Yeni Üyelik
35.
Bölüm

34.Bölüm: Gidiş

@mlkshnn

Genç kızın gözleri şaşkınlıkla büyüdü, kalbi hızla çarpmaya başlamıştı. "Benimle evlenir misin? Bana herkesin önünde ikinci defa evet der misin?"

 

Sessizce durdu Ekin, zihninde önceki teklifi vardı. Şartlar ve durumlar şimdikinden çok farklıydı. Ailelerin engeli vardı ama hiç umursamadan evet demişti.

 

Alt dudağını ısırdı, bu defa her şey tam tersiydi. Anne babası onaylayan bakışlarla onları izliyordu ama hastaydı. O kadar hastaydı ki her an hayata da onlara da veda edebilirdi.

 

Gözleri dolu dolu oldu, yanaklarına yaşlar süzülmeye başladı. Kutuya yavaşça dokunup kapağını kapattı, kalbine hüküm süren acıyı belli etmemeye gayret ediyordu.

 

"Yapamam.." Dedi, ona bunu yapamazdı. Ölüme doğru giderken genç adamı böylesine yıkamaz, olmayacak bir evliliğin hayalini kurdurtamazdı.

 

"Meleğim" dedi Ömer, dolu olan gözleriyle. "Karım olmanı istiyorum"

 

Genç kız kafasını yavaşça iki yana salladı, Ezgi hızla ayağa kalktı. Küçük çocuğun elinden tuttu, onu olabildiğince bu ortamdan uzak tutmaya çalışıyordu.

 

"Hadi Aliciğim, kantinden sana içecek alalım"

 

Odadan çıktığı anda, Ekin süzülmek için çaba gösteren gözlerine izin verdi. Bir yağmur misali yaşlar tek tek süzülmeye başladı.

 

"Benimle evlenmeyi nasıl düşünürsün?" diye sordu, gözlerini genç adamın gözlerine çevirmişti.

 

Ona asla normal bir evlilik veremeyecekti..

 

Hiçbir zaman aynı evi paylaşamayacaklardı, son zamanlarda tek evi bu hastane odasıydı.

 

Ona hiçbir zaman yemek yapamayacaktı, ayakta durmak bile zor geliyordu.

 

Ona bir bebek veremeyecek, baba yapamayacaktı. Ağır ilaçları ve tedavisi bunu kesinlikle mümkün kılmıyordu.

 

"Sana.." deyip sustu, elini adamın sakallarının üzerinde gezdirdi. "Sana beklediğin hiçbir şeyi veremeyeceğim."

 

Genç adam yanağındaki eli sıkıca tuttu, kafasını iki yana salladı. İstediği tek şey, bir ömür yanında olmasıydı. Gerisi umurunda bile değildi.

 

"Ben sadece seni istedim"

 

Ekin kafasını yavaşça iki yana salladı, ona bunu yapmayacaktı. Böyle bir evliliğe mahkum etmeye hakkı yoktu, o baba olmayı da normal bir evlilikle yuva kurmayı da hak ediyordu.

 

Yanaklarına yaşların süzüldüğünü hissetti Ömer, yanına yaklaştı. Sarılmak için kollarını açtığında, genç kız izin vermedi. Yatağa yatıp sırtını döndü.

 

Genç adam müdahale etmek, yakın olmak adına ayağa kalktığında bakışları Murat Bey'le buluştu. "Dinlenmesine izin vermelisin"

 

Derin bir nefes aldı Ömer, aklını da kalbini de geride bırakıp ailesiyle birlikte odadan çıkmak zorunda kaldı. Kapı yavaşça kapandığı anda genç kızın hıçkırıklarla ağlayışı odanın içerisinde yankılandı.

 

.... 

Bir rüyanın içerisindeydi Ekin, saatlerdir aralıksız uyuyor, uyanmamak için direniyordu.

 

Ormanı andıran, rengarenk çiçeklerle kaplı bir bahçedeydi. Giriş ve çıkışa dair tek bir yol vardı, yolun sonu ise koca bir kapıya çıkıyordu.

 

Genç kız uzun yolda attığı her adımda duruyor, önüne çıkan çiçekleri kokluyordu. Yüzünde tebessüm vardı, sırtından koca koca yükler kalkmış, tamamen sağlığına kavuşmuş misali mutluydu.

 

Bir ses ulaştı o anda geriden kulağına. "Aşkım" diyordu. Hızla kafasını geriye çevirdi, gözleri adamın bir çift siyahına kaydı.

