Yeni Üyelik
31.
Bölüm

30.Bölüm: Hatırlıyorsun

@mlkshnn

Yavaşça gözlerinin kapanmaya başladığını hissetti genç kız, dünden bu yana hissettiği yorgunluk ve ufak baş ağrısı varlığını yeniden ortaya çıkarmış, tüm gücünü elinden almıştı. Sadece genç adamın bedenine dayanan bedeniyle ayaklarını dik tutabiliyordu.

 

Ömer elini sırtından ayırıp ıslak saçlarına bıraktı, yavaşça okşuyordu. Şırıl şırıl akan su umurunda bile değildi. Burnuna saçlarının kokusu sinerken gözlerini yavaşça kapadı, zihninde kısa.. Çok kısa bir an belirdi.

 

"Sen benim her şeyimsin" diyordu genç adam, bir parktaydı. Karşısında bir kız vardı, yüzünü net olarak seçemiyordu. Genç kız gülümseyerek yanına yaklaşıp boynuna sıkı sıkı sarılıyor, o anda da bu kokuyu hissediyordu.

 

Şaşkındı, zihnini zorlamaya çalıştı. Kızın yüzünü görmek için savaşa girdi, Ekin'in kollarının hızla düştüğünü gördü. "Ekin" dedi telaşla. Hızla, suyu bile kapatmayı düşünmeden kucağına aldı, "Ekin!" sırılsıklam bir şekilde banyodan çıkardı.

 

En yakın odaya geçip gördüğü yatağa yatırdı, önüne eğildi, nefes nefese ve endişe doluydu. "Ekin" dedi, ellerini iki yanağına bıraktı.

 

"Ekin beni duyuyor musun? Aç gözlerini lütfen"

 

Yanakları yaşla doldu, üzerinden süzülen su damlalarını bile umursamıyordu. "Ekin" dedi tekrardan. Genç kız duyduğu sesle gözlerini aralamaya çalıştı, bu bile şu an onun için oldukça zor ve yorucuydu.

 

Yan döndü, cenin pozisyonu aldı. "Üşü..yorum" dedi, genç adam kafasını onaylar anlamında sallayıp hızla geriye çekildi. Odanın içerisinde gözlerini gezdirdi, hızla karşıya koştu. Bir gardırop vardı, her daim burada onun için yedek giysiler bulunurdu.

 

İki kapısını da açıp gözlerini içerisindeki alt çekmeceye çevirdi. Hızla bir pijama takımı çıkardı, koşar adımlarla genç kıza yaklaştı. "Ekin senin için giyecek bir şeyler getirdim, bu şekilde ısınamazsın."

 

Genç kız kafasını yavaşça iki yana salladı, doğrulmaya bile gücü yoktu. Yatağın kenarına kıvrılmış, titreyerek uyumaya çalışıyordu.

 

Genç adam çaresizce yatağın yanına yere çömeldi, genç kızın yüzüne dokundu. "Hayır uyuma, böyle olmaz. Yapabilirsin, sadece çok kısa bir süreliğine"

 

Gözlerini yeniden araladı Ekin, genç adamın da desteğiyle dirseklerini yatağa dayayarak bedenini kaldırdı. "Bak üstünü değişip bunları giymen lazım"

 

Genç kızın gözleri pijama takımına kaydı, kafasını zorlukla da olsa aşağı yukarı salladı. Genç adam yakınına bırakıp ayağa kalktı. "Ben kapıda seni bekliyor olacağım, hadi"

 

Arkasını dönüp odadan çıktı, sırtını kapattığı kapıya dayadı.

 

.... 

Elini kapıya yaklaştırdı, yumruk yapıp yavaşça tıkladığında kapı iç taraftan açıldı. Genç kız üstünü değişmiş, genç adamın pijama takımını giyebilmeyi başarmıştı. Ayaktaydı, kendini biraz daha iyi hissediyordu.

 

Derin nefes verdi Ömer, onu böyle görebilmek rahatlamasını sağlamıştı. "İyi misin?"

 

Genç kız kafasını olumlu anlamda sallayıp ona baktı, hala ıslak giysileri üzerindeydi. "Sende üstünü değiştir" dedi, genç adam kafasını onaylarak salladı.

 

Arkasını dönüp dolaba yaklaştı, bir pijama takımı da kendisi için çıkarıp odadan çıktı.

 

.... 

Kapıya yeniden yaklaştı genç adam, yavaşça tıkladı. Ses yoktu, merakla yavaşça araladı. Gözleri yatağa kaydı, genç kız derin bir uykudaydı.

 

Sessiz adımlarla İçeri girip yanına yaklaştı, avucunu yavaşça alnında dayadı, hala sıcaklık vardı. Ateşi tamamen değilse bile biraz düşmüştü.

 

Yavaşça geriye çekildi, gözleri genç kızın ıslak giysilerine kaydı. Yere eğilip hepsini topladı, kendinkileriyle birlikte önce yıkama sonra da kurutma makinesine koyup hazır edecekti.

 

.... 

Yıkanan çamaşırları kurutma makinesine yerleştirip düğmesine dokundu genç adam, geriye çekilip banyodan çıktığında telefonunun sesini duydu. Merakla yaklaşıp ekrana baktığında, 'Ezgi' yazdığını gördü.

 

"Alo"

"Ben ailesini daha fazla oyalayamıyorum, dönmeniz gerekiyor" dedi endişeyle, dünden bu yana aileye türlü türlü yalanları sıralamıştı.

 

"Ekin şu an uyuyor"

 

Ezgi'nin yüzü asıldı, endişeyle dolmuştu. Arkadaşının bu saatte uyuyor olmasının bir sebebi olmalıydı.

 

"Ekin iyi mi?"

"Ateşi yükseldi, ama şu an biraz daha iyi."

 

Sıkıntıyla ofladı Ezgi, durum gittikçe daha vahim bir hal alıyordu. "Hastaneye dönmesi gerek" dedi çaresizce.

"Dönmemekte çok kararlı"

"Hiç iyi şeyler olmayacak, korkuyorum"

 

Derin nefes verdi Ömer, çaresizliği en derinden hissediyordu. "Endişe etme, bir şey olmamasını dileyelim. Uyandığında onu getireceğim"

"Tamam"

 

Kapattığı telefonu yerine bırakıp koltuğa oturdu genç adam, elini ensesine bırakıp yavaşça ovdu, zihninden genç kızın bugünkü hali hiç gitmeyecekti. Kalbinin orta yerine kor bir alev bırakmıştı.

 

.... 

Duyduğu sesle doğruldu Ömer, salondaki koltukta oturuyordu. Kafasını geriye çevirdi, gözleri genç kıza kaydı. Yüzünde ufak bir tebessüm, kalbinde koca bir heyecan ile ayağa kalktı.

 

Önüne durup tek kelime etmeden avucunu alnına dayadı, yüzünde huzursuzluk belirdi, hala ufak da sıcaklık hakimdi. "Daha tam düşmemiş" dedi sitemle.

 

Gözlerini kıstı, "İnat etmemiş olsaydın, hastanede şimdiye çoktan düşürülmüş olurdu" diye ekledi.

 

Genç kız onu sollayarak ilerledi, koltuğa geçip oturdu. "Sende inat etmeyip bebeğinin annesiyle evlen" dilinden çıkan her kelime kalbinin orta yerine tek tek okları saplıyordu.

 

Ömer yanına yaklaşıp oturdu, "Bebeği nereden biliyorsun?"

 

Derin nefes verdi genç kız, telefonunu kurcaladığından söz etmek bile istemedi. "Ben eve dönmek istiyorum" dedi konuyu değiştirmeye çalışarak.

 

Ayağa kalkıp genç adamın önüne dikildi, "Sen mi beni götürürsün yoksa ben bir çaresini bulayım mı?"

 

Genç adam da ayağa kalktı, üzerinde hala pijamaları vardı, giysiler kurutmadaydı fakat dikkatini çeken bir şey daha vardı, genç kızın saçları hala nemliydi.

 

Derin nefes alıp aklına gelen bir şeyle bileğini sıkıca kavradı, "Öncesinde yapmamız gereken bir şey var" çekiştirerek farklı bir odaya getirdi. Ufak bir ayna vardı, önüne sandalye bırakıp oturttu.

 

Genç kızın merak dolu bakışları altında dakikalar içinde bir saç kurutma makinesiyle geri döndü, düğmesine dokunup başlığını nemli saçlara çevirdi.

 

Ekin sessiz ve tepksizdi, aynadan yansımasını izliyordu. Genç adam özenle makineyi saçlarına tutuyordu, tıpkı kazadan önce olduğu gibi. Şu an her şey eskisi gibiydi, o kaza hiç olmamış, ikisi hiç ayrılmamış gibi.

 

Alt dudağını yavaşça ısırıp kafasını eğdi, gözyaşları akmak için savaş veriyordu. Kalbi sızım sızım özlemle sızlıyordu. Yanağına bir damla yavaşça süzüldü, elinin tersiyle silip hızla ayağa kalktı.

 

"Yeterli" deyip arkasını döndü, odadan koşar adımlarla çıkıp sırtını duvara dayadı, akmak için direnen gözyaşlarını serbest bıraktı, yanakları yaşla doldu. Avucuyla ağzını kapadı, sessiz sessiz hıçkırıklarını sadece kendisi duyabildi.

 

Gücü tükeniyordu, artık olanlara da bu kadar yakın olup ayrı kalmaya da dayanamıyordu. Kalbi kalbinin, burnu kokusunun, gözleri de ona aşkla bakan gözlerinin hasretine katlanamıyordu.

 

....

Gözlerini yoldan ayırmadan kısa bir an genç kıza çevirdi Ömer, arabadaydılar, eve dönmek için yola çıkmışlardı.

 

"Sizinkiler merak etmiştir" dedi, Ekin'in gözleri ona döndü, kafasını yavaşça iki yana salladı. Rahatlığının sebebi Ezgi'ydi, bir şekilde genç adamla işbirliği içerisinde ailesini ikna etmiştir.

 

"Ezgi halletmiştir"

 

Ömer tebessüm etti, "Bundan sonra ne yapmayı düşünüyorsun?"

"Bilmem, aklıma gelen her şeyi yapmak istiyorum"

"Hastaneye de gitmen gerek"

 

Genç kız kararlılıkla kafasını iki yana salladı, direnebildiği kadar direnmeye kararlıydı.

 

"Dönmeyeceğim"

 

Bakışını yoldan ayırmadı genç adam, sıkıntılı bir soluk verdi. Genç kız öylesine inattı ki, ikna etmek mümkün bile görünmüyordu.

 

...

Arabayı yavaş olmaya dikkat ederek durdurdu Ömer, sonunda Ezgi'yle anlaştıkları yere varabilmişlerdi. Bakışını yan koltuğa çevirdi, genç kıza baktı. Son yarım saattir derin bir uykudaydı, kafası geriye yan olarak dayamıştı.

 

Yavaşça uzattığı elinin kemikli sırtını genç kızın alnına bıraktı genç adam, hala çok az da olsa sıcaklık hakimdi, bir soluk verdi. "İnatçı keçi yüzün hala sıcak" dedi sitemle.

 

Elini çekip bakışını önündeki yola çevirdi, beklediği kişiyi gördü. Ezgi koşar adımlarla yaklaşıyordu, bir an önce genç kızı ailesine götürme telaşındaydı.

 

"Ekin" dedi Ömer, hem fısıltıyla hemde sesini duyurmaya çalışarak. "Ekin" diye yineledi.

 

Genç kız gözlerini yavaşça araladı, arabanın durduğunu fark edip, "Geldik mi?" diye sordu. Ömer kafasıyla onaylayınca, Ezgi arkadaşının kapısını açtı.

 

"Hadi Ekin, hemen gitmemiz lazım"

 

Kemerini açıp indi genç kız, bakışını son bir kez genç adama çevirdi. "Teşekkür ederim" dedi, minnet doluydu. Onu kırmayıp dağ evine getirdiği için.

 

Ömer ufak bir tebessüm edip kafasını aşağı yukarı sallamakla yetindi, onun için de eşsiz bir gün olmuştu.

 

.... 

Kapının önünde adımlarını durdurdu iki kız, Ekin derin derin nefes alıp toparlanmaya çalıştı. Ailesinden hissettiği bitkinliği gizlemeye çalışıyordu. Parmağını zile bıraktı, evin içerisinde koşturma sesleri duyuldu, Minik Ali ablasını heyecanla bekliyordu, duyduğu anda koşarak yapıya yaklaştı.

 

"Abla!!" dedi, genç kız zorlukla da olsa yere çömelip kardeşinin küçük bedenini kollarının arasına aldı.

 

"Bir daha gitmeyeceğini söylemiştin" dedi küçük çocuk yavaşça geriye çekilip. Genç kız elini kardeşinin minik yüzüne bıraktı, yavaşça okşadı.

 

"Biliyorum ablacığım ama kısa süreliğine gitmem gerekti. Sözümü tutamadığım için çok çok özür dilerim."

 

Ali tebessüm etti, minik gözleri kısıldı. Ablasına olan kızgınlığı çok sürmezdi hiçbir zaman. "Affettim" dedi, Ezgi'nin tebessümle izleyişiyle iki kardeş yeniden sıkıca sarıldı.

 

"Ben kaçıyorum artık" gözlerini arkadaşına çevirdi Ezgi, el sallayıp arkasını döndü.

 

Ekin ayakkabılarını çıkarıp içeri girdiğinde gözleri ilk olarak babasının yeşil gözlerine kaydı. Endişe doluydu Murat Bey, kızı hastaneden çıktığından beri işe gidememiş, onu gözlerinin önünden ayırmak istememişti.

 

"Prenses" dedi hüzün dolu bir tebessümle. Genç kız gülümseyerek yaklaşıp kollarının arasına girdi. Yüzünde çekingenlik vardı, geceyi başka yerde geçirdiği için ufak da olsa kızacağını düşünmüştü.

 

Kollarını iyice sıktı adam, gözlerini kapayıp kızının saçlarını kokladı. Onun düşündüğünün aksine dün geceyi arkadaşlarından birinin evinde geçirdiği için kızgın veya öfkeli değildi. Aksine onu kötü görebilmenin telaşıyla saatleri geçirmişti.

 

"Sen kendini özletmeyi çok seviyorsun" dedi ufak bir sitemle. Genç kız yavaşça geriye çekilip babasının gözlerine baktı.

 

Gözlerini evde gezdirdi, annesi görünürlerde yoktu. "Annem evde değil mi?"

"Senin odanda abla"

 

Kardeşine dönüp merakla odasına yürüdü, merdivenleri çıkıp kapının önünde durdu. Derin bir nefes verdi, babasının aksine annesinden azar işiteceğini düşünüyordu.

 

Cesaretini toparlayıp kapıyı açtı, gözleri odaya kaydı. Asiye Hanım, kızının yatağının kenarında oturmuştu. Önünde yıkanmış giysileri vardı, özenle katlıyordu.

 

"Anne" dedi, yanına yaklaşıp oturdu. Elini elinin üzerine bıraktı, Asiye Hanım'ın gözleri kızının kollarına kaydı, her köşesinde ilaçların oluşturduğu morarmalar mevcuttu.

 

İşaret parmağını yavaşça, canını yakmamaya gayret ederek üzerinde gezdirdi. "Acıyorlar mı?"

 

Genç kız kafasını yavaşça iki yana salladı, annesinin kızarımk gözlerine bakmamaya çalışıyordu. Her şeyin tek sebebi olarak kendini görüyordu. "Çok kötü bir evlat oldum değil mi?"

 

Kafasını hızla olumsuz anlamda salladı Asiye Hanım, elini kızının yüzüne bıraktı. "İyi misin?"

Yanağının üzerindeki eli sıkıca tuttu, ufak bir öpücük avucuna kondurdu.

 

"Çok iyiyim, lütfen bu kadar yıpratma kendini. "

 

Yanağından usulca bir damla yaş süzüldü kadının, "Gece hiç uyuyamadım, bir yerlerde rahatsızlandığın düşüncesi aklımı başımdan aldı"

 

Alt dudağının kenarını ısırdı genç kız, yanağına iki gözünden de birer damla yaş süzüldü. Annesine bunu yaşattığı için kendini affetmeyecekti.

 

"Gece çok güzel uyudum, çok güzel rüyalar gördüm"

 

Hızla gözlerini elinin tersiyle sildi, annesinin gözleri ona döndü, "Rüya mı?" diye sordu merakla.

 

"Kocaman bir bahçedeydim, her köşesi rengarenk çiçeklerle doluydu ve ben çok mutluydum."

 

Yanına yaklaşıp sıkıca sarıldı annesi, "Hep mutlu ve yanınızda ol"

 

..... 

Akşamın bir vaktiydi. Dikdörtgen bir yemek masasında oturuyordu aile. Asiye Hanım ve Murat Bey iki uçta, Ekin ve küçük kardeşi de bir kenarında yanyanaydı.

 

Masaya mutluluk hakimdi, herkesin yüzünde tebessüm vardı. Asiye Hanım'ın özenle hazırladığı çeşit çeşit yemekler sohbet ve gülüşler eşliğinde yeniyordu.

 

Ali en çok konuşandı, kendince bir şeyler söylüyor, tüm ailenin tebessüm etmesine sebep oluyordu. Gözleri genellikle ablasındaydı, söylediği her şeyde onun mimiklerini izliyordu. Güldüğü anda gülüyor, durgunlaştığı anda da durgunlaşıyordu. Küçük kalbi gizlemeye çalışsa da birçok şeyin farkındaydı.

 

"En çok benim yaptığım resim beğenildi" dedi, tüm bakışlar yeniden ona döndü. "Size göstereyim mi?"

 

Hevesle sandalyesini geriye çekip ayağa kalktı, "Hemen getireceğim" arkasını dönüp koşar adımlarla odasına ilerledi. Herkesin yüzündeki gülümsemenin yerini endişe aldı, genç kızın üzerinde bu akşam ayrı bir sessizlik vardı.

