Yeni Üyelik
28.
Bölüm

27.Bölüm: Ölmedim

@mlkshnn

"Ezgi'yle aranızda ne var?"

 

Mert'in yüzünde koca bir tebessüm oluştu, sırtını duvara dayadı. "Güzel şeyler oluyor"

 

Kafasını yavaşça iki yana salladı Ömer, endişe doluydu. Genç kızın arkadaşı yüzünden üzülmesini kesinlikle istemiyordu. "Yapma Mert, iddiadan vazgeçiyorum. Sen kazandın sayalım, karşılığı ne ise yaparım. Ezgi'ye yazık etme, böyle bir şeyi hak etmiyor"

 

Mert'in yüzünde koca bir tebessüm belirdi, gözlerini arkadaşının gözlerine zaferle çevirdi. "Kazanacağımı söylemiştim" dedi, bir ses duyuldu geriden.

 

İkisinin de bakışı hızla döndü, Ezgi birkaç adım geride duruyordu. Arkadaşını merak edip erkenden hastaneye dönmüş, istemeden de olsa sohbetlerine kulak misafiri olmuştu.

 

Gözleri dolu dolu oldu, alt dudağını sertçe ısırdı. Mert hızla ayağa kalktı, "Ezgi" dedi, genç kız yanına yaklaşıp sert bir tokatı öfkeyle yüzüne geçirdi.

 

Arkasını döndü, nereye gideceğini bilmeden koşar adımlarla uzaklaştı, Mert hızla arkasından takip ediyor, yetişmeye çalışıyordu.

 

"Ezgi!" dedi, defalarca seslendi, genç kız arkasına bile bakmadı. Kalbi hızla çarpıyor, gözlerinden yaşlar öfkeyle süzülüyordu.

 

Bahçeye çıktı, Mert tüm hızıyla koşup sol bileğini yakaladı, genç kız istemsizce kafasını çevirdi, gözleri adamın gözlerine kaydığında sağ elini hızla kaldırıp adamın yanağına sert bir tokat daha geçirdi. İçindeki hayal kırıklığını bastıramıyordu.

 

"Defol!!"

 

Bileğini hızla çekip koşarak bahçeden çıktı. Öylesine hızlıydı ki adımları nasıl attığını bile bilmiyordu. Caddenin önünde adımını durdurdu, olabildiğince kaçıp uzaklaşmak istedi. Arkadaşını hatırladı, onu burada yalnız bırakamazdı. Derin bir nefes aldı, sakinleşmeye ve olanları unutmaya ihtiyacı vardı. Yanında bir otobüs durağı bulunuyordu, ağır adımlarla yaklaşıp oturdu.

 

Bahçenin orta yerinde duruyordu Mert, kaskatı kesilmişti. Ayakları yere sabitlenmiş, hareket etmesini engelliyordu. Bakışları sadece bahçe kapısındaydı, gözlerini kapayıp cesaretlendirici bir soluk aldı. Toparlanıp hızla koştu, bahçeden çıktığında gözleri durağa kaydı.

 

Ağır adımları önünde durdu, Ezgi kafasını eğmiş yüzüne bakmamak için kendine hakim olmaya çalışıyordu. Öfke doluydu, göz teması olduğu anda çevredeki insanları umursamadan bağırıp çağıracaktı.

 

"Ezgi" dedi Mert, genç kız ayağa kalktı. Onu görmeye de sesini duymaya da tahammülü yoktu. Kafasını hızla iki yana sallayıp yönünü hastanenin bahçesine çevirdi.

 

"Özür dilerim"

"Git!" dedi Ezgi öfkeyle. Genç adam kararlıydı, kalbinden geçenleri duyması için elinden geleni yapacaktı.

 

"Açıklamama izin ver, lütfen"

"Senden nefret ediyorum!"

 

Tek adım attı, Mert bileğinden tuttu. Genç kızın bakışlarını ayırma çabasına rağmen gözlerine bakmaya çalışıyordu.

 

"Doğru, bir iddiamız vardı"

 

Genç kız gözlerini kapadı, yanakları yaşla doldu. Ona karşı yumuşadığı ve bir şans verdiği için kendinden nefret etti. Bileğini hızla geriye çekti, hızlı adımlarla hastaneye ilerlediğinde Mert derin bir soluk aldı.

 

"Yüzüme bakmaman, beni umursamaman, sürekli kaçman.. Bunlar benim için çok yabancıydı Ezgi!"

 

Adımlarını, genç adamın bahçeyi inleten haykırışı ile durdurdu.

 

"Daha önce hiçbir kız bana bu şekilde davranmadı" dedi sadece sesini ona duyurarak.

 

Kafasını eğdi Mert, "Ben ilk defa bir kızın sadece gözlerime bakması için bile çaba sarfettim. İddiaya girdim evet ama onun için yaptığım hiçbir şey olmadı. Sen çok farklıydın. Konuştukça daha fazla konuşmak, gördükçe de daha fazla görmek istediğim biri oldun."

 

Alt dudağını ısırdı Ezgi, kafasını iki yana sallıyordu. Kalbinde artık adamın tek sözüne bile inanç yoktu. Yanakları yaşla doldu, "Senden nefret ediyorum" dedi, Mert hızla koşup önüne dikildi.

 

"Ezgi.. zaman geçtikçe sen benim için çok farklı bir konuma geldin. Her anda ismini görmek, duymak, yazmak istediğim büyük bir alışkanlık oldun."

 

Genç kız bir adım geriye gitti, sdsmdns olabildiğince uzaklaşmak istiyordu. Avuçlarıyla iki yanağını sildi, "Bir daha seni görmek istemiyorum"

 

Arkasını dönüp hastaneye koştu, genç adam tepkisizdi. Gözden kaybolana kadar izledi, kalbinin delice çarptığını hissediyordu. Elini yavaşça üzerine bıraktı, bir nefes hissetti arkasında.

 

Kafasını çevirdi, gözleri Ömer'le buluştu, onları merak ettiği için arkalarından çıkmıştı.

 

"Hislerine inanması için zamana ihtiyacı var."

"His mi?" diye sordu Mert, merakla arkadaşının gözlerine bakıyordu.

 

"Aşk oğlum, aşk. En korktuğun şey başına geldi"

"Ne?"

 

Duraksadı, elini yavaşça kalbinin üzerinden indirdi. En derinlerde kanat çırpmaya çalışan kuşlara engel olmaya çalıştı, yapamadı. Kalbinde öylesine bir his vardı ki, önüne geçemiyordu.

 

"Hadi Mert, biraz kafanı toparla. Sonra ne yapacağına karar verirsin"

 

Kafasını iki yana salladı genç adam, sabırsızdı. Beklemek istemiyordu, telefonunu çıkarıp Ezgi'nin ismini buldu. Arama tuşuna dokundu, cevap gelmeyince çaresiz bir solukla kapattı.

 

Bir ses duyuldu o anda, Ömer'in telefonu çalıyordu. Cebinden çıkarıp ekrana baktı, sekreterinin ismini gördü.

 

"Alo"

"Ömer Bey, onaylamanız gereken bir dosya var"

"Tamam geliyorum"

 

Kulağından indirdiği telefonu cebine bırakıp arkadaşına döndü, "Şirkete gitmem gerek"

"Bende geliyorum"

 

Kafasıyla onayladı, iki genç adam arabaya doğru ilerledi.

 

.... 

 

Gözlerini yavaşça araladı Ekin, oldukça bitkindi. Kulağına koridordan sesler ulaşıyordu, uykusunu bölendi. Kolunda serum vardı, üstündeki pikeyi kaldırıp ayaklarını yerden indirdi.

 

Diğer eliyle serumunu askıdan indirip tuttu, yatağın kenarında bir çift terlik vardı, giydi. Ağır adımlarla kapıya yaklaşıp araladı.

 

Gözleri sesin sahibine döndü, Ezgi kapının önünde oturmuştu. Gözlerinden yaşlar akıyor, ara aras tutmaya çalıştığı hıçkırıklarını bırakıyordu. Ne kendine ne de genç adama öfkesi dinmiyordu.

 

Ekin'in yüzü asıldı, zar zor attığı adımlarını arkadaşının önünde durdurdu. Yavaşça yanına oturdu, Ezgi'nin gözleri ona döndü, gözlerini hızla silip toparlanmaya çalıştı.

 

"Ağlayacak mısın hala? Uyuyamıyorum" dedi, tek düşündüğü arkadaşının gözyaşlarını dindirmekti.

 

Toparlanmaya çalıştı Ezgi, derin nefes aldı, "Özür dilerim" dedi, biraz da olsa sakinleşebilmişti, sesinin arkadaşına ulaştığını bilmiyordu.

 

Ekin bakışlarını arkadaşının avucunda sıkıca tuttuğu telefona çevirdi, ekranda Mert'in onlarca cevapsızı vardı.

 

"İlk gördüğüm yerde kafasını kıracağım" dedi, Ezgi'nin gözleri ona döndü, bakışları telefona döndüğü anda ekranı kapattı.

 

"Neden serum bitmeden yataktan çıktın?"

"Sen böyle ağlarken ben yatakta nasıl durabilirim?"

"Özür dilerim"

 

Ekin kafasını iki yana salladı, istediği özür değildi, arkadaşının derdini dinleyip yardımcı olmaktı.

 

"Özür dileme, ağlama. Bana olanları anlat ve rahatla"

 

Ezgi derin nefes verip ayağa kalktı, arkadaşının önüne dikilip elinde tuttuğu serumu aldı. Genç kız da arkasında kalktı, arka arkaya odaya girdiler.

 

Ezgi'nin yardımıyla yatağına girdi Ekin, serum yeniden askıya asıldı.

 

"Beni başından mı attın sen şimdi?" diye sordu Ekin, gözlerini kısıp.

 

Ezgi kızarık gözlerine rağmen yüzünde ufak bir tebessüm oluşturdu.

 

"Çünkü çok konuşuyorsun" dedi, sandalyeyi yaklaştırıp arkadaşının yanına oturdu. "İyi misin?" diye ekledi.

 

"Bunu şu an sana ben sormalıyım"

"İyiyim daha iyi olacağım"

"O ne yaptı da böyle üzüldün?"

"Tamamen benim hatam, değişeceğine inanmıştım"

 

Ekin'in gözleri büyüdü, aklında tek ihtimal yer aldı. "Başka kızlarla mı görüştü?"

"Onu da yapmıştır"

"Ne oldu o zaman? Anlat Ezgi"

 

.... 

