Yeni Üyelik
38.
Bölüm

37.Bölüm: Bir Ömür

@mlkshnn

"Ben halletmeye çalışacağım."

 

Hemşire onaylayıp uzaklaşınca Ömer geri geri gitti. Bankalardan birine oturdu, kafasını elleri arasına alıp tüm gücüyle sıktı. Engel olamıyordu, ne hastalığının ilerlemesine, ne üzülmesine ve ne de canının yanışına..

 

Yavaşça ayağa kalktı, nefessiz kalmıştı. Daralıyor, bir an bile olsa temiz bir havaya ihtiyaç duyuyordu. Odanın kapısını aralayıp genç kızın uyuduğundan emin olup yönünü bahçeye çevirdi.

 

Ömer'in merdivenlere yönelişi ile biri varlığını ortaya çıkardı. Bir kadın, koridorun ucunda duruyordu. Yalnızlığı ve karanlığı fırsat bilip sessiz ve gizli adımlarla genç kızın odasına yaklaştı.

 

Kapıyı yavaşça araladı, uyuduğundan emin olup içeri adım attı. Kapıyı da arkasından kapatıp yatağın kenarında ayakta durdu.

 

Ağır adımlarla kafasını odada gezdirdi, karanlığa rağmen bakışları bir sandalyeye değdi. Yavaşça çekip yatağa yaklaştırdı.

 

İki elini dizlerinin üzerine bıraktı, parmaklarını birbirine geçirip delice sıktı. Bakışlarını bir an bile kızdan ayırmıyordu, kolunda bir serum vardı. Günden güne eriyen bedeni, hastalığının yükü altında hayatta kalmaya direniyordu.

 

Kafasını eğdi kadın, gözlerini kapatıp derin bir soluk aldı. Burada, bu hastane odasında, bu kızın başucunda oturduğuna hala inanamıyordu.

 

"Ben.." Deyip sustu, kafasını eğdi. "Burada olma sebebimi bilmiyorum."

 

Gözleri yere dönüktü, kızın kapalı gözlerine bile bakmaya cesareti yoktu. Buna layık değildi, bunu hak etmiyordu.

 

"Gecenin bir yarısı ve uyumanı bekledim. Çünkü yüzüne bakmaya cesaretim yok."

 

Genç kız yavaşça kımıldadı, rahatsız hissetmişti. Kolunun şeklini değiştirdiği anda kadın hızla ayağa kalktı. Birilerine yakalanmaktan delice korkuyordu.

 

Arkasını döndü hızlı adımlarla kapıya yaklaşıp yeniden durdu, bakışlarını geriye, genç kıza çevirdi, tepkisiz olduğunu görüp yeniden yaklaştı.

 

Geri dönüp sandalyeye yeniden oturdu, genç kızın karanlığa rağmen parıldayan yüzüne baktı.

 

"Tokat attım.." Dedi, acımasızca elini kızın yüzüne indirdiği anı dün gibi hatırlıyordu.

 

"Canını yaktım. Defalarca bağırıp çağırdım. Ve.. En değerlin olan kardeşinle tehdit ettim."

 

Kelimeler ağzından zar zor çıkıyordu. Genç kızdaki belirgin değişimş ilk defa fark ediyordu. Zorlu hastalık bedeninin erimesine sebep olmuştu.

 

"Biliyor musun bir rüya gördüm. Ve ben oğlumun böylesine mutlu olduğunu ilk defa fark ettim. Sen yanındaydın, en büyük isteği gerçek olmuştu. Üstelik evliydiniz, her şeye rağmen."

 

Gözleri dolu dolu oldu, bir rüya öylesine etki altına almıştı ki bir türlü aklından çıkmıyordu.

 

"Bir oğlunuz vardı." Dedi, yanağına çok ufak bir damla yaş süzüldü. Oğluna bu şansı vermemiş, yuva kurmasına hep engel olmuştu.

 

Karanlığın içerisinde avucunu delice sıktı Ekin, uyanık olduğunu belli etmemek için büyük bir savaş veriyordu. Baş ucunda bulunan kadın ve söylediği kelimelere inanmakta zorluk çekiyordu.

 

"Ismi Umut'tu ve 4 yaşındaydı."

 

Yanağına yaşların süzüldüğünü hissetti genç kız, en büyük hayaliydi. Sevdiği adamı baba yapacak, bir oğlu olduğu anda da ismini Umut koyacaktı.

 

"Gözleri tıpkı seninki gibi yeşildi ama onun dışında her şeyiyle Ömer'e benziyordu.

 

Derin nefes aldı Emel Hanım, sesi titremeye başlamıştı. Geç kalınmış bu kelimeler çok zordu, çok zor dile getiriyordu.

 

"O rüyanın gerçekleşmesi çok mu imkansız?" diye sordu, kafasını yavaşça yere eğdi.

 

"Uyanık olsan ve söylediklerimi duysan belki de hiç inanmayacaktın, haklısın ama ben gerçek olmasını çok istiyorum."

 

Elini yavaşça yaklaştırıp genç kızın elinin üzerine bıraktı, Ekin zor tıtuupu hıçkırıklarıyla baş etmeye çalışıyordu. İnanmak oldukça zordu, bu kadın artık aralarında engel olmaktan vaz mı geçmişti?

 

"Çok geç kaldığımın farkındayım. Ve şu an söylediğim hiçbir şeyin yaptıklarımı telafi etmeyeceğini de biliyorum"

 

Yanağına ufak bir damla yaş süzüldü, ömrü pişmanlıklarla doluydu.

 

"Günlerdir oğlum ve hayat arkadaşımın yokluğu ile baş etmeye çalışıyorum. Benim istediğim kesinlikle bu değildi, sadece her annenin istediği gibi ailem hep yanımda olmalıydı."

 

Elini yavaşça yüzüne yaklaştırıp yanağını sildi, "Oğlumun en değerlisi olduğunu biliyordum. Sen hayatına girdikten sonra çok değişti, tek önceliği sen oldun. Korktum.."

 

Derin bir nefes aldı, "Beni tamamen bırakmasından, tıpkı çocukken olduğu gibi birini benden daha çok sevmesinden."

 

Ekin sessiz ve merak doluydu, kendini ele vermemek için büyük savaş veriyordu.

 

"Ömer 4 yaşlarındaydı, çok çok küçüktü. Bir bakıcısı vardı, zamanın çoğunu birlikte geçirirlerdi. Kadın evden her gittiğinde Ömer saatlerce arkasından ağlardı, bana ise hiç yaklaşmazdı. O bakıcının beni oğlumdan uzaklaştırdığını düşünüp onu işten çıkarmıştım."

 

Gözlerinden yaşlar süzülmeye başladı. Oğluna vurduğu ilk darbeydi, günlerce bakıcının ardından ağlayışını seyretmişti.

 

"Çok ağladı ama günler sonra onu tamamen unuttu ve bana bağlanmaya başladı. Seni de unutacağını düşündüm, unutup yine bana dönecekti. Ama.. Gözden kaçırdığım bir gerçek vardı. Ömer.."

