Yeni Üyelik
36.
Bölüm

35.Bölüm: En büyük dilek

@mlkshnn

"Hayır.. Hayır aşkım. Bunu bana yapmış olamazsın."

 

Endişe doluydu, ondan uzaklaşmak adına tedaviyi bırakıp gizlice hastaneden ayrılamazdı, hayır bunu kesinlikle böyle bir durumda yapamazdı.

 

Kalabalığın hakim olduğu bahçede, her köşeye bakarken kendini suçlamaktan vazgeçemiyordu. Dediğini yapıp hastaneden gitseydi, belki de böyle bir çare bulmayacak, tedaviyi bırakmayacaktı.

 

Koşar adımları bahçenin her ucunu bucağını ararken çocuk parkının olduğu kısımda durdu. Gözleri sadece birkaç küçük çocuğun bulunduğu yere kaydı, genç kız yanlarındaydı. Solgun yüzünde tebessüm vardı, onlara bir şeyler anlatmaya çalışıyordu.

 

Genç adam derin bir soluk verip o yöne doğru ağır adımlar attı. "Hasta mısın sen abla?" diye soran çocuklardan erkek olanın sesini duydu.

 

"Birazcık" diye cevap verdi Ekin, "Sana iğne mi yaptılar?" diye sordu kız olan. Ekin tebessüm etti, artık canını delice yakışlarını bile hissetmiyordu, vücudu tamamen alışmıştı. "Evet ama hiç acımadı" dedi.

 

Ömer sessizce dinliyordu, parkı net görebileceği bir köşe aradı, bir bank gördü. Müdahale etmeden oraya yaklaştığında Ezgi'yi gördü. Yavaşça yanına oturdu, genç kızın bskılakrı ona döndü, gözlerinde gördüğü tek ifade endişe ve telaşrı. Tedaviyi bıraktığını düşünmek aklını başından almıştı.

 

"Ömer" dedi Ezgi, "İyi misin?" diye ekledi.

 

Genç adam kafasını eğdi, kafasını ellerinin arasına alıp derin bir nefes verdi. "Gitti sandım.. Çok korktum." Dedi.

 

Ezgi elini omzunun üzerine bıraktı, yüzünde buruk bir ifade vardı. Sabahın erken vaktinde arkadaşını ziyarete geldiğinde, hava alma isteğini reddememiş, ona bahçeye kadar eşlik etmişti.

 

"Gidemez.." Dedi Ezgi, gözlerini arkadaşına çevirdi. "Artık bahçeye bile yalnızken çıkamıyor."

"Bana neden haber vermediniz?"

"Uyuyordun, uyandırmaya kıyamadı"

"Telefonun kapalıydı"

 

Ezgi çantasından çıkarıp ekrana baktı, kapalıydı. Farkında bile değildi.

 

"Şarjı bitmiş olmalı" deyip ayağa kalktı. "Sen yanındasın, ben odaya geçeceğim"

 

Genç adam kafasını onaylar anlamında salladı, genç kız arkasını dönüp odaya ilerledi.

 

Bakışlarını Ekin'e çevirdi Ömer, sessizce onu izliyordu. Bakışlarını bir an bile üzerinden ayırmaya niyeti yoktu.

 

"Salıncağa bin abla" dedi erkek olan küçük çocuk. Elinden tutup salıncağa yaklaştırdı.

 

Genç kız ufak bir tereddüt yaşasa da itiraz etmek istemedi. Salıncağı her daim çok sevmişti. Koltuğuna yavaşça oturdu, iki küçük çocuk arkasını tüm güçleri ile ittirmeye başladı.

 

Başlarda genç kızın tebessümü sonra da gülüşü görüldü, sadece birkaç dakika sonra kafasında bir gariplik hissetti. Tek elini yavaşça salıncaktan ayırıp başına yaklaştırdığında, Ömer hızla kalktı.

 

Koşarak parka girip salıncağın önüne set oldu, durdurdu. "Meleğim.. İyi misin?"

 

Genç kız elini başından ayırıp adamın endişeli yüzüne baktı. "Başım.. döndü" dedi.

"Tamam, yeterli bu kadar. Hadi odana gidelim."

 

Ekin kafasını iki yana salladı, bahçenin havası ona iyi hissettiriyordu. "Hayır, biraz daha kalmak istiyorum"

"Tamam, ama salıncak yeterli."

 

Elinden tutup ayağa kalkmasını sağladı, çocuklar merakla izliyordu. Erkek olanın gözleri dakikalardır oyunlarına eşlik eden ablayı onlardan ayıran adamdaydı.

 

"Sen kimsin?" diye sordu merakla.

 

Ömer'in gözleri ona döndü, cevap vermeye yeltendiğinde Ekin müsaade isteyip çocuğun önüne dikkatle eğildi.

 

Şimdiye değin gizlemeye dikkat ettiği elini çocuğun bakışlarına çevirdi, parmağında yüzük vardı. "O benim nişanlım" dedi, genç adamın gözleri anında parmağına kaydı.

 

Yüzünde şaşkın gülümseme oluştu, "O, ne kadar süreceğini bilmediğim ömrümü geçirmek istediğim tek adam."

