Yeni Üyelik
39.
Bölüm

38.Bölüm: Neden

@mlkshnn

Kafasını olumlu anlamda salladı Ömer, mekanın önemi yoktu. Gerekirse tüm varlığını feda edip onu doktora ulaştırırdı.

 

"Biz gideriz hemen bugün."

"Sakin ol oğlum. Araya çok fazla insan koydum yine de en yakın bir hafta sonrası için randevu alabildim. Mutlaka o tarihte orada olmalısınız."

 

Kafasını olumlu anlamda salladı Ömer, günler sonra ilk defa yüzünde gerçek bir tebessüm belirdi. Hayalini bile kuramadığı şey gerçek olacaktı, sevdiği kadın bu hastalığa yenik düşmeyecek, bir ömür yanında olacaktı.

 

Heyecan doluydu, koridorda bir oraya bir buraya giderken gözleri babasına kaydı. Dayanamayıp hızla yaklaştığı gibi sıkıca sarıldı.

 

Kemal Bey'in yüzünde ufak bir tebessüm oluştu, oğlunun mutlu edebilmeyi başardığı içindi.

 

"Eğer sonuçlar doktorun istediği şekilde çıkarsa, bir ameliyat gerekecek."

"Onu iyi edecek ama bu ameliyat, değil mi?"

 

"Evet" dedi, tebessüm etti. "İkinci hayatınız sonrasında başlayacak."

 

"Ekin'e haber vermeliyim ama uyuyor." heyecan doluydu, yerinde duramıyordu. Uzun zaman sonra ilk defa içi içine sığmıyordu.

 

"Ben son hazırlıkları halledeceğim, sen herkese haberi bildir."

 

Ömer babasının gözlerine baktı, kafasını yavaşça yere eğip, "Ne diyeceğimi hiç bilmiyorum" dedi.

"Hiçbir şey söylemek zorunda değilsin. Ben sadece oğlumun en büyük hayalini gerçekleştirmeye çalışıyorum."

 

Kafasını yavaşça olumlu anlamda salladı genç adam, "Teşekkür ederim."

"Teşekkür etmeyi bırak ve toparlanmaya başlayın. Ekin'in ailesini ikna etme görevi sana düşüyor."

"Reddetmeyeceklerdir."

 

Yüzünde tebessüm vardı, derin bir nefes aldığında aklında tek bir şey belirdi, "Ama.. Ekin uzun yolculuk yapabilecek mi?" diye sordu.

 

Babası kafasını onaylar anlamında salladı, her türlü tedbiri düşünmüştü. Yanında sağlık ekiplerinin de olacağı bir ambulans uçakla gidecekti.

 

"Bunu da halledeceğim, endişe etme."

"Tamam" dedi sustu, şaşkındı. Babası her şeyi en ince ayrıntısına kadar düşünmüştü.

 

"Şimdi son hazırlıklar için gitmem gerek, sizde toparlanmaya başlayın."

 

Ömer kafasını onaylayarak salladı, babasının gidişini sessizce izledi. Kafasını geriye çevirdiğinde Ezgi'yi gördü. İkisinin de aynı anda yüzünde gülümseme oluştu, yaklaştıkları anda sıkı sıkı sarıldılar.

 

... 

Derin bir uykudaydı Ekin, bir rüya görüyordu. Uzun zamandır sık sık gördüğü bir yol vardı önünde, yeniden oradaydı.

 

Yolun ortasındaydı, ağır ağır adımlarla yürüyordu. Adımını bir an durdurdu, yolun sonunu ilk defa görülebiliyordu. Beyaz dev bir kapıydı, kapalıydı.

 

Genç kız ürktüğünü hissetti, dönmek istedi. Yavaşça kafasını geriye çevirdi, çok uzun bir yol katetmişti buraya gelebilmek için.

 

Kafasını yavaşça iki yana salladı, yine de dönebilirdi. Kapıdan girmek yerine geldiği yere yeniden gidebilirdi.