 

Derin nefes verdi, elindeki çatalı tabağının üzerine bıraktı. Yemeğine pek dokunmamıştı, iştahı son zamanlarda oldukça kesilmişti. "Ben.." Dedi, anne ve babasının bakışı ona döndü. Her kelimesine her hareketine özellikle önem veriliyordu, o konuştuğunda herkes susup dinliyordu.

 

"Hastaneye döneceğim"

 

Annesinin gizli aldığı rahatlatıcı nefese, babasının tepkisiz yüzü eşlik etti. İkisi de aldığı bu kararın sebebini kendilerince sorguluyorlardı.

 

"Bir kez sizinle pikniğe gitmek istiyorum, dönüşte de hastaneye döneceğim"

 

Murat Bey çatalını parmaklarının arasında sıkıca tutmuştu, "Piknik mi?" diyen karısına döndü. Ailecek babalarının evde olduğu her haftasonu pikniğe gidiyorlardı. Genç kızın kaza sonrasında aklında kalan en güzel anılar orada oluşuyordu. "Eskisi gibi ailecek güzel bir piknik, neden daha önce düşünemedik?"

 

Tebessümle kızının gözlerine bakıyordu, genç kız kafasını yavaşça yere eğdi. Hastaneden çıktığından bu yana kendinde çok farklı şeyler hissediyordu.

 

Daha önce hiç hissetmediği kulakları artık ara sıra sızlıyordu. Başının ağrılarına ufak ağrı kesiciyle engel olmaya çalışsa da vücut ısısı bir türlü sabit kalmıyordu. İştahı annesinin yaptığı en güzel yemeklere rağmen oldukça azalmıştı.

 

Ve o böyle özgürlüğün tadını çıkarmaya çalıştıkça ailesi ve sevenleri her anı endişeyle geçiriyorlardı, onlara bunu yaşatmaya hakkı yoktu.

 

"O zaman ben bu geceden hazırlıkları yapacağım, yarın sabah erkenden pikniğe gideriz" dedi Asiye Hanım, biraz da olsa rahatlamıştı. Kızının doktor ve hemşire kontrolünde olması içini daha çok rahatlatıyor, endişesini biraz da olsa azaltıyordu.

 

"Ali'ye de durumu ben anlatmak istiyorum. Daha fazla yalanla devam edemeyiz"

 

Anne ve babası kafasıyla onayladı, en iyi şekilde kardeşini ikna edeceğini biliyorlardı. Ağzını açıp bir şey demek istedi, kardeşinin koşarak yaklaştığını görünce sustu. Masaya yeniden sessizlik hakim oldu, tüm ilgi çocuğun getirdiği resime kaydı.

 

...

Yatağındaydı genç kız, tek kişilik bir bazada iki kardeş yatıyordu yeniden. Küçük çocuk ablasının göğsüne sığınmış, yüzünü ona dönmüştü. Gözleri parıldıyordu, ablasının az önce sonlandırdığı masalın heyecanını hala hissediyordu.

 

"Ali" dedi genç kız, kolunu kardeşinin kafasının üzerinden geçirip diğer taraftaki minik elini sıkıca tutmuştu. Aynı yastığı paylaşıyorlardı. Genç kız yan, kardeşine dönük, çocuk da sırtüstüydü.

 

"Bundan sonra kendi odanda uyumalısın" dedi, kardeşini evdeki yokluğuna ve kendi odasında uyumaya alıştırma çabasındaydı.

 

Ali'nin gözleri merakla ona döndü. Tıpkı ablasının yeşilleriydi minik bakışları. Yüzü asıldı, "Seninle uyumayı daha çok seviyorum"

 

Genç kız yavaşça yaklaşıp kafasının üst kısmına ufak bir öpücük kondurdu. "Ama kocaman oldun, hem bu yatağa iki kişi sığamıyoruz artık"

 

Çocuğun gözleri yatağa döndü, ablasıyla rahatlıkla sığmıştı. Hızla bedenini topladı, bacaklarını karnına çekip kollarını da kendine yapıştırdı. Yatağın içerisinde kapladığı alanı küçülttü.

 

"Bak şimdi sığıyoruz"

 

Genç kız ufak bir tebessüm oluşturdu yüzünde, kolunu ona iyice dolayıp oluşturduğu pozisyonu açtı. "Neden bu odayı daha çok seviyorsun?"

"Çünkü sen buradasın"

"Benimle uyumayı çok mu seviyorsun?"

"Evet, çünkü sen varken korkmuyorum"

 

Genç kızın gözleri dolu dolu doldu, derin bir nefes alıp akmasına izin vermedi. "Artık büyüdün, ben olmazsam da korkmazsın"

"Korkarım" dedi net ve düz bir ses tonunda.

 

"Ama ben yarın gitmek zorundayım"

 

Çocuğun şaşkın bakışları ona döndü, "Söz vermiştin bana, bir daha gitmeyecektin!"

"Evet ama bazen malesef ki verdiğimiz sözleri yerine getiremeyebiliyoruz."

"Nereye gideceksin?"

 

Genç kız derin bir nefes aldı, bakışlarını kardeşinin yüzünden hiç ayırmıyordu. "Hastanede olacağım"

"Neden? Hasta mı oldun yine?"

 

Gözleri kısılmıştı, koca bir esneme çıktı ağzından. Zihninde ise sadece ablasının kaza sonrasında uzun bir süre hastanede kaldığı günler yer aldı.

 

O günleri hatırlamak bile istemiyordu, günlerce bir camın gerisinden izleyip ondan uzak kalmış, doktorlar yanına yaklaşmasına hiç izin vermemişlerdi.

 

"Gitme abla"

 

Hızla minik kollarını ona sıkıca sardı. Mayışık gözleri ve esneyişine rağmen ablasını vazgeçirmeye çalışıyordu. "Doktor amca yanına gelmeme izin vermez, ben yine seni çok özlerim."

 

Yanağına süzülen tek damla yaşı hızla sildi Ekin, yüzünde sahte bir tebessüm oluşturdu. "Hayır öyle değil, bu defa yanıma gelebileceksin"

"İstediğim her anda mı?"

 

Gözleri yavaşça kapanıp açıldı, uykuya direnmeye çalışıyordu. "Evet ablacığım, istediğin her anda annemler seni yanıma getirecek"

 

Kafasını yavaşça iki yana salladı, ablasının beline sardığı kollarını daha da sıktı. Gözleri yavaşça kapanıp uykuya geçiş yaparken minik dudaklarının arasından tek bir kelime fısıldıyordu, "Gitme."

 

Yanaklarına süzülen yaşları sildi genç kız, yavaşça doğruldu. Üstünü yavaşça örtüp iki yanağına sırasıyla küçük birer öpücük kondurdu. "Özür dilerim" dedi.

 

.... 

Gözlerini seslerle araladı Ekin, yatağın kenarında kardeşi duruyordu. Hazırlanmış heyecanla ona sesleniyordu. "Abla! Abla uyan pikniğe gideceğiz"

 

Genç kız kendine gelmeye çalıştı, yüzünde ufak bir tebessüm oluşturdu. Duvardaki saate bakıp kardeşine döndü, oldukça erken vakitlerdi. "Şimdi mi?"

 

Kafasını heyecan dolu gülümseyişiyle olumlu anlamda salladı Ali, "Evet, annem her şeyi hazırladı, kurabiye bile yaptı abla. Babam da arabaya taşıdı, seni bekliyoruz"

 

Ekin şaşkınlıkla doğruldu, yataktan çıkmadan bakışını pencereden dışarıya çevirdi, kapının önünde araba vardı, bagajı açıktı, babası eşyaları yüklüyordu.

 

Kardeşine döndü, "Tamam, hazırlanıp geliyorum"

 

Ali mutlulukla arkasını dönüp odadan çıktı, genç kız oturur pozisyona geçti. Kafasının üst kısmında şiddetli bir ağrı vardı, umursamadan gözlerini kapayıp derin derin nefes alarak ayağa kalktı.

 

.... 

Arabayı durdurdu Murat Bey, Ali sevinçle kemerini açtı, ablasıyla birlikte arka koltukta oturuyordu. Hızla indi, koca bir alanıydı. Uçsuz bucaksız bir düzlükten oluşuyordu, çimlerle ve çeşit çeşit ağaçlarla kaplıydı. Her birkaç metrelik mesafede kamelyalar vardı, ziyaretçilerin isteğine göre bir düzen oluşurdu.

 

İsteyenler yere serdikleri örtüye isteyenler de kamelyalara yerleşirdi. Genç kız ve ailesi ise her daim yeri tercih ederdi. Asiye Hanım bir örtü getirir, ailecek ona otururlardı.

 

En orta yerde bir çocuk parkı kuruluydu, Ali'nin en çok sevdiği köşelerden sadece biriydi. Diğeri ise alanın çevresini kapsayan bisiklet yoluydu, ablasıyla bisiklet sürmeye bayılırdı.

 

Genç kız arabadan indi, gözleriyle etrafı süzdü. Tıpkı onlar gibi birçok aile erkenden gelip yerleşmişti, buranın bir diğer özelliği de sabahın erken vakitlerinde bile ziyaretçi kabul etmesiydi.

 

Ali heyecanla bagaja koştu, anne ve babasının indirmeye çalıştığı şeylere rağmen gözleri tek bir şeydeydi, dört tekerlekli ufak bir bisiklet.

 

"Hadi baba, hadi"

 

Murat Bey bisikleti indirip oğlunun önüne bıraktı, küçük çocuk hızla bindi. Bisiklet yoluna geçtiğinde, genç kız bir ses duydu. Kafasını o yöne çevirince babasını gördü, koca bir bisikleti tutmuş işaret ediyordu.

 

Yüzünde ufak bir tebessüm belirdi, annesinin endişeli uyarılarına rağmen babasının yanına yaklaşıp bisiklete dokundu, "Sürebilecek misin?"

 

Kafasıyla onayladı Ekin, kaza sonrasında her defasında engel olan annesini duymamaya çalıştı, bu defa binmek, kardeşine kaza öncesinde olduğu gibi eşlik etmek istiyordu.

 

Koltuğa oturdu, direksiyonu iki eliyle sıkıca tuttu. Ayaklarından birini pedala, diğerini de yere bıraktı. Derin bir nefes alıp yerdeki ayağını ufak bir itiş sonrası hızla diğer pedala bırakıp ilerledi.

 

Kardeşinin sevinç dolu karşılamasıyla bisiklet yoluna geçti, yüzünde gülümseme vardı. Her zaman olduğu gibi bisiklet ona özgürlüğü anımsattı. Gözlerini yumdu, zihni çok başka bir zamana yolculuğa çıktı.

 

.... 

 

Kaza Öncesi..

 

Bir caddede eleleydi iki genç, Ekin heyecan olduydu. Aklındaki planı genç adama aktarmaya çalışıyordu.

 

"Çift pikniği mi?" diye sordu Ömer merakla, söylenenleri anlyamamıştı.

 

"Evet aşkım. Eski arkadaşlarımla ayarlama yaptık, herkes çiftiyle gelecek. Her beraber piknik yapacağız, sende gelirsin değil mi?"

 

Ömer kafasını olumlu anlamda salladı, onu mutlu etmek adına yapamayacağı hiçbir şey yoktu.

 

Önünde durdu, kollarının arasına sıkıca aldı. "Tabiki gelirim"

 

Genç kollarından çıkmadan bakışını gözlerine çevirdi, bir çift yeşil heyecanla parıldıyordu. "Çok iyi. Zaten şirkete gitmezsin diye gününün Pazar olmasını söylemiştim"

 

Elini genç kızın yanağına bırakıp yavaşça okşadı, yüzünde tebessüm vardı. "Sen ne zaman istersen ben gelirim" yeniden elinden tuttu, yürümeye devam ediyorlardı.

 

"Kaç çift olacak?"

"Bizde dahil 5"

"Hepsi nişanlı mı?"

"İkisi evli, diğerleri nişanlı"

 

Genç adam tebessüm etti, "Biz neyiz peki?"

 

Ekin'in gözleri ona döndü, gülümsedi, yüzüğü hala kayıp olsa da onlar da nişanlıydı.

 

"Nişanlı"

 

Ömer gülümseyip alnına bir öpücük kondurdu, elini daha da sıkı kavradı.

 

.... 

Pazar Günü..

 

Duyduğu sesle bakışını çevirdi Ekin, telefonu çalıyordu. Sabahın erken vakitlerinde uyanıp hazırlığını yapmıştı. Ekrana baktı, 'Aşkım' yazıyordu.

 

Heyecanla gülümseyip kulağına yaklaştırdı, "Alo"

 

Genç adam da onun gibi erkenciydi, tamamen hazırlanmış arabasına ilerliyordu. "Uykucu sevgilim hala uyumuyor değil mi?" diye sordu tebessümle sürücü koltuğuna oturup.

 

"Hayır, hazırım sayılır"

"Tamam arabaya geçtim bende, seni almaya geleceğim"

"Her zamanki yerde buluşalım"

"Tamam meleğim, görüşürüz"

 

.... 

Heyecan doluydu genç kız, evinin bir sokak ötesinde duruyordu. Piknik için hazır ettiği yiyecekler, özenle konulan kaplarla yanında duruyordu. Gözleri yoldaydı, genç adamın bir an önce gelip onu almasını bekliyordu.

 

Ömer arabasındaydı, yol üzerinde birkaç markete uğramış aklına gelebilecek her şeyi alıp bagaja yüklenmişti. Telefonunu duydu, yüzünde gülümseme oluştu

 

"Sabırsız sevgilim" deyip gözlerini telefona çevirdi, şirkete ait bir numara olduğunu gördü. Gözlerini kısıp derin bir nefes aldı, bugünü hiç bir şeyin engellemesine izin veremezdi, işler bir gün bekleyebilir.

 

Umursamadan telefonu yan koltuğa bıraktı, bakışlarını heyecanla yola çevirdiğinde bir mesaj sesi duyuldu. Gözlerini yoldan ayırmadan telefonu yeniden eline alıp ekrana baktı. 'Ömer Bey dünkü anlaşmanın dosyaları çalınmış"

 

Genç adamın gözleri büyüdü, arabayı ani bir frenle durdurdu. Kaşları çatılı, mesajı yeniden okudu. Kafasını iki yana şiddetle salladı, şirket için oldukça önemli bir dosya, onca güvenliğe rağmen nasıl çalınabilirdi?

 

Hızla geri arama yapıp kulağına yaklaştırdı, "Ne demek oluyor bu!?"

"Efendim hırsız girdiğini düşünüyoruz, dosyalar yerinde değil"

 

Genç adamın kaşları çatıldı, çenesi gerginleşti. Öfkeyle dolmuştu, "Dosya çalınırken güvenlik görevlileri neredeymiş!!"

 

Öfkeli gürleyişine karşın telefonun ucundaki kişi sessizliği seçmişti, genç adam sakinleşmeye çalışıyordu. "Herkesi toplayın, yarım saate orada olacağım!"

 

Koltuğa fırlattığı telefondan bakışını ayırıp arabanın yönünü çevirdi. Öylesine hızla kullanıyordu ki aklı hiçbir şeyi almıyor, dosyanın bulunmasını diliyordu.

 

.... 

Şirketteydi genç adam, önünde şirketin güvenlik elemanları ve dosyalardan sorunlu olan birkaç görevli vardı. Yanyana dizilmişleri, hepsinin de kafası eğikti, böylesine önemli bir dosyanın kayıp olduğuna inanamıyorlardı.

 

Dakikalardır şirketin içinde ve çalışanların kulağında genç adamın öfkeli haykırışları yankılanıyordu. "Aranmadık tek yer kalmayana kadar herkes yeniden arasın! Hemen şimdi!!"

 

Herkes telaşla farklı köşelere dağılarak uzaklaşınca, genç adam gözlerini kapadı. Derin derin soluk aldı, bir türlü sakinleşemiyordu.

 

Olduğu yerde gidip gelmeye başladığında sekreteri hızlı adımlarla yanına yaklaştı. "Ömer Bey telefonunuz" diyerek uzattı, genç adam aceleyle çıkarken arabada bırakmıştı.

 

Ekrana baktı, 'Meleğim' yazdığını gördü, gözleri büyüdü. Nasıl unutabilmişti? Hızla kulağına yaklaştırdı, "Alo" dedi endişeyle.

 

Genç kız buluşma yerinde bekliyordu, genç adamın gelmemesi ve defalarca arayışına cevap vermemesi endişelendirmişti.

 

"Aşkım iyi misin? Seni çok merak ettim"

 

Ömer duraksadı, gözleri şirketin kapısına kaydı. Polisler inceleme başlatmak için içeriye giriş yapıyordu, derin nefes aldı. "Meleğim, şirkette önemli bir sorun çıktı, bugün sana eşlik edemeyeceğim. Çok çok özür dilerim"

 

Genç kız şaşırdı, yüzü asıldı. Tek kelime diyememişti. Genç adam ise yanına yaklaşan polislere bakıyordu, "Şimdilik kapatmam lazım, seni arayacağım. Görüşürüz"

 

Elindeki telefona baktı genç kız, gözleri dolu dolu olmuştu. Bakışlarını hazır ettiği yiyeceklere çevirdi, koca bir hayal kırıklığıyla izledi.

 

Bir ses o anda kulağına ulaştı, telefonu yeniden çalıyordu. Ekrana baktı, pikniğe gideceği arkadaşlarından birinin ismi ekranda vardı. Gözünden yanağına ufak bir damla yaş süzüldü, geceden beri bu günü düşünmüş, gözünü heyecandan bir an bile kırpamamıştı.

 

Gözünü silip derin bir nefes verdi. Cevaplama tuşuna dokunup telefonu kulağına yaklaştırdı. "Alo"

"Ekin nerede kaldınız, hepimizi sizi bekliyoruz" dedi genç kızın biri.

 

"Ömer'in acil bir işi çıktı, biz gelemiyoruz"

"Ne? Ama Pazar günleri çalışmadığını söylemiştin"

"Öyleydi" dedi, ağzından kelimeler zar zor çıkıyordu.

 

"Tamam o zaman sen gel, Ömer'le de başka birgün tanışırız"

 

Genç kız kafasını yavaşça iki yana salladı, bu pikniğe dair hayallerinde hep genç adam vardı. "Olmaz.. Gelemem"

"Olur, itiraz kabul etmiyoruz. Bak herkes burada ve kesinlikle gelmen gerektiğini söylüyorlar. Hadi çabuk ol, seni bekliyoruz"

 

İtiraz etmeye yeltendiğinde, telefon kapandı.

 

.... 

Koca bir piknik alanıydı, her köşesi çimlerle, çiçeklerle ve ağaçlarla çevriliydi. Ekin yere serilen örtüde tek başına oturuyordu. Dizlerini karnına çekmiş, sessizce karşıya bakıyordu.

 

4 arkadaşı da çift olarak zaman geçiriyor, o ise elinde sıkıca tuttuğu telefonla onları izliyordu. Yüzü asıldı, bazen de zorunlu oldukça sahte bir tebessüm oluşturuyordu. İçinden hiçbir şey yapmak gelmiyordu, arkadaşlarının ısrarına yenik düşüp geldiği için de pişmanlık duyuyordu.

 

Bakışını telefonuna çevirdi, geldiği andan beri bir defa bile çalmamış ve mesaj gelmemişti. Defalarca aramak istemiş, anında da kararından vazgeçmişti.

 

Gözleri arkadaşlarına kaydı, kızlar yanına yaklaştı. Onu tek bırakmamaya gayret etseler de hepsinin ilgisi en çok çiftindeydi. Burada, bir arada olmanın tadını çıkarmaya çalışıyorlardı, hepsinin yüzünde gülümseme ve mutluluk vardı.

 

Ekin'in çevresine oturdular. Biri karşısına, diğer ikisi de biri sol diğeri de sağ kenarına geçti. "Buraya eğlenmek için geldik, sen somurtuyorsun" dedi karşısında oturan sarışın kız.

 

Bakışlarını ona çevirdi Ekin, kafasını yavaşça iki yana salladı, "Beni umursamayın, eğlenmenize devam edin" dedi, sağ tarafındaki kız merakla bakıyordu. Derin nefes aldı, "Neden gelmedi Ömer?"

 

"Önemli bir işi çıktı"

 

Solundaki kızın da bakışı ona döndü, "Pazar günü çalışmadığını söylemiştin" dedi, Ekin ona döndü. "Öyleydi ama bazen aksilikler oluyor"

 

Karşısındaki kız derin bir nefes aldı, alt dudağını ısırdı. Aklında tek bir şey vardı, merakla gözlerine baktı.

 

"Gerçekten işi mi vardı, yoksa gelmemek için mi öyle dedi?"

 

Ekin'in şaşkın bakışları ona döndü, buna ihtimal bile vermiyordu. "İşi vardı!" dedi net ve sert bir tonda.

 

Soldaki kız da ona baktı, "İşi şirketle mi yoksa başka biriyle miydi? Senden daha önemli biri mi var hayatında?"

 

Sağdaki kafasıyla onayladı, anlaşmış gibi ardarda soruları yöneltiyorlardı. "Ekin.. Seni aldatıyor olabilir mi?"

 

Ekin'in gözleri büyüdü, kafasını iki yana salladı. Öfkeyle dolmuştu, "Ne dediğinizin farkında mısınız siz! Ömer'i tanımıyorsunuz bile, nasıl böyle şeyler söylersiniz!"

 

Hızla ayağa kalktı, bir ses duyuldu. Arkadan geliyordu, kalbini huzurla dolduran tek tondu, "Mangalsız piknik olmaz" diyordu.

 

Hızla kafasını geriye çevirdi, genç adamı gördü. Zorlukla taşıdığı alışveriş poşetleriyle yaklaşıyordu, yüzünde tebessüm vardı. Bakışları tek bir kişinin üzerindeydi, "Ömer" dedi fısıltıyla genç kız.

 

Genç adam merakla izleyen kişilere rağmen poşetleri yere bırakıp yanına yaklaştı. "Bana Ömer deme" dedi ufak bir sitemle.

 

Ekin gülümsedi, kafasını onaylayarak salladı. "Aşkım"

 

Ellerinden sıkıca tuttu Ömer, "Meleğim... Özür dilerim, seni bir kez daha böyle bıraktığım için. Özür dilerim, üzülmene neden olduğum için. Özür dilerim, bir şirketin CEO'su olduğum için ve teşekkür ederim bunlara rağmen hala yanımda kaldığın için."

 

Genç kız tek kelime edemedi, hızla kollarını boynuna dolayıp sıkı sıkı sarıldı. "Seni çok seviyorum" dedi, Ömer geriye çekilip gözlerine baktı.

 

Elini yanağına bırakıp yavaşça okşadı. Ona yetişebilmek için tüm imkanlarını seferber edip gelmişti.

 

"Geleceğini bilmiyordum"

 

Elini ensesine bırakıp ovdu genç adam, "Önemli bir dosya kayıp, hala araştırılıyor. Çalınmış olabileceğini düşünüyoruz"

"Ne? Nasıl çalınır?"

"Bilmiyorum, soruşturma devam ederken senin yanında olmak istedim. Bu pikniği kaçıramazdım" dedi, Ekin alt dudağını ısırdı.

 

"Ama ben artık bu pikniği istemiyorum"

 

Ne merakla izleyen arkadaşları ne de gece boyunca kurduğu hayalleri umurundaydı. Böyle bir ortamda bulunmak yerine genç adamla başbaşa olmayı seçiyordu. Diğer kızların yüzüne bile bakmadan genç adamın elinden tuttu, "Gidelim"

 

Ömer tebessümle kafasını salladı, elini bırakıp ilerledi. Birkaç metre ileride bir ağacın önünde park edilmiş bir bisiklet vardı. Yaklaşıp önünde durdu, gelirken getirmişti.

 

Gözleri, genç kızın bir çift yeşili ile buluştu. Koltuğuna oturup çevirdiği pedalları tam önünde durdurdu. Ekin ufak çapta bir şaşkınlık yaşasa da hiç tereddüt etmeden genç adamın önüne oturdu, sıkıca tutunup ayaklarını yerden kaldırdı.

 

Hareket eden bisiklet ile ikisininde yüzünde koca birer tebessüm vardı, Ekin mutluydu. Kollarını yavaşça direksiyonun kenarlarından ayırıp iki yana açtı.

 

"Seni Seviyorum.. Seni çok seviyorum!!"

 

Hızla ellerini yeniden yerine bıraktı, genç adam bakışlarını yoldan ayırmadan bisikleti sürüyordu. Tam önünde genç kızın saçları vardı, boş bir yola girdiklerinde burnunu dayadı. Hissettiği kokuyu tüm ciğerlerine çekti," Seni çok seviyorum"

 

..... 

Ayağını pedaldan çekip yere bıraktı genç kız, başına şiddetli bir ağrı girmişti. Gözlerini sıkıp bekledi, derin derin nefes alıyordu.

 

"Kızım" diyen annesinin sesiyle gözlerini açıp hızla toparlandı. Yüzünde gerçek olmayan bir tebessüm oluştu, "Anneciğim"

"Neden durdun? Bir şey mi oldu?"

 

Oturduğu yerden bir an bile gözlerini kızından alamamıştı Asiye Hanım, aniden durduğunu görünce de koşarak yanına yaklaşmıştı.

 

"Hayır, devam edeceğim"

 

Ayaklarını zorlukla pedala koyup annesinin bakışlarından olabildiğince uzaklaşmaya çalıştı.

 

.... 

Odanın kapısını yavaşça araladı genç kız, oldukça yorgun ve oldukça bitkindi. Ayakta durmak bile onun için zordu. Piknikten akşamüzeri döndükleri gibi duşa girmiş, temiz pijamalarını giyinmişti. Hastaneye gitmeden önce son defa odasında uyuyacaktı.

 

Akşam vakitleriydi, bir an önce uyumaya ihtiyaç duyuyordu. Yatağının kenarına oturdu, gözleri bilgisayarına kaydı. Aklında tek bir şey yer alıyordu, yaklaşıp ekranı açtı.

 

Tıpkı kalbinde olduğu dosyalarının içerisinde gizlediği klasörü açtı, genç adamla çekilmiş yüzlerce fotoğrafı vardı. Bir tanesine tıkladı, bir kış günüydü. Bembeyazın karların içerisinde yatmış, birbirlerine sıkıca sarılmışlardı. Titreyen elini genç adamım yüzüne bıraktı, gözünden bir damla yaş süzüldü. Ona olan özlemi kalbini gün geçtikçe daha çok zorluyordu.

 

Başka bir fotoğrafa geçti, bir kafedeydiler. Yanyana oturuyorlardı, genç kızın kafası adamın omzuna dayanmış, elleri de birbirini kenetlemişti. "Aşkım" dedi fısıltıyla, bir ses ulaştı kulağına.

 

Odanın kapısı yavaşça aralanıyordu, gözlerini hızla o yöne çevirdi, kardeşinin bir çift yeşil gözünü gördü. Küçük çocuk içeri girdiğinde bakışları ablasının açtığı fotoğraflara kaydı.

 

"Ömer abi" dedi, Ekin'in yüzünde buruk bir tebessüm belirdi. Hafızası yerinde değilken bile kardeşinden bu ismi çok duymuştu. Genç kızın yanağına bir damla yaş aktı, Ali önünde durdu. Minik gözleri öfkeyle kısılmıştı.

 

"Yine Ömer abi mi üzdü seni?"

 

Ekin kafasını iki yana salladı, kardeşinin iki elinden sıkıca tuttu. "Ömer beni hiç üzmedi"

"Ama annem üzdüğünü söyledi, ondan söz edersem de daha çok üzüleceksmişsin"

 

Genç kız tuttuğu ellere birer öpücük kondurdu, gözlerini dikkatle sildi.

 

"Ablacığım, Ömer abin beni hiç üzmedi. Onun ismini duyunca üzülüyorum çünkü onu çok özlüyorum"

 

Küçük çocuk kafasını eğdi, ablasının gözyaşları onu da üzüyordu. "Özledin mi?"

"Evet o kadar çok özledim ki.." kardeşinin elini kalbinin üzerine bıraktı, delice çarpıyordu. "Kalbim onu her hatırladığında duracak gibi çarpıyor. O kötü biri değil, ona kızma öfkelenme"

 

Elini ablasının yüzüne bıraktı, yanağındaki yaş minik baş parmağıyla sildi. "Ömer abi kötü biri değil" dedi ikna olmuşçasına.

 

Ekin kafasıyla onayladı, kardeşinin küçük bedenini kollarının arasında sıkı sıkı sardı.

 

..... 

Bakışlarını kardeşine çevirdi Ekin, yanında derin bir uykudaydı. Uyandırmamaya dikkat ederek battaniyeyi çekti, üstünü örttü. Bakışlarını tavana çevirdi, gözlerine uyku girmiyordu. Moralini bozan hastaneye dönme mecburiyetiydi, oradan nefret ediyordu.

 

Yavaşça yan döndü, gözleri kardeşine rağmen boşluğa bakıyordu. Derin bir soluk aldı, zihninde unuttuğu bir şey yer aldı, genç adamın ona hediye ettiği bir telefon vardı.

 

Dikkatle yataktan çıkıp dolabına yaklaştı, çekmeceleri tek tek karıştırdı, nerede koyduğunu bile bilmiyordu. Gardıropa döndü, giysilerinin arasına baktı, gözleri montuna kaydı. Elini cebine bıraktı, telefonu gördü.

 

Tebessüm ederek yeniden yatağına girdi. Yan tuşuna dokundu, kapalıydı. Açmak bile aklına gelmemişti, tuşa bastırdığında açılış müziğini duydu.

 

Merakla bakmaya çalışırken bir mesaj iletildi. Açtı, Ömer'in defalarca aradığı bilgisiydi. Yüzünde şaşkın bir tebessüm oluştu, genç adam her şeye rağmen onu aramaya devam ediyordu.

 

Kafasını yastığa bıraktı, ufak esnemeye rağmen galeriyi açtı. Genç adamı gizli çektiği birkaç resim vardı, açıp telefonu net görebileceği şekilde bir yere bıraktı.

 

Gözleri kapanmak için direnirken, karşısında Ömer'inin resmi vardı. Telefonu bıraktığı yere uzandı, resmi değişmek için dokunduğunda bir titreşim hissetti, çalıyordu.

 

Hızla eline aldı, 'Ömer-Arıyor' yazısını görünce kalbi delice çarpmaya başladı. Heyecanla açıp kulağına yaklaştırdı, 'Alo'

 

Genç adam yatağındaydı, gün boyunca defalarca olduğu gibi merak ettiği anlardan birindeydi. Uyumadan önce bir kez daha şansını deneyip numarayı çevirmişti, sesi duyduğu anda doğruldu.

 

"Ekin" sırtını başlığa dayadı, "Seni defalarca aradım, telefon neden kapalıydı?"

"Biz.. Piknikteydik. Telefonu götüremedim" dedi.

 

"İyi misin?" diye sordu endişe doluydu, onu son hatırladığı görüntü pek iyi değildi. Ateşler içerisindeydi, zorlukla düşürmeyi başarmıştı.

 

"Sabah.." Dedi genç kız, sustu. "Hastaneye döneceğim" diye ekledi.

 

Genç adam ufak bir şaşkınlık sonrası derin bir soluk aldı, uzakta kaldığı her an onun için tehlike teşkil ediyordu. Üstelik onu daha çok görebiliyordu.

 

"En doğru karar" dedi, genç kız bir şey diyemedi. İsteyerek aldığı bir karar değildi, mecburiyetti.

 

"Ziyarete gelecek misin yine?" diye sordu genç kız, onu görmeyi delice istiyordu.

 

Genç adamın yüzünde ufak bir tebessüm oluştu, şimdiden sabahı heyecanla beklemeye başlamıştı. "Senden önce orada olacağım"

 

Ekin gülümsedi, "Teşekkür ederim"

"Şimdi uyu, yarın yorucu bir gün olacak. Dinlenmelisin"

 

Günlerdir uzak kaldığı hastanede yeniden durumunu kontrol etmek için tetkikler yapılacak, ilaçlar verilecek, genç kız oldukça yorulacaktı.

 

"İyi geceler" dedi, gözleri kapanmaya gayret etti.

 

"İyi geceler"

 

.... 

Yatağının kenarına oturdu genç kız, sabahtı. Küçük kardeşi hala uyuyordu, elini saçlarında gezdirdi. Ali gözlerini araladı, yüzünde tebessüm oluştu.

 

"Abla"

"Günaydın ablacım"

 

Ablasını süzdü, tamamen hazırdı. "Gitme abla" hızla doğrulup kollarını ona sıkıca sardı.

 

Genç kızın gözleri dolu dolu oldu, derin nefes verip kardeşinin gözlerine baktı. "Sende gelmek ister misin?"

 

Çocuğun gözleri heyecanla büyüdü, "Gelebilir miyim?"

"Evet"

"Geleceğim! Geleceğim!"

 

Sevinçle yeniden ona sarıldı, Ekin tebessüm etmeye çalıştı. Kardeşini üzmemek için elinden geleni yapıyordu. Elinden tuttu, "Hadi bir an önce kahvaltı edelim o zaman"

 

.... 

Asansörden kardeşiyle indi genç kız, hastanedeydi yeniden. Anne babası doktora haber vermeye giderken o da Ali'yle gitmeyi tercih etmişti. Yorgundu, bir an önce yatağa girmek istiyordu.

 

Küçük çocuğun elinden sıkıca tutmuştu, ondan yorgunluğunu da hüznünü de gizlemeye gayret ediyordu. Kafası eğikti, iki yeşil göz temas kurdu, ikisinin de yüzünde tebessüm oluştu.

 

Bakışlarını yavaşça kaldırdı Ekin, uzun koridorun ucunda, odasının olduğu yerde, kapısının tam bitişindeki bankta genç adam vardı. Sabah uyandığı gibi soluğu burada almıştı, onu burada tutan güce ayak uyduruyordu artık.

 

"Ömer" dedi fısıltıyla, adımları durmuştu. Ali'nin gözleri adama döndü, zihninde akşamki sohbetleri yer aldı. "Ömer abi!" hızla ablasının elini bırakıp koşunca, genç adam şaşkın bir tebessümle ayağa kalktı.

 

Küçük çocuğun yaklaşıp sıkıca sarılışına anlam veremese de karşılık verdi. "Sen kötü biri değilsin Ömer abi" dedi, genç adamın yüzünde tebessüm belirdi, "Böyle düşünmene çok sevindim"

 

"Ablam söyledi, sen onu hiç üzmemişsin"

"Ve hiç de üzmeyeceğim"

 

Ali tebessümle geriye çekildi, Ömer'in gözleri genç kızdaydı.

 

"Sen odaya geç ablacığım, bende geleceğim" odayı işaret etti, Ali onaylayıp odaya koştu.

 

Genç adam onu izliyordu, son görüşünden bu yana yüzü oldukça solgun görünüyordu, yanına yaklaştı. "İyi misin?"

 

Kafasını olumlu anlamda sallayıp yanındaki banka oturdu Ekin, ayakta durmak bile zordu. Genç adam da yaklaşıp yanına oturdu, "İyi görünüyorsun" dedi ufak yalanla, rahatlatmaya çalışıyordu.

 

Genç kız ufak bir tebessüm etmekle yetindi, iyi değildi, iyi görünmüyordu. "Gelmişsin" diyebildi sonunda.

 

Ömer kafasını salladı, yüzünde tebessüm vardı. "Senden önce burada olacağımı söylemiştim"

 

Bakışını gözlerinden yavaşça ayırdı genç kız, aklında tek bir şey vardı. Hatırladıkça kalbini acıtan, tedaviyi bırakmasına sebep olan şey. Derin nefes verdi, "Bebeğin.. iyi mi?" diye sordu, dilinde çıkan kelime kalbini kor ateşin içerisine attı.

 

Genç adamın gözleri ona döndü, kafasını iki yana salladı, öğrendiği andan beri bir kez bile durumunu sormamıştı. "Bilmiyorum"

"Sormuyor musun?"

 

Başını olumsuz anlamda salladı Ömer, "Melis'in bebeğine baba olmak istemiyorum" sıkıntıyla bir soluk verdi, elini ensesine bırakıp sertçe ovdu.

 

"Başarıyla uygulanmış bir plana kurban gittim, o bebeği kabullenemem"

 

Genç kız gözlerinin dolduğunu hissetti, her şey tam da düşündüğü gibiydi. Onun sevdiği, delice aşık olduğu adam bir oyuna yenik düşmüştü. Kötüler yine kazanmış, istediğini elde etmişti.

 

"Bu.. senin bebeğin olduğu gerçeğini değiştirmez" dedi, yanağına bir damla yaş süzüldü, kafasını diğer tarafa çevirip görünmesine izin vermeden sildi.

 

"Babasız büyümesine izin mi vereceksin?"

 

Genç adam tek kelime edemedi, kafası yerdeydi. Çaresiz bir soluk aldı, aklı karmakarışıktı. Derin bir nefes aldı, yaş süzülen yaşlarını silip toparlanmaya çalıştı.

 

"Annemler gelmek üzeredir" Onlara yakalanmak en büyük korkusuydu, "Görünmeden gideceğim."

 

Derin nefes aldı, onu biraz daha görmek istiyordu. "Telefonu kapatma, sık sık arayacağım"

 

Onayladı genç kız, buraya gelirken de kendisiyle özelikle getirmişti. Ayağa kalkmak için doğruldu, ufak bir sendeleme hissetti. Ömer koluna girdi, "Yatağına kadar eşlik edeceğim"

 

Kolunu yavaşça çekti Ekin, yardımsız yürüyebilirdi, hala da bunun için kimseye ihtiyacı yoktu. "Teşekkür ederim"

 

İçeri yürüdü, genç adam kapının önündeydi. Sessizce durmuş izliyordu, kalbinde bilmediği bir sızı vardı. Gözlerini kapayıp rahatlamak adına ufak bir soluk verip arkasını döndü, ailesine yakalanmak istemiyordu.

 

..... 

Yatağında sırtüstü yatıyordu Ekin, kolunun birinde serum vardı. Geldiği andan beri arka arkaya tetkikler yapılıyordu. Gözleri kapanmaya direniyordu, Ezgi yanındaydı.

 

Hemşirenin çıkış yapmasıyla arkadaşına yaklaştı, pikeyi üstüne örtüp yatağın kenarına oturdu. Gözleri dolu doluydu, sindiremediği bir şey vardı.

 

"Duydum.." Dedi, yanağına bir damla yaş süzüldü. Arkadaşının gözleri merakla ona döndü. "Ömer'le konuştuğunuz her şeyi duydum"

 

Ekin bir şey diyemedi, zaten gücü de yoktu. Gözleri kapanıyor, tekrar açmaya gayret ediyordu.

 

"Bebek" diyen arkadaşına tebessüm etmek için kendini oldukça zorladı. Kalbini sızlattığını, canını yaktığını gizlemeye çalışıyordu.

 

"Baba.. olacak" dedi arkadaşına karşılık. Ezgi kafasını iki yana salladı, yanaklarına birer damla daya yaş süzüldü.

 

"Sen.. Bebeği kabullenmesi için ikna mı ediyordun?"

 

Ekin gözlerini kapadı, zorlukla yeniden açtı. Kafasını yavaşça olumlu anlamda sallamaya çalıştı.

 

"Bebeğin annesi Melis mi?"

"Annesi.." deyip sustu. Kapanan gözlerini yeniden açtı. "Yine kazandı. Onu benden almayı başardı"

 

Ezgi'nin gözleri yaşla doluydu, alt dudağını ısırmıştı. Arkadaşının ağzından zar zor çıkan kelimeleri dinliyordu. Elini elinin üzerine bırakıp sıktı.

 

"Çok zalimce"

"Üzülmedim.." Dedi Ekin, arkadaşının gözyaşlarını yeni fark ediyordu.

 

"Bebek.. Ona güç verecek. Benden sonra hayatta kalmasını sağlayacak"

"Senden sonra diye bir şey olmayacak!"

 

Gözyaşlarının arasında kafasını iki yana sallıyordu, arkadaşının ölümü böylesine kabullenmesi aklını başından alıyordu.

 

Bir şey diyemedi Ekin, gözleri usulca kapandı. Bedeni ilaçların etkisiyle kendinden geçmişti. Ezgi'nin hıçkırıkları o anda odayı inleyen tek ses oldu, kafasını iki yana sallayıp koridora çıktı.

 

..... 

Öğlen vakitleriydi, Ezgi hastanenin bahçesinde bir başına oturuyordu. Bir banktaydı, gözleri hiçbir şeyi görmüyor, kulakları duymuyordu. Yanakları yaşla doluydu, olanları kabullenmek zordu.

 

Kafası yere eğikti, elinde telefonu vardı. Sıkı sıkı tutmuştu, kalbi sızım sızımdı. Kısa süre önce arkadaşının yeni tetkik sonuçları çıkmış, doktor hepsini yıkacak kelimeleri zorlukla dile getirmişti.

 

Asiye Hanım ufak bir baygınlık geçirmiş, ilaçla kendine getirilmişti. Murat Bey duyduklarını kabullenmemek için direnmişti.

 

Ezgi ise doktorun odasından çıktığı andan beri burada oturuyordu, ne hastaneye girebiliyor ne de uzaklaşabiliyordu. Yanağına yeniden bir damla yaş süzüldü, önünde bir çift ayak gördü.

 

Kafasını yavaşça kaldırdı, gözleri Ömer'le buluştu. Genç adam fırsat bulduğu ilk anda soluğu yeniden burada almıştı, genç kızın gözyaşları gözlerinin dolmasına sebep oldu. Sessizce yanına yaklaşıp tıpkı onun gibi oturdu.

 

"Ekin'in..." Dedi Ezgi zorlukla. Bu gerçek, dile getirirken bile canını yakıyordu.

 

"Kulaklarında ufak bir işitme kaybı oluşmuş, doktor tedaviyi bırakmanın yan etkisi dedi."

 

Genç adamın yüzü asıldı, yanağına sessiz yaş süzüldü. "Duymak istediği o kadar çok şey varken böyle bir şey olamaz, olmamalı."

"Duymak istediği şeyler mi?" diye sordu genç adam. Merak doluydu, onun yapabileceği, mutlu edebileceği bir şeyler arıyordu hep.

 

Ezgi kafasını eğdi, arkadaşıyla yaptığı sohbetlerde genç kız her daim genç adamın ona bir defa daha 'Meleğim' dediğini ve arkadaşı Deren'in ona ihanet ediş nedenini duymak istediğini dile getirmişti.

 

"O.. O adamın sesini duymak istiyor" dedi zorlukla, Ömer hızla ona döndü. "Ezgi.. Bana onu bulabilmem için biraz daha bilgi ver. Üç isim buldum ama sadece biriyle görüşebildim, onu tanımıyor. Diğer ikisi burada değil, ulaşırım ama çok zamanımızı alır ve Ekin'in belki de onu duyabilmek için bu kadar zamanı olmayacak."

 

Ezgi'nin yanağına yaşlar süzüldü, parmaklarını birbirine geçirip sıktı.

 

"Yunus Emre Caddesi" Dedi sustu, genç adamın gözleri onun üzerindeydi, anlam vermeye çalışıyordu.

 

"Manolya sokak.. 18 numara"

"Nerenin adresi bu?"

"Oraya git, Filiz Teyze sana kapıyı açacak. Bulduğu fotoğraflardan söz etmesini iste."

 

Genç adamın gözleri büyüdü, "Ne fotoğrafı?"

"Ekin'i sevdiği adama kavuşturacak fotoğraf."

 

Ömer hızla ayağa kalktı, heyecan doluydu. Arkasını döndüğü gibi koşmaya başladı.

 

Ezgi kafasını eğdi, arkadaşına verdiği sözü tutmaya çalışırken başka bir yolla da olsa adamı gerçeğine getirecekti. Daha fazla bekleyemezdi, durum vahimken yapamazdı.

 

Derin nefes alıp beklemeye başladı, genç adamın geriye, arkadaşının aşık olduğu adam olarak dönmesini diledi.

 

....

Arabasını hızla durdurdu genç adam, Ezgi'nin dediği adrese yakın bir yerdeydi. Bundan sonrasına yayan devam etmek istiyordu.

 

Park edip indi, uzun ve dar bir sokaktı. Ortasında yol olan karşılıklı iki kaldırım vardı. Evler, tek veya iki kattan oluşuyordu, tümü de bahçeliydi.

 

Attığı her adımda adımları yavaşlıyordu, gözleriyle her evi inceliyor olsa da sadece 18 numarayı arıyordu. İki kaldırımın ortasında yürüyordu.

 

Kalbinin orta yerine bilinmedik bir his hakimdi, ona çok tanıdık olduğu kadar çok da yabancı gelen bir sokakta olduğunu hissediyordu.

 

Küçük küçük çocuklar kaldırımlarda oyun oynulardı, gelip geçen insanlar vardı. Hepsine tek tek bakıyor, onu o adama götürecek izi bulmaya çalışıyordu.

 

Elinde telefonu vardı, avucunda sıkmıştı. Kafasını sağ tarafa çevirdi, bir kapıya kaydı bakışları. Parmaklıklardan oluşan demir bir kapıydı, kenarında 18 numara yazıyordu.

 

Yönünü çevirip kaldırıma çıktı, derin bir nefes alıp zile dokundu. Kalbi heyecanla çarpıyordu, bir ses ulaştı kulağına, iç taraftan biri yaklaşıyordu.

 

Filiz Hanım duyduğu sesle ayaklanmıştı, ağır adımlarla kapının çengelini çekip açtı. Gözleri genç adama kaydı, onu tanıyordu. Hem fotoğraflarda hemde hastanede görmüştü.

 

Yüzünde tebessüm belirdi, "Oğlum" dedi, Ömer gözlerine bakıyordu, ağzından çıkacak her kelime çok değerliydi. "Beni Ezgi gönderdi" diyebildi.

 

Kadın gülümsedi, "Hoşgeldin, buyur oğlum içeriye"

 

Genç adam kafasını iki yana salladı, oturacak zamanı yoktu. Sadece delice çarpmaya başlayana kalbini sakinleştirmeye çalışıyordu.

 

"Fotoğraflar" dedi, Filiz Hanım'ın yüzünde sıcacık bir tebessüm belirdi. "Sizin fotoğraflarınız" dedi adamın gözlerine bakıp.

"Ne?"

"Sen ve Ekin kızımın fotoğrafları. Onlar ona çok geç ulaştırdım, hala bu yüzden üzgün hissediyorum."

 

Ömer sessizdi, duyduğu tek cümle ilkiydi. 'Sen ve Ekin' in fotoğrafları'. Anlam veremedi, kalbinin duracağını hissetti. Niye böyle oluyordu, niye duyacağı şeyin canını yakacağını düşünüyordu.

 

"Ben.. ve Ekin mi?" diye sordu nefes nefese. Tüm vücudu titriyordu, "Evet oğlum, o fotoğraflar ikinize aitti. Ekin ve ailesi buradan taşınırken geride kalmışlardı."

 

Geriye tek adım attı Ömer, sendelemeye başladı. Bakışları eve yeniden döndü, gözünden istem dışı da olsa İki damla yaş süzüldü.

 

"Nerede o fotoğraflar?"

"Hastaneye getirmiştim"

 

Arkasını döndü, hızla nefes alıp veriyordu. Elini kalbinin üzerine bırakıp koşmaya başladı. Öylesine hızlıydı ki kalbinin duracağını, hastaneye hiç varamayacağını düşünüyordu.

 

Araba bindi, tir tir titreyen ellerine, şiddetli ağrı giren başına ve ritmini şaşıran kalbine rağmen son sürat hastaneye ilerledi.

 

.... 

Asansörden indiği gibi odaya koştu, kapıyı çalmayı da ailesine yakalanmayı da umursamadı. Sadece o fotoğrafları bir an önce görmek istiyordu.

 

Kapıyı bir hışımla açtı, gözleri yatağa kaydı. Genç kızın kolunda serum vardı, sırt üstü yatıyordu, derin bir uykudaydı.

 

Hızla önünden geçip dolaba yaklaştı, tüm çekmeceleri sessizlikle fakat çok hızla açtı, yoktu. Gözleri çantaya kaydı, genç kızın kol çantasıydı. Eline alıp fermuarını çekti, istediği şeyi buldu.

 

Fotoğraflar oradaydı, arkaları dönük bir şekilde içiçeydi. Titreyerek çıkardı, döndürmeden önce derin bir soluk aldı. Sakinleşmeye ihtiyacı vardı, gözlerini kapayıp açtı, yavaşça önlerini çevirdi.

 

İkisinin bir arada, mutlu olduğu anlara aitti. İkisi de gülüyordu, birinde birbirlerine sıkıca sarılmışlardı. Sağüst köşesinde tarih yazıyordu, şimden bir buçuk yıl öncesiydi. Ufak bir notta, tarihin altında yazıyordu.

 

"Bir ömür böyle sarılmak dileğiyle."

 

Gözyaşları süzülmeye başladı genç adamın, zihninde o güne ait bir an belirdi. Silik hafızasına çok yabancı bir gün eklendi.

 

İkinci fotoğrafa baktı, başbaşaydılar. Elele bir kafede oturuyorlardı, genç kız kafasını adamın omzuna dayamıştı. Tarih iki yıl öncesini gösteriyordu. Ufak not; "Hep böyle yanyana olmak dileğiyle."

 

Gözlerini kapadı Ömer, başındaki şiddetli ağrıya arka arka bir sürü anı eklemeye, kafasındaki puzzle parçaları hızla yerine yerleşmeye başladı.

 

Geri geri gitti, ayakta durmakta zorlandı. Koltuğun köşesine yavaşça oturdu, gördüğü rüyaların, zihninde belirlenen anıların içerisindeki silik yüz, yavaşça yerine geçti. Önce bir çift yeşil göz, sonra da gülümseyen bir yüz.

 

Gözyaşları yağmur damlaları misali süzüldü, zihni karmakarışıklığının yerini güzel anılara bıraktı.

 

... 

"Seni çok seviyorum" diyordu, karşısında Ekin vardı. Birbirlerine oldukça yakın durmuşlardı. Gözlerini kızmıştı genç kız, "Ne kadar çok?"

 

Genç adam gülümseyip kollarını ona sıkıca sardı, "Her şeyden herkesten çok.."

 

... 

"Sen tam bir başbelasısın" dedi genç adam, şirketin önündeydi. Karşısında genç kız vardı, kıskançlıkla yine toplantıyı basmıştı.

 

"Şikayetçi misiniz Ömer Bey?" diye sordu tebessümle. Genç adam kafasını iki yana salladı, onun her şeyine delice aşıktı.

 

"Bana Ömer deme"

"Seni Seviyorum, seni çok seviyorum"

 

... 

Bir çocuk parkındaydı genç adam, bankta oturuyordu. Yanında da genç kız vardı, kafasını omzuna dayamış, parkı izliyorlardı.

 

"Biz mutlu olacak mıyız?" diye sordu hüzünle. Ailelerin çıkardığı sorunlar ikisini de yoruyordu.

 

"Ben sen olduğun sürece mutluyum"

"Kavuşmamıza izin vermeyecekler" yeşil gözleri dolu oldu. Genç adam alnına öpücük kondurdu, elinden sıkıca tutmuştu. Kimsenin ayırmasına müsaade etmeyecekti.

 

.... 

Yanaklarına akan yaşların yerini sessiz bir hıçkırık aldı, kulağında kaza anındaki haykırışlar yer aldığında hızla ayağa kalktı.

 

Yatağa yaklaşıp durdu, yavaşça önüne doğru eğildi. Alt dudağını ısırdı, dikkatini çeken ilk şey kollarındaki morluklardı. Sonra.. Solgun yüzü, eriyen bedeni ve verdiği ölüm kalım savaşı.

 

Elini yavaşça kaldırdı, eline dokunmak istedi. Canını yakmaktan delice korkup vazgeçti.

 

İnanamadı, inanmak istemedi. Bunca zaman ayrı olduklarına, bunca zaman yanyanda olmalarına rağmen İki Yabancı olduklarına.

 

Hızla yere çömeldi, kafasını eğdi. Sessiz hıçkırıkları odanın içerisinde genç kızın kulağına yaklaştı. Gözlerini zorlukla araladı, anlam vermeye çalışıyordu.

 

Ömer hızla doğruldu, yanağına ardarda süzülen yaşlarla elini kızın yüzüne bıraktı, dokunmaya bile kıyamıyordu. "Meleğim.." Dedi hıçkırıkları duyuldu.

 

Ekin şaşkındı, gözleri kapanmak için direnirken rahatlayıcı bir soluk verdi, yüzünde ufak bir tebessüm belirdi. "Hatırlı..yorsun" dedi, gözleri istememesine rağmen kapandı.

 

...

Sanırım Ekin'le beraber hepimiz son sahnede derin bir soluk aldık. Ömer artık hatırlıyor. ❤️

 

Oy ve yorumları eksik etmeyelim lütfen 💚

Loading...
0%