Yeni Üyelik
2.
Bölüm

2.Bölüm: İkinci İlk Karşılaşma

@mlkshnn

Genç kızın durumunu kontrol etmek için hastaneye birini bırakmıştı. Ekranda onun adı yazıyordu. Şaşırdı, kulağına yaklaştırdı.


"Alo"


"Efendim, kızın kalbi durdu"


Kadının gözleri şaşkınlıkla büyüdü, oğluna döndü. Avucunu kalbinin üzerine bırakmış, nefes almaya çalışıyordu.


Yavaşça telefonu kapattı, biliyordu. Oğlu hatırlamasa, sesini, varlığını unutmuş olsa da sevdiğinin savaşı kaybettiğini hissetmişti.


Yanına yaklaştı, iki eliyle yanağını kavradı. Gözlerine baktı, dolu dolu olduğunu görüyordu.


"Geçecek oğlum, inan bana zamanla bu hissettiğin şey geçecek"


Genç adamın yanağına usulca tek damla yaş süzüldü, canı hiç olmadığı kadar yanıyor ve buna çare olacak hiçbir şey bulamıyordu.


Annesinin bilmediği tek bir şey vardı, bu sızı adamın kalbinden bir ömür çıkmayacaktı.


Arkasını döndü genç adam, hızla kapıya yaklaştı. Bu ev nefesine yetmiyordu, dışarı çıkması gerekiyordu.


"Dışarı.. Dışarı çıkmam gerek"


Kadının itirazına aldırmadan bahçeye çıktı, Emel Hanım hızla yaklaştı. Onu tek göndermek istemiyor, durumunun iyi olmadığını biliyordu.


"Tamam, birlikte çıkalım"


Genç adam kafasını iki yana salladı, şu na hiç kimseyi istemiyordu, sadece yalnız kalmak ve hissettiği bu acıyı dindirmeye ümit ediyordu.


"Hayır.. Hayır yalnız kalmak istiyorum"


Adımlarını hızlandırdı, kadını geride bırakıp bahçeden çıktı. Kapıyı ardına örttü, sırtını duvara yasladı.


Gözlerini kapadı, derin derin nefes alıyordu. Eli göğsünün tam üzerinde, sakşnleşmeye çalışıyordu. Yanakları yaş dolmuş, anlamıyordu.


Anlamıyordu canı neden bu kadar çok yanıyordu, anlamıyordu tüm varlığı neden böylesine sızlıyordu.


Nereye gittiğini bilmediği adımlarla ilerlemeye başladı, tek isteği nefes almaktı. Şu an onun için oldukça zordu.


Yürüyordu, cadde sokak geçiyor, etrafa bile bakmıyordu. Defalarca kornalar çalınmış, dikkat etmesi için uyarılar almış umırsamamıştı.


Ne kadar zaman geçtiğini bile fark etmemiş, adımı bir an durmuştu. Bir caddenin karşı tarafına kaydmıştı bakışları.


Bir çocuk parkı vardı, etrafı çitlerle kapalı bir bahçeyi andırıyordu. Büyük bir girişi vardı, yönünü çevirdi.


Ayakları, kalbine hükmediyor oraya gitmesi için yalvarıyordu.


Kapıdan ağır adımlarla girdi, nefesi biraz da olsa attığı ilk adımla rahatlamıştı.


Her taraf ağaç, çiçek, yeşillikti. Orta alanda büyük bir çocuk parkı vardı, etraf ise banklarla doluydu.


Yaklaştı, parkın tam karşısında bulunan banka oturdu. Gözleri öndeydi, küçük bir kız çocuğu görüyordu.


Salıncaklardan binmiş kendi kendine sallanıyordu, sırtını geriye dayadı. Gözlerini kapadı, sızı geçmemişti ama çok az bir hafiflik hissetmişti.


.....


Ayağa kalktı genç adam, saatler geçmiş o hala aynı yerde oturuyordu. Park çocukların sesi ve varlığıyla dolmuş ve boşalmıştı.


Şu an ondan başka tek kişi bile yoktu, ayağa kalktı. Adımları sağdaki salıncakta durdu.


Elini yavaşça kaldırdı, zincirine dokundu. Gözlerini kapadı, kalbi delicesine atıyordu.


....


Koca salonun içerisinde bir o yana bir bu yana gidiyordu Emel Hanım, oğlu saatler önce çıkmış bir daha dönmemişti.


Endişe doluydu, kendini suçluyordu. Ne olursa olsun onu böyle bir durumda yalnız göndermemeli yada cebine bir telefon bırakmalıydı.


Ulaşabildikleri herkese haber verilmiş, bir süredir her yer aranıyordu.


Pencereye yaklaştı kadın, bahçe kapısına baktı. Gözleri dolu dolu oldu.


"Yok, hiçbir yerde yok. Nereye gittin oğlum?"


Arkasını döndü, bakışını eşine çevirdi. Kemal Bey telefonunu elinden indirip ona döndü, polislere haber vermişti.


"Hala anlamıyorum, durumunu bilmene rağmen onu nasıl yalnız gönderirsin!"


"Engrl olamadım, arkasında koştum ama çok yok olmuştu"


Durdu bir an kadın, aklına tek bir geldi. İhtimal bile vermek istemedi.


"Yoksa.. Hafızası mı geri geldi? O kıza mı gitti?"


Birbirlerine baktılar, ikisi de çaresiz ve endişe doluydu.


Zil duyuldu, Emel Hanım hızla koştu, açtı. Gözleri şaşkınlıkla ve mutlulukla büyüdü, oğlu tam karşısındaydı.


"Ö-mer"


Tepsikisizdi, gözlerine bakıyor, hatırlayıp hatırlamadığını anlamaya çalışıyordu.


İçerş girdi genç adam, arkasındaki iki adam onu parkta bulmuş ve eve getirmişti.


Ne annesine ne de babasına baktı, odasına yürüdü, kapıyı kilitledi, bedenini yatağa bıraktı.


----AYLAR SONRA---


Feci kazanın üzerinden tam olarak bir yıl geçmişti, geçen bu süreçte genç adam ailesine, evine ve yaşamına alışmıştı.


Zihninde geçmişine dair hiçbir şey yoktu, sevdiğini hatırlamamış, ismini bile hiç duymamıştı.


Ailesi planını profesyonelce yürütüyor, riski göze almayarak her türlü tedbiri sağlıyordu.


Eski çalışanların hemen hemen hepsi değişmiş, ev taşınmış, onun için çevre sağlanmıştı. Yeni hayatı büyük bir kurmacaydı.


Yoğun eğitimler almış genç adam, yepyeni bir Ömer çıkarılmıştı ortaya. Eskisi gibi şirkette çalışmaya başlamış ve Ceo görevinin başına geçmişti.


Tıpkı ailesinin hayalini kurduğu bir hayat yaşamaktaydı, Ekin hiç var olmamış, dünya üzerinde yer almamış gibi.


Adamın yanında olmasına izin verdikleri tek kadın ise Melis olmuştu.


.....


Ekin..


Aylar önce kalbi durmuş, savaşa yenik düşmüş genç bir kız. Doktorların uzun uğraşları sonunda kalbi yeniden atmaya ve nefes almaya başlamıştı.


O süreçte bir rüya görmüş, ona hala zamanı olduğunu söylenmişti. Farkında değildi ama uzun zaman önce dilediği bir dilek kabul olmaya başlamıştı.


Sağlığı iyi değildi, ona kazadan kalanlar ilaçlar, baş ağrıları, hastaneler ve doktorlardı.


En baştan umut yoktu, ambulansla hastaneye getirildiğinde doktorlar umutsuzdu, yaşamaz denilmiş ama genç kızın kalbi inatla atmıştı.


Ameliyatlar yapılmış, çıkamayabilir denmiş, kalbi yine pes etmemişti.


Uzun zaman yoğun bakımda kalmış, uyanmayacağı söylenmiş, o gözlerini açmıştı.


Bekliyordu, inatla yaşamaya devam ediyordu. Çok uzun olmayacak dense de o toparlanmaya başlamıştı.


Hastaneden günler önce taburcu olmuştu, geçmişini ve ailesini hatırlamıyordu.


Her şeyiyle mucizeler ortaya çıkarmış, evine dönebilmişti. Anne ve babasının gözünden sakındığı, yanıbaşından hiç ayırmadığı göz bebeğiydi.


Bir gün onlara veda edecek olma düşüncesi ikisinin de aklını başından alıyordu, kızları bir mucizeydi ve yanlarındaydı. Her anını en güzel şekilde geçirmeliydi.


Genç kızın geçen bu süreçte tek bir arkadaşı olmuştu, onu da hastane sürecinde tanımıştı.


İsmi Ezgi'ydi, yanından bir an ayrılmazdı, aynı yaşlardaydı. Genç kızın yeni hayatında tek dayanağı, dostu olmuştu.


Taburcu olmadan önce ailesi evini kızı için değiştirmiş sağlığı için daha büyük bir yere geçmişti. Özellikle bahçesi olmasına da dikkat edilmişti.


Küçük, iki katlı bir evdi. Pek yeni değildi fakat onlar özenle tadilata konulmuş yaşanılır hale getirilmişti. Salonun en ucunda ahşap merdivenler vardı, üst kata çıkıyordu.


Genç kızın odası ikinci kattaydı, evin en geniş, en ferah ve en çok güneş gören odası onun için dizayn edilmişti.


Odasındaydı Ekin, yatağına oturmuş sırtını da başlığa dayamıştı. Dizinin üzerinde bir laptop vardı.


Orta halli bir aileydi fakat kızları için her türlü imkanı en iyi şekilde sağlıyorlardı. Tüm birikmişler genç kız için feda ediliyor, iyi bir hayat geçirmesi için çaba gösteriliyordu.


Yatağı tam pencerenin önüne konulmuştu. Sağ tarafında ise beyaz bir gardırop ve çalışma masası vardı.


Yatağın ayak ucunda boydan bir ayna ve sonradan eklenen bir çift kapılı büyük bir dolap vardı. Genç kızın tüm ilaçları, tedavisinde kullanılan her türlü araç gereç içerisinde bulunuyordu.


Saçları düz, uzun ve kahverengiydi. Beyaz kısa kol bir tişört ve gri bir pijama altı giymişti. Kafasını eğmiş bilgisayarında geziniyor, yanındaki kızın sesini duymamaya çalışıyordu.


Ezgi dakikalar önce gelmiş, dönerli sandalyede yerini almıştı. Genç kıza bakıyor, onu ikna etmeye çalışıyordu.


"Çok inatçısın Ekin, çok"


Sıkıntıyla ofladı, bu kızla baş edemiyordu. İstemediği bir şey olduğunda baş edilemez oluyordu.


Kafasını kaldırdı Ekin, ona bir bakış attı. Arkadaşı ondan daha inattı, istediği şeye ikna edene kadar başından ayrılmıyordu.


"Dışarı çıkmak istemiyorum, ısrar etme artık Ezgi"


Ezgi derin bir nefes aldı, izlemek istediği bir film vardı. Sinemaya onunla gitmek istiyordu, kabul ettirmeden de pes etmeyecekti.


"Dışarı çıkmadan o filmi nasıl izleyeceğiz"


Genç kızın bakışları yeniden laptopa dönmüştü. Hiç havasında değildi, evden çıkası yoktu. Birkaç gün önce ağır ilaçlar almış, kendini halsiz hissediyordu.


"İnternete düşünce izleriz"


Derin bir nefes aldı Ezgi, ayağa kalktı. Yanına yaklaşıp laptopu kucağından alıp kapağını kapattı. Bitişikte bulunan komodinin üzerine bıraktı, bakışları buluştu.


Biliyordu ondan olmazsa bu kız kendini eve kapatacaktı, buna izin vermeyecekti. Hastalığına rağmen yaşamaya ve hayatın tadını çıkarmaya hakkı vardı.


Bir çok arkadaşı vardı, sinemaya onlarla da gidebilirdi fakat tek tercihi Ekin'di, onu da götürmek istiyordu.


"Aksiyon filmlerini sadece sinemada izlerim, üstelik üç boyutlu olacak. Lütfen Ekin, kırma beni"


Ayaklarını yataktan indirdi genç kız, arkadaşının yalvaran bakışlarına daha fazla direnememişti.


"Çok inatçısın Ezgi"


Önündeki beyaz terlikleri ayağına geçirdi, kalktı.


"Sensin asıl inatçı, bir saattir sana yalvarıyorum"


Genç kız tebessüm etti, yeşil gözleri kısıldı. Pes etti.


"Tamam sen kazandın"


Ezgi hızla hanına yaklaştı, iki kolunu sıkıca arkadaşının boynuna doladı. Çok sıkmamaya ve canını yakmamaya gayret etti ama zafer bu defa da onundu.


