Yeni Üyelik
33.
Bölüm

32.Bölüm: Özlüyorum

@mlkshnn

Bir ses duyuldu, Ömer'in telefonuna mesaj gelmişti. Merakla cebinden çıkarıp ekrana baktı, 'Mert - Bir yeni mesaj' yazıyordu.

 

"Uzun bir tatile çıkıyorum. Dönüş tarihim belli değil, bu yüzden şirketteki işimden de ayrılıyorum."

 

Şaşırdı Ömer, "Ne?" dedi, buna ihtimal bile vermiyordu, önemli bir sorun olmadığı sürece arkadaşı böyle bir kaçış yapmazdı.

 

Hızla rehberde ismini bulup arama tuşuna dokundu, duyduğu tek ses ise 'Aradığınız kişiye şu anda ulaşılamıyor' oldu.

 

Endişeyle doğruldu, elinde telefonu vardı. Isırarla aramaya devam etti, tek cevap duyuyordu. "Ulaşılamıyor" dedi, genç kızın meraklı gözleri ona döndü.

 

"Bir şey mi oldu?"

"Mert gitmiş, şirketten de istifa etmiş. Kesin başına bir şey geldi, bu şekilde gitmez"

 

Hızla bakışını yeniden telefonuna çevirdi, sekreterinin ismini bulup arama tuşuna dokundu.

 

"Alo"

"Kamera kayıtlarına baktır, Mert'in en en son zaman şirkete geldiğini bilmek istiyorum"

"Peki efendim"

 

Telefonu kapattı, genç kız elini elinin üzerine bıraktı, endişesini biraz da olsa dindirmek istiyordu. "Kötü bir şey olmamıştır"

"Emin değilim, Mert böyle gitmez"

 

Gözleri bir çift yeşile kaydı, bitkin görünüyordu. Ayağa kalkıp elini uzattı, "Dinlenmen gerekiyor Meleğim, odaya geçelim"

 

Kafasını olumlu anlamda salladı Ekin, bir an önce yatağına yatmak istiyordu. Elinden sıkıca tuttu, ağır adımlarla odaya yöneldiler.

 

.... 

Odanın kapısını araladı genç adam, ikisinin de gözleri içeri kaydı. Asiye Hanım ve Ezgi sessizce oturmuştu. Fark ettikleri anda genç kıza yaklaştı ikisi de. Annesi üzerindeki ince hırkayı çıkardı, arkadaşı da yatağını açıp yatmasına yardımcı oldu. Dikkatle üstünü pikeyi örttü, Ekin'in gözleri genç adama kaydı. Yüzünde endişe vardı, telefonunu sıkıca tutmuş haber bekliyordu.

 

Kafasını yastıkla buluşturdu, "Annem ve Ezgi burada, sen gidebilirsin" dedi, gözleri kapanmak için direniyordu. Genç adam yaklaşıp yatağın kenarına oturdu. Elini saçlarına yaklaştırıp yavaşça okşadı.

 

"Hayır yanında kalacağım."

"Mert'i bende merak ediyorum, gidip onu bul"

 

Kafasını yavaşça iki yana salladı Ömer, Ekin derin bir nefes verdi. "Hadi git, bende sen gelene kadar uyurum. Zaten gözlerim kapanıyor" dedi.

 

Genç adam derin bir solup aldı, yaklaşıp alnına ufak bir öpücük kondurdu. "Bir saate döneceğim"

 

Kafasını olumlu anlamda sallamakla yetindi genç kz, elini yavaşça kaldırıp salladı, genç adam kapıya yaklaştığı anda hızla geri dönüp yeniden alnına öpücük kondurdu. Herkesin yüzünde ufak bir tebessüm belirdi. "Görüşürüz" deyip bu defa daha hızlı adımlarla odadan çıktı.

 

Asiye Hanım'ım gözleri o anda kızına döndü, "Mert'e bir şey mi oldu?"

"Bilmiyoruz anneciğim. İstifa edip ortadan kayboldu, Ömer de merak ediyor"

 

Ezgi'nin merak dolu bakışları arkadaşına döndü, göz göze geldikleri anda hızla ayırdı. Şaşkındı, ağzından kelimeler çıkmadı.

 

..... 

Odanın kapısı yavaşça aralandı, Ezgi'nin gözleri o yöne döndü. "Ömer" dedi, ayağa kalktı.

 

Genç adamın elinde ufak bir çiçek vardı. Ağır adımlarla içeri girdi. Gözleri yatağa kaydı, genç kızın kolunda serum vardı, derin bir uykudaydı.

 

Çiçeği köşeye bırakıp yatağa yaklaştı, kolundaki saate baktı, gideli yaklaşık 2 saat olmuştu. "Hiç uyanmadı mı?" diye sordu. Elini alnına bıraktı, ısısını kontrol etti.

 

Ezgi yanına yaklaştı, bakışlarını aynı şekilde arkadaşına çevirdi, "Çok kısa da olsa gözlerini açıp seni sordu bir ara, sonra yeniden uyudu"

 

Yatağın ayak ucuna yaklaşıp pikeyi iyice düzeltti, sessizce geriye çekilip koltuğa oturdu. Ezgi'nin gözleri onun üzerindeydi, Mert'e dair bir şeyler duymak istiyordu. Sorup sormama arasında kalıp anında vazgeçti, yavaşça bir köşeye çekildiğinde Asiye Hanım içeri girdi.

 

"Ömer" dedi merakla, yanına yaklaştı. "Arkadaşına ulaşabildin mi?"

 

Genç adam kafasını iki yana salladı. "Hayır, hiçbir yerde yok. Ailesinin de hiç bilgisi yok, endişeliyim"

 

Ezgi'nin gözleri büyüdü, sessizce dinliyordu. "Ne yapmayı düşünüyorsun peki?" diyen Asiye Hanım'a döndü Ömer.

 

"Tanıdığı herkesi araştırmaya başladım, bulacağım. Beni en çok endişelendiren, telefonu önce kapalıydı, şimdi açık ama cevap yok"

"Umarım iyidir"

"Umarım"

 

.... 

Endişeliydi genç adam, genç kızın başucunda duruyordu. Akşamın bir vaktiydi, yanıbaşından hiç ayrılmadan bekliyordu. Hemşirenin muayenesini sessizce izliyordu, derin nefes aldı. "Neden bu kadar çok uyuyor bugün?" diye sordu, geldiği andan beri genç kız gözlerini hiç açmamıştı.

