sen benden daha başbelası oldun" dedi, kulağına bıraktığı telefona. Ömer şaşkınlıkla izliyordu, Ezgi derin nefes aldı, Ömer'in numarasını Mert'ten almış, arkadaşını durumunu sormak istemişti.

 

"Ekin" dedi çekinerek, kızacağını düşünüyordu.

"İyiyim. Gönderdiğin bekçi, gidecek gibi görünmüyor" dedi, Ezgi'nin yüzünde ufak bir tebessüm oluştu, belli etmemeye gayret ediyordu.

 

"Onu ben göndermedim, kendi isteğiyle geldi"

"Bunu daha sonra yüzyüze konuşacağız sevgili arkadaşım"

 

Ezgi tebessüm etti, "Şey.. Ben hastaneye gelebilir miyim?"

 

Ekin duraksadı, daha bir süre önce hastanede kimseyi istemediğini özellikle belirtmişti.

 

"Gelebilirim, değil mi?" diye yineledi genç kız, Ekin dayanamadı. Derin bir nefes aldı, "Gel, başımın belası gel" dedi, aynı anda kapı tıklandı.

 

Bakışlar o yöne döndü, yavaşça aralanan kapıda Ezgi göründü, telefon kulağındaydı, yavaşça indirdi. Onları aradığında kapının önünde bekliyordu.

 

Ekin şaşkındı, gözleri kısıldı, "Ezgi"

Ezgi içeri girdi, arkasında da Mert vardı, köşede sessizce durmuştu. Genç kız çantasını dolabın üzerine bırakıp bakışını arkadaşına çevirdi, "Gelebileceğimi söyledin" dedi, Ekin tebessüm etti.

 

"Buradaydın"

 

Ezgi kafasını iki yana salladı, işaret parmağıyla kapı arasından görünen koridoru işaret etti. "Oradaydım"

 

Tebessüm etti Ekin, ona kesinlikle kızamıyordu. Durumdan memnundu, Ömer iki kızı rahat bırakmak adına ayağa kalkıp koltuğa geçince Mert de yanına oturdu.

 

"Neden yine Ezgi'nin yanındasın?" diye sordu Ömer fısıltıyla, Mert tebessümle önce Ezgi'ye baktı, sonra da arkadaşına döndü.

 

"Artık benden kaçmıyor"

 

Ömer'in yüzünde şaşkınlık oluştu, zihninde sadece girdikleri iddia vardı. "O kızı da üzeceksin" endişe doluydu, onu kıracak bir şey yapmasını istemiyordu.

 

"Öyle bir şey olmayacak"

"Üzersen, karşında beni bulacaksın"

"Biliyorum"

 

Mert kafasını olumlu anlamda salladı, gözlerini bir an bile genç kızdan ayırmıyordu.

 

Bir ses yankılandı o anda odanın içerisinde, Ezgi'nin telefonu çalıyordu. Ayağa kalkıp çantasında çıkardı, ekranda 'Asiye Teyze' yazıyordu. Yönünü arkadaşına çevirdi, Ekin telefonu alıp kulağına yaklaştırdı.

 

"Anneciğim" dedi, "Abla" diye cevap verilen ses tonuyla duraksadı. Gözleri dolu dolu oldu, bu minik sesi delice özlemişti.

 

"Fındığım" yanağına bir damla yaş süzüldü, yanına olup ona sıkıca sarılmak istiyordu. Odadaki tüm bakışlar sessizce onu izliyordu.

 

"Abla ben seni çok özledim"

"Ben.. Bende seni çok özledim"

 

Derin nefes alıyor, ağlamaklı ses tonunu gizlemeye çalışıyordu.

 

"Neden tatile gittin? Neden bana hiç söylemedin?"

 

Genç kızın yanağına usulca bir damla yaş süzüldü, "Çok ani oldu birtanem söyleyemedim, özür dilerim"

"Çabuk gelirsen affederim seni"

 

Genç kız sustu, ona verecek cevabı yoktu. Yanağına usulca süzülen yaşlar, durmak bilmiyordu. Boştaki eliyle yanağını silmeye çalıştı.

 

"Yarın okuma yarışması yapacağız yine, sen yoksun. Ben kiminle kitap okuyacağım?"

 

Alt dudağını ısırıyordu Ekin, kafasını yavaşça iki yana salladı. "Bu defalık annemle okuyun, bir dahakine yine birlikte okuruz"

 

Küçük çocuk kafasıyla onayladı, "Ama birinci olursam hemen geleceksin tamam mı? Söz ver bana"

 

Genç kız sustu, ona verecek bir sözü yoktu, yanakları yeniden yaşla doldu. Küçük çocuğun yüzü asıldı, tek bir düşünce zihninde yer aldı.

 

"Gelmeyecek misin?"

 

Kafasını eğdi genç kız, onun canı, her şeyiydi bu çocuk. Doğduğu andan beri kucağından hiç düşürmediği, hastalandığında ailesiyle birlikte başında beklediği, ilk adımlarında elinden tuttuğu kardeşiydi.

 

Öylesine küçüktü ki, ona durumu anlatacak, ifade edecek kelime yoktu. Küçük zihni o kazayı hatırladığı anda, ablasını kaybetme korkusunu yeniden yaşıyordu.

 

"Abla gelmeyecek misin?" diye sordu yeniden. Küçük çocuğun gözleri de yaşla doldu, telefonun iki ucundan abla kardeşin gözyaşları damladı.

 

Ezgi hızla telefonu alıp telefonu kapadı, müdahale etme gereği duymuştu.

 

Ömer'in yüzü asıktı, kalbi hızla çarpıyordu. Genç kızın çaresiz gözyaşlarını gördüğü anda ayağa kalkmıştı, tek kelime etmeden odadan çıktı. Koridorda adımını durdurup sırtını duvara yasladı, kalbi anlam vermediği şekilde hızla çarpıyordu.

 

Kendini toplarladığı anda hızlı adımlarla doktorun odasına yürüdü, kapıyı tıklayıp içeri girdi. Karşısındaki koltuğa oturdu, "Ben.. Ekin'in dosyasının bir kopyasını istiyorum" dedi zar zor.

 

Doktor yüzüne bakıyor, anlam vermeye çalışıyordu. "Dosyası mı?siz kimsiniz?"

 

Genç adam zorlukla kafasını aşağı yukarı salladı, kalbi sızlıyordu. "Ben arkadaşıyım.." sustu, cesaretini toplamaya çalıştı. Az önceki görüntü zihninden gitmiyordu, genç kızın kardeşine veremediği cevaplar onu oldukça üzmüştü.

 

"Umut yok diyeceksiniz biliyorum ama ben hiçbir şey yapmadan duramam. Ulaşabildiğim tüm doktorlara dosyayı göndermek istiyorum."

 

Elleri titredi, yanaklarına yaşlar süzüldü. Hissettiklerine anlam veremiyordu, neden kalbi duracak gibi çarpıyordu.

 

"O.. Böyle gidemez. Buna izin vermem. Bir şeyler yapmam gerek"

 

Doktorun ağzından tek kelime çıkmadı, bakışını masasında bulunan bilgisayara çevirdi, genç kızın ismini yazıp sayfasını açtı, bir usb takıp tüm bilgilerin bir kopyasını kayıt etti.

 

"Her şey burada" deyip uzattı, Ömer hızla eline aldı. "Teşekkür ederim" dedi, hızla odadan çıktı, heyecan doluydu. Telefonunu titreyen elleriyle cebinden çıkarıp sekreterinin ismini buldu.

 

"Sana bir usb göndereceğim. Yurtiçi veya yurtdışı fark etmiyor, ulaşabildiğin tüm doktorlara bir an önce ulaştır"

 

.... 

Genç kızın odasına yaklaştı, içeri girmek adına derin bir nefes aldı, kapı aralandı. Gözleri Ezgi ve Mert'e yoğunlaştı, sessizce çıkıyorlardı.

 

"Ekin.. Nasıl?"

"Kardeşiyle yeniden konuştu, ikisi de sakinleşti. Uyumaya çalışıyor, rahatsız etmeyelim" dedi Ezgi, Ömer kafasıyla onayladı. Rahatlamıştı, geriye çekilip koridorda bulunan banklardan birine geçti, Ezgi de yavaşça yaklaşıp yanına oturdu.