 

Yavaşça ayağa kalktığında, genç adam yüzük takılı elinden sıkıca tutup önünde durdu. Tek kelime edemiyordu, kalbini koca bir heyecan sarmıştı. Ona doğru yaklaşıp alnına koca bir öpücük kondurdu.

 

"Ben..." Dedi Ekin, adamın gözleri merakla ona döndü. "Sana hiçbir zaman normal bir evlilik veremeyeceğim ama ilk defa bencil olup seninle mutlu olmak istiyorum."

 

Genç adamın dolu gözlerine mutluluk hakimdi, gözlerinin içine aşkla, sevgiyle, hayranlıkla bakıyordu.

 

"Seni çok seviyorum" dedi, Ekin tebessüm edip derin bir nefes verdi. "Benimle evlenir misin?" diye sordu.

 

Ömer tebessüm etti, kollarını boynuna sardı. Öylesine sıktı ki, hem canını yakmamaya hemde bir daha asla bırakmayacağına ikna etmeye çalışıyordu.

 

"Seni seviyorum, seni çok seviyorum" dedi, yaş süzülen gözlerine rağmen.

 

Genç kız titrek kelimelerini hissettiği anda yavaşça geriye çekildi. Elini genç kızın yüzüne bıraktı, dolu gözlerinin içine baktı. Onu en çok üzen buydu, adamın gözlerinden süzülen yaşlar. Buna şahit olmak istemiyordu.

 

"Senden tek bir söz istiyorum" dedi, baş parmağını göz kapaklarında gezdiriyordu. "Söz" diye cevap verdi Ömer.

 

Ekin tebessüm etti, "Daha cümlemi tamamlamadım yine."

Genç adam elini tutup öpücükler kondurdu, "Senin olduğun, olacağın her şeye şartsız koşulsuz söz."

 

Genç kız gülümsedi, bitkin hissediyordu. "Oturmam gerek sanırım" diyerek banka yöneldi, genç adam izin vermeden ayaklarını yerden kesip kucağına aldı.

 

"Yürüyebilirim" diye itiraz etti, genç adamın kafasını saçlarına gömdü. "İtiraz kabul etmiyorum, ben sadece nişanlıma yakın olmaya çalışıyorum"

 

Ekin kafasıyla onaylayıp kollarını boynuna doladı. Yanağına koca bir öpücük kondurup kafasını da omzuna dayadı.

 

..... 

Odanın önünde genç kızın isteğiyle kucağından indirdi Ömer, Ekin elinden sıkıca tutup gözlerine baktı. Kapıyı yavaşça araladı, ikisinin de bakışı içeri kaydı.

 

İçeride bulunan ufak sehpada bir yaş pasta vardı. Üzerinde uçları yanan üç tane mum bulunuyordu.

 

Elinden tutarak içeri ilerledi Ekin, "Hayatımın en özeli, en güzeli" dedi gözlerine bakıp. Bunca zamanda hayatına her daim mutluluk ve neşe veren bu adamdı.

 

"Sevmeye asla doyamayacağım adam."

 

Alt dudağını ısırdı, genç adamın sessizliğine bakıyordu. "Kıskanmaktan asla vazgeçmeyeceğim adam.. İyi ki doğdun"

 

Yanağına tek damla yaşın usulca süzüldüğünü hissetti Ömer, yüzünde buna rağmen tebessüm oluşturmaya gayret ediyordu. Hayatın acı gerçekleri arasında, bugün doğum günü olduğunu bile unutmuştu.

 

Son zamanlarda ömrünün tek gerçeği, önemi sevdiği kızın sağlıydı. Onunla daha çok vakit geçirmek, gülüşünü ve mutluluğunu görmekti tek çabası.

 

"Söz vermiştin" Dedi Ekin, yanağındaki tek yaşı baş parmağıyla silip. Buna dayanamıyordu.

 

Genç adam kafasıyla zorlukla da olsa onaylayıp kollarını ona sıkıca sardı. Ayaklarını yerden kesip döndürürken de tek bir dileği vardı. 'Lütfen' diyordu, 'Lütfen beni onsuzlukla sınama.'

 

"Mumlar sönecek" dedi genç kız, genç adamın kollarının arasında. Ömer durup ayaklarını yeniden yere bıraktı, ikisinin de gözleri pastaya döndü, mumlar tamamen erimek üzereydi.

 

Ekin pastayı eline alıp önüne dikildi, Ezgi'nin yardımıyla hazırlanmıştı.

 

"Dilek tut ve üfle" dedi, Ömer bakışlarını mumlardan ayırıp ona döndü. "Neden 3 tane?"

 

Genç kız tebessüm etti, "Birlikte kutladığımız üçüncü doğum günün" dedi, Ömer gülümsemeye gayret etti.

 

"Yıllar sonra mumlar pastaya sığamayacak o zaman"

 

Ekin'in yüzünde buruk bir tebessüm oluştu, yıllar boyunca her doğum gününde yanında olabilmeyi delice istiyordu.

 

"O günlerde de yanında olmayı çok istiyorum" dedi, Ömer elini yüzüne bırakıp yanağını okşadı. "Olacaksın, yıllar sonra mumlar pastaya sığamadığı için şikayet de edeceksin."