 

"Zaman geçtikçe fiziksel aktivitelerine artık daha çok dikkat etmesi gerekiyor. Yoruldukça, ki sağlıklı birine göre çok çabuk yoruluyor kendinden geçmesi normal. "

"Ne?" dedi genç adam, gözleri dolu dolu olmuştu. Bahçeye çıkardığı için mi bu kadar uyuyordu, böylesine kısa bir bir aktivite mi onu kendinden geçiriyordu.

 

"Ayrıntıları doktoruyla konuşmalısınız. Geçmiş olsun"

 

Odadan çıkışını izledi Ömer, bakışını genç kıza çevirdi. Yanına yaklaştı, elini saçlarına bırakıp ona doğru eğildi.

 

"Meleğim.. Uyan. Uyan lütfen" dedi yalvarırcasına. Yanağına süzülen tek damla yaşı silip cesaretini toplamaya çalıştı, doktordan duyacaklarına kendini hazırlamaya çalışıyordu.

 

Ağır adımlarını doktorun kapısında durdurdu, gözlerini kapayıp derin bir soluk alarak kapıyı tıklattı. Duyduğu 'gir' sesiyle kulpunu indirdi.

 

İçeri girmemek için direnen ayaklarına rağmen girdi, doktorun masasının tam önünde bulunan koltuğa oturdu. Gözleri daha sormadan, duymadan dolu dolu oldu.

 

İçinde olduğu gerçekler, tüm varlığını titretiyordu. Sakinleştirici bir soluk almaya çalıştı, "Ben.." deyip sustu.

 

"Söyleyeceğiniz kelimelerden çok korkuyorum" diye ekledi, kafasını eğdi, yanağına bir damla yaş hızla süzülüp yere damladı.

 

"Söylemek istediğim tek şey, sadece beklememiz gerektiğidir."

 

Bakışlarını yavaşça kaldırıp doktorun gözlerine çevirdi.

 

"Böyle çaresizce beklemek, ömrümden ömür alıyor."

 

Gözlerinde bir gözlük vardı doktorun, dikkatle çıkarıp masanın üzerine bıraktı. Durumu en kötü olan hastasına duyduğu üzüntüyü gizleyemiyordu.

 

"Yapmak istediği her şeyi yapsın"

"Ne?" dedi genç adam, iki gözü de yaşla oldu. Kafasını yavaşça iki yana sallıyordu.

 

"Fark ediyorsunuzdur, durumu kötüye gidiyor"

 

Başını olumlu anlamda salladı, son günlerde onda gördüğü çok fazla şey vardı.

 

"Yürümekte zorlanıyor, çok uyuyor, doğru düzgün hiçbir şey yiyemiyor ve kulakları.." deyip sustu, daha fazlasını dile getirmek kalbini sıkıştırıyordu.

 

"Bazen.." Dedi doktor, genç adamın gözlerine bakıyordu. "Öğrendiğimiz, bildiğimiz her şey bir yerde tıkanıyor. Ekin için de durum böyle, onun için yapabileceğimin en fazlasını yaptım fakat onu sağlığına kavuşturmaya yetmiyor."

 

Yanakları yaşla doldu genç adamın," O zaman neden, neden onu hastanede tutuyoruz, neden dışarıya çıkaramıyoruz? "

"İlaçlar onu iyileştirmiyor fakat bu hastalıkla baş edebilme gücü veriyor. Şiddetli baş ağrılarına, vücut ısısının artmasına ve hastalığın daha hızlı ilerlemesine engel oluyor."

 

Kafasını eğdi genç adam, kalbin ortasında koca bir alev vardı, tüm bedenini yakıp kavuruyordu. Çaresizlik, gün geçtikçe cesaretini de elinden alıyordu.

 

Bir ses ulaştı o anda odaya, kapı bir hışımla açıldı, hemşireydi, telaş telaşa bakışını doktora çevirdi.

 

"Ekin!" dedi hemşire derin bir soluk aldı, "Ekin'e bakmanız gerekiyor!" dediği gibi Ömer'in gözleri büyüdü. Endişeyle doğrulup ayağa kalktı. "Meleğim" dedi, gözleri hiçkimseyi hiçbir şeyi görmedi. Son hızıyla ilerleyip odaya koştu.

 

Koridorda koşarak giriş yaptı Ömer, gözleri odaya kaydı. Kapısı açıktı, genç kızın haykırışları kulağına ulaşıyordu. Hızla yaklaştı, içeri baktı.

 

Genç kız yatağında oturmuştu, iki elini kafasının iki şakağına bırakmış gözyaşı döküyordu. Başını öylesine şiddetli bir soru ele geçirmişti ki baş etmek de zorlanıyordu.

 

"Meleğim!" dedi genç adam, hızla yanına yaklaştı. İki elinden tutup şakaklarından ayırıp gözlerine baktı. "Bana bak meleğim, geçecek. Gececek tamam mı? Sana odaklanmaya çalış"

 

Gözlerinden usulca yaşlar süzülüyordu, genç kızın acı içinde çırpınışı bedenini baştan aşağı titretiyordu. Ellerini sıkı sıkı tutmuş, gözlerinin içine bakıyordu.

 

Doktorun ve hemşirenin hızlı müdahalesi ile genç kız biraz da olsa gevşediğini hissetti. Kafası yavaşça yatakla buluştu, gözleri direnemeyerek kapandı. Genç adam sıkıca tuttuğu ellerini bırakıp yere çömeldi. Sessiz sessiz gözyaşları yanaklarına ardı arkası kesilmeden süzülmeye başladı.

 

.... 

Koridorda oturuyordu Ömer, yalnızdı. Sabahın erken vakitleriydi, gün doğana kadar genç kızın başında nöbet tutmuştu. Gözleri bitkin ve acı doluydu. Zihninde tek bir şey vardı, dün gece genç kızın baş ağrısıyla kıvranışı..

 

Kafasını yere eğmişti, bir nefes tam yanında hissetti. Bakışını kaldırdı, gözleri Ezgi'yle buluştu. Genç kız uyandığı anda soluğu arkadaşının yanında almıştı.

