Yeni Üyelik
34.
Bölüm

33.Bölüm: Bir Şans

@mlkshnn

Bir evdeydi Bora, odanın içerisinde gidip geliyordu. Elinde telefonu vardı, dün geceden bu yana aldığı bir haberin doğruluğundan emin olmak için bir arama bekliyordu.

 

O anda telefonunun sesini duydu, hızla ekrana baktı. İngiltere'deki arkadaşlarından biriydi, heyecanla kulağına yaklaştırdı.

 

"Alo"

"Buldum!" dedi arkadaşı, kendinden emin bir şekilde.

 

"Ne? Gerçekten mi?"

"Evet gerçekten. Deren Karahan'ın adresi artık bizde"

 

Bora tebessüm etti, yüzünde zafer nidası vardı. Ezgi'nin isteğini yerine getirmek için saatlerdir ayaktaydı, o ülkedeki tüm arkadaşlarını, yakınlarını seferber etmiş sonunda da beklediği haberi almıştı.

 

..... 

Günün ilk ışıklarıydı, Ömer uykusuz gözleriyle yavaşça ayağa kalktı, sessiz olmaya özellikle gayret ediyordu. Gözlerini genç kızın üzerinden ayırdı, sabaha değin yatağın başucunda bekleyip izlemişti.

 

Odanın kapısını bir hırsız edasında aralayıp koridora çıktı, tam sağ tarafında bulunan banka oturdu. Kafasını yavaşça eğdi, ellerinin arasına almıştı.

 

Hissettiği bir nefes ile başını kaldırdı, gözleri Ezgi'ninkilerle buluştu. Genç kızın elinde iki karton bardakta kahve vardı, birini uzatıp yanına oturdu.

 

"Yorgun görünüyorsun" dedi, adamın dağılmış galiba bakıp. Genç adam dalgın ve sessizdi, zihinden ve kalbinde genç kızın dünkü durumu hiç çıkmıyordu. Onun ağrılar içerisinde acı çekişine engel olamamak çaresizliğin yıkımını hissettirmişti.

 

"Gece.. Hiç uyumadın mı?" diye ekledi genç kız, birkaç gün içerisinde gözleri çökmüş, yüzü solgunlaşmıştı.

 

Kafasını yavaşça iki yana salladı Ömer, yanağına bir damla yaş hızla süzüldü. "Durumu böyle iken.. Ben nasıl uyuyabilirim?"

 

"Böyle kötü görünmen Ekin'in de dikkatini çekmiştir."

"İçimden hiçbir yapmak gelmiyor. Düşündüğüm tek şey, onu nasıl mutlu ederim, onunla nasıl daha çok zaman geçiririm, gülümseyişini nasıl görürüm?"

 

Elini adamın omzuna bıraktı Ezgi, dolu dolu gözlerini gizlemeye çalışıyordu. "Seni böyle görmek onu mutlu etmiyor"

 

Bakışını genç kızın gözlerine çevirdi, iki çift çaresiz göz buluştu. "Yapamıyorum, durumu böyle kötü iken aklım hiçbir şeyi almıyor"

 

Alt dudağını ısırıp kafasını eğdi Ezgi, onu daha fazla zorlamak istemiyordu. Derin nefes verdi, zihninde merak ettiği bir şey vardı.

 

"Ailen hatırladığını biliyor mu?"

 

Genç adamın gözleri ona döndü, "Benim tek ailem Ekin, başkası yok"

"Bebek.." Dedi fısıltıyla Ezgi. Bu konudaki düşüncesini delice meral ediyordu.

 

"Umurumda değil"

"Ama babasısın"

 

Hızla ayağa kalktı, daha fazlasını duymak istemiyordu. "Ekin'i kontrol edeceğim" diyerek genç kızı geride bırakıp odaya yürüdü.

 

..... 

Koca evin salonunda bir başına oturuyordu Emel Hanım, elinde bir zarf vardı. Az önce eline ulaşmış olan boşanma bildirimiydi, kocası yolları tamamen ayırmak adına elinden geleni yapmaya kararlıydı.

 

Defalarca aynı kelimeleri okuduktan sonra hızla telefonuna yaklaştı, kocasının ismini bulup arama tuşuna dokundu. Dakikalarca çaldı, Kemal Bey önündeki telefonu cevaplamadı, sesini bile duymak istemiyordu.

 

Öfke ile ayağa kalktı kadın, telefonu sert bir şekilde koltuğa atmıştı. Koca evin boş salonunda bir o yana bir bu yana yürürken aklında sadece bundan sonrası vardı.

 

Telefonunun çaldığını duydu anda, hızlı adımlarla ilerledi. Kocası dayanamamış arıyor olmalıydı. Heyecanla eline aldığında yüzü asıldı, ekranda 'Melis' yazıyordu.

 

Derin nefes verip kulağına yaklaştırdı. "Alo"

"Torununuzu özlemediniz mi?" diye sordu Melis, yüzünde tebessüm vardı.

 

Emel Hanım sessiz ve durgundu, ona ailesinden kalan tek şey o minik bebekti. "Durumu nasıl? İyi mi?"

 

Melis kafasını sallıyordu, "Gün geçtikçe daha çok büyüyor ama babası hiç sormuyor"

 

Emel Hanım çaresiz bir soluk verip koltuğa yavaşça oturdu. Artık ne kocası ne de oğlu vardı.

 

"Ömer gitti" dedi, Melis merakla doğruldu.

"Nereye gitti?"

"Hafızası geri geldi"

 

Genç kızım gözleri büyüdü, kafasını aklına gelen tek ihtimalle hızla iki yana salladı. "O kıza mı gitti?" diye sordu endişeyle.

 

"Öyle bir gitti ki tek bir kelime edemedim. Annesini bile silecek kadar öfkeliydi."

 

Derin bir soluk verdi, "Ve Kemal'le boşanıyoruz"

"Ne?"

"Gizlediğimiz her şeyi öğrendi, bundan sonra sadece Ömer'in arkasında olacaktır"

 

Kafasını yere eğdi, "Torunuma dikkat et, daha sonra yine konuşuruz"

 

Telefonu kapatıp yere bıraktı. Bundan sonra ömrü yalnızlıkla mı geçecekti, o kıza yaptıklarının vebali bu şekilde gerçekleşecekti.

 

... 

Gözlerini yavaşça aralamaya çalıştı Ekin, bitkin bakışlarının ilk gördüğü kişi genç adam oldu. 'Ömer' dedi zorlukla.

 

Elinden sıkıca tutmuştu Ömer, yüzünde ufak bir tebessüm oluşturdu. "Ömer demek yok" diye ikazda bulundu, dolu gözlerinin arasında.

 

"Aşkım" diye yineledi Ekin, genç adam tuttuğu eline öpücük kondurdu. Ağzından tek kelime duymak, gülümsediğini görmek için ömrünü önüne serebilirdi.

 

"Nasılsın?"

 

Genç kız güçsüz bir soluk aldı, "İyiyim" dedi yalanla. Bedeninde koca bir ağırlık vardı, tüm gücünü elinden alıyordu. "Ama gözlerimi açık tutmakta zorlanıyorum" "

 

Elini sıkı sıkı tuttu genç adam, yanağına süzülmek işin direnen yaşa güçlükle engel oldu. Yüzünde sahte bir tebessüm belirdi, söyleyeceği yalanı düşünüyordu. Bakışlarını seruma çevirdi, "Hemşire serumu takarken bunun olacağını söylemişti. Uyumanı sağlıyormuş"

 

Genç kız kafasını yavaşça iki yana salladı, "Uyumak istemiyorum" dedi, genç adamla daha çok zaman geçirmek, uzun uzun sohbet etmek istiyordu.

 

"Güçlenmen için gerekli meleğim. Daha çabuk iyi olacaksın"

 

Ekin'in yüzünde gerçeklik barındırmayan bir tebessüm oluştu. "Ben.. İyi olacak mıyım birgün?"

 

Ömer alt dudağını sertçe ısırdı, kafasını hızla olumlu anlamda sallıyordu.

"Bana kaza günü verdiğin sözü tutmak zorundasın"

 

Ekin bakışını gözlerinden ayırmıyordu, gülümsemeye çalıştı. O günü anımsadı, bir motosiklette genç adamın arkasındaydı. Kollarını beline sıkı sıkı sarmıştı.

 

"Seni bırakıp.." Dedi, susup bakışını tavana çevirdi. "Ölmeye niyetli değilim" diye ekledi.

 

"Evet meleğim, bu sözü tutmak zorundasın."

 

Gözlerini yavaşça kapadı Ekin, daha fazla direnememişti. Genç adamın aynı anda yanakları yaşla doldu, öne doğru eğilip alnını onun alnına dayadı.

 

Gözlerini kapatıp hem soluğunu hemde kokusunu kalbine kazımaya çalıştı. "İyi olacaksın.. İyi olmak zorundasın" dedi fısıltılıyla.

 

O anda bir nefes hissetti, bakışını hızla kapıya çevirdi. Merakla ayağa kalkıp koridora çıktığında gözlerini şaşkınlık ve öfke sardı. Gördüğü kişiye inanmak istemiyordu, babasının burada ne işi vardı?

 

Sert adımını koridora atıp odanın kapısını yavaşça örttü. Hızla ilerleyip koridorun tam ucunda ona yetişti.

 

"Ne işin senin burada!?" diye sordu Ömer öfkeyle.

 

Kemal Bey bakışlarını oğlunun gözlerine çevirdi, "Oğlum" dedi, genç adam kafasını şiddetle iki yana sallıyordu. "Senin bir oğlun yok! Öldü! Onu siz öldürdünüz!"

 

Kemal Bey oldukça sakin ve üzgündü. "Benim bir oğlum var, benden nefret etse bile şükür ki yaşıyor"

 

Genç adam şaşkındı, anlam vermeye çalışıyordu. İki eli yumruktu.

 

"Ekin.." Dedi babası biraz çekingen bir tonla. "Çok mu kötü?"

 

Ömer'in gözünden usulca bir damla yaş süzüldü, bu sorunun cevabı canını oldukça yakıyordu.

 

"Bizi rahat bırakın artık" dedi bıkkınlıkla. Öfkeyle arkasını döndü, savaşacak gücü kalmamıştı, tek isteği bir an bile olsa genç kızın yanından ayrılmamaktı.

 

"Yurtdışında tedavi ettirmek istiyorum" dedi, Ömer'in adımları durdu. Bakışını şaşkınlıkla babasına çevirdi.

 

"Ne?"

"Az önce doktoruyla da görüştüm, onu gönderebilmemiz için ailesinin izni gerekiyormuş"

 

Ömer kafasını iki yana salladı, "Tedavisi yok, sonuçlarını gönderdiğim doktorların hiçbiri umut vermedi."

 

Kemal Bey derin bir nefes verdi, imkanları oğlundan çok fazlaydı. Her şeyini seferber edip bu işin çaresini bulacaktı, oğluna da o kıza da bunu borçluydu.

 

"Dünyanın bir köşesinde elbet ona sağlık verecek bir tedavi vardır, ben bunun için her şeyi yapacağım."

 

"Neden?" diye sordu Ömer, anlam vermeye çalışıyordu. "Neden bunu yapıyorsun?"

"Ben.. Annenin yaptıklarını yeni öğrendim. Dava açtım oğlum, boşanıyoruz."

 

Gözleri büyüdü genç adamın, tek kelime etmeden Kemal Bey arkasını döndü. Tek adım atıp yeniden ona baktı, "Ailesini ikna etmeye çalış, eğer bir tedavi bulunursa diye hazırlıklı olsunlar, onu beklemeden götüreceğiz."

 

.... 

Koca bir evin küçük bir odasıydı, genç bir kız bir sandalyede oturuyordu. Ağzı bantlı, elleri ve ayakları bağlıydı. Gözleri kapalıydı, kendinden geçmiş şekilde saatlerdir uyuyordu.

 

Ufak bir kıpırdanma sonra gözlerini yavaşça araladı, kollarını çekmeye çalıştı, bağlıydı yapamadı. Ayaklarını aynı şekilde oynatmaya gayret etti, başarısız oldu.

 

Gözleri şaşkınlık ve endişeyle büyümüştü. Etrafı dikkatle inceledi, kare şeklinde bir odaydı. Boştu, sadece tek bir kişilik bir yatak duvara sabitlenmişti.

 

Düşünmeye çalışıyordu, evindeydi. Hazırlanıp dışarı çıkmıştı, adamın biri önünde belirip adres sorarken bir başkası da arkadan yaklaşıp burnuna bir bezi bastırmıştı.

 

Kafasını korkuyla iki yana salladığında kulağına bir ses ulaştı, odanın kapısı açılıyordu. Bakışını hızla o yöne çevirdi, Bora göründü. Yüzünde zafer dolu bir tebessüm belirdi, bir sandalye çekip genç kızın karşısına oturdu.

 

"Sonunda uyanabildin" dedi, genç kız şaşkınlıkla ona bakıyordu. Onu daha önce hiç görmediğinden emindi.

 

Bora yaklaşıp ağzındaki bantı açtı, "Kimsin sen!!! Ne istiyorum benden!!" diye haykırdı genç kız öfkeyle.

 

Genç adam geri çekilip sırtını sandalyeye dayadı. "İsmim Bora, sen de Deren'sin. Deren Karahan"

 

"Ne istiyorsun? Ve neredeyim ben?"

"Seni görmek isteyen biri var, burada olma nedenin bu sadece. Ve Türkiye'desin"

"Ne!!" dedi genç kız şaşkınlıkla. Ülkeye yıllardır hiç gelmemişti.

 

Genç adam ayağa kalkıp gözlerine baktı, "Şimdi sana yemek getireceğim, bir şeyler ye. Sonra da görüşeceğin kişiyi çağıracağım"

 

Deren kafasını inatla iki yana salladı, "Hiçbir şey yemeyeceğim! Kimseyle de görüşmeyeceğim!"

 

Duymazlıktan gelip odadan çıktı Bora, dakikalar sonra elinde bir ufak bir tepsiyle döndü. Üzerine yiyecek birkaç şey vardı.

 

Küçük bir masa getirip tepsiyi üstüne bıraktı, genç kıza yaklaştırıp bıraktı. Arkasına geçip ellerindeki bağı çözmeye çalıştı. Deren ellerinde hissettiği özgürlükle hızla önündeki tepsiye vurdu, yemeklerin tümü yere döküldü.

 

Genç adam şaşkınlıkla yüzüne baktı, sakinliğini korumaya çalışıyordu. Derin derin nefes alıp yere eğdi, olabildiğince temizleyip ellerini sıkıca bağladı.

 

"Sabrımı zorlamazsan sevinirim"

 

Arkasını dönüp odadan çıktı. Birkaç dakika sonra yeni bir tepsi ile geri geldi. Masayı genç kıza yaklaştırdı, ellerini çözmeden önüne oturdu.

 

Kaşığa çorba koyup ona uzattı, genç kız önce gözlerine baktı, derin nefes alıp hissettiği öfkeyle dişlerini genç adamın parmağına sertçe geçirdi.

 

"Ahh!" dedi Bora şaşkınlık dolu bir acıyla. Hızla elini geri çekip gözlerine baktı.

 

"Manyak mısın kızm sen!"

 

Genç kız zaferle tebessüm ediyordu, onu burada zorla tutuyor olmanın cezasını verecekti. "Defol buradan!!!" sesi sadece odayı değil tüm evi inletmeye yetmişti.

 

Bora hızla ayağa kalktı, "Baş belası!" hızla arkasını döndü, hızlı hızlı adımlar atarken de hem parmağının acısını hissediyor, hemde kendi kendine söyleniyordu.

 

"Senin hatırın olmasaydı Ezgi, bu manyağı bir dakika yanımda tutmazdım!"

 

.... 

Yataktaydı iki genç, Ekin kafasını genç adamın göğsüne dayamıştı. Kulağının biri kalbinin üzerindeydi, atışlarını dinliyordu. Zihninde unutamadığı tek bir an belirdi, onu tutsaklıktan kurtarmaya çalıştığı gün.

 

"Yüzün.. Yara içindeydi" dedi, hatırladığı anda kalbinde sızı hissediyordu.

 

Genç adam çenesinin altında duran saçlarına ufak bir öpücük kondurdu. O günü dün gibi hatırlıyordu.

 

"Ali'den adresi öğrendiğimde tek isteğim sana kavuşmak oldu. Yaptırmaya verdiğim yeni yüzüklerimiz de o günlerde elime ulaşmıştı, hiçbir şey artık beni durduramazdı. Hemen yola çıkmıştım."

 

.... 

Kaza günü...

 

Saatlerdir yol üzerindeydi Ömer, genç kızın adresini aldığı anda harekete geçmişti. İlerleyen saatlerde yol alırken birçok şeyi de ayarlamıştı, öncelikle bir arkadaşının da yardımıyla nikah tarihi almıştı, genç kızın kimliği geldiği anda işlemler tamamlanıp anında evleneceklerdi.

 

Heyecan doluydu, günler sonra genç kızı görebilecek, bir ömür yanında olması için elinden geleni yapacaktı. Bundan sonra kimse ayıramayacaktı.

 

Bir sokağı döndü, gözleri bir eve yoğunlaştı. Çevresi koca duvarlarla kaplı olan bir bahçe sarılıydı etrafında, iki kattan oluşuyordu. Gözleri kapıya döndü, demirdi, oldukça büyüktü.

 

Hızla arabadan inip o yöne ilerlediğinde iki adam önünde belirdi. Kapının önünde birer kalkan misali durmuşlardı. Sert ve ciddi bakışları vardı.

 

Genç adam kapıya doğru tek adım attığında, adamlardan biri hızla kolunu tuttu. "Yaklaşamazsın" dedi, Ömer şaşkınlıkla duraksadı.

 

Gözleri önce kolunu tutan ele sonra da adamlara kaydı. "Çekilin önümden" dedi sakin ses tonunda. İki adamın yüzündeki ifade değişmedi, ikisi de kararlıydı. Bu adamın bu kapıya yaklaşmasına izin vermeyeceklerdi.

 

Derin nefes aldı Ömer, yumruklarını sıkıp sertçe adamlardan birinin yüzüne geçirdi, üç adamın arasında büyük arbede başladı.

 

.... 

Kapının önünde duruyordu genç adam, yüzü gözü yara içerisinde kalmıştı. İki adama karşı direnmiş, genç kıza ulaşmasına engel olmalarına izin vermemişti. Önünde koca demir bir kapı vardı, kulpunu defalarca olduğu gibi yine zorladı, işe yaramadı. Ne yapsa da gücü bu kapıyı açmaya yetmiyordu.

 

Geri geri gidip içeri girmenin başka yolunu bulmaya çalıştı. Koca duvarlarda gözlerini gezdirdi, başka yolu yoktu. Çevresinde iyice dolanıp en uygun köşeyi seçti. Duvara tırmanıp girecekti.