 

Öfkeyle büyüdü Ekin'in gözleri, duyduklarına inanmak istemiyordu. "Gerçekten kafasını kıracağım!" dedi, Ezgi'nin telefonu duyuldu.

 

Genç kız ayağa kalkıp çantasından çıkardı, ekranda 'Ömer' ismini gördü. "Ömer arıyor" dedi, Ekin elini uzatıp telefonu hızla elinden aldı. Söylemek istediği birkaç kelime vardı.

 

"Ne istiyorsun Ömer!!" dedi öfkeyle, Ezgi şaşkınlıkla bakıyordu. Genç adam ise yumuşatma yolunu arıyordu.

 

"Ekin gerçekten benim bir hatam yok"

"Ne seni ne de o arkadaşını bir daha görmek istemiyoruz!"

"Ben sadece Ezgi'ye güvendim, Mert'in onu rahat bırakması için bir yol olarak gördüm"

 

Ekin kafasını iki yana salladı, ona inanmıyordu. Arkadaşının gözyaşlarının da hayal kırıklığının da sebebi iki adamdı.

 

"Arama bir daha!"

 

Telefonu hızla kapattı, Ezgi şaşkınlıkla ayağa kalktı. Telefonu elinden aldı, "Neden bunu yaptın Ekin?"

 

"Hak etti, bir daha seni üzrmeyecekler"

"Ömer'in suçu yok, inanıyorum ben ona. Mert'in durdurmak için yapmış"

 

Duruldu Ekin, gözlerine bakıyordu. Biraz da olsa öfkesi dinmiş, onu görmek için delice çırpınan kalbine hakim olamayacağını düşünüyordu.

 

"O hiç söz etmese de ben farkındaydım, Ömer her daim Mert'i benden uzak tutmaya çalıştı. Bu olayda tamamen masum."

 

Alt dudağını ısırdı genç kız, kafasını yavaşça eğdi. "Hata ettim sanırım"

"Evet" dedi Ezgi, elini elinin üzerine bıraktı. Ne olursa da ikisini birbirinden uzak tutmamak için çabasına devam edecekti.

 

"Hadi şimdi onu ara"

"Arayamam, kızmıştır bana. Telefona cevap bile vermeyebilir"

 

Ezgi tebessüm etti, telefonda genç adamın ismini buldu. Arama tuşuna dokunup arkadaşının avucuna bıraktı. İlk çalışta genç adamın 'Alo' deyişi duydu.

 

"Açtı!" dedi Ezgi, Ekin yavaşça kulağına yaklaştırdı. Suçluluk hissediyordu, "Ömer"

 

Genç adam duyduğu sesle derin bir nefes aldı, rahatlamıştı. Kısa bir an bile olsa onu bir daha görmeyeceğinin korkusunu yaşamıştı.

 

"İyi misin Ekin?"

"İyiyim" kelimeler ağzından fısıltıyla çıkıyordu, ne diyeceğini bilemez haldeydi.

 

"Ufak bir işim var, bitirip hastaneye geleceğim. İstediğin bir şey var mı?"

 

Genç kız şaşırdı, onu görmek istemeyeceğini düşünmüştü. Kalbi delice çarptı, "Gelecek misin?" dedi emin olmak adına.

 

Genç adam tebessüm etti, "Evet, tabii ki"

"Az önce söylediğim o kadar şeye rağmen mi?"

 

Tebessüm etti Ömer, derin bir soluk aldı. "Seni sevdiğimi biliyorsun" dedi, Ekin sustu. Gözleri dolu dolu oldu, sessizleşti.

 

"Kolay pes eden biri değilim, sen kovsan bile ben yine hastaneye geleceğim"

 

Yanağına ufak bir damla yaşın süzüldüğünü hissetti Ekin, kalbinde tek bir cümle tekrar ediyordu, 'Lütfen pes etme, beni burada hiç yalnız bırakma"

 

"Ben.. Özür dilerim az önce söylediğim her şey için"

 

Ömer'in yüzünde koca bir tebessüm belirdi, rahatlamıştı. "Böyle yaparsan işimi yarım bırakıp dönerim"

 

Ekin hızla kafasını iki yana salladı, "Hayır halletmeden gelme"

"Seni Seviyorum Ekin, görüşürüz sonra"

 

Genç kız telefonu yavaşça elinden indirdi, yanakları yaşla doldu. Alt dudağını yavaşça ısırdı, "Bende.. Bende seni çok seviyorum"

 

Ezgi yavaşça ayağa kalktı, yatağın kenarına oturdu. Elini arkadaşının yüzüne uzatıp yanağındaki yaşları dikkatle sildi. "İşkence bu, bile isteye kendine verdiğin bir işkence."

 

Kafasını iki yana salladı Ekin, iki kız birbirine sıkıca sarıldı.

 

.... 

 

Asansörden çıkış yaptı Ömer, elinde ufak bir poşet vardı, içerisinde bir kutu bulunuyordu. Gözleri koridora kaydı, Ezgi'yi gördü. Dalgın ve tepkisizdi, odanın bitişiğinde oturmuştu. Elinde telefonu vardı, kafasını yere eğmişti.

 

Derin nefes aldı genç adam, yaklaşıp yaklaşmama arasında kısa bir tereddüt yaşadı, bu durumda olmasında kendinde de kusur buluyordu, arkadaşına daha net bir şekilde engel olmalıydı.

 

Ağır adımlarla yaklaştı, yanına oturdu, genç kızın hiç tepki vermedi, telefonunun ekranını ona çevirdi, Mert'in ısrarlı arayışlarından biri vardı.

 

"Telefonu kapatmak istiyorum ama Ekin'in ailesi için yapamıyorum."

 

Ömer bakışını ondan ayırdı, "Ben burada kalacağım, sen kafanı dağıtacak bir şeyler yapmalısın"

 

Ezgi kafasını yavaşça iki yana salladı, "Ekin bugün biraz halsiz, onu bırakmak istemiyorum"

"Sende kötü görünüyorsun, dinlenmelisin. Ekin'i merak etme, gözümü üzerinden ayırmayacağım"

 

Ona döndü Ezgi, bundan emindi. Genç adam tıpkı onun gibi arkadaşına dikkat edecekti.

 

"Buna hiç şüphem yok"

"Hadi o zaman, çantanı alıp git"

 

Ayağa kalktı, kararlıydı. Ezgi onaylayarak doğruldu. Odanın kapısını yavaşça araladı, arkadaşı derin bir uykudaydı. Sessizce çantayı alıp çıktı, Ömer vedalaşıp odaya girdi.

 

Kapıyı yavaşça örttü, elindeki poşeti dolabın üzerine bırakıp sandalyeye oturdu, gözlerini genç kıza çevirdi.

 

.... 

Kaza Öncesi...

 

Şirketteydi genç adam, odasında ve koltuğunda oturuyordu. Önünde yığınla dosya vardı, çalışmak onun için kurtuluş yoluydu.

 

Günlerdir genç kızın yüzünü görmemiş, sesini duymamıştı. Ekin, arkadaşının ihanetini de sevdiği adamın ondan gizleyişini bir türlü sindirememişti. Uzun bir düşünme sürecindeydi, kendini odasına kapatmış, inanmamak için ikna etmeye çalışıyordu.

 

Telefonu baş ucundaydı, genç adamın bir haftadır süregelen yüzlerce arayışına bir defa bile cevap vermemişti, bunca zaman gizlediği için öfkeliydi.

 

Ömer bir an bile pes etmemiş, ona ulaşmanın her yolunu denemişti. Bazen sokağa gidiyor, gizli bir şekilde odasının camının önünde onu bir an bile olsa görmek için bekliyor, bazen de Ali'yi takip edip ablasına haber gönderiyordu. Fakat hiçbiri genç kızı yumuşatmaya yetmiyordu.

 

Günlerdir sadece resimlerine bakıyor, inadının son bulmasını diliyordu Ömer, telefonu yine elindeydi. Galeriden genç kızın olduğu bir resmi açmıştı, baş parmağı kızın gülen yüzünde, yeşil gözlerinde özlemle geziniyordu.

 

"Bu inadın ne zaman bitecek?" dedi sıkıntıyla, bakışını ekrandan ayırmıyordu. Bir zil sesi duyuldu o anda, telefon çalıyordu. Heyecanla doğruldu, dayanamayıp sonunda arayışlara dönüş yaptığını düşünüyordu.

 

Ekranda yabancı bir numara gördü, merakla kulağına yaklaştırdı, " Alo"

"Ömer Aslanlı" dedi karşılık olarak telefonun diğer ucundaki kişi, bir adamın sesiydi.

 

"Benim, siz kimsiniz?"

"Anlaşma yapmamak için direndiğin, iki defa senin yüzünden reddedilen şirketin genel müdürü, Hasan Demiral"

 

Genç adamın gözleri büyüdü, hızla ayağa kalktı. Hileyle iş yapmak isteyen bu şirketi iki defa reddetmiş, onları kendi şirketinden uzaklaştırmıştı. Öyle bir şirketle işi olamazdı.

 

"Ne istiyorsun?"

"Önemli bir konu var, görüşmemiz gerek."

 

Genç adam kafasını şiddetle iki yana salladı, bu görüşmeyi kesinlikle kabul etmeyecekti.

 

"Konuşacak hiçbir şeyimiz yok! Ne benim ne de şirketin sizinle işi olur"

"Bu görüşme iş için değil, sevdiğiniz kişiler için yararlı olacak"

 

Ömer'in adımı durdu, "Ne? Tehdit mi ediyorsun?! Onlardan birine zarar gelirse seni bulur, pişman ederim!"

 

Telefonun ucundaki adam gülümsedi, üzerinde koca bir rahatlık vardı. "Hayır, hayır bize yakışmaz böyle şeyler. Sadece iş yapmak istiyoruz. Yarım saat sonra geçen gün görüştüğümüz yerde sizi bekliyor olacağım"

 

Telefonu kapadı, Ömer'in öfkeli gürleyişi umurunda bile değildi. Genç adam tekrar aramaya çalıştı, 'Aradığınız kişiye şu anda ulaşılamıyor" sesini duydu, gözleri endişeye büründü.

 

Hızla ceketini aldı, odadan çıkarken de aklında tek bir kişi vardı, mesaj kısmını açtı, "Meleğim sakın dışarı çıkma. lütfen, dediğimi yap" yazıp gönderdi, arabasına ilerledi.

 

.... 

Duştaydı genç kız, giyinip saçlarını kuruladı. Gözleri telefonuna kaydı, yatağının üzerine bırakmıştı. Yaklaşıp eline aldı, genç adamın aramaları dışında bir de mesaj vardı.

 

Merakla açtı, okuduğu gibi gözleri büyüdü. Anlam vermeye çalıştı, "Ne demek bu?"

 

Hızla geri aramaya dokundu defalarca arayışına rağmen cevap gelmemesi endişelenmesine neden olmuştu. Yatağının ucuna oturdu, yeniden 'Aşkım' ismine dokunduğunda, aynı anda telefonu çaldı. Ekranda genç adamın ismi vardı, Ekin derin bir nefes alıp kulağına yaklaştırdı.

 

"Alo"

"Merhaba, bu telefonun sahibi trafik kazası geçirdi. Şu an ambulansla hastaneye ilk yardım hastanesine götürüyoruz"

 

Genç kız duyduklarına inanmak istemedi, gözlerinden yanaklarına hızla yaşlar süzülmeye başlamıştı. Elleri tir tir titredi, aklına kötü bir şey geçirmemek için uğraşıyordu.

 

"İyi mi?.. Ömer iyi mi?" diyebildi zar zor, "Şu an müdahale ediliyor"

"Geliyorum!"

 

Hızla kapattı, koşar adımlarla evden çıktı. Caddeye ilerledi, durdurduğu taksiye aceleyle bindi. Yol boyunca gözyaşları hiç dinmedi, günlerdir aramalarına cevap vermediği için büyük bir pişmanlık hissetti.

 

.... 

Koşarak hastaneye giriş yaptı Ekin, gözlerini önce etrafta gezdirdi. 'Acil' yazan tabelayı gördü. O yöne ilerledi, ayakları onu taşımak da bile zorlanıyordu. Yanaklarında yaşlar hiç durmuyordu.

 

Uzun, geniş bir koridor vardı önünde. En ucunda, müdahale odasını gördü. Hızla o yöne koştu, içeri girmek için kapıyı açmaya çalıştığında bir hemşire engel oldu.

 

"İçeri giremezsiniz"

"Ömer.." Dedi genç kız, hıçkırıkları duyuldu. "Ömer Aslanlı kaza geçirmiş, ambulans buraya getiriyordu"

 

Hemşire kafasıyla onayladı, "Evet şu an müdahale ediliyor, lütfen dışarıda bekleyin"

 

Genç kız yavaşça geriye çekildi, tüm bedeni titriyor, onu kaybetme korkusunu yaşıyordu. Elini kapının yanındaki duvara uzattı, ayakta kalabilmek için güce ihtiyacı vardı.

 

Yavaşça banklardan birine oturdu, kafasını yere eğip gözyaşlarıyla beklemeye başladı. Parmaklarını birbirine geçirip dizlerinin üzerine bırakmıştı.

 

Tüm benliği pişmanlıkla kavruluyordu, sesini son olarak bir hafta önce duymuş, elini bir hafta önce tutmuş, sevgisini en son bir hafta önce dile getirmişti.

 

Gözyaşları hızlandı, yanında olabilmek, elini yeniden tutup aşkını dile getirmek istiyordu. "Ne olur, ne olur bir şey olmasın" dedi, bir koşuşturma duydu.

 

Bakışını sesin geldiği yöne çevirdi, dış kapıdan birileri koridora koşuyordu. Üç kişilerdi, genç kız hızla kafasını eğdi. Genç adamın anne babası ve bir genç kızdı.

 

"Oğlum! Oğlum nasıl?" diye sordu Emel Hanım kapının önünde yakaladığı hemşireye. Gözleri endişe doluydu, "Ömer Aslanlı kaza geçirmiş" dedi Kemal Bey daha sakin fakat endişe dolu bir ses tonuyla.

 

Ekin sessizce oturmuştu, varlığını hissettirmemeye çalışsa da hemşirenin vereceği cevabı duymak için çaba harcıyordu.

 

"Her türlü tetkik yapıldı, doktor kontrol ediyor"

 

Emel Hanım kafasını iki yana salladı, beklemeye sabrı yoktu. Bir an önce oğlunun durumunu öğrenmek istiyordu.

 

"Bana oğlumun durumunu söyleyin! Bekleyemem böyle"

 

Kemal Bey eşinin kolundan tutup sakinleştirmeye çalıştı, "Emel sakin ol"

 

Kadın kafasını hızla iki yana salladı, "Tamam, sizin için öğrenmeye çalışırım"

 

Hemşire arkasını dönüp odaya girdi, Emel Hanım geriye çekildi. Oturacağı bir yer arıyordu, gözleri birine kaydı. Genç kız karşılarında bulunan banklardan birinde sessizce oturmuştu.

 

"Bu kızın burada ne işi var!"

Öfkeyle yanına yaklaşmak istedi, Kemal Bey engel olup oturttu. Kadının gözleri kızın üzerindeydi, onca çabasına rağmen hala oğluyla birlikte olmasını sindiremiyordu.

 

Aralarında beş altı metrelik bir mesafe vardı, Ekin'in kafası yerdeydi. Bir an bile bakışını kaldırıp onlara bakmamıştı. Düşündüğü tek şey genç adamdan iyi bir haber almaktı.

 

Genç kızın gözlerinden süzülen yaşlar durmak bilmiyordu, canı hiç olmadığı kadar yanıyordu. Bakışlarını bazen kapıya çeviriyor sonra yeniden yere eğiyordu. Kalbinden de ona bir şey olmaması için dua ediyordu.

 

Emel Hanım gözlerini onun üzerinden ayırmıyor, burada oluşunu sindiremiyordu. "Onun burada olmasını istemiyorum!" dedi, sesi Ekin'in kulağına ulaştı. Umursamamaya çalıştı, düşündüğü tek şey genç adamdı.

 

Derin nefes verdi kadın, daha fazla dayanamıyordu. Ayağa kalktı, kocasının itirazına rağmen hızlı ve sert adımları genç kızın önünde durdu.

 

Ekin fark ettiği gibi yavaşça doğrulup ayağa kalktı, ne kadar cesaretli görünmeye çalışsa da bu kadının bakışları bile çekinmesine neden oluyordu.

 

"Senin ne işin var burada!?"

 

Gürleyişine rağmen Ekin, gözlerine bakıyordu, sessizdi. "Şimdi, hemen defol buradan! Oğlumdan uzak dur"

 

Genç kızın gözyaşları hızlandı, kafasını yavaşça iki yana salladı, genç adamdan haber almadığı sürece buradan gidemezdi.

 

"Emel hastanedeyiz, sakin ol" diyen eşine rağmen, gözleri öfkeyle kıza bakıyordu. Ona karşı geliyor olması, çileden çıkmasına sebepti.

 

"Karşı mı geliyorsun! Seni görmeye tahammülüm yok, anlamıyor musun? hemen çık git!"

"Gidemem.. Ömer'i görmem gerek" dedi Ekin cesaretle. Gözleri yaş doluydu, Emel Hanım derin bir nefes verdi, sinirle elini havaya kaldırdı, yüzüne tokat atmaya hazırlandığı sırada sert bir ses tonuyla eli havada kaldı.

 

"Sakın! Sakın anne!" dedi Ömer, odadan çıkmıştı. Kolu alçıda, yüzü gözü yara içindeydi. Doktorun gidişiyle ayaklanmış, kapıdan çıktığı anda annesinin tokat atma girişimini görmüştü.

 

Gözleri öfke doluydu, sızlayan ayağına rağmen hızlı adımlarla yaklaştı, genç kızın önünde durdu. Sırtını ailesine dönüp elini yavaşça yüzüne yaklaştırdı, gözyaşlarını silmeye çalıştı.

 

"Meleğim" dedi, genç kız derin bir soluk aldı, iyi ve ayakta olduğunu görmek rahatlamasını sağlamıştı. Genç adam iki yanağını da silip alnına ufak bir öpücük kondurdu. Ne annesi ve ne de diğerleri umurundaydı, gözleri sadece delice özlediği yaş dolu bir çift yeşildeydi.

 

Elinden sıkıca tuttu, öfkesine hakim olmaya çalışıyordu. Bakışını annesine çevirdi, işaret parmağını sinirle salladı. "Bu son uyarım olacak anne! Bir daha, bir daha ona el kaldırmayı aklından bile geçirmeyeceksin!!"

 

Emel Hanım cevap vermek yerine sadece oğlunun sıkıca elini tuttuğu genç kıza bakıyordu, Kemal Bey oğluna baktı. "İyi misin oğlum?"

 

"İyiyim, gidebilirsiniz"

"Kaza nasıl oldu? O şirketin mi parmağı var içinde?"

"Sonra konuşalım"

 

Gözleri genç kıza kaydı, onu daha fazla endişelendirmek istemiyordu.

 

"Dikkat et oğlum" dedi Kemal Bey, Ömer kafasını sallamakla yetindi. Melis sessizdi, gözleri içiçe olan ellerden ayrılıp Ömer'e döndü.

 

"Geçmiş olsun Ömer." kafasını sallamakla yetindi Ömer.

 

Kemal Bey'in adımıyla üçü hastaneden uzaklaştı, Ekin bakışlarını yeniden genç adama çevirdi. Yara içinde olan yüzü, alçıya alınan tek kolu ve adım atmakta zorlanan tek ayağı içinin sızlamasına neden oldu.

 

Kollarını boynuna sıkıca doladı, kafasını boyun boşluğuna gömdü. Kokusunu derin derin içine çekti, Ömer memnun ve sessizdi, günlerdir süren özleminş gidermek adına kolunu zorlanarak beline doladı.

 

"Seni çok özledim" dedi, genç kız yavaşça geriye çekildi. Yüzüne baktı, "Aptal!" dedi öfkeyle.

 

Yanaklarına yaşlar yeniden süzülmeye başladı, "Seni süründürmeme bile izin vermiyorsun! Ne bu halin?"

 

Tüm öfkesi, kızgınlığı kaza yaptığını duyduğu anda yok olup gitmişti. Genç adam tebessüm etti, elini yüzüne yaklaştırıp gözyaşlarını silmeye çalıştı.

 

"Seni bu şekilde görebileceğimi bilseydim böyle bir oyun hazırlardım"

 

Genç kızın gözleri yaşlara rağmen büyüdü, "Böyle bir şey yaparsan öldürürüm seni"

 

Ömer güldü, tek kolunu bir daha boynuna sıkıca sardı, saçlarını kokladı.

 

"Seni çok özledim"

 

Genç kız geriye çekilip yüzüne baktı, endişe doluydu. "Kaza nasıl oldu ve doktor ne dedi?"

 

"Benim dikkatsizliğim sadece" sustu, onu endişelendirmemeye çalışıyordu. "Doktor da önemli bir şey olmadığını söyledi"

 

Kafasını iki yan salladı Ekin, kesinlikle inanmıyordu. Az önce babasının kelimelerini de genç adamın engel olmaya çalıştığını da görmüştü.

 

"Doğruyu söyle lütfen, gizleme artık hiçbir şeyi"

 

Genç adam gözlerine baktı, zihninde gizlediği bir şeyden dolayı ayrı geçirdiği süreç yer aldı, bunu bir daha göze alamadı.

 

"Tamam, anlatacağım."

 

Elini sıkıca tuttu, "Anlaşmada hile olduğunu fark ettiğim şirketin genel müdürü görüşmek istedi. Oraya giderken de ufak bir kaza geçirdim"

 

Genç kızın yanağına tekrar bir damla yaş süzüldü, gözleri endişeyle büyüdü. "Onların işiydi" dedi, genç adam emin bir şekilde kafasını olumlu anlamda salladı.

 

"Ama merak etme, şikayette bulundum, yakalandılar bile"

 

Derin nefes verdi Ekin, elini canını yakmamaya gayret ederek adamın yüzüne bıraktı, sakallarında yavaşça gezdirdi.

 

"Canını.. Çok mu yaktılar?" diye sordu, gözlerinden hızla yaşlar süzüldü.

 

"Hayır, hayır meleğim. Bak çok iyiyim"

 

Genç kızın yüzünde gözyaşlarına karşısı ufak bir tebessüm belirdi, durumuna rağmen inatla iyi olduğunu söylüyordu.

 

"Evet. Yüzündeki yaralar, gözündeki morluklar ve kolundaki alçıyı saymazsak gayet iyisin" "

 

Tebessüm etti Ömer, delice özlediği günler zihninde vardı. Tek kolunu yeniden ona sıkıca sardı, gerisi umurunda bile değildi, o yine yanındaydı, onu affetmişti.

 

"Sen beni affettin, gerisi önemli değil"

 

Geriye çekildi Ekin, gözlerini kıstı. "Affettiğimi söylemedim" dedi, genç adam merakla yüzüne baktı, "Ama geldin"

 

Genç kız kafasını onaylayarak salladı, "Geleceğim tabii! Süründürmeye devam edebilmek için iyi olduğunu görmem gerekiyordu"

 

Güldü Ömer, "Bende seni seviyorum" dedi, genç onu bir daha süzdü. Durumu pek içaçıcı görünmüyordu.

 

"Doktor ne dedi? Tam olarak iyileşmen için ne yapman gerek?"

"Biraz af, biraz sevgi, bir çift yeşil göz ve biraz tebessüm. Sabah akşam ilacım bunlarmış"

 

Genç kız kendine hakim olamadı, yüzünde ufak bir tebessüm belirdi, gözlerini kıstı. "Bunları bir süre daha göremeyeceksin!"

 

Elinden tuttu, yönünü doktorun odasına çevirdi, "Nereye?"

"Yapılması gerekenleri doktordan duymam gerek"

"Gerek yok, iyiyim"

 

Ekin ona döndü, "Sus Ömer" dedi ciddiyetle. Genç adam gözlerini kıstı, "Bana Ömer deme"

 

Alt dudağını ısırdı genç kız, "Ömer.. Ömer ve Ömer" dedi, genç adam tebessüm etti. "Başımın belası"

 

.... 

Odadan çıktı genç kız, bakışını genç adamın gözlerine çevirdi, elinde reçete vardı. "Doktoru duydun. Birkaç gün evde dinlenecek ve ilaçlarını aksatmayacaksın"

 

Ömer kafasını yavaşça iki yana salladı, yüzünde sahte bir hüzün oluşturdu, kendini acındırmaya çalışıyordu.

 

"Ben.. Yalnız kullanamam ilaçları. Hem ben nasıl dinleneceğimi bile bilmiyorum hemde kolum çok acıyor" dedi, Ekin alt dudağını sertçe ısırdı, niyetini çok iyi biliyordu. Yanına gelmesini, onu affetmesini istiyordu.

 

"O yüzden bu süreçte ailenin yanına döneceksin."

"İstediğim bu değildi"

"İtiraz kabul etmiyorum, iyi olana kadar ne otelde ne de diğer evde kalacaksın"

 

... 

Derin nefes verdi genç adam, hastanenin kapısındaki caddedeydi, onu ikna etmenin başka yolunu düşünüyordu. "Arabam da burada değil, nasıl döneceğim eve?"

 

Genç kız tebessüm etti, cevap vermek yerine caddeye ilerledi. Bakışını yola çevirdi, gördüğü ilk taksiyi durdurdu.

 

"Hadi bin"

"Sende binecek misin?"

"Hayır Ömer, hiç çabalama seninle gelmeyeceğim"

 

.... 

Telefonunun sesiyle doğruldu genç adam, kendi evinde, yatağında dinleniyordu. Bir mesaj gelmişti, ekranı açtı. "Neredesin?" yazmıştı Ekin, odasında oturmuş, genç adamı merak ediyordu.

 

Ömer gülümsedi, "Yataktayım, dinleniyorum" yazıp gönderdi, anında ekranda bir yazı belirdi. 'Meleğim - görüntülü arama' yazıyordu. Yüzünde tebessüm oluştu, tuşa dokunup ekrana baktı.

 

"Beni özledin değil mi?" dedi, genç kız duymazdan geldi, delice özlese ve merak etse de belli etmemeye çalışıyordu.

 

"Kamerayı sağa çevir" dedi, genç adam anlam veremese de dediğini yapıp odanın sağ köşesine çevirdi.

 

"Şimdi de sola çevir"

 

Genç adam diğer köşeye de çevirdi, genç kız gözlerini kıstı, "Doğru söylemişsin, yataktasın." Dedi, Ömer'in yüzünde koca bir tebessüm oluştu. "Bana inanmadığın için aradın değil mi?"

 

Umursamaz olmaya çaba gösteriyordu Ekin, "İlaçların nerede?"

 

Genç adam yanıbaşındaki komodin çevirdi kamerayı, tüm ilaçların paketleri açılmıştı. Derin nefes aldı Ekin, onu yatakta dinlenirken görmek biraz da olsa rahatlamasına neden olmuştu.

 

"Seni her saatbaşı arayıp kontrol edeceğim, sakın yataktan çıkma"

 

Ömer güldü, bu durum oldukça hoşuna gitmişti. "Her saatbaşı yüzünü göreceğim, çok iyi oldu"

 

Ekin derin nefes alıp görüntüyü kapattı, telefonunda normal arama yapıp cevap vermesini bekledi. Genç adam şaşkındı, "Neden kapattın?"

"Beni sadece bir dakika görebileceksin" dedi, Ömer'in kahkahası duyuldu. "Başımın belası" dedi.

 

"Şimdilik kapatıyorum, uyumaya çalış. Bir saat sonra arayacağım"

 

.... 

Yatağında yatıyordu Ömer, aradan iki gün geçmiş, genç kız dediği gibi her saat başı onu arayıp durumunu ve ilaçlarını kontrol etmişti.

 

Telefonundaki saate baktı, yüzünde endişe belirdi. İlk defa genç kızın arayışı gecikmişti. Merak doluydu, dayanamayıp rehberde ismimi buldu. Arama tuşuna dokunup kulağına yaklaştırdı, "Meleğim, arama saatin geçti" dedi cevap verildiği anda.

 

"Unutmuşum seni, şu an müsait değilim. Sonra konuşalım"

 

Genç adamın yüzü asıldı, arkadan sesler geliyordu, "Evde değil misin?"

"Hayır, arkadaşlarımla görüştüm"

"Erkek var mı aralarında?"

"Evet, üç kişi"

 

Yavaşça doğruldu Ömer, ayaklarını yataktan indirdi. "Bende geliyorum, neredesiniz tam olarak"

"Hayır, hayır sakın yataktan çıkma"

 

Zil sesi ulaştı genç adamın kulağına o anda, "Kapatma, kapıya bakacağım."

 

Telefon elinde zar zor attığı adımlarla kapıya yaklaştı, kilidi çevirip kolunu indirdi. Karşısında gördüğü kişi yüzünde şaşkınlık oluşturdu.

 

Elinde paketlerle gülümsüyordu Ekin, delice özlediği adamı özel olarak yaptığı yemeklerle ziyarete gelmişti.

 

"Meleğim" dedi Ömer tebessümle. Hala telefon elindeydi, kapattı.

 

"Yemek servisi" deyip içeri girdi genç kız. Paketleri salondaki masaya bırakıp bakışını genç adama çevirdi. "Yemeklerin hepsini senin için yaptım, kendi ellerimle yedireceğim"

 

Kafasını onaylayarak salladı Ömer, şaşkın bir mutluluk yaşıyordu, yanına yaklaştı, genç kız sıkıca sarıldı. Bu küslüğü daha fazla sürdürememiş, erken vakitlerde buraya gelebilmek hazırlık yapmaya başlamıştı.

 

.....

Koltuğun üzerinde oturmuştu Ekin, genç adamı kafası dizinin üzerindeydi. Elini saçlarında gezdiriyor, kısa tutamları parmaklarının içinde hissediyordu.

 

Günler sonra başbaşa yemek yemiş, sohbet etmişlerdi. İkisi de birbirini delice özlemişti.

"Deren" dedi Ekin, arkadaşının ihanetini kabullenemiyordu.

 

"Neden böyle bir şeyi yaptı? Bana neden ihanet etti?"

 

Genç adam elini sıkıca tuttu, iki dudağına yaklaştırıp ufak bir öpücük kondurdu.

 

"Sormama hiç fırsat vermedi"

"Nerede olduğunu gerçekten bilmiyor musun?"

 

Kafasını iki yana salladı Ömer, ona ulaşma çabaları hep başarısız olmuştu.

 

"Sadece yurtdışında bir ülkede olduğunu biliyorum"

"Bana bunu yapma nedenini öğrenmek istiyorum"

"Belki birgün bunun için döner"

 

Kafasını iki yana salladı Ekin, arkadaşını çok iyi tanıyordu. "Dönmez" dedi gözünden usulca bir damla yaş süzüldü, hala onu delice merak eden ve seven bir tarafı vardı.

 

....

Genç kızın iki dudağının arasından aynı isim yankılandı, derin bir uykudan çıkış yapmak üzereydi. Aklında ve kalbinde çocukluk arkadaşı vardı.

 

"Deren" dedi fısıltıyla, genç adam merakla duruldu. Bu ismi daha önce de duymuştu, merakla yüzüne bakıyordu.

 

"Ekin"

 

Elini yavaşça saçlarının üzerine bıraktı, genç kız vücudunu o anda saran sıcaklık ile gözlerini yavaşça araladı.

 

"Nasılsın?"

 

Genç kız gözlerini odada gezdirdi, Ezgi'yi merak ediyordu, son hatırladığı yaşadığı hayal kırıklığıyla gözyaşı döktüğüydü.

 

"Ezgi.. nerede?"

"Onu merak etme, kendini toparlaması için gönderdim"

 

Ekin yavaşça doğruldu, sırtını yastığına dayadı. "Mert.. Onu çok üzdü"

"Biliyorum.." kafasını eğmişti Ömer, kötü hissediyordu.

 

"Engel olamadım"

"Bundan sonrası için izin verme, Ezgi'yi üzmesine müsaade etme"

"Merak etme, bir daha böyle bir şey olmayacak"

 

Genç kız rahatladığını hissetti, genç adam sözünü tutup engel olacaktı. Ayağa kalktı Ömer, dolabın üzerine bıraktığı poşeti eline alıp genç kıza uzattı.

 

"Bu ne?"

"Senin için. Hadi aç"

 

Genç kız merakla eline aldı, poşeti açtı, içerisinde bir telefon kutusu gördü. Şaşkınlıkla kutuyu da açtı, son model bir cep telefonuydu.

 

"Ufak bir hediye"

 

Kafasını iki yana sallayıp telefonu geri uzattı Ekin, "Teşekkür ederim ama kabul edemem. Zaten burada buna ihtiyacım da olmuyor"

 

Genç adamın yüzünde ufak bir tebessüm oluştu, "Ama benim ihtiyacım oluyor, istediğim her anda seni duyabilmem gerek."

 

Uzattığı telefonu yeniden ona yaklaştırdı, "Yeni bir simkart var içinde, eski numaranla hemen hemen aynı. Şimdilik de sadece Ezgi'nin ve benim ismim kayıtlı."

 

Genç kız tepksizdi, onu izliyor ve dinliyordu. "Bakma öyle, sana ödünç verdiğimi düşün. Yeni bir tane aldığında geri alırım" kabul etmesi için çabalıyordu genç adam, Ekin kafasını iki yana salladı.

 

"İtiraz kabul etmiyorum. İncele biraz, bakalım beğenecek misin?"

 

Derin nefes verdi Ekin, geri çevirmesi için fırsat bile yoktu. Kabullenerek tuşuna dokundu, ekran açıldı. Yavaşça kaldırdı, kamerayı açıp genç adamın birkaç tane resmini gizli çekti. Onun olmadığı anlarda sığınacağı, güç isteyeceği birkaç fotoğraf..

 

....

Telefonun sesiyle doğruldu genç adam, cebinden çıkarıp ekrana baktı, Ezgi'nin ismini gördü.

 

"Alo"

"Ömer, Ekin iyi mi?"

 

Ömer'in gözleri genç kıza döndü yatağında oturmuş, merakla onu dinliyordu.

 

"Evet, iyi."

"Telefonu verebilir misin?"

 

Kafasıyla onayladı, telefonu Ekin'e uzattı. Genç kız ekranda arkadaşının ismini görüp kulağına yaklaştırdı.

 

"Ezgi" dedi, Ömer onları rahat bırakmak adına ayağa kalkıp odadan çıktı. Ezgi telaşla adımını bir durdurdu, bir cadde karşıya geçmeye çalışıyordu.

 

"Az önce Doğan'la karşılaştım, sana ulaşamadığını ve çok merak ettiğini söyledi.

 

Genç kız duraksadı, zihninde onunla geçirdiği tüm anlar tek tek yer aldı, gözleri büyüdü. Hafıza yerinde değilken, onu kaçıran kişiyle zaman geçirmişti.

 

"Yerimi söyledin mi?"

"Evet, çok ısrar edince söylemek zorunda kaldım. Sanırım şu an oraya geliyor"

 

Ekin'in gözleri büyüdü, eli ayağı telaşla birbirine girdi. "Hayır Ezgi gelemez! Ona engel olman lazım!"

 

Yüzünde şaşkınlık oluştu Ezgi'nin, arkadaşının telaşına anlam vermeye çalışıyordu.

 

"Neden? Onu görmek isteyeceğini düşünmüştüm"

"Ömer'i görmemesi gerek, bir şey yap Ezgi lütfen. Engel ol ona"

 

Ezgi adımını durdurdu, Doğan gitmişti, ona ulaşmak mümkün değildi, çoktan hastanenin yolunu tutmuş olduğundan da emindi.

 

"Ona ulaşamam ama halledeceğim. Hemen hastaneye geliyorum"

 

Hızla kaldırımın ucuna geçti, bakışlarını sağa sola çevirdi. Bir taksinin yaklaştığını görüp heyecanla elini kaldırdı, bindi.

 

.... 

Nefes nefese odanın kapısını açtı Ezgi, hızla gelen taksiden inip koşarak kapıya gelmişti. Gözleri önce arkadaşına kaydı, Ekin kafasını minnetle salladı, Doğan'dan önce gelebildiğinin rahatlığını yaşıyordu.

 

Bakışlarını Ömer'e çevirdi Ezgi, "Ömer hemen gitmen gerek, Ekin'in annesi buraya geliyor"

 

Genç adam onaylayıp ayağa kalktı, apar topar vedalaşıp odadan çıktı. Kapıyı arkasından kapatıp sanldayeye oturdu , ikisi de derin bir soluk aldı.

 

"Yetiştim" dedi zaferle Ezgi, yüzünde tebessüm vardı.

 

"Teşekkür ederim" dedi minnetle Ekin, onun için yaptıkları her geçen daha çok artıyordu.

 

"Teşekkür etmeyi bırak ve bana anlat. Doğan ve Ömer arasındaki bağlantı ne? Arkadaş mı ikisi?"

 

Kafasını yavaşça iki yana salladı Ekin, "Biz üç kişiydik, birlikte büyüdük. Doğan, ben ve Deren. Üç arkadaş değil üç kardeştik, hep birlikteydik. Birbirimizden başka arkadaşımız yoktu, kimseyi aramıza kabul etmiyorduk."

 

Derin nefes verdi, arkadaşlarını hatırladıkça hala üzülen bir yanı vardı. "Deren'in babası, zengin bir ailenin şoförlüğünü yapmaya başlamıştı o sıralarda. "

"Ömer'in ailesinin mi?"

 

Kafasını olumlu anlamda salladı Ekin, genç adamın ismini o zamanlar duymaya başlamıştı ilk defa.

 

"Evet, Deren sık sık babasının yanına gittiği içinde Ömer'le tanıştılar. Onu o kadar çok sevmişti ki, sürekli ağzından Ömer'in ismi çıkmaya başlamıştı. Ben ve Doğan onu hiç görmeden tanıdık, öğrendik."

 

Alt dudağını ısırdı genç kız, gözleri parıldadı. Zihninde ömrünün en güzel anları yer alıyordu.

 

"Ben de o sıralarda bir adamla sık sık farklı mekanlarda karşılaşıyordum. İsmini, kim olduğunu bilmiyordum ama bu kadar tesadüf, aramızda bir çekim oluşturmuştu. Hatta üçüncü karşılaşmamızda gözlerime bakıp gülümsemişti"

 

Kafasını yavaşça yere eğdi, adamın o anki gülüşü onu etkisi atlına alan en büyük etkendi.

 

"Tanışmayı, ismini öğrenmeyi delice istiyordum fakat cesaretim yoktu. Sonunda dayanamayıp arkadaşlarıma ondan söz ettim. Deren mutluluğuma ve heyecanıma ortak oldu ama Doğan hep tepkisizdi. Onun hakkında tek yorum bile yapmıyordu."

"Neden?" diye sordu Ezgi, merakla dinliyordu.

 

"O beni, benim düşündüğüm gibi kardeş olarak görmemişti. Beni kaçırdığı zaman bunun farkında vardım"

 

Ezgi'nin gözleri büyüdü, şaşkınlıkla ayağa kalktı. "Ne? Doğan seni mi kaçırdı?" dedi, sesi odanın içerisinde yankılanmıştı. Bir ileri bir geri birkaç adım atıp bakışlarını aklına gelen bir şeyle arkadaşına çevirdi.

 

"Sana bir şey yaptı mı?"

 

Ekin kafasını yavaşça iki yana salladı, "Ben iki arkadaşımında ihanetiyle yüzleştim. Doğan'a beni kaçırması için yardım eden kişi Deren'di."

"Ne?!!"

 

Ellerinin titremeye başladığını hissetti Ekin, karanlık bir yerde saatlerce elleri ayakları bağlı şekilde bir başına kalmıştı.

 

Ezgi öfkeyle kafasını hızla iki yana sallıyordu, inanmak istemiyordu. "İkisi de çok tehlikeli! Bunu sana nasıl yaparlar?! "

 

Ekin arkadaşının elini tutup sakinleşmesini sağladı, yatağın kenarına oturttu. "Bu kaçırılma olayı bana Ömer'i verdi. İki arkadaşımı kaybettim ama onu kazandım"

"Nasıl?"

"Deren, Doğan'a yardım ettiği anda da pişman olmuş. Bu yüzden de Ömer'e gidip yardım istemiş. Ben o harabe yerden onun kucağında çıktım."

 

Ezgi tebessüm etti, "Baygınlık geçirmişim, kendime geldiğimde karşımda ilk onu gördüm. Defalarca karşılaştığım, tanışmayı delice istediğim kişi Ömer'miş, beni oradan o kurtarmıştı. İkimiz içinde şaşırtıcı bir karşılaşmaydı"

 

İki kızımda yüzünde tebessüm vardı, Ezgi'nin gözleri parıldıyordu.

"Bir daha da hiç ayrılmadınız"

"Evet"

"Doğan ve Deren'e oldu sonrasında?"

 

Genç kız duraksadı, o günleri dün gibi hatırlıyordu. "Doğan'ı bir daha görmedim, sır olmuştu. Ta ki günler öncesinde karşıma çıkana kadar, sonrasını biliyorsun zaten. Hatırlamadığım için görüşmeye devam ettim"

 

Derin nefes aldı Ezgi, "Peki Deren.. O nerede?"

"Sonrasında da görüşmeye devam ettik, Ömer'le birlikte olmaya başladığımız günlerden birinde de yok oldu"

 

"Sen, kaçırılmana yardım etmesine rağmen Deren'le görüşmeye devam mı ettin?"

 

Şaşkındı Ezgi, anlam vermeye çalışıyordu.

"Ona yardım ettiğini, o ortadan kaybolduktan sonra öğrendim. Çok aradım, çok endişe ettim ama hiç ulaşamadım."

"Bir daha hiç mi görmedin, konuşmadın?"

 

Ekin bakışını gözlerine çevirdi, "Bir defa aradı, beni hak etmediğini, Ömer'in beni sevdiğini, üzmemek için gerçekleri hala gizlediğiyle ilgili bir şeyler söyledi. Sonraki gün Ömer'e sordum, biraz zorlayarak da olsa her şeyi anlattı."

 

Elini Ekin'in elinin üzerine bırakıp sıktı. "Onu görmek mi istiyorsun?"

"Bana ihanet edişinin nedenini öğrenmek istiyorum."

"Belki bir gün bir yerde karşılaşırsınız" dedi Ezgi, bir ses duyuldu. Odanın kapısı tıklanıyordu, iki kızın bakışı buluştu.

 

"Doğan geldi!" Dedi Ezgi, ayağa kalktı. Bakışını arkadaşına çevirdi, öfkeliydi. Arkadaşını kaçırmanın hesabını sormak istiyordu.

 

"Hiç merak etme, onu hemen kovacağım!"

 

Hızlı adımlarla arkasını döndü, Ekin kolundan tuttu. "Hayır Ezgi, bırak gelsin. Onunla konuşmak istiyorum"

"Olmaz Ekin, sana zarar verebilir"

 

Ekin kafasını iki yana salladı, emin olduğu bir şey vardı. "Doğan bana zarar vermez, veremez. Lütfen Ezgi, onunla yalnız konuşmak istiyorum"

"Peki tamam, kapıda olacağım"

 

Derin derin nefes alıp sakinleşmeye çalıştı, kolunu arkadaşının elinden çıkardı. Kapıyı yavaşça araladı, Doğan'la karşı karşıya kaldı. Gözlerini kıstı, yüzüne bile bakmadan yanından geçip koridora geçti.

 

Elinde bir buket çiçek vardı genç adamın, yüzünde tebessüm oluşturdu. Bakışları genç kızın üzerindeydi.

 

"Merhaba Ekin, nasılsın?"

 

Genç kız kafasını sallamakla yetindi, uzatılan çiçeği eline aldı. "Teşekkür ederim"

 

Sandalyeye yaklaştı oturdu genç adam, gözleri kızın üzerindeydi. Son görüşünden bu yana belirgin farklılıkkar vardı, yüzü daha solgun bedeni daha zayıflamıştı.

 

"Sana ulaşamadım günlerce, telefonun neden kapalı?"

"Kaybettim."

"Bir sorun olduğunu tahmin edip endişelenmiştim ama şimdi iyi olduğunu görünce sevindim"

 

Sessizdi Ekin, sadece onu izliyordu. Ağzından kelimeler tek tek çıkıyor, onu dinlemeye gayret ediyordu.

 

"Doktor ne diyor?" diye sordu Doğan, genç kızın sessizliğine anlam veremeyerek. "

"Aynı şeyler" dedi Ekin, geçiştirerek.

 

"Günlerdir burada mısın?

"Evet"

 

Bakışını genç kızın diğer köşesinde buluna pencereye çevirdi, serin havaya rağmen varlığını haykıran güneşe baktı.

 

"Sıkılmışsındır, bir kaçamak yapalım mı?"

 

Genç kız kafasını yavaşça iki yana salladı, bunu bir defa denemiş, onda da kendinden geçmiş şekilde buraya geri getirilmişti.

 

"Hayır, bunu bir kez daha yapacak cesaretim yok"

 

Bir şey diyemedi Doğan, sessizce odayı incelemeye çalışıyordu. Ekin derin nefes aldı, merak ettiği şeyler vardı, ağzından laf almak istiyordu. "Bana bizi anlatır mısın? Çocukluk arkadaşı olduğumuzu söylemiştin."

 

Genç adam tebessüm etti, çocukluğunu her hatırladığında yüzünde aynı ifade oluşuyordu.

 

"Biz üç kişiydik, hiç ayrılmazdık. Günün yarısını sokakta diğer yarısını da okulda birlikte geçirirdik."

 

Yüzünde ufak bir tebessüm oluştu Ekin'in de her anını çok iyi hatırlıyor, gizlemeye gayret ediyordu.

 

"Üçüncü kişi kim?"

"Deren.. İsmi Deren'di."

"Nasıl biriydi Deren?"

 

Doğan kafasını eğdi, yüzünde her bu ismi hatırladıkça olduğu gibi yine bir hüzün belirmişti.

 

"Arabulucuydu her daim. Her atışmanın sonu onun araya girmesi ile son bulurdu. Ufak bir sorun bile kabul etmez, küslüğe izin vermezdi. En çok.." deyip sustu genç adam, Ekin'in gözlerinin içine baktı.

 

"En çok seni severdi"

 

Ekin bakışını yere eğdi, gözleri dolu dolu olmuştu. Zihninde arkadaşıyla geçirdiği yıllar vardı, her anı, büyüdükleri her yılı bir arada geçirmişlerdi.

 

"Deren nerede şimdi? Neden karşıma hiç çıkmadı?"

 

Bakışını kaldırıp adamın gözlerine baktı, Doğan sıkıntı dolu bir soluk verdi. "Nerede olduğunu bilmiyorum. Aradım, ona bir özür borcum vardı ama hiç ulaşamadım"

 

Genç kızın gözlerine merak büründü, istediği tek cevap onun yerini öğrenebilmekti. Doğan'ın bildiğini düşünmüştü hep.

 

"Özür mü?"

"Büyük bir hata yapmıştım. Kendimi affettirmek ve hatayı düzeltmek istemiştim"

 

Kafasını pişmanlıkla eğdi genç adam, Ekin'i kaçırdığı gün ortaklardan kaybolmuş bir süre sonra geri döndüğünde öncelikle Deren'i görmek istemişti.

 

"Hata mı?" diye sordu genç kız merakla, genç adam bakışını gözlerinden kaçırdı.

 

Derin bir nefes verip ayağa kalktı, konuyu daha fazla konuşmak istemiyordu.

 

"Yetişmem gereken bir yer vardı. Şimdilik gitmem gerek, daha sonra yine gelirim"

 

Genç kızın bir şey demesine izin vermeden arkasını döndü, hızlı adımlarla kapıyı açtı. Koridorda bekleyen Ezgi'ye kafasını sallayarak selam verip uzaklaştı.

 

Ezgi hızla içeri girdi, arkadaşının yatağının kenarına oturdu. "Ne konuştunuz? Neden hemen gitti?"

 

Ekin tebessüm etti, "Bizi dinlediğini gördüm"

Kafasını salladı Ezgi, kapı arasından bir an bile kulağını çekmemişti. Çekingen bir tebessüm oluşturdu yüzünde, "Sesinizi net duyamıyordum."

"Deren'in yerini bildiğini düşünmüştüm ama onun da haberi yokmuş"

 

Derin nefes verdi Ezgi, yüzüne merak dolu bir tebessüm hakim olmuştu, "Peki.. O zaman bana Ömer'i anlat. Ama şimdiki Ömer'i değil, eskisini. Yani senin aşık olduğun adamı anlat"

 

Ekin'in gözleri parıldadı, onun ismi bile mutlu olmasını sağlıyordu. Geçirdiği iki yılın en güzel anlarını hatırladı, "Bana hep Meleğim derdi, ona da ismiyle hitap etmemi hiç istemezdi, Aşkım dedikçe mutlu oluyordu."

 

Alt dudağını ısırdı, gözleri dolu dolu olmuştu, duymayı en çok özlediği kelimeydi bu hitap. Derin nefes alıp toparlanmaya çalıştı, Ömer'iyle geçirdiği her anı arkadaşına aktarmaya çalıştı.

 

.... 

Bir zil sesi ulaştı Ezgi'nin kulağına, yüzünde şaşkınlık oluştu. Bir telefon çalıyordu, hızla ayağa kalktı. Odada ondan başkası yoktu, arkadaşı da ilacın verdiği etkiyle derin bir uykudaydı.

 

Sesi takip etmeye çalıştı, yönü yatağa döndü. Yastığın altına elini uzattı, telefonu hissetti. Yavaşça geriye çekti, merakla ekrana baktı, "Ömer - Arıyor" yazıyordu.

 

Şaşkınlıkla kulağına yaklaştırdı, "Alo" dedi biraz da tereddütle.

 

"Ezgi"

"Ömer.. Bu telefon senin mi?"

"Ekin'e küçük bir hediyeydi. Onu merak ettim, iyi mi?"

 

Ezgi bakışını arkadaşına çevirdi, kolunda serum vardı, yaklaşık bir saattir de uyuyordu.

 

"İyi ama uyuyor şu an"

"Sevindim" dedi, Ezgi derin bir nefes aldı, "Ömer.." deyip sustu, genç adam onu dinledi, cümlenin devamını bekliyordu.

 

"Hafıza kaybın için doktora göründün mü?"

 

Genç adam kafasını iki yana salladı, tamamen unutmuştu. "Hayır unutmuşum"

"Erteleme Ömer, bir an önce görünmelisin. Ekin gibi bir şeylere bu kadar geç kalmanı istemem"

"Haklısın, yarın sabah görüneceğim"

 

Ezgi tebessüm etti, "Sonucu bana da bildir"

"Tamam, ararım"

"Görüşürüz"

 

Telefonu indirdi, sandalyeye oturdu. Gözlerini arkadaşına çevirdi, elini uyandırmamaya gayret ederek elinin üzerine bıraktı, "Az daha dayan, Ömer'in sana geri dönecek"

 

.... 

Gözlerini duyduğu seslerle araladı genç adam, sabahın erken vakitleriydi. Çift kişilik bir yatakta yüzüstü uyuyordu.

 

Yavaşça doğruldu, merak doluydu. Kendi için tuttuğu bu evi bilen çok kişi yoktu. Üzerinde gri renk bir tişört ve siyah pijama vardı. Kendine çeki düzen verip ısrarla çalan kapıya yaklaştı.

 

Uykulu gözleriyle kilidi çevirip açtı, karşısında Melis vardı, genç adamın gözleri kısıldı. Şaşkındı, "Melis" dedi, genç kız davet beklemeden içeri girdi. Attığı her adımda topuklu ayakkabılarının tıkırtısı duyuluyordu.

 

"Ne işin var burada?" diye sordu Ömer, kapıyı açık bırakıp yanına yaklaştı.

 

Genç kız umursamaz bir tavır ile salonun orta yerinde bulunan tek kişilik koltuğa oturdu, bacağının birini diğerinin üzerine attı.

 

"Bebeğim babasıyla tanışmak istiyor"

 

Elini göbeğine bırakıp yavaşça okşadı, "Bak bebeğim, işte baban" dedi, Ömer kafasını iki yana salladı.

 

"Hemen ayağa kalk ve git"

 

Genç kız elini yeniden göbeğine bırakıp bakışlarını oraya eğdi, "Duyuyor musun anneciğim? Babacığın seninle tanışmak istemiyor"

 

Gözleri öfkeyle doldu genç adamın, kızın umursamazlığı onu çileden çıkarıyordu. Yaklaşıp bileğinden tutarak ayağa kaldırdı, "Evlilik olmayacak"

 

Derin nefes aldı Melis, önüne dikildi. Gözlerinde kararlılık ve ciddiyet vardı, "Beni başka yollara başvurmaya mecbur etme Ömer, bu bebek ikimizin. Güzellikle hallederiz diye bizimkilere hala söylemedim ama biliyorsun zorda kalırsam hiç düşünmeden herkese söylerim. Sen de evlilikten başka çaren olmadığını anlarsın"

 

"İstediğin herkese hiç düşünmeden söyleyebilirsin, hiç kimse umurumda değil. Ben seninle evlenmeyeceğim!"

 

Bileğinden tuttu, açık bıraktığı kapıdan çıkarıp yüzüne öfkeyle kapattı.

 

....

Hastanenin koridorundayı Ömer, bir doktorun odasından çıkmıştı. Yaklaşık bir saattir burada tetkik yaptırıyordu. İşini bitirip asansöre yürürken telefonunu cebinden çıkardı. Gitmeden önce görmek istediği biri vardı, Ekin'in numarasını çevirdi.

 

"Alo" dedi Ekin, genç adamın ismini ekranda gördüğü anda cevap vermişti. Sesi neşe doluydu, bugün kendini düne kıyasla daha iyi hissediyordu.

 

"Merhaba, nasılsın?"

"İyiyim"

"Yalnız mısın?"

"Hayır. Ezgi çıkmak için hazırlanıyor, annemler bugün kalacak"

 

Genç adamın yüzü asıldı, ailesinin gelişi onu görüşüne engeldi. "Ben çok kısa da olsa onlar gelmeden seni görebilir miyim?"

 

Ekin gülümseyerek onayladı, onu görmeyi delice istiyordu. "Evet ama hemen gelmen gerekiyor"

"Tamam geliyorum"

 

Telefonu kapadı Ömer, asansörün tuşuna dokundu. Ekin neşe doluydu, Ezgi'nin bakışı ona döndü. "Ömer mi geliyor?"

"Evet"

 

Tebessüm etti Ezgi, çantasını toplarlayıp eline aldı. "Yüzünden neşe saçıyor, önceden de böyle güler miydin?"

 

Ekin'in gözlerindeki parıltı söndü. "Mutluluğumun sebebi vardı"

 

Ezgi kafasını iki yana sallayıp elini sıktı, kapı arasına yaklaşan genç adamdan habersizlerdi.

 

"Yine olabilir Ekin, tek sözünle her şey eskiye dönebilir"

"Olmaz. Mutsuz olduğu bir gerçek yerine, mutlu olduğu yalanları tercih ederim."

 

Derin nefes aldı Ezgi, öylesine inatçıydı ki bir türlü ikna edemiyordu. "Sonra ne olacak peki?"

"O hep iyi ve mutlu olacak"

"Yanılıyorsun, bir ömür mutsuz olacak."

"Mutlu olmak zorunda"

"Kendini kandırıyorsun Ekin" dedi Ezgi geriye çekilirken, çantasını koluna astı. Ömer hızla heşrye çekildi, kapının yanındaki köşeye oturdu, aklı karmakarışıktı, duyduklarını anlamlandırmaya çalışıyordu.

 

Kapı aralandı, bakışını hızla o yöne çevirdi, Ezgi göründü. Şaşkınlıkla bakıp yanına oturdu.

"Çok hızlısın Ömer" dedi, bu kadar çabuk gelebileceğini düşünmemişti.

 

"Buradaydım, doktora göründüm"

 

Genç kızın gözleri parıldadı, kalbi heyecanla çarpmaya başladı. "Hatırlamak içim mi? Ne dedi doktor?"

"Pek bir şey söylemedi aslında. Gerekli tetkikleri yaptırdık, sonuçlar yarın çıkacak"

"Sevindim, hadi Ekin'in yanına geç. Ailesi her an gelebilir"

 

Onaylayıp ayağa kalktı genç adam, kapıyı tıklayıp yavaşça araladı, "Girebilir miyim?"

 

Ekin'in gözleri ona döndü, tebessümle, "Evet" dedi, Ömer içeri girdi. Sandalyeye oturmadı, ayakta durmuş onu izliyordu.

 

"İyi misin?"

"İyiyim"

 

Yüzünde ufak tebessüm oluştu fenö adamın, iyi olduğunu görmekti sebebi.

 

"Mert nerede?" diye sordu Ekin, bir süredir onu göremiyordu. Merak doluydu, arkadaşının yeniden üzmesinden endişe duyuyordu.

 

"Bilmiyorum, birkaç defa aradım ama cevap vermedi"

"Anladım"

 

Bir ses duyuldu o anda, Asiye Hanım'ın sesiydi, koridorda hemşireye kızının durumunu soruyordu. "Annem!" dedi Ekin telaşla.

 

Genç adam hızla kapıya yaklaştı, yavaşça araladı, kapının biraz ilerisinde genç kızın anne ve babası vardı, araları dönüktü, hemşireyle görüşüyorlardı.

 

Genç kızla kısa bir vedalaşma gerçekleştirip telaşla odadan çıktı, bir kapı ötede bulunan boş bir odaya girdi.

 

... 

Hastanenin önündeki caddedeydi Ezgi, yolu izliyor, bir taksi bekliyordu. Beklemekten nefret ediyordu, gözlerini kısıp caddenin iki tarafına çevirdi. Görünürlerde hiç yoktu, derin nefes alıp başka caddeye geçmeyi düşündü.

 

Trafik ışıklarını kontrol edip karşıya geçmek için tek adım attığında önünde bir araba durdu, siyah renkti. Genç kız merakla bakışını çevirdi, açılan ön camdan biri göründü.

 

"Bora!" dedi Ezgi şaşkınlıkla. Onu burada görmeyi kesinlikle beklemiyordu, günler önce İngiltere'ye gittiğini düşünüyordu.

 

"İngiltere'de olduğunu düşünüyordum" dedi, genç adam yıllardır orada çalışıyordu. Bora tebessüm edip kapıyı açtı, inip kızın önüne dikildi. Heyecan doluydu.

 

"Düşüncem o yöndeydi ama son anda beni burada tutan bir güçlü bir neden olduğunu farkedip vazgeçtim."

 

Ezgi tebessüm etti, gözlerini kısmıştı. "Temelli mi kalacaksın?"

"Bilmiyorum, o nedene bağlı"

 

Ezgi bir şey diyemedi, adamın buradan gidememe nedeninin kendisi olduğunu çok iyi biliyordu. Günler önce çıkma teklifi etmiş, genç kız kibarca reddetmişti.

 

"Neden hastanedeydin?"

"Hasta ziyareti" dedi Bora, Ezgi kafasını sallamakla yetindi. "Sen neden buradasın?"

"Aradaşım burada, bazen yanında kalıyorum"

 

Bora gizli bakışlarını üzerinden ayırmıyordu, "Çıkma teklifim gibi reddetmeyeceksen bir kahve teklifi yapmak istiyorum"

 

Ezgi'nin gözleri ona döndü, adamın tereddütlü bakışları tebessüm etmesine neden olmuştu. Kafasını olumlu anlamda salladı, "Reddetmeyeceğim"

"Harika!!"

 

Genç adam hızla arabanın ön kapısını açtı, Ezgi tebessümle bindi. Bora'da yerini aldı, araba uzaklaşırken biri de bir köşeden izliyordu.

 

Mert bahçede bir ağacın arkasındaydı, genç kızı görmek isteyip hastaneye gelmiş, bahçede ikisini bir arada görünce sessizce dinlemiş, beklemişti.

 

Yüzü asıktı, yumruğunu sıkmıştı. Ezgi'nin o adama gösterdiği yakınlığı izlemek kalbine bilmediği bir his eklemiş, canının sıkılmasına neden olmuştu.

 

Gözden kaybolana kadar arabayı izledi, ağacın arkasından çıktı. Yönünü çıkış kapısına çevirdiğinde, bir ses duydu. "Mert!"

 

Bakışını geriye çevirdi, Ömer'i gördü. Yanına yaklaştı "Neredesin oğlum sen?"

"Ezgi.." Dedi Mert, elinde telefonu vardı. Tüm gün genç kızı aramış fakat ulaşamamıştı, aramaları kısa kesiliyor, mesajları iletilmiyordu.

 

"Telefonunu mu kapattı?"

 

Ömer düşündü, telefonunun elinde olduğunu görmüştü, açıktı. Aklına tek ihtimal geldi, "Seni engellemiş sanırım"

 

Genç adamın gözleri büyüdü, şaşkınlıkla yeniden arama tuşuna dokundu, telefon arama yapmadan yeniden kesildi. Öfkeyle avucunda sıktı, "Kabul ediyorum hatalıyım ama niye bu kadar büyütüyor durumu?"

 

Derin nefes aldı Ömer, "Ortada büyütmesi gereken bir konu var çünkü. Sen ona hayal kırıklığı yaşattın"

 

Kafasını iki yana salladı Mert, telefonu cebine bıraktı, aramaktan vazgeçmişti artık. "Ne yapacağımı bilmiyorum, nasıl davranmalıyım? Karşısına zorla da olsa çıkıp konuşmalı mıyım, yoksa sessizce uzaklaşmalı mıyım?"

 

Ömer'in bakışları onun üzerindeydi, "Ona da kendine de zaman ver"

 

Kafasını yavaşça iki yana salladı Mert, zihninde Ezgi ve Bora'nın arabaya binip gittiği an vardı. "Ya 'zaman', Ezgi'yi tamamen kaybetmeme neden olursa?"

"Onu kaybetmekten çok mu korkuyorsun?"

 

Bakışlarını arkadaşına çevirdi Mert, kalbinin en derinlerinde büyük bir korku vardı, kafasını olumlu anlamda salladı, Ömer'in yüzünde tebessüm belirdi. Arkadaşının gözlerinde bir kıza karşı ilk defa böyle bir ifade görüyordu.

 

"Zamana bırakma, sana inana kadar da pes etme" dedi, Mert'in iialın bakışları ona döndü, ilk defa ondan bunu duyuyordu.

 

"Karşı çıkmayacak mısın?"

"Hayır çıkmayacağım, artık onu üzmeyeceğini biliyorum"

 

Gülümsedi, Mert de tebessüm etti. Rahatlamıştı, arkadaşının da desteğiyle genç kıza yaptığı hatayı düzletecekti.

 

"Hadi gidelim artık"

 

Arabaya yöneldi, Mert de takip etti. Çalıştırıp ona Döndü Ömer, unuttuğu önemli bir şey zihninde yer almıştı, Ekin'i görmek için odaya yaklaştığında istemeden iki kızın sohbetine kulak misafiri olmuştu.

 

"Ekin'in sevdiği bir adam var"

 

Mert'in şaşkın bakışı ona döndü, "Ne?"

"İstemeden de olsa ikiis konuşurken duydum. Ekin birini seviyor ama hastalığından dolayı da ondan kaçıyor."

 

Yüzünde hüzün, kalbinde hayal kırıklığı vardı genç adamın, kalbinin en derinlerinde genç kızın da ona karşı hisleri olduğu düşüncesi vardı hep. Derin nefes aldı, kafasını iki yana salladı. Bunca zaman reddedilmesinin nedeni hastalığı değil, başka bir adamdı.

 

Mert sessizdi, şaşkınlığını kendi içinde yaşadı. Bakışları sadece arkadaşının üzerindeydi, üzüldüğünü görebiliyordu. Konuyu uzatmak istemedi, "Sen.. Ne hissettin duyduğunda?"

 

Kafasını iki yana yavaşça salladı Ömer, bilmiyordu. O anda büyük hayal kırıklığı yaşamıştı, yanında iken mutlu olduğu, gözlerine baktığında kalbinde kelebeklerin uçuştuğu kızın çok daha önemli sorunu vardı, hastalığı.

 

Geçen her gün onu ölüme bir adım daha yaklaştırırken, nasıl kendini ve hayal kırıklığını düşünebilirdi. Yaşamla büyük bir savaşın içerisinde iken nasıl kendini kalbine ve ona olan hislerine öncelik verebilirdi?

 

"Ekin bu durumda iken ben kendime üzülecek kadar bencil değilim" dedi, ses tonu kısık fakat kararlıydı. Başka bir adamı sevdiği düşüncesi, aklına her geldikçe kalbini acıtacaktı.

 

Bakışını yola çevirdi iki adam da, ikisi de sessizliğe gömüldü, dile gelecek tek kelimeleri bile yoktu.

 

.... 

Gecenin bir yarısıydı, Ömer bir rüyanın içerisindeydi. Parktaydı, banka oturmuş, ilerideki oyuncakları izliyordu. Sessizdi, dalgın bir şekilde bekliyordu.

 

Bir el hissetti, iki gözü aynı eller tarafından arkadan kapatılmıştı, "Bil bakalım ben kimim?" diyen sesle yüzünde koca bir gülümseme oluştu. Ellerini ellerin üzerine bırakıp yavaşça okşadı, "Başımın belası" dedi, Ekin ellerini geriye çekti.

 

"Doğru bildin"

 

Yaklaşıp yanına oturdu, genç adam ellerini sıkıca tutup iki dudağına yaklaştırdı. Bir kış günüydü, ısıtmak için avuçlarına üflüyordu.

 

"Başıma gelen en güzel bela" dedi, genç kız ellerini çekip yüzüne yaklaştırdı, sakallarında yavaşça gezdirdi. "Seni çok seviyorum" kollarını açıp boynuna sıkıca sardı.

 

... 

Gözlerini hızla araladı genç adam, şaşkındı. Bu tür bir rüyayı daha önce de görmüştü, gerçeğe bu kadar yakın olmasına anlam vermiyordu. Ter içinde kalmıştı, bakışlarını ellerine çevirdi, genç kızınkileri sıkıca tutmuştu.

 

Bakışlarını tavana çevirdi, derin nefes aldı. Ekin'in ona sarılıp 'Seni çok seviyorum' dediği anı tekrar etti, defalarca dile getirdi.

 

..... 

Hastanedeydi Ömer, sabahın erken vakitlerinde tetkik sonuçları için doktorla görüşmeye gelmişti. Aralarında uzun bir görüşme geçmişti.

 

Kafası karışıktı, ne yapacağını bilmiyordu. Doktor, sonuçlarında olumsuz bir şey çıkmadığını, elinden gelen pek bir şey olmadığını, hatırlamak için eski yaşamına dair şeyleri görmesi, öğrenmesi gerektiğini söyleyip ufak bir ilaçla göndermişti.

 

Çaresizdi çünkü şimdiki yaşamı eskisinden pek farklı değildi. Bildiği tek fark, Melis'i seviyor olmasıydı. Onu da görmek bile istemiyordu.

 

Asansöre bindi, üçüncü kattaydı. Tek başınaydı, bakışları bir tuşun üzerinde durdu, Ekin'in olduğu kafa çıkıp onu görmek istedi. Derin nefes verdi, hızla dokundu, asansör yeniden yükselmeye başladı.

 

Açılan kapıdan iniş yaptı, genç kızın bulunduğu katta indi, kulağına bir ses ulaştı, bir haykırış, birkaç farklı ağlayıştı. Tüm bedeni sarsıldı, aklına tek bir şey gelmişti. Ekin'e bir şey olmuş olamazdı, bu kadar erken gidemezdi.

 

Ağır adımlarla yürüdü, odanın olduğu koridorda durdu, gözleri bir kalabalığa ilişti, sesler aynı koridordan geliyordu, kalbi acıyla yanmaya başladı. Gözlerinden yanağına arka arkaya yaşlar süzüldü. Bir şey olmuştu, korktuğu gibi genç kız veda bile etmeden gitmiş miydi?

 

Kafasını yavaşça iki yana salladı, kalabalığa yaklaşmaya cesareti yoktu. "Şimdi.. Değil.." Dedi zar zor. Şimdi gidemezsin, böyle bırakamazsın dedi defalarca kalbinde.

 

Elleri tir tir titriyordu, ayakta durmak bile zordu. Tüm bedeni sarsıldı, tutunacak, ona güç olacak bir yer aradı. Kafasını yavaşça geriye çevirdi, karşısında birini gördü.

 

Ekin duruyordu, ayaktaydı. Üzerinde açık yeşil bir tişört ve siyah bir pijama vardı. Şaşkınlıkla genç adama bakıyordu, "Ekin" dedi Ömer, hızla yaklaşıp iki kolunu sıkıca dolayıp sarıldı.

 

Öylesine sıktı, öylesine kokladı ki genç kızın gözlerinden de yaşlar süzüldü. Durumu çok iyi anlamıştı, yan odasında bulunan bir hasta yaklaşık bir saat önce hayata veda etmiş, genç kız sesleri duymamak için odasından uzaklaşmıştı.

 

Geri döndüğünde de koridorda Ömer'i görmüştü, "Ölme-dim" dedi zar zor, onu sıkı sıkı saran adamı ikna etmeye, hala yanında olduğuna inandırmaya çalışıyordu.

 

Genç adam tepkisizdi, kulakları duymuyordu. Algıları tamamen kapalıydı, sadece az önce yaşadığı korkuyu atlatmaya çalışıyordu. Kafasını kızın boynuna, saçlarına gömmüştü, kalbindeki sızıya anlam vermeye çalışıyordu.

 

"Özür dilerim.. Özür dilerim" diyebildi genç kız, ona bu korkuyu yaşattığı için, gördüğü anda yanına yaklaşıp hala hayatta olduğunu söyleyemediği için kötü hissediyordu.

 

Ömer yavaşça geriye çekildi, daha az önce bir daha göremeyeceğini düşündüğü bir çift yeşilin içine baktı. Toparlanmaya çalıştı, yapamadı. Onu kaybetme düşüncesi neden bu kadar sarsmış, kalbine koca bir alevin içine atmıştı anlamıyordu.

 

Elini yavaşça tepkisiz duran adamın eline uzattı Ekin, sıkıca tuttu. "Hava almalıyız" dedi, asansöre yürüdü.

 

... 

Bahçede bir bankın üzerine yanyana oturuyorlardı, dakikalardır ikisi de sessizdi. Tek kelime bile etmemişlerdi. Derin nefes aldı Ekin, bu sessizliği bitirip ortama biraz daha olsa neşe vermek istiyordu. Yüzünde gerçeklik barındırmayan bir tebessüm oluşturdu, "Dün gece annem yanımda kaldı, bir ara bayılacağımı düşündüm. Çok fazla evham yapıyor, hareket etmeme bile izin vermiyor"

 

Ömer'in gözleri ona döndü, yüzünde tebessüme dair ufak bir ifade bile yoktu. Hala yaşadığı yanlış anlamanın şokunu yaşıyordu.

 

"Endişeleniyor" dedi genç adam, "Biliyorum" diyerek geçiştirdi, genç adamın tepkisizliğinin değişmediğini görmüştü. Bakışlarını bahçede gezdirdi, tam çaprazında bir çocuk parkı vardı, gözleri salıncağa yoğunlaştı.

 

"Parktaki çocukların yanına gidelim mi?"

 

Ömer de bakışını o yöne çevirdi, küçük küçük çocuklar oynuyordu. Ayağa kalktı, genç kızın önüne geçti. Tek kelime etmeden kucağına aldı, ilaç saatinin geldiğini biliyordu, onu bir an önce odasına götürmek niyetindeydi.

 

"Ömer!" dedi Ekin şaşkınlıkla, inmek için çaba harcadı, işe yaramadı. "İlaçların gecikebilir"

 

.... 

Koridorun ucunda ayaklarını yere indirdi, annesi buradaydı, adamın sınırı bu kadardı. "Sonra yine geleceğim, şimdilik gitmem gerek."

 

Arkasını dönüp hızla asansörü bile beklemeden merdivenlere yürüdü, cebinden telefonu çıkarıp Mert'in ismini buldu.

 

"Alo"

"Bana yardım etmen gerek, Ekin'in sevdiği adamı bulup getireceğiz"

"Ne?" dedi Mert şaşkınlıkla.

 

"En azından bunu onun için yapmalıyım, hala zamanı varken ikisini bir araya getireceğim"

 

....

Oy ve yorum yapmayı unutmayalım ❤️

Loading...
0%