 

Yanına oturdu Ezgi, yüzündeki ifade endişelenme sebebi oldu. "Ömer" dedi, genç adamın yanağına tek damla yaş süzüldü.

 

"Canı yanarken hiçbir şey yapamıyorum" dedi, Ezgi'nin gözleri dolu dolu oldu.

 

"Yine kötüleşti mi?"

 

Kafasını olumlu anlamda salladı Ömer. O anı unutması mümkün değildi.

 

"Uyuyor mu şu an?"

"Hiç uyanmadı ki" dedi, gözünden yanağına bir damla yaş süzüldü. Çaresizlik onu günden güne eritiyordu. Kafasını iki elinin arasına alıp yere eğdi.

 

"Sonuçları başka doktorlara göndermiştin, cevap gelmedi mi?"

 

Ayağa kalktı genç adam, bir ileri bir geri giderken aklı başında değildi. Düşünmek, kabullenmek istemiyordu.

 

"Hepsi anlaşmış gibi, hiçbiri ufak bir umut vermiyor. Aklım almıyor, almıyor!"

 

Kafasını eğdi Ezgi, böyle olacağını biliyordu. Bunca zamanda arkadaşının durumu için ufak unut veren bir doktor bile olmamıştı. Derin nefes alıp ayağa kalktı, "Ekin'i görmek istiyorum" dedi, yönünü odaya çevirdi.

 

Kapıyı yavaşça araladı, gözleri yatağa yoğunlaştığında dudaklarında ufak bir hareketlenme farketti. Merakla önüne eğildi, "Deren.." Dedi genç kzı zorlukla. Derin bir rüyanın içerisinde, çocukluk arkadaşının tam karşısındaydı.

 

"Neden?..." Diye sordu, Ezgi yavaşça geriye çekilip odadan çıktı, gözleri koridorda oturan Ömer'e kaydı. "Ufak bir işim var, helledip döneceğim"

 

Arkasını döndüğü gibi hızlı adımlarla hastaneden çıkıp cadrye yöneldi, gördüğü ilk taksiye elini kaldırıp bindi.

 

.... 

Taksiden kararlı adımlarla indi Ezgi, bir kapının önünde adımlarını durdurdu. Derin bir nefes alıp elini zile bıraktı, kapı bir kaç saniye içerisinde açıldı.

 

Şaşkınlıkla genç kızın gözlerine bakıyordu Doğan, Ezgi umursamazca içeri girdi. Salona içerisinde gözlerini gezdirip genç adama döndü.

 

"Sana üç soru soracağım, yalansız cevap vereceksin."

 

Doğan şaşkın ve merak doluydu. Kafasını olunlu anlamda salladı, genç kız gözlerinin içine baktı.

 

"Bir, Deren tam olarak nerede?"

"Bilmiyorum" dedi kendinden emin bir şekilde.

"Doğruyu söyleyecektin"

"Gerçekten bilmiyorum, sadece İngiltere'de okuduğunu bir kere duymuştum. Başka bildiğim hiçbir şey yok"

"Peki" dedi Ezgi, arkasında bulunan koltuğa oturdu, genç adam önünde ve ayakta duruyordu.

 

"İki, Deren'in soyadı ne?"

"Karahan"

"Tamam, son soru. Bana onu tanıyabileceğim bir resim bulabilir misin?"

 

Kafasıyla onayladı Doğan, arkasını dönüp ilerledi. Bir iki dakika içerisinde bir fotoğrafla geri dönüp uzattı. Üç arkadaşın birlikte çektiği son resimdi.

 

Ezgi eline aldığı gibi ayağa kalktı, "Teşekkür ederim" deyip vakit kaybetmeden evden çıktı. Artık gerçekleştirmek için tek bir amacı vardı, bu kızı bulup arkadaşına getirmek.

 

Çantasından telefonunu çıkardı, ona bu konuda yardım edebileceğine inandığı tek bir kişi vardı. Rehberde bulduğu ismi tuşlayıp kulağına yaklaştırdı.

 

"Alo" dedi Bora, tebessümle.

"Müsait misin, görüşebilir miyiz?"

"Tabi ki"

"Tamam sana konum atacağım"

"Tamam"

... 

Bir kafede oturuyordu Ezgi, tekti. Bakışını hiç ayırmadan elindeki fotoğrafa bakıyordu, gözleri sadece Deren'in üzerindeydi. "Seni bulacağım" dedi kendinden emin bir şekilde. Ne yapıp edip arkadaşının son dileklerinden birini yerine getirecekti.

 

Bakışını kaldırdı, gözleri giriş kapısında Bora'ya kaydı. Tebessüm etti, genç adam yaklaşıp karşısındaki sandalyeye oturdu.

 

"Beklettim mi?" diye sordu, genç kız kafasını iki yana sallayıp derin bir nefes aldı. "Uzun zaman İngiltere'de yaşadın, bana bir konuda yardım edebilir misin?"

 

Bora merakla gözlerine bakıyordu, kafasını olumlu anlamda salladı. "Elimden geldiğince"

 

Ezgi fotoğrafı uzatıp ortada duran kızın üzerine parmağını bıraktı. "Bu kız, ismi Deren Karahan. Son olarak orada bir okulda olduğunu biliyoruz, başka hiçbir bilgi yok. Onu acil bulup buraya getirmem gerekiyor."

 

Bora'nın yüzünde tebessüm oluştu, kafasını olumlu anlamda salladı. Kendinde güveni tamdı, o ülkeyi yerlebir etmek gerekirse de o kızı bulacaktı.

 

"Sadece birkaç gün içinde onu sana bulacağım"

"Ne? Gerçekten mi?" dedi Ezgi heyecan ve şaşkınlıkla.

 

"Sen istersin de ben yapmaz mıyım?" dedi, Ezgi yüzündeki tebessümün yerini ciddiyet aldı. Yavaşça sırtını oturduğu sandalyeye yasladı, Bora fark edip derin bir nefes aldı.

 

"Endişe etme, dördüncü defa reddedilmeyi göze almayacağım." Dedi, genç kız gözlerine baktı. Ona umut vermemek için elinden geleni yapmaya çalışıyordu.

 

İkisinin de yüzünde ufak bir tebessüm oluştu, aralarında arkadaşlık dışında bir samimiyete izin vermeyeceklerdi, aldıkları ortak karardı.

 

"Teşekkür ederim" dedi Ezgi, Bora sadece tebessüm etti.

 

...

Yorun argın evine döndü Kemal Bey, içeri girdiği anda bedenini koltuğa bıraktı. Bir eliyle boynundaki kravatı gevşetirken gözleri karısına kaydı.

 

"Yaşlandım artık, İşler yoruyor beni"

 

Sessizdi Emel Hanım, yavaşça yaklaşıp yanına oturdu. Dalgındı, zihni bedenine rağmen çok başka bir yerdeydi.

 

Kocasının gözleri ona kaydı, "Emel" dedi, kadın duymadı. "Emel" diye ikinci kez tekrar ettiğinde karısı toparlanıp kendine gelmeye çalıştı.

 

Gözlerini kocasına çevirdi, "Ömer diyorum, bir iki gündür şirkete hiç gelmiyor. Defalarca aradım, cevap bile vermedi" dedi, Emel Hanım derin bir soluk verdi.

 

"Bundan sonra hiç gelmeyecek" dedi kendinden bir emin bir şekilde.

 

"Ne? Ne demek bu?"

"Artık her şeyi hatırlıyor"

"Hafızası geri mi geldi?"

 

Kafasını olumlu anlamda salladı kadın, "Evet. Bağırıp çağırıp gitti."

"Ekin'e mi?"

"Giderken de artık bir oğlumuz olmadığını söyledi."

 

Kemal Bey şaşkınlıkla ayağa kalktı, bir ileri bir geri yürüyordu. "Olmaz öyle bir şey" dedi, oğlunun yokluğunu kabullenmeyecekti.

 

"Önceden olduğu gibi çok öfkeli ve çok kararlıydı."

"Nereye gitti? Ne dediğinin farkında bile değil, onunla konuşmam gerekiyor"

 

Kafasını eğdi, avuçlarını delice sıkmıştı. "Hastanede" dedi, Kemal Bey'in gözleri büyüdü, endişeyle karısının yüzüne bakıyordu.

 

"Hastanede mi? Neden?"

"Ekin tedavi görüyor"

"Ne? Ekin yine mi hasta?"

 

Emel Hanım derin bir soluk verdi, "O.. Kazadan sonra hiç iyileşmedi ki"

"Ne?"

"Kaza beyninde büyük bir hasara sebep oldu ve bu hasar geçen her gün onu ölüme bir adım daha yaklaştırıyor"

 

Şaşkındı adam, duyduklarına inanmak istemiyordu. Bildiği gerçekler bu değildi, karısının ona anlattığı bu değildi. Genç kız kazadan sonra iyileşip ailesiyle birlikte bu şehiri terk etmiş, oğlunun hayatından bir isteyerek bir ömür çıkmıştı.

 

"Bana bunca zaman yalan mı söyledin?"

 

Cevap veremedi kadın, kafasını yere eğdi. Kemal Bey derin derin nefes aldı. "Bunu nasıl yaptın, bunca zaman Ömer'in yüzüne nasıl bakabildin?"

 

Alt dudağını ısırdı Emel Hanım, zihninde sadece oğlunun öfkeli kelimeleri vardı.

 

"Ölmesini bekledin değil mi? Bunu gerçekten istedin. Yazık, gerçekten yazık!"

 

Haykırdı, haykırışı evin her köşesinde yankılandı. Sert adımlarla arkasını dönüp hızla kapıyı çarparak çıktı.

 

.....

"Ömer" dedi Ekin zorlukla, gözlerini açık tutmak da zorlanıyordu. Kendine geldiği ilk anda kalbinde de zihninde de sadece genç adam vardı. Onu görebilmek, yanında olduğunu bilmek istiyordu. Güçsüz bedeni en çok varlığına ihtiyaç duyuyordu.

 

Odanın kapısı yarı aralıktı, genç adam uyandığı anda görebilmek için bu şekilde bırakmıştı. Koridordaki bankın üzerinde tek başına oturuyordu. Kafasını iki elinin arasına almış sessizce, bir çift gizli bakışın farkında olmadan bekliyordu.

 

Duyduğu sesle hızla kafasını kapıya çevirdi, genç kızın kığırdadığını görüp bir hışımla ayağa kalktı. "Meleğim" deyip kapıyı açıp içeri girdi.

 

Genç kız gördüğü anda tebessüm etmeye çalıştı, "Ömer" dedi, genç adam elinden sıkıca tutup öne doğru eğildi. Alnına ufak bir öpücük kondurken binlerce şükür ediyordu.

 

"İyi misin?" diye sordu, Ekin zorlukla kafasını olumlu anlamda salladı. Bitkin, yorgun ve halsizdi. Doğrulmaya çalıştı, genç adam hızla yatağın başlık kısmını kaldırıp sırtına yastığı bıraktı.

 

Ayaklarına pikeyi de dikkatle örtüp yatağın kenarına oturdu. Elini yüzüne bırakıp yanağını okşadı, "Hala çok uykucusun" dedi şakayla karışık bir endişeyle.

 

Genç kız kafasını eğdi, gördüğü bir rüyanın etkisindeydi. Gözlerini onun gözlerine çevirdi, "Bir.. Rüya gördüm" dedi, Ömer soluksuz ona döndü. Onu bir ömür dinlemeye razıydı, ellerini sıkı sıkı tuttu.

 

"Güzeldi muhakkak"

 

Bakışını sıkıca ellerini tutan ellere çevirdi, kafasını olumlu anlamda salladı.

 

"Bir bahçedeydim.. Her tarafı rengarenk çiçeklerle çevrili bir bahçe."

 

Onun endişe ve hüzün oldu gözlerine rağmen Ömer tebessüm etmeye gayret ediyordu. "Çiçekleri seviyorsun" dedi, Ekin kafasını yavaşça eğdi.

 

"Yalnızdım, yürüyordum"

 

Sustu, dolu dolu olan gözlerine hakim olmaya gayret etti. "Nereye gittiğimi bilmiyordum, önümde tek bir yol vardı. Orada yürümek zorunda hissediyordum sadece"

 

Alt dudağını ısırıp derin bir soluk aldı, "Dönmek istedim, dönemedim. Durmak istedim, duramadım" dedi, yanağına bir damla yaş süzüldü.

 

Genç adam kafasını eğdi, akmak için direnen gözlerine engel olamıyordu. Bu genç kızın içinde bulunduğu durumu en iyi anlatan bir rüyaydı, ne yapılsa da kaderine boyun eğmekten başka çaresi yoktu.

 

Toparlanmaya çalıştı Ömer, yüzünde sahte de olsa bir tebessüm oluşturup genç kızın yanağına elini bıraktı.

 

"O yolun sonunda ben varım, yeniden bana gelmeni bekliyorum." Dedi kendince onu rahatlatmaya çalışarak.

 

Ekin bir şey diyemedi, kafasını olumlu anlamda sallayıp kollarını boynuna doladı. Kafasını boyun boşluğuna gömüp gözlerini kapadı, yanağına arka arkaya süzülen yaşların dindiğinden emin olana kadar onu bırakmadı.

 

.... 

Koca salonda bir başın oturuyordu Emel Hanım, gecenin bir vaktiydi. Evde büyük bir sessizlik hakimdi, giden geri gelmiyordu. Önce Ömer annesine öfkesiyle sırtını dönmüş sonra da Kemal Bey arkasına bakmadan gitmişti.

 

İlk defa böylesine yalnız ve kimsesiz hissetmişti kadın, ne oğlunun ne de kocasının sesi vardı. Birkaç hizmetli vardı, onları da göndermiş, tamamen tek kalmıştı.

 

Elinde telefonu vardı, sıkıca tutuyordu. Ekran kocasının ismi duruyordu, parmağı arama tuşunun üzerindeydi. Defalarca dokunmak istemiş, cesaret edemeyip anında kapatmıştı.

 

Kafasını eğdi, sessizlik onu yoruyordu. Tam o anda kulağına bir ses ulaştı, dış kapı açılıyordu. Bakışını heyecanla çevirdi, gözleri kocasına kaydı.

 

Kemal Bey körkütük sarhoştu, adımları zor atıyordu. Her daim jilet gibi duran takım elbisesi perişan durumdaydı, kravatı yarıya kadar açılmış şekilde boynuna asılıydı.

 

Karısının yaptığını bir türlü sindirememiş, kabullenmek de zorlanma bedenini alkolle biraz da olsa rahatlamaya çalışmıştı.

 

Elinde telefon, ekranda oğlunun ismi vardı. Defalarca ismini tuşlamış, genç adam bir kez bile cevaplama gereği duymamıştı.

 

Hızla ayağa kalktı Emel Hanım, kocasına yaklaştı. Sendelediğini görüp koluna girmek istedi, Kemal Bey geri geri adım attı. Kafasını zorlukla iki yana sallayıp işaret parmağını kaldırdı.

 

Kadının adımları durdu, gözlerine sessizce bakıyordu. "Avukatla görüştüm, yarın boşanma işlemlerini başlatacak."

 

Arkasını döndü sendeleyen adımlarla merdivenlere yürüdü. Emel Hanım şaşkındı, tepkisizce onu izliyordu. Kalbinin orta yerine bilmediği bir his dahil olmuş, tüm varlığını ele geçirmişti. Bunca yıllık evliliklerinde daha önce bir kez bile kocasından boşanma düşüncesini aklından geçirmemişti. Düştüğü koca boşlukla koltuğa yaklaştı, yavaşça oturdu.

.....

Gözlerini yavaşça aralamaya çalıştı Ekin, sabahın erken vakitleriydi, burnuna bir koku siniyordu. Uzun zaman sık sık duyduğu korkulardan biriydi, bakışlarını kenara çevirince genç adamı gördü.

 

"Meleğim günaydın" dedi Ömer, hasta yemek masasını tutup tekerleklerinden iterek yatağa yaklaştırdı. Üzerinde özenle kahvaltıklar dizilmiş, en orta yerine bir tabağın içerisinde kurabiyeler konulmuştu.

 

Genç kız şaşkınlıkla bakıyordu, bu kurabiyeyi genç adam ona daha önce defalarca yapmıştı. Her defasında da iştahla doya doya yemişti.

 

Dirseklerinden destek alarak doğrulmaya çalıştı. Genç adam yatağın baş kısmını yavaşça kaldırıp sırtına yastığı bıraktı. Yatağın ayak ucuna oturup masası da genç kızın önüne yaklaştırdı.

 

"Bunlar.." Dedi genç kız, burnuna hala sıcak kurabiyelerin kokusu siniyordu. Bunları burada nasıl yaptığını merak ediyordu.

 

Genç adam tebessüm ederek birini eline aldı, genç kıza uzattı. "Bakalım yine beğenecek misin?"

 

Ekin kafasını sallayıp ağzını açtı. Kurabiyeden bir ısırık alınca gözleri büyüdü, enfes olmuştu. Tıpkı önceden olduğu genç adam yine en lezzetli şekilde yapmayı başarmıştı.

 

"Çok güzel" dedi, Ömer zaferle gülümsedi. Kurabiyeyi özenle ona yaklaştırıyordu, son zamanlarda var olan iştahsızlığına bu şekilde son verme niyetindeydi.

 

İkinci kurabiyeyi eline aldı Ekin, genç adam heyecanla izliyordu. Isırdığı her lokma, kalbinin orta yerine esinti bırakıyordu.

 

"Çok mı beğendin?" diye sordu, Ekin kafasıyla onayladı, ikinci kurabiyenin son parçasını ağzına bıraktığı anda feci bir bulantı hissetti. Gözleri kızardı, yüzünü koca bir sararma aldı. Hızla geri bıraktı, genç adamın yüzü asıldı.

 

Belli etmemeye gayret ederek masayı ittirdi. Onu daha fazla zorlamayacaktı. Eğilip ayakkabılarını çıkardı, yatağa girdi. Sırtını başlığa dayandı, genç kız da kafasını göğsüne bıraktı.

 

Gözlerini kapadı Ömer, çenesinin altında duran saçların kokusunu tüm ciğerlerine çekti. Ellerini sıktı, bıraktığı anda elinden kayıp gidecekmişçesine delice korktu. Onu bir daha kaybetmeye dayanacak gücü yoktu.

 

Genç kız sessizdi, bitkin bedenine rağmen zihninde tek bir şey vardı. Onu göremediği, bir evde hapsolduğu o günler..

 

"Babama.." deyip sustu, derin bir soluk alıp genç adamın elini sıktı. "Geri dönebilmek için yalvardım" diye ekledi.

 

"Ansızın yok olmuştun, seni yeniden görebilmek için günlerce kapınızda nöbet tuttum."

 

Kaza öncesi..

Günler o evde o geçiyordu, Ekin başladığı her günde daha çok hayattan koparıyordu kendini. Yemek yemiyor, konuşmuyor, babasının yüzüne bakmıyordu.

 

Hareketleri mimikleri tepkisizleşmişti, kaç günde burada zorla tutulduğunun bile farkında değildi. Ailesine öfke doluydu, onu buraya hapsettikleri için ne annesini ne de babasını affedecekti.

 

Babası Murat Bey, günlerdir kızının ağzından tek kelime duymamıştı, geçen her gün onu daha çok endişelendiriyordu. Kulağında telefon vardı, bir pencerenin önünde durmuş bahçedeki salıncakta oturan kızını izliyordu.

 

"Kızım nerede?" diye sordu telefonun diğer ucundaki Asiye Hanım, kızının durumunu oke farkında değildi.

 

"Bahçede, salıncakta."

"Düne göre daha iyi gerçekten değin mi?"

 

Murat Bey kafasını eğdi, kızı hiç iyi değildi. Etrafta bir ruh misali dolanıyordu. Derin nefes aldı, "Bu alışma süresi onu biraz zorlayacak ama gün geçtikçe iyi olmaya başlayacak"

 

Asiye Hanım'ın gözleri dolu dolu oldu, günlerdir kızının yüzünle görmemişti. Durumu endişelendiriyordu.

 

"Geri dönmesini istediğini biliyorum ama geri adım atamayız, çocuklarımızın iyiliği için bunu yapmak zorundayız." Dedi Murat Bey, karısının pes etmesinden endişeleniyordu.

 

"Daha kötüye giderse onu geri getireceksin" dedi kararlılıkla. Kocasından söz bekliyordu.

 

"Tamam, birkaç gün daha bekleyelim"

 

.... 

Bahçeye girdi Murat Bey, gözleri kızının üzerindeydi. Salıncakta oturmuş yavaş yavaş sallanıyordu. Yanına yaklaşıp dizlerinin önünde çömeldi. Kızıyla başka türlü göz teması kuramıyordu. Kafasını kaldırıp yüzüne baktı, "Prenses aç değil misin?"

 

Genç kız bakışlarını hızla yüzünden ayırdı, gözleri ağlamaktan şişmişti. Yüzü hiç olmadığı kadar solgundu. Babasına yakın durmaya bile tahammülü yoktu, dikkatle ayağa kalktı, başının döndüğünü hissetti. Hızla salıncağın ipinden sıkıca tuttu, Murat Bey telaşla kolunu kavradı.

 

"İyi misin kızım?"

 

Genç kızın gözlerinden yaşlar süzülüyordu, kafasını zorlukla iki yana salladı. Ayakta durup dengesini korumakta zorlanıyordu. Buna rağmen kolunu babasının elinden ayırdı, tek adım attığı anda gözlerinin önü karardı, yere yığıldı.

 

"Ekin!!" dedi Murat Bey hızla yanına yaklaşıp.

 

.... 

Bakışları doktorun üzerindeydi adamın, kızının baygınlık geçirmesi ile eve getirtmişti. Önce muayene etmiş ardından gerekli ilaçların bulunduğu bir serum bağlamıştı. Genç kız kendinden geçmiş şekilde uyuyordu.

 

"Neyi var?" diye sordu endişeyle.

 

Doktor şaşkın bir ifadeyle adamın yüzüne baktı, "Vitaminsiz olduğu için bitkin düşmüş. Önemli bir şey değil ama böyle devam ederse kötü sonuçları olabilir."

 

"Hiçbir şey yediremiyorum"

"Böyle devam ederse daha da güçsüzleşecek, toparlanması gerekiyor. Şimdilik ona birkaç gün yetecek kadar serum yazdım, tabi bunlar tek başına işe yaramayacak."

 

"Elimden geleni yapacağım"

 

Doktora kapıya kadar eşlik edip geri döndü. Kızının baş ucuna oturdu, elini saçlarından yavaşça gezdirdi.

 

...

Gözlerini yavaşça araladı Ekin, bulunduğu yeri algılamaya çalışıyordu. Yine o evdeki odasındaydı, kolunda bir serum vardı. Bakışları babasına kaydı, baş ucunda oturmuş ona bakıyordu.

 

"Saatlerdir uyuyorsun prenses" dedi, genç kız yüzüne bakmadan sırtını çevirdi, gözlerini yeniden kapadı.

 

"Bunca şeyi sen ve kardeşin için yapıyoruz kızım, lütfen biraz anlamaya çalış"

 

Duymamaya çalıştı Ekin, yeniden uyumak için büyük bir savaşa girdi.

 

.... 

Usulca araladı genç kız yeniden gözlerini, babasını başucunda görünce sırtını hızla döndü. Murat Bey derin bir nefes aldı, kızının bu şekilde davranması onu üzüyordu.

 

"Biraz dışarı çıkmak ister misin?" diye sordu, Ekin duraksadı. Duyduğuna inanamıyordu, buraya geldiği günden beri bahçe sınırlarından çıkamıyordu.

 

Yönünü yavaşça babasına çevirdi, duyduğunun doğruluğundan emin olmak istiyordu. "Hadi hazırlan, kahvaltıyı baba kız dışarıda yaparız"

 

Ayağa kalkıp odadan çıktı, genç kız zorlukla da olsa doğruldu. Dışarı çıkıp hava almak ona her yönden iyi gelecek ve belki de genç adama ulaşabilmenin bir yolunu bulabilecekti.

 

... 

Arabanın durmasıyla bakışını çevirdi genç kız, uzun zaman sonra başka bir yerdeydi. Kapıyı açıp indi, bir caddeydi, çevrede onlarca insan vardı.

 

Ağır adımlarla yürümeye başladı, babası bir adım geriden takip ediyordu. Müdahale etmeden bir gölge gibi arkasındaydı, bugün kızının isteği gibi olacaktı her şey.

 

Ekin sessizdi, kalbi delice çarpıyordu. Bakışları önünden geçip giden insanların üzerindeydi, her genç adamın yüzüne dikkatle bakıyor, Ömer'i olmasını diliyordu.

 

Onu yeniden görmek, gözlerine bakıp sıkıca sarılmak isteyen yanı tüm gücünü elinden alıyordu. Özlemi öyle bir şeydi ki, hayattan zevk almasına engel oluyordu.

 

Bir çifte kaydı bakışları, genç bir kız ve genç bir adam el ele yürüyorlardı. İkisinin de yüzünde tebessüm, gözlerinde aşk vardı. "Başımın belası" dediğini duydu adamın.

 

Kulaklarına ulaşan iki kelime kalbin delice sızlamasına neden oldu. Gözlerinden usulca yaşlar süzüldü, ayakta durmak da bile zorlanıyordu. Yavaşça yere çömeldi, hıçkırıkları caddedin orta yerinde, onlarca insanın meraklı bakışları altında yankılandı.

 

Murat Bey hızla önüne eğildi, "Kızım" dedi, genç kız yaşlı yeşil gözlerini ona çevirdi, yalvarırcasına bakıyordu. "Onu.. Çok özledim" dedi.

 

... 

Günler Ömer için de onunkinden farksızdı. Ne sabahı sabahtı, ne gecesi gece. Zaman öyle bir geçiyordu ki, her anda kalbindeki özlemi ve endişeyi büyütüyordu.

 

Pes etmiyordu, etmeyecekti. Genç kızın evinin önünü mesken tutmuş, ayırmaya hiç niyeti yoktu. Bakışları her daim çıkış kapısında ve odasının camındaydı. Fakat o kapıdan o hiç çıkmamış, o pencere bir defa bile açılmamıştı.

 

Elinde telefonu vardı, sık sık arıyor, aynı sesi duymasına rağmen inat ediyordu. Bir gün o telefon açılacak ve cevap verilecekti, başka türlü pes etmeye niyeti yoktu.

 

Gözlerini kapadı, derin derin bir soluk aldı. Kalbinde hüküm süren bir sızı vardı, onu görmediği, sesini duymadığı her anda da canını yakıyordu.

 

Bakışları evin kapısına kaydı yeniden, aralandığını görünce hızla arabadan indi. Genç kızın annesine yaklaştı, elinde çöp poşeti vardı.

 

"Ömer" dedi yaklaştığını görünce. Genç adam önünde durdu, gözleri yaş doluydu. Çaresizlik onu bitiriyordu.

 

"Onsuzluğa alışmayacağım, istediğiniz olmayacak. Lütfen.. Lütfen yeniden nefes alabilmem için bana yardım edin"

 

Kadının gözleri dolu dolu oldu, ikisini de bu şekilde zorlamak hoşuna gitmiyordu. Fakat başka çaresi olmadığı için de boyum eğmek zorundaydı, çocuklarını korumak için ne gerekirse yapmaya hazırdı.

 

"Yapma.. Onu rahat bırak. Hepimiz için en iyisi bu. " dedi, Ömer kafasını iki yana salladı. Bunu kesinlikle yapmayacaktı.

 

"Değil..!" dedi, geri geri gitti. Elini ensesine bırakıp sertçe ovdu. "En iyisi bu değil! Nefes alamıyor olmam mı en iyisi? Uyuyamam mı? Kafayı yemem mi?"

 

Asiye Hanım yanına yaklaştı, gözlerine kararlılıkla bakıyordu. "Oğlum.. Ekin'i artık unutmalısın. O da seni unutacak, başka yolu yok bunun."

"Hayır! Hayır onu bulacağım ve bir daha hiçkimsenin bizi ayırmasına müsaade etmeyeceğim!"

 

Öfkeyle arkasını döndü, koşar adımlarla arabasına bindi. Gözleri minik Ali'nin gözlerine kaydı, pencereden olanları izliyordu.

 

.... 

Günler ikisi içinde asırlar gibi geçiyordu, Ekin'in durumu ise daha vahimdi. Artık ayakta bile zor duruyordu, babasının ısrarına rağmen bile hiç yemek yemiyor, yüzüne hiç bakmıyordu.

 

Tüm günü odasında geçiriyor, verilen ilaçlar hayatla bağını zar zor tutuyordu.

 

Ömer'in de durumu aynıydı, o evin önünde beklediği süreçte ağzına tek lokma girmiyordu, hiç uyumuyor sabaha değin evi izliyordu. Elinden gelen başka hiçbir şey yoktu.

 

Sabahın erken vakitleriydi, uykusuz gözleri kapının üzerindeydi. Küçük bir aralanma olduğunu gördü, merakla izlediğinde Ali'yi fark etti. Bunca zamanda ilk defa yalnızdı, annesi yanında yoktu.

 

Hızla arabadan indi genç adam, bahçede önüne dikildi. "Ali" dedi, küçük çocuğun bakışları ona kaydı. Günlerdir onların kapısını nöbet tuşunu pencereden izlemişti. Duruma ve olanlara anlam vermeye çalışıyordu.

 

"Ömer Abi" dedi, genç adam bir çift minik göze yalvarırcasına bakıyordu, umudu bu çocuk olmuştu. Hızla kucağına alıp annesinin göremeyeceği bir köşeye getirdi, yere indirip gözlerine baktı.

 

"Ali bana yardım etmen lazım"

 

Gözlerinden yanağına yaş süzüldü, "Ablanı çok özledim, annen ve baban onu benden kaçırıyorlar. Yerini biliyor musun?"

 

Küçük çocuk elini genç adamın yanağına bırakıp gözyaşını sildi, kafasını yavaşça iki yana sallıyordu.

 

"Bilmiyorum"

"Ali, onsuz o kadar gün geçirdim ki nefes alamıyorum artık. Bana yardım et"

"Ablamın yerini bilmiyorum"

"Hiç konuştun mu onunla? Sesini duyabildin mi?"

 

Küçük çocuk kafasını yavaşça olumlu anlamda salladı, birkaç defa çok kısa da olsa onunla konuşabilmişti.

 

"Konuştum ama çok az"

"Sesi iyi miydi?"

"Bilmiyorum"

 

Derin nefes aldı Ömer, aklına gelen tek bir şeyle ona bakıyordu.

 

"Onun yerini öğrenebilir misin? Annen, babanla konuştuğunda onu gizlice dinleyebilir misin? Söz sana istediğin tüm oyuncakları alacağım."

 

Ali tebessüm etti ama şu an umurunda plan oyuncak değildi. O da ablasını yeniden görmeyi çok istiyordu.

 

"Bana ablamı getirecek misin?"

"Getireceğim, sen bana onun yerini öğrendiğin anda onu hemen geri getireceğim."

"Tamam" dedi Ali heyecanla. Artık çok önemli bir görevi vardı, annesinin telefonlarını dinlemek.

 

... 

Birkaç gün sonraydı, Asiye Hanım telefonla salonun orta yerinde bulunan koltuğa oturdu. Yüzünde endişeli bir ifade vardı, kocasıyla görüşüyordu.

 

"Ekin nerede?" diye sordu, Murat Bey sıkıntılı bir nefes verdi. Kızı, tam karşısında kendinden geçmiş şekilde uyuyordu, kolunda yine serum vardı.

 

"Şu an bahçede" dedi yalanla. Zar zor konuşuyordu, Asiye Hanım ayağa kalktı, artık yerinde duracak durumda değildi.

 

"Sesini duymak istiyorum"

"Tamam, akşam konuşursunuz"

"Hayır" dedi kararlılıkla. Bir şeylerin gizlendiğini seziyordu artık. Son birkaç gündür sesini doğru düzgün duymamıştı.

 

"Şimdi konuşacağım" dedi sert bir tonla. Kocası bir nefes aldı, durumun ciddiyetini daha fazla gizleyemiyordu.

 

"Peki tamam, doğruyu söyleyeceğim. Şu an serumdan dolayı uyuyor."

"Ne serumu?! Bir şey mi oldu?!"

"Hiçbir şey yemediği için doktor onu bu şekilde ayakta tutmaya çalışıyor"

 

Kadının gözlerinden hızla yaşlar süzülmeye başladı. "Adresi ver, kızımı almaya geleceğim!!"

"Hayır biraz daha sabredelim, düzelecek."

"Murat! Hayır, söylediğin hiçbir şeyi kabul etmiyorum! Kızını daha fazla orada tutamayacağım. Hemen adresi söyle!"

 

Sesi tüm evde yankılanmıştı, endişe doluydu. Bir an önce kızının yanına gitmek, onu evine yeniden getirmek istiyordu.

 

"Tamam" dedi Murat Bey pes ederek. Adresi tek tek söyleyince karısı dikkatle önündeki kapıda yazdı.

 

Murat Bey bakışını kızına çevirdi, gözlerini kapayıp derin bir nefes verdi. Bu şekilde devam ettikçe kızı daha da kötüleşecekti, bu çözüm sağlığını da etki edecek, geri dönüşü olmayan bir yola sebebiyet verecekti.

 

"Gelmene gerek yok, sabah dönüş için yola çıkacağız"

"Ne? Geri mi getireceksin onu?"

"Evet, bu yaptığımız en başından hataydı. Bu şekilde sadece Ekin'e zarar veriyoruz."

 

Derin bir soluk aldı Asiye Hanım, geriye çekilip ilerideki koltuğa oturdu.

 

Ali göründü o anda, annesinin tüm görüşmesini dinlemişti. Gözleri o kağıdın üzerindeydi, eğile eğile parmak uçlarında yaklaştı, annesine görünmeden adresin yazılı olduğu kağıdı alıp cebine koydu.

 

Bulduğu ilk fırsatta soluğu dışarıda aldı küçük çocuk, etrafa bakınırken Ömer gördü. Hızla arabadan inip yanına yaklaştı, cebindeki kağıdı uzattı.

 

"Ablam oradaymış" dedi, Ömer'in gözleri büyüdü. İnanamıyordu, "Ne?"

"Annem yazdı, sana getirdiğimi duyarsa çok kızacak."

 

Hızla eline sıkıştırıp eve koştu, genç adam adrese bakıp arkasını döndü. Bundan sonra her şey çok farklı olacaktı, hiç kimse hiçbir şey onları ayıramayacaktı.

 

.... 

Ekin'in yüzünde hüznüne rağmen ufak bir tebessüm belirdi, bakışlarını genç adamın gözlerine çevirdi. "Sana yerimi Ali mi söyledi gerçekten?"

 

Ömer gülümseyerek kafasını salladı, "Evet ona borçluyum" dedi, ikisinin de yüzünde tebessüm belirdi, küçük yaşına rağmen her daim arkalarında olmuştu.

 

Genç kızın yüzü asıldı bir anda, zihninde o güne dair bir şey her almıştı. Hızla bedenini genç adama çevirip ellerini iki yanağına bıraktı.

 

"O gün.." Dedi, baş parmaklarıyla yanaklarını okşuyordu. "Yüzün yara içindeydi, ne oldu? Neler oldu bana gelirken?"

 

Genç adam yanağındaki elleri tutup birer öpücük kondurdu. Ona gelirken birçok sorunla karşı karşıya kalmış, eve ulaşmak için engelleri aşmaya çalışmıştı

 

Derin nefes aldı, telefonunun sesini duydu. Bir mesaj gelmişti, cebinden çıkarıp ekrana baktı, 'Mert-Bir yeni mesaj' yazıyordu.

 

"Beni arama, ulaşma. Bir daha dönmeyeceğim."

 

Genç adamın yüzünde şaşkınlık oluştu, hızla aramaya tuşuna dokundu. Duyduğu tek ses ise 'aradığınız kişiye şu anda ulaşılamıyor' oldu.

 

.... 

Bir evdeydi Bora, odanın içerisinde gidip geliyordu. Elinde telefonu vardı, dün geceden bu yana aldığı bir haberin doğruluğundan emin olmak için bir arama bekliyordu.

 

O anda telefonunun sesini duydu, hızla ekrana baktı. İngiltere'deki arkadaşlarından biriydi, heyecanla kulağına yaklaştırdı.

 

"Alo"

"Buldum!" dedi arkadaşı, kendinden emin bir şekilde.

 

"Ne? Gerçekten mi?"

"Evet gerçekten. Deren Karahan'ın adresi artık bizde"

 

Bora tebessüm etti, yüzünde zafer nidası vardı. Ezgi'nin isteğini yerine getirmek için saatlerdir ayaktaydı, o ülkedeki tüm arkadaşlarını, yakınlarını seferber etmiş sonunda da beklediği haberi almıştı.

 

.... 

Bölümler hızla gelecek 💚

Loading...
0%