 

"Ezgi ben, Ekin'in sonuçlarının kopyasını doktordan aldım"

 

Genç kızın yüzünde şaşkınlık oluştu, "Neden?"

 

Genç adam ellerini birbirine geçirip kafasını eğdi, herkese inat iyi olacağına dair kalbinde umut vardı.

 

"Belki.." Dedi, sustu. Ezgi derin nefes aldı, süreci çok iyi biliyordu. Diğer doktorlarda gibi, o sonuçları gören her doktor da hayatta olmasının da bir mucize olduğunu söyleyecekti.

 

"Ailesi de bunu denedi, defalarca ama sonuç değişmedi, o yaşamaz denmesine rağmen hayatta kalan bir mucize."

 

Ömer kafasını iki yana salladı, bunu böylece kabullenmek istemiyordu. "Belki iyileşmesi için de bekleyen bir mucize vardır"

 

Ezgi'nin yüzünde ufak bir tebessüm belirdi, bunu öylesine çok istiyordu ki. Derin bir nefes verip genç adamın gözlerine baktı, "Biliyor musun, Ekin'de tıpkı senin gibi kazadan sonra hafızasını yitirmişti"

 

Genç adamın şaşkın bakışı onu buldu, bunu bilmiyordu. "Ne?"

"O kaza, 10 gün öncesine kadar ondan da geçmişini almıştı."

 

Ezgi bakışını yere eğdi, gözleri dolu doluydu. "Doktorlar hiçbir zaman hatırlamayacağını söylemişti ama o pes etmedi, geçmişi için hep çabaladı ve sonunda başarıya ulaştı"

 

Ömer'in bakışları onun üzerindeydi, merak ve şaşkınlıkla dinliyordu. "Ailesi geçmişini anlatmamış mıydı?"

 

Ezgi'nin yüzünde acı dolu ufak bir tebessüm belirdi. "Anlattılar fakat bilmesini istedikleri kısımları sadece. Ekin'in duymak istediği cevapları hiç vermediler"

 

Genç adamın gözleri büyüdü, kafasını yavaşça iki yana salladı, zihninde beliren bir şey olmuştu, bir defasında annesinin bir defa da Melis'in bir yalanını yakalamıştı, onlar da mı aynısını yapıyorlardı?

 

"Ben.. Sanırım hatırlamak için bir şeyler yapmalıyım" dedi, Ezgi derin bir nefes aldı, istediği de buydu.

 

"Elinden geleni her şeyi yap, bir yılı aşkın geçmişinden birhaber yaşıyor olabilirsin. Pişman olmak istemiyorsan, geç kalacağın bir şeyler olmadan çabala" "

 

Ömer şaşkındı, "Nasıl yapacağımı bilmiyorum" dedi, Mert göründü. Elinde ufak bir tepsi vardı, üzerinde üç içecek bulunuyordu.

 

Önce genç kıza uzattı, Ezgi ayağa kalktı. "Önce Ekin'i kontrol etmeliyim" odaya yaklaştı, kapıyı sessizce araladı. Gözleri yatağa kaydı, arkadaşı derin bir uykudaydı, kolundaki serumun etkisiydi.

 

Yan pozisyondaydı, yüzü arkadaşına dönüktü. Yavaşça içeri girdi, ayağının kenarında duran pikeyi üstüne örttü, gözlerini yüzüne çevirdi, "Az kaldı, çok az kaldı. Çok özlediğin Ömer'in, sana geri gelecek"

 

Arkasını dönüp odadan çıktı, koridorda oturup içeceğini eline aldı, bakışını Ömer'e çevirdi, dalgın gözüküyordu. Aklını bulandırmayı başarmıştı.

 

... 

Gözlerini yavaşça araladı Ekin, gecenin bir yarısıydı. Bakışlarını koluna çevirdi, serum bitmiş ve çıkarılmıştı. Oda aydınlıktı, Ezgi kitap okurken uyuyakalmış, ışığı kapatamamıştı. Ekin'in gözleri ona kaydı, koltuğa kıvrılmış, kitabı yere düşmüştü.

 

Yavaşça doğruldu, ayaklarını yataktan indirdi. Başta ufak bir baş dönmesi hissetse de toparlanıp ayağa kalktı, ilaçların etkisi olduğunu düşünüyordu.

 

Arkadaşına yaklaştı, eğilip kitabı yerden aldı, kapağını kapatıp baş ucuna bıraktı. Dolabı açtı, içerisinden bir pike çıkardı, uyandırmamaya gayret ederek üstüne örttü.

 

Arkasını döndü, gözleri pencereye kaydı. Daraldığını, nefes alamadığını hissediyordu. Kulpunu tutup yavaşça çevirdi, yüzüne dışarının serin havası çarptı, derin bir nefes aldı, onu rahatlatıyordu.

 

.... 

Şirketteydi genç adam, gündüzlerini hastanede geçirdiği için işleri bu saate kalıyordu. Güvenlik görevlileri dışında şirkette hiç kimse yoktu. Odasında, dosyaların arasındaydı. Gözleri yorgunlukla kapanıyordu, yavaşça geriye çekilip sırtını koltuğuna yasladı.

 

Bakışları tavana kaydı, gözlerinin önünde sadece genç kızın bir çift yeşil gözü belirdi. Endişeli bir soluk aldı, gönderdiği sonuçlardan iyi bir haber almayı diledi.

 

Masaya çevirdiği bakışları telefonuna kaydı, eline aldı. Ezgi'nin ismini buldu, arayıp genç kızın durumunu öğrenmek istedi, saate bakıp vazgeçti. Uyuyor olabilirlerdi.

 

Telefonu bıraktı, eline dosyalardan birini aldı, bir sayfa okuyup durdu, odaklanamıyordu. Dayanamayıp yeniden telefonu eline aldı, kısa bir mesaj atmaya karar vermişti.

 

"Uyuyor musun Ezgi? Ekin nasıl?" yazıp gönderdi, daha telefonu yerine bırakmadan bir titreşim hissetti, cevap gelmişti, hızla açtı.

 

"Uyumuyorum, Ekin kayıp"

 

Hızla ayağa kalktı Ömer, hızla ismini bulup arama tuşuna dokundu. "Alo" dedi Ezgi, endişe doluydu. Bir ara uykuya dalmış, uyandığında da arkadaşının odada olmadığını görmüştü.

 

"Ne demek Ekin kayıp?"

"Bilmiyorum, uyumuşum bir an. Uyandığımda yoktu, arıyoruz yaklaşık yarım saattir. Ailesine haber veremedim, bu saatte arayıp korkutmak istemiyorum"

 

Ömer hızla koştu, şirketten çıkış yapıp arabasına bindi, telefon hala kulağındaydı, düşünüyordu. Nereye gitmiş olabilirdi? Gözleri o anda parıldadı, aklında bir yer belirdi, gece vakti gidebileceği tek bir yer vardı.

 

"Ezgi nerede olduğunu tahmin ediyorum, hemen kontrol edip seni arayacağım"

 

... 

Arabayı durdurdu genç adam. Gecenin karanlığında, ışıkların aydınlattığı bir parkın önündeydi. Merakla indi, etrafa bakınarak ilerliyordu. Adımları bir an durdu, tam da düşündüğü gibiydi. Genç kız her zamanki parkta, her zamanki bankta oturmuş salıncakları izliyordu.

 

Bu park onu rahatlatan tek yerdi

Bu park onun geçmişi, Ömer'iydi.

 

Zihninde buranın şahit olduğu anılardan biri vardı, kalbinin delice çarpma nedeniydi.

 

Kaza Öncesi...

 

Kardeşiyle parka giriş yaptı genç kız, Ali oyun alanına koştu, Ekin de karşısındaki banka oturdu. Telefon kulağındaydı, genç adamla konuşuyordu.

 

"Dün, geleceğini söylemiştin" dedi, yüzü asıktı.

"Haklısın meleğim ama bu iş aniden çıktı, halletmek zorundayım"

 

Gözleri kısıldı Ekin'in, kardeşini buraya getirirken genç adamla görüşeceğini düşünüyordu.

 

"Ne işi bu?"

"Hatırlıyor musun, birkaç gün önce bir sözleşmeden vazgeçmiştik"

 

Kafasını onaylar anlamında salladı genç kız, "Hile olduğunu söylemiştin"

"Evet, o şirket yeni bir sözleşme ile haber vermeden şirkete geldi. O yüzden kimseye bırakamam, bu işi sadece ben halledebilirim"

 

Genç kız duruldu, onu sıkmak istiyordu, "İmzalayacak mısınız bu defa?" diye sordu merakla.

"Hayır meleğim, güvenli görünmüyorlar. Bir şekilde kabul etmediğimi söyleyip göndereceğim"

 

Genç kızın gözleri endişeye büründü, "Tehlikeli bir şey olmayacak değil mi?"

 

Tebessüm etti genç adam, "Hayır meleğim, endişe etme."

"Tamam o zaman, işini hallet" dedi, ses tonunda gizlemeye çalıştığı bir sitem vardı, işleri olduğunu bilse bile onu görmek istemişti.

 

"Surat asmak ve üzülmek yok, tamam mı?"

 

Ekin kafasını iki yana salladı, hem üzüldüğünü hemde asık yüzünü gizlemeye çalışıyordu.

 

"Tamam yok, bitince görüşürüz"

 

Ayağa kalktı, park bile sıkıcı olmaya başlamıştı. Gözlerini kardeşine çevirdi, kaydıraktan kayıyordu. Oyununu bölmek istemedi, bakışlarını salıncağa çevirdi, boştu. Yaklaşıp yavaşça büyük olana oturdu, ayaklarını yavaşça yere sürtüyordu.

 

"Şimdilik kapatmam gerek meleğim, görüşürüz sonra."

"Görüşürüz"

 

Telefonu kulağından indirip yavaşça sallanmaya başladı, ayakları yere değiyordu. Yalnızdı, tüm çocuklar diğer köşede oynuyordu.

 

Bir genç erkek durdu tam o anda önünde, baloncuydu. Elinde tuttuğu ipe onlarca balon bağlıydı. Ucunu genç kıza uzattı, "Buyur Abla" dedi, genç kız şaşırıp anlam vermeye çalıştı.

 

"Ben balon istemedim" dedi, baloncunun gözleri onun üzerindeydi, ipi uzatmaya devam ediyordu.

 

"Salıncakta surat asarak oturan kıza vermemi istedi"

 

Genç kız hızla ayağa kalktı, etrafa bakınıyordu, "Kim istedi, nerede?" dedi, merakla göz gezdiriyor, tahmin ettiği kişiyi görmeye çalışıyordu.

 

Baloncu döndü, işaret parmağını parmağın giriş kapısına çevirdi, "Oradaki abi" dedi, Ekin'in gözleri o yöne çevrildi, kimse yoktu.

 

Baloncu şaşırdı, "Oradaydı, gitmiş" dedi, balonları yeniden kıza uzattı, "Abla almayacak mısın?"

 

Genç kızın yüzü asılmıştı, onu bir an bile olsa görmek istemişti. Buraya kadar gelip görünmeden gitmesi daha çok üzülmesine neden olmuştu. Kafasını iki yana salladı, "Senin olsunlar hepsi" deyip salıncağa yeniden oturdu.

 

Kafasını yavaşça yere eğdi, salıncağın arkadan bir güçle itildiğini fark etti, hızla kafasını geriye çevirdi, genç adamı gördü.

 

"Ömer" dedi, genç adam her yaklaştığında salıncağı itip sallıyordu.

 

"Bana Ömer deme" dedi ufak bir uyarıyla, ona ismiyle hitap etmesini kesinlikle istemiyordu.

 

"Aşkım" dedi genç kız yineleyerek, Ömer tebessüm etti, "Meleğim" dedi. Salıncağı durdurup önüne geçti, "Gelemeyeceğini söylemiştin"

 

Kafasını onaylar anlamında salladı, elini kıza uzatıp elinden sıkıca tuttu. "Evet çok işim var ama ben 'üzülmüyorum, surat asmıyorum' diyen sevgilimi kontrol etmek istedim."

 

"Üzülmedim, surat asmadım" dedi genç kız, Ömer tebessüm etti. Kelimelerinde bile sitem seziyordu. Önüne dikildi, elini yüzüne yaklaştırıp yanağına dokundu.

 

"Ama ben az önce tam tersine şahit oldum"

"Sen gelmeyeceksin diye değildi, başka bir şeye üzülmüştüm" dedi yalanla, kendimi haklı çıkarmaya çalışarak.

 

Güldü Ömer, etrafı kontrol etti, onları izleyen kimse yoktu. Yaklaşıp dudağına bir öpücük bıraktı.

 

"Seni üzen her şeyi yıkarım, yakarım"

 

Gözlerine bakıyordu genç kız, derin nefes verdi. "Hemen gidecek misin?"

 

Genç adam kafasını olumlu anlamda salladı, kolundaki saate baktı. "Evet meleğim, yarım saat içinde şirkette olmam gerek. Erken çıkabilirsem başbaşa yemek yer miyiz?"

 

Ekin heyecanla onayladı, "Olur ama dikkat et kendine"

Kollarını boynuna dolayıp sıkıca sarıldı, "Seni Seviyorum" dedi genç adam, genç kız kollarını sıktı. "Seni Seviyorum"

 

.... 

Derin nefes verdi genç adam, telefonunu çıkardı, "Ekin'i buldum, iyi görünüyor. Birlikte döneceğiz" yazıp Ezgi'ye gönderdi. Cebine bıraktıktan sonra o yöne ilerledi.

 

"Gecenin bir vakti hastaneyi ayağa kaldıran birini arıyorum, gördün mü buralarda?"

 

Ekin'in bakışı sesin geldiği yöne döndü, şaşkındı. Odada nefes alamadığını hissedip soluğu burada almıştı.

 

Yanına yaklaşıp oturdu Ömer, sessiz bir soluk verdi. İyi olduğunu görmek rahatlamasına neden olmuştu.

 

"Ezgi seni çok merak etmiş"

"Uyuyordu, haber veremedim"

 

Kafasını eğdi, temiz havayı içine çekti. Ömer'in gözleri ondaydı, sıkıntılı görünüyordu. Durgun ve sessizdi, anlam vermeye çalıştı.

 

"Geceleri hastane çok boğucu oluyor, değil mi?" dedi, sohbet açmaya ve burada olma nedenini öğrenmeye çalışıyordu.

 

"İlaç verilmediği sürece orada uyuyamıyorum"

"Anlıyorum, günlerce bende bir hastane odasında kaldım"

 

Genç kızın gözleri ona döndü, kaza sonrasından söz ettiğini anlayabiliyordu. "Ezgi.." Deyip sustu genç adam, "Benim gibi senin de hafıza kaybı yaşamış olduğunu söyledi"

 

Şaşırdı genç kız, kafasını yavaşça iki yana salladı, arkadaşı dediğini yapmak için hiç pes etmiyordu. Ona geçmişini hatırlatmadan durmayacaktı.

 

"Evet" demekle yetindi.

"Hatırlamadığın o süreç, sana bir şey kaybettirdi mi?"

 

Genç kız kafasını eğdi, bakışını onun gözlerinden ayırmaya çalışıyordu. Hafızasını yitirdiğinde kaybettiği en değerli şey, karşısında duruyordu. Gözleri dolu dolu olsa da direnmeye çalıştı. Diyecek bir şeyi yoktu, ondan sevdiği adamı, onunla geçireceği günleri ve aşkını almıştı.

 

Yavaşça ayağa kalktı, Ömer de kalktı. Arka arkaya, ağır adımlarla yürümeye başladılar. Ekin önde ve sessizdi, bir adım gerisinde duran adamın soluklarını hissediyordu.

 

Derin nefes aldı, kalbi delice çarptı. Bir his tüm benliğini ele geçirdi, ona sarılma hissi. Ömer endişeyle yaklaştı, adımını durdurması meraklandırmıştı. Önüne dikildi, Ekin gözlerine baktı.

 

Dayanamıyor, kalbi ona yakın olmak için çırpınıyordu. Tek adım attı, kollarını boynuna sıkıca sardı. Kafasını adamın boyun boşluğuna gömdü, gözlerinden sessiz yaşlar yanaklarına süzüldü.

 

Genç adam şaşkın ve tepkisizdi, boynunu saran kızın teninin kokusunu hissediyordu, kalbine huzur veren bir kokuydu. Gözlerini kapatıp açtı, ellerini yukarı kaldırıp kollarını iki taraftan beline sardı.

 

Gecenin karanlığında, sadece birkaç elektrik direğinin aydınlattığı, en güzel anların geçtiği parkın orta yerinde birbirlerini delice sıkıyorlardı. Birinin kalbi burada geçirilen en güzel anlarda, birinin de bilmediği diyarlardaydı.

 

Genç kızın gözleri yaşlıydı, ona yabancı geçirdiği her gün, özlemi daha dayanılmaz bir hal alıyordu. Desteğine, varlığına ve gücüne ihtiyaç duyuyordu. Gözlerine bakıp onunla uzun bir ömür geçirmek ve ölmekten çok korktuğunu ilk defa birine söylemek istiyordu.

 

Ömer öyle tepkisizdi, saatlerce bu şekilde kalmak için her şeyini ortaya serebilirdi. Burnunu saçlarına gömmüş kokluyordu. Elinin birini yavaşça kaldırdı, genç kızın çıplak koluna temas etti, buz kesilmişti.

 

Gözleri büyüdü, hızla geriye çekildi. "Çok.. Çok üşümüşsün" dedi, ceketini çıkarıp kollarını dikkatle geçirdi, elinden sıkıca tutup arabaya ilerledi. Rahatsızlanmasından endişe ediyor, bir an önce hastaneye yetiştirmek istiyordu.

 

..... 

Sessizce odasının kapısı açtı Ekin, arkadaşının uyumuş olma ihtimalini düşünüyordu. Bakışları içeriye kaydı, Ezgi hızla ayaklandı. Koltukta oturmuş, onları bekliyordu.

 

"Ekin!" yanına yaklaştı, önüne dikildi. Elini koluna bıraktı, "Çok üşümüşsün" Gözleriyle önce iyice süzmüştü.

 

"Ben seni endişelendirmek istemedim, sadece biraz hava almak istemiştim"

 

Ezgi için önemli olan şu an iyi olmasıydı, kafasını yavaşça iki yana salladı. Arkadaşının giydiği ceketi çıkarmasına yardımcı oldu, yatağı açtı.

 

"Dinlenmelisin, çok geç oldu"

 

Genç kız yatağa yaklaştı, ayakkabılarını çıkarıp girdi. Kafasını yastıkla buluşturdu, oldukça yorulmuştu. Ezgi üstünü örttü, "Biz kapıda olacağız, uyumaya çalış"

 

... 

Koridora çıktı Ezgi, kapının yanında bulunan banklardan birine oturdu, Ömer de yanına geçti. Dalgın ve sessizdi, zihnini meşgul eden iki şey vardı. Hem genç kızın ona sarılması hemde buz kesilmesi.

 

Derin nefes aldı, "Ekin'in bu kadar üşümesi de hastalığın etkisi mi?"

 

Ezgi'nin gözleri ona döndü, "Hava serindi biraz sadece ama kolları buz kesilmişti"

 

Genç kız kafasını eğdi, hastalığının öylesine çok etkisi vardı ki cümleye nasıl başlayacağını bilmiyordu. Sık sık gördükleri; baş ağrıları, ateşlenmesi, üşümesi ve halsizlikti. Diğerlerini de zaman geçtikçe öğreniyordu.

 

Genç kıza dikkatle bakıyordu Ömer, sessiz kalması bile ona beklediği cevabı vermişti. Sıkıntılı bir soluk verdi, "Hadi Ezgi sende biraz uyu, çok yorgun gözüküyorsun"

 

Ezgi'nin gözleri ona döndü, kafasını olumlu anlamda salladı, "Sen de bekleme, Ekin uyanmaz daha"

 

Ömer kafasını iki yana salladı, onu burada tutan büyük bir güç vardı. "Ben kalacağım" Dedi, Ezgi itiraz etmedi. Burada kalıp arkadaşına destek olmasını çok istiyordu.

 

.... 

Elindeki kahveyi yudumladı Ömer, gün yeni başlamıştı. Genç kızın odasının önünde bekliyordu, geceden bu yana bir an bile ayrılmamıştı.

 

Gözleri bitkinliğine rağmen oldukça dinçti, uykusuz geçirdiği ilk gece değildi. Yoğun işlerinin olduğu zamanlarda da sabahı uyumadan getirirdi.

 

Kahveden bir yudum daha aldı, bir ses kulağına ulaştı. Telefonun zil sesiydi, cebinden çıkarıp ekrana baktı, "Annem" yazıyordu.

 

Derin bir nefes aldı, bir süredir annesinin baskılarına maruz kalmamıştı, kulağına yaklaştırdı, "Alo"

 

Emel Hanım evinin koca salonundaydı, oğlunun cevap verdiğini fark ettiği anda rahatlayıcı bir soluk alıp bir koltuğa oturdu, bacağını diğerinin üzerine attı.

 

"Oğlum, bizden kaçmaya devam mı edeceksin? Neden eve gelmiyorsun?"

 

Genç adam derin bir soluk oldu, sessiz olmaya gayret ediyordu. "Evlilik kararınızdan vazgeçmediğiniz sürece gelmeyeceğim!"

 

Emel Hanım tebessüm etti, önünde cam bir orta sehpa vardı, üzerinde bir kağıt vardı. Uzanıp eline aldı, içindeki yazılarda defalarca olduğu gibi yine göz gezdirdi.

 

"Durumlar değişti oğlum, konuşmamız gerek"

"Konuşacak bir şeyimiz yok, bir daha oyununun içinde olmayacağım"

 

Zihninde, annesinin onu Melis ve ailesinin de olduğu masada oturttuğu an vardı.

 

"Bu defaki konu farklı, çok farklı. Annenim ben senin, yüzünü görebilmem neden bu kadar zor?"

 

Genç adam derin bir nefes verdi, "Tamam ama kısa bir görüşme olacak"

"Tamam oğlum, eve gel"

"Hayır, oraya gelmeyeceğim. Dışarıda görüşelim"

 

.... 

Bir kafedeydi genç adam, önünde bir çay vardı, tek yudum bile içmemişti. Gözlerini giriş kapısına çevirdi, annesini gördü.

 

Emel Hanım tebessümle yaklaştı, kollarını oğlunun boynuna doladı. Yüzünü bile zar zor görebiliyordu günlerdir.

 

"Seni çok özledim oğlum" dedi, genç adam cevap vermedi, yerine oturdu. Annesinin de karşısına oturumasıyla derin nefes verdi.

 

"Nasılsın?" diye sordu, oğlunun tepkisizliğinin farkındaydı. Genç adam kafasını olumlu anlamda sallayıp, kuru bir "İyiyim" demekle yetindi.

 

"Babam artık gündüzleri şirkete pek gelmediğini söyledi, geceleri de sabaha kadar çalışıyorsun. Kendini bu kadar yorma"

"Bu muydu konuşmak istediğin konu?"

 

Emel Hanım derin bir nefes aldı, cevap vermek yerine masanın üzerine bıraktığı çantasına yaklaştı, üst kapağını açıp içerisinden beyaz bir kağıt çıkardı. Oğluna uzattı,, "Nedir bu?" dedi Ömer merakla.

 

"Aç, kendin gör"

 

Genç adam kağıdı eline aldı, katlanmıştı. Açtı, bir hastaneye ait rapordu, merakla okudu, yüzünde şaşkın bir ifade belirdi. Aklına tek bir şey gelmişti.

 

Melis'in gönderdiği mesajı doğrulayan bir gebelik testi sonucuydu, bebeğin varlığından kesin olarak söz ediliyordu. Tek kelime etmedi, kağıdı sıkıca tutmuş, annesi gözlerine baktı, "Bu bebek senin oğlum. Sen ve Melis'e ait bir bebek"

 

Genç adam kafasını iki yana sallayıp yeniden kapıda baktı, üzerinde kaç haftalık olduğu da yazıyordu, zihninde ufak bir hesaplama yaptı, hatırlamadığı o geceyle uyuşuyordu.

 

"Bu doğru değil!"