 

Zorlukla da olsa duvarın üzerine çıkabilmişti, dikkatle bahçeyi inceledi. Görünürlerde kimsenin olmaması en büyük şansıydı, hızla içeriye atladı.

 

Koca koca ağaçların arasında genç kızı görebilmenin umuduyla yürürken gözleri bir yere yoğunlaştı, bir ağacın dalına bağlı bir salıncak vardı. Genç kız oturmuştu, kafası yerdeydi, ağır ağır tek ayağını yere sürterek sallanıyordu.

 

Genç adamın yüzünde koca bir tebessüme oluştu, kalbi özlemle çarpmaya başlamıştı, son defa da etrafı inceleyip o yöne ilerledi. Bir an önce yanına yaklaşmak, dolay doya sarılıp buradan çıkarmak istiyordu.

 

Arada sadece birkaç adım kalmıştı, derin nefes aldı, "Meleğim" dedi, genç kız duumazlıktan geldi. Kulağına ulaşan, kalbini tir tir titreten bu ses doğru değildi. Yine hayal görüyordu, yine onun sesini duyduğunu hissediyordu.

 

Kafasını yavaşça kaldırdı, gözleri genç adama kaydı. Sessiz ve tepkisizdi, öylesine çok hayalini görmüştü ki ayırt etmeye bile çalışmıyordu. Onun burada olması mümkün bile değildi.

 

Genç adam hızla yanına yaklaşıp önünde durdu. Gözleri dolu dolu olmuştu, hasreti dayanılmaz bir hal almıştı artık. Elini yavaşça kaldırıp yanağına bıraktığı anda genç kızın gözleri büyüdü.

 

Hiçbir hayali bu kadar gerçek değildi, hiçbirinde ufak bir temas bile mümkün olmamıştı.

 

Gözlerinden yavaşça yaşlar süzülmeye başladı, gerçek miydi? O gerçekten yanında mıydı?

 

Bakışlarını ondan ayırıp eve çevirdi, babası görünürlerde yoktu. Hızla ayağa kalktı, bakışları sadece yüzündeki yaralara kaymıştı. Kalbinin orta yerine büyük sızı hakim oldu, dudakları titremeye başlamıştı. Elini yavaşça yüzüne bıraktı, "Ne oldu.. Kim sana bunu yaptı?" diye sordu.

 

Genç adam yanaklarının yaşla dolduğunu hissetti, bakışları genç kızın yanağına dokunduğu eline kaydı. Çoğu serum izleriydi, diğer elini hızla tutup baktı, bir anjiokat vardı.

 

"Hasta mısın? Ne oldu? Neyin var?" diye sordu endişeyle.

 

Genç kız kafasını yavaşça iki yana salladı, "İyiyim"

 

Ellerini sıkıca tutup gözlerine baktı Ömer, endişe doluydu. Onu bir an önce kimseye yakalanmadan buradan götürmek istiyordu.

 

"Seni almaya geldim, benimle gelmek ister misin?"

 

Ekin'in gözleri yaşla doldu, inanmakta zorluk çekiyordu. Kalbin en derinlerinde büyük bir korku vardı, hiçbir zaman kavuşmalarına izin vermeyecek, onları hep ayıracaklardı

 

"Evet ama.. Beni yine senden alırlar"

 

Ömer elinden sıkıca tuttu, istediği cevabı almıştı, genç kız herkesi ardına bırakıp onunla gelmeyi seçiyordu. Gerisi önemli değildi, bir daha hiçkimse ayıramayacaktı.

 

"Seni bundan sonra kimse benden alamaz, sakın korkma. Her şeyi ayarladım, bir saat sonra evleneceğiz. Nüfus cüzdanın yanında mı?"

 

Genç kız kafasını onaylar anlamında salladı, buradan kaçma ihtimaline karşın her daim yanında taşıyordu.

 

"Hadi meleğim, gidiyoruz"

 

....

Arabayı bir caddede durdurdu Ömer, genç kızın şaşkın ve endişeli bakışları hızla ona döndü. Yol boyunca babasının takip etme ihtimalinden korkmuştu.

 

"Neden durduk?" diye sordu, genç adam ufak bir tebessüm edip emniyet kemerini açtı. Genç kıza doğru yaklaşıp alnına ufak bir öpücük kondurdu.

 

"Nikahtan önce ufak bir işimiz var"

 

Geriye çekilip kapıyı açtı, arabanın önünden dolanıp genç kızın kapısını açtı. Elini uzattı, genç kız sıkıca tutarak indiğinde bakışları tam önünde bulunan bir mağazaya kaydı. Büyük ve şık bir gelinlik mağazasıydı, gözlerini genç adama çevirdi.

 

"Ailelerimiz istemiyor diye gelinlik giymeden evleneceğini düşünmedin herhalde"

 

Genç kızın yüzünde ufak bir tebessüm oluştu, günlerdir bu ifade hiç yoktu. Elini sıktı, birlikte mağazaya ilerlediler.

 

.....

Elinde koca bir kutu vardı Ömer'in, bir eliyle de genç kızın elinden sıkıca tutmuştu. Mağazadan çıkış yaptı, ikisinde de tebessüm vardı. Sonunda evleniyorlardı, sonunda birbirlerine ait olacaklardı.

 

İkisinin de bakışı caddeye döndü, yüzlerinde şaşkın barındıran bir ifade belirdi, araba yerinde yoktu. Genç kızın yüzü asıldı, genç adam ise öfkeyle etrafı kontrol etti.

 

"Kahretsin!" dedi, birileri nikaha yetişmelerine engel oluyordu.

 

"Evlenemeyeceğiz sanırım" dedi Ekin endişeyle, Ömer'e yaklaşıp elinden sıkıca tuttu. Yeniden ayırmalarına izin veremezdi.

 

Kolundaki saate çevirdi bakışını genç adam, nikah için geriye sadece 40 dakika vardı. Derin bir nefes verip bakışını genç kızın endişeli gözlerine çevirdi.

 

"Endişelenme, evleneceğiz. Bugün benim karım olacaksın başka yolu yok"

 

Ekin kafasını yavaşça olumlu anlamda sallamakla yetindi. Ömer elini bırakıp caddeye geçti, nikaha yetişmek için bir araç bulmak zorundaydı.

 

Yoğun bir trafik hakimdi, taksi arayan gözleri umutsuzca aralarında dolanıyordu. Hızla cebinden telefonunu çıkardı, ekrana dokundu, şarjı bitmişti.

 

Çaresizce yolun ortasına geçtiğinde bakışları bir motosiklete kaydı, genç bir adam tarafından park ediliyordu. Başka seçeneği yoktu, bunu da kaybedemezdi.

 

Hızla yanına yürüdü, motora karşılık kolunda saati vardı, oldukça değerliydi, iki tane alınabilirdi. Genç adam itiraz etmeden takası kabul edip motorun anahtarını ve kaskı uzattı, Ömer gülümseyip genç kıza döndü.

 

"Hadi meleğim gidiyoruz" dedi, Ekin onaylayıp heyecanla yanına yaklaştı. Ömer hızla kaskı eline alıp genç kızın kafasına geçirmeye yeltenince Ekin hızla geriye çekildi, takan kişi kullanacağı için o olmalıydı.

 

"Hayır ben istemiyorum, sen tak"

 

Genç adam gözlerini kıstı, kararlıydı. Bu kask genç kızın kafasında olacaktı.

 

"İtiraz kabul etmiyorum" diyerek kolundaki saati geç kalmak üzere olduklarını hatırlatmak amacıyla genç kıza gösterdi.

 

Ekin kabul etmemek için dirensede genç adam tebessümle kafasına geçirdi, gelinliğin kutusunu da arka kısmına iyice sabitledikten sonra binip onunda binmesini bekledi. Tam arkasına oturdu, kollarını beline sıkıca dolayıp kafasını da sırtına dayadı.

 

"Hazır mısın?" diye sordu Ömer çalıştırmadan önce.

"Evet"

 

.... 

Birkaç cadde ötede trafik ışıklarında durdurdu genç adam, çok vakitleri kalmıştı. Genç kız durmuş olmalarından faydalanıp kaskı yavaşça kafasından çıkarıp genç adamın kafasına taktı.

 

"Aşkım niye yaptın bunu?" diye sordu şaşkınlıkla. Genç kız kollarını ona sıkıca dolayıp tebessüm etti.

 

"Merak etme, seni bırakıp ölmeye niyetli değilim" dedi, burnunu da sırtına gömdü.

 

Ömer çıkarmaya yeltendiğinde ışığın yanmasıyla ilerlemek zorunda kaldı. İlk fırsatta yeniden kafasına takacaktı. Bakışlarını ve dikkatini yola çevirdi, tam o anda bir kamyon onlara doğru yaklaşıyordu.

 

Genç adam ufak bir endişeyle dengesini kaybettiğini hissetti. Kalbin orta yerine büyük korku girdi, genç kızın belini saran kollarının gevşediği hissine kapıldı. Kafasını görmek adına yavaşça eğdiğinde feci bir ses yankılandı.

 

Kamyonun feci bir şekilde çapmasıyla, kilometrelerce sürüklenen motorsikletten iki ayrı haykırış duyuldu, birbirlerinin ismini haykıran iki gencin çığlığı...

 

"Ekin!!!!!"

"Ömer!!!!"

 

...

İkisi de sessizdi, o anı hatırlamak bedenlerinde koca bir ürpermeye sebep olmuştu. İnanamıyor, inanmakta zorluk çekiyorlardı. O gün kavuşacaklarına inandıkları anda tamamen ayrılmak zorunda kalmışlardı. Birbirlerini yeniden bulmaları ise uzun zamanı almıştı. Uzun zaman ise ikisinin de kalbine acı, özlem, çaresizlik eklemişti.

 

Yavaşça geriye çekildi Ekin, elini genç adamın yüzüne bırakıp sakallarını okşadı. Zihinde kaza anı vardı, yanında ve iyi olduğuna şükür ediyordu.

 

"İyisin" dedi derin bir solukla. Kaza anında gözleri kapanırken son kez onu görmüştü, kanlar içerisinde kendinden geçmişti.

 

Yanağındaki eli tutup avucuna ufak bir öpücük kondurdu Ömer, gözlerine bakmaya bile yüzü yoktu. Suçkuluğu hiç bitmeyecekti, kaskı o anda kafasına takmadığı için bu durumda olma sebebiydi.

 

"Kask.." Dedi, gözleri dolu dolu oldu. Bakmaya doyamadığı yeşil bir çift göze baktı. "Senin başında olmalıydı, ben yeniden sana takmalıydım"

 

Genç kız alt dudağını ısırıp kafasını iki yana salladı, tek kelime edemeden kollarını boynuna doladı. Sıkı sıkıca sarılıp kokusunu içine çekti. O üzüldükçe, kalbinde sızı beliriyordu.

 

"Senin hatan değildi, sadece böyle olması gerekiyordu"

 

Elini kafasına bırakıp kısa tutamların içerisinde parmaklarını gezdirdi. Kokusu, nefesi, sesi eşsizdi.

 

.... 

Kafasını genç adamın göğsüne dayamıştı, ikisi de sessizdi. "Mert" dedi, yavaşça doğrulup gözlerine merakla baktı.

 

"Ondan haber var mı?"

 

Ömer'in gözleri ona döndü, anlam vermekte zorlanıyordu. Arkadaşı, ona ulaşan her yolu kapatıyordu.

 

"Hayır. Anladığım tek şey, ona ulaşmamızı gerçekten istemiyor. Bir süre kendi haline bırakacağım, yalnız kalmak istiyor olabilir"

 

"Neden?" diye sordu Ekin, "Neden böyle bir şeyi yapıyor?" diye ekledi.

 

Genç adam kafasını iki yana salladı, "Ufak bir şüphem var ama emin değilim"

 

Bakışları buluştu, ikisi de aynı şeyi düşünüyordu. "Nedeni Ezgi" dedi Ekin kendinden bir şekilde.

 

"Tek ihtimal bu. Büyük bir hata yaptı, karşılığında da defalarca özür diledi ama Ezgi affetmedi, haklı da."

"Ezgi'nin affı, Mert için çok mu önemli?"

 

Ömer ona baktı, kafasını olumlu anlamda salladı. Arkadaşını çok iyi tanıyordu, hiçbir kız için böylesini yapmamıştı.

 

"O.. Ezgi'yi seviyor."

"Gerçekten mi seviyor? Yani aşk mı bu?"