 

Yüzünde dolu gözlerine rağmen tebessüm vardı, Ekin kafasını eğip derin bir nefes verdi. İnancı yoktu, ölüme mahkumdu ve bu genç adamla geçirdiği son doğum günüydü. Özel ve güzel olmasını istiyordu.

 

"Hadi üfle" dedi konuyu dağıtmaya çalışarak. Gözleri pastaya döndüğü anda mumların tamamen eridiğini gördü. Yüzü asıldı, gözleri anında dolmuştu bile. Son doğum günününde mumları durduramamıştı.

 

"Eridiler, üfleyemedin."

 

Durdu Ömer, bir çare düşündü. Dışarıda çıkıp bir yerden satın almayı düşündü, onu yalnız bırakmak istemedi.

 

Birinden rica edebilirdi, onu bekletmek istemedi. Ayakta durmak gücünü elinden alıyordu.

 

"O zaman mumlar erimemiş gibi yaparız" dedi aklına gelen tek çözümle.

 

Ekin gözlerine baktı, anlam vermeye çalışıyordu. "Nasıl?"

"Bak, üflüyorum" deyip pastaya doğru eğildi. Ekin hızla engel oldu.

 

"Önce dilek tut"

 

Derin nefes aldı, ömrünün ve kalbinin en büyük dileğini yeniden tekrarladı. 'Beni onsuzlukla sınama'

 

Tüm hayatı, hayali mumların aynı anda sönüşüne bağlıymışçasına tüm nefesini içine çekip tek seferde üfledi. "Söndü" dedi kendine, ufak bir umut yaratmaya çalışarak.

 

Ekin tebessüm etti, "Dileğin gerçek olacak o zaman"

"Evet" dedi pastayı elinden alıp sehpaya bıraktı.

 

Elini yanağının üzerine gezdiriyordu, "Seni o kadar çok seviyorum ki. Gözlerime her baktığında, yüzünde ufak bir gülümseme oluştuğunda kalbim titriyor."

 

"Beni.. Bu kadar sevme. Lütfen" dedi Ekin, hayatının gerçeği kalbini acıyla kavuruyordu. Onsuz nasıl dayanacak, hayata nasıl devam edebilecekti.

 

Derin nefes verdi Ömer, yavaşça yaklaşıp dudağını onunkilerle değdirdi. Sıcak nefesini hissettiği anda Ekin özlemle, hüzünle, sevgiyle anında karşılık verdi.

 

Yavaşça geriye çekildi Ömer, eğilip kucağına aldığı gibi yatağa bıraktı. Çok fazla ayakta kalmıştı, kötüleşmesinin endişesini yaşıyordu.

 

"Pasta yiyecektim daha" diye sitemde bulundu, Ömer kafasını iki yana sallayıp yarım olan serumu dikkatle eline taktı. Yatağı, oturma pozisyonuna çevirip ayaklarına ince pikeyi örttü. Vücudunun buz kesildiğini hissetmişti.

 

"Yatakta da yiyebilirsin meleğim"

 

Yatağın kenarına oturup bakışlarını genç kızın parmağındaki yüzüğe çevirdi. "Önce düzeltmemiz gereken iki şey var"

 

Elini tutup yüzüğü çıkardı, "Birinci teklifimi kabul etmemiştin, ikincisi de bunu parmağına ben takmadım."

 

Eğilip eline ufak bir öpücük kondurdu, "Benimle evlenir misin? Ömrünün her anını benimle geçirir misin?"

 

Ekin gülümsedi, kafasını hızla olumlu anlamda salladı. "Evet, evet! Geriye kalan tüm ömrümü sadece seninle geçirmek istiyorum."

 

Ömer gülümseyip yüzüğü parmağına dikkatle geçirdi. Kollarını boynuna dolarken en yakın zamanda da gerçekleştireceği nikahı düşünüyordu.

 

....

Koca villanın sessizliğinde sadece Emel Hanım'ın sesi vardı. Önce oğlunun sonra da kocasının terk edişiyle tüm çalışanları da izne göndermişti.

 

Artık evin içerisinde onun ayak sesleri dışında hiçbir ses yoktu. Salonun orta yerinde bir koltukta oturuyordu.

 

Önünde yığınla fotoğraf vardı, yalnız kaldığında bu yana sadece onlarla zaman geçiriyordu. Ona ailesinden geri kalan eski mutlu günlerdi.

 

Elinde bir albümü sıkıca tutmuştu, tek tek sayfaları çeviriyor ailecek çekilen resimlere bakıyordu. İlkinde kocasıyla dünya evine girdiği düğündendi, o günlere dair hatırladığı mantık evliliği olmasına rağmen oldukça mutluydu. Kocası onu mutlu etmek adına her şey yapmıştı.

 

Yıllar sonra ilk defa yokluğu ile başbaşaydı, ilk defa koca evin içerisinde onun sesi, nefesi yoktu. Kalbin orta yerinde koca bir sızı vardı, varlığına, desteğine delice adamın yokluğu zordu.

 

Bir resimde durdu, oğlunun dünyaya geldiği güne aitti. En mutlu olduğu anlardan biriydi, kocasının ısrarıyla ona bir evlat verebilmişti. İki kişilik başlayan hayat, oğullarının doğumu ile üçe çıkmıştı.

 

Tek tek çevirdiği sayfalarda elini bazen kocasının bazen de oğlunun yüzünde gezdiriyordu, tıpkı önceden olduğu gibiydi her şey. Bir hayatta bir başına.

 

Albümün son sayfasında durdu, oğlunun 5 yaşında olduğu, silecek çekilmiş bir resim vardı. Yüzünde şaşkınlık oluştu, bu son olamazdı. Ailecek çekilen son resim oğlunun böylesine küçük olduğu yaşlar olamazdı.

 

Hızla önündeki tüm fotoğrafları tek tek karıştırdı, yoktu. Ailecek çektikleri son fotoğraf gerçekten de uzun uzun yıllar önceydi. Zaman nasıl böylesine hızlı geçmişti. Hızla ayağa kalktı, bu şekilde bitmesine izin veremezdi.

 

... 

Şirketin önünde arabasını durdurdu, kocasının odasının olduğu koridora girdi. Kapının önünde sekretere ait bir masa vardı, genç bir kadın oturuyordu.

 

Emel Hanım önünden geçip kapıya yaklaştığı anda, sekreter fark edip hızla ayağa kalktı. Önüne dikildi, "Emel Hanım önce geldiğinizi haber vermem gerekiyor" dedi, kadının gözleri büyüdü. Öfkelenmişti, "Kocamın odasına girerken izin mi almam gerekiyor!"

 

"Efendim, bu Kemal Bey'in talimatı. Çok üzgünüm" dedi, Emel Hanım öfkeyle onu umursamayıp odaya yaklaştı.

 

Kapıyı bir hışımla açtı, gözleri kocasının gözleriyle buluştu. Masasında oturuyordu Kemal Bey, kulağına telefon vardı, yüzünde öfke bulunuyordu. "Bekleyemem!" dedi gürleyişle telefonun diğer ucundaki kişiye.

 

"Ne yap et, o doktorla iletişime geç! Bekleyecek bir günüm bile yok!"

 

Derin derin nefes alıp telefonu kapattı, kravatını hızla gevşetti. Önerilen bir doktor bulmuş, yurtdışındaydı, iletişime geçmek için çaba harcıyordu.

 

Gözlerini karısının gözlerine çevirdi, "Ne işin var burada?"

"Doktor mu buldun?" diye sordu biraz da çekingenlikle.

 

Kemal Bey yanına yaklaştı, gözlerini gözlerine sabitledi. "Senin sebep olduğun hatayı düzeltmeye çalışıyorum!"

"O.. İyi olacak mı?"

 

Kocasının gürleyişine rağmen oldukça kısık bir tonda konuşuyordu. "Toplantım va!"

 

Yanından geçip kapıya yaklaştı, karısının sesiyle adımları durdu. "Eve bir daha dönmeyecek misin?"

 

Derin nefes verdi adam, öfkesini kontrol etmekte zorlanıyordu. Yanına yaklaştı, "Eve dönmemi mi istiyorsun?"

 

Emel Hanım kafasını hızla olumlu anlamda salladı, bunu her şeyden çok istiyordu.

 

"O zaman bunu için elinden geleni yapacaksın. Önce Ömer'in sonra da Ekin'in seni affetmesini sağlayacaksın, mümkün olmasa bile!"

 

"Ne?" dedi kadın şaşkınlıkla. Tek kelime edemeden, kocası odada onu bir başına bırakıp hızla çıktı. Kapıyı sert bir şekilde kapatmıştı.

 

.... 

Sessizce odanın kapısını araladı Ezgi, gözleri yatağa kaydı. Ekin uyuyordu, baş ucunda da genç adam vardı. Bakışlarını bir an bile ayırmadan onu izliyordu.

 

"Uyudu mu?" diye sordu fısıltıyla.

 

Genç adam bakışını ona çevirip kafasını olumlu anlamda salladı. Genç kızın gözleri pastaya kaydı, sadece bir köşesinden çok ufak bir dilim kesilmişti.

 

"Pastayı beğenmediniz mi?"

"Tek çatal yedi, midesi bulanınca bıraktı. Ben de yiyemedim."

 

Kafasıyla onayladı Ezgi, Ömer ayağa kalktı. Sessizce odadan çıkıp kapıyı örttü. Koridorda, kapının tam yanındaki banklarda yanyana oturdular.

 

"Doğum günün için çok heyecanlıydı" dedi Ezgi, arkadaşına yardımcı olup pastayı gelirken almıştı.

 

Genç adam ufak bir tebessüm etti, genç kızın parmağındaki yüzük zihninde yer almıştı.

 

"Yüzüğü de takmış"

 

Ezgi gülümsedi, arkadaşı sabah heyecanla ona bu durumdan söz etmiş, her şeye rağmen genç adamın karısı olmak istediğini söylemişti.