 

Öfke doluydu, şiddetle reddediyordu. "Ben onun çocuğunun babası değilim, olmayacağım!"

 

Hızla ayağa kalktı, kağıdı masaya bıraktı. Kafeden hızlı adımlarla çıktığında, annesi de arkasından ilerliyordu. Kapının önünde bulunan kaldırımda yakaladı, kolunu tutup gözlerine baktı.

 

"Şu an hatırlamıyorsun ama senin en büyük hayallerinden biriydi baba olmak."

 

Genç adam kafasını şiddetle sallıyordu, birgün baba olmak hayali varsa da bu Melis'in çocuğunun babası olmak değildi, olmayacaktı.

 

"O, bana ait değil!"

"Senin oğlum, senin canın senin kanın"

"Değil!"

 

Kolunu annesinin elinden çekti, koşar adımlarla arabasına bindi. Öfke doluydu, yumruğunu sertçe direksiyona geçirdi, her şeyin bir kabus olmasını diledi.

 

Canı sıkıldı, sığacak bir yer bulamadı. Hızla sürdüğü arabayı bir köşede durdurdu. Camı açıp hava almaya çalışırken önünden bir genç bir çift geçti.

 

Genç adam bir eliyle bir bebeği sıkıca tutmuş, diğer eliyle de genç kadının elinin parmaklarını parmaklarının içine geçirmişti. İkisinin de attığı her adımda bakışları minik bebeğin üzerindeydi, gözleri aşkla parıldıyordu.

 

Kafasını eğdi Ömer, istediği hayat bu değildi. İstemediği, nefret duyduğu bir kadının çocuğuna değil aşık olduğu birinin bebeğine baba olmak istiyordu.

 

Daraldığını hissetti, kalbi hızla çarpıyordu. Sakinleşmeye ihtiyaç duydu, kalbi ona tek bir isim hatırlattı, Ekin. Arabayı yeniden çalıştırıp hastaneye yol aldı.

 

.... 

Yatağın kenarında oturuyordu Asiye Hanım, bir eli kızının elini sıkıca tutmuştu. Uyandığı anda soluğu hastanede almıştı, o hastanede iken evde durmak imkansızdı.

 

Boştaki elini kızının yanağına bırakıp yavaşça okşadı, "Bugün çok iyi görünüyorsun" dedi, sadece onu rahatlatmak istiyordu. Genç kız kafasını olumlu anlamda salladı, oldukça halsizdi, gizlemeye çalışıyordu.

 

"İyiyim"

"Kızım, burada kalmamıza engel olma."

 

Yalvarır bakışları kızının üzerindeydi, Murat Bey sessizce durmuştu. Yatağın tam karşısındaki duvara sırtını yaslanmış onları izliyordu.

 

"Annen geceleri hiç uyuyamıyor"

 

Genç kız şaşırdı, annesine döndü. Asiye Hanım da bakışını eşine çevirdi, gözlerini kıstı. "Baban da uyuyamıyor" dedi, Ekin kafasını iki yana salladı.

 

"Lütfen bunu yapmayın, ben burada rahatım. Çok da güzel uyuyorum" dedi, bakışı arkadaşının gözlerine kaydı, geceki çıkışından söz etmemesini diledi, Ezgi yavaşça kafasını iki yana salladı, söylemeyecekti.

 

"Ali çok küçük anne, yalnız ve ilgisiz kalmasını istemiyorum. Ben gerçekten iyiyim, burada bana çok iyi bakıyorlar"

 

Asiye Hanım'ın gözleri dolu dolu oldu, sıkıca tuttuğu ele ufak bir öpücük kondurdu. "Hem okuma yarışması olacaktı, hikaye okutturup hazırlanmasına yardım ettiniz mi?"

 

Kafasını eğdi annesi, sıkıntı dolu bir soluk aldı, "Yarışma yoktu, sadece seni eve getirmeye çalışıyordu"

"Ne?" dedi genç kız, dolan gözlerine engel olmaya çalıştı, küçük kardeşi ablasını delice özlemişti.

 

"Beni çok mu soruyor?"

"Dün senin yatağında uyudu, ablam gibi kokuyor dedi."

 

Genç kız gözlerine daha fazla direnememişti, yanakları yaşla doldu.

 

"Onu çok özledim"

"Az kaldı annem, çok yakında eve döneceksin"

 

İnanmıyordu genç kız, aklında eve dönme yoktu. Kalan günleri hep bu odada geçecekti, iyileşmeyi hayal etmeyi bırakmıştı.

 

"Pes etmeyeceğim, ona yeniden sarılmak için savaşacağım"

 

Sadece ailesini rahatlamaya çalışıyordu, Asiye Hanım yaklaşıp sıkıca sarıldı. Gözlerinden süzülen yaşları başarıyla gizledi. Her gece yatağa girdiği anda ellerini açarak ettiği duaların kabul olmasını bir defa daha diledi. Bir mucize olsun ve bu çaresizlik artık son bulsun.

 

Ezgi derin nefes verdi, odanın hüznü gözlerin dolmasına neden olmuştu. Ayağa kalkıp koridora çıktı, kapının yanındaki bankta genç adamı gördü. Şaşırdı, "Ömer" dedi, yanına oturdu. "İşini halledebildin mi?"

 

Genç adam kafasını olumlu anlamda salladı, annesiyle görüşmek çıktığında çok kısa bir işi olduğunu söylemişti.

 

"Evet"

 

Ezgi'nin bakışları odanın kapısına kaydı, arkadaşının ailesine yakalanmasının endişesini yaşıyordu. "Ekin'in ailesi içeride"

 

Ömer kafasını eğdi, kapı aralığından onları görüp sessizce geriye çekilmiş. "O yüzden giremedim, Ekin nasıl?"

"İyi gibi"

 

Genç adam derin bir nefes aldı, aklında tek bir şey vardı. "Ailesi mi kalacak bugün yanında?"

 

Ezgi tebessüm etti, arkadaşına güveniyordu. "O deli, birazdan onları kovar. Ben kalacağım"

 

Rahatlamıştı Ömer, yanında olmak istiyordu. Genç kızın gözleri ona döndü, aklında tek bir şey yer aldı, derin bir nefes aldı. "Bugün işin var mı?"

 

Genç adam kafasını iki yana salladı, merakla gözlerine bakıyordu. "Hayır"

"Ekin'in yanında kalabilir misin? Ufak bir işim var, onu tek bırakmak istemiyorum"

 

Ömer'in gözleri ona döndü, "Bugün hiç gelme, işini halledip eve git. İyice dinlen, ben yanından ayrılmayacağım"

 

Genç kız alt dudağını ısırıp tebessüm etti, beklediği ve istediği de buydu. İkisini yalnız bırakmak istiyordu.

 

"Tamam, ailesi gittikten hemen sonra çıkarım"

 

Ömer onayladı, heyecan doluydu. Tüm günü genç kızın yanında geçirecekti. Yüzünde ufak tebessüm belirdi, telefonunun zil sesi duyuldu. Cebinden çıkarıp ekrana baktığında, 'Melis' ismini gördü.

 

Ezgi gördüğü isme merakla bakıyordu, genç adam derin bir soluk verdi, sesini bile duymak istemiyordu. Reddetme tuşuna dokunup kapattı, telefonu yeniden cebine bıraktı, genç kızın yüzünde gizli bir tebessüm oluştu, demekki aralarında hiç yakınlık yoktu.

 

Bakışını gözlerine çevirdi, yeniden telefonun sesi duyuldu, aynı isim ekrandaydı. Genç adam cevaplama tuşuna dokunup ayağa kalktı, "Ne istiyorsun Melis?"

"Konuşmamız gerek" Genç kız elini göbeğinin üzerine bırakmış yavaşça okşuyordu.

 

"Konuşacak bir şeyimiz yok"

"Var, kabullensen iyi olacak. Artık çok önemli ortak bir konumuz var"

 

Ömer kafasını iki yana salladı, öfke doluydu. Hızla ilerleyip erkekler lavabosuna girdi. "O bebeğin babası ben değilim!"