 

Sustu, alt dudağını sertçe ısırdı. "Ömer.. Seni delice sevdi. Hiçbir şey senden vazgeçmesi için işe yaramadı. "

 

Kafasını eğdi, kabulleniş canını yakıyordu. Bu kadar geç olmamalıydı.

 

"Sorun kesinlikle para değildi, sadece bahanemdi. Ömer 4 yaşında iken anlamıştım, para mutluluk da sevgi de getirmiyordu. Oğlum hep en çok beni sevsin istedim, biliyorum bencillikti bu. Sonu oğlumu tamamen kaybetmeme sebep olan büyük bir bencillik."

 

Genç kızın elini yavaşça baş parmağıyla okşadı. "Ben onu birilerinden uzak tutmaya çalıştıkça, o benden daha çok uzaklaştı. Onu geri kazanmak için hep çabalayacağım. Lütfen..."

 

Derin bir soluk aldı, elini genç kızın elinden uzaklaştırdı. "Lütfen iyi ol, iyi ol ki ikinize de kendimi affettirecek zaman bulayım."

 

Ekin şaşkındı, duyduklarına inanamıyordu. Artık onları ayıran bir engel yoktu ama ya bu hastalık?

 

Geçen her saatte ömründen alan bu illet, izin verecek miydi? Vermeyecekti, kavuşmak kaderlerinde yoktu. İkisinin hayalini kurduğu hayat, sadece rüyalarda var olacaktı.

 

Gözyaşları ardı arkasına akmaya başladı, hayat çok acımasızdı. Her daim önüne engeller çıkıyordu, her daim mutluluğunun önünde bir set oluşturuyordu.

 

Emel Hanım koridordan duyduğu sesler ile hızla ayağa kalktı, odadan bir hırsız sessizliğinde çıktığında Ekin hıçkırıklarını bıraktı. Odanın içerisinde haykırışları duyuldu, ölmek istemiyordu.

 

Uzun bir hayat yaşayıp onun karısı, çocuklarının da annesi olmak istiyordu.

 

Kapı açıldı bir hışımla o anda, Ömer koridora yaklaştığı anda hıçkırıklarını duymuştu. Telaşla içeri girdi, ışığı açtığı anda genç kızı gördü.

 

"Meleğim!"

 

Hızla yanına yaklaştı, yatağın kenarına oturduğu anda genç kız kollarını boynuna sıkıca doladı. Kafasını boynuna gömdü, hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı.

 

Genç adamın gözlerinden sessiz yaşlar süzüldü, anlam vermekte zorlanıyordu. Neydi, kimdi kıyamadığını böylesine yıkan ve üzen. Sırtını yavaşça sıvazladı, "Ne oldu? Söyle bana, söyle ki dünyayı ayaklarına sereyim."

 

Genç kız tek kelime edecek gücü bulamıyordu, ellerini öylesine sıkmıştı ki bu hastalığın onları ayırmasına engel olurcasına.

 

"Korktum" dedi zorlukla. Diyecek başka kelimesi yoktu, adamın cevap almadan pes etmeyeceğini biliyordu.

 

"Neden? Neyden? Aşkım niye korktun?"

 

Ekin kollarını delice sıktı, kafasını boyun boşluğuna gömdü. "Beni bırakıp gittin sandım."

 

Ömer şaşkınlıkla duruldu, yavaşça geriye çekilip iki yüzünü kavradı. "Hayır, hayır olur mu hiç? Sensiz nefes alabileceğimi nasıl düşünürsün?"

 

Ekin bitkinlikle yüzüne bakıyordu, gözleri kapanmak için direnirken Ömer ayakkabılarını çıkarıp bedenini yatağa yattı. Onunda yatmasını sağlayıp yönünü ona çevirdi.

 

Aynı yatakta birbirlerine dönük durmuşlardı, Ekin'in gözleri yaşlıydı, adamın kalbi delice titriyordu. Elini yavaşça yüzüne yaklaştırıp yanaklarını sildi. Kapanmak için direnen gözlerine bakıyordu. "Hiçbir şeyi düşünme, kapat gözlerini. Ben buradayım ve hep de burada olacağım."

 

Ekin hızla elini tuttu, güç almaya ihtiyacı vardı. Gözleri yavaşça kapanırken de kalbinde sadece iki kelime vardı, 'Ölmek İstemiyorum'

 

.... 

Günün erken vakitleriydi, Deren ve Doğan bir kapının önünde bekliyorlardı. Bir ağacın arkasında gizlice evi gözetliyorlardı.

 

"Burası olduğunu emin misin?" diye sordu Deren fısıltıyla genç adama.

 

Doğan kafasını olumlu anlamda salladı, "Evet" dedi kendinden emin bir şekilde.

 

Bir an gözlerini adama çevirdi genç kız, aklında tek bir soru merakla belirmişti. "Melis'in evini neden biliyorsun?" diye sordu, Doğan sessizce gözlerine bakıyordu. Kafasını yavaşça eğdiğinde kapının açıldığını gördü.

 

"Melis çıkıyor" dedi, ikisinin de bakışı hızla o yöne döndü.

 

Deren kafasıyla onayladı, "Her şey hazır mı?" diye sordu emin olmak adına. Doğan onayladıktan sonra derin bir nefes aldı.

 

"Tamam, gidiyorum." deyip ağacın arkasından çıktı. Hızlı adımlarla Melis'in önüne dikildi.

 

"Kimleri görüyorum, kayıplarda olan bir Deren!" dedi Melis, şaşkınlığına umursamazlığı eşlik ediyordu.

 

"Gelirken sana bir hediye getirdim." Dediği anda Melis arkadan ağzına bir bez bastırıldığını hissetti. Hızla çırpınmaya çalışsa da iki gencin çabasıyla sadece kısa sürede kendinden geçti.

 

Deren hızla arabayı yaklaştırdı, Doğan da kucağına alıp yerleştirdiği gibi son sürat ilerlediler.

 

Sürücü koltuğunda Doğan vardı, Deren baygın yatan kızdan bakışını ayırıp genç adama döndü. "Kolay oldu."

"Evet"

 

....

Arabasını hastanenin bahçesine park etti Mert, uyandığı anda şirkete gitmeden önce arkadaşını ziyaret etmek istemişti. Ağır adımlarla binaya yöneldiğinde gözleri birine kaydı, Ezgi. Tıpkı onun gibi her sabah soluğu ilk olarak hastanede alıyordu.

 

Sessizce, tıpkı iki yabancı gibi hastaneye yürüyorlardı. Ezgi önde, Mert de birkaç adım gerideydi. Genç adam attığı her adımda sadece genç kızı izliyordu, kalbi delice çırpınıyordu. Ona duyduğu özlem, ayakta kalma gücüne engel oluyordu.

 

Ikisi de sessiz adımlarla merdivenlere yöneldi, tek tek çıkılan her adımda ikisinde de isteksizlik vardı. Ekin'i her sabah sorduklarında, bir önceki güne daha kötü bir cevap alıyorlardı. Genç kız her gün biraz daha kötüleşiyordu.

 

Ezgi koridora girdiğinde bakışları Ömer'e kaydı, odanın yam önündeki bankta yapayalnız oturuyordu. Kafasını yere eğmiş, ellerinin arasına almıştı. Çaresizlik, gün geçtikçe onu da tüketiyordu.

 

Derin nefes aldı genç kız, sessizce yaklaşıp tam yanına oturdu. Ömer'in bakışları ona döndü, desteğini hissettiği kişilerden biriydi. "Ekin uyuyor mu?" diye sordu.

 

Ömer kafasını yavaşça salladı, dili laldi. Dün gece genç kız saatlerce hıçkırıklarla ağlamış, ona sıkı sıkı sarılmıştı. Bitkin düşüp uyuduğunda ise genç adam başından bir an bile ayrılamamıştı.

 

"Gece.. Çok ağladı." Dedi, Ezgi'nin yüzü asıldı. Arkadaşı kolay kolay gözyaşı dökmezdi, her şeye rağmen güçlü durmaya çalışan bir yapısı vardı.

 

"Neden?"

"Bırakıp gittiğimi sandığını söyledi ama doğru değil. Onu asla bırakmayacağımı biliyor, başka bir sebebi var."

 

Ezgi kafasını yavaşça yere eğdi, aklında tek bir seçenek yer aldı. "Yoruldu." Dedi, bu hastalıktan da tedavilerden de ölüme böylesine yakın olmasından da

 

Ömer'in gözleri ona döndü, gözünden yavaşça yaşlar süzüldü. Elinde hiçbir şey gelmiyor, onu hayatta tutmaya gücü yetmiyordu. Doktor ve tedavi bulmak için gösterdiği çabalar da bir süre tıkanıyordu, günden güne eridiğini izlemekten başka çaresi yoktu.

 

Mert tek adım attığında, Ömer'in gözleri ona döndü. "Ekin.." Dedi, "İyi mi?"

 

Ömer kafasını yavaşça iki yana salladı, genç kız artık öylesine çok uyuyordu ki, sesini duyduğu anlar bile kısıtlı oluyordu.

 

Ağzından bir şey çıkmadı, 'çok kötü, gittikçe de daha kötü oluyor. Çok uyuyor, gülmüyor, ayakta durmakta zorlanıyor ve gün geçtikçe ölüme yaklaşıyor' diyemedi. Kalbindeki feryadı susturmaya gayret edip kısa bir kelimeyle "Uyuyor" diyebildi.

 

"Ömer abi!!" diye bir tiz sesle Ömer hızla kafasını kaldırdı. Koridorun girişinde genç kızın anne babası ve küçük kardeşini gördü.

 

Gözlerini hızla silip toparlanmaya çalıştı, Ali koşarak yanına yaklaştı. Iki küçük kolunu genç adamın boynuna doladı, Ömer sahte bir tebessümle kucağına oturttu.

 

"Hoş geldin Ali" dedi Asiye Hanım ve Murat Bey'e kafasını salladı.

 

"Ablamı özledim, görmek için geldim" dedi, Ömer tebessüm etmeye çalıştı. "Ablan da seni çok özlediğini söylemişti."

 

Kucağından bir hışımla indi küçük çocuk, bir an önce ablasını görmek istiyordu. "Yanına girebilir miyim?" diye sordu, Ömer yavaşça kafasını iki yana salladı.

 

"Uyuyor, uyanmasını beklememiz gerek."

 

Ali yavaşça kafasını yere eğdi, olanların az çok farkındaydı. Ablası o kazadan sonra hasta olmuştu, iyi olmak için de hastanede kalması gerekiyordu.

 

"Ablam iyileşecek mi?" diye sordu, tüm bakışlar anında ona döndü.

 

"Tabiki iyi olacak, doktor amcalar bunun için ellerinden geleni yapıyorlar."

"Eve yine gelecek mi?"

 

Ablasının evdeki yokluğun derinden hissediyordu. "Gelecek ve yine ikiniz birlikte uyuyacaksınız."

 

Küçük çocuğun yüzünde koca bir tebessüm belirdi, ablası için hep dua etmişti, karşılığında da ablası iyi oluyordu.

 

"Sen de ablama dua ettin mi?" diye sordu Ömer'in gözlerine merakla bakıp.

 

"Dua mı?"

"Evet. Sen bana, iyi olması için ablana dua et demiştin. Ben hep dua ettim, sen de ettin mi?"

 

Genç adam merakla yüzüne bakıyordu, aralarında böyle bir sohbeti hatırlamıyordu.

 

"Ben mi dedim?"

 

Ali kafasını kendinden emin bir şekilde olumlu anlamda salladı.

 

"Ne zaman?"

"Ablam kaza geçirdikten sonra hastaneye yanıma gelmiştin."

 

Düşünmeye çalıştı genç adam, aynı kazayı o da geçirmişti. Uzun bir süre tedavi gördükten sonra taburcu olmuştu. Bir an duruldu, zihninde tek bir anı belirdi. Taburcu olduğu gün, asansörden yanlış katta inmiş, yoğunbakım servisinden geçerken de küçük bir çocuğu görmüştü. Tek başına bir bankta oturuyordu, gözyaşlarıyla yoğunbakım kapısını izliyordu.

 

Ömer'in gözleri büyüdü, o gün.. Oradan geçerken camın gerisinde aletlere bağlı yatan Ekin'di, yanında gözyaşı döken anne babasıydı ve kapıda birbaşına ağlayan da Ali'ydi.

 

Hızla ayağa kalktı genç adam, kafasını yavaşça iki yana sallayıp küçük çocuğun ayaklarını yere indirdi. İnanmak istemiyordu. O gün hayat ikisini karşılaşması için bir araya getirmiş fakat o bir yabancı gibi önünden geçip gitmişti.

 

Arkasını döndü, hızlı hızlı adımlarla yürüdü. Nereye gideceğini bilmiyordu, nefesi daralıyordu. Hava almaya, bu gerçeği kabullenmeye güç arıyordu.

 

Yanaklarına ardı arkasına süzülen yaşlarla, Ali'nin yanına oturup ona teselli verişini, ablası için dua etmesini söylediği hatırlıyordu.

 

İlk anda onu tanımış küçük çocuk, 'Ömer Abi' demişti fakat genç adam annesinin yalanıyla hiç şüphe etmeden hastaneden arkasına bakmadan uzaklaşmıştı.

 

Adımlarını durdurdu, gücü yoktu artık. Alt katlardan birine geçti, sırtını duvara dayayıp yere çöktü. Kafasını yere eğip haykırmak için direnen hıçkırıklarını tutmaya çalıştı.

 

Gözlerini kapatıp derin derin soluk alırken tüm bedeni tir tir titriyordu. Annesi o anda da bir yalanla onu genç kızdan uzaklaştırmıştı, hızla telefonunu çıkarıp annesinin ismini tuşladı.

 

Emel Hanım ekranda oğlunun ismini görünce heyecanla kulağına yaklaştırdı. "Oğlum" dedi, Ömer'in gözyaşları duyuldu. Canı öyle çok yanıyordu ki baş etmeye zorlanıyordu. "Nasıl.. Nasıl bu kadar acımasız olabildin?" diye sordu, sesi titrek ve güçsüzdü.

 

Emel Hanım sustu, öylesine çok şey yapmıştı ki konuşacak, savunacak tek kelimesi yoktu. Oğlunun sesine sadece sessizce beklemekle karşılık vermek zorunda kaldı.

 

"Hastaneden taburcu olduğum gün Ali'yle karşılaştım. Sana sormuştum, o küçük çocuk beni nereden tanıyor demiştim."

 

Emel Hanım dün gibi hatırlıyordu. Sessizce bekledi. "Bana yalan söyledin, beni ondan uzak tutmak için her şeyi yaptın. O, ölüm kalım savaşı verirken ben sırtımı dönüp hayatıma devam ettim."

 

Yanakları yaş doluydu, düşünmek bile istemiyordu. Bunca zaman, onun bir başına çektiği acılara rağmen nasıl hayatına devam edebilmişti?

 

"O gün doğruları söylemeyi tercih etseydin, belki de her şey çok farklı olacaktı. Belki de tedavi için bu kadar geç kalmayacaktık. Bugün.." Dedi genç adam, yanağındaki yaşları elinin tersiyle sildi.

 

"Bugün sen oğlunu bir kez daha öldürdün."

 

Telefonu titreyen eliyle kulağından indirip yere bıraktı, Emel Hanım yavaşça arkasındaki koltuğa oturdu. Oğlunun çaresizliğine, acısına ve bunca zamanda sebep olduğu acılara gözyaşları akmaya başladı.

 

... 

Odanın kapısını yavaşça araladı Asiye Hanım, bir an önce kızını görmek istiyordu. Gözleri yatağa kaydı, hareket ettiğini fark edip yüzünde ufak bir tebessüm oluşturdu.

 

"Kızım." Ekin zorlukla araladığı gözlerini annesine çevirdi. Yüzünde gülümseme oluşturmaya gayret etti.

 

"Anne" dedi zorlukla. Içeri tek adım attığında küçük kardeşi koşarak girdi. "Abla!!" deyip hızla yatağa yaklaştı, tırman için yeltendiğinde annesi engel oldu.

 

"Ali hayır!" elinden tutup geriye çekti, kızının canını ufak da olsa yanacağından delice korktu.

 

Ekin annesinin de desteğiyle doğrulup sırtını başlığa dayadı, yatağın kenarında kardeşi için ufak bir yer açtı, ailesine engel olmaması için bir bakış attı, küçük çocuk heyecanla yanına oturdu.

 

"Prensesim iyi misin?" diye sordu Murat Bey, güçlü durmaya çalışan bir tavrı vardı, kızının yanında hislerini belli etmemeye çalışıyordu.

 

"İyiyim baba" bakışlarını kardeşine çevirdi, elini yanağında gezdirdi. "Birtanem, derslerin nasıl gidiyor?"

 

Ali kafasını eğdi, "Okuma yarışmasında ikinci oldum." dedi, Ekin tebessüm etti. Kardeşi çok zekiydi, diğer tüm derslerde olduğu gibi bunda da birinciliği elde edecekti.

 

"Hikaye kitaplarını okuyor musun?"

 

Küçük çocuk kafasını yavaşça iki yana salladı, "Hayır, sen evde yoksun."

 

Elini sıkıca tuttu Ekin, ufak bir öpücük kondurdu. "Bensiz de yapabilirsin."

"Hayır, ben seninle okumak istiyorum."

"Peki, ben döndüğümde yine birlikte okuyacağız ama şimdilik bensiz okumalısın. Söz ver bana."

 

Kafasını olumlu anlamda salladı, "Söz"

 

Genç kız tebessüm edip yanağına ufak bir öpücük kondurdu, gözlerini odada gezdirdi, Ömer yoktu.

 

Asiye Hanım'ın yüzünde tebessüm oluştu, "Ömer koridordaydı, gelir şimdi." diye açıklama yaptı. Ekin tebessüm edip kafasıyla onayladı, annesi gözlerine bakınca bile isteğini anlamıştı.

 

Yanına yaklaşıp yatağın diğer köşesine oturdu Asiye Hanım, kızının elinden sıkıca tuttu. Gözleri anında yüzüğe kaydı, parmağını delice sıkmıştı.

 

"Yüzük.. Canını acıtmıyor mu?" diye sordu. Genç kız kafasını iki yana salladı, umurunda bile değildi. Gördükçe mutluluk sebebiydi parmağındaki yüzük.

 

"Çok az sıkıyor ama hiç önemli değil."

 

Elini kızının yüzüne yaklaştırıp yanağını yavaşça okşadı kadın, Ekin derin bir nefes aldı. Aklında son zamanlarda tek bir şey vardı.

 

Elini babasına uzattı, Murat Bey anında yaklaşıp sıkıca tuttu.

"Sizden bir isteğim olacak." dedi, anne ve babasının gözleri anında döndü, ağzından çıkacak tek kelime bile oldukça önemliydi.

 

"Ömer.." deyip sustu, gözleri dolu dolu olsa da tutmaya direndi, kardeşinin karşısında gözyaşı dökemezdi.

 

"Onu hiç yalnız bırakmayın. Tıpkı Ali gibi o da sizin bir oğlunuz olsun."

 

Anne babasının bakışı anında buluştu, bu bir vedaydı. Bu kızlarının onlara belki de tek vasiyetiydi. İkisinin de gözleri anında doldu, Asiye Hanım yanağına süzülen yaşı bir hışımla sildi, Murat Bey ise kafasını iki yana salladı.

 

"Damat da bir aileye bir oğludur." Dedi, Ekin kafasını yavaşça iki yana salladı. Inancı yoktu, onunla evlenebilecek kadar yaşayabilecek miydi?

 

"Evlilik olamasa bile, siz onu hiç yalnız bırakmayın."

 

Asiye Hanım gözünü zorlukla silse de yenisi yeniden süzüldü. "Böyle konuşma, bize hiç gerek olmayacak çünkü sen onun hep yanında olacaksın."

"Bunu öyle çok istiyorum ki anne ama.." deyip sustu, gözleri kardeşinin şaşkın gözleriyle buluştu. Konuşulanları anlamaya çalışıyordu.

 

Babası yanına yaklaştı, kızının isteğini kesinlikle yerine getirecekti. Dudağını kafasının üst kısmına dayadı, saçlarını koklayıp ufak bir öpücük kondururken fısıltıyla 'Söz' dedi.

 

...

Bir hastanenin kapısında durdurdu arabayı Doğan, kulağındaki telefonu indirdiği anda bir doktor ve bir hemşire bir sedye ile önlerinde belirdi.

 

Deren'in de yardımıyla dikkat çekmeden Melis'i sedyeye yatırdı. Sedye hastaneye hızla ilerleyip bir odaya getirildi.

 

Bir yatağa yatırıldığı anda ikisinin de gözleri doktora kaydı. "Gerçekten anlayabilir miyiz?" diye sordu Doğan, genç doktor kafasını olumlu anlamda salladı. En yakın arkadaşlarından biriydi, ona bir konuda destek çıkacaktı.

 

Önce hemşirenin desteğiyle kadından bir tüp kan alındı, hemen ardından da ultrason cihazını açıp yaklaştırdı.

 

"ilacın dozunu söylediğim gibi verdiniz değil mi? Fazlası bebek için zararlı."

"Hayır, tam istediğin gibi"

 

Deren ve Doğan merakla izliyordu, doktorun sürdüğü jel sonrası küçük aleti göbeğine koyduğu anda ikisinin de gözleri ekrana döndü.

 

"Var mı?"

 

Doktor cihazı karnında dikkatle gezdirdi, gözleri sadece ekrandaydı.

 

.... 

Gözlerini odanın açılan kapısına çevirdi anında Ekin, Ömer'i gördü. Yüzünde gülümseme oluştu, onu gördüğü anda bu ifade belirirdi.

 

Genç adam toparlanmaya gayret edip geri dönmüştü. Bir elinden sıkıca tutup alnına ufak bir öpücük kondurdu. "İyi misin?" diye sordu.

 

Genç kız kafasını olumlu anlamda salladı, bu andan daha iyi olamazdı. Yanında anne babası kardeşi ve sevdiği adam vardı, en büyük hayallerinden biriydi.

 

"Seni Özledim" dedi, Ömer tebessüm edip sıkıca tuttuğu elini bırakmadan yatağın yanında ayakta durdu.

 

.... 

Koridorda yapayalnızdı Mert ve Ezgi, karşılıklı oturmuşlardı. İkisi de sessizce bekliyorlardı. Bir ses duyuldu o anda, genç adamın telefonu çalışıyordu.

 

Ekrana bakıp kulağına yaklaştırdı Mert, "Alo" dedi. Diğer uçta bir genç kız vardı, kayıplarda olduğu süreçte sık sık görüştüğü kişiydi.

 

"Gerçekten gittin mi Mert?" diye sordu genç kız.

 

"Evet" dedi Mert düz bir tonda. Gözleri karşıda you oturan genç kızdaydı, bir an bile gözlerine bakmıyordu.

 

"O kıza gittin değil mi?"

 

Mert bakışlarını yeniden Ezgi'ye çevirdi, günlerce bir an bile dilinden ismi düşmemişti. Kalbinin tek sahibi olmuş, aklının en büyük köşesine yerleşmişti.

 

"Evet" dedi kafasını yavaşça yere eğdi, çabasına rağmen Ezgi bir defa bile o yöne dönmemişti.

 

"Görebildin mi peki hiç?"

 

Mert yeniden gözlerini ona çevirdi, kafasını eğmiş yerdeki mermeri inceliyordu.

 

"Evet Azra" dedi, Ezgi'nin zihnini kaplayan tek şey 'Azra' ismi oldu. Alt dudağını ısırdı, bu adam hala aynıydı. Hiç değişmeyecekti.

 

Ayağa kalktı, aynı ortamda bile bulunmak istemiyordu. Sırtını dönüp uzaklaşınca Mert'in eli ayağı birbirine girdi.

 

"Seni Özledik" diyen kıza, "Bende" diye karşılık verip ayağa kalktı. Ezgi tamamen gözden kaybolmuştu.

 

"Azra kapatmam gerek, yanlış anladı sanırım. Sude'yi öp yerime."

 

Azra'nın gözleri minik kızına kaydı, babasının kucağında oturuyordu. Ağzında bir emzik vardı, uyuyakalmak üzereydi.

 

"Öperim. Adnan'ın da selamı var. İlk fırsatta yine gelmeni istiyor." Dedi, kocasının elkol hareketlerinden anlayarak.

 

"Gelirim ama şimdilik kapatmam gerek. Görüşürüz."

"Görüşürüz."

 

Hızlı adımlarla genç kızın gittiği yöne ilerledi, gözleriyle etrafı süzüyordu. Bir an önce onu bulup yanlış anlamayı düzeltmeliydi.

 

Azra, genç adamın herkesten kaçmaya gayret ettiği günlerde tanıştığı biriydi. Minik bir kızı ve delice aşık olduğu bir kocası vardı.

 

Kısa sürede ailenin en yakını olmuştu. Günlerce birlikte zaman geçirmişlerdi, küçük ailelerini hayranlıkla izlerken dilinden Ezgi'nin ismi hiç düşmemişti.

 

....

Kapının tıklanması ile tüm bakışlar o yöne döndü, Zuhal Hemşire göründü. Yüzünde her daim oraya girdiği anda olduğu gibi tebessüm vardı.

 

"Merhaba" deyip yatağa yaklaştı. Genç kızın serumunu dikkatle kontrol ederken gözleri yüzüğe takıldı, her görüşünde daha çok sıkıyordu. Geçen her saatte parmağına da zarar verecekti.

 

Bir ilaç hazırladı, seruma enjekte ermeden önce bakışlarını genç kıza çevirdi, "Bir şeyler yedin mi Ekin'ciğim?"

 

Kafasını olumlu anlamda salladı genç kız, zorlukla da olsa ilaçlara gerecek kadar yiyebilmişti.

 

Onay aldığı gibi ilacı dikkatle serumu içerisinde bıraktı, genç kız damarlarında tek damlasını hissettiği anda gözlerinin kapanmaya başladığını hissetti.

 

"Hastamızı artık yalnız bırakmalısınız, dinlenmesi gerekiyor." Dedi, herkes anında ayağa kalktı.

 

"Ben buradayım, siz gidebilirsiniz" diyen Ömer ile anne ve babası tebessüm etti, her daim kızlarının yanında oluşuna minnet duyuyorlardı.

 

"Meleğim annenleri yolcu edip döneceğim." alnına ufak bir öpücük kondurup diğerleri ile birlikte odadan çıktı.

 

Kapıyı arkasından yavaşça örttü, gözleri anında hemşirenin endişeli gözleriyle buluştu. "Söyleyemedim" dedi Ömer, genç kızı üzmeyi göze alıp yüzüğün parmağına zarar vereceğini söyleyecek cesareti yoktu.

 

Asiye Hanım'ın gözleri anında onlara döndü, merakla yanlarına yaklaştığında duruma dair ufak bir özet geldi. Kadının gözleri anında yaşla dolmuştu, vicdanı delice sızlıyordu. İlk yüzüğe el koymuş, ikincisi de kızına sadece zarardı.

 

"Ben.." Dedi, yanağını sildi. "Açıklamaya çalışacağım." diye ekledi. Genç adamın kafasını onaylar anlamında salladığını görüp odaya ilerledi.

 

Genç adam kapının önünde oturdu, içeri girip o ana şahit olmak istemiyordu.

 

Kapıyı yavaşça tıklayıp içeri girdi Asiye Hanım, Ekin'in kapanmaya direnen gözleri annesine döndü, tebessüm etmeye çalıştı. "Anne" dedi.

 

Yatağın kenarına oturdu kadın, elini kızının elinin üzerine bıraktı, yüzüğe dikkatle dokunduğunda genç kız yüzünü buruşturdu, öylesine sıkıyordu ki artık dokundukça canı acıyordu.

 

"Gidemedim" dedi, Ekin kapanmak için direnen gözlerine karşı gelmeye çalışıyordu. Yüzünde sahte de olsa tebessüm vardı.

 

"Ali'yi yalnız bırakma" dedi genç kız zorlukla. Elinden geldiğince ailesinin burada kalmasına engel oluyordu. Kardeşi çok küçüktü, onun yüzünden yalnızlığa mahkum edilmemeliydi.

 

Asiye Hanım kafasını yavaşça olumlu anlamda salladı, "Onu düşünme, ablası da bizim gibi hep yanında olacak"

 

Ekin sustu, diyecek tek kelimesi yoktu. Ölüme olan inancı öylesine büyüktü ki, söylenen hiçbir cümle teselli etmiyordu. Kim ne derse desin, o kısa bir süre sonra hayata da sevdiklerine de veda etmek zorunda kalacaktı.

 

Elini sıktı Asiye Hanım, eğilip avucuna ufak bir öpücük kondurup yeniden yüzüğe dokundu. "Canını acıtmıyor mu?"

 

Ekin sessizce dinliyor, annesinin endişeli yüzüne bakıyordu. Ona önemli bir şey söyleyecekti, bu yüzden de odaya yeniden gelmişti.

 

Asiye Hanım yatağın kenarında bulunan küçük dolaba uzattı elini, üst çekmeceyi çekip küçük kırmızı bir kutuyu çıkardı, "Yüzüğünü burada saklamak ister misin?"

 

Ekin şaşkınlıkla kafasını iki yana salladı, "Hayır, bir daha parmağımdan çıkarmayacağım."

 

Annesinin gözleri dolu dolu oldu, bunu yapmak canını oldukça yakıyordu, ilk yüzüğü de ondan gizlice almıştı.

 

"Sıkıyor ve canını acıtıyor." dediği anda gözünden yanağına bir damla yaş süzüldü.

"Çıkarmayacağım anne!"

 

Elini kızının yanağına bırakıp yavaşça okşadı, "Kızım.. Hemşire ilaçların etkisiyle parmaklarında ve ellerinde şişkinlik oluştuğunu ve tedavi süresince de oluşmaya devam edeceğini söyledi. Bu durum geçene kadar yüzüğü kutuda saklamalıyız."

 

Genç kızın gözlerinden hızla yaşlar süzülmeye başladı. "Istemiyorum, çıkarmak istemiyorum!"

 

Gözlerini annesinin parmağına çevirdi, yıllardır bir an bile parmağından çıkarmadığı bir yüzük vardı.

 

"Bu yüzüğü babamla evlendiğinizde takmıştın değil mi?"

 

Asiye Hanım yaşlı gözleriyle kafasını onaylayarak salladı. "O zaman benden de yüzüğümü çıkarmamı isteme."

 

Annesi kafasını eğdi, kelimeler ağzından oldukça zor çıkıyordu. "Ama kızım sen.." deyip sustu, dili de kalbi de devamını getiremedi.

 

"Ama ben hastayım, bu yüzden yüzüğümü takmaya bile hakkım yok."

 

Asiye Hanım kafasını iki yana salladı, hızla yaklaştığı gibi kollarını boynuna sıkı sıkı doladı. "Özür dilerim, çok özür dilerim."

 

Elini yavaşça sırtında gezdirse de Ekin'in gözyaşları hiç durmadı. İkinci defa yüzüğünü çıkarmaya da kaybetmeye de gücü yoktu.

 

"Diğerini kaybettim diye Ömer'den ayrılmak zorunda kaldım."

 

Asiye Hanım kafasını şiddetle iki yana sallayıp gözlerine baktı. Bunu nasıl düşünürdü, ayrılığı yüzüğün kayboluşuna nasıl bağlardı?

 

"Hayır öyle bir şey yok, siz kaza yüzünden ayrıldınız."

"Hayır, yüzüğü kaybettim diye herşey altüst oldu. Yüzüğü kaybettim diye onu da kaybettim."

 

Annesi şaşkınlıkla yüzüne bakıyordu, kızının inandığı gerçeğe inanmak istemiyordu. Böylesine mi inandırmıştı kendini? Bu kadar acının, olayın ve ayrılığın sebebini nasıl yüzüğe bağlardı?

 

"Bu defa yanımdan hiç ayırmayacağım. Kaybolmasına izin vermeyeceğim."

 

Asiye Hanım yaşlı gözlerine rağmen geri adım atmak zorunda kaldı, kızını daha fazla üzemezdi. Ellerini iki yanağına bırakıp gözlerini buluşturdu.

 

"Tamam, tamam güzel kızım. Nasıl istersen öyle olsun, üzülme artık. Şimdi iyice dinlenmeye çalış."

 

Ekin kafasını olumlu anlamda salladığı anda odanın kapısı bir hışımla açıldı, Ömer daha fazla duramamıştı. Yanına yaklaşıp kollarını bedenine doladı, öylesine sıkı sıkı sardı ki onu da alıp bambaşka bir dünyaya gitmek istedi.

 

"Söz ver bana. Bir daha ayrılığımızı yüzüğe bağlamayacaksın. Böyle bir şey yok, o kaza yüzük kaybolduğu için değil benim dikkatsizliğim yüzünden oldu."

 

Yavaşça geriye çekilip iki eliyle yanağındaki yaşları sildi. Yüzünü dikkatle okşuyordu.

 

"Kimsenin bir daha bu konuyu açmasına izin vermeyeceğim. Yüzük sen istediğin ana kadar parmağında duracak"

 

Yavaşça sırtını yatakla buluşturdu, ince pikeyi üstüne örttü. Ayakları ve elleri buz kesilmişti. "Gözlerine dinlenmeleri müsaade et, ben yanındayım." Dedi, Ekin yavaşça gözlerini kapadı, daha fazla direnemiyordu.

 

... 

Koridorda oturuyordu Ezgi, yanında Ömer vardı. Ikisi oldukça sessizdi, genç kızın gözyaşları bir an bile zihinlerinden gitmiyordu. Genç adam çaresizdi, geçen her saniyede de bunu daha çok hissediyordu.

 

Ezgi de tıpkı onun gibiydi, arkadaşı için elinden gelen hiçbir şey yoktu. En büyük isteğini yerine getirmek istemiş, onda da başarılı olamamıştı.

 

Derin bir nefes aldı, daha fazla durumu gizlemek istemiyordu. "Deren'e ulaşabildin mi?" diye sordu, Ömer kafasını yavaşça iki yana salladı.

 

"Daha değil ama ulaşacağım."

"Aklımı kurcalayan bir şey var."

 

Genç adamın meraklı gözleri ona döndü, "Deren, Ekin'i görmek isteyecek mi?"

 

"Evet" dedi Ömer kendinden emin bir şekilde. Deren'i tanıyordu, durumu öğrendiğinde arkadaşını kesinlikle görmek isteyecekti.

 

"Emin misin?"

"Evet, ismimin Ömer olduğundan emin olduğum kadar."

 

Derin nefes aldı Ezgi, kafasını yavaşça yer eğdi. "Ben.. Geçen gün Bora'ya bir fotoğraf verdim ve Deren'i bulmasını istedim."

 

Genç adamın gözleri büyüdü, "Ne? Bulabildi mi?"

"Evet, onunla görüştüm."

"Nerede şimdi, neden Ekin'i görmedi?"

"Durumdan söz ettim ama umursamadı. Arkasını döndü ve öylece gitti."

 

Ömer kafasını salladı, yüzünde ufak bir tebessüm vardı, biraz da olsa rahatlamıştı. "Ekin çok mutlu olacak."

 

Ezgi şaşkındı, "Ömer, Deren hiçbir şeyi umursamadı. Arkasını döndü ve gitti."

"Gelecek, bugün olmasa da yarın Deren hastaneye gelecek."

"Nasıl bu kadar emin olabiliyorsun?"

"Çünkü onu çok iyi tanıyorum."

 

Genç kız ufak bir şüpheyle de olsa tebessüm etti, Ömer onu öylesine iyi tanıdığına emindi ki buraya geleceğine aynı şekilde yüksek ihtimal verdi.

 

..... 

Günün erken vakitleriydi, Ömer uyandığı anda genç kızı rahatsız etmemek adına koridora çıkmıştı. Yanında kısa bir süre önce kısa aralarla arka arkaya gelen Ezgi ve Mert vardı.

 

Üçlü arasında sohbet yoktu, son zamanlarda konuştukları tek şey Ekin'in sağlığıydı. Geçen her günde kötüye gidiyordu, özellikle son zamanlarda bu durum oldukça belirgindi.

 

Ömer ve Ezgi yanyanda, Mert de tam karşılarında oturmuştu. Bir ses duyuldu koridorun giriş kısmında, aynı anda tümünün bakışı da o yöne döndü.

 

Ezgi'nin gördüğü kişiyle yüzünde anında tebessüm belirdi, Ömer ise hızla ayağa kalktı. "Deren!" dedi. Genç kızın elinde ufak bir zarf vardı, yüzü solgun, bakışlarında ise donukluk vardı.

 

"Sana vermek istediğim bir şey var" dedi, sesinde uzaklık vardı. Genç adamın yüzüne bakmamak için büyük gayret ediyordu.

 

"Neredeydin bunca zaman Deren, seni çok aradım."

 

Bakışını ayırdı Deren, cevap vermek yerine gözlerini üçünün de çevresinde bulunan bir odaya sabitledi. Kapısı kapalıydı, derin bir nefes aldı.

 

"Akşam uçağım kalkacak, döneceğim"

"Ne?" dedi Ömer şaşkınlıkla. "Ekin'i görmeyecek misin?"

 

Deren kafasını iki yana salladı, "Hayır."

"Ne? Ekin uzun zamandır seni görmeyi bekliyor, görünmeden mi gideceksin?"

 

Bakışını yavaşça kapıya çevirip hızla ayırdı. "Görüşmeyeceğim."

 

Genç adamın gözleriyle öfkeyle doldu, anlamak da inanmak da istemiyordu. "O zaman neden, neden hastanedesin!?"

 

Deren elindeki zarfı uzattı, "Bunu vermek için geldim sadece"

"Nedir bu?"

"Bilmen gereken gerçekler"

"Ne gerçeği?"

 

Yeniden uzatıp adamın eline bıraktı zarfı, Ömer şaşkınlıkla kapağını açtı. Bir kağıt vardı, mühürlü ve onaylıydı.

 

Okuduğu her satırda gözleri delice büyüdü, "Ne?" dedi, bir daha okudu. Emin olmak istiyordu, "Doğru mu bu?"

 

Deren tepkisiz bir ifadeyle yüzüne bakıyordu, "Ortada bir bebek yok, sadece yine bir oyuna alet edildin. Melis gerçeği bildiğini öğrendiğinde çok sinirlenecektir, Ekin'e dikkat et."

 

Arkasını döndü, gözlerini kapatıp derin bir nefes verdi. Üstüne düşen tek görevdi, layığıyla yerine getirip bebek yalanını ortadan kaldırmıştı. Artık geriye dönebilir, hayatına devam edebilirdi.

 

Tek adım attı, bir sesle durdu. "Ekin'e hala değer veriyorsun!" diye haykırdı Ömer, aklı almıyordu. Neden onunla bir defa bile görüşme gereği duymuyordu?

 

"Bunu inkar etmiyorum."

"O zaman neden kaçıyorsun? Neden görmek istemiyorsun?"

 

Yeniden sırtını döndü Deren, tek adım attığında kulağına bir ses daha ulaştı. "Ekin!" diye haykırdı Ezgi.

 

Genç kız kolundaki odadan çıkmıştı. Kolunun birinde serum vardı, tekerlekli askıya bağlıydı, kendiyle ittiriyordu. Diğer eliyle de ayakta durmak için duvardan destek almaya çalışıyordu.

 

Ömer hızla yanına yaklaştı, "Meleğim neden yatağından çıktın?" diye sordu, kolunu sıkıca tuttu. Düşmesine engel olmalıydı.

 

Ekin bitkin gözlerini arkadaşına çevirdi, uzun zaman sonra ilk defa sesini duyuyordu. Sırtı bile olsa bunca zamanda ilk defa görüyordu.

 

"İngiltere.." Dedi, susup derin bir soluk aldı. "Hastanelerde sessiz olunması gerektiğini unuturmuş sanırım."

 

Arkadaşının sırtından bakışını ayırıp genç adama döndü, ayakta durmakta zorlanıyordu. "Yatağa gitmeme yardım eder misin?" diye sordu, Ömer hızla önce bir eliyle serum askısını tuttu, diğer elini de genç kızın beline sardı. Ağır ağır adımlarla odaya, yatağa getirdi.

 

Yerleşmesine yardım edip üstünü örttü, şaşkındı. Arkadaşını görmeyi öyle çok isterken neden hiç tepki vermemişti?

 

"İyi misin?" diye sordu, Ekin kafasını yastıkla buluşturup zorlukla olumlu anlamda salladı.

 

"Yorgunum."

"İyice dinlenmelisin."

 

Elini adamın elinin içine bıraktı, gözleri anında buluştu. "Deren'e engel olma, gitmesine izin ver."

 

"Onu görmek istiyordun."

"Arkadan bile olsa gördüm."

 

Ömer elini yanağına bıraktı, "Cevabını merak ettiğin bir soru vardı."

"Sanırım cevabı bilmemi istemiyor."

 

Yaklaşıp alnına ufak bir öpücük kondurdu genç adam, "Tamam meleğim, hadi gözlerini kapatıp dinlenmeye çalış."

 

Gözleri kapanmaya direnirken yeniden genç adama döndü, onu üzen bir haber almıştı az önce. "Baba.. Olmayacak mısın?" diye sordu. Söylenen her kelimeyi bir bir duymuştu.

 

"Deren rapor getirmiş, Melis hamile değil."

 

Yavaşça sırtını döndü genç kız, sadece emin olmak istemişti. Gerçekten de genç adam baba olmayacaktı. Gözlerinden yavaşça bir damla yaş süzüldü, istediği bu değildi.

 

İçini acıtsa da bebek onu biraz rahatlatıyordu. Hayata gözlerini temelli yumduğunda, ona bir dayanak bir güç olacaktı. Bebeğinin varlığıyla acısıyla daha kolay baş edebilecekti.

 

.... 

Kapıyı sessizce örttü Ezgi, koridora geçtiği anda Ömer'in gözleri ona döndü. Sabahın erken vakitleriydi, genç kız uyandığı gibi yeniden uyuyakalmıştı.

 

"Uyudu" Dedi, endişe doluydu. Bugün arkadaşının durumu garipti, diğer sabahlara kıyasla daha bitkin ve daha sessizdi.

 

Genç adamın yanına oturdu, "Ekin.. İyi mi?" diye sordu. Genç adam dolu gözleriyle kafasını iki yana salladı. Geceden bu yana vücut ısısı normalin üstündeydi. Verilen ilaçlara rağmen normal düzeyine getirilememişti.

 

"Ateşi var ve çok yorgun."

"Doktor bir şey demiyor mu?"

"Normal diyor, bu beklenen bir şey. Zaman geçtikçe günlük aktiviteler çok zor olacak ve çok uyuyacak."

 

Kafasını eğdi, gözünden yanağına ufak bir damla yaş süzüldü. Zoruna gidiyordu, hiçbir şey yapamamak, çaresizce izlemek zoruna gidiyordu. Ellerinin arasından kayışına da canının yanışına da engel olamıyordu.

 

"Çok korkuyorum." Dedi, haykırmak isteyen yanına zar zor engel oldu. Sonrasını, onun olmadığı bir hayatı düşünmek bile korkunçtu.

 

"Çok güçsüz.. Pes etmesinden veya pes etmek zorunda kalmasında çok korkuyorum."

 

Ezgi kafasını iki yana salladı, bu mümkün değildi. Arkadaşı çok güçlüydü, bunca zamanda baş etmiş yine de bu hastalıkla savaşabilirdi. Kazanan da her şeye rağmen o olacaktı.

 

Yanağındaki yaşı hızla silip elini destek olmak maksadıyla genç adamın omzuna bıraktı.

 

"Deren gitti mi?" diye sordu, aklı almıyordu. En yakın arkadaşı ise neden son dileğini yerine getirip bir defa bile görüşmemiş, yüzüne bakmamıştı.

 

"Uçağı dündü, gitmiştir"

"Böyle bir tepki vereceğini hiç düşünmemiştim."

 

Ömer'in gözleri ona döndü, oldukça şaşkındı. Anlam vermekte zorlanıyordu. Nasıl yapardı, nasıl en yakın arkadaşının belki de son olacak olan dileğini yerine getirip bir defa bile görüşmezdi?

 

"Benim tanıdığım Deren değildi. O asla Ekin'i böyle bırakıp gidemezdi."

 

Derin nefes aldı, elinden gelen bir şey yoktu. Genç kız da gitmesine izin vermişti, kabullenmeliydi. Kafasını yavaşça duyduğu adım seslerine çevirdi, gözleri büyüdü.

 

Babası Kemal Bey karşısındaydı, adamın yüzünde ciddi bir ifade vardı. Oğlunun gözlerine, ufak da olsa tepki görmek için bakıyordu.

 

Yavaşça ayağa kalktı Ömer, önüne geçti. Baba oğul hastanenin koridorunda karşılıklı duruyorlardı.

 

"Oğlum." Dedi, Ömer kafasını yavaşça iki yana salladı. "Neden geldin?" diye sordu.

 

Babası oğlunu dikkatle süzdü, kısa sürede oldukça zayıflamıştı. Kalbindeki acı ve çaresizlik onu da günden güne eritiyordu.

 

"Kendine dikkat etmiyorsun, zayıflamışsın"

 

Elini ensesine bırakıp sertçe ovdu genç adam, babası sırf bunu söylemek için mi gelmişti?

 

"Bunu söylemek için mi geldin?"

 

Kemal Bey ağır adımlarını oğlunun önünde durdu, aralarındaki mesafe sadece bir metreye düştü.

 

"Ekin iyi mi?"

 

Genç adamın gözleri anında doldu, iyi değildi. Gün geçtikçe de daha kötüye gidiyordu. Yanağına istem dışı bir damla yaş süzüldü.

 

"Ellerimden kayıyor."

 

Kemal Bey elini oğlunun omzuna bıraktı, gözleri anında buluştu. Böylesine acı çekmesine izin vermeyecekti, babası olarak oğlunun acısını dindirecek, karısının hatalarını telafi edecekti.

 

"Uzun uğraşlar sonunda bir doktor buldum."

 

Ömer'in gözleri de tıpkı geriden izleyen Ezgi gibi ona döndü. "Ne?"

 

"Ekin'in tüm tetkik sonuçlarını gönderdim, onu görmek istiyor."

"İyi olması için ihtimal mi var?"

 

Dolu gözlerine heyecan ve umut ışığı belirtmişti. Babasının ağzından çıkacak tek güzel cümleye ihtiyacı vardı.

 

"Bir şey söylemek için çok erken, sadece bir an önce onu görmesi gerek."

"Tamam, hiç beklemeyelim. Hemen görsün."

"Doktor Amerika'da. Yoğun bir programı ve çok fazla acil hastası var. Buraya gelebilmek imkansız."

 

Kafasını olumlu anlamda salladı Ömer, mekanını önemi yoktu. Gerekirse tüm varlığını feda edip onu doktora ulaştırırdı.

 

"Biz gideriz hemen, bugün."

"Sakin ol oğlum. Araya çok fazla insan koydum yine de en yakın bir hafta sonrası için randevu alabildim. Mutlaka o tarihte orada olmalısınız."

 

Kafasını olumlu anlamda salladı Ömer, günler sonra ilk defa yüzünde gerçek bir tebessüm belirdi. Hayalini bile kuramadığı şey gerçek olacaktı, sevdiği kadın bu hastalığa yenik düşmeyecek, bir ömür yanında olacaktı.

 

Heyecan doluydu, koridorda bir oraya bir buraya giderken gözleri babasına kaydı. Dayanamayıp hızla yaklaştığı gibi sıkıca sarıldı.

 

.... 

Oy ve yorumları eksik etmeyelim 💚

Loading...
0%