Yeni Üyelik
37.
Bölüm

36.Bölüm: Rüya

@mlkshnn

Arkasını döndü Deren, hızlı adımlarla çıkışa yürüdü, kapıdan çıktığı anda kulağına sesler ulaşıyordu.

 

"Hiçbir şey senin bıraktığın gibi değil! İkisi feci bir kaza geçirdi, Ömer iyi ama Ekin ölüyor. Melis ise bunca şeye rağmen Ömer'in bebeğini taşıyor. Sen nasıl bu kadar umursamaz olabiliyorsun!!?"

 

Umursamamaya gayret etti Deren, adımlarını hızlandırıp caddeye geçti. Önüne çıkan ilk taksiye elini kaldırıp bindi.

 

Bora bakışlarını Ezgi'ye çevirdi. "Gitti" dedi.

 

Ezgi derin bir soluk verdi, hayal ettiği böyle değildi kızı bulacak, gerçekleri öğrendiği anda arkadaşlarının yanına koşacaktı.

 

"Böyle olacağını düşünmemiştim"

 

Bora yanına yaklaştı, 'Ekin'in arkadaşı mıydı?"

"Evet, belki de en büyük dileği onu görmekti."

 

Sıkıntılı bir soluk verdi, "Gitmeliyim"

 

Gözlerini genç adama çevirdi, hatırladığı bir şey vardı. "Bu arada, teşekkür ederim"

 

Bora'nın yüzünde tebessüm oluştu, 'Önemi yok.'

"Dönüş tarihin belki oldu mu?"

"İki hafta sonra."

"Görüşürüz o zaman, sonra yine."

 

Genç adam tebessüm etti, "Hastaneye mi gideceksin?"

"Eşlik edebilir miyim?"

"Evet" diye onayladı, Bora yanına yaklaştı. Birlikte hastaneye yol aldılar.

 

....

Yürüyordu Deren, bindiği taksiden en kısa mesafede inmişti. Ücret oladls sadece kolundaki saati verebilmişti. Geçmişini kaplayan bu şehirde yapayalnızdı, gidecek bir yeri, sığınacak bir evi yoktu.

 

Yanında ne para ne telefon vardı. Çaresizce dolanırken bir yandan duyduklarını düşünmemek için büyük gayret ediyordu.

 

Söylenenler doğru değildi, arkadaşı ölüm kalım savaşı veriyor olamazdı.

 

"Hepsi bir oyun" dedi kendinden emin bir şekilde.

 

Ağır adımlarla yaklaştığı bir banka oturdu, karşısında denizin eşsiz manzarası vardı. Buraya son geldiği, kaçarak gittiği günleri dün misali hatırladı.

 

Kafasını ellerinin arasına alıp yere eğdi, düşünmek istemiyordu. Burada olmamalıydı, geride bırakmaya çalıştığı bu hayatla yeniden başbaşa kalmamalıydı.

 

Gözlerini kısa bir an kapatıp hızla açtı, ayağa kalkıp caddeye yürüdü. Yaklaşan ilk taksiyi durdurup bir adresi tarif etti. Gidebileceği tek yerdi.

 

... 

Bir kapının önünde durdu taksi, şoföre bir bakış attı, "Bekleyebilir misiniz?" deyip indi. Kapıya attığı her adımda kalbi delice çarpıyordu, ya hala aynı evde değilse ya adresini değiştirmişse..

 

Kapının önünde durup elini zile bıraktığı anda kapı açıldı, önünde görmeyi dilediği kişi vardı, derin bir nefes aldı.

 

"Deren" dedi Doğan şaşkınlıkla. Onu bunca zaman karşısında görmenin şokunu yaşıyordu. "Taksinin ücretini ödeyebilir misin?"

 

Davet beklemeden içeri girdi, Doğan bekleyen taksiye yaklaşıp ücretini ödedikten sonra geri döndü. Şaşkın ve merak doluydu.

 

Içeri girdiğinde genç kızı salonda gördü, bedenini koltuğa bırakmıştı Deren. Kafasını kırlentle buluşturup yan pozisyon aldı. Doğan hızla yanına yaklaştı, "Seni göreceğimi beklemiyordum" dedi, genç kız umursamadı. Gözlerini yavaşça kapatıp bedenini uykunun kollarına bıraktı.

 

.... 

Son zamanlarda olduğu gibi yine yapayalnızdı Emel Hanım, bir ses ve nefesin olmadığı evde, koca salonun orta yerinde bir koltukta, bir rüyanın içerisindeydi.

 

.... 

Koca bir evin salonundaydı Ekin, yeşil gözleri parıldıyor, yüzünden mutluluk haykırıyordu.

 

Zilin sesini duydu, ayağa kalktığı anda bir çift minik ayak sesi duyuldu, küçük bir çocuk odaların birinden kapıyı duyduğu anda çıkıp koşturmaya başlamıştı.

 

"Babam geldi! Babam geldi!!"

 

Ismi Umut'tu, kısa siyah saçları ve yeşil gözleri vardı. Günler önce 4 yaşına basmış bir mucizeydi.

 

Koşarak kapıya yaklaştı, zıplaya zıplaya kilidi açmaya çalıştığı an geriden annesi yaklaştı, yüzünde gülümseme vardı. Oğlu, hala kapıyı yardımsız açabilecek kadar büyümemişti.

 

"Bebeğim bunun için biraz daha büyümen gerek."

 

Kapıya yaklaşıp kilidi çevirdi, genç adam göründüğü anda Umut kollarını boynuna doladı. Kucağına sıkı sıkı sarılarak aldı Ömer, kollarını ona sıkıca sarmıştı. Evin neşesi, zorlu geçen sürecin en büyük hediyesiydi.

 

"Aslan oğlum benim!" dedi, küçük çocuk gözlerini babasının gözlerine çevirdi. "Çikolata aldın mı baba?" diye sordu, genç kız tebessüm etti.

 

"Aldım tabi."

 

Elindeki poşetlerden birini bakış açısına çevirdi, Umut'un gözleri parıldadı. "Yaşasın!" diyerek hızla elinden çekiştirip kucağından indi.

 

Çikolataları aldığı gibi eve koştu, anne ve babası mutlulukla izledi. Gözlerinin karısının bir çift yeşiline çevirdi genç adam, "Hoşgeldin" dedi Ekin.

 

"Bir daha" dedi Ömer, gözlerine hayranlıkla bakıyordu.

 

"Ne?" diye sordu anlam vermeyerek. Genç adam geriye çekilip kapıyı çekip kapattı, yeniden evin dışında ve kapının önünde duruyordu. Zile dokundu, genç kız tebessüm ederek açtı.

 

"Hoşgeldin" dedi yeniden. Ömer tebessümle elini yüzüne yaklaştırıp yanağını okşadı. Aynı evin içerisinde bir aile olduğu gerçeği her daim bir rüya gibiydi, uzun süren zorluklardan sonra evlenebilmiş, bir çocuğa anne baba olabilmişlerdi.

 

"Günümün en güzel anları" dedi, bu ev huzur vericiydi. Şirketten çıktığı anda hiç oyalanmadan oğluna ve karısına koşuyordu.

 

"Bizi çok mu özledin? Diye sordu genç kız, "Tüm gün masamdaki resimlerinize baktım. Günün bitmesi için saatleri saydım."

 

Gülümsedi Ekin, kollarını boynuna doladı. "Seni çok seviyorum" dedi, Ömer burnunu saçlarına gömdü. Varlığına, yanında oluşuna binlerce defa olduğu gibi yeniden şükür etti.

 

Genç kız yavaşça geriye çekildi, gözlerinin içine baktı. Yüzünde çekingen bir ifade vardı, evlilikleri sürecinde ilk defa cesaretini böylesine toplayabilmişti.

 

"Bizi annenlere götürebilir misin?" diye sordu, genç adamın gözleri şaşkınlıkla büyüdü. Karısı, bunca zamanda annesiyle hiçbir araya gelmemiş, gelin kaynana bir defa bile aynı ortamda bulunmamıştı.

 

"Annemlere mi?"

"Evet, Umut babaanesini görmek istiyor."

 

Genç adam kafasıyla onayladı, ara ara oğlunu babaannesine ve dedesine götürürdü. Bugün de o günlerden biriydi, villanın içerisinde torun için heyecanlı bir bekleyiş vardı.

 

"Umut'u bırakırım oraya."

 

Ekin alt dudağını ısırıp kafasını yavaşça iki yana salladı. Bu defa oğlu tek değil, annesiyle gidecekti.

 

"Bende geleceğim."

 

Genç adam hızla iki elinden tuttu. Onu bunca zamanda hiç zorlamamıştı, aradaki kırgınlığı kendi bitirmek istemediği sürece ona teklif de bulunmayacaktı. Hakkı vardı, onca zaman ayrı kalmalarının, tedavilerin ve canını yakan ilaçların nedenlerinden biriydi.

 

"Meleğim, bunu yapmak zorunda değilsin. Seni hiçbir zaman zorlayacağım."

 

Kafasıyla onayladı genç kız, kocasının ailesiyle arasını zorlukla da olsa düzeltmişti. Genç adam çok sık olmasa da oğlunu bıraktığı anlarda oraya uğradı. Anne babasının halini hattını sorup karısının yanına dönerdi.

 

"Biliyorum" dedi Ekin, elini adamın yüzüne, sakallarının üzerine bıraktı. "Umut 4 yaşına girdi, bu durum onu üzüyor. Biz bir aileyiz, küslük ve kırgınlık artık son bulmalı."

 

Yanağındaki eli tutup öpücük kondurdu Ömer, "Tamam, sen naısl istersen öyle olsun."

"Umut'u hazırlayayım, çıkarız."

 

... 

Kapının önünde duruyordu genç adam, sırtını arabasına yaslamıştı. Oğlunun koşarak yanına yaklaştığını gördü, annesi tarafından giydirilmişti. Küçük çocuk sevinçle yaklaştığında, babası eğilip kucağına aldı.

 

"Annem de gelecek baba" dedi sevinçle, babaannesine her gidişinde bunu daha çok sorguluyordu.

 

Annesi neden hiç onunla veya babasıyla babaannesine ve dedesine gelmiyordu?

 

"Evet oğlum" elini yanağına bırakıp yüzüne ufak bir öpücük kondurdu. Heyecan doluydu, sonunda sorunlar tamamen bitiyordu.

 

"Annen sanırım babaanneni affedecek."

 

Kalbi hızla çarpıyordu, bir an önce oraya geçip o anı görmek istiyordu. Annesi defalarca gelininden af dilemek istemiş, genç kız kabul etmemişti. Kendini bunca zamanda bu duruma hazır edememişti.

 

Gözleri kapıya döndü, karısını gördü. Oğlunun ufak sırt çantasıyla yaklaşıyordu. Genç adam tebessüm edip arkasını döndü, oğlunu arkadaki oto koltuğuna oturtup kemerini sıkıca bağladı.

 

Hemen ardından ön, sürücü koltuğunun yanındaki kapıyı açtı, karısına çevirdi gözlerini. "Buyrun dünyanın en güzel annesi." Dedi, Ekin tebessümle yerine oturdu.

 

"Teşekkür ederim dünyanın en yakışıklı babası." dedi, Ömer gülümseyip kapıyı örttü. Ön taraftan dolanıp kendi koltuğuna yerleşti.

 

Araba çalıştığı an küçük çocuğun gözleri anne babasına döndü.

 

"Ben dondurma istiyorum" dedi, Ekin gözlerini ona çevirdi. "Olmaz anneciğim, hava soğuk."

 

Yüzünü buruşturup babasına döndü Umut, "Dondurma istiyorum baba!"

 

Genç adamın yüzünde tebessüm belirdi, karısına baktı, kafasını olumsuz anlamda sallıyordu.

 

"Emir büyük yerden oğlum, kabul etmek zorundayız."

 

Sırtını koltuğa yasladı küçük çocuk, yüzünü asıp kollarını göğsünde başladı. "Babaannem alır bana!" dedi öfkeyle. Anne babasının yüzünde tebessüm belirdi, oğulları babaannesine oldukça düşkündü, bir dediğini kesinlikle iki etmiyordu.

 

Elini karısının elinin üzerine bıraktı genç adam, ailesinin evine yakınlardı. Gözleri buluştu. "Bunu yapmak zorunda değilsin" dedi, Ekin tebessüm edip kafasını iki yana salladı.

 

"Bunu artık yapmam gerek" dedi. Eline öpücük kondurdu Ömer, "Tamam. Sıkıldığın veya daraldığın anda bana ufak bir işaretle bile olsa haber vermelisin."

"Tamam"

 

Arabayı durdurdu genç adam, gözleri yeniden karısına döndü, emin olup olmadığını merak ediyordu. Ekin kafasını tek defa bile olsa aşağı yukarı salladı, Ömer tebessüm edip indi.

 

Oğlunun kapısını açıp kemerini çözdü, küçük çocuk sevinçle indi. Bir elinden babasının bir elinden de annesinin mutlulukla tutuşuyla eve yürüdü.

 

Zili babasının kucağına alıp kaldırışı ile çaldı, sadece saniyeler içerisinde içeriden bir hareketlenme oldu. Hızlı hızlı adım sesleri yükseliyordu.

 

Emel Hanım göründü açılan kapının tam önünde, gözleri anında genç kıza kaydı. Şaşkınlıkla yüzüne bakıyordu, "İçeri davet etmeyecek misin?" diye sordu Ömer, annesi ve karısının sessizliğini bozmak çalışarak.

 

Kadın hızla kafasını olumlu anlamda salladı, "Olur mu oğlum, hoşgeldiniz. Buyurun girin" dedi, kapının önünden yavaşça çekildiğinde Umut yanına yaklaştı.

 

"Babaanne bana dondurma alır mısın?" diye sordu, Emel Hanım itiraz etmeden onayladı. "Alırım tabi" dedi.

 

Küçük çocuk zaferle gülümsediğinde, Ekin sessizdi. Bir yabancı gibi adım attığı evin girişinde duruyordu. Bir elinde kocası sıkı sıkı tutmuştu.

 

"İyi misin?" diye fısıldadı. Ekin, "İyiyim" dedi.

 

Evin içerisine sessizlik hakimdi, Ekim çekingen bir şekilde sadece kocasının elinden sıkıca tutmuştu. Buraya ilk gelişiydi, oğlunun ara ara da olsa söz ettiklerini etrafta görüyordu.

 

Oldukça büyük bir televizyon vardı salonuna en orta yerinde, ünitenin iki yanında ise çerçeveler bulunuyordu. Çoğu Umut'a aitti, bebeklik ve şimdiden oluşuyordu.

 

En üst köşede ise bir çerçeve daha vardı, genç kızı en çok şaşırtandı. Düğün gününde çekilmiş, gelin ve damat oldukça anlardan bir resimdi. Genç adam elinden sıkıca tutmuş, kameraya gülümsüyordu.

 

Alt dudağını ısırdı Ekin, kendi resmini evin içerisinde görebilme ihtimalini hiç düşünmemişti. Şaşkınlıkla kocasının gözlerine baktığında, Ömer tebessüm etti. Annesi delice pişmandı, telafi etmek adına bunca yılda hep çaba göstermişti. En büyük göstergesi ise evinin en güzel köşelerinde gelini ve oğlunun resimlerinin asılı olmasıydı.

 

"Meleğim kısa bir işim var, yalnız kalabilecek misin?" diye sordu, genç kız gözlerini kıstı.

 

"Abartma istersen" dedi, Ömer tebessüm etti, eline bir öpücük kondurdu elini ayırdı. Ağır adımlarla uzaklaştığında, genç kız yapayalnızdı.

 

O anda oğlunu gördü, küçük çocuk koşarak yanına yaklaştı. "Anne!" dedi, genç kızın gözleri oğlunun arkasında bir gölge olan babasnnesine kaydı.

 

"Uykusu var sanırım" dedi Emel Hanım, çekingen ve sessiz bir tonda.

 

Genç kız saate baktı, oğlunun uyku vaktiydi. Uyumadığında oldukça huysuz olurdu.

 

"Evet, uyuması gerek." Dedi, Emel Hanım yanına yaklaştı. Aralarında tek adım vardı, "Odasında uyutabilirsin"

 

Ekin gözlerine bakıyordu, kafasını yavaşça olumlu anlamda salladı. Burada oğluna ait bir oda vardı, doğduğu anda kurulmuştu.

 

"Oda nerede?" diye sordu, Emel Hanım eliyle takip etmesini işaret etti. Genç kız oğlunun elinden sıkıca tutup kayınvalidesini takip etti.

 

Önce ahşap merdivenleri birer birer çıktı, önüne çıkan uzun koridorun en sonunda bir kapı gözüne çarptı. Üzerinde şık ve renkli harflerle 'Umut' yazıyordu.

 

Adımlarını durdurdu Emel Hanım, kapıyı yavaşça araladı, Ekin'in gözleri büyüdü. Kocaman oda, oğlunun en sevdiği süper kahramanlarla döşeliydi.

 

"Gerekli olan her şeyi dolaplarda bulabilirsin" diyip arkasını döndü Emel Hanım, torununun uykulu gözlerine bakıp yanaklarına birer öpücük kondurdu.

 

Odadan çıkıp kapıyı örttüğünde, Umut annesini odasında görmenin heyecanıyla tuttuğu elinden çekiştirdi. Oyuncaklarını tek tek heyecanla gösteriyor, alınma anlarından söz ediyordu.

 

Duvarlarda resimler vardı, birkaç tanesinde ailece bulunuyorlardı. Ömer, Ekin ve Umut..

 

.... 

Sessizce aralanan kapıya çevirdi bakışlarını Ekin, gözleri kocasına kaydı. "Meleğim" deyip içeri girdi. Gözleri oğluna kaydı, mışıl mışıl uyuyordu. Saçını yavaşça okşadı, "Uyumuş" dedi.

 

Ekin kafasını yavaşça sallayıp ayağa kalktı, yatağın kenarında oturmuştu. Bakışlarını kendininde bulunduğu çerçeveye çevirdi. "Burada.." Dedi, Ömer'in gözleri anında ona döndü.

 

"Benim de resimlerim var." diye ekledi şaşkınlıkla. Yıllara rağmen hala kalbinde istenmeyen gelin olma şüphesi vardı.

 

"Evet, hepsini annem tek tek astı."

 

Ellerini sıkıca tuttu Ömer, Ekin kafasını eğip kısa bir soluk alıp yüzüne baktı. Delice merak ettiği bir şey vardı.

 

"Annen.." deyip sustu, "Gerçekten de beni gelini olarak kabul ediyor mu?"

 

Genç adamın yüzünde ufak bir tebessüm belirdi, yaklaşıp dudağını alnına bastırdı. "Evet, gerçekten pişman. Onunla tek kelime etmen için büyük çaba sarf ediyor." "

"Hala istenmediğim hissine kapılıyorum, yanındayken rahat olamıyorum."

 

Ömer kafasını şiddetle iki yana salladı, elini yanağına bıraktı. "Rahat değilsen hemen eve dönelim."

"Hayır." Dedi kararlılıkla. Yıllar sonra atabildiği bu adımı sonuçsuz bırakamazdı.

 

"Aşkım, bir tanem, benim güzel karım." ellerini sıkı tuttu. "Annem pişmanlığını defalarca dile getirmedi mi?"

"Evet."

"Seni sevdiğini söylemedi mi?"

"Söyledi."

"O zaman o hisse kapılma, burada olduğun için Umut ve annemde dahil hepimiz çok mutluyuz."

 

Derin nefes verdi genç kız, kocası tamamen haklıydı. Defalarca özür dinlenmiş, defalarca affetmesi için adımlar atılmış ama o itiraz etmiş, villaya adımını bile atmamıştı.

 

Yüzünde ufak bir tebessüm belirdi, "Haklısın sanırım" dedi, genç adam elinden sıkıca tuttu gülümseyerek

"Hadi o zaman, Umut'u uyandırmadan odadan çıkalım."

 

... 

Sessizce kapıyı örttü Ömer, bakışlarını hayranlıkla karısına çevirdi. "Bu arada misafirlerimiz var."

 

Genç kadının yüzünde merak belirdi, kocasına bakıyordu. "Kim?"

"Annemin tüm yakın arkadaşları."

"O zaman ben ortalarda görünmesem iyi olacak."

 

Oğlunun odasına gitmek için arkasını döndüğü anda genç adam bileğinden tuttu. "Yapma" dedi hüzünle, gözleri onun çift yeşili ile buluştu. Hala bu evin içerisinde kendine bir yer edinememişti.

 

"Annem sana sesleniyordu, bence misafirlere görünmelisin."

"Bana mı, neden?" diye sordu Ekin, Ömer kafasını olumlu anlamda salladı.

 

"Bilmem, kendisine sormalısın. Bahçede, havuz kenarında oturuyorlar."

 

Derin nefes aldı Ekin, hızlı birkaç adım sonrası bir aynanın önünde durdu. Sakinleştirici bir soluk alıp kendine çeki düzen verdi. Saçlarını elleriyle düzeltti.

 

"Nasıl görünüyorum?" diye sordu, Ömer tebessüm edip yaklaştı. Kollarını arkadan sıkıca dolayıp göbeğinin üzerinde birleştirdi. Kafasını boynuna gömüp aynaya baktı.

 

"Her zamanki gibi gözalıcı, eşsiz."

"Gerçeği söyle." Dedi Ekin gözlerini kısıp ufak tebessümle.

"Gerçek bu."

"O zaman anneni daha fazla bekletmemeliyim."

"Evet meleğim."

 

Kocasından uzaklaşıp son defa gözlerine baktı, yüzünde tebessüm oluşturup arkasını döndü. Genç adam ise geriden sessizce takip etmekle yetindi.

 

....

Havuzun çevresinden dolanıp misafirlerin olduğu yere yaklaştı genç kız, adımları geri geri gitmek için direniyordu. Yaklaştığı anda gözlerini misafirlere çevirdi, tümü de Emel Hanım yaşlarındaydı. Bir oturma grubunde yer kalmayacak şekilde oturmuşlardı.

 

Uzun sohbetlerine ara ara da gülüşler eşlik ediyordu. Ekin'in gözleri ise sadece kocasının annesindeydi. Yüzündeki çekingen ifadeyi silmeye çalıştı, tam önlerinde durdu.

 

"Hoş geldiniz." dedi gözlerini misafirlerin üzerinde gezdirip. Emel Hanım'ın bakışları anında ona döndü, şaşkındı. Gelininin misafirlere yaklaşacağını hiç düşünmemişti.

 

"Kızım" dedi rahatlamış bir edayla. Elini yavaşça uzattı, genç kız yaşadığı şaşkınlığa rağmen yavaşça karşılık verdiğinde, kayınvalidesi tarafından yanına oturtuldu.

 

Emel Hanım elinden sıkıca tutmuştu, gözleri onun yeşil gözlerinin içinden bir an bile ayrılmadı. Yaotğı hatalar, sebep olduğu acılar bir bir hafızasında yer aldı. Aklı almıyordu, naısl bu kadar kör olabilmiş, onca şeye sebebiyet vermişti.

 

"Ekin.." deyip sustu, bakışlarını misafirlerine çevirdi. "Benim gelinim.." diye eklendiğinde, Ekin'in gözleri anında ona döndü. Şaşkındı, ilk defa bu hitabı ondan duyuyordu.

 

Misafirlerden bir tanesi hayranlıkla kızın gözlerine bakıyordu. Daha önce sadece resimlerini görebilme imkanı bulabilmişti. "Resimlerden çok daha güzel" dedi, Emel Hanım kafasıyla onayladı.

 

"Ömer duymasın ama gelinin olduğunu öğrenmeseydim onu oğlumla görüştürmek için elimde geleni yapacaktım." Dedi bir diğer misafir.

 

"Ömer çok şanslı" diye ekledi üçüncü kişi.

 

Emel Hanım kafasını eğdi, suçluluk yıllardır olduğu gibi yine her yanını sardı.

 

Cesaretini toplayıp kızın elini sıktı, gözleri buluştu. "Keşke bende ilk görüşümde böyle dileklerde bulunabilseydim, bu kadar acının sebebi olmasaydım." Dedi, Ekin şaşkın bir sessizlikle dinliyordu.

 

"Onu çok üzdüm, kırdım, canını yaktım ama o.." deyip sustu, kafasını eğip bakışlarını gözlerinden ayırdı. Buna bile hakkı yoktu.

 

"Ama o her şeye rağmen yanımda, evimde. Beni hiç hiç kırmadı, ağzından tek kelime çıkmadı. Ben onu oğlumdan uzak tutmak için her şeyi yapmışken o, bir an bile beni torunumdan ayırmadı."

 

Gözleri, gelininin gözlerine döndü. Ekin elini sıktı, her şeyi unutmaya hazır olduğunu göstermek istedi.

 

Emel Hanım'ın gözleri dolu dolu oldu. "Yaptığım, yapacağım hiçbir şey benim yüzümden çektiklerini unutturmayacak biliyorum ama yine de pişman olduğumu bilmeni çok istiyorum. O amansız hastalığı atlatıp bizimle kaldığın için binlerce şükür ediyorum."

 

Genç kızın tek gözünden yavaşça bir damla yaş süzüldü. Emel Hanım'ın da yanakları ıslanmıştı." "Özür dilerim sebep olduğun her şey için."

 

Yavaşça yaklaştığında sıkıca birbirlerine sarıldılar. İkisinin yaşlı gözlerine biri daha eşlik ediyordu, Ömer. Uzakta, bir ağacın arkasında durmuş ikisini izliyordu. Böyle bir ana hem annesinin hemde karısının ihtiyacı vardı, onları bir araya getirdiği anda olacağından emindi.

 

... 

Hızlı ve heyecanlı adımlarla eve girdi Ekin, "Aşkım" dedi, Ömer anında önüne dikildi. Gözlerindeki mutluluğa bakıp tebessüm etti.

 

"Annen az önce beni arkadaşlarına gelinim diye tanıttı." Dedi, Ömer elinden sıkıca tuttu. Mutluluğa eşlik edip alnına öpücük kondurdu. O anın her sahnesine şahit olmuştu.

 

"Seni çok seviyorum."

"Seni çok seviyorum."

 

.... 

Hızla gözlerini araladı Emel Hanım, salondaki koltuğun üzerindeydi. Bir hışımla doğrulup oturdu, gözlerini koca villanın içerisinde gezdirdi.

 

Rüyanın aksine evde ne oğlu ne bir defa bile gelinim demediği Ekin ne torunu ne de kocası vardı. Koca bir evde bir başına olmaya mahkumdu.

 

Derin derin soluk alıp ellerini koltuğun iki kenarına bıraktı, güç toplamaya, ayağa kalkmaya çabalıyordu.

 

....

Odanın kapısını sessizce araladı Ömer, genç kızın uyuyor olma ihtimalini düşünüyordu her daim. Gözleri yatağa kaydı, Ekin yatağındaydı. Yüzünde mutluluk vardı, gözleri hayranlıkla izlediği yüzündeydi.

 

"Çok mu sevdin?" diye sordu genç adam, yaklaşıp yatağın kenarına oturdu.

 

Genç kız tebessüm edip derin bir nefes aldı, son zamanlardaki en büyük mutluluğuydu.

 

"Çok güzel" dediğinde, genç adam elinin birinin yüzüne bıraktı, yanağını dikkatle okşayıp yüzüne döndü.

 

"Parmağını sıkıyor mu?"

"Biraz" dedi genç kız, umursamazca. Parmağını acıtması umurunda bile değildi.

 

"Diğer yüzükle ölçüsü aynı."

"Kilo aldım sanırım" dedi, genç adamın yüzünde hüzünle karışık bir tebessüm belirdi. Eli yanağını dikkatle okşuyordu.

 

"Bu yüzüğü hiç çıkarmayacağım. Diğerini gibi bunu da kaybetmeyeceğim."

 

Yaklaşıp alnına ufak bir öpücük kondurdu Ömer, gözleri dolu dolu oldu, gizlemek oldukça zorluyordu. Derin nefes verip konuyu değiştirmeye gayret etti.

 

"Hemşire serum bağlayacak." Dedi, Ekin yüzünü astı. Yarı aralık gözlerini açık tutmak da oldukça zorlanıyordu.

 

"Uyuyacak mıyım?" diye sordu, verilen her ilaç onu kendinden geçirip derin bir uykuya sebep oluyordu.

 

"Biraz"

"Çok yorgun hissediyorum."

"Bu yüzden uyuman gerekiyor meleğim."

 

Kapı aynı anda duyuldu, hemşire tıklayarak içeri girdi. Genç kız, adamın da yardımıyla kafasını yastıkla buluşturdu, elini sıkıca tutmuştu.

 

Zuhal Hemşire'nin yüzünde tebessüm vardı, bu odaya her girdiğinde ikisini imrenerek izliyordu. "Nasıl hissediyorsun Ekin?" diye sordu, genç kız bitkin gözlerini yüzüne çevirdi.

 

"İyi.." Dedi, Ömer kafasıyla onayladı. "Çok iyi" diye düzeltti. Konuşmakta zorlamaya başladığını hissetmişti.

 

Hemşire serumu bağlamaya çalışırken gözleri yüzüğe kaydı, genç kızın parmağını oldukça sıkmıştı. "Yüzük mü taktınız?"

 

Ekin zorlu bir gülümsemeyle kafasını olumlu anlamda salladı, gözleri delice sevdiği adamın gözleriyle anında buluştu. "Evet"

"Tebrik ederim, düğün yakın mı?"

"Evet, bugün işlemleri başlatacağım." Dedi genç adam, Ekin'in gözleri parıldadı, karısı olmayı delice istiyordu.

 

"Biz de davetli olacak mıyız?"

"Evet, hepiniz." diye cevapladı genç kız, gözleri kapanmaya direniyordu. Damarlarına yol alan ilaç, onu kendinden geçirmek için büyük çaba sarfediyordu.

 

Serumu tamamen bağladı hemşire, son kontrolu yaparken yüzüğe dokundu, düşündüğünden bile daha çok sıkıyordu. "Sıkmıyor mu?"

 

Ekin yavaşça kafasını olumlu anlamda salladı, "Şikayetçi değilim" dedi, gözleri yavaşça kapandı. Hemşirenin gözleri genç adama döndü, "Çok sıkıyor" dedi.

 

Ömer uyuduğundan fırsat bilip dokundu, gerçekten de çok sıkıyordu. "Ölçüler aynıydı."

"Anladım." diyerek arkasını döndü, "Geçmiş olsun" diye ekleyip odadan çıktı.

 

.... 

Gözlerini araladı Deren, bir yatağın üzerindeydi. Üstü örtülmüş, kafasının altına da yastık bırakılmıştı. Şaşkınlıkla doğruldu, kendinden geçtiği vakit bir koltukta gelişi güzel yatıyordu.

 

Ayaklarını yere indirdiği sırada odanın kapısı aralandı. Gözleri o yöne döndü, Doğan'ı gördü.

 

"Kontrol etmeye gelmiştim, bir şeyler hazırladım. Aç mısın?" diye sordu, genç kız umursamadan ayağa kalktı. Bakışları karşısındaki dolaba kaydı, üzerine özenle bir çerçeve konulmuştu. Üç küçük çocuğun elele tutuşmuş gülüşüyordu.

 

Yaklaşıp eline aldı, iki kız ve bir erkekti. Önce kızlardan birinin yeşil gözlerine baktı, parmağını yavaşça resimde gezdirip hızla yerine bıraktı.

 

Derin bir nefes alıp odadan çıkıp salona geçti, bir masa vardı önünde. Özenle iki kişilik yemek kurulmuştu, sandalyelerden birini çekip oturdu.

 

Çatalı eline aldığı anda durdu, "İngiltere'ye dönmem gerek" dedi, karşısında duran adamın yüzüne bile bakmadan.

 

"Neden döndün?"

"Isteyerek değildi"

 

Doğan derin nefes aldı, arkadaşının umursamazlığına hak veriyordu. Son görüşleri oldukça kötü olmuştu, kafasını eğdi. Zihninde sadece diğer arkadaşının sağlığı vardı.

 

"Ekin.." Dedi, Deren bakışlarını hızla kaldırıp gözlerine baktı. "Su verir misin?" deyip sözünü kesti.

 

Genç adam masanın üzerindeki bardağa su koyup ona uzattı, genç kız tek yudum alıp gözlerine baktı.

 

"Melis'le görüşmem gerek, nasıl ulaşabilirim?"

"Neden? Ne görüşeceksin?"

 

Kafasını iki yana salladı Deren, yemeğinden bir çatal alıp ona döndü.

 

"Gitmeden önce emin olmak istediğim bir şey var"

"Ne?"

"Adresini biliyor musun?" diye sordu adamın merak dolu sorularını cevapsız bırakarak.

 

.... 

Koridora oturdu genç adam, genç kızın uyuduğu anlarda ailesini zar zor da olsa göndermeyi başarmıştı. Sevdiğinin yanında her daim o kalacaktı, bir saniye bile ayrılmaya, başka bir şeyle zaman kaybetmeye fırsatı yoktu. Onunla geçirdiği her saniye oldukça değerliydi.

 

Kafasını yavaşça yere eğip ellerinin arasına aldığında telefonunun titrediğini hissetti, hastanede olduğu süreçte buna özellikle dikkat ederdi. Genç kızı uyuduğu anlarda rahatsız etmemek için olabildiğince tüm seslere engel olurdu.

 

Doğrularak cebinden çıkardı, ekranda annesinin ismi vardı. Yüzünde şaşkınlık belirse de kararlıydı. Bir daha tek kelime etmeyecek, hayatına müdahale etmesine müsaade etmeyecekti. Reddetme tuşuna dokunup umursamazca kapattı.

 

Bakışlarını yeniden yere eğdiğinde, önünde bir çift ayak belirdi. Kafasını merakla kaldırdığında yüzünde koca bir şaşkınlık ve ufak da olsa bir tebessüm belirdi.

 

"Mert!" dedi, Mert'in yüzünde sıkıntılı bir ifade vardı, bunca zamanda kendi sorunları nedeniyle arkadaşını yalnız bıraktığı için suçluluk hissediyordu.

 

Yavaşça yanına oturdu, iki arkadaş günler sonra yeniden birlikteydi. "Ekin nasıl?" diye sordu Mert, Ömer kafasını yavaşça iki yana salladı, gözleri dolu doluydu. Hislerini sadece arkadaşına dile getirme cesareti gösterebiliyordu.

 

"Sen neredeydin bunca zaman?" diye sordu merakla.

"Seni ve Ekin'i merak ettiğim için dönmek istedim."

"Tek nedeni biz miyiz?"

 

Kafasını olumlu anlamda salladı.

 

"Neler yapıyordun? Neredeydin. Defalarca sana ulaşmaya çalıştım."

"Gezdim."

"Bu kadar mı?"

 

Kafasını eğdi Mert, derin bir nefes aldı. "Bir kızla tanıştım, bana iyi geldi."

"Kız mı?" diye sordu şaşkınlıkla.

 

"Evet, niye şaşırıyorsun. Bu hep yaptığım şeydi." Gözlerini kaçırıp kafasını çevirdi. Önündeki duvara sabitlenmişti.

 

"İyi misin sen?" diye sordu Ömer, arkadaşındaki garipliği görmemek mümkün değildi. Konuştuğu anda gözlerini kaçırıyor, kısa kısa cevaplar veriyordu.

 

"Ekin'in durumunda gelişme var mı?"

 

Ömer kafasını iki yana salladı, durumunda olumlu tek bir gelişme yoktu.

 

"Gün geçtikçe kötüye gidiyor." Dedi gözleri anında dolu dolu oldu.

"İyi olacak, başka şansı yok."

 

Mert arkadaşının gözlerine baktı, tek kelime etmeden kollarını ona sıkıca sardı. Iki arkadaş günler sonra yeniden sarıldı, özlem ve destek içeren bir sarılmaydı.

 

.... 

"Ekin'i kontrol etmeliyim"

 

Ayağa kalktı genç adam, kapıyı yavaşça araladı. Genç kızın gözlerini zorlukla da olsa aralamaya çalıştığını gördü. Yüzünde tebessüm oluşturdu, "Meleğim" deyip yanına yaklaştı.

 

Doğrulmasına yardım edip yastığı sırtına dayadı. Yanına oturdu, genç kız kafasını anında göğsüne dayadı. İlaçların etkisiyle kendinden geçtiğinde de onu rahatlatan tek şey, sevdiği adamın varlığıydı.

 

Ömer elinden sıkıca tuttuğu anda Mert göründü, küçük ve çekingen adımlarla içeri girdi. Ekin'in şaşkın bakışları ona döndü, "Dönmüşsün." Dedi, Mert kafasını salladı.

 

"İyi görünüyorsun" dedi karşılık olarak. Aksini görüyordu, genç kız bıraktığından çok daha kötü durumdaydı, yüzü solgundu. Bedeni gün geçtikçe eriyordu, gözaltları çok az da olsa morarmıştı.

 

"Yalancı" dedi Ekin, yüzünde ufak bir tebessüm oluşturdu. Verilen tesellilere ve iyi olduğunu dile getiren kelimelere de inancı yoktu. Durumunu herkesten en iyi bilendi, geçen her dakika ömründen çalıyordu.

 

"Bir daha Ömer'i yalnız bırakırsan gerçekten kafanı kıracağım."

 

Ömer çenesinin altında bulunan kafasına ufak bir öpücük kondurdu, sessizdi, kelimeler boğazında düğüm düğüm olmuştu.

 

"Bir daha öyle bir hata yapmayacağım"

 

Genç kız kafasını sallayarak onayladı, Mert'in gözleri ikisinin de parmağında bulunan yüzüklere kaydı.

 

"Yüzük?" dedi merakla.

 

Ekin tebessüm etti, parmağında varlığını her hissettiğinde kalbiy coşkuyla doluyordu. "Nişanlandık."

"Çok sevindim, tebrik ederim."

 

Derin nefes alıp gözlerini arkadaşına çevirdi, "Hala şirkette çalışabilmek için bir şansım var mı?"

 

Ömer gözlerini genç kıza çevirdi, "Var mı sence aşkım?"

"Bir daha seni bırakmayacağına söz vermesi gerekiyor önce."

 

Ikisinin de gözleri anında Mert'e döndü. "Söz" dedi, bir daha ne olursa olsun arkadaşını bu süreçte yalnız bırakmayacaktı.

 

Üçünün de yüzünde aynı anda ufak bir tebessüm belirdi, Ömer ona döndü. "Şirket artık sana emanet" dedi, Mert'in gözleri merakla ona döndü.

 

"Sen şirkete hiç gitmiyor musun?"

"Hayır, artık orada çalışmayacağım."

 

Genç kızın gözleri büyüdü, anında ona döndü. "Ne? Ne demek bu?"

"Artık şirketin Ceo'su değilim."

 

Yüzü asıldı Ekin'in, şaşkındı. Aklında tek bir ihtimal belirdi, "Ailenle görüşmüyor musun?"

 

Ömer kafasını iki yana sallayıp elinden sıkıca tuttu. Onun için aile de hayat da sadece sevdiği kızdı.

 

"Neden?" diye sordu Ekin, istediği kesinlikle bu değildi.

"Nedeni belli değil mi aşkım?"

 

Genç adamın yüzünde şaşkınlık oluştu, "Daha geçerli bir neden olabilir mi aşkım?"

"Hayır şaka yapıyorsun değil mi? Ciddi olamazsın." Kafasını adamın göğsünden ayırıp gözlerinin içine baktı.

 

Mert ikisine bakıyordu. "Kapıda olacağım, siz sorunu halledin." diyerek odadan çıktı. Koridora geçtiği ilk anda adımı durdu, gözleri tek birine kaymıştı. Uğruna, arkadaşını, ailesini, yakınlarını bırakıp geçip gittiği kız, Ezgi.

 

Adımlarını gördüğü anda durdurdu Ezgi, şaşkınlıkla duraksamıştı. Yanında Bora vardı, genç adam sessizce ikisini izliyordu. Birbirini delice isteyen bir genç, her şeye rağmen uzak durmak için savaşıyordu. Kafasını yavaşça yere eğdi, hızlı adımlarla yanlarından uzaklaşan Mert'e bakınca dudaklarında tek bir cümle yer aldı.

 

"Onun yerinde olmak için her şeyimi verirdim" dedi, Ezgi derin nefes alıp kendine gelmeye çalıştı.

 

"Özür dilerim" dedi genç adamın gözlerine bakıp. Kalbine söz geçiremediği, hala o adamı gördüğünde delice çarptığı için.

 

Eliyle odanın kapısını işaret etti, "Odaya girelim mi?" diye sordu, Bora kafasıyla onayladı. Genç kızı sessizce takip etti, Ezgi kapıyı açtığı anda gözleri arkadaşına kaydı, yüzü asıktı.

 

Ömer'e döndü, ayakta, yatağın tam yanındaydı. Gözleri sevdiğinin üzerinde, onu ikna çabasındaydı.

 

Ezgi'nin merakla ikisine de aynı anda baktı, "Siz tartıştınız mı?" diye sordu, Ekin'in "Evet!" deyişine rağmen Ömer, "Hayır" dedi.

 

Ezgi gözlerini kıstı, "Evet mi hayır mı?"

 

Derin nefes aldı Ekin, bakışlarını arkadaşının gözlerine çevirip Ömer'i işaret etti. "Ezgi, bu beyefendiye odamdan çıkmasını söyler misin?"

 

Ezgi'nin şaşkın bakışı Ömer'e döndü, cümleyi aynı anda o da duymuştu, tekrarlamaya gerek duymadı. "Duydun Ömer" dedi.

 

Ömer kafasını iki yana salladı, bunu kesinlikle yapmayacaktı. Bir saniye bile yanından ayrılmaya niyeti yoktu.

 

"Ona de ki, benim yerim onun olduğu yer."

 

Ezgi, Ekin'e döndü aynı şekilde, "Ekin duydun" dedi ufak bir tebessümle. Genç adamın cümlesi oldukça hoşuna gitmişti.

 

"O zaman odadan ben çıkarım." deyip doğruldu Ekin, Ömer itiraz etmeye yeltendiği anda Ezgi yaklaştı. Arkadaşının iki omzuna ellerini bırakıp gözlerini gözleriyle buluşturdu.

 

"Buna müsaade etmeyeceğim, üzgünüm."

"Peki o zaman, Ömer'i odadan çıkartman gerekiyor."

 

Derin nefes aldı Ömer, kafasını iki yana sallayıp yatağa yaklaştı. Ayakkabılarını çıkarıp yatağa girdi, kafasını yastıkla buluşturup yan pozisyon aldı. Tek kolunu da genç kıza sıkıca doladı.

 

"Ne yapıyorsun!?" diye çıkıştı Ekin, genç adam gözlerini yavaşça kapattı. "Sessiz olun, nişanlımla uyumaya çalışıyorum." dedi. Aynı anda hem Bora ve Ezgi'nin hemde Ekin'in yüzünde ufak tebessüm belirdi.

 

Elini itirazı bırakarak genç adamın kafasına yaklaştırdı, parmakları kısa tutanların içerisinde yavaşça geziniyordu.

 

"Seni Seviyorum" dedi fısıltıyla. Öfkesi de kızgınlığı da anında geçmiş yerini yeniden aşka, sevgiye bırakmıştı.

 

Ömer gözlerini usulca araladı, "Seni seviyorum başımın belası." Dedi sıkıca tuttuğu eline öpücük kondurup.

 

Ezgi tebessümle Bora'ya döndü, "Sanırım kapıda beklemeliyiz."

 

..... 

Gecenin bir vaktiydi, Ömer gözlerini kulağına ulaşan seslerle araladı. Genç kızın yatağında, yanında yatıyordu. Bakışları hemşireye kaydı, sessizce kontrolünü yapmış, tamamlanan serumu çıkarmaya çalışıyordu.

 

"Uyandırdım mı?" diye sordu genç adamın izleyen bakışlarına.

 

Ömer yavaşça doğruldu, "Bir sorun mu var?" endişeli gözleri hemşirenin iki dudağından çıkacak kelimelerdeydi.

 

"Hayır, rutin kontrol ve serum değişimi."

 

Ayağa kalktı genç adam, sessize izliyordu. Hemşire genç kızın parmağına çevirdi bakışını, yüzük her geçen saatte daha çok sıkıyordu.

 

Yavaşça, uyandırmamaya çalışarak dokundu, "Çok sıkıyor." Dedi, Ömer de yaklaştı. Yavaşça oynatmaya çalıştı, "Çok zayıfladı ama yüzük niye böyle sıkıyor."

 

Hemşire derin bir nefes aldı, "Odanın dışında konuşalım."

 

Ömer onaylayıp arkasını döndü, ikisi sessiz adımlarla odadan çıkıp koridora geçtiler.

 

"Sorun nedir?"

"Ekin'in an önce yüzüğü parmağından çıkarması gerekiyor"

"Ne? Neden?" diye sordu Ömer fısıltılı bir merakla.

 

"O hiç kilo almadı, aksine gün geçtikçe de zayıflıyor."

"Farkındayım" dedi genç adam hüzünlü ve kısık bir tonda.

"İlaçları genellikle kollarından ve ellerinden veriliyor, bundan dolayı da el parmaklarında şişlikler görülebiliyor."

 

Derin nefes aldı, adamın gözlerine bakıyordu. "Yüzüğün gün geçtikçe sıkma nedeni bu, çıkarmazsa da zamanla morarmalara sebep olacak."

"Tamam, yüzüğü genişletebilirim."

"Genişletmek çare değil. Ekin sık sık ilaç almak zorunda, bu yüzden herhangi bir takı bileğinde ve parmaklarında bulunmamalı."

 

Adamın yüzü asıldı, gözleri anında dolu dolu olmuştu. Zihninde sadece genç kızın yüzüğe duyduğu sevgi ve taktığı andan beri varolan heyecan vardı.

 

"Onu çok üzecek bu durum."

"Ben uygun bir dile ifade edebilirim."

 

Kafasını şiddetle iki yana salladı genç adam, bubu ona kendisi en doğru şekilde açıklamalıydı.

 

"Ben halletmeye çalışacağım."

 

Hemşire onaylayıp uzaklaşınca Ömer geri geri gitti. Bankalardan birine oturdu, kafasını elleri arasına alıp tüm gücüyle sıktı. Engel olamıyordu, ne hastalığının ilerlemesine, ne üzülmesine ve ne de canının yanışına..

 

Yavaşça ayağa kalktı, nefessiz kalmıştı. Daralıyor, bir an bile olsa temiz bir havaya ihtiyaç duyuyordu. Odanın kapısını aralayıp genç kızın uyuduğundan emin olup yönünü bahçeye çevirdi.

 

Ömer'in merdivenlere yönelişi ile biri varlığını ortaya çıkardı. Bir kadın, koridorun ucunda duruyordu. Yalnızlığı ve karanlığı fırsat bilip sessiz ve gizli adımlarla genç kızın odasına yaklaştı.

 

Kapıyı yavaşça araladı, uyuduğundan emin olup içeri adım attı. Kapıyı da arkasından kapatıp yatağın kenarında ayakta durdu.

 

.... 

Oy ve yorumları eksik etmeyelim 💚

Loading...
0%