 

"Sana evlenme teklif edeceğini söyledi"

 

Ömer'in yüzünde ufak ve buruk bir tebessüm oluştu, zihni yıllar öncesine bir yolculuk yapmıştı.

 

"Çıkma teklifimiz de böyle olmuştu."

 

Ezgi merakla ona döndü, geçmişlerine dair bilmediği, merak ettiği çok şey vardı.

 

"Teklifi Ekin mi yaptı?"

"İki defa ben, sonra bir kez de o."

"Nasıl?" dedi şaşkın bir merakla.

 

Genç adam kafasını eğdi, dün gibi hatırlıyordu o günleri. Çok yoğun çalıştığı günlerdeydi, öğle arasında birkaç iş arkadaşıyla şirkete yakın bir kafeye yemeğe gidiyordu.

 

"Öğle aralarında sık sık gittiğim bir kafede ilk gördüm onu. Arkadaşlarıyla gelmişti, uzun bir sohbetin içerisindeydi. Masalarımız oldukça yakın olduğu için sesini net bir şekilde duyabiliyordum."

 

Ezgi tebessüm etti, sessizce dinliyordu.

 

"Sesin sahibini merak edip başımı kaldığımda onun yeşil gözleriyle istem dışı buluştuk."

 

Derin nefes verdi, "Günler sonra yine bir kafede karşılaştık, ilk anda onu tanımıştım. Yine yanında bir arkadaşı vardı, soluksuz bir şeyler anlatıyordu. Merak edip kafamı ona çevirdiğim anda gözlerimiz ikinci kez buluştu."

 

Kafasını eğdi, yüzünde ufak bir tebessüm belirdi, "Üçüncü karşılaşmamız bir sokaktaydı, şirkete yetişmeye çalışıyordum. Onu gördüğüm anda hızla gözlerine baktım, aynı şekilde bana baktığını gördüğüm anda yüzümde tebessüm oluştu. Onun da karşılık olarak tebessüm etmesiyle kalbimin çarpmaya başladığını hissetmiştim."

 

Ezgi'nin yüzünde ufak bir gülümseme belirdi, bu kısmı arkadaşından da dinlemişti. "Ekin de söz etmişti" dedi, Ömer gözlerine bakıp kafasını eğdi. O günleri dün gibi hatırlıyordu, ömrünün en heyecanlı en güzel günlerinden biriydi.

 

"Sonrasında şirketin yoğun olduğu bir döneme girmiştik, dışarı çıkacak vakit bulamıyordum. Tüm gün işlerin arasında, toplantıdan toplantıya koşturuyordum. Bu dönem tam iki hafta sürdü, ben o günden sonra bir daha onu hiç görmedim. Ama gülüşü, gözleri.." sustu, Ezgi'nin gözlerine baktı, "Her an da aklımdaydı."

 

Ezgi sessizce tebessüm etti, genç adam derin bir nefes aldı.

 

"Günler sonra gecenin bir yarısı eve döndüğüm bir günde Deren'i gördüm. Bizim kapının önünde oturmuş ağlıyordu. Telaşla yaklaşıp sordum, büyük bir hata yaptığını fakat düzeltemediğini hıçkırıklarının arasında söyledi."

 

Ezgi'nin gözleri hızla ona döndü, aklımda tek bir şey yer aldı, arkadaşının kaçırılmasına yardım etmişti.

 

"Ekin'in kaçırılması" dedi, Ömer kafasıyla onayladı.

 

"Evet, en yakın arkadaşının kaçırılmasına ortak olduğunu, ona yardım etmemi istedi."

"Sen o arkadaşın, Ekin olduğunu bilmiyordun"

"Hayır. Deren'e sert bir tepki gösterdim, en yakın arkadaşım dediği kişinin kaçırılmasına yardım etmesi beni öfkelendirmişti. Büyük şok içerisinde olmama rağmen, ortada suçsuz bir kız vardı, yardım etme nedenim de sadece buydu."

 

Derin bir soluk verdi genç adam, "Yıkık bir depoyu tarif etti, birlikte oraya gittik. Çok korkunç bir yerdi, göz gözü görmüyordu. Elimdeki telefon feneriyle o kızı arıyordum."

"Nasıl buldun onu?"

"Depoyu didik didik ararken telefonumun feneri ona denk geldi. Bir sandalyede oturtulmuştu, elleri ayakları bağlıyordu. Hıçkırıklarla ağlıyordu."

 

Ezgi hızla ona döndü, "Sonra?" diye sordu, "Ben.. Feneri yüzüne çevirdiğimde onu gördüm. Gözleri, birkaç defa karşılaştığım o kızın gözleriydi. Bu o'ydu, üç defa karşılaştığım bir daha da yüzünü göremediğim o kızdı."

 

"Ne hissettin o anda?"

"Şaşkınlık, endişe ve telaş... Hızla yanına yaklaşıp ellerini açtığım anda kendinden geçti, bayılmıştı. Kucağıma aldığım gibi arabaya koştum, bir hastaneye götürdük."

 

Genç kızın yüzü asıldı, o anı düşünmek bile onu ürkütüyordu. "Çok korkmuş olmalı"

"Öyleydi, yol boyunca hiç kendine gelmedi. Hastanede onu doktorlara teslim ettiğim bir ara gözlerini birkaç saniye de olsa açıp tekrar kapattı."

 

"Sonra?" diye sordu Ezgi, Ömer derin nefes verdi. "Kendine gelmesini beklerken, şirketten acil bir haber geldiği için gitmek zorunda kaldım. Sabah erken vakitlerde yeniden geldim, hala kendine gelmemişti. Doktor, büyük bir şok ve korku yaşadığı için uyanmamaya direndiğini söyledi. Ailesine psikolojik yardım almalarını önermişti."

 

Ezgi'nin yüzünün asıldığını hissetti, arkadaşına üzülmüştü. "Nasıl iyi oldu sonrasında?"

"Çok çalışıyordum, haberleri sadece Deren'den alabiliyordum. Birkaç gün sonra hastaneden taburcu olabilmişti, yardımlarla da olsa bir hafta sonra toparlanmaya başlamıştı."

 

"Bir daha karşılaşmadınız mı?"

"Hayır, başımı kaşıyacak vaktim yoktu. Sonrasında da cesaret edemedim, durumunu sık sık sorduğum Deren'in de artık sabrı taşmıştı, bir defasında öfkeyle telefon numarasını verip bir daha ona sormamamı, merak ediyorsam kendisini arayıp sormamı söyledi."

 

Ezgi tebessüm etti, bu şekilde birbirlerinin hayatlarına dahil olmuş olmalılardı.

 

"Aradın mı?"

 

Genç adam kafasını yavaşça iki yana salladı, "Bir haftayı cesaret toplayarak geçirdim, rehbere defalarca kez baktım ama bir türlü arayamadım. Günlerden Pazartesi'ydi, çok iyi hatırlıyorum. Yine ismine baktığım o gün, elim bir anda arama tuşuna gitti. Sadece saniyeler içerisinde 'Alo' deyişini duydum."

 

Ezgi heyecanla yüzüne baktı, "Arayanın sen olduğunu biliyor muydu?"

 

Ömer tebessüm etti, kafasını yavaşça iki yana salladı. "Her şey burada başladı zaten, numaram onda yoktu. Ben sessizce kendimi tanıtma cesaretini toplamaya çalışırken, o beni telefon sapığı sandı."

 

"Ne?" dedi Ezgi, koca bir gülümsemeyle. "Yandın o zaman" diye ekledi.

 

"Gerçek bir baş belası olduğunu o anda anlamıştım, tek kelime etmeme izin vermeden ağzına gelen her şeyi tek tek saydırdı. Sadece dakikalar içerisinde onlarca hakaret duydum."

 

Ezgi gülüyordu, "Tahmin edebiliyorum" dedi, gülüşünün arasında.

 

"Nefes almak için sustuğu bir anda fırsat bulup, 'Ben Ömer' diyebildim. Sesimi duyduğu anda telefonu suratıma kapattı."

 

Ezgi'nin kahkahası duyuldu, gözleri genç adamın yüzündeydi. "Ciddi misin?"

"Evet, ismimi Deren'den duyduğu için tanıdı ama sanırım hakaretleri hatırlayınca başka seçenek bulamadı. Telefonu kapatıp kaçmayı seçti."

 

Heyecanla dinliyordu Ezgi, "Sonra?"

"Bir daha arayamadım, ondan bekledim. Yaklaşık bir saat sonra kısa bir mesajla titredi telefonum,' Özür dilerim' yazıyordu. Cevap vermedim, çünkü aramasını bekliyordum. Bir saat sonra bir mesaj daha geldi, 'Çok özür dilerim, seni sapık sandım.' bekledim, cevap vermemeye kararlıydım, üçüncüsü de geldi. "Çok çok çok özür dilerim"

 

Genç adam kafasını eğdi, derin ve acı bir soluk aldı. Güzel günlerinin aksine son zamanlarda ömrünün en kötü günlerini geçiriyordu.

 

"Üçüncü mesajından sonra 'Affedilmek istiyorsan, özrünü yüzüme karşı dilemelisin. Sadece bir saat sonra meydanın karşısındaki bahar kafede olacağım.' yazdım. Bu bizim daha önce karşılaştığımız yerdi."

"Kabul etti mi?"

 

Genç adam kafasını iki yana salladı, "Cevap bile vermedi ama ben geleceğini biliyordum. Kafede sadece birkaç dakika oturduktan sonra onu gördüm, kapının önünde durmuş beni tanımaya çalışıyordu. Elimi yavaşça kaldırıp salladığımda, yüzündeki şaşkınlığı görmen gerekirdi."

 

Yüzünde tebessüm oluştu adamın, genç kız onun birkaç defa karşılaştığı o adam olduğunu anladığı anda arkasını dönüp kaçmaya çalışmıştı.

 

"Gerçek bir baş belası" dedi Ömer, tebessüm eden yüzünü Ezgi'ye çevirdi. "Hızla kaçmaya çalıştı. Defalarca seslendim, ama koca bir caddenin ortasında kovalamacamız yer aldı. O kaçtı, ben yetişmeye çalıştım. Nefes nefes yaklaştığım anda kolunu tutup durdurdum."

 

Derin nefes aldı, gözlerine böylesine yakından baktığı ilk andı. Kalbinin eridiği, delice tutulduğu ilk an.

 

"Gözlerime bakmıyordu, kafası yerdeydi. 'Merhaba' dedim."

 

.... 

"Merhaba" dedi genç adam, elini yavaşça kolundan çekti. Genç kız sessizce durmuştu, bakışlarını kaldırıp yüzüne bakmaya utanıyordu.

 

Büyük bir şaşkınlık içindeydi, birkaç defa karşılaştığı, kalbine heyecan veren o adam, onu kurtaran ve sık sık arkadaşından ismini duyduğu kişiydi.

 

"Yüzüme bakabilirsin, telefon sapığı değilim" dedi Ömer, genç kız cevap vermeyince.

 

Ekin yavaşça bakışlarını kaldırdı, yeşil gözleri adamın bir çift siyahına değdi.

 

"Özür dilerim" dedi, ona söylediği her hakaret için. Derin nefes soluk verdi, "Teşekkür ederim" diye ekledi, onu kurtardığı için.

 

Ömer sessizdi, sadece hayranlıkla yüzüne bakıyordu. Yüzünde koca bir tebessüm vardı, genç kızın çekingenliği oldukça hoşuna girmişti.

 

"Bir şey ısmarlamayacak mısın?" diye sordu, biraz da vakit geçirmeye fırsat yaratmaya çalışıyordu.

 

Ekin'in gözleri ona döndü, şaşkın ve anlam vermeye çalışıyordu. Adamın onca hakaretten sonra yüzüne bile bakmayacağını düşünmüştü.

 

Genç adam bakışlarıyla geride kalan kafeyi işaret etti, genç kız sadece kafasını olumlu anlamda sallamakla yetindi, bunu ona borçluydu.

 

.... 

Ezgi heyecan ve merakla dinliyordu, yüzünde bazen tebessüm bazen de hüzün belirliyordu. "Ne konuştunuz?" diye sorduğu anda, koridorun ucunda Asiye Hanım ve Murat Bey göründü.

 

"Sonra devamını anlatırım" diyerek ayağa kalktı genç adam.

 

... 

Gözlerini yavaşça araladı Bora, bir yatağın kenarına kıvırılarak buldu kendini. Hatırlamaya çalıştı, en son genç kız hastalanmış, yükselen ateşini düşürmek için saatlerini düşürmek için başında geçirmiş, elinden gelen her türlü müdahaleyi yapmıştı. Bitkinlikle bir süre sonra uykuya direnemeyip yanında uyuyakalmıştı.

 

Bakışlarını hızla yatağa çevirdi, boştu. Gözleri büyüdü, hızla ayağa kalktı. Kız kaçmış olmalıydı. "Baş belası" dedi, hızla kapıya yaklaştı.

 

Kulpunu indirip ittiği anda bir kova su sırıklam olmasına sebep oldu. Genç kız tam önünde durmuş, elindeki kovayla kapının açılmasını bekliyordu, gördüğü anda suyu üstüne dökmüştü.

 

"Baş belası!!" dedi Bora öfkeyle. Hızla yakalamaya çalıştı, Deren endişeyle odaya girip kapıyı kilitledi.

 

Genç adam üstünden süzülen su damlalarıyla kapıyı birkaç defa yumrukladı, geriye çekilip derin derin nefes almaya çalıştı. Daha fazla dayanamıyordu, daha fazla by baş belasına tahammül edemiyordu. Hızla telefonunu eline alıp Ezgi'nin numarasını çevirdi.

 

"Alo" dedi genç kız, hastanede arkadaşının yanındaydı. Bulduğu her fırsatı onun yanında geçirmeye gayret ediyordu.

 

"Ezgi hemen evime gelmen gerekiyor"

"Ne? Neden?"

"Geldiğinde göreceksin, lütfen acele et."

"Tamam" dedi genç kız, telefonu kulağından indirdi.

 

... 

Hızla zili duyduğu kapıya koştu Bora'yı, öfke doluydu. Islak giysilerini kurularıyla değiştirmişti. Burnundan soluyordu.

 

"İyi misin Bora?" diye sordu genç kız merakla.

 

Genç adam kafasını iki yana sallayıp Deren'in olduğu odanın kapısını bakışlarıyla işaret etti. "O odada biri var, kapıyı çalıp açmasını bekle."

"Ne? Kim var?"

"Açtığında göreceksin"

 

Ezgi kafasını olumlu anlamda salladı, kapıya yaklaştı. Yumruk yaptığı elini kapıya vurdu.

 

"Açmayacağım!" diye bir gürleyiş duydu, bir genç kız sesiydi. Yüzünde şaşkınlık belirdi, "Kapıyı açabilir misin?" dedi.

 

Deren duruldu, ilk defa evin içerisinde başka bir ses duyuyordu. "Kimsin sen?" diye sordu kapıya yaklaşıp.

 

"İsmim Ezgi, eğer kapıyı açarsan daha rahat konuşabiliriz"

 

Kapıya kulağını dayadı Deren, endişe doluydu. Az önce yaptığı şeyden dolayı adamın öfkesine şahit olmuştu. "O.." Dedi, derin bir nefes aldı. "Orada mı?"

 

Ezgi'nin gözleri genç adama döndü, "Burada ama istemiyorsan gönderebilirim"

"O gitmediği sürece açmayacağım."

"Peki tamam" deyip Bora'ya döndü.

 

Genç adam anında kafasını olunlu anlamda sallayıp arkasını döndü. Dış kapıya doğru ilerlerken Ezgi yeniden kapıya döndü.

 

"Bora gitti"

"Gerçekten mi?"

"Evet, bana güvenebilirsin"

 

Deren elini kilide bırakıp yavaşça çevirdi, çok küçük bir aralıktan gözlerini salonda gezdirdi, gerçekten de görünürde yoktu.

 

Kapıyı yavaşça açtığında, Ezgi'nin yüzünde şaşkınlık belirdi. Bu resimlerde defalarca gördüğü o kızdı, bu arkadaşının en büyük dileklerinden biri olan Deren'di.

 

"Deren.." Dedi fısıltıyla.

 

Deren'in gözleri dışa kapıya kaydı, çok az aralıktı. Onun için çok büyük fırsattı, derin nefes alıp yanında duran kızı umursamadan koşmaya başladı. Bir an önce bu evden çıkmak istiyordu.

 

Dışarı tek adım attığı sırada Bora hızla kolundan tuttu, Ezgi şaşkınlıkla onlara döndü.

 

"Sen Deren misin?" diye sordu kaçmak için çırpınan kızın gözlerine bakıp.

 

"Siz Kimsiniz? Ne istiyorsunuz benden!! Neden kaçırdınız beni?"

 

Ezgi'nin gözleri genç adama döndü, anlam vermeye çalışıyordu. "Onu bulmamı istemiştin" diye savundu.

 

"Kaçırmanı istememiştim, kolunu bırakır mısın?" dedi, Bora hızla elini geriye çekti.

 

Ezgi yanına yaklaştı, "Bir yanlış anlama olmuş, kusura bakma" dedi, Deren'in gözleri büyüdü, bunca zaman burada hapsedilmesinin sebebi sadece bir yanlış anlama mıydı?

 

"Ne?" dedi, gözlerini Ezgi'nin gözlerine dikti. Yüzü asılmıştı, öfkeyle doldu.

 

"Bir yanlış anlama yüzünden mi ben burada bunca korkuyu ve endişeyi yaşadım, bir yanlış anlaşılma yüzünden mi bilmediğim bir evde bilmediğim bir adam tarafından hapsedildim!?"

 

Hızla sırtını döndü, kapıya yaklaştığı anda bir haykırış adımlarını durdurdu.

 

"Ben.. Ekin'in arkadaşıyım!" dedi Ezgi, Deren'in yüzünde koca bir şaşkınlık oluştu. Kafasını yavaşça ona çevirdi, "Ne?"

 

"Ekin seni görmek istiyor"

 

Deren'in gözleri büyüdü, "O mu beni kaçırmanızı istedi? Ona yaptığımı yapmanızı mı istedi?"

 

Ezgi'nin yüzünde acı bir hüzün belirdi. "Bunlarla kaybedecek vakti yok"

 

Deren kafasını iki yana salladı, inanmıyordu. Bunca zamandan sonra arkadaşı da onu kaçırtmış, belki de aynı korkuyu yaşamasını istemişti.

 

"İnanmıyorum!" dedi, kararlılıkla arkasını yeniden döndü. Dışarıya tek adım attığında, yeniden Ezgi'nin sesi duyuldu.

 

"O.. Çok hasta, günleri sayılı. Sadece bir defa bile olsa seni görmek istiyor." Dedi, gözünden usulca bir damla yaş yanağına süzüldü.

 

"Ne?" dedi Deren, yeniden kafasını çevirip genç kızın yüzüne, yanağındaki yaşa baktı.

 

"Durumu çok kötü, günleri bir hastane odasında geçiyor" derin nefes alıp toparlanmaya çalıştı, hastanenin ismini de söyleyip gözlerini sildi.

 

Kafasını iki yana salladı Deren, yüzünde tek bir ifade toktu. Donuk bakışlarıyla önce Ezgi'ye sonra da Bora'ya baktı. "Sakın arkamdan gelmeyin, sizden şikayetçi olacağım"

 

Arkasını döndü, hızlı adımlarla çıkışa yürüdü, kapıdan çıktığı anda kulağına sesler ulaşıyordu.

 

"Hiçbir şey senin bıraktığın gibi değil! İkisi feci bir kaza geçirdi, Ömer iyi ama Ekin ölüyor. Melis ise bunca şeye rağmen Ömer'in bebeğini taşıyor. Sen nasıl bu kadar umursamaz olabiliyorsun!!?"

 

Umursamamaya gayret etti Deren, adımlarını hızlandırıp caddeye geçti. Önüne çıkan ilk taksiye elini kaldırıp bindi.

 

... 

Oy ve yorumları eksik etmeyelim. Finale sadece 5 bölüm kaldı ❤️

Loading...
0%