 

Bedenini çevirip tek adım atmak istedi, yapamadı. Ayakları geriye değil sadece ileriye adım atıyordu. Bir daha denedi, yine uzaklaşamadı. Gözleri her deneyişinde daha da yaş akıttı, kaderiydi bu kapı. Ne yapsa ne kadar çabalasa da geriye dönmesi mümkün bile değildi.

 

Kafasını yavaşça iki yana salladı, kalbi delice çarpıyordu. Tam o anda gözlerini araladı, hastanedeki odasındaydı. Gözleri ilk anda kapıyı sessizce aralamaya çalışan genç adama kaydı.

 

"Meleğim" dedi Ömer, hızla hanına yaklaştı. Yatağın kenarına oturdu, alnına öpücük kondurup ellerini sıkıca tuttu

 

"Yol..." Dedi Ekin zorlukla. "Beni çok korkutuyor" diye ekledi.

"Ne yolu meleğim?"

 

Genç kızın gözünden istem dışı bir damla yaş süzüldü. Genç adamın elini delice sıktı.

 

"Yine aynı rüyayı gördüm. Yolun sonuydu, büyük bir kapı vardı önümde." derin nefes verdi yanağını elinin tersiyle sildi. "Oraya girmek istemiyorum." Dedi, genç adam tüm vücudunun kor aleve atıldığını hissetti. Belli etmemeye çalışarak kollarını bedenine sıkı sıkı doladı.

 

"Sadece bir rüya meleğim, gerçek değil. Uyandığın anda bitti."

 

Ekin kafasını adamın omzunda yavaşça olumlu anlamda salladı Ekin, onu daha fazla üzmek istemiyordu. Gözlerini yavaşça silip geriye çekildiğinde, genç adam elini yanağının üzerine bıraktı.

 

"Sana çok güzel haberler getirdim." Dedi Ömer, parıldayan gözleriyle.

 

"Babam, seni görmek isteyen bir doktor bulmuş."

"Ne?"

"Durumundan söz etmiş, doktor da tetkikleri yenilemek istediğini söylemiş. Eğer sonuçlar beklediği gibi çıkarsa bir ameliyatla sağlığına kavuşacaksın."

 

Ekin şaşkındı, ağzından tek kelime çıkmıyordu. Zihninde ise sadece gördüğü rüya vardı. Ömer elini sıktı.

"Duydun mu aşkım, iyileşmen umudumuz var artık."

 

Genç kız kendine gelmeye çalıştı, bunca zamanda ilk defa bir doktor ufak da olsa bir ümit veriyordu fakat kalbinde tükenmiş bir umut vardı. Savaştığı bunca zamanda iyi olacağına dair inancı hiç olmamıştı.

 

"Ameliyat mı?" diye sordu, kendine biraz da olsa gelerek.

 

"Evet meleğim."

"Doktor nerede?" diye sordu, umutsuzluğuna ufak da olsa bir unut arıyordu.

"Çok yoğun olduğu için biz ona gideceğiz. Bir hafta sonrasına randevumuz alındı."

 

"Nereye gideceğiz?"

"Amerika"

 

Genç kızın yüzü asıldı, belli etmemeye çalıştı. Gözleri dolu doluydu, ufak umut onu ailesinden memleketinden ayırıyordu. Ufak umut, onu yabancı bir ülkede yabancı insanların arasında savaşmaya mecbur kılıyordu.

 

"Çok.. Uzak." Dedi, hep en büyük dileği, son nefesinde bile ailesinin sevdiklerinin yanında olmaktı.

 

Ömer'in yüzündeki tebessüm anında kesildi, genç kızın sessiz ve tepkisiz yüzü meraklanma sebebi olmuştu. "Sevinmedin mi meleğim?"

 

Genç kız kafasını yavaşça yere eğdi, "Doktorla konuşabilmem mümkün mü?"

"Sana bir görüşme ayarlayacağım."

 

Yanına yaklaştı, ayakkabılarını çıkarıp yatağa girdi, genç kız kafasını göğsüne dayadı. Kafası allak bullaktı. Bunca zamanda ümit veren hiçkimse olmamıştı, şimdikine de güvenmeye, inandığı anda yıkılmaya delice korkuyordu.

 

Elini sıktı Ömer, sessizliğini gidermeye çalışıyordu. "Amerika'dan döndüğümüzde ilk olarak ne yapmak istersin?" diye sordu, kalbi heyecanla çarpıyordu.

 

Genç kız omuz silkti, ölüm fikrine öylesine alışmıştı ki geleceğe dair planları hiç yoktu. "Bilmem" dedi.

 

Ömer kafasının üst kısmına öpücük kondurdu, "Artık hastanede kalmak zorunda olmadığında yapmak istediğin bir şey yok mu?"

 

Kafasını yavaşça kaldırıp genç adamın yüzüne baktı, gözleri parıldıyordu. Ufak umut, onu oldukça heyecanlandırıyordu.

 

"Hiç düşünmedim bunu"

 

Ömer geriye çekilip alnına öpücük kondurdu, iki elinden sıkıca tutup gözlerine baktı.

 

"O zaman birlikte düşünelim. İyileştikten sonra hemen dönmeyelim. Birlikte başbaşa biraz tatil yapıp tadını çıkaralım. Film izleriz, beraber uyuyalım, sokaklarda elele gezelim."

 

Ekin gözlerini ona çevirdi, Amerika kelimesi bile onu korkutuyordu. Kafasını yavaşça iki yana salladı, "Orada kalmak istemiyorum."

"Tamam o zaman tatili Türkiye'de yaparız, var mı aklında bir yer?"

 

Genç kız elini tuttu, gitmek istediği tek bir yer vardı. "Sadece dağ evi."

 

Eline öpücük kondurdu genç adam, kafasıyla onayladı. "Anlaştık o zaman, döndüğümüzü herkesten gizleyip başbaşa dağ evinde tatil yapalım."

 

Genç kızın gözleri ona döndü, dağ evinin son hali onu hatırladıkça üzüyordu. En güzel anılarının geçtiği yer de tıpkı onlar gibi oldukça kötü bir durumdaydı.

 

"Çiçekler solmuştu.." Dedi, gözleri dolu dolu oldu. Orayı her daim eski hali gibi hatırlamak istiyordu. "Salıncak kullanılacak durumda değildi."

 

Genç adam elini yüzüne bırakıp yanağını okşadı, "Söz veriyorum Meleğim, eskisinden bile daha güzel yapıp seni oraya götüreceğim."

 

Genç kızın yüzünde ufak da olsa tebessüm belirdi, onu rahatlatan tek yerdi orası.

 

Parmağını oynatmaya çalıştığında yüzüğün parmağını delice sıktığını hissetti, canını her geçen gün de daha çok yakıyordu. Belli etmemeye çalışarak diğer elini kaldırıp genç adamın yüzüne dokundu.

 

"Bahçeye çıkmak ister misin?" diye sordu Ömer, yanağındaki eli sıkıca tutup.

 

Genç kız kafasını yavaşça iki yana salladı, son zamanlarda ayağa bile zor kalkıyordu. "Yürüyebileceğimi sanmıyorum." yüzünde hüznüne karşılık ufak bir tebessüm vardı.

 

"Suparman varken hiçbir şeyi düşünme demiştim, unutun mu?" diye sordu, dolu dolu olan gözlerini gizlemeye çalışarak.

 

"Unutmadım ama bu defa onun da yapabileceği bir şey yok. Yürüyemem ve.." bakışını koluna bağlı seruma çevirdi, oldukça büyüktü ve daha yarıya bile gelmemişti.

 

"Ve serum akşama anca biter."

 

Genç adam hızla yataktan çıkıp ayakkabılarını giydi, kucaklamak için yaklaştığında Ekin engel oldu, ona yük olmak istemiyordu.

 

"Bunu istemiyorum" dedi, Ömer durdu. Başka bir ihtimal düşünürken aklında bir şey daha yer aldı. Yüzünde tebessüm oluştu.

 

"Superman'in çareleri bitmez, bekle hemen geleceğim."

 

Arkasını dönüp odadan çıktı. Sadece dakikalar sonra odanın kapısı açıldı, Ekin merakla döndüğünde genç adamı gördü. Bir tekerlekli sandalye getirmişti.

 

"İstediğiniz tüm özellikleri içerisinde barındırıyor hanımefendi." Dedi, genç kız tebessüm etti.

 

Ömer hızla yatağa yaklaştırıp dolaba yaklaştı. Bulduğu siyah kapüşonlu kalın hırkayı dikkatle giydirip fermuarı kapattı. Sandalyeye oturmasına yardımcı olup serumu da kenardaki askıya astı.

 

Yeniden dolaba yaklaştı, yeşil bir bere buldu. Dikkatle başına geçirip dizlerine de bir battaniye örttü. "Hazırız" dedi, ayağa kalkıp sandalyenin arkasına geçti.

 

"Sıkı giyin sende" diyen genç kızın sesiyle tebessüm etti. Kendini pek önemsemiyordu, ikazıyla itiraz etmeden dolaba yaklaştı. Bir hırka ve mont giyip yeniden sandalyenin arkasına geçti.

 

"Hazırız, çıkalım o halde." Dedi, sandalyeyi itip odanın kapısını açtı. "Sıkı tutunun hanımefendi, hızımız biraz fazla olabilir." diye ekledi, Ekin sandalyenin iki kenarına sıkıca tutunduğu anda genç adam koşarak ittirdi, genç kızın gülüşü yankılandı.

 

Hemşire göründü o anda, sesleri duyup odalardan birinden çıkmıştı. Gözleri iki gence kaydı, Ömer sandalyeyi snıdna yavaşlattı, azar işiteceğini anlamıştı.

 

Genç hemşire gözlerini kısarak yanlarına yaklaştı, sandalyenin önünde durdu. Gözleri daha çok genç kızın üzerindeydi, bakışlarıyla durumunu kontrol etmeye çalışıyordu.

 

"Nereye?" diye sordu merakla, "Bahçeye, hava alacağız." Dedi Ömer.

 

Hemşirenin gözleri yeniden Ekin'e döndü, önüne eğildi. Önce serumu kontrol etti, normal hızda damlıyordu. Avucunu yavaşça alnına dayadı, endişe edecek bir şey yoktu.

 

"Hava soğuk, çok kalmamalısınız."

"Evet, kalmayacağız."

 

Hemşire tebessüm edip bakışlarını karşısındaki asansöre çevirdi, tam da o katta durmuştu. "O zaman asansöre yetişmelisiniz."

 

Ömer tebessüm edip sandalyenin tutacaklarını sıkıca tutup hızla asansöre yetişti.

 

... 

Bahçedeki banklardan birine yaklaştı Ömer, sandalyenin tam yanında olacak şekilde oturdu. Dışarıya buz gibi bir hava vardı, yağacak olan karın habercisiydi.

 

Gözleri anında genç kıza döndü, böylesine soğuk olacağını düşünmemişti. "Üşüyor musun meleğim?"

 

Ekin kafasını şiddetle iki yana salladı, soğuğa rağmen dışarıda olmaya ihtiyacı vardı, gözlerini kapatıp havayı tüm ciğerlerine çekti.

 

"Hayır, çok güzel."

"Bu kadar soğuk olacağını düşünmemiştim, üşüdüğün anda dönmeliyiz."

 

Kafasını olumlu anlamda salladı Ekin, gözlerini kapayıp derin bir soluk aldı. "Babanla görüşüyor musun?" diye sordu, doktoru bulan kişi olduğunu hatırlayarak.

 

Genç adamın gözlerini bir an bile üzerinden ayırmıyordu, ellerini avuçlarının arasına aldı, buz kesilmişti. Sıkı sıkı kapattı. "Olanlarda gerçekten bir suçu yok sanırım. Annem onu da bizim gibi oyuna dahil etmiş."

 

Sustu, derin bir nefes aldı. "Biliyor musun meleğim, boşanacaklar sırf bu yüzden."

 

Ekin'in gözleri anında ona döndü, yüzünde koca bir şaşkınlık, zihninde de kadının baş ucuna gelip yalvarışı yer aldı.

 

"Annen..."dedi, sustu. "Üzülmüştür"

 

Ömer'in şaşkın bakışı ona döndü, kelimelerine anlam vermeye çalışıyordu. "Affedilmeyecek hatalar yaptı, sonuçlarını düşünmeliydi."

"O senin annen" dedi Ekin, kararlı bir bakışla.

 

Kafasını yavaşça yere eğdi genç adam, annesi canını öyle çok yakmıştı ki hiçbir şey aralarını düzeltmeyecekti.

 

"Keşke annemi seçme hakkım olsaydı." Dedi hüzünle.

 

"Bunları duymuş olsaydı üzülürdü."

"Sanmıyorum, o kendinden başkasını düşünmez." derin nefes alıp genç kızın tuttuğu ellerine üst üste birkaç defa üfledi.

 

"Onu konuşmanın bir anlamı yok. Söyle bakalım, şu an yapmak istediğin bir şey var mı? Bir dilek dile ve ben gerçekleştireyim."

 

Ekin tebessüm etti, elinin birini adamın yüzüne bırakıp yanağında yavaşça gezdirdi. "Tek dileğim sendin."

 

Elleri buz kesilmişti, hızla ayağa kalktı Ömer, daha fazla dışarıda beklemesi oldukça tehlikeliydi. "Dönmeliyiz." sandalyenin arkasına hep elinden geldiğince hızlı bir şekilde hastaneye ilerledi.

 

.... 

Asansörden çıktıkları anda Ömer'in gözleri ona döndü, yok boyunca çok sessizdi. "Meleğim, yoruldun mu?" diye sordu. Ekin kafasını güçlükle iki yana sallamaya çalıştı, bir an önce yatağına girip dinlenmek istiyordu. Üstüne bir ağırlık ve halsizlik çökmüştü.

 

Odaya girdiği gibi kucaklayıp yatağa yatırdı, serumu askıya takıp önüne eğildi. Elini yavaşça alnına bıraktı, yüzü sıkıntıyla asıldı. Sabahki sıcaklık hala vardı, vücut ısısı normalin üstündeydi.

 

Genç kız daha fazla direnemeyerek gözlerini kapattığı anda hemşire göründü. İkisini fark ettiği anda merakla gelmişti.

 

"Ateşi hala var." Dedi Ömer endişeyle. Hemşire de avucunu alnına dayadı.

 

"Hava almak iyi gelir sanmıştım."

"Yordun mu onu?"

"Sabah da vardı, şimdi bir ateş düşürücü daha yapacağım. Etkisi olacaktır."

 

Sabah uyandığı anda genç kızın ateşi var olmuştu, genç adam ve hemşire ise ortak kararla gizlemeye ve tedbir almaya çalışmıştı fakat hiçbir şey fayda etmemiş, ateşi düşmek yerine yükselişe geçmişti.

 

Hemşirenin çıkışıyla pencere kenarında bulunan sandalyeyi yatağa yaklaştırdı Ömer, elini elinin üzerine bıraktığı an genç kız zorlukla gözlerini araladı.

 

Parmağındaki yüzüğü yavaşça çıkarıp genç adamın avucuna bıraktı, "Canımı.. Acıtıyor. Özür dilerim." Dedi, gözleri bitkinlikle anında kapandı.

 

Ömer şaşkınlıkla durmuştu, avucuna konulan yüzüğe baktı. Gözleri dolu dolu oldu, çıkarmamak için çok direnmiş, acıya daha fazla dayanamamıştı. Avucunu delice sıktı, elinden bir şey gelmediği için aklını kaybedeceğini hissetti.

 

.... 

Gözlerini yavaşça araladı Melis, verilen ilacın etkisi yeni yenş geçiyordu. Bakışları ilk olarak bulunduğu yerin tavanına kaydı, bir odada ve bir yatağın üzerindeydi.

 

Elini hissettiği ağrıyla başına dayayıp kafasını sağa çevirdi, gözleri bir kişiye yoğunlaştı. Doğan tam çaprazda bir koltukta oturuyordu, bacak bacak üstüne atmış, hiç ayrılmadan uyanmasını bekliyordu.

 

"Sonunda uyanabildin" dedi, pozisyonunu bozmadan yüzüne bakıyordu.

 

Melis hızla doğruldu, bulunduğu yer anlamlandırmaya çalışıyordu.

 

"Neredeyim ben!?" diye sordu öfkeyle. Hızla ayaklarını yataktan indirip ayağa kalktı.

 

Doğan'ın elinde telefonu vardı, bir oyun oynuyordu. Yüzünde umursamazlık ifadesi vardı, gözlerini sadece cevap vermek için kıza çeviriyordu.

 

"Benim evin burası. Daha önce görmemiştin değil mi?

 

Hızla yerdeki ayakkabılarını ayaklarına geçirdi genç kız, önüne dikildi. "Benim ne işim var burada? Nasıl geldim, ne yaptın bana!!" diye gürledi.

 

Doğan umursamazca telefonuyla oynuyordu. Sustu Melis, düşünmeye çalıştı. Son gördüğü Deren olmuştu, sonrasını hatırlamıyordu.

 

"O kız gelmişti! Onunla bir olup beni buraya getirdiniz!!"

 

Doğan'ın yüzünde tebessüm belirdi, bakışlarını telefondan ayırıp ona döndü. "Beklediğimden zekisin."

"Ne yaptınız bana!!" diye haykırdı.

 

Genç adam telefonu koltuğa bırakıp ayağa kalktı. Gözlerini onun gözlerine sabitledi.

 

"Oyun bitti, yaptıklarının hesabını verme zamanı artık."

"Ne? Ne oyunu?"

 

Derin bir nefes aldı Doğan, "Herkes gerçekleri biliyor artık ama ben sana kısa bir özet geçeyim. Ömer ve Ekin her şeye rağmen yeniden birlikte. Deren yalanını ortaya çıkarıp hamile olmadığını da söyledi."

 

Melis'in gözleri büyüdü, iki elini sertçe yumruk yaptı. "Bu mu senin sevgin, aşkın? Onu başka bir adama bırakmak mı?"

 

Doğan işaret parmağını gözlerine doğrulttu. "Senin o küçük beynin almayacak ama ben anladım artık. Ne yaparsan da kimse onların arasına giremeyecek. O kadar çabana rağmen, Ömer sana bir defa bile umut vermedi, çünkü o seni asla istemeyecek. Hamile olduğunu düşünmesine rağmen bile yüzüne bakmamaya devam etti."

 

Melis sustu, adamın gözlerine merakla ve hırsla bakıyordu. "Seni bayıltıp bir hastaneye götürdük ve öğrendik ki bebek yokmuş ve hiç olmamış."

 

Genç kızın gözleri öfkeye büründü, eli ayağı birbirine girmişti. Bir dudağını sertçe ısırdı, bunca zaman sürdüğü oyun sona ermişti artık. Genç adamı barda verdiği ilaç sayesinde eve getirmişse de o gece hedefine ulaşamamış, Ömer sabaha kadar deliksiz derin bir uyku çekmişti.

 

Kafasını iki yana salladı, "Bunu ikinizin de yanına bırakmayacağım!!"

 

Parmağını sallayıp arkasını döndü, Doğan öfkeyle kolunu tuttu. "Deren veya Ekin'in yakınında bile görürsen seni kendi ellerimle öldürürüm.!"

 

"Ne oldu? Bir anda iyi biri olmaya mı karar verdin? Ama hatırlatmak isterim, ne yaparsan da geçmişin peşinden gelecek. O kazanın sebebi olduğun gerçeği, elbet bir gün açığa çıkacak."

 

Doğan kafasını eğdi, yaptığı bir hata kazaya sebebiyet vermişti. "Hazır ol birkaç gün sonra dört duvar arasına gireceksin. Kısa bir işim var, bitirdiğim gibi her şeyi itiraf edeceğim."

 

Kolundan sıkıca tuttu Doğan, kapıyı açıp dışarı itti. "Şimdi defol evimden, bir daha gözüme görünme!"

 

Kapıyı yüzüne kapatıp sırtını yasladı, artık daha iyi hissediyordu.

 

... 

Bakışlarını açılan kapıya çevirdi Ömer, Ezgi'ydi. Yüzünde endişe barındıran bir ifade vardı, gözleri önce arkadaşına döndü, derin bir uykudaydı. "Ekin iyi mi?" diye sordu.

 

Ömer alt dudağını sertçe ısırdı, genç kızın ateşi vardı, verilen ilaçlar şimdiye değin hiç fayda etmemişti. Avucunda hala yüzüğü sıkı sıkı tutmuştu, gözleri dolu doluydu.

 

"Yüzüğü çıkardı." Dedi, Ezgi'nin gözleri anında avucuna kaydı. Yüzü asıldı, kim bilir arkadaşı ne çok üzülmüştür?

 

Kafasını eğdi, dile gelen tek kelimesi yoktu. Tıpkı genç adam gibi çaresizdi. Yavaşça yaklaşıp yatağa yaklaştı, gözlerini arkadaşının bitkin yüzüne çevirdi.

 

"Kötü gözüküyor." Dedi dolu gözleriyle.

 

Genç adamın bakışları ona döndü, kafasını yavaşça olumlu anlamda salladı, gerçekten de kötüydü. Bir an gözleri büyüdü, aklına bir şey gelmişti. Hızla ayağa kalktı, avucunda yüzüğü sıkıca tutmuştu.

 

"Ezgi, yanında kalabilir misin? Acil bir yere uğramam gerekiyor."

"Kalırım tabi ama bir sorun mu var?"

"Döndüğümde göreceksin, gözlerini üzerinden ayırma."

 

Arkasını döndüğü gibi koşar adımlarla odadan çıktı. Heyecan doluydu, bir an önce aklındakini gerçekleştirmek istiyordu.

 

.... 

Sessizce odanın kapısını araladı Ömer, tam bir saat sonra dönebilmişti. Gözleri genç kıza kaydı, hala derin bir uykudaydı.

 

"Ömer" dedi Ezgi, bir an bile arkadaşının başından ayrılmamıştı.

 

Genç adam içeri girip yatağa yaklaştı, dudaklarını kızın alnına dayadı. Hala sıcaklık vardı, yüzü Sıkıntıyla asıldı. "Ateşi hala var"

 

Ezgi onaylayarak kafasını salladı, Ömer elinde tuttuğu ufak poşeti açtı. İçerisinden ufak kadife bir kutu çıkardı. Kapağını dikkatle açtı, içerisinden bir altın kolye çıkardı. Ucuna genç kızın yüzüğü asılıydı.

 

Ezgi'nin yüzünde anında tebessüm oluştu, "Çok iyi" dedi.

 

Ömer onaylayarak yatağa yaklaştı. Uyandırmamaya gayret ederek kolyeyi boynundan geçirdi. Dikkatle iki ucunu birleştirip yüzüğü tam göğsünün üzerine bıraktı, böylece uyandığı anda fark edecekti.

 

"Parmağında olmasa bile yine hep yanında taşıyacak."

 

Gözlerini zorlukla aralamaya çalıştı Ekin, tüm vücudunda fena bir ağırlık vardı. Ufak bir çaba sonrası bakışları genç adamın telaşlı gözleriyle buluştu. "Meleğim." Dedi Ömer.

 

Genç kız kendine gelmeye çalışarak tebessüm etmeye çalıştı. Kırgın yüzünde hala yüzüğünü çıkarmanın hüznü vardı. Gözleri dolu doluydu, yanından bir an bile ayırmak istememişti.

 

Yavaşça yan dönmeye çalıştığı anda boynunda bir şey fark etti. Kolyesi de onunla birlikte dönmüştü. Elini yavaşça boynuna uzattı, bir kolye görmenin şaşkınlığıyla bakışlarını çevirince yüzüğünü fark etti. Bir kolye aracılığıyla boynuna asılıydı.

 

"Yüzüğüm!" dedi, dikkatle inceledi. Gerçekten de parmağından çıkarmak zorunda kaldığı yüzüğüydü. Yüzünde ufak bir tebessüm oluştu.

 

"Beğendin mi?"

 

Ekin kafasını olumlu anlamda sallayıp zorlukla da olsa doğruldu. Alt dudağını ısırdı, bu adama delice aşıktı. Her anında onu mutlu etmek için çaba sarfediyordu. Kollarını iki yana açtı, Ömer yaklaştığı gibi sıkıca sarıldı.

 

"Seni çok seviyorum."

 

Genç adam tebessüm edip yatağın kenarına oturdu. Anında kafasını göğsüne dayadı Ekin, varlığı en büyük güçtü. Bir eliyle de yüzüğünü sıkıca tutmuştu.

 

"Seni çok seviyorum."

 

Ezgi'nin yüzünde tebessüm vardı, ikisini hayranlıkla izliyordu. "Sizi böyle gördükçe aşık olma isteğim artıyor" dedi, "Değil misin?" diye sordu Ekin.

 

Ezgi kafasını iki yana salladı, "Değilim tabi"

 

Ömer tebessüm etti, "Mert iyi bir aday."

 

Ekin'in gözleri hızla ona döndü, susması için parmağını dudağına bırakıp sus işareti yaptı.

 

"Doğru değil mi aşkım?" diye sordu genç kızın uyarılarına tebessüm ederek karşılık verip.

 

Ekin alt dudağını ısırdı, "Doğru" diyebildi fısıltıyla.

 

"Benim için değil." dediği anda odanın kapısı önce tıklandı sonra aralandı. Mert göründü, elinde bir buket çiçek vardı.

 

Ezgi sessizce bekledi, Mert'in bakışları Ömer'den sonra Ekin'e kaydı. Çiçekleri uzattı, Ekin "Teşekkür ederim" deyip aldı.

 

"Otur Mert" dedi Ömer, koltuğu işaret ederek. Genç adamın gmzkeşe o yöne döndü, oraya geçebilmek için Ezgi'yi sollaması gerekiyordu. Kafasını eğip derin bir nefes aldı.

 

"Işlerim var, çok kalmayacağım." dediği anda, Ezgi'nin gözleri istem dışı dolu dolu oldu. Bu adamın her kelimesi artık canını yakmaya yetiyordu.

 

"Ezgi" dedi Ekin, arkadaşının bakışlarından bile durumunu anlayabiliyordu. "Yanıma gelebilir misin?" diye ekledi.

 

Ezgi ağır adımlarla yanına yaklaştı, baş ucunda durdu. Ekin dudağını kulağına yaklaştırdı. Fısıltıyla, "Kafasını kırmamı ister misin?" dedi.

 

Ezgi'nin yüzünde de sesini duyan Ömer gibi ufak bir tebessüm belirdi, kafasını yavaşça iki yana salladı.

 

"Evet dersem, yapacak mısın gerçekten?"

 

Ekin kararlılıkla başını salladı, arkadaşını üzmeye devam ederse hiