Yeni Üyelik
29.
Bölüm

28.Bölüm: Yaşama Sebebim

@mlkshnn

Koridorun ucunda ayaklarını yere indirdi, annesi buradaydı, adamın sınırı bu kadardı. "Sonra yine geleceğim, şimdilik gitmem gerek."

 

Arkasını dönüp hızla asansörü bile beklemeden merdivenlere yürüdü, cebinden telefonu çıkarıp Mert'in ismini buldu.

 

"Alo"

"Bana yardım etmen gerek, Ekin'in sevdiği adamı bulup getireceğiz"

"Ne?" dedi Mert şaşkınlıkla.

 

"En azından bunu onun için yapmalıyım, hala zamanı varken ikisini bir araya getireceğim"

"Ne? Ne istediğinin farkında mısın oğlum sen?"

 

Şaşkındı, anlam veremiyordu. Seviyorum dediği kızım sevdiği adamı mı arayacaktı? Bir adam böylesini yapabilir miydi?

 

"Bunu Ekin için yapacağım, yardım edecek misin başka birini mi arayayım?"

 

Sesi net ve kararlıydı, Mert kafasını yavaşça olumlu anlamda salladı, hala şaşkın olsa da arkadaşının isteğini geri çevirmeyecekti.

 

"Tamam ama nasıl yapacağız?"

"Buluşup konuşalım"

"Tamam"

 

..... 

Yatağın kenarında oturuyordu Ekin, ayaklarını yere indirmişti. Bakışları dalgındı, önündeki pencereye rağmen gözleri dolu doluydu. Zihninden çıkmayan tek bir şey vardı, sessizce düşünüyordu.

 

Bir ses duydu, kapı yavaşça tıklanıyordu, tam arkasındaydı. Umursamadı, öylesine dalgındı ki kimin geldiği de umurunda değildi.

 

Ezgi girdi içeri, yüzünde ufak bir tebessüm vardı, arkadaşının yanına her geldiğinde özelikle bunu oluşturmaya dikkat ediyordu.

 

"Ben geldim" dedi, Ekin duymadı, duyacak durumda değildi. Şaşırdı Ezgi, elinde birkaç poşet vardı, köşeye bırakıp yanına yaklaştı. Yatağın kenarına, tam yanına oturdu. Bakışlarını aynı şekilde pencereye çevirdi.

 

"Anneni gönderdim" dedi zaferle, zar zor da olsa Asiye Hanım'ı eve göndermeyi başarmıştı. "Beni özlemedin mi?" diye sordu, arkadaşındaki durgunluğu anlamlandırmaya çalışıyordu.

 

Derin bir nefes aldı Ekin, tek gözünden yanağına bir damla yaş süzüldü, kalbi acıyla yanıyordu. "Hata yapıyorum" dedi zar zor.

"Ne hatası?"

"Ömer'e bunu yapmamalıyım"

 

Zihninde sadece genç adamın bir süre önceki durumu vardı. Koridorda ağlayan kişileri görüp genç kıza bir şey olduğunu düşünmüştü, gözlerinde gördüğü korku genç kızın dünyasını yıkmıştı.

 

Ezgi'nin yüzünde koca bir tebessüm belirdi, gerçekleri artık ortaya sereceğini düşündü, hızla ayağa kalkıp gözlerine baktı.

 

"Bu zaten en baştan hataydı, en doğru kararı verdin. Bir an önce Ömer'e söylemeli-"

"Onu artık görmek istemiyorum" dedi Ekin, Ezgi'nin sözünü kesip.

 

Ezgi'nin gözleri büyüdü, anlam vermeye çalıştı. "Ne?"

 

Ekin kafasını hızla iki yana salladı. Gerçekleri onu üzmemek için gizlemesine rağmen genç adam yine ona bağlanmıştı. Yine ölümü ile sarsılacaktı.

 

"Görmemeliyim.." Dedi Ekin, yanakları yaşla doldu. Onsuzluğa bu odada, bu acıların ve yalnızlığın arasında nasıl dayanacaktı hiç bilmiyordu. "Görmemem gerek.."

 

Dolu gözleriyle önüne dikildi Ezgi, kafasını şiddetle iki yana sallıyordu.

 

"Yanlış yapıyorsun. Doğru olan kesinlikle bu değil!"

"En baştan engel olmalıydım, hata yaptım" dedi Ekin.

 

Ezgi'nin yanağına öfkeyle yaşlar arka arkaya süzüldü. "Hayır! Büyük hata yapıyorsun! Onu buradan uzak tutamazsın!"

 

Genç kızın gözyaşları süzülüyordu, verdiği karar en çok onu üzecekti. Ezgi önüne eğildi, bakışını kaldırıp yeşil gözlerinin içine kararlılıkla baktı.

 

"Ben.. Bu defa arkanda olmayacağım. Bu hataya bu defa ortak olmayacağım!"

 

Ayağa kalktı, odanın içerisinde gidip gelmeye başladı. Kafasını şiddetle iki yana sallıyor, ona engel olabilmenin yolunu düşünüyordu. Kulağına arkadaşının hıçkırıkları ulaştı, bakışını bile çevirmedi, ilk defa yanına yaklaşmak, onu sakinleştirmek istemedi.

 

Ekin nefessiz kaldığını hissediyordu, verdiği karar kalbini yerinden çıkarıp kor ateşlerin içerisine atmıştı. Başının üst kısmında şiddetli bir ağrı girdi, yavaşça başlayan düzensiz kalp atışları artmaya başladı.

 

Derin derin soluk almaya başladığında, Ezgi farkında bile değildi. Kalbi acıyla kavruluyordu, kabullenmeye çalıştığı gerçekler onu yıkıyordu.

 

Bir gün gözlerini dünyaya kapatıp sonsuzluğa gidecekti. Peki Ömer'i ne yapacaktı? Onu unutup yeni bir hayata nasıl başlayacaktı?

 

Kafasını yavaşça iki yana salladı, onun kalbindeki alev sonsuzluğa gittiğinde sona erecekti ama genç adamınki nasıl dinecekti?

 

Buna izin veremezdi, yanında olup yokluğunun acısını çekmesine engel olmalıydı. Belki o zaman her şey çok farklı olabilirdi.

 

Belki birgün onu unutup hayatına başka bir kız alır, aynı aşkı ona da hissederdi.

 

Belki bir gün baba olur, en büyük hayali yerine gelirdi. Bir çocuğun gülüşü ile hayata tutunurdu.

 

Başka birinin elinden tutup başka birine meleğim derdi, belki de onun için toplantılarını bırakıp yanına gelirdi.

 

"Ömer'e engel olduğunda, beni de bir daha göremeyeceksin Ekin!"

 

Elini yavaşça göğsünün üzerine bıraktı Ekin, nefes alamıyordu. Derin solukları odada yankılanıp Ezgi'nin kulağına ulaştı, genç kızın bakışı hızla ona döndü.

 

"Ekin!!"

 

Genç kız bedenini dik tutamıyordu, yavaşça sırtı yatakla buluştu. Gözleri kapanmak için direniyordu. Ezgi önüne eğildi, "Ekin iyi misin?"

 

Kafasını zorlukla iki yana salladı Ekin, nefes alamıyordu, başında şiddetli bir ağrı vardı ve tüm vücudunu feci bir sıcaklık ele geçirmişti.

 

Ezgi gözyaşlarıyla geriye çekildi, kapıyı açıp haykırmaya başladı, "Yardım edin!! Yardım edin!"

 

Sesi tüm koridorda yankılandı, içeri yeniden girdi, arkadaşının ayaklarını yatağın üzerine bıraktı. Arka arkaya koşturarak hemşireler ve doktor girdi. Genç kızı zorlukla dışarı çıkarıp kapıyı örttüler.

 

Ezgi endişeli gözyaşlarıyla yere çöktü, sırtını duvara dayadı. Gözlerinden yaşlar hızla süzülüyor, elleri tir tir titriyordu.

 

Hızla cebinden telefonu çıkardı, Ömer'in ismini bulup kulağına yaklaştırdı. "Alo"

"Ekin.. Ekin'e bir şey oldu." dedi, genç adam hızla ayağa kalktı. Bir kafede Mert'i bekliyordu, "Ne?"

"Doktor içeri girdi, onu göremiyorum. Bir şey oldu!"

 

Hıçkırıkları genç adamın tüm bedenini sarstı, gözünden istemsiz bir yaş süzüldü, kalbi duracak hızda çarpıyordu. Koşarak kafeden çıkış yaptı, kapıda arkadaşıyla karşılaştı.

 

"Ömer" dedi Mert, genç adam umursamadan arabaya yaklaştı.

"Bir şey mi oldu?"

"Ekin'e bir şey olmuş!"

"Ne?" dedi Mert, hızla ön kapıyı açıp koltuğa oturdu.

 

Direksiyonu parmaklarının arasında sıkmıştı Ömer, son sürat kullanıyordu. Gözleri yolda olmasına rağmen kalbi sadece hastanedeydi. Dilinde tek cümle vardı, "Lütfen, lütfen" diye yalvarıp yakarıyordu, o böyle gidemezdi, böyle bırakamazdı.

 

.... 

Arabayı park bile etmeden koştu Ömer, kapıları kapatmayı bile düşünmemişti. Son anda asansöre yetişti, Mert'i de geride bırakıp arabayı park edişini de umursamadı.

 

Asansörün çıktığı her katın tuşunu izliyordu, tek tek çıkıyordu. Bir sihir diledi, bir sihir olsun ve asansöre hızla genç kızın olduğu kata çıksın. Saniyeler ilk defa böyle uzun sürmüştü.

 

Gözlerini kapayıp derin bir soluk aldı, sakinleşmeye, ayakta durmaya çalışıyordu. Asansör yeniden durdu, sonunda beklediği kata gelebilmişti, ne kadar zaman geçtiğinin bile farkında değildi.

 

Hızla inip koşarak genç kızın odasının olduğu koridora geçti, gözleri kapının önünde oturan Ezgi'ye kaydı, adımları durdu. Korktu, yaklaşıp kötü bir şeyler duymaya hazır hissetmiyordu.

 

Kafasını eğmişti Ezgi, iki elini iki kulağının üzerine bırakmış bekliyordu. Hıçkırıkları koridorda yankılanıyordu, ona bir şey olursa kendini asla affetmeyecekti.

 

Kafasını duyduğu bir nefesle yavaşça çevirdi, Ömer'i gördü. "Ekin.." Dedi titrek bir ses tonuyla genç adam, "Nasıl?"

 

Başını iki yana salladı Ezgi, hala ne haberini almış ne de yüzünü görebilmişti. Elinde telefonu vardı, sıkıca tutmuştu. Yanakları yaşla doldu, "Ailesini arayamadım" dedi, onlara yapacak açıklaması yoktu.

 

"Ona bir şey olmamalı" diye ekledi Ezgi, Ömer yanına yaklaştı. Kafasını olumsuz anlamda salladı, "Bir şey olmayacak"

 

"Neden içeri almıyorlar? Ne yapıyorlar ona orada?" diye sordu gözyaşlarıyla genç kız, Ömer'in bakışları kapıya döndü, kapalıydı.

 

"İçeri gir, elinden tut Ömer. Yalnız olmadığını bilsin lütfen"

 

Arkadaşının tek ilacı bu adamdı, her şeye rağmen yanında olmasını istiyordu. Ömer kafasını olumlu anlamda salladı, toparlanmaya çalışıp kapıya yaklaştı. Açtığı anda, onu hiçbir güç oradan çıkaramazdı.

 

Kulpu indirip kapıyı itti, hemşireler ve doktorun bakışı ona döndü, "Dışarıda beklemeniz gerekiyor" diyen doktora, onu çıkarmak için çaba gösteren hemşireye rağmen genç adam itiraz etti.

 

Bakışları yatağa döndü, genç kız derin bir uykudaydı. Doktor bir yandan muayene ederken hemşireler farklı farklı ilaçlar veriyordu.

 

Ağır adımlarla yanına yaklaştı Ömer, sandalyeyi başucuna getirip oturdu. Boştaki elini, kızın elinin üzerine bırakıp sıktı. İşini yapmaya gayret eden doktor ve hemşireye engel olmamaya dikkat ederek iki dudağını kulağına yaklaştırdı.

 

"Ekin.. Ben Ömer. Buradayım, senin için geldim, güçlü olmak zorundasın" fısıldıyor, sesini sadece ona duyurmaya çalışıyordu.

 

Gözleri bir hemşireye kaydı, genç kızın diğer kolundan kan alıyordu. Bakışını kıza çevirdi, canını yakmalarına rağmen hiç tepki vermiyordu. Genç adamın yüzü asıldı, kalbi hızla çarpıyordu.

 

"Neden tepkisiz?" diye sordu doktorun gözlerine bakıp. "Kendine getirmeye çalışıyoruz, ilaçlara tepki vermiyor" dedi, genç adamın gözleri doldu.

 

Diğer elini de yaklaştırıp tek elini avuçlarının arasında sardı. Dudaklarını telaşla müdahale eden hemşirelere rağmen yeniden kızın kulağına yaklaştırdı. "Sesimi duyuyorsun, biliyorum. Sen çok güçlüsün, yapabilirsin."

 

Sislerle kaplı büyük bir boşluğun içerisindeydi Ekin, yönünü kaybetmiş oradan oraya dolanıyordu. Yardım etmeye çalışanlara rağmen bir güç onu orada tutuyordu.

 

Bir ses o anda kulağına ulaştı, sessizliğine ses oldu. 'Buradayım', 'Sen çok güçlüsün, yapabilirsin' diyordu.

 

Ömer elini sıktı, "Elini tutan elimden güç al ve gözlerini bize yeniden aç."

 

Genç kız sislerin içerisinde bir elin, elini sıkıca tuttuğunu hissetti, kulağına ulaşan ses ona gerçekten de güç veriyordu. Yavaşça tek adım attı, yüzünde huzursuz bir ifade belirdi, canını yakan bir şeyler oluyordu.

 

Ömer'in yüzünde tebessüm belirdi, genç kızın ilaçları hissetmeye başladığını fark etti. "Aferin, aferin. Hadi şimdi de gözlerini aç"

 

Genç kız sislerin yavaş yavaş azalmaya başladığını gördü, görüş açısını engelleyen sislerin arasında genç adamın yüzünü görebildi.

 

Gözlerini zorlukla araladı, hem doktor hem hemşireler hemde genç adam derin bir soluk aldı. Elini saçlarına yaklaştırdı Ömer, yavaşça okşadı. "Başardın" dedi, dudağını alnına dayayıp ufak bir öpücük kondurdu.

 

Ekin bitkindi, büyük bir savaşın içerisinden çıkabilmişti. Vücuduna giren ilaçlar tüm bedenini yormuştu, gözleri kapanmak için direniyordu.

 

Doktor yaklaşıp bir oksijen maskesi ağzına ve burnuna taktı, bir daha aynı durumla karşılaşma ihtimaline karşı ufak bir tedbirdi.

 

"Dinlenmeye çalış ama gözlerini kapatma" dedi Ömer, yüzünde ufak bir tebessüm vardı. Ekin yarı aralık bakışlarıyla onu izliyordu, konuşmaya gücü yoktu. Onu sislerin arasından çıkaran, adamın varlığı ve sesiydi.

 

.... 

Hızla ayağa kalktı Ezgi, gözyaşları hala durmaksızın akıyordu. Bakışlarını odadan çıkan doktora çevirdi, "Ekin nasıl?" diye sordu endişeyle.

 

"Şu an iyi ama ilk defa böyle bir durum yaşıyor, vücudu çok güçsüz, bir dahakini kaldıramayabilir. Kontrolleri sıklaştıracağız. Hepimiz dikkatli olmalıyız."

 

Ezgi yanağına yaşlar süzüldüğünü hissetti, derin bir nefes alırken kafasını yavaşça olumlu anlamda sallıyordu. Bundan sonra her şeyi onun istediği gibi yapacaktı, onu zorlayacak her şeyden uzak duracaktı.

 

Doktorun gidişiyle bakışını odaya çevirdi, kapı aralıktı. İçeri girmeye yüzü de cesareti de yoktu. Yavaşça yerine oturdu.

 

Ayakta duruyordu Mert, derin soluk almıştı doktordan duyduklarıyla. O da delice korkmuştu, gözleri Ezgi'nin üzerindeydi, bir an bile yanına yaklaşma cesareti bulamamıştı. Ağır adımlarla ilerledi, karşı banka oturup kafasını eğdi.

 

Ömer göründü, sessiz adımlarla Ezgi'nin önünde durdu. "Ekin iyi mi?" diye sordu Ezgi endişeyle.

 

Genç adam kafasını olumlu anlamda sallayıp yanına oturdu. "İyi.. Daha iyi olacak, uyudu şimdi."

 

Genç kız kafasını yere eğmişti, büyük suçluluk hissediyordu. "Sen neden yanına girmiyorsun?"

 

Kafasını hızla iki yana salladı, gözleri yaşla doluydu. "Benim yüzümden oldu, yüzüne bile bakamam. Ya uyanmasaydı? Ya bir şey olsaydı?"

 

Derin nefes aldı Ömer, bakışını kızın yaşlı gözlerine çevirip kollarını sıkıca doladı. Bir dost sıcaklığındaydı. Ezgi'nin gözyaşlarının yerini anında hıçkırıklar aldı, genç adam sırtını yavaşça sıvazlıyordu.

 

"Uyumadan önce, senin suçun olmadığını ve üzülmemeni söyledi"

 

Kafasını iki yana salladı Ezgi, "Hayır, onu çok zorladım."

"Ezgi.. Tamam sakin ol ve yanına git. Yanında olduğunu bilmek ona iyi gelecek"

 

Genç kız toparlanmaya çalıştı, başını olumlu anlamda salladı. Derin bir nefes verip kapıya yaklaştı. Elini kulpa bırakıp durdu, "Hadi aç" diyen adamın seslenişiyle yavaşça indirdi.

 

İttiği kapıdan içeri adım attı, gözleri yatağa kaydı. Genç kız sırtüstü yatıyordu, gözleri kapalıydı, kolunun birinde koca bir serum bağlıydı ve yüzünün büyük kısmını kapatan bir oksijen maskesi takılığıydı.

 

Ezgi'nin yanakları yaşla doldu, ilk defa onu bu şekilde görüyordu. "Neden, neden onu taktılar?" diye maskeyi işaret etti.

 

"Tedbir için. Biraz toparlandığında çıkarılacak"

"Bana doğruyu söyle ne olur Ömer. Gerçekten iyi, değil mi?"

"Endişe etme, şu an sadece dinleniyor."

 

Genç kız kafasını olumlu anlamda salladı, genç adamın yaklaştırdığı sandalyeye oturup arkadaşının elini sıkıca tuttu.

 

Arkasını döndü Ömer, iki arkadaşı başbaşa bırakmayı uygun gördü. Odadan çıkıp kapıyı örttü, gözleri arkadaşına kaydı. Yanına yaklaşıp oturdu, kafasını yere eğdi, kalbinin en derinlerinde hala büyük bir endişe vardı.

 

"Gözlerini bir daha açamayacak sandım" dedi, Mert'in gözleri ona döndü, "Geçti.." diyebildi.

 

İki elini birbirine geçirdi Ömer, parmakları birbirini şiddetle sıkıyordu. Zihnini meşgul eden birşeyler vardı.

 

"Ben.. O anlarda çok garip bir şey hissettim"

"Ne gibi?"

"Ekin.. Beni hissettiği anda gözlerini açtı. Sanki yanında olmamdan güç alıyordu."

 

Mert'in yüzünde ufak bir tebessüm belirdi, "Bu mümkün"

 

Kafasını iki yana salladı Ömer, kafası karmaşıktı. "Ama başka bir adamı seviyor"

 

Bir şey diyemedi Mert, o da anlam verememişti. Derin nefes verdi, "Hala o adamı bulmak istiyor musun?"

"Daha fazla"

"Nasıl bulacağız? İsmini, kim olduğunu, hiçbir şeyini bilmiyoruz"

 

Derin bir soluk aldı Ömer, "Öğrenmemiz gerek"

"Onlara mı sorsan?"

"Bunca zaman konuyu hiç açmadılar, şimdiden sonra da söyleyeceklerini sanmıyorum" "

"Nasıl yapacağız o zaman?"

"Bilmiyorum, bir çaresini bulmaya çalışacağım"

 

... 

Hızla odadan çıktı Ezgi, endişe doluydu. Yaklaşık iki saattir arkadaşının baş ucundaydı, hala uyanmaması telaşının nedeniydi.

 

"Neden hala uyanmadı?" diye sordu, Ömer ve Mer koridordaydı, genç kızın kendine geldiğini görmeden ayrılmaya niyetli değillerdi.

 

Ayağa kalktı Ömer, "Az önce de doktorla konuştum, durumu iyi. Her an uyanabilir"

 

Ezgi kafasını hızla iki yana salladı, "Gerçekten iyi, değil mi?"

Genç adamın gözleri kapı arasından genç kıza kaydı, yaklaşık bir saat önce oksijen maskesi de çıkarılmıştı.

 

"Evet, gerçekten iyi. Sadece biraz daha bekleyelim" dedi, genç kızın kıpırdandığını gördü. Yüzünde ufak tebessüm belirdi, diğerlerinin de gözleri o yöne döndü, hızla odaya girdiler.

 

Gözlerini zorlukla araladı Ekin, bitkindi. Bakışını, baş ucunda duran kişilere çevirdi, "Çok.. Konuşuyorsunuz" dedi, herkesin yüzünde gülümseme oluştu.

 

Genç kız doğrulmaya çalıştı, Ömer hızla yaklaştı. Yastığının dik yapıp yardım etti, sırtı başlığa dayandı. "İyi görünüyorsun" dedi Mert, Ekin'in bakışı ona döndü, gözlerini kıstı. Arkadaşını üzdüğünü hala unutmamıştı. "Seninle.. sonra hesaplaşacağız" dedi zorlukla. Mert suçlulukla kafasını eğdi.

 

Ömer bakışını bir an bile kızdan ayırmıyordu, hala uyandığına, yeniden yanında olduğuna inanamıyordu. Arkasını dönüp dolabı açtı, bir hırka çıkardı. Meraklı bakışları altında genç kıza giydirip ön fermuarını sıkıca kapattı.

 

"Ömer" diyen Ezgi'ye aldırmadan, Ekin'i kucağına aldı. "Nereye? Dinlenmesi gerek"

"Çok dinlendi, biraz hava alması gerek. Bahçede olacağız"

 

Ekin itiraz etmedi, şu an en çok ihtiyaç duyduğu şeydi bu odadan çıkabilmek. Kollarını genç adamın boynuna doladı, Ömer tebessüm etmekle yetindi. Doktordan kısa süreliğine izni vardı.

 

..... 

Gözlerini odada gezdirdi Ezgi, Mert'le yalnız kalmışlardı. Umursamaya çalıştı, hala ona öfke doluydu. Yatağa yaklaştı, arkadaşının gidişi temizlik yapabilmek için fırsatı. Pencereyi açtı, temiz hava gerekliydi.

 

Önce pikeyi eline aldı, özenle katlayıp bir köşeye bıraktı. Örtüyü dikkatle düzeltip yatağın kenarlarına sıkıştırdı. Yastığı iyice silkeleyip yerine bıraktı.

 

Koltuğa yaklaştı, kırlentlerini düzenledi. Yatağın çaprazında bulunan dolaba yanaştı, üzerinde su şişesi ve birkaç cam bardak vardı. Şişeye uzattığı eli, bardağa çarpıp yere düşürdü, telaşla eğilip dokunduğunda cam parçalarından ufak bir tanesi parmağının ucuna battı.

 

"Ah!" dedi, parçaları bıraktı. Parmak ucundaki bir damla kana baktığı anda Mert hızla yaklaştı. Ufak kesik bile endişeyle dolmasına neden olmuştu, hızla şişenin yanındaki peçeteyi alıp genç kızın parmağını sıkıca tutup bastırdı.

 

Ezgi'nin gözleri ona döndü, elini çekmeye çalıştı, genç adam izin vermedi. Damlayan kanları dikkatle silip peçeteyi sıkıca sardı.

 

Genç kız ilk fırsatta parmağını çekti, adamın yüzüne bakmadan arkasını döndüğünde bir ses duyuldu, telefonu çalıyordu. Merakla çantasına yaklaşıp baktı, ekranda 'Bora' ismi vardı.

 

Tebessümle kulağına yaklaştırdı, "Alo"

"Seni görmek isteyen yanıma engel olamıyorum" yüzünde gülümseme vardı.

 

"Bunun için şu an yapabileceğim bir şey yok aslında"

"Neden?"

"Hastanedeyim, arkadaşımın yanında."

"Aynı hastane mi?"

"Evet" Dedi Ezgi onaylayarak. Genç adam arabaya yürüdü, "Tamam, bende geliyorum, görüşürüz."

 

Genç kızın tek kelime daha etmesine izin vermeden kapadı, Ezgi bir an duraksasa da tekrar arayıp reddetmek istemedi. Telefonu yeniden çantasına bırakıp işini tamamlamak için harekete geçti.

 

.... 

Bahçede yanyana oturuyordu iki genç, ikisinin de bakışı giriş kapısındaydı. Gelip geçen insanları sessizce izliyorlardı. Dün gece yağan sağanak yağışa inat güneş gökyüzünde varlığını gösteriyordu.

 

Derin nefes aldı Ekin, temiz havayı tüm ciğerlerine çekti. "Hava çok güzel" dedi, genç adamın gözleri ona döndü, kafasıyla onayladı.

 

"Özellikle görmeni istedim, yağmurdan sonra doğan güneş"

 

Derin bir nefes verdi genç kız, bakışlarını gökyüzüne çevirdi. İşine huzur doluyordu. "Keşke.." Dedi, sustu. "Her yağmurdan sonra güneş doğsa, çiçekler açsa."

 

"Onların da her şey gibi bir zamanı var" kafasını yavaşça kıza çevirdi, bir çift yeşil ile göz göze geldi.

 

"Zamanı dolan, ne olursa olsun gidiyor. Hayat gibi, süren bittiğinde hiçbir şeyin faydası olmuyor"

 

Sustu genç adam, genç kızın ağzından çıkan kelimeler kalbine ucu ateş olan okları saplamıştı. Bir şey diyemedi, konuyu değiştirmenin yolunu düşündü.

 

"Mert ve Ezgi odada yalnız kaldılar"

 

Gözlerini kıstı Ekin, "Beni bunun için mi bahçeye çıkardın?"

 

Genç adam kafasını şiddetle iki yana salladı, "Hayır kesinlikle değil, o anda düşünemedim"

"Yapma, bana söz verdin. Bir daha Ezgi'yi üzmesine izin vermeyecektin."

"Sözümü tutacağım"

 

Onayladı Ekin, ona güveniyordu. Onun Ömer'i tutamayacağı bir sözü asla vermezdi. Derin nefes aldı, hala oldukça bitkindi. "Yorulduğumu hissediyorum" dedi, bir an önce yatağına yatmayı diliyordu.

 

Ömer hızla ayağa kalktı, kucağına almaya çalıştı, Ekin reddetti. "Yürüyebilirim." Ağır adımlarla hastane binasına yöneldi, genç adam bir gölge gibi her adımını sessizce takip etti.

 

.... 

Koridora yaklaştı iki genç, Mert kapının önünde oturuyordu. Tek başınaydı, yüzüne öfkeyle bakan genç kızı odada bir başına bırakmak zorunda kalmıştı.

 

Ömer yanına oturdu, Ekin odaya geçti. "Ekin, nasılsın?"

"İyiyim"

 

Yatağına yaklaştı, ayaklarını da çekti. Sırtını başlığa dayadı, Ezgi yaklaşıp pikeyi ayaklarının üzerine örttü.

 

"Bora buraya gelecek" dedi Ekin'in gözleri ona döndü, "Söz ettiğin arkadaşın mı?"

"Evet"

 

Tebessüm ediyordu ikisi de, bakışını odada gezdirdi Ekin, her köşesi temizlenmiş, havalandırılmıştı. "Burası mis olmuş"

"Elimden geldiğince yapmaya çalıştım"

 

Arkadaşına yaklaştı, Ekin iki kolunu iki yana açtı, ona minnetle sarıldı. "Teşekkür ederim"

 

Bir ses duyuldu o anda, kapı tıklanıyordu. İkisinin de gözleri o yöne döndü, yavaşça aralanan kapıda Bora göründü. Kollarının arasında iki buket çiçek vardı, gülümsüyordu.

 

İçeri adım attığında, arkasında önce Ömer sonrada Mert girdi. Bir köşede izliyorlardı. Bora getirdiği çiçeklerden birini önce Ekin'e uzattı, "Ben Bora, geçmiş olsun"

 

Ekin tereddüt etmeden çiçeği aldı, burnuna yaklaşıp kokladı. "Teşekkür ederim, bende Ekin. Memnun oldum"

 

Bakışlarını Ezgi'ye çevirdi genç adam, diğer çiçeği ona doğru uzattı, izleyen kişileri bile görmüyordu gözleri.

 

"Umarım bunu da reddetmezsin" dedi, çıkma teklifini iki defa reddetmişti.

 

Ezgi tebessümle kafasını iki yana salladı, "Hayır, kesinlikle reddetmeyeceğim" çiçeği alıp kokusunu içine çekti.

 

Gözlerini Ömer ve Mert'e çevirdi Ezgi, Bora'yı işaret etti. "Bora benim üniversiteden arka-" sözünü kesti genç adam.

 

Bakışını iki adama çevirdi, "Sen dur Ezgi, ben açıklarım. Ben Bora, bu kız tarafından iki kez reddedilen ama hala pes etmeyen kişiyim" dedi, Mert'in yüzü asıldı. İki yumruğunu delice sıkmıştı.

 

"İki mi?" diye sordu Ekin, Ezgi tebessüm ediyordu. İlki üniversitede sabaha değin kapısında beklemiş, sevgilisi olmasını istemiş fakat reddedilmişti.

 

"Hatta yakında üçüncü de gelebilir" dedi, Ezgi gözlerini kıstı, bir şey diyemeden, sadece gülümsüyordu.

 

"Memnun oldum" dedi Ömer, elini uzatıp onunkiyle sıkıştı. Mert'e baktı, arkadaşını kendine gelmesi için gizli de olsa uyardı.

 

Elini Mert'e de uzattı Bora, daha önce karşılaşmışlardı. Ömer'in uyarısıyla Mert eline uzaklıklar karşılık verip hızla geriye çekti.

 

"Gitmeliyim" dedi, arkasını dönüp odadan hızla çıktı, "Mert'i yolcu edeceğim" deyip arkasından çıktı Ömer.

 

Koridorda yetişti arkadaşına, onu yakalamak için adımlarını oldukça hızlandırmıştı.

 

"Sende duydun iki defa reddetmiş" dedi, Mert'in adımı durdu, kafasını iki yana salladı. "Üçüncüyü kabul edebilir"

 

"O zaman bir şeyler yap, böyle sessiz kalmaya devam edersen çok geç kalacaksın"

"Yüzüme nefretle bakıyor"

"Onu gerçek hislerine inandır"

 

Genç adamın gözleri arkadaşının yüzüne kaydı, ne yapacağını hiç bilmiyordu. Bu durum ona çok yabancıydı, acemilik yaşıyordu.

 

"Haklısın" dedi, biraz da olsa sakinleşmişti. Derin nefes verip bir köşeye oturdular. Bir ses duyuldu o anda, Ömer'in telefonu çalıyordu.

 

Ekrana baktı, 'Melis-Arıyor' yazıyordu. Öfkeyle soludu, hızla reddetme tuşuna dokundu, Mert'in gözleri ona döndü.

 

"Ne istiyor yine bu?"

 

Geriye çekilip köşedeki banka oturdu Ömer, günlerdir düşünmemek için savaş verdiği büyük sorunu vardı.

 

"Melis hamile"

 

Mert'in gözleri büyüdü, "Ne??"

Şaşkındı, toparlanmaya çalıştı, yeniden arkadaşına baktı. "O gece.." deyip sustu, o geceden haberdardı.

 

"Bu olamaz, sen ondan nefret ediyorsun"

 

Ömer sessizdi, ne bebeği ne de o kızı kabullenmek istiyordu. Herkes duyduğu anda da evliliğine mecbur bırakılacaktı.

 

"Ne vardı oğlum, o kadar içecek kadar?"

 

Kafasını yavaşça iki yana salladı Ömer, hala aklının almadığı şeyler vardı. Kendinden geçecek kadar içtiğini hatırlamıyordu.

 

"Hiçbir şey hatırlamıyorum, gözlerimi onun yanında açtım."

"Ne kadar içtin?"

"Onu da hatırlamıyorum"

 

Mert kafasını çevirdi, bakışları önündeki boşluğa kaydı, derin nefes aldı, aklında tek bir şey yer aldı. Arkadaşıyla içtiği zamanlar olmuştu ama her defasında sarhoş olan kendisiydi, Ömer daha dayanıklıydı, kendinden geçmesi çok zordu.

 

"Bu bir tuzak! Sen ne kadar içtiğini hatırlamayacak kadar kendinden geçmezsin"

 

Ömer'in bakışı hızla ona döndü, "Ne?"

"İyi düşün. Daha önce de içtin ama hiçbir şeyi hatırlamadığın oldu mu?"

 

Genç adam düşündü, böyle bir şey hiç olmamıştı. Ne kadar içerse içsin yine de taksiye adresini verecek kadar kendinde olurdu.

 

"Melis amacına ulaşmak için sana bir tuzak kurdu, o gece içtiğin şey sadece alkol olamaz. Seni kendinden geçirecek farklı bir şey vardı içinde."

 

Kafasıyla onayladı Ömer, bunu nasıl düşünmemişti. "Öncesinden ayarlanmıştı her şey, benim oraya gidişimde de başlangıç oldu"

 

Mert kafasıyla onayladı, ikisinin bakışı buluştu. "Bebek olduğuna göre de amacına başarıyla ulaştı"

 

Hızla ayağa kalktı Ömer, gidip gelmeye başladı. Bir oyuna kurban gitmişti. Kafasıyla öfkeyle iki yana sallıyordu, "Ama barda olduğumu nasıl bildi?" dedi, iki arkadaşın bakışı yeniden buluştu, tek ihtimal yer aldı zihinlerinde. Barmen'in de bu işte parmağı vardı.

 

Hızla arkasını döndü, öfke doluydu. Bunun hesabını soracaktı, hızlı adımlarını yerini sert koşuşlar aldı, Mert endişeyle takip etti. Onu frenlemezse, barmen'in sonu iyi olmayacaktı.

 

.... 

Araba hızla durdurdu genç adam , kapıları kapatmayı bile düşünemeden bara koştu, Mert yetişme telaşındaydı. Kapıları kilitleyip arkasından ilerlerse de yetişemiyordu.

 

Ömer içeri girdiği anda barmene yaklaştı, yakasında tutup yüzüne sert bir yumruk geçirdi. "İşbirliği yaptın değil mi?"

 

Yumruğunu bir daha indirdi, barmen yere düştü. Şaşkın ve tepkisizdi, yaptığı şeyi çok iyi biliyordu. Önüne eğildi Ömer, öfke doluydu.

 

Yakasından tutup kafasını yerden kaldırdı, bir yumruk daha geçirdi, Mert hızla yaklaştı. "Ömer yapma!"

 

Araya girme ve arkadaşını sakinleştirme çabası boşunaydı, Ömer sebep olduğu şeyi hatırladıkça adamın yüzüne yumrukları arka arkaya geçiriyordu. Mert ve birkaç adamın onu tutuşu ile barmenin yüzü gözü kan içinde kalmıştı.

 

"Oğlum adamı öldürmeyi mi düşünüyordun!"

 

Kolundan tutup hızla oradan çıkardı, Ömer'in öfkesi dinecek gibi değildi. "Şu an içinde bulunduğum durumun sebebi o!!"

 

Arkasını dönüp yeniden girmeye yeltense de Mert kolunda güçlükle tutup arabaya bindirdi. Hemen sürücü koltuğuna oturup kapıları kilitledi, Ömer öfke doluydu, derin derin nefes alıyor sakinleşmeye çalışıyordu.

 

"Daha fazla vurmalıydım!" dedi, Mert kafasını iki yana salladı, sonrası karakolda bitecekti, buna izin vermeyecekti artık.

 

"Ne olacak şimdi?" diye sordu Mert, merak doluydu, her şeye rağmen ortada bir bebek vardı.

 

"Evlenecek misin?"

"Asla!"

 

.... 

Arkadaşının odasının olduğu koridorda oturuyordu Ezgi, elinde bir kahve vardı, yavaşça yudumluyordu. Bir adım sesi ulaştı kulağına, bakışını çevirdi, Ömer'i gördü.

 

Genç adam öfkesini alamadığını fark edip soluğu yeniden hastanede almıştı, onu sakinleştirip rahatlatabilecek tek kişi buradaydı.

 

"Ekin nasıl?"

"İyi, uyuyor"

 

Kafasıyla onayladı Ömer, sessizce yanına oturdu. Ezgi'nin gözleri hatırladığı bir şeyle ona döndü, "Sonuçların çıktı mı?"

 

Ömer başını aşağı yukarı salladı, ceketinin iç cebinden küçük bir hap kutusu çıkardı, "Verdiği tek ilaç"

 

Genç kız şaşırdı, beklediği bu değildi. Bunca zaman hatırlayamamasının bir nedeni olduğunu düşünüyordu.

 

"Doktorun pek yardımı olmadı, tetkiklerde herhangi bir sıkıntı yokmuş"

"Ne yapacaksın peki?"

"Bilmiyorum. Doktorun tavsiyesi eski çevre, eski arkadaşlar gibi eskiye dair şeyler. Bir ihtimal.. işe yarayabilirmiş"

 

Sıkıntılı bir soluk verdi Ezgi, üzülmüştü. Arkadaşının daha fazla bekleyecek vakti yoktu, genç adamın bir anca her şeyi hatırlaması gerekiyordu.

 

"Yararlı olabilir, her fırsatı değerlendir."

 

Kafasını eğdi, Ömer yüzüne baktı, ondaki durgunluğu fark etmişti. "Durgunsun" dedi, genç kız parmaklarının arasında bardağı sıktı.

 

"Doktor Ekin'i muayene etti"

 

Genç adamın meraklı bakışlarının yerini endişe aldı, sessizce bekliyordu.

 

"Nasıl hissettiğini sordu. Ekin çok iyi olduğunu ve herhangi bir sıkıntısı olmadığını söyledi"

"Bu iyi bir şey değil mi?"

 

Ezgi kafasını iki yana salladı, yüzünde buruk bir tebessüm oluştu.

 

"Gerçek olsaydı iyi bir şey derdim ama gizliyor. Biz fark etmedikçe o, hiçbir rahatsızlığını söylemiyor"

"Ne? Neden?"

"Çünkü çok inat ve hastalığı konusunda çok ihmalkar."

 

Bakışını gözlerinden ayırdı Ömer, endişeyle dolmuştu. Aklında tek bir şey yer aldı, derin nefes aldı.

 

"Ben.. Ekin'in sevdiği bir adam olduğunu biliyorum"

 

Ezgi'nin şaşkın bakışları ona döndü,

"Ne?"

"Geçen gün istemeden konuştuklarınıza kulak misafiri oldum"

 

Kalbi delice çarpmaya başladı genç kızın, heyecanla doldu. "Ne kadarını duydun?"

"Ekin'in bir adamın çok sevdiğini fakat hastalığı nedeniyle ondan uzak durduğunu duyacak kadar"

 

Bir şey diyemedi Ezgi, kafasını eğdi. Gözleri dolu dolu dolmuştu, Ömer onu izliyordu. "Neden buna ortak oluyorsun? Neden o adamı buraya getirmiyorsun?"

"Sözüm var" dedi zoraki kelimelerle.

 

"Hangi söz Ekin'in şu anki durumundan daha önemli olabilir?"

"Bana güveniyor. Çok istememe rağmen bunu yapamam"

 

Derin bir nefes verdi Ömer, kafasını iki yana sallıyordu. O, onun gibi yapmayacak, ne olursa olsun o kişiyi bulacaktı.

 

"Sen o adamı tanıyor musun?"

 

Ezgi kafasını onaylar anlamında salladı, gözlerine bakmamaya özen gösteriyordu.

 

"O zaman söyle, ben getireyim. Sen de sözünü tutmuş olursun"

"Yapamam"

 

Ayağa kalktı Ömer, anlamıyordu, anlayamıyordu. Ezgi'nin önüne dikildi, "Ezgi ikimizde farkındayız ki Ekin'in durumu iyi değil, gün geçtikçe de daha çok kötüye gidiyor. Sonradan, çok pişman olmayacak mısın? O adamın yüzüne nasıl bakacaksın?"

 

Ezgi bakışını başka yöne çevirdi, yüzüne şu an bile bakamıyordu. Yanakları istemsizce yaşla doldu, zihninde çok sonrası yer aldı.

 

Hafızası geri geldiğinde genç adam, önüne dikiliyor. Bağırıp, çağırıp ondan bunu aldığı için hesap soruyordu.

 

Alt dudağını ısırdı, arkadaşının isteğinin dışına çıkmak istemiyordu. Bir defa denemiş, onda da kötüleşmesine sebep olmuştu. Bir daha böyle bir riski göze alacak kadar cesaretli değildi.

 

"Hata olduğunu biliyorum ama gerçekten elimden hiçbir şey gelmiyor"

 

Kafasını şiddetle iki yana salladı genç adam, öne doğru eğildi. İki elini iki omzuna bırakıp bakışlarını sabitledi.

 

"Ezgi, ben Ekin'i çok seviyorum ama içinde bulunduğumuz durum çok farklı. Bu yüzden kendi sevgimi bir köşeye bırakıp onun için bir şeyler yapmak istedim. İnan bana, şu an ki psikolojisi doğru karar verecek kadar iyi değil. O bir hata yapıyor, sende buna destek oluyorsun"

 

Kafasını iki yana salladı Ezgi, ayağa kalktı. Gözlerinden hızla yaşlar süzüldü. "Konuyu açtığım anda kötüleşiyor, bugün fenalaşmasının sebebi de buydu!"

 

Genç adam şaşkınlıkla duruldu, yeniden oturdu. Ezgi de yanına geçti, ikisi de sessizleşmişti.

 

"Ekin.. O adamı seviyor mu?"

"Her şeyden çok."

 

Bakışını genç kıza çevirdi, "Peki, o kişi? O da seviyor mu?"

"Evet, çok"

"O zaman bize düşen de ikisini bir araya getirmek"

"Sözümden dönemem"

 

Derin nefes verdi Ömer, başka çare düşünüyordu. "Tamam sen yardım etme ama bana birkaç bilgi ver. Gerisini halledeceğim"

 

Cevap vermedi Ezgi, kafasını yere eğdi. "İsmi ne?" diye sordu Ömer, genç kız kafasını yavaşça iki yana salladı. "Söyle-yemem"

"Peki, nerede şu an?"

 

Ezgi cevap vermedi, sadece dinliyordu. Genç adam pes etmeye niyetli değildi, "Ne iş yapıyor?"

 

Gözlerini kapadı genç kız, çaresiz bir soluk aldı. "Büyük bir aile şirketi var" dedi, Ömer derin bir soluk aldı, sonunda ağzından kelimeleri duymaya başlamıştı.

 

"Şirketin ismi ne? Onu bulmak için benim için basit olacak"

 

Bir çok şirketle ortaklıkları vardı, isim verdiği anda bu kişiye anında bulabilirdi. Ezgi sustu, söyleyeceği tek kelimede gerçekler ortaya çıkacaktı. Ömer sabırla derin bir soluk aldı.

 

"Neden bunca zaman Ekin'in yanında olmadı?"

 

Genç kız bakışını yavaşça ona çevirdi, "Çünkü şirketin tek varisi, ailesi de bu yüzden Ekin'i istemiyor"

 

Ömer'in yüzünde şaşkınlık oluştu, "Aile istedi diye mi böyle ayrı kaldılar?"

 

Ayağa kalktı Ezgi, oturdukça genç adam ağzından kelimeleri alacaktı. "Özür dilerim" dedi, arkasını dönüp odaya yaklaştı. İçeri girip kapıyı yavaşça örttü, sırtını kapıda dayadı, gözlerinden yanaklarına yaşlar süzüldü. "Affet Ömer, affet" dedi fısıltıyla. Vicdanı hiç rahat değildi.

 

.... 

Şirkete girdi Ömer, bir kapının önünde durdu. Derin bir nefes verip yumruk yaptığı elini kapıya vurdu, "Gir!" diyen sesle yavaşça araladı.

 

Gözleri odanın en ucunda bulunan masaya kaydı, babası oturuyordu. Gözünde bir gözlük vardı, önünde yığınla dosya bulunuyordu. Oğlunu görmenin şaşkınlığıyla tebessüm etti, günlerdir onu göremiyordu.

 

"Oğlum" dedi, genç adam içeri girdi. Masanın önünde bulunan koltuklardan birine oturdu. "Bir konuda yardımına ihtiyacım var"

 

Kafasını onaylayarak salladı Kemal bey, oğlunun çok zorda kalmadıkça ondan yardım istemeyeceğini biliyordu. "Birini bulmam gerek"

"Biri mi, kim?"

 

Derin nefes aldı genç adam, "Bir arkadaşım var, onun için çok önemli biri. Ve bulabilecek tek kişi sensin."

 

Kafasıyla onayladı babası, elinden geleni yapacaktı. "İşimiz biraz zor aslında, çünkü o kişinin ismini bile bilmiyoruz. Tek bildiğimiz büyük bir şirketin tek varisi olduğu. Çevren geniş, buna uyan kişilerin ismini öğrenebilir misin?"

 

Tebessüm etti Kemal Bey, "O da senin gibi yani"

 

Genç adam bir an duraksadı, bunu hiç düşünmemişti. O da ailenin tek varisiydi, kafasını iki yana salladı. "Evet özellikler benziyor" dedi, bakışını bilgisayara çevirdi. Net göremiyordu, ayağa kalkıp masanın önünden dolandı, babasının arkasına geçti, bakışını eğip ekrana baktı.

 

.... 

Şirketten çıkış yaptı genç adam, elinde ufak bir kağıt vardı. İçerisinde üç ayrı isim yazıyordu, babasıyla yaptığı uzun soruşturma sonrasında, tek oğlu olan sadece birkaç kişiyi bulabilmişti.

 

Biri bir yıl önce dünya evine gitmiş, şer ikisi ise hala bekardı. Araştırmanın yönünü başka yöne çevirmeden önce bu kişilerle tek tek görüşmeyi planlıyordu. Hiçbir şey umurumda değildi, genç kıza sevdiği adamı öyle yada böyle getirecekti.

 

.... 

Sabahın erken vakitleriydi, doktorun odasındaydı Ezgi, masasının tam karşısında bulunan koltuğa oturmuştu. Onu buraya çağıran doktorun kendisiydi.

 

Yüzünde endişe vardı, kötü bir şeyler duyacağının korkusunu yaşıyordu. Önüne bir kahve konulmuş olmasına rağmen hiç dokunamamıştı.

 

"Sorun mu var?" diye sordu, doktorun gözleri ona döndü, gözlerinde uzağı gösteren bir gözlük vardı, çıkarıp masanın üzerine bıraktı.

 

"O adam..." Dedi, "Ekin'in neyi oluyor?" diye ekledi.

 

Ezgi ufak çapta bir şaşkınlık yaşadı, söz ettiği kişinin Ömer olduğunu anlamıştı. Sessizce bekledi, cümlenin devamının geleceğini biliyordu.

 

"Varlığı Ekin'e güç oluyor, kötüleştiği anda gözlerini açmasına ilaçlar ve bizim çabamız kadar onun da oldukça etkisi oldu."

 

Ezgi kafasını eğdi, gözleri dolu dolu olmuştu. "Ömer, Ekin'in her şeyi. Uğruna kendinden de mutluluğundan da vazgeçtiği adam."

 

"Erkek arkadaşı mıydı?"

"Kazadan önce nişanlılardı ve kaza anında da birlikteydiler ama Ömer şu an onu hatırlamıyor"

 

Doktorun yüzünde şaşkınlık belirdi, "Ekin de hatırlamıyor" dedi doktor, Ezgi kafasını yavaşça iki yana salladı, "Ekin hatırlıyor"

"Ne? Neden haberim olmadı bundan?"

"Tek korkusu, ailesinin onu yeniden Ömer'den ayırması. Aileleri ikisinin birlikte olmasını hiçbir zaman istemedi. Lütfen bunu sizde bizim için saklayın. Zamanı geldiğinde kendisi zaten söyleyecektir."

 

Doktor sessizleşti, kafasını eğdi. Önünde genç kızın son tetkik vardı, sonuçlar her defasında daha kötüye gidiyordu. Derin nefes verdi, kafasını onaylayarak salladı, hastası için bu yalana ortak olacaktı.

 

....

Koridorda yürüyordu Ezgi, doktorun odasından çıktıktan sonra kafeteryaya uğrayıp bir kahve almıştı. Elinde bir karton bardak vardı, yavaşça yudumluyordu.

 

Odaya yaklaştı, kapıyı sessizce aralayıp kafasını içeri uzattı, gözleri yatağa yoğunlaştı. Ekin hala uyuyordu, yüzünde şaşkınlık oluştu, çoktan uyanması gerekirdi.

 

Uyandırmamaya dikkat ederek kapıyı örttü, kapının tam yanında bulunan bir banka oturdu. Kahvesinden bir yudum aldı, küçük bir çocuk koşturarak yanına yaklaştı.

 

8 veya 9 yaşlarında bir erkek çocuktu, elinde bir paket çikolata vardı. "Abla" deyip önünde durdu.

 

Ezgi merakla yüzüne bakıyor, tanımaya çalışıyordu. Çikolatayı ona doğru uzattı küçük çocuk, "Kahveyle birlikte çok güzel olurmuş" dedi, genç kız şaşırdı. Yüzünde ufak bir tebessüm belirdi.

 

"Kim dedi bunu sana?"

"Bir abi bunu sana gönderdi"

 

Yüzü asıldı Ezgi'nin, aklına gelen tek bir kişi oldu. Çikolatayı çocuğun elinden alıp paketini açtı, "Ben çikolata sevmem, sen benim yerime yiyebilirsin"

 

Küçük çocuk kafasıyla onayladı, yüzünde gülümseme vardı. Hızla aldığı çikolataya bir ısırık atıp arkasını döndü.

 

Koridorun köşe başındaydı Mert, sessizce izledi. Kafasını yere eğdi, çikolatayı gönderdiği çocuğu izleyip geriye çekildi.

 

Ayağa kalktı genç kız, bakışını kapıya çevirdiği anda görüş açısına biri girdi. Bora asansörden çıkış yapmış yaklaşıyordu, iki eliyle paketlerle doluydu.

 

"Size kahvaltı getirdim, birlikte yapar mıyız?"

 

Ezgi'nin yüzünde tebessüm oluştu, kafasını onaylar anlamında salladı. "Hoşgeldin ama Ekin hala uyuyor" dedi, Bora şaşkınlıkla kolundaki saate baktı, öğlen vakitlerine yaklaşıyordu.

 

"Neden?"

"Bilmiyorum, hiç uyanmadı"

 

Arkasını döndü, bir defa daha kontrol etmek istiyordu. Kapıyı yavaşça aralayıp yatağa baktı, yüzünde tebessüm belirdi. Arkadaşı, gözlerini kırpıştırıyordu.

 

Yanına yaklaşıp önüne eğildi, "Öğlen oldu uykucu" dedi, yarı araladı gözlerini arkadaşına çevirdi Ekin, oldukça bitkindi. Doğrulmaya çalıştı, sırtını başlığa dayadı.

 

"Hala uykum var"

 

Ezgi gözlerini kısıp yatağına kenarına oturdu, yüzündeki endişeyi gizlemeye çalışıyordu. "Gece de çok erken uyudun, beni yalnız bıraktın"

"Özür dilerim" dedi, Ezgi gülümsedi.

 

"Şapşal, hemen de özür diliyorsun. Şaka yapmıştım sadece, sen uyurken bende kitabımı bitirebildim"

 

Ekin tebessüm etmekle yetindi, gözlerini genç adama çevirdi, Bora köşeye çekilmiş getirdiği kahvaltılıkları hazırlıyordu.

 

.... 

Kahvaltı sonrasıydı, Ekin arkadaşının zoruyla çok az yiyebilmişti. Ezgi ise Bora'nın gidişiyle her şeyi toparlayıp koltuğa oturmuştu. Elinde yeni bir kitap vardı fakat bir türlü başlayamıyordu. Aklını kurcalayan bir şey bugün tüm benliğini ele geçiriyordu, arkadaşı bugün çok fazla uyuyordu.

 

Endişeliydi, bugün sık sık uyumasının nedenini düşünüyordu. Gözleri kapıya döndü, hemşire içeri girdi. "Uyuyor mu?" diye sordu, Ezgi ayağa kalkıp yanına yaklaştı.

 

"Bugün çok fazla uyuyor" dedi, hemşire gerekli kontrolünü yapıp bakışını ona çevirdi. "İlaçların etkisidir"

"İlaçlarında değişiklik mi oldu?"

"Hayır, sadece dozlarında ufak bir artış oldu."

 

Kafasıyla onayladı Ezgi, gözlerini arkadaşına çevirdi. Derin bir uykudaydı. Hemşirenin çıkışını izleyip arkadaşına yaklaştı, battaniyesini dikkatle üstüne örttü.

 

Arkasını dönüp odadan çıktı, koridora çıktığında gözleri biriyle buluştu, Mert tam karşısında, ayakla duruyordu.

 

"Özür dilerim" dedi, genç kız bakışını gözlerinden ayırdı, kalbinde ona karşı büyük bir öfke vardı, affetmeyecekti.

 

Sollamaya çalıştı, Mert önüne dikildi. "Özür dilerim" diye yineledi pişmanlıkla.

 

Genç kız duymamaya gayret etti, uzaklaşmak için birkaç adım attı, yeniden sesini duydu. "Özür dilerim"

 

Ezgi adımlarını durdurmadı, ağır ağır uzaklaşmak için ilerliyordu. "Özür dilerim"

 

Adımlarını hızlandırdı, kaçacak bir yer arıyordu. Gözlerini kaldırdı, karşıdaki lavaboya gördü. Hızla içeri girdi, Mert durdu.

 

Musluğu açtı genç kız, önündeki aynaya bakıp yüzüne suyu defalarca döktü. Ona karşı gelme gücünü ve cesaretini toplayıp derin bir nefes aldı.

 

Kapıya yaklaşıp koridora geçti, genç adam hala bekliyordu. Umırsamadan yürümeye çalıştı, Mert derin bir nefes verdi. "Sesim sana ne zaman ulaşacak?" diye sordu.

 

Ekin'in odasına yaklaşmıştı Ezgi, kulpunu tek eliyle tuttu. Derin nefes alıp bakışını genç adama çevirdi, "Sessiz olursan sevinirim, Ekin uyuyor"

 

Kafasını çevirdiğinde, Mert hızla yaklaşıp kolunda tuttu. Kapıyı açmasına müsaade etmeden durdurdu.

 

"Beni süründürmek mi istiyorsun? Evet, o herifi senin yakınında görünce sürünüyorum!"

 

Genç kızın gözleri büyüdü, "Düzgün konuş! Bora benim arkadaşım!"

 

Derin bir soluk verdi Mert, sakinliğini korumaya çalışıyordu.

 

"Peki tamam düzeltiyorum, Bora'yı yakınında görünce deliriyorum"

 

Ezgi duruşunu da bakışını da bozmadı, kaşları çatık gözleri kısıktı. "Bunun in yapabileceğim hiçbir şey yok!"

 

Kolunu sertçe çekti, arkasını dönüp kapıyı açtığı gibi odaya girdi. Mert'in girmesine müsaade etmeden yüzüne kapattı.

 

.....

Gözlerini yavaşça araladı genç kız, karşısında genç adamı gördü, derin ve sessiz bir soluk aldı. Bugün onu görmeyi hep kalbinden geçirmişti, tebessüm etti Ömer, "Merhaba" dedi, Ekin zorlukla da olsa doğrulmaya çalıştı.

 

"Merhaba" dedi zar zor ağzından çıkan kelimelerle. Üzerinde ağırlık vardı, hem hareketini hem de kelimelerini kısıtlıyordu.

 

"Nasılsın bugün?"

"İyiyim" dedi yalanla, oldukça kötü hissediyordu.

"Uykuyu sevdiğini biliyordum ama bu kadarını beklemiyordum. Neredeyse tüm gün uyuduğunu söyledi Ezgi"

 

Genç kızın yüzünde ufak bir tebessüm belirdi, Ömer duruldu. Bitkin yeşil gözlerine, solgun yüzüne bakıyordu, kalbi hızla çarpıyordu. Tüm öfkesini alan bir güce sahipti bu kızın ufak gülüşü.

 

Dokunmak için çırpınan elini yumruk yaptı, kendine hakim olmaya çalıştı. Alt dudağını ısırıp yavaşça kaldırdı, hiçbir şey umurunda değildi. Yüzünün üzerine bıraktı, genç kız derin bir nefes aldı, temasını bile delice özlemişti. Baş parmağını yavaşça yüzünde gezdirdi.

 

"Yapmak istediğin herhangi bir şey var mı?"

 

Genç kız kendinde değildi, yanağında bulunan elin ona verdiği huzurun tadını çıkarıyordu. "Yapmayı istediğim çok şey var" dedi, gözlerine baktı.

 

Öncelikle ellerini sıkıca tutmak, ona doyamayacağını bilmesine rağmen sıkı sıkı sarılmak, kafasını boynuna gömüp teninin kokusunu içine çekmek ve kafasını dizine dayayıp onu bırakmamasını söylemeyi delice istiyordu.

 

"Sana yardımcı olabilirim" diyen adama döndü, kafasını yavaşça iki yana salladı, ona yakın olmak için çırpınan kalbine hükmetmeye çalışıyordu.

 

"Birgün buradan çıkabilirssem eğer, kendim yapacağım"

 

Genç adam cevap vermeye yeltendiği sırada bir ses duyuldu, telefonu çalıyordu. Cebinden çıkarıp ekrana baktı, 'Annem' yazıyordu. Reddedip cebine bıraktı.

 

Ekin gördüğü isimle kafasını eğdi, onu sevdiği adamdan ayırmak için her yolu deneyen kadındı. Mutluluklarının önünde her daim engeldi, onu oğluna hiçbir zaman layık görmemişti.

 

.... 

Kaza Öncesi...

 

Israrlı çalan telefonuyla araladı Ekin gözlerini, sabahın erken vakitleriydi. Yastığının altında elini gezdirdi, telefonu çıkarıp ekrana baktı, "Aşkım" yazıyordu.

 

Tebessümle kulağına yaklaştırdı, "Alo"

"Günaydın meleğim, şirkete gitmeden kahvaltıyı seninle yapmak istiyorum. Evden çıktım, yarım saate hazır olabilir misin?"

 

Genç kız kafasını olumlu anlamda salladı, "Evet, olurum"

"Tamam o zaman, hadi hazırlan."

"Tamam görüşürüz"

 

Telefonu kapatıp hızla yataktan çıktı. Başucunda ufak bir komodin bulunuyordu, düzenle dizili olan çoraplarının altında yüzüğü saklı dururdu. Eve girmeden önce parmağından çıkarıp kutuya koyar, çıktığı zamanda heyecanla yeniden takardı.

 

Elini çorapların içerisine koydu, kutuya temas eden parmaklarıyla yüzünde koca bir gülümseme oluştu. Mutlulukla çıkardı, kapağını açtığında yüzünde şaşkınlık oluştu, yüzüğü yoktu.

 

Hızla ayağa kalktı, telaşla dolaba yeniden yaklaştı. Önce elini çorapların altında gezdirdi, yoktu. Tek tek çorapları çıkarıp yere attı, çekmeceyi tamamen boşaltana kadar her şeyi çıkardı, yüzük yine yoktu.

 

Yüzü asıldı, "Nerede?" diye sordu kendi kendine. Ayağa kalkıp gözlerini odada gezdirdi, yerini değiştirmiş olma düşüncesi sardı her yanını.

 

Hızla odanın içerisinde bulunan tüm çekmeceleri, dolapları altüst etti. Darmadağın ettiği odanın içerisinde yüzüğüne dair hiçbir şey yoktu.

 

Yatağın ucuna oturdu, düşünmeye çalıştı. En son dün genç adamla görüşürken takmış, eve gelirken de kapının önünde çıkarıp cebine bırakmıştı. Odasına girince de özenle kutuya yerleştirmişti.

 

Yüzü asıktı, gözleri dolu dolu olmuştu. Parmağına yavaşça dokundu, bir ses ulaştı kulağına. Telefonuna mesaj gelmişti, yaklaşıp açtı, "Aşkım geldim, seni bekliyorum"

"Tamam" yazıp gönderdi.

 

.... 

Evinin bir sokak ötesine girdi genç kız, yüzü asıktı. Gözleri genç adama kaydı, üzerinde siyah bir takım elbise vardı, sırtını arabaya yaslamış bekliyordu. Genç kızı gördüğü anda yüzünde koca bir gülümseme oluştu.

 

"Meleğim"

 

Yanına yaklaşıp kollarını boynuna doladı, genç kız sessiz ve durgundu. Evlilik teklifini kabul ettiği günden bu yana ilk defa yüzüğü olmadan dışarı çıkıyordu.

 

Yavaşça geriye çekildi Ömer, ellerini sıkıca tuttu, gözleri parmağına kaydı. Gözlerini kıstı, yüzünde ufka bir tebessüm belirdi.

 

"Yüzüğünü takmayı mı unuttun?"

 

Genç kız ellerini geriye çekip kafasını eğdi, yüzüne bakmaya yüz bulamıyordu. Öylesine değerli bir yüzüğü korumayı bile becerememişti.

 

"İyi misin meleğim?"

"Yüzüğüm yok" dedi, gözleri dolu dolu oldu. İçinde kötü bir his belirtmişti, yüzüğü kaybettiği için genç adamla da ayrılmak zorunda kalacaktı.

 

"Yüzüğün mü yok?" diye sordu Ömer, merak doluydu.

 

"Uyumadan önce de kontrol etmiştim, gördüğüme emindim ama şimdi bilmiyorum. Gerçekten kutuya koydum mu? Yoksa bir yerde mi düşürdüm?"