 

Genç adam onaylar anlamında başını salladı, dile getirmemiş olsa da bundan adı gibi emindi.

 

"Bunu onun gözlerinde gördüm, bir kız için ilk defa böyle çaba harcadı."

 

Ekin heyecanla yüzüne bakıyordu, yüzünde ufak bir tebessüm belirdi. "Yani Ezgi'yi üzmez mi bir daha?"

 

Elini genç kızın yanağına bıraktı Ömer, yaklaşıp alnına ufak bir öpücük kondurdu. "Bana güven olur mu? Çünkü ben Mert'e inanıyorum"

 

Ekin kafasını salladı, ona güveni sonsuzdu. Genç adam sıkıca sarılıp saçlarını kokladı.

 

"Ezgi burada mı?" diye soran kızın gözlerine baktı.

 

"Koridorda olmalı şu an"

"Onunla konuşabilir miyim?"

"Tamam meleğim"

 

Ayağa kalkıp odadan çıktı, koridora çıktığında genç kızı gördü. Tahmin ettiği gibi banklardan birinde oturmuş bekliyordu. Elinde telefon vardı, avucunda sıkmıştı.

 

Ekranda 'Mert' ismi vardı, aramaya kesinlikle cesareti yoktu. Aklı karmaşıktı, günlerdir haber alamamak endişelendiriyordu. Derin bir nefes aldığında gözleri Ömer'e kaydı.

 

"Ömer" dedi endişeyle, arkadaşının hastalığı onu her daim korkutuyordu. "Ekin iyi mi?"

"Daha iyi ve seni görmek istiyor"

"Tamam"

 

Ayağa kalkıp kapıya yaklaştı. Yavaşça ittiğinde gözleri arkadaşına kaydı, yatakta oturuyordu. "Ekin" dedi genç kızın gözleri anında ona döndü.

 

Tebessüm edip eliyle yatağın kenarında bulunan sandalyeyi işaret edip oturmasını istedi. Ezgi tereddütsüz yaklaşıp oturdu.

 

"İyi misin?" diye sordu Ekin, arkadaşı son günlerde oldukça durgundu. Ezgi tek kelime etmeden kafasını olumlu anlamda sallamakla yetindi, konuştuğu anda kalbinden geçen her şeyi dile getirecekti.

 

"Mert" diye ekleyen arkadaşına döndü endişeli bakışları. "Kaçıyor."

 

Derin nefes aldı, sormasa da söylemese de arkadaşına merak ettiği her şeyi anlatacaktı. "Ömer hala ulaşmaya çalışıyor ama o her yolu kapatıyor."

 

Ezgi kafasını eğdi, avucunda duran telefonun ekranına baktı, hala Mert'in ismi duruyordu.

 

"Ezgi.. Mert'i geri getirebilecek tek kişi sensin."

 

Genç kızın şaşkın bakışları ona döndü, böyle bir şey mümkün değildi. Onun yüzünden gitmiş olamazdı.

 

"Ailesi de meraklanmaya başlamış, onlardan da kaçıyor ama hiçbir şeyi umursamıyor. Çünkü beklediği, istediği tek bir şey var"

 

Ezgi'nin gözleri arkadaşının gözleriyle buluştu, yanağına usulca bir damla yaş süzüldü. Adamı delice merak ediyordu, neredeydi, nasıldı.

 

"Ben.. Kolundan tutup getiremem"

 

Ekin'in gözleri büyüdü, arkadaşının yaşlı gözlerine baktı. Şaşkındı, arkadaşı aşık mı olmuştu?

"Sen geri dönmesini istiyor musun?"

 

Ezgi kafasını eğdi, kalbi hızla çarpıyordu. "Kendimi zorla sevdiremem"

 

"Ezgi.. Sen Mert'e-" sözü anında kesildi, bakışları Ezgi'nin bakışlarıyla buluştu.

 

"Bora'yı yeniden reddetme nedenimi biliyor musun?"

 

Ekin kafasını iki yana salladı, merakla dinliyordu.

 

"Ondan nefret ediyorum" Dedi Ezgi, zihninde sadece Mert vardı, yaptığı şeylere rağmen kalbinin böylesine çarpma nedeni olduğu için öfke doluydu.

 

"Ama.. İnsan nefret ettiği kişiyi neden merak eder?" diye ekledi, kafası da kalbi de gibi karmaşıktı.

 

Elini elini uzatıp elinin üzerine bıraktı, gözleri buluştu. "Mert seni seviyor"

 

Ezgi kafasını iki yana salladı, onca şeyden sonra buna kesinlikle inanmıyordu. Hisleri tek taraflıydı.

 

"Ömer söyledi, Mert seni gerçekten seviyor"

 

Kafasını yeniden olumsuz anlamda sallayıp ayağa kalktı, daha fazlasını duyup ikna olmak istemiyordu. "Onun bir oyununa daha yenik düşmeyeceğim"

 

Arkasını dönüp odadan çıktığında, Ekin sessizce onu izledi. Gözleri dolu doluydu, anlam veremiyordu. Hala şansı varken insanlar neden geri tepiyordu. Halbuki ne çok isterdi Ömer'iyle olabileceği bir şansa daha sahip olmayı.

 

Ömer içeri girdi, yüzünde tebessüm vardı. Elini genç kıza uzattı, "Hadi" dedi, Ekin gözlerine merakla bakıyor, anlam vermeye çalışıyordu. Eline karşılık verip tuttu, genç adam eğilip yatağın kenarında bulunan bir çift spor ayakkabıyı ayaklarının önüne bıraktı.

 

"Bir yere mi gideceğiz?" diye sordu, genç adam kafasıyla onayladı. "Evet biraz hava alacağız" dedi, ayakkabılarını giymesine yardımcı oldu.

 

Ayağa kalktığı anda iki kolundan tutup önüne dikildi. Gözlerinin içine endişeyle bakıyordu. "Yürüyebilecek misin?"

 

Ekin kafasını olumlu anlamda salladı, ayaklarında hala onu taşıyabilecek güç vardı. Yardımsız tek adım attı, genç adam rahatlatıcı bir soluk verip elini eline yaklaştırdı. Parmaklarını sıkıca birbirine kenetledi.

 

Bahçede ağır ağır adımlarla yürüyorlardı. Eleleydiler, bakışını genç adama çevirdi Ekin. "Bunu özlemiştim" dedi, yeniden elinden tutup yürümek en büyük hayallerinden biri olmuştu.

 

Genç adam parmaklarını sıktı, bıraktığı anda kaybedeceği hissine engel olamıyordu. Yüzünde gerçeklikten uzak bir tebessüm oluşturdu. "Bundan sonra hep böyle olacağız. Elini asla bırakmayacağım" dedi, Ekin bir şey diyemedi. Kalbinin orta yerinde büyük bir endişe vardı, birgün isteği dışında onu onsuzluğa mahkum edeceği gerçeği.

 

Elini iki dudağına yaklaştırıp öpücük kondurdu Ömer, gözlerini önüne çevirdiğinde bakışları birine kaydı. Genç biz kızla aralarında ufak bir bakışma gerçekleşti, kızın onlara yaklaştığını fark etti.

 

"Ömer" dedi genç kız, genç adam gözlerini kıstı. Bir yerlerden tanıyordu, zihnini zorlayıp kafasını salladı.

 

"Eylül" dedi karşılık olarak. Kızın yüzünde tebessüm oluştu, elini sıkmak için uzattı, genç adam boştaki eliyle karşılık verdi. Birkaç yıl önce bir sözleşme sırasında tanışmış, uzun bir süre de ortak olmuşlardı.

 

"Nasılsın? Kaza geçirdiğini duymuştum"

"İyiyim, sen nasılsın görüşmeyeli"

"Bende iyiyim, biliyorsun o zamanlarda da yurtdışına açılacağımı söylemiştim, başardım"

 

Yüzünde gülümseme ve zafer vardı, Ömer tebessüm etti. "Tebrik ederim"

 

Genç kız kafasıyla onaylayıp bakışını Ekin'e çevirdi. Sessizce ikisini izliyordu, ilk olarak yeşil gözlerine, sonra da sıkıca tutuşan ellerine baktı.

 

"Ekin.. Sen Ekin olmalısın" dedi biraz da kuşkuyla. Genç adam o günlerde genç kızdan sık sık söz etmiş, çevresindeki herkes onu görmeden tanımıştı.

 

Ömer'in yüzünde gülümseme vardı, arkadaşına döndü. "Evet, Ekin. Benim her şeyim." Diye açıkladı.

 

"Ben Eylül, Ömer'le bir süre beraber çalıştık." diyerek elini genç kıza uzattı, Ekin eline karşılık verip sıktı.

 

"Memnun oldum" demekle yetindi.

"Evlendiniz ve beni düğüne davet etmediniz değil mi? Hainsin Ömer" diyerek bakışlarını kısarak hızla genç adama çevirdi.

 

Ekin sessizdi, gözleri istem dışı da olsa dolu dolu olmuştu. O kadar zaman geçmişti ki, bunca engeli olmadığı bir geçmiş düşündü. Şimdiye çoktan evlenmiş olurlardı.

 

Elini yavaşça genç adamın elinden ayırmaya çalıştı, Ömer fark edip daha da sıkı tuttu. Bunu yapmasına, elini elinden uzak tutmasına izin vermeyecekti

 

"Bebek.." Dedi Eylül, gözlerini genç kıza çevirdi. "Bebeğiniz de oldu mu? Ömer o sıralarda bile onun hayalini dile getiriyordu"

 

Ekin kafasını yavaşça iki yana salladı, akmak için direnen gözlerine hakim olmaya zorlanıyordu. Genç adam bakışını yavaşça ona çevirdi, durumu çok iyi anlıyordu.

 

Derin nefes alıp Eylül'e döndü, "Özür dilerim, gitmeliyiz"

 

Arkasını döndü, onun gözden kaybolduğundan emin olduğu anda genç kızı banklardan birine oturtup yanına oturdu.

 

Elini çenesine bırakıp bakışlarını sabitledi, baş parmağıyla yanağındaki tek yaşı sildi. "Meleğim" dedi, Ekin tek kelime edecek gücü bulamıyordu. Sessizliği seçti, kafasını yavaşça adamın omzuna dayadı.

 

Ömer elinden sıkıca tuttu, bakışlarını önüne çevirdi. "Yorulduysan hemen odaya dönelim"

 

Ekin kafasını yavaşça iki yana salladı, "Biraz daha kalalım" gözünden bir damla yaş adamın görmeyeceğinden emin olarak süzüldü.

 

"Gerçekten.." Dedi, sustu. Ömer bakışını ona çevirdi, sadece kafasını ve saçlarını görebiliyordu.

 

"Gerçekten şimdiye bebeğimiz olur muydu?"

 

Kaza sonrasını düşünüyordu, bir yıldan fazla bir zaman geçmişti. O süreçte genç adamla evlenmiş, belki de dünyaya bir can getirmiş olur muydu?

 

"Bilmem" dedi genç adam, kelimeleri oldukça dikkatle seçiyordu.

 

"Umut mu Hayal mi önce olurdu?"

 

Ömer kafasını yavaşça iki yana salladı, verecek bir cevabı yoktu. Onu üzmekten delice korkuyordu.

 

"Önce Umut doğsun isterdim, sana benzemeliydi."

"Ben belki büyüdüğünü göremeyecektim ama sen ona yokluğumu hissettirmeyecek eşsiz bir baba olurdun"

 

Genç adam yanağına bir damla yaşın süzüldüğünü hissetti, "Böyle şeyler söyleme" dedi, onsuzluğun düşüncesi bile canını yakıyordu.

 

Genç kız derin nefes aldı, "Sana bir daha hasta olmayacağıma dair söz vermiştim."

 

Ömer kafasını olumlu anlamda yavaşça salladı. "Sözlerimi tutamıyorum, özür dilerim" dedi yanağına usulca bir damla yaş süzüldü.

 

Genç adam daha fazla direnemedi, geriye çekilip gözlerini gözlerine sabitledi. Yanakları yaşla doluydu, artık ağlama isteğine engel olamıyordu. Onsuz nasıl yaşardı, nasıl nefes alırdı ve nasıl yokluğuna alışırdı?

 

"Yapma.." Dedi Ekin, elini sakallarının üzerine bırakıp gözyaşlarını silmeye çalıştı.

 

"Ben..." Dedi Ömer titrek sesiyle. Suçluydu, onu bunca zaman hatırlamadığı için, bir yıl sonra gelebildiği için.

 

"Sana çok geç kaldım, değil mi?"

 

Ekin kafasını yavaşça iki yana salladı, son nefesini vermeden onu hatırlamış, elinden yeniden tutabilmiş, Meleğim dediğini duyabilmişti, gerisi önemli değildi. Sonsuzluğa gittiği yolda gözü açık kalmayacaktı.

 

"Hayat ikimize de ikinci bir şansı verdi ama tek bir farkla; sana yaşaman, bana ise veda edebilmem için."

 

Genç adamın yanakları yaşla doluydu, kafasını hızla iki yana sallayıp kollarını genç kıza sıkıca sardı. Onu bırakmayacak, elinden kayıp gitmesine izin vermecekti.

 

"Hayır, hayır bana veda etmeyeceksin. Daha benim karım, çocuklarımın da annesi olacaksın"

 

Ekin'in gözleri dolu doluydu, yavaşça geriye çekildi. "Dinlenmek istiyorum" dedi, Ömer hızla ayağa kalktı. Onu daha fazla yormak istemiyordu.

 

.... 

Bakışlarını Ekin'e çevirdi Ömer, gözleri kapalıydı. Uyuduğundan emin olup ayağa kalktı, "Ezgi" dedi, arkadaki koltukta oturan Ezgi'nin gözleri ona döndü.

 

"Bir yere uğramam gerekiyor"

"Tamam, aklın kalmasın. Ben burada olacağım."

"Bir sorun olursa beni hemen aramanı istiyorum."

"Tamam merak etme"

 

Yatağa yaklaştı, genç kızın alnına ufak bir öpücük kondurup Ezgi'ye eş salladıktan sonra hızlı adımlarla dışarı çıktı.

 

.... 

Koridora giriş yaptı Ömer, dönebilmek için işlerini aceleyle halletmişti. Ezgi'nin gözleri adım sesleriyle ona döndü, yüzünde koca bir şaşkınlık ve tebessüm oluştu.

 

Genç oldukça şık ve bakımlıydı, sakallarını ve saçlarını düzenlemişti. Krem renk keten bir pantolon, altında beyaz bir tişörtün bulunduğu açık mavi bir ceket üzerine çekmişti. Düğmeleri tamamen açıktı.

 

"Bu ne şıklık?" dedi Ezgi, genç adam tebessüm etti. "Ekin nasıl?"

"Uyuyor hala"

"Ailesi geldi mi?"

"Evet, herkes burada. Ali'yi kantine götürmüşlerdi"

 

Genç adam kafasını onaylayarak salladığında bir ses ulaştı kulağına. "Ömer Abi!" gerideydi.

 

Bakışını çevirince küçük çocuğu gördü, Ali annesinin elini bırakıp hızla yanına koştu. Ömer gülümseyerek önüne eğilip kucağına aldı.

 

"Nasılsın bakalım?"

"İyiyim, ablamı görmeye geldim ben"

"İyi yaptın" diyerek bakışlarını genç kızın anne babasına çevirdi. Yüzünde çekingenlik olsa da kalbi hızla çarpıyordu.

 

"Ben uyandığında Ekin'e bir soru soracağım" dedi, elini ceketinin cebine bırakıp kırmızı ufak bir kutu çıkardı. Ezgi heyecanla gülümsedi, "Yüzük!" dedi, Asiye Hanım buruk tebessümle kafasını olumlu anlamda salladı.

 

Ömer rahatlayıp arkasını döndü, Ali'yi yere indirip elinden tuttu. Kapıyı yavaşça aralayıp bakışlarını yatağa çevirdiğinde genç kızın hareket ettiğini gördü.

 

"Abla!" dedi Ali, hızla içeri girdi. Genç kız gözlerini kardeşine çevirdi, doğrulmaya çalışınca Ömer hızla yaklaşıp destek oldu. Yatağın başlığını kaldırıp yastığı sırtına bıraktı, küçük çocuğu ablasının yatağının kenarına oturttu. İki kardeş sıkı sarıldı.

 

"Abla ben seni çok özledim"

"Bende çok özledim birtanem"

"Annem beni her geldiğinde getirmiyor" dedi yüzünü asmıştı. Genç kız elini yanağına bırakıp yavaşça okşadı. "Okula gitmen gerekiyor"

 

Küçük çocuk kafasını olunlu anlamda salladı, genç kızın gözleri Ömer'e döndü. Yanında ayakta durmuştu, baştan aşağı dikkatle süzdü. Yüzünde ufak bir tebessüm belirdi, ceket ona çok yakışıyordu.

 

"Beni kızdırmak için mi böyle hazırlandın?" kıskançlık güçsüzlüğüne rağmen onu ele geçirmişti. Hastanede yüzlerce hasta yakını ve güzel hemşire vardı.

 

Ali, Ezgi'nin indirmesiyle yataktan uzaklaşıp anne babasına yaklaştı. Ömer genç kıza yaklaştı, önce alnına ufak bir öpücük kondurdu.

 

Yatağın kenarına oturup ellerini sıkıca tuttu. "Meleğim" dedi, herkes heyecanla beklerken Ekin merak doluydu. Bir şeyler olduğunu seziyor, anlayamıyordu.

 

Elinin tersini iki dudağına yaklaştırıp ufak bir öpücük kondurdu genç adam, bir elini ceketinin iç cebine bırakıp kutuyu çıkardı. Kapağını yavaşça açtı, iki alyans vardı içerisinde.

 

Genç kızın gözleri şaşkınlıkla büyüdü, kalbi hızla çarpmaya başlamıştı. "Benimle evlenir misin? Bana herkesin önünde ikinci defa evet der misin?"

 

Sessizce durdu Ekin, zihninde önceki teklifi vardı. Şartlar ve durumlar şimdikinden çok farklıydı. Ailelerin engeli vardı ama hiç umursamadan evet demişti.

 

Alt dudağını ısırdı, bu defa her şeyi tam tersiydi. Anne babası onaylayan bakışlarla onları izliyordu ama hastaydı. O kadar hastaydı ki her an veda edebilirdi.

 

Gözleri dolu dolu oldu, yanaklarına yaşlar süzülmeye başladı. Kutuya yavaşça dokunup kapağını kapattı, kalbine hüküm süren acıyı belli etmemeye gayret ediyordu.

 

"Yapamam.." Dedi, ona bunu yapamazdı. Ölüme doğru giderken genç adamı böylesine yıkamaz, olmayacak bir evliliğin hayalini kurdurtamazdı.

 

Oy ve yorumları eksik etmeyelim 😘❤️

Loading...
0%