"Bu çocuk senin Ömer, ikimizin. İstediğin her anda Dna testiyle doğrulayabilirsin"

 

Genç adam duraksadı, genç kızın her kelimesi oldukça inandırıcıydı. İnanmak istemeyen yanına rağmen zaman geçtikçe daha çok ihtimal veren yanı vardı. Bu bebek, gerçekten de onun muydu? Düşünmek bile istemedi, olamazdı.

 

Telefonu hızla yüzüne kapattı, cebine bırakıp bakışını önündeki aynaya çevirdi. Gözlerini kapatıp derin bir soluk alırken, o bebeğin babası olmamayı diledi.

 

.... 

Koridorun başında genç adamı gördü Ezgi, tebessüm etti. Genç kızın ailesinin çıktığı anda dönmüştü. "Söylemiştim, ailesini gönderdi"

 

Ömer kafasıyla onayladı, gözleri kapıdaydı. Genç kızı görmek isteyen kalbi, baskı uyguluyordu. "Ben toparlanayım" dedi Ezgi, genç adam onaylayıp koridora oturdu.

 

Ezgi odanın kapısını araladı, gözleri arkadaşına kaydı. "Bugün bir işim var, akşama anca dönerim. Yanında başka biri kalacak" dedi, Ekin merakla izledi. "Kim?"

 

Çantasını aldı Ezgi, yanına yaklaştı. Yüzünde zafer kazanmış bir eda vardı, "Ömer"

 

Ekin'in gözleri büyüdü, kafasını iki yana salladı, arkadaşının yapmaya çalıştığını çok iyi biliyordu. "İşin ne?" diye sordu merakla.

 

Ezgi tebessüm etti, "Tüm gün yatağımda oturup Ömer'in hatırlaması için dua etmek." gözlerini kıstı, aklına koyduğu şeyi gerçekleştirmeden rahat etmeyecekti. Ne olursa olsun Ömer, hafızasını geri kazanacaktı.

 

"Ömer'in hatırlaması için yapıyorsun bunu değil mi?"

 

Ezgi onaylayarak kafasını salladı, "Farkında olman güzel" dedi, çantasını koluna taktı.

 

"Yapma Ezgi"

"Yapacağım" deyip arkasını döndü, aklına gelen şeyle geri dönüp gözlerine baktı. İşaret parmağını gözlerine doğrulttu. "Bu arada Ömer'i kovmayı sakın aklından geçirme, yoksa sözümü tutmaktan vazgeçme nedenim olur"

 

Gözlerini kıstı Ekin, "Tehdit mi bu?"

"Evet, alelade bir tehdit"

 

Derin nefes aldı Ezgi, bu durumdan oldukça memnundu. Gözlerini arkadaşından ayırıp odanın kapısını açtı, bakışları koridorda bekleyen genç adama kaydı, "Gelebilirsin Ömer" dedi.

 

Genç adam içeri girdi, bakışları sadece Ekin'in üzerindeydi. "Ben çıkıyorum, görüşürüz sonra" diyen Ezgi'ye kafasını sallayarak cevap verip ona döndü.

 

"İyi misin?"

 

Ekin kafasını salladı, gözlerini el sallayarak odadan çıkan arkadaşından ayırdı.

 

"Evet"

"Ezgi'nin biraz işi var, halledene kadar burada kalacağım"

 

Genç kız onayladı, elinden gelen başka bir şey de yoktu. Genç adam sandalyeyi çekip yatağa yaklaştırdı. Oturmadan önce genç kıza döndü, "istediğin bir şey var mı?"

 

Ekin kafasını olumsuz anlamda salladı, "Yastığın rahat mı?"

 

Yastığa yaklaştı, sırtını dayamıştı. "Rahat" dedi, Ömer durdu, "Su yada başka bir şey ister misin?"

 

Genç kız tebessüm etti, "Hayır, istediğim hiçbir şey yok. Otur lütfen"

 

Sandalyeye yaklaşıp oturdu genç adam, bakışlarını genç kıza çevirdi, bugün daha solgun görünüyordu. Kafasını yavaşça eğdi, sohbet açmanın yolunu düşünüyordu. Kapı aralandı o anda, ikisinin de bakışı o yöne döndü, Zuhal Hemşire göründü.

 

Elinde koca bir serum vardı, gözlerini genç kıza çevirdi, "Serumunu takacağım. Aç mısın? Bir şeyler yedin mi?"

 

Ekin kafasını olumlu anlamda salladı, "Yedim"

"Ezgi'den sonra mı?"

"Hayır, önce"

 

Hemşire derin bir nefes verdi, serumu koyduğu dolabın üzerinden geri aldı. "Giderken uyardı. Hiçbir şey yemediğini, sana inanmamamı söyledi."

 

Kapıya yöneldi, "Bir şeyler yemen gerek, ilaçlar bu şekilde zararlı. Birazdan tekrar geleceğim"

 

Arkasını dönüp çıktı, Ömer genç kıza döndü. "Neden yemedin?"

"Yedim" dedi tekrar kararlılıkla.

 

Genç adam ayağa kalktı, "Geleceğim" deyip odadan çıktı. Koridora geçti, Ezgi'nin numarasını tuşlayıp telefonu kulağına yaklaştırdı.

 

"Alo, bir sorun mu var Ömer?"

"Ekin bir şey yedi mi bugün?"

"Hayır, sakın ona inanmayın. Yemedi, bir lokmadan sonra bıraktı."

"Tamam"

 

... 

Tıklanan kapıya bakışını çevirdi Ekin, genç adam göründü. Elinde bir paket servis vardı, "Paketçi" deyip gülümseyerek içeri girdi.

 

Genç kızın masasını çekti, paketi üzerine bıraktı. Dikkatle açtı, içerisinden bir kase çorba ve başka bir yemek daha çıktı. Kaşığı ve çatalı da çıkarıp önüne dizdi, "Bugün menü benden" dedi, genç kız elini burnuna yaklaştırıp kapattı.

 

"Bunu yiyemem" deyip geriye itti, midesi bulanmaya başlamıştı. Ömer hızla yemeği odadan çıkarıp döndü, itirazı yoktu. Durumunu biliyordu, zorlamamaya gayret ediyordu.

 

Çorbaya çevirdi bakışını, "Birkaç kaşık bile içmelisin, ilaçlar için"

"İstemiyorum"

"Senin için gidip aldım, geri mi çevireceksin?"

 

Ekin'in gözlerini çorbadan ayırdı, midesi kötüydü bugün. Canı hiçbir şeyi istemiyordu, iştahı kapanmıştı.

 

"İçemem"

 

Genç adam derin nefes alıp kaşığı tuttu, çorba koyup genç kıza uzattı. "Tadına bakmalısın, çok beğeneceksin"

 

Genç kız uzatılan kaşığa baktı, genç adamın istekli bakışlarını geri çevirmek istemedi. Derin nefes verip ağzını açtı, çorbayı yuttu.

 

Kaşığı elinden alıp ikinci ve üçüncüyü daha yavaş bir şekilde ağzına yaklaştırdı, yavaşça yuttu. "Biraz daha" diyen adamın ısrarıyla iki kaşık daha içtiği gibi hızla çorbayı itti.

 

Ayaklarını yerden indirip banyoya koştu, "Ekin!" diye endişeyle seslenen adama rağmen kapıyı örttü.

 

"Gelme Ömer" ağzından kelimeler zar zor çıkıyordu.

 

Klozetin önüne çöktü, içtiği çorbanın tamamını geri çıkardı. Gözleri kan çanağına döndü, yüzü sarardı. Hızla nefes alıp veriyordu, genç adam dayanamadı. Merak ve endişe doluydu, kapının kulpunu indirdi.

 

Gözleri endişeyle büyüdü, "Ekin!" deyip hızla eğilip kucağına aldı, yatağa yatırıp üstünü örttü, "İyi misin?"

 

"Midem.." Genç adamın gözlerine bakıyordu, midem hiçbir şeyi kaldıracak durumda değil demek istedi, adamın suçluluk hissedeceğini düşünüp vazgeçti.

 

"İyiyim" dedi, gözleri kapanmak için direniyordu. Ömer bir elinden sıkıca tuttu, diğer elini de saçlarına bırakıp yavaşça okşadı. "İyisin, gözlerini kapatıp iyice dinlen"

 

Genç kız gözlerine direniyordu, kafasını yavaşça salladığında, hemşire yeniden geldi. "Bir şey yedin mi?"

 

Ömer yavaşça doğrulup hemşireye baktı, "Sadece birkaç kaşık çorba içti ama onu da geri çıkardı"

Hemşire'nin gözleri ona döndü, "İyi misin Ekin?"

"İyiyim"

"Serumu takacağım, kendini çok zorlama"

 

Koluna yaklaştı, serumu takmak için eğildi.

 

.... 

Sessizdi Ömer, genç kızın baş ucundaki sandalyede oturmuştu. Ekin hemşirenin taktığı serumdan sonra derin bir uykuya geçiş yapmış hala da gözlerini açmamıştı.

 

Genç adam nefesini bile sessizce alıyor, uyandırmamak için büyük savaş veriyordu. O sırada genç kız da eski bir anısının içerisindeydi.

 

... 

Kaza Öncesi..

 

Gözlerini ısrarla çalma telefonla araladı Ekin, gecenin bir yarısıydı. Endişeyle yastığının altından çıkarıp ekrana baktı, yurtdışına ait yabancı bir numaraydı.

 

Heyecanla doğruldu, aklına gelen tek kişi çocukluk arkadaşıydı. Hızla uykulu gözleriyle kulağına yaklaştırdı, "Alo" dedi, sırtını yatağının başlığına dayayıp sesini duymayı bekledi.

 

"Ekin" sessiz ve fısıltılı bir ses tonuydu, genç kızın duymayı istediği, delice merak ettiği kişinin sesiydi.

 

"Deren!" gözleri dolu dolu oldu, onu gittiği günden beri düşünmediği bir an bile olmamıştı. Her şeyini çok özlemişti.

 

"Kötüsün Deren, neden aramak için bu kadar çok bekledin?" sitem doluydu, ona ulaşmak için elinden gelen her şeyi yapmıştı.

 

Deren bulunduğu ülkede, kendi evindeydi. Kafasını yere eğdi, gözlerinden tek damla yaş süzüldü. "Özür dilerim" demekle yetindi.

 

Ekin kafasını hızla iki yana salladı, ondan özür değil nasıl olduğunu duymayı istiyordu sadece.

 

"Neden özür diliyorsun?"

"Senin arkadaşlığını, sevgini hakeden biri değilim. Beni affet Ekin"

 

Şaşırdı genç kız, beklediği görüşme bu değildi. "Ne?"

 

Deren kafasını eğdi, gözlerinden süzülen yaşları sildi. "Seni Özledim"

 

"Ömer'le sana ulaşabilmek için çok çabaladık, çok korktum. Başına kötü bir şey gelmiş olabileceğini düşündüm"

 

"Beni bulma Ekin lütfen. Senin düşündüğün gibi biri değilim"

"Deren neden böyle şeyler söylüyorsun?"

 

Deren'in iki dudağının arasından kelimeler oldukça zor çıkıyordu, gözleri yaşlı, kalbi vicdan azabıyla doluydu.

 

"Beni.. Çok sevdiğin çocukluk arkadaşın olarak hatırlamanı isterdim ama yapamıyorum. Senden daha fazla gerçekleri gizleyemiyorum"

 

Odanın içerisinde hıçkırıkları duyuldu, Ekin'in gözleri büyüdü. Anlam vermeye çalışıyordu, hızla ayaklarını yataktan indirdi.

 

"Ne gerçeği? Neden böyle şeyler söylüyorsun?"

"Ömer'i asla bırakma, belli ki hala sana söz etmemiş. Çünkü seni çok seviyor"

 

Hızla ayağa kalktı Ekin, yerinde duramıyordu. Her yerini merak sarmıştı.

 

"Neyden söz etmemiş? Deren söyle"

"Lütfen, lütfen beni arama, bulmaya çalışma."

"Deren!" dedi, sesi odada yankılandı fakat çaresizdi, genç kız telefonu kapatmıştı. Ekin hızla geri aramaya bastı, 'Aradığınız kişiye ulaşılamıyor' sesinden başka bir şey duyamadı.

 

....

Bir kafede oturuyordu Ekin, sabaha değin gözlerini kırpamamıştı. Aklından arkadaşının söyledikleri çıkmıyordu, günün aydınlanması ile genç adam buluşmak istediğini söylemişti, onu bekliyordu.

 

Ömer göründü kapıda, gözleri genç kıza kaydı. Yüzünde koca bir tebessüm oluştu, oturduğu masaya yaklaştı, "Günaydın" dedi, genç kız kafasını sallamakla yetindi, dalgın ve merak doluydu.

 

Genç adam karşısındaki sandalyeye oturdu, gözlerini gözlerine dikti. Merakla ona bakıyordu, alelacele görüşme isteğini merak ediyordu.

 

"İyi misin meleğim, bir sorun mu var?"

 

Ekin bakışını gözlerine çevirdi, derin bir nefes verdi. "Gece Deren aradı"

 

Ömer şaşırdı, "Ne? Ne dedi?"

"Sadece kafamı karıştırdı, düşünmekten hiç uyuyamadım"

 

Genç adamın yüzü asıldı, sırtını geriye yasladı. Konunun nereye geleceğini çok iyi anlamıştı.

 

"Ne dedi?"

"Önce, özür dileyip beni bulma dedi. Sonra da, düşündüğüm gibi biri olmadığını söyledi" "

"Bu kadar mı?" diye sordu Ömer, sessizce yutkunmuştu.

 

"Kapatmadan önce de senden söz etti. Hala sana söz etmemiş gibi bir cümle kurdu, neyi bana söylemedin Ömer?"

 

Genç adam yaklaşıp ellerini tuttu, konuyu dağıtmaya çalışıyordu. "Önemsiz bir şeydi aşkım, hatırlamıyorum bile"

 

Genç kız gözlerini kıstı, duruşu ve bakışları oldukça ciddiyet barındırıyordu. "Neler olduğunu eksik ve yalansız istiyorum. Anlat, dinliyorum şimdi"

 

Kafasını eğdi Ömer, bunu kesinlikle istemiyordu. "Ömer!!" dedi genç kız öfkeyle.

 

Kafasını salladı genç adam, kurtuluşu yoktu artık. Derin nefes alıp genç kızın elini sıktı.

 

"Peki tamam ama duyacağın hiçbir şeyin seni üzmesine izin vermeyeceksin. Zaten üzerinden çok zaman geçti"

 

"Hadi" dedi Ekin, merak doluydu, duymak için sabırsızlanıyordu.

 

"Tamam.." deyip sustu genç adam, "Doğan'ın seni kaçırdığı günü hatırlıyor musun?" diye ekledi.

 

Genç kız o günü hiç unutmamıştı, yaşadığı en büyük hayal kırıklığı da en büyük korku da o güne aitti.

 

"Evet ama bunun Deren'le ilgisi ne?"

"Doğan seni nerede kaçırdı?"

 

Ekin düşündü, olaydan yaklaşık bir saat önce ona Deren tarafından bir mesaj gelmiş, bir kafede görüşmek istediğini yazmıştı. Genç kız da tereddütsüz oraya gitmişti.

 

"Kafede. Deren'le buluştuğumuz kafe."

"Deren o sırada neredeydi?"

 

Genç kız hatırlamaya çalıştı, arkadaşı lavaboya diyerek o anda yanında uzaklaşmıştı. Hemen arkasından Doğan gelmişti, sakin bir yerde konuşmak istediğini söyleyip Ekin'i kafenin arka bahçesine götürmüş, tek kelime etmesine fırsat vermeden bayıltarak oradan götürmüştü.

 

Ömer genç kızın elinden sıkıca tuttu, söyleyeceği her kelimeyi defalarca düşünüp dile getiriyordu.

 

"Doğan o kafede olduğunuzu nasıl öğrendi?"

 

Genç kızın gözleri büyüdü, aklına tek ihtimal geldi. Kafasını hızla iki yana salladı, yanlış düşünüyordu. Doğru değildi, ona kaçırması için yardım eden kişi Deren olamazdı?

 

"Hayır, Deren ona yardım etmedi" dedi, kafasını hızla sallıyordu. Gözleri dolu dolu oldu. Ömer yanına yaklaştı, sandalyesini de yaklaştırıp oturdu.

 

"Senin kayıp olduğun saatlerde, ben şirketten çıkmış eve dönüyordum. Bizim kapının önünde Deren'i gördüm, yere çömelmiş hıçkırıklarla ağlıyordu."

 

Ekin nefesini bile sessizce alıyor, onu dinliyordu. "Yanına yaklaştım. Ağlayışının arasında 'çok büyük bir hata yaptığını, düzeltemediğini ve ona yardım etmemi' istedi.

 

Alt dudağını sertçe ısırdı genç kız, yanağına yaşlar süzülmeye başlamıştı. "Hata mı?"

 

O an, Ömer'in hala zihnindeydi. Genç kız hıçkırıkları arasında olan biteni anlatmıştı. Doğan'a, Ekin'i kaçırması için yardım ettiğini, fakat ilk anda pişman olmasına rağmen vazgeçemediğini anlatmıştı.

 

Genç adamın gözleri şaşkınla büyümüş, inanmak istememişti. Halbuki genç kızın ağzından sürekli Ekin'in ismini ve ona olan sevgisini duyuyordu.

 

"Çok pişman olduğunu, bu durumu düzeltmek istediğini söyledi, kolumu tutmuş yalvarıyordu. Çok kızdım, hatta bir an yardım etmemeyi de aklımdan geçirdim ama ortada suçsuz, günahsız biri vardı."

 

Ekin kafasını iki yana salladı, yanaklarına hızla yaşlar süzülüyordu. Arkadaşının ihanetine inanmak istemiyordu.

 

"Hayır. Deren yapmaz, hayır"

 

Genç adam elini yüzüne yaklaştırdı, yanağındaki yaşları silmeye çalışıyordu. "Meleğim, devamını sonra konuşalım. Bugünlük bu kadarı yeterli"

"Hayır, şimdi"

 

Derin nefes aldı genç adam, böyle olacağını biliyordu. Bu gerçekler, genç kızı çok üzecekti.

 

"İsmini Deren'den çok fazla duymuştum, bunu sana yapabildiğine inanmak çok zor oldu. Senin götürüldüğün yeri bildiğini söyleyince dayanamadım ve birlikte oraya geldik."

 

Kafasını eğdi Ömer, zihninde o an vardı. Arabayı genç kızın tarifiyle durdurdu. Harabe, yıkık bir depoydu, akşam vakitleriydi. Oldukça karanlıktı, telefonun feneriyle içeri girip genç kızı aramışlardı.

 

Deponun orta yerinde, elleri, kolları ve ayakları bir sandalyede bağlı bir şekilde oturtulmuştu.

 

"Seni bulduğumuzda çok kötü durumdaydın, çok çok korkmuştun, tir tir titriyordun. Ama o anda fark ettiğim bir şey olmuştu. Benim kurtarmak için çaba gösterdiğim o kız, birkaç defa da olsa tesadüfi karşılaştığım o kız'dı."

 

Ekin gözlerine bakıyordu, genç adam ise yanağını yavaşça okşuyordu. "Deren Doğan'ı oyalarken ben seni kucağıma aldım ve aceleyle hastaneye getirdik"

 

Derin bir sessizlik oldu, ikisinin de ağzından kelimeler çıkmıyordu. Ekin kafasını eğdi, yanakları yaş doluydu. Genç adam dayanamadı, kollarını boynuna sıkıca sardı.

 

"Meleğim" dedi, sırtını saçlarını yavaşça sıvazlıyordu.

 

"Deren o günden sonra bir daha eskisi gibi olamadı, defalarca sana anlatmak istedi ama yapamadı. Senin gözlerinde nefreti görebilecek cesareti yoktu ama bu şekilde gizleyerek de yanında duramadı"

 

Genç kız yavaşça geriye çekildi, genç adamsın yüzüne baktı." Bu yüzden de vedalaşmadan apar topar gitti."

 

Kafasını onaylayarak salladı Ömer, derin nefes verdi. "Vicdanı el vermedi"

 

Genç kızın gözleri yaşlıydı, "Neden bana daha önce söylemedin?"

 

"Üzülmeni istemedim"

 

Kafasını sallayarak geriye çekildi Ekin, "Hayır, sende onun suç ortağı olmayı seçtin"

 

Ayağa kalktı, Ömer kolundan tuttu. "Hayır aşkım, zaten o zaman birbirimizi tanımıyorduk. Sonrasında da üzülmeni istemedim."

 

"Onu bulmak için nasıl çabaladığımı görmene rağmen sustun! Günlerce aradım, günlerce onu merak ettim ama sen sadece izledin!"

 

Kafasını iki yana sallıyordu, gözleri dolu ve hayal kırıklığıyla doluydu. Kolunu hızla adamın elinden çekti, öfke doluydu.

 

"Meleğim lütfen, dinle beni"

 

Genç kız umursamadı, arkasını döndüğü gibi koşar adımlarla uzaklaştı. Duyduklarına inanamıyordu.

 

....

"De.. ren" dedi Ekin sayıklayarak. İlacın etkisiyle derin bir uykuda olsa da aklında sadece arkadaşı vardı. Bir daha yüzünü hiç görmemiş, haberini alamamıştı.

 

Ömer yatağa doğru eğildi, kulağını iki dudağına yaklaştırdı. "Deren" diye tekrar eden kızın sesini duydu.

 

Merakla yüzüne bakıp geriye çekildi. Kimdi bu Deren, hiç bilmiyordu. "Deren kim?" dedi fısıltılı bir merakla.

 

.... 

Asansörden çıkış yaptı Mert, hastaneye gelmişti. Gözlerini koridora çevirdi, kapının tam yanında arkasını gördü, bir banka oturmuştu.

 

Yanına yaklaşıp oturdu, "Ömer" dedi, genç adamın gözleri ona kaydı. "Ekin nasıl?"

 

Kafasını yavaşça iki yana salladı Ömer, genç kız bugün çok fazla uyuyordu, doğru düzgün konuşamamışlardı bile.

 

"Uyuyor"

"Melis bugün şirkete geldi, seni sordu."

 

Ömer'in bakışları arkadaşına döndü, "Burada olduğumu söylemedin değil mi?"

"Hayır, yerini bilmediğimi söyledim ama inanmış gibi görünmüyordu"

 

Rahatladı genç adam, burayı bilmesini istemiyordu.

 

"Burada olduğumu sen nasıl biliyorsun, konuşmamıştık"

 

Mert tebessüm etti, yaklaşık bir saat önce Ezgi'nin kapısına bir buket çiçek bırakmış, ufak bir sohbet gerçekleştirmişlerdi.

 

"Tahmin etmek zor değil ama Ezgi söyledi"

 

Ömer'in gözleri ona döndü, son zamanlarda Ezgi'yle aralarında yakınlık olduğunu fark ediyordu.

 

"Ezgi'yle aranızda ne var?"

 

Mert'in yüzünde koca bir tebessüm oluştu, sırtını duvara dayadı. "Güzel şeyler oluyor"

 

Kafasını yavaşça iki yana salladı Ömer, endişe doluydu. Genç kızın arkadaşı yüzünden üzülmesini kesinlikle istemiyordu. "Yapma Mert, iddiadan vazgeçiyorum. Sen kazandın sayalım, karşılığı ne ise yaparım. Ezgi'ye yazık etme, böyle bir şeyi hak etmiyor"

 

Mert'in yüzünde koca bir tebessüm belirdi, gözlerini arkadaşının gözlerine zaferle çevirdi. "Kazanacağımı söylemiştim" dedi, bir ses duyuldu geriden.

 

İkisinin de bakışı hızla döndü, Ezgi birkaç adım geride duruyordu. Arkadaşını merak edip erkenden hastaneye dönmüş, istemeden de olsa sohbetlerine kulak misafiri olmuştu.

 

Gözleri dolu dolu oldu, alt dudağını sertçe ısırdı. Mert hızla ayağa kalktı, "Ezgi" dedi, genç kız yanına yaklaşıp sert bir tokatı öfkeyle yüzüne geçirdi.

 

.... 

Sevgili oy vermeyip yorum yapmayıp sessizce okuyan okurlarım; Sizden ricam destek olabilmek için kenardaki yıldıza tıklamanız veya yorum yapmanız 💚

Loading...
0%