"İşte bu! Canım arkadaşım benim, beni kırmayacağını biliyordum"


"Yağcı"


Gözlerini arkadaşının gözlerine dikmişti, Ezgi tebessümle yüzüne bakıyordu.


"Sen benim canım arkadaşımsın"


"Sende öylesin ama keşke bu kadar inatçı olmasaydın"


Dolabını açtı, giyeceklerini seçmeye çalışıyordu. Ezgi arkasını döndü, kapıya yürüdü.


"Hazırlan, aşağıdayım ben"


Odadan çıktı, kapıyı örtüp merdivenlerden indi. Bakışı salonun orta yerinde bulunan oturma grubuna kaydı, Asiye Hanım oturuyordu.


Bakışları buluştu, bu kızı seviyordu. Evine geldiği her anda kızına mutluluk veriyordu.


"İkna oldu mu?"


Yüzü endişe barındırıyordu, kızının kendini eve kapatmasına dayanamıyordu. Ezgi tebessümle yanına oturdu, bakışını gözlerine çevirdi.


"Daha önce hiç ikna edemediğimi gördün mü?"


"Haklısın, görmedim"


Kadının yüzünde ufak bir tebessüm vardı, gerçeği barındırmıyordu. Kazadan sonra bu aile gerçek ve içten gülümsemeyi unutmuştu. Dışarı çıkacağı her anda olduğu gibi kalbi yine korku doluydu.


Genç kız başını eğdi, farkındaydı her şeyin. Elini elinin üzerine bıraktı, gözlerini kadının hüzün dolu gözlerine çevirdi.


"Aklın onda kalmasın, önce film izleriz sonra bir yerde yemek yiyip döneriz. Eğer ufak da olsa bir gariplik sezersem de önce hastaneye götürürüm sonra size haber veririm"


Kafasını yavaşça aşağı yukarı salladı, bu kıza güven duyuyordu. Kızına iyi geliyordu.


"Biliyorum, sen de bizim kadar ona dikkat ediyorsun. O yüzden senin yanındayken içim rahat"


Elini sıktı Ezgi, bakışını kaldırdı. Gözleri merdivene kaydı, tam önündeydi. Arkadaşı en baştaki basamakta durmuş onlara bakıyordu.


"Ne kaynatıyorsunuz ikiniz yine?"


Basamakları dikkatle iniyordu, Asiye Hanım kendini toparlayıp arkasını döndü. Kızı tam oradaydı, ona baktı.


Ezgi tebessümle kalktı, arkadaşını süzdü. Kilosu yoktu, oldukça zayıftı ve düzenli olarak kullandığı ilaçlar onu daha çok zayıf düşürmüştü.


Dar mavi bir kot ve beyaz sade bir tişört giymiş, saçlarını omuzlarına sarkıtmıştı. Yeşil gözleri, solgun yüzüne rağmen belirginliğini koruyordu.


"Dedim değil mi Asiye Teyze? Bu kız yine çok güzel olacak ve başımız belaya girecek"


Tebessüm etti Ekin, arkadaşına yaklaştı. Onu gülümsetmeye çalıştığını çok iyi biliyordu.


"Çıkmıyor muyuz? Vaz mı geçeyim?"


Arkasını döndü, Ezgi hızla çantasını koluna taktı. Koluna girdi.


"Çıkalım"


Birlikte kapıya yürüdüler, Asiye Hanım kızının önünde durdu. Gözlerine baktı, iki elini yanaklarını üzerine bıraktı.


"Dikkat et güzel kızım"


"Merak etme annecim, çok iyiyim"


"Biliyorum çok iyisin. Hadi geç olmadan gidin"


Genç kız annesinin iki yanağına öpücük bıraktı, ayağına bağcıklı beyaz bir spor ayakkabı geçirdi.


"Görüşürüz Annecim"


"Görüşürüz"


.....


Şirketteydi genç adam, bir kapının önünde sabırsızlıkla bekliyordu. Derin bir nefes aldı.


"Geç kalacağız Mert, seansın başlamasına yarım saat var"


Kafasını içeri uzattı, arkadaşına baktı. Yeniden şirkette çalışmaya başlayalı en ve tek yakın arkadaşı olmuştu genç adam, şirketlerinin departmanlarının birinde çalışıyordu.


Şu anda bilgisiyarın başında oturmuş, önündeki dosyanın bilgilerini kaydetmeye çalışıyordu.


"Bekle Ömer, çok az kaldı"


Ekranı kapattı, dosyaları toparlamaya çalıştı, genç adam gözlerini kısmıştı. Dakikalardır onu bekliyordu.


"Bilet bulamazsak bittin oğlum sen"


Ayağa kalktı Mert, dosyalarını bir köşeye bıraktı.


"Tamam, tamam geldim"


"Yarım saat önce de geldim demiştin!"


Derin bir nefes aldı Mert, arkadaşının bu filmi çok istediğini biliyordu. Ceketini aldı, giyindi. Yeniden masasına yaklaştı, bir dosyaya gözünü gezdirdi.


"İşin olduğunu neden daha önce söylemedin!"


Arkadaşının öfkeli sesiyle hızla dosyayı kapattı, kapıya yürüdü.


"Bitti"


"Hadi çıkalım"


....


Sinema salonundaydı iki genç adam, Ömer önden yürüyor, bir an önce bilet bulmak istiyordu.


Danışmaya heyecanla yaklaştı, bu gittikleri dördüncü salondu. Her defasında bilet olmadığı söylenip geri çevrilmişlerdi.


Yüzünü astı adam, burada da bilet yoktu. Bakışını çevirdi, arkadaşıyla buluştu gözleri. Tam arkasında duruyordu.


"Yok"


"Buluruz, hadi acele edelim"


Hızla yeniden arabaya bindiler. Genç adam sessiz ve arkadaşına öfke doluydu. Onun oyalanması ile biletsiz kalmışlardı.


"Oğlum sen kızları da böyle bekletiyor musun?"


Mert tebessüm etti, sürücü koltuğunun yanına oturmuştu.


"Konu kızlar olunca, tahmin edemeyeceğin kadar hızlı olurum"


Bakışını arkadaşına çevirdi Ömer, arkadaşının çapkınlıklarını biliyordu. Her gün başka kızla görüşüp zaman geçirirdi.


"Fenasın"


"Sanki sen değildin de."


Genç adam ona döndü, gözlerini kıstı.


"Değilim, daha önce hangi kıza asıldığımı gördün?"


Gülümsedi Mert, arkadaşının öncesini bilmiyordu. Bildikleri sadece Emel Hanım'ın anlattıklarıyla sınırlıydı.


"Emel Teyze'nin anlattıklarını söyletme bana, sende az değildin. Şu an hayatında Melis var diye böyle uslusun."


Derin bir nefes verdi Ömer, bakışını yola çevirdi.


"Tamam Mert tamam, sus ve bilet bulabilmemiz için dua et"


.....


Danışmaya koşar adımlarla yaklaştı Ömer, kolundaki saatinde farkındaydı. Kapıdaki afişte görmüştü, film başlamıştı. Heyecanla bakışını görevlinin arkasındaki filme çevirdi.


"Bilet var mı?"


Görevli bakışını önündeki monitörün ekranına çevirdi, üç koltuk boş görünüyordu.


"Evet efendim, üç kişilik boş yerimiz var"


Derin bir soluk aldı Ömer, heyecanla görevliye bakıyordu.


"Hemen iki tane alabilir miyiz?"


"Yalnız, film başladı"


"Olsun, biz yine de istiyoruz"


Biletleri hızla eline aldı genç adam, ücretini ödeyip salona doğru koştu, Mert takip ediyordu.


İçeri girdiler, salon dolu, karanlık ve sessizdi. Bakışı ekrana kaydı, yeni başlamıştı.


Tebessümle boş koltuklara geçti, yan yana oturdular. Mert arkadaşına döndü, soluksuz izlediğini umursamıyordu bile.


"Gördün mü? Yetişeceğiz demiştim"


Ömer'in bakışı ekrandaydı, arkadaşının fısıltısını duydu.


"İlk on dakikasına yetişemedik"


"Olsun zaten en az beş dakika jenerik geçmiştir"


Derin bir nefes verdi Ömer, filme odaklanmaya çalışıyordu.


"Sus ve filmi izle"


Bir ses duyuldu, aynı şekilde fısıltıyla arka koltuklardan geliyordu. İki gencin filme rağmen sohbet etmesi dikkatlerini dağıtmıştı.


"Sessiz olur musunuz?"


Yüzünü göremeseler de genç bir kız olduğunu anlayabiliyorlardı. Mert koltuğuna yasladı sırtını, gözlerini kıstı.


"Konuşmuyorduk"


Genç kız gözlerini kıstı, dakikalardır konuşup filme yoğunlaşmasına engel olduklarını biliyordu.


"Hem geç geldiniz hemde bir türlü susamadınız!"


Mert'in gözleri büyüdü, olamazdı. Mümkün değildi, hiç kimse ona böylesine tepki veremezdi.


Doğruldu, cevap vermek adına ağzını açtı, Ömer hızla engel olup elini arkadaşının ağzının üzerine bıraktı, kapattı.


"Kusurumuza bakmayın çok haklısınız, çok özür dileriz"


Genç kız geriye çekildi, yüzünü net görmese bile Mert'e ters bir bakış atıp koltuğuna yaslandı, bakışını ekrana çevirdi.


Şaşkındı Mert, kıstığı gözlerini arkadaşına çevirdi.


"Niye konuşmama engel oluyorsun"


Ömer şaşkınlıkla ona döndü, anlam vermek de zorlanıyordu.


"Çünkü şu an hem suçlu hem güçlüsün"


"Ama konuşmadık biz"


"Hala konuşuyorsun"


Kaşlarını çattı Mert, derin bir nefes aldı.


"Sen de konuşuyorsun"


"Susmama izin vermiyorsun!"


Derin bir nefes aldı genç bir kız fısıldayışlarından oldukça rahatsız olmuştu, diğerinin tam yanında oturuyordu.


"Sesinizi keser misiniz artık!!"


Mert şaşkınlıkla duraksadı, kızın uyarısıyla koltuğuna yaslandı, sesini kesti, ekrana döndü.


.....


Ekran kapandı, ışıklar açıldı. Ömer bakışını arkadaşına çevirdi, şaşkınlıkla duraksadı.


Mert horul horul uyuyordu, genç adam elini omzuna bıraktı


"Mert!"


Gözlerini araladı genç adam, arkadaşının gözlerine ve bulunduğu yere baktı, hala sinema salonundaydı.


"Film bitti mi?"


"Ara verildi"


Genç adam doğruldu, etrafa bakındı. Tüm izleyiciler ayaklanmış çıkmaya hazırlanıyordu.


Hızla arkasını döndü, aklında film boyunca azar işittiği kız vardı, ona cevabını vermek istiyordu.


"Sakın engel olma, o kızlara cevabını vermeliyim"


Ayağa kalktı, arkasını döndü, koltuklar boştu. Yüzü asıldı,


"Çıkmışlar!"


Etrafa bakındı, karanlıkta pek görmese de onları kalabalığın içeaisinde seçebileceğini düşünüyordu.


Hızla koltukların arasından geçtiğinde Ömer'in bakışı salonun kapısına kaydı.


Onları gördü, ışıklar ilk açıldığında arkasında olduklarını gördüğü iki genç kızdı.


"Kapıdalar"


Ömer'in bir anda ağzından çıkan kelime pişman olmasını sağlasa da Mert hızla bakışını kapıya çevirdi.


Durdu, yüzünde ufak tebessüm belirdi, böylesine güzel olduklarını tahmin etmemişti.


"Oğlum! Arkamızda iki afet varmış!"


Hızla koltukların arasında çıktı, Ömer takip etti, kolunda tuttu. Sorun çıkarmasını istemiyordu.


"Sakın bulaşma, suçlu olan sendin. Kabul et"


Mert'in bakışları sadece iki kızdaydı, kolunu arkadaşının elinden çıkardı.


"Ah akılsız kafam, bilsem böylesine güzel olduklarını onları kızdırır mıydım hiç?"


Ömer şaşkınlıkla duraksadı, yeniden kolunu tuttu.


"Sessiz ol, birileri duyacak"


Hızla ilerledi genç adam, bir an önce onlarla tanışmalıydı. Bu fırsatı kaçıramazdı.


"Onlardan özür dilemeliyim"


Ömer hızla önüne dikildi, arkadaşına şaşırıyordu. Güzel bir kız gördüğünde kendinden geçiyordu. Gözlerine baktı.


"Haklıyım diyordun"


"Kızların önünde bunun tartışmasını yapacağımı düşünmüyorsun değil mi? Onlar haklı olduklarını güzellikleri ile kanıtladılar."


Ömer'in yüzünde tebessüm belirdi, arkadaşının bu huyunu bir anlık unutmuştu, güzel kızın olduğu yerde kesinlikle bulunur ve tanışmak için de elinden geleni yapardı.


"İyi git ve güzel bir tokat ye"


"İzle ve gör"


Hızla ilerledi, arkadaşını geride bıraktı. Salondan çıktı, önce kafeteryada durdu. Etrafa bakındı, film arası bitmeden bulmalıydı.


Arkasını döndü, arkadaşını göremedi. Şaşırdı, aklında tek yalan vardı, bunun için de ona ihtiyaç duydu.


Salona girdi, Ömer koltuğunda oturuyordu. Hızla yaklaştı, kolundan tutup ayağa kaldırdı.


"Kalk Ömer kalk!"


Çekiştire çekiştire salondan çıkarıp yeniden kafeteryaya geldi, etrafa bakındı. Yüzünde tebessüm belirdi, iki kız bir masada karşılıklı oturmuştu. İkisinin de yüzünde tebessüm vardı, sohbet ediyorlardı.


"Buldum!"


Arkadaşını da ittirip masaya ilerledi, önlerinde durdu. İki kızın bakışı da iki adama kaydı. Gözleri kısıktı, film boyunca rahatsız eden kişiler olduklarını biliyorlardı.


"Merhaba"


Mert'e döndü iki çift meraklı ve kısık göz. Biri kafasını hızla eğdi, yüzlerine bile bakmak istemedi, diğeri merakla izliyordu.


"Ne oldu? Film ara verdi, şimdide de burada mı rahatsız edeceksiniz?"


Mert hızla kafasını iki yana salladı, mahçup olduğuna onları inandırmak istiyordu.


"Çok haklısınız, biz sadece sizden özür dilemek istiyoruz"


"Sayenizde doğru düzgün odaklanamadık"


Genç adamın bakışı iki kızın masasında bulunan iki boş sandalyedeydi. Oturmayı deli gibi istiyor, çekiniyordu.


"Çok çok özür dileriz, sessiz olmalıydık"


Bakışını Ömer'e çevirdi genç adam, sessiz ve tepkisizdi. Kafası yerde, kızlara hiç bakmıyordu.


"Kusura bakmayın oturabilir miyiz? Arkadaşım biraz rahatsız, dinlenmesi iyi olacak."


İki kızın bakışı Ömer'e döndü, o da şaşkınlıkla arkadaşına baktı.


"Ne?"


"Arkadaşım, hastaneden bugün taburcu olduğunu söylüyorum. O yüzden filme geç kaldık ya"


Şaşkındı Ömer, arkadaşı tarafından gizlice dürtülüyor, sessiz olması isteniyordu.


"Ah buyurun o zaman, ayakta beklemeyin"


Yüzündeki ufak tebessümü gizlemeye çalıştı Mert, adım adım zaferine yaklaşıyordu. Kızlardan biri yeşil gözlüydü ve oldukça sessizdi.


Diğeri de sürekli cevap verendi, siyah orta boy saçları vardı, beyaz tenli ve siyah gözlüydü.


İki genç iki sandalyeye yerleşti, iki kızın tam karşısındaydılar. Mert elini yavaşça tam önündekine uzattı, diğeri umursamazdı, ondan uzak durmayı seçti.


"Bu arada ben Mert, tekrardan çok özür dileriz. Dediğim gibi hastaneden çıktık, filme yetişebilmek için hızla geldik. Konuşuyorduk biliyorum. Arkadaşımın sağlığını merak edip sürekli kontrol ediyordum. Gerçekten amacım rahatsız etmek değildi"


Genç kız bakışını Ömer'e çevirdi, yüzünde inandığını gösteren bir ifade vardı. Mert'in elini sıktı.


"Ben de Ezgi, çok geçmiş olsun."


"Önemli değil, arkadaşım da Ömer"


Ömer kafasını eğmiş, sadece telefonuna yoğunlaşmıştı. Arkadaşının yalanına ortak olmayı hiç istememişti.


Ezgi'nin gözleri yanında oturan arkadaşına döndü, ilgisiz ve tepkisizdi. Tanıtma gereği duydu.


"Aradaşımda Ekin"


Sessizdi iki genç, karşılıklı oturmalarına rağmen birbirlerine hiç bakmıyorlardı. İkisinin de elinde birer telefon vardı, sadece zamanın geçmesini bekliyorlardı.


Kafasını yavaşça kaldırdı Ömer, bakışı ilkin öne kaydı. Genç kızı gördü, kafasını eğmiş, saçları kafasının iki yanından sarkmıştı.


Yüzü asıktı, yeşil gözleri ise yerdeydi. Duraksadı, kalbinde hiç bilmediği bir huzursuzluk hissetti.


Farkında değildi, beyninin tanımadığını kalbi delicesine hatırlıyordu. Sessizce derin derin nefes aldı, yeniden telefonuna yoğunlaştı.


Bakışları arkadaşına kaydı, Ezgi'yle derin bir sohbete girmişti. Onu görmüyordu bile.


"Arkadaşınızın önemli bir şeyi yoktur umarım"


Mert tebessüm etti, kafasında yalanlarını kurmuştu. Bu konuda profesyoneldi. Ezgi'nin gözlerine bakıyordu.


"Küçük bir trafik kazası"


Ekin'in bakışı duyduğuyla ilk defa kalktı, karşısındaki adama baktı. Bir yıl önce geçirdiği kazayı hatırlamıyor olsa da ailesi tarafından her konuda bilgilendirilmişti.


Bu konuda hassastı, çünkü o kazadan sonra yeniden doğmuştu. Kimliğini, benliğini ve geçmişini unutmuştu.


Adamın bakışı eğikti, elindeki telefona yoğunlaşmıştı. Yüzü kusursuz ve buğday tenliydi. Saçları önden çok az kalkık ve şekillendirilmiş, gözleri ve kirli sakalları gibi siyah renkti.


İki adamın da üstünde takım elbise vardı, Mert'in ki siyah, Ömer'in de gri renkti. İkisi de her kızın aklını alabilecek yakışıklılığa sahipti.


Bakışlarını eğdi genç kız, kalbi huzursuz hissetti, başında çok az da olsa bir sızlanma oluştu. Hayatının olmazsa olmuştu bu ağrılar.


Elini yavaşça kaldırıp dokunmak ve ovmak istedi, arkadaşının sürekli onu kontrol ettiğini biliyordu, yapamadı. Endişelendirmek istemiyordu, biliyordu çok büyütecekti.


Kolundaki saate baktı Ezgi, film arası bitmek üzereydi. En ufak bir sahnesini bile kaçırmak istemiyordu.


"Film başlıyor, kalkalım mı?"


Tek tek ayağa kalkıldı, Ekin arkasını döndü. Arkadaşının hala sohbet ettiğini görüyordu. Önden ilerledi, salona girdi. Yerine oturdu.


Arkasından Ömer geldi, o da kendi yerine ve kızın tam önüne yerleşti. Salon hala boştu, izleyiciler yavaş yavaş içeri giriyordu.


......


Işıklar açıldı, filmin bitiş yazısı göründü. Mert, bakışını arkadaşına çevirdi, kulağına yaklaştı.


"Yemeğe gidiyoruz"


Genç adam şaşırdı, şirkete gitmesi gerektiğini biliyordu.


"Ne yemeği?"


Mert sadece toparlanmaya başlayan kızları izliyordu, arkalarını görebiliyordu.


"Kızları davet edeceğim, sakın bozacak bir şey yapma"


Ayağa kalktı, arkadaşının tek kelime etmesine izin vermeden derin bir nefes aldı.


"Anlayışınız için tekrar teşekkürler"


Ekin yüzünü buruşturdu, bu adamı hiç sevmemişti. Arkadaşına asılmaya çalıştığını anlayabiliyordu.


Ezgi onun tam aksine tebessüm edip genç adama döndü, kafasını yavaşça salladı. Filmin ikinci yarısı başladığında, arkadaşını sormak adına çok kısık olarak konuşabileceklerine izin vermişti.


"Arkadaşınız iyi mi?"


Mert tebessüm etti, arkadaşının koltuğuna döndü, yerinde yoktu. Etrafa bakındı, salonun kapısında bekliyordu.


"Evet, gayet iyi"


Ağır adımlarla çıkışa yürümeye başladılar. Ezgi ve Mert yanyanda Ekin de arkadaşının yanındaydı. Sessizdi, sadece onları dinliyordu.


Salondan çıkıp koridora geçtiler, Ezgi bakışını arkadaşına çevirdi. Eve yemek yedikten sonra dönmeyi düşünüyorlardı.


"Yemeği nerede yiyelim?"


Genç kız biri ileride biri de yanlarında olan iki adama baktı, onları isteyprdu, arkadaşına döndü.


"Her zamanki yere gidelim"


"Çiçek kafe mi?"


Ekin başıyla onayladı, Ezgi tebessüm etti. Sürekli gittikleri bir yerdi, ikisi de oldukça seviyordu.


Mert merakla dinlemiş, telefonuna hızla sarılmıştı. Onlar konuşurken de fırsattan istifade arkadaşının kolunu tutup çekiştirerek yanına getirtmişti.


Dışarı çıktılar, Mert Ezgi'ye baktı, hemen ayrılmak istemiyor, sohbeti biraz daha koyulaştırmak istiyordu. Kızların bakışı caddeye döndü, taksi bekliyorlardı.


"Araba burada, aynı yere gidiyoruz. Sizi de bırakabiliriz"


Ekin'in yüzünde şaşkınlık oluştu, Ezgi ona döndü. Onun istemediği bir şey yapmak istemiyordu.


Bakışlarını gözlerine dikti, Ekin kafasını iki yana salladı, kesinlikle arabalarına yaklaşmayı bile düşünmüyordu.


"Taksiyle gideriz, çok teşekkürler"


Yüzü asıldı genç adamın, istediği bu değildi. Birlikte yemek yiyip yakınlığı ilerletmek istiyordu.


"Yolumuz aynı, küçük bir özür olarak düşünün. Filmde size verdiğimiz rahatsızlık için bir telafi olarak."


"Gerek yok!"


Bakışını yeniden arkadaşına çevirdi Ezgi, onun sert cevabına karşın teklifi reddetmek istemiyordu.


Ekin caddeye geçti, etrafa bakındı. Taksi görünürlerde yoktu, arkadaşının gözlerine baktı, oldukça hevesli görünüyordu.


Derin bir nefes aldı, istemese de onun için bunu yapmalıydı. Kafasını aşağı yukarı salladığında Mert'in yüzünde koca bir gülümseme oluştu.


.....


Mert hızla iki kıza arka kapıyı açtı, önce Ekin bindi, yüzüne bile bakmadı. Pencere kenarına oturdu, Ezgi arkasından takip edip teşekkür etti.


Ömer sürücü koltuğuna yerleşti, arkadaşı da yanına geçti. Araba hareket ettiğinde, Mert'in bakışı ve aklı gerideydi. Kafasını çevirmiş, Ezgi'yle sohbet ediyordu.


Ömer'in bakışı dikiz aynasına kaydı, genç kızı gördü. Sessiz ve dalgındı, kafasını cama yaslamış dışarıyı izliyordu. Biliyordu adam, derin düşünceler içerisindeydi.


Pamuk teni, beline uzanan saçları genç adamın ona bir an dalmasına neden oldu.


Kızın gözlerini kaldırdığını görüp, hızla bakışını çevirdi. Yola döndü, yakalanmıştı.


....


Araba durdu, Mert hızla indi. Önce kızların kapısını açtı, Ezgi'nin bakışı ona döndü.


"Teşekkür ederim"


"Ne demek"


Gülümsedi genç adam, kafenin kapısına yürüdüler. Kızlar önde, erkekler gerideydi.


İçeri girdiler, önlerine bir garson çıktı. Genç bir adamdı, tebessüm etti.


"Hoşgeldiniz, fakat tek boş madamız bulunmakta"


Ayrı ayrı sorduklarını görmüştü. Herkesin bakışı aynı anda kafeye döndü, iki tanesi dışında tüm masalar boş görünüyordu. Ekin sessizdi, Ezgi adama döndü, anlam vermeye çalıştı.


"Tek masa mı?"


Mert hızla yanına yaklaştı, genç kızın tam yanında durdu. Bakışını adama çevirdi.


"Nasıl tek? Çoğu boş görünüyor"


Garson kafasını salladı, ikisinin de gözlerine bakmaya çalışıyordu.


"Efendim, masaların hepsi rezerve edildi."


Mert dusaksadı, bakışını iki kıza çevirdi. Yüzünde ufak bir tebessüm oluşturdu.


"Buyrun siz oturun, biz başka yerde yeriz"


Ezgi şaşırdı, kafasını iki yana salladı. Bunu kabul edemezdi.


"Olmaz öyle şey, gidemezsiniz. Buyurun birlikte yiyelim, bizim için sorun olmaz"


Ekin şaşkın bakışını arkadaşına çevirdi, böyle bir teklif yaptığına inanamadı. Gözlerini kıstı, Mert gizlediği tebessümle Ezgi'ye bakıyordu.


"Rahatsızlık vermek istemeyiz"


"Ne rahatsızlığı, buyurun oturalım"


Önde Ezgi arkasından da Mert ilerledi, iki genci geride bırakıp masaya oturdular.


Ekin şaşkın ve isteksizdi, bakışı arkadaşına döndü, kafasıyla onayladığını görünce kırmak istemedi, yaklaştı, yanına oturdu.


Ömer de ayıp olacağını düşünerek reddetmedi, aynı sessizlikle sandalyesine yerleşti.


....


Arkadaşına baktı Ezgi, sandalyesini geriye çekti, ayağa kalktı.


"Lavaboya gitmeliyim"


Arkasını döndü, Mert ona döndü, yalnız kalmak için fırsattı, hızla kalktı.


"Bende gitmeliyim"


Ömer sessizce gidişini izledi, bakışı masada yalnız kaldığı kıza kaydı. Kafasını eğmiş, önünde bulunan menüye bakıyordu.


Telefonunu çıkardı, zaman geçirmek istiyordu. Ekranını açtı, yoğunlaşmaya çalıştı.


İki sevgili, iki genç bir yıl sonra ilk defa iki yabbancı misali bir masada oturuyorlardı. İkisi de birbirine hiç bakmıyor, ikisi de kafasını eğmiş ve tek kelime etmiyordu.


Farkında hiç değillerdi, hayat onlara ilk oyununu oynamaya başlamıştı. Ailelerine ve çevrelerine rağmen birbirlerini hatırlamalarını istemişti.


....


Kazadan Önce..


Bakışını kaldırdı genç adam, tam karşısında genç kız oturuyordu. Yüzü asık, bakışları ise eğikti. Masanın üzerine bıraktığı menüyü izliyordu. Bir kafede ve yuvarlak bir masada karşılıklı oturmuşlardı.


Derin bir nefes verdi Ömer, kızın dakikalardır sessizliğini ve ilgisizliğini izliyordu. Onu istemeden kırmış, bir türlü de gönlünü de alamamıştı.


Kafasını geriye çevirdi, elini kaldırdı. Garson yanına yaklaştı, bir kağıt ve kalem istedi. Büyük harflerle 'Seni Çok Seviyorum' yazdı, kağıdı kıza uzattı, önündeki menünün üzerine bıraktı.


Genç kız okudu, bakışını kaldırıp yüzüne bakmak istedi, kendini tuttu. Yapmayacaktı, hızla kağıdı eline aldı, buruşturup masaya attı.


Yüzünü astı genç adam ama pes etmeyecekti. Bir şekilde onu yumuşatacaktı, yeniden kağıt istedi.


Masanın üzerine bıraktı, acemice de olsa bir Cin Ali, yanına da yuvarlak bir konuşma baloncuğu çizdi, ok işaretiyle de birbirine bağladı.


Baloncuğun içerisine 'Affet Beni' yazdı, genç kıza uzattı. Yeniden menünün üzerine baktı, kız görüş alanına giren resime baktı.


Gülümsemek istedi, dudağını ısırdı, hemen yumuşamayacaktı. Gözlerini kıstı, derin bir nefesle yeniden kağıdı buruşturup attı.


Ömer hızla bir kağıt daha istetti, başaracaktı. Biliyordu, kız çok direnemeyecekti.


Yeni gelen kağıdın üzerine bir eşek resmi ve ok işaretiyle konuşma baloncuğu çizdi, içerisine de 'Yaptım bir eşeklik' yazdı, hızla kızın önüne bıraktı.


Ekin şaşırdı, bu adamın resim yeteneğinin böylesine kötü olduğunu bilmiyordu. Dudağını ısırdı, çenesini kastı fakat gülmemek için daha fazla direnemedi. Yüzünde tebessüm oluştu, bakışını adamın gözlerine çevirdi.


Ömer rahatlıkla derin bir nefes aldı, sonunda gülümseyen yüzünü yeniden görebilmişti. Elini uzattı, masanın üzerinde bulunan iki eli avuçlarının arasına aldı. Gözlerinin içine bakıyor, yeşil bakışları aklını başından alıyordu.


"Bağır, çağır ama böyle yüzünü asıp karşımda susma. Buna dayanamadığımı biliyorsun"


Tebessüm vardı kızın yüzünde, adamın onu üzdüğü anlar yok denecek kadar azdı, bunun için de büyük çaba gösteriyordu.


"Resim yeteneğin berbat"


Adam gülümsedi, kızın gülerken kısılan yeşillerine baktı. Hızla ayağa kalkıp yanına oturdu. Elini yavaşça kaldırıp yanağında gezdirmeye başladı.


"Bu gülüşünü biraz daha benden sakınsaydın, bayılırdım"


Genç kız iki elini adamın yüzüne bıraktı, sakallarını yavaşça okşadı. Gözlerini onun gözlerine dikti.


"Başının belasıyım değil mi?"


Tebessüm etti genç adam, iki dudağını kızın alnına dayadı. Gözlerini kapadı, kokusunu içine çekti. İçi huzurla doldu.


"Hemde başıma gelen en güzel bela"


İki kolunu açtı, sıkıca sarıldılar. Öylesine sıkıydı ki, herkese her şeye inat edercesine.


----


Derin bir nefes verdi Ömer, beklemekten sıkılmıştı. Bakışını geriye çevirdi, arkadaşının görmeyi ümit etti, yoktu.


Yeniden önüne döndü, bakışı kıza kaydı. Konuşmaya cesaret edemedi.


"Neden hala gelmediler?"


Bakışını kaldırdı Ekin, gözlerine baktı. Adamın ağzından istemsizce çıkan soruyu düşünüyordu. Gözlerini kıstı, daha fazla kendine hakim olamıyordu.


"Çünkü arkadaşın yine arkadaşımı yalanlarla oyalıyordur"


Ömer'in şaşkın bakışı ona döndü, demek istediğini bile anlamamıştı.


"Yalan?"


Yavaşça sırtını sandalyeden ayırdı genç kız, masaya yaklaştı. Gözleri sadece adamın koyu siyahlarındaydı.


"İlki kaza, ikincisi aynı yere gidiyoruz, üçüncüsü de tek boş masa olduğu yalanı. Daha saymamı ister misin?"


Duraksadı bir an Ömer, kafasını iki yana salladı. Kesinlikle kabul etmiyordu, saydıklarının hepsi yalan değildi.


"Ha-"


Sözünü kesti genç kız, açıklamasını dinlemeye bile gerek duymuyordu. Sırtını sandalyesine yasladı, kollarını göğsünde birleştirdi.


"Takdir ettim, yetenekliymişsiniz"


Genç adamın gözleri büyüdü, sinirlendi. Bu kız onu yalancı yerine koymuştu.


"Peki o zaman, yalan olduğunu bildiğin halde neden şu an bizimle yemek yiyorsun?"


Genç kızın yüzünde ufak bir tebessüm belirdi, gerçeği barındırmıyordu. Gözleri kısıktı.


"Malesef ki arkadaşım da bu durumdan memnun görünüyor"


Sırtını sandalyesine yasladı genç adam, kabul etmiyordu. Kızın onu koyduğu bu pozisyon doğru değildi.


"Masaların olmadığı yalan değildi"


"O da yalan!"


Kızın tepki veren sesiyle genç adam duraksadı bir an. Kendini toparladı.


"Değil, buraya birlikte girdik ve birlikte sorduk."


Genç kız kafasını iki yanına çevirdi, etraftaki boş masalara baktı. Adama döndü.


"Bu masalarda birileri oturuyor da ben mi göremiyorum?"


Bakışını masalarda çevirdi Ömer, görüyordu hepsi boştu ama rezervliydi. Birazdan dolacağını düşünüyordu.


"Rezerve edilmişler"


"Biz geleli yarım saati geçti, neden hiç kimse gelmedi?"


Şaşkındı Ömer, kızın söylediklerine hak veriyor olsa da kendini savunma ihtiyacı duyuyordu.


"Akşam için ayırtılmıştır"


"Akşam için ise neden gündüz müşterileri almasınlar?"


Sustu genç adam, ne diyeceğini bilemedi. Ona daha fazla karşı çıkamıyordu, çünkü her söylediğinin mantık içerdiğini biliyordu.


"Sizinle birlikte geldik, nasıl böyle bir ayarlama yapabiliriz?"


Tebessüm etti genç kız, geriye yaslandı. İki kolunu göğsünde birleştirdi, bakışını da sağa çevirdi. Bir garson bekliyordu, onları karşılayan kişiydi.


"Bu kişiyi tanıyor musun?"


Ömer kafasını çevirdi, tanımıyordu ve onu ilk defa burada görüyordu.


"Hayır"


"Arkadaşın çok iyi tanıyor!"


"Ne?"


Genç adam şaşırdı, kız haklı olabilir miydi? Gerçekten de bunlar da bir yalan mıydı?


Yeşillerini adamın gözlerine dikti, sessizce fısıldadı.


"Elindeki telefonu görüyor musun? Sence kimle mesajlaşıyor?"


Ömer döndü, yeniden garsona baktı. Telefonu elindeydi ve hararetle mesaj yazıyordu. Aklına tek ihtimal geldi.


"Mert'le mi?"


"Aferin çok zekisin"


"Mert neden böyle bir şey yapsın?"


"Arkadaşını benden daha iyi tanıyorsundur, çünkü o zampara!"


Kaskatı kesildi genç adam, kafasını iki yana salladı.


"Ağzından çıkanlara dikkat edersen sevinirim"


"Dikkat etmezsem ne yapacaksın?"


Derin nefes aldı adam, sakinliğini korumaya çalıştı fakat bu kız onu oldukça zorluyordu. Gerginlik iyice artmıştı, Ekin öfke doluydu.


Sinemadan beri bu iki adamı gözetliyor, inceliyordu. Her şeyin yalan olduğunu sadece onları tavlamak istediklerini fark etmek aklını almıştı.


İnanamıyordu, erkeklerin hepsi böyle miydi? Yalnız gördükleri her kıza farklı amaçla yaklaşmak zorundalar mıydı?


Sustu, daha fazla tartışmak istemedi. Biliyordu, biraz da gerilse başına baş edemeyeceği ağrılar giriyor, ilaçlar onu sakinleştiremiyor ve sonu hastanede bitiyordu.


Bakışı ileriye kaydı, arkadaşını ve Mert'i gördü. İkisinin de yüzünde tebessüm vardı, masaya yaklaşıp yerlerine oturdular.


Masadaki sessizlik ve gerginliği hissetmişlerdi. Ezgi arkadaşına döndü, onun için endişe duyuyordu.


"Canım iyi misin?"


Ekin sessizdi, yemekleri önlerine dizen garsona ters bir bakış attı, çatalını eline aldı.


"İyiyim, yemeği yiyip hemen gitmek istiyorum"


"Bir şey mi oldu?


"Hayır"


Bakışını Mert'e çevirdi Ezgi, göz göze geldiler. Biliyorlardı onların yokluğunda bir şeyler olmuştu.


Derin bir nefes verdi Ömer, hızla ayağa kalktı. Arkadaşına döndü.


"Acil bir işimiz çıktı, Mert hemen gitmeliyiz"


Mert şaşkınlıkla gözlerine baktı, Ömer kolunu tutup ayağa kaldırdı.


"Üzgünüm gitmek zorundayız"


Hızla arkadaşını ortamdan ve kızlardan uzaklaştırdı. Arabanın önünde durdu iki genç adam, Mert şaşkın ve sinirliydi. Kızla tam yakınlaşmış, Ömer engel olmuştu.


"Sana tek bir soru soracağım"


Mert ona baktı, sırtını arabaya yaslamıştı.


"Kafedeki garsonu tanıyor musun?"


Genç adamın yüzünde ufak bir tebessüm belirdi, yakın arkadaşıydı.


"Çocukluk arkadaşım"


"Masalar rezervasyonlu muydu?"


Kafasını iki yana salladı, değildi. Sadece kızlarla aynı masada yemek yemek için ondan böyle bir yardım istemişti.


Şaşkınlıkla durdu Ömer, bu kadarını tahmin etmemişti. Kızın söylediklerini anımsadı, haklıydı. En baştan beri her şey onlarla daha yakın olabilmek için kurulmuştu.


....


Oy vermeyi unutmayalım lütfen :-)


Loading...
0%