 

Sustu, kafasını yere eğdi. Onun gece uyuduğu vakitlerde annesi odaya girip yüzüğe elkoymuştu. "Özür dilerim, koruyamadım" yüzü asıktı.

 

Genç adam kafasını iki yana salladı, iki eliyle genç kızın yüzünü kavradı, gözlerini gözlerine dikti. "Bunun için mi gül yüzünü asıyorsun? Hiç sorun değil, kaybolduysa yenisini alırız."

"Çok dikkat ediyordum"

 

Tebessümle yaklaşıp alnına ufak bir öpücük kondurdu, "Tamam aşkım, unut artık. Parmağına çok daha güzelini takacağım"

 

Kafasını olumsuz anlamda salladı Ekin, "Hayır, onu da kaybederim"

 

Ömer güldü, elinin biri yanağında aşkla geziyordu. "Olsun, yine takarım"

 

Genç kızın yüzünde buruk da olsa ufak bir tebessüm belirdi, "Seni çok seviyorum"

 

Genç adam kollarının arasına alıp sıktı, burnunu kafasına gömdü. "Seni çok seviyorum." elinden tuttu, arabanın ön kapısını açtı.

 

.... 

Bir kafede karşılıklı oturuyorlardı, genç kız çayından bir yudum aldı, gözleri genç adamın parmağındaki yüzüğe kaydı. Aklına gelen düşünceyle gözleri kıskançlıkla kısıldı.

 

"Ben kaybettim diye sakın sen takmamazlık yapma"

 

Genç adamın yüzünde tebessüm oluştu, parmağındaki yüzüğü çıkarıp masanın üzerine bıraktı. "Unutmuştum aşkım, iyi ki hatırlattın. Sen de yüzük yok, benim de takıyor olmamın bir anlamı yok"

 

Gözleri büyüdü Ekin'in, önce masanın üzerindeki yüzüğe sonra da genç adamın yüzüne baktı. Hızla ayağa kalkıp öfkeli bakışlarını on dikti.

 

"Gerçekten mi!?"

 

Hızla arkasını döndü, kafeden koşar adımlarla çıktığında genç adam kaskatı kesilmişti. Şaka yapmak istemişti halbuki, hızla ayağa kalktı.

 

"Aşkım dur"

 

Yüzüğü parmağına takıp kapının önünde önüne dikildi, genç kız bakışını başka yöne çevirdi, göz göze gelmemeye çalışıyordu.

 

"Bu yüzük bu parmağa sonsuza kadar takıldı" dedi, Ekin'in gözleri ona döndü. Anında yumuşamıştı.

 

"Kıskanınca deliye dönüyorum biliyorsun, böyle şakalar yapma"

 

Genç adam kafasını olumlu anlamda salladı, elini tutup avucuna öpücük kondurdu. "Benim kıskanç, inatçı, baş edilemez ve en tatlı belam"

 

Kollarını sıkıca ona sardı Ekin, burnunu omzuna gömüp kokusunu içine çekti. "Seni seviyorum"

"Seni çok seviyorum"

 

.... 

Ayağa kalktı Ömer, gözlerini genç kıza çevirdi."İçecek bir şeyler alacağım, istediğin bir şey var mı?"

Ekin kafasını iki yana salladı, Ömer telefonunu yatağın kenarında bulunan küçük dolabın üzerine bıraktı.

 

Arkasını dönüp odadan çıktı, genç kız derin nefes verip sessizce bekledi. Bir ses daha ulaştı kulağına, genç adamın telefonuna mesaj gelmişti.

 

Yavaşça bakışını o yöne çevirdi, ekranda 'Melis - Bir yeni mesaj' yazıyordu. Tüm benliğini merak sardı, neden mesaj göndermiş olabilirdi.

 

Alt dudağını ısırdı. Kendine oldukça zor hakim oluyordu. Kafasını iki yana salladı, Ömer'ine güveni bu durumda bile sonsuzdu, onunla arasında bir şey olmadığını söylemişti.

 

Yavaşça geriye çekilip yatağa yattı, sırtını telefona döndü, kendiyle büyük bir savaşın içerisindeydi. "Yapma, yapmamalısın" dedi, alt dudağını ısırıp hızla yeniden döndü.

 

Gözlerini önce kapıya çevirdi, kapalı olduğundan emin oldu. Hızla telefonu eline aldı, dokunduğu anda açıldı, tuş kilidi yoktu. Hızla mesaja dokundu, "Az önce bebeğimizin kalp atışlarını dinledim, bir dahakine sende benimle olacaksın. Çünkü bu gece herkes onun varlığını öğrenecek, en yakın zamanda da düğünümüz var."

 

Yüzü asıldı genç kızın, anlam veremedi. Hızla yeniden okudu, geriye gidip mesaj geçmişini açtı, gönderilen tüm mesajları tek tek defalarca okudu. Doğruydu, genç adamın Melis'ten bir bebeği olacaktı, karnında ona ait bir can taşıyordu.

 

Tüm bedeni tir tir titremeye, kalbi kör bir alev gibi yanmaya ve gözlerinden yanağına usulca yaş süzülmeye başladı. Saniyeler içinde, sessiz gözyaşlarının yerini sessiz hıçkırıkları aldı.

 

İnanamıyordu, inanmak istemiyordu. Neden hep kötüler kazanmak zorundaydı?

 

Telefonu hızla yerine bırakıp yatağına girdi, sırtını döndü. Yanağına hızla akan yaşları da deli gibi sızlayan kalbini de durduramıyordu.

 

Hayatta kalma isteği de, tedavilere ve ilaçlara direnme gücü buhar olmuştu. Onun Ömer'i, defalarca hayalini kurdukları şeye başka biriyle sahip oluyordu, baba olacaktı.

 

Tutmaya direndiği hıçkırıklarını dışarıya verdi, odanın içerisinde gözyaşları duyuldu. Onun hayali başkasının gerçeği olmuştu.

 

Adım sesleri kulağına ulaştı, hızla toparlanarak yanaklarını silip gözlerini kapattı. Ömer girdi içeri, elinde iki bardak çay ve biraz atıştırmalık vardı.

 

Gözleri genç kıza kaydı, sırtı ona dönüktü. "Ekin" deyip elindekilerini telefonunun yanına bıraktı. "Uyudun mu?"

 

Merakla yatağın kenarından dolanıp önüne geçti, kapalı gözlerini görüp şaşkınlıkla geriye çekildi. Sessizce köşedeki pikeyi üstüne örtüp tekrar yerine geçti. Sandalyeye oturduğu gibi genç kız yavaşça yaş süzülen gözlerini araladı.

 

.... 

Gözlerini yavaşça araladı Ezgi, sabahın erken vakitleriydi, kafasını yastıktan ayırdı, gördüğü manzara ile yüzünde şaşkınlık oluştu. Ekin ayaktaydı, mavi dar bir kot pantolon ve v yakalı ince triko bir kazak giymişti. Yatağın üzerinde bıraktığı çantasına pijamalarını yerleştiriyordu.

 

"Ekin" dedi, yavaşça doğrulup ayağa kalktı. Gözleri çantaya yerleştirdiği giysilerde ve yarımken çıkarılan serumdaydı.

 

"Ne yapıyorsun?" Diye ekledi. Şaşkındı, anlam vermeye çalışıyordu. "Toparlanıyorum"

"Görüyorum ama neden?"

 

Derin nefes aldı Ekin, bakışlarını arkadaşına çevirdi. Gözleri kızarıktı, gece boyunca sessiz sessiz gözyaşı dökmüştü. "Artık buradan çıkıyorum"

"Ne? Doktorunun haberi var mı?"

 

Kafasını iki yana salladı genç kız, "Kimseden izin almak zorunda değilim"

 

Çantanın fermuarını çekip kapattı. Tutacaklarını parmaklarının arasında sıkıştırdı, Ezgi kenarından sıkıca tuttu. "Doktor izin vermeden hiçbir yere gidemezsin, bu çok tehlikeli"

 

Çantayı hızla çekti Ekin, gözlerini arkadaşının gözlerine dikti. "Onun artık karışmaya hakkı yok, çünkü ben tedaviyi bıraktım"

 

Sabaha değin kırpamadığı gözleri bitkin, kalbi de sızlıyordu. Dün öğrendiği gerçek, yaşama sebebini elinden almıştı. Bundan sonra yaşamak için savaşma gereği yoktu.

 

"Ne??"

 

Gözleri büyüdü, endişeyle dolmuştu. Ekin umursamadan arkasını döndü, kapıyı açtığı anda Ezgi'nin sesini duydu.

 

"Ekin yapma, lütfen"

"Bana engel olmaya çalışma Ezgi, çocuk değilim. Artık ilaçlara da gereksiz tedaviye de ihtiyacım yok!"

 

Hızlı adımlarla odadan çıktı, kararlıydı. Artık hiçkimse onu bu hastanede tutamayacaktı, geriye kalan günlerini canını yakan ilaçlar olmadan özgürce geçirecekti.

 

.... 

Ekin'in tedaviyi bırakışı nelere sebebiyet verecek?

 

.... 

Oy ve yorumları eksik etmeyelim 💚

Loading...
0%