 

"Aşkım" dedi karşılık olarak fısıltıyla. Kalbinin heyecanla çarpmaya başladı, onu uzun zamandır görmemiş gibi özlemle bakıyordu.

 

Bedenini o yöne çevirdi, önlerinde yaklaşık on metrelik mesafe vardı. Yaklaşmak, boynuna sarılmak istedi. Ayağının birini adım atmak adına kaldırdı, garip bir şekilde yeniden indirmek zorunda kaldı. İlerleyemiyordu.

 

Bir daha ayağını kaldırdı, yeniden başarısız oldu. Yüzü asıldı, kafasını ayaklarına eğdi. Hareket ettirmeye çalıştı, o yöne yürümeyi mümkün görünmüyordu.

 

Gözleri dolu oldu oldu, yardım istemek adına bakışlarını yeniden genç adamın olduğu yere çevirdi, yoktu. Ömer kaybolmuştu.

 

Hızla gözlerini araladı Ekin, kalbi hızla çarpıyordu. Bulunduğu yeri anlamlandırmaya çalıştı, hastanedeki odasında ve yatağındaydı.

 

Uyumak için çırpınan bedenine ve kolundaki serumun da gücüne yenik düşüp yeniden gözlerini kapadı.

 

.....

Evinin küçük salonunda, bir koltukta uyumaya çalışıyordu Bora, tutsak ettiği kız bir saniye gözlerini kapatmasına izin vermemişti. Uyumak üzere olduğu her anda Deren ya çığlık çığlığa ona seslenmiş uyandırmıştı.

 

Dakikalardır sessizdi, sonunda onunda uyumuş olduğunu düşünüyordu. Pozisyonunu düzeltip yan döndü, koca bir esneme sonrası gözlerini kapattığı anda kulağına yine sesler ulaştı. Odanın kapısı tekmeleniyordu.

 

Gözlerini saydırarak açıp ayağa kalktı. Daha yaklaşıp kapıyı öfkeyle açtı, genç kızı gördü. Ayaklarını bağlardan kurtarmış gözlerine bakıyordu.

 

"Yine ne istiyorsun baş belası!?" dedi genç adam, uykulu gözleriyle.

 

Genç kız gözlerini kıstı, onu burada tuttuğu için pişman etmeye kararlıydı. "Beni daha ne kadar burada tutacaksın?" diye sordu,

 

Kafasını iki yana salladı Bora, bundan emin değildi. İlk fırsatta Ezgi'yi yeniden aralayıp haber vermeliydi. Bir defa aramış, ondan da ulaşamamıştı.

 

"Bilmem, görüştüreceğim kişiye ulaşmaya çalışıyorum."

"Kimle ve neden? Ne istiyor benden?"

 

Omuz silkti genç adam, bu konuda hiçbir fikri yoktu. O sadece istenileni yerine getirmişti. "Bilmem, görünce ona sorarsın."

 

İkisi de oldukça sakin konuşuyorlardı. Bakışlarını dış kapıya çevirdi Deren, kilidi üzerindeydi. Alt dudağını ısırıp genç adama baktı. "Lavaboya gitmem gerek"

 

Bora bakışları lavaboyu işaret etti, Deren bağlı olan ellerini kaldırdı, "Önce bunları açman gerekmiyor mu?"

"Doğru, tamam. Acele et"

 

Ellerindeki bağı yavaşça açtı Bora, Deren lavabonun olduğu tarafa iki adım atıp hızla yön değiştirerek kapıya koştu.

 

Genç adamın gözleri büyüdü, son gücüyle arkasından koşup kapıya yetiştiği an kolundan tuttu.

 

"Bırak beni!! Yardım edin, kimse yok mu!!!"

 

Genç adam bir yandan bir eliyle ağzını kapatmaya çalışıyor, bir yandan da onu odaya doğru ilerletiyordu.

 

Deren bir nefes aldı, tüm gücünü toplayıp adamın dizine sert bir tekme geçirdi. "Ahh!" dedi Bora acı bir haykırışla.

 

Hızla itiş kakış modunda odaya getirdi, sandalyeye oturtmaya çalışırken Deren'in ayağa takıldı yere düştü, Bora da tam üstüne kapaklandı.

 

Yerde, üst üste ve göz göze geldiler. Genç kız alt dudağını ısırıp bakışlarını gözlerinden ayırarak dizine sert bir tekme daha geçirdi.

 

Genç adam acıyla doğruldu, öfkelenmişti. "Baş belası! Bundan sonra lavaboya gitmene bile izin yok!!" diyerek hızla kızın ellerini ayaklarını bağlayıp yatağın üzerine bıraktığı gibi odadan çıktı, kapıyı da iki defa üst üste kilitledi.

 

.... 

Israrla çalan telefonunun sesiyle araladı Ezgi gözlerini, gecenin yarısıydı. Kendine gelmeye çalıştı, etrafa bakındı, odasındaydı. Geceydi be telefonu ısrarla çalıyordu. Koca bir endişe sardı her yanını, arkadaşına bir şey olmuştu?

 

Apar topar dolu gözleriyle ayağa kalktı, karşısındaki dolabın üzerinde şarjdaydı. Hızla eline alıp ekrana baktığında, 'özel numara' yazdığını gördü.

 

Rahatlayıcı bir soluk verip kulağına yaklaştırdı, "Alo" derin bir sessizlik vardı ciğer uçta. Sadece ara ara da olsa bir nefes duyuluyordu.

 

Genç kız şaşırdı, ekrana nşr kez daha bakıp kulağına yeniden bıraktı. "Alo, kimsin?" dedi, telefon kapandı. Merakla yerine bırakıp yatağa oturdu.

 

.....

Gözlerini yavaşça araladı Ekin, ilaçların etkisi azalmış, kendine gelmesini sağlamıştı. Bitkin bakışları genç adama kaydı, sessizce başucunda durmuştu. Bir eli, elini avuçlamıştı.

 

Gözlerinin dolduğunu hissetti genç kız, gözlerini her araladığını onu böyle beklerken görmüştü. Bir sandalyenin üzerinde geçiyordu günleri, kötü hissetti. Ona bunu yapmaya hakkı yoktu, hastanede böyle perişan edemezdi.

 

Elini yavaşça elinin arasından çektiğinde, genç adam hızla ona döndü. Gözlerinde endişe vardı, saatlerdir kendine gelişini bekliyordu.

 

"Meleğim.. İyi misin?" diye sordu, hızla alnına bir öpücük kondurdu.

 

"Gidersen..."dedi Ekin zorlukla. "Gidersen daha iyi olacağım"

 

"Ne?" dedi genç adam, anlam vermeye çalışıyordu. Elini tutmak istedi, genç kız geriye çekti.

 

"Seni.. Görmek istemiyorum" bakışlarını gözlerinden hızla ayırdı. Kalbine karşı çıkmaya çalışıyordu.

 

"Ne? Görmek istemiyor musun?"

"Evet, git.. Hemen."

 

Ömer şaşkınlıkla kafasını iki yana salladı, onu hiçbir gün buradan uzaklaştıramazdı.

 

"Hayır, neden böyle bir şey istiyorsun? Hiçbir yere gitmeyeceğim."

 

Yanağına hızla yaşlar süzüldü genç kızın, onu görmek isteyen kalbine oldukça zor hükmediyordu. Elini yavaşça başının üzerine bıraktı. "Git.. Lütfen. Sen burada oldukça başım çok kötü ağrıyor"

 

"Hayır, hayır seni bırakıp nereye giderim?"

"Git dedim, git!"

 

Gözyaşlarına rağmen sesini yükseltti, bir an önce onu buradan uzak tutmak istiyordu. Gün geçtikçe durumu kötüye gidiyordu, onu bu duruma şahit yapıp hafızasına ekleyemezdi.

 

"Meleğim.." Dedi vazgeçirmek adına. "Bana meleğim demeyi bırak!"

"Tamam, tamam sakin ol. Ne istersen yapacağım" endişe doluydu, kötüleşmesinin korkusunu yaşıyordu.

 

Ayağa kalktı, kapıya yaklaşınca kulağına birkaç kelime daha ulaştı. "Bir daha gelme." Kalbinin orta yerine büyük bir sıkıntı hakim oldu, nasıl uzak durabilecekti?

 

Koridora geçip oturdu, Ezgi duruyordu kapının tam önünde. Arkadaşını ziyarete geldiği anda olanlara şahit olmuştu. Yüzük asık ve öfkeliydi. Odaya girip kapıyı örttü, "Aferin, çok güzel bir şey yaptın" dedi, ellerini birbirine çırpıp alkışladı.

 

"Yeteneğine de hayran kaldım, tebrik ederim. Çok iyi oynadın"

 

Ekin kafasını yastıkla buluşturdu, "Rol değildi" dedi zorlukla.

 

Ezgi kafasıyla onayladı, sandalyeyi yatağa yaklaştırıp oturdu. "Ama bir şeyi çok merak ediyorum." Dedi, Ekin'in gözleri ona döndü.

 

"Onu odadan kovunca vicdanın rahatladı mı? Yani şimdi kendini daha iyi mi hissediyorsun?"

 

Genç kız kafasını eğdi, bakışlarını arkadaşından ayırdı. Onu odadan kovduğu ilk anda kötü hissetmişti.

 

"Ama unuttuğun bir şey var Ekin. Sen onu odadan kovsan, kapıda bekleyecek. Kapıdan kovsan, bahçede bekleyecek. O seni bırakıp hiçbir yere gitmez."

 

Cevap vermedi Ekin, kelimeler boğazında düğümlenmişti. Gözleri dolu doluydu, yavaşça sırtını arkadaşına döndü.

 

"O senin için tüm ailesinden vazgeçti. Sen nasıl bu kadar acımasız olabiliyorsun?"

 

Genç kız yavaşça ona döndü, yüzünde şaşkınlık barındıran bir ifade vardı. Genç adam ailesinden vazgeçtiğini hiç söylememişti.

 

Derin bir nefes verdi, yaş süzülen gözleri arkadaşınınkilerle buluştu.

 

"Ben.. Kötüye gidiyorum, fark etmiyor musun? Ayağa bile kalkmakta zorlanıyorum." Dedi, yanakları yaşla doldu, Ezgi'nin de anında yanağına yaş süzüldü. Farkındaydı, geçen her gün arkadaşının ömründen ve sağlığından alıyordu.

 

"Onun bir suçu yok." Dedi Ezgi zorlukla.

 

Ekin kafasını hızla iki yana salladı, kesinlikle böyle bir şeyi düşünmüyordu. "Elbette yok. Ama o değişiyor, yüzünde artık hep endişe var. Benim Ömer'im böyle değildi, her şeye rağmen gülerdi, şimdi ise hep üzgün. Geceleri de uyuyamıyor, bu odada harap oldu. "

 

Ezgi gözlerinden süzülen yaşları elinin tersiyle sildi. "Sen onu buradan kovunca, mutlu mu olacak sanıyorsun? Seni göremediği, yanında olamadığı için daha çok endişelenecek."

 

Derin nefes aldı, kararlıydı, onu ikna etmeden odadan çıkmayacaktı.

 

"Senin için çırpınışını görmüyor musun? Onu gülümseten tek şey, senin gülümseyişin."

 

Ekin'in yanağına yaşlar süzüldü, hep sonrasını düşünüyordu. Bir gün hayata veda etmek zorunda kaldığında, genç adamın zihninde bu hasta hali kalacaktı.

 

"Beni böyle hatırlamasını istemiyorum" dedi, Ezgi kafasını iki yana salladı.

 

"Mutlu ol Ekin, her şeye rağmen gül ve onun da gülümsemesine sebep ol. Umutlu ol, hangimiz ne kadar yaşayacağımızı biliyoruz ki? Niye geriye kalan ömrümüzü umutsuzlukla geçirelim."

 

Arkadaşının gözlerine bakıyordu Ekin, söylediği her şeyde hastalığını hatırlasa da hak veriyordu. Yavaşça kolundaki serumu çıkardı, zorlukla da olsa ayağa kalktı.

 

Duvara tutunarak odanın kapısını açtı, koridora attığı ilk adımda Ömer'in gözleri ona kaydı. Hızla ayağa kalkıp durdu, yaklaşmaya cesareti yoktu.

 

"Seni.. Şimdiden özledim" dedi, genç adamın yüzünde koca bir tebessüm oluştu. Tek kelime etmeden yaklaşıp kollarını boynuna sıkıca doladı.

 

Dikkatle de olsa ayaklarını yerden kesip koridorun orta yerinde döndürdü. Kafasını saçlarına gömüp kokusunu içine çekti, varlığına, hala yanında oluşuna binlerce şükür etti.

 

.... 

Gözlerini araladı Bora, sonunda güzel bir uyku çekebilmişti. Saatlerdir genç kız onu hiç rahatsız etmemişti, rahatlamış hissediyordu.

 

Ayağa kalktı, sessiz adımlarla odaya yaklaştı. Kilidi açıp kapıyı itti, gözleri yatağa kaydı. Genç kız yan posizyondaydı, elleri ve ayakları bağlı, gözleri açıktı.

 

"Aferin" dedi Bora, sonunda uslanmıştı.

 

Deren gözlerini zorlukla ona çevirdi, tüm bedeni karın içindeymiş gibi titriyordu. "Üstümü... örtebilir misin?" diye sordu zar zor.

 

Genç adam merakla gözlerini kısıp yanına yaklaştı. "Üşüyor musun?" diye sordu. Genç kız kafasını olumlu anlamda salladı, gece boyunca boş odanın içerisinde soğuğu hissetmişti.

 

Arkasını dönüp köşedeki battaniyeyi eline aldı, kızın önüne eğilip örttüğünde titremeye başladığını fark etti. "Bir tane daha.." Dedi Deren, tüm bedeni soğukla savaşıyordu.

 

Bora şaşkınlıkla önüne eğildi, böyle üşüyor olması normal olamazdı. Elini yavaşça yüzüne bıraktı, gözleri büyüdü. Oldukça sıcaktı.

 

"Yanıyorsun" dedi, gözlerine baktı. Hızla ayağa kalktı, alt dudağını ısırıp bakışlarını odada gezdirdi. Onun için gerekli her şeyi bırakmıştı fakat ellerini bağladığı için kullanması mümkün olmamış, geceyi üşüyerek geçirmişti.

 

Hızla önce ayaklarını sonra da ellerini açtı, battaniyeyi üstünden kaldırdı. "Bekle beni, çaresine bakacağım."

 

Odadan çıkıp telefonunu çıkardı, internetten "Ateş nasıl düşürülür?" yazıp arama motoruna tıkladı. Karşısına çıkan seçeneklere baktı, ilaç yoktu, bu durumda duş aldırması mümkün değildi.

 

Üçüncü maddede soğuk bir bez ile vücut ısısını düşürmek yazıyordu, hızla arkasını döndü. Önce odaya girip battsniyeyi kaldırdı. "Üşüyorum" diyen kızın gözlerine baktı, "Olmaz, bu durumda örtmemeliymişiz"

 

Kendi odasına geçip dolaplardan birinde küçük bir havlu buldu, musluğu açıp soğuk suyla iyice ıslatıp genç kızın odasına yürüdü.

 

Sessizce içeri girdi, gözleri yatağa kaydı. Genç kız yan pozisyonda kendinden geçmiş şekilde uyuyordu. Yavaşça yaklaşıp önüne oturdu, elindeki havluyu kızın alnına bıraktı.

 

Endişe doluydu, nasıl olur da ellerini bağlarken gecenin soğuğunu düşünememişti?

 

..... 

Gözlerini yavaşça araladı genç kız, gecenin bir vaktiydi. Oda oldukça karanlıktı, son zamanlarda karanlık ve sessizlik onu korkutuyordu.

 

"Ömer" dedi fısıltıyla, genç adam elinden sıkıca tutarak yatağına kenarındaki sandalyede oturmuştu. Kafasını yatağa bırakmış, sabahı bekliyordu.

 

Duyduğu sesle hızla doğruldu, "Meleğim" dedi, genç kız karanlığa rağmen ona döndü. "Işığı açar mısın?"

 

Hızla ayağa kalkıp ışığı açtı Ömer, "Böyle uyuyabilecek misin?"

 

Ekin kafasını zorlukla olumlu anlamda salladı, "Uyuduğumda da kapatma."

"Tamam meleğim" dedi, yeniden saldayeye oturup elini tutunca, Ekin gücünü toplayıp yatakta kenara kaydı.

 

"Yanıma gel"

 

Genç adam itiraz etmeden yanına yaklaştı, yatağa girip kafasını yastıkla buluşturdu. Genç kız başını göğsüne dayadı, Ömer kollarını sıkıca sardı.

 

"İyi misin böyle?"

"Çok"

 

Kafasının üst kısmına öpücük kondurdu, saçlarını kokladı. "Sana bir hikaye anlatmamı ister misin?"

 

Genç kızın yüzünde ufak bir tebessüm belirdi, "Hikaye mi?"

"Evet Meleğim, kendi yazdığım bir tane. İster misin?"

"Evet" dedi koca bir esnemeyle.

 

Derin bir nefes aldı Ömer, bir elinden de sıkıca tuttu. "Bir varmış bir yokmuş, çok eski bir zamanda dünyaya cennetten bir melek gönderilmiş. Öylesine güzel ve eşsizmiş ki yeşil gözlerini gören herkes anında aşık oluyormuş. Bir gün bilinmeyen bir diyarda tek başına gezinirken bir prensle karşı karşıya kalkmış. Bu prens ilk gördüğü anda ona delice tutulmuş, 'Meleğim' demiş."

 

Genç kızın yüzünde ufak bir tebessüm belirdi, gözleri kapanmak için direniyordu. "Prens onu öyle çok sevmiş ki görüşmeler yetersiz gelmeye başlamış. Artık evlenmek, onunla bir ömür geçirmek istemiş. Ve bir gün önünde diz çöküp evlenme teklif etmiş."

 

Ekin kafasını kaldırıp adamın gözlerine baktı, merak doluydu. "Kabul etmiş mi?"

"Etmiş tabii"

"Evlenebilmişler mi peki?"

 

Kafasını olumlu anlamda salladı genç adam, "Evet, günlerce eğlenceler düzenlenmiş. 40 gün 40 gece onların evliliği kutlanmış. Aylar sonra bir de bebek dünyaya gelmiş."

 

Ekin merak doluydu, uyumak için direnen gözlerine rağmen sessizce dinliyordu. "Kız mı erkek mi?"

"Erkek" dedi Ömer, gözlerini genç kızın gözlerine çevirdi.

 

"İsmi Umut, onların en büyük umudu. Aylar sonra bir bebek daha olmuş, aileleri zaman geçtikçe daha da büyümüş ve bir ömür mutlu mesut yaşamışlar."

 

Gözlerini kıstı Ekin, kafasını yavaşça iki yana sallayıp gözlerine baktı. "Hikayeni beğenmedim"

"Neden meleğim?"

"Hiç mi kötü biri yoktu? Hiç mi kimse engel olmadı?"

 

Ömer dudaklarını kafasının üst kısmına bastırdı, "Aşkları öyle güçlüydü ki, aralarına girmeye çalışan, engel olmak isteyen hiç kimsenin gücü buna yetmedi."

 

Derin nefes aldı, "Aksine olumsuzluklar, onları da aşklarını da daha güçlü kıldı"

 

Bakışını yavaşça eğdi, genç kızın düzenli nefesini hissediyordu. Derin bir uykuda olduğunu gördü, daha fazla direnememişti.

 

Pozisyonunu bozmamaya dikkat ederek elini yatağın kenarındaki pikeye uzattı, yavaşça üzerine örtüp kollarını daha sıkı sardı.

 

"Geçecek.. Hepsi geçecek meleğim. Geçtiğinde de çok daha güçlü olacağız."

 

...

Günün ilk ışıkları genç adamın yüzüne vuruyordu, gözlerini yavaşça araladı. Bakışlarını yatağa çevirdi, yanı boştu.

 

"Meleğim" dedi, hızla ayağa kalktı. Seruma baktı, yarımdı. Ucu yere sarkıyordu.

 

Önce lavabo kapısını tıkladı, ses gelmeyince açtı. Boştu. Hızla koridora çıktı, her köşeye dikkatle bakıp hemşireye yaklaştı.

 

"Ekin.. yok. Gördünüz mü?"

 

Hemşire şaşkınlıkla duraksadı, "Yok mu? Sabah doğru serumunu yenilemiştim."

"Nerede o zaman? Nereye gitti?"

 

Koca bir endişe sardı her yanını, hızla Ezgi'nin ismini telefonunda tuşlayıp kulağına bıraktı, duyduğu tek ses 'aradığınız kişiye ulaşılamıyor' oldu.

 

Elini ensesine bırakıp sertçe ovdu, merak ve endişe doluydu. Nereye gidebilirdi? Durumu böyle vahimken nasıl hastaneden uzaklaşabilirdi?

 

Kafasını iki yana sallayıp koridordaki tüm odaları tek tek kontrol etmeye başladı, ardından tüm koridorları gezip bahçeye koştu.

 

"Hayır.. Hayır aşkım. Bunu bana yapmış olamazsın."

 

Endişe doluydu, ondan uzaklaşmak adına tedaviyi bırakıp gizlice hastaneden ayrılamazdı, hayır bunu kesinlikle böyle bir durumda yapamazdı.

 

Kalabalığın hakim olduğu bahçede, her köşeye bakarken kendini suçlamaktan vazgeçemiyordu. Dediğini yapıp hastaneden gitseydi, belki de böyle bir çare bulmayacak, tedaviyi bırakmayacaktı.

 

.... 

Oy ve yorumları eksik etmeyelim ❤️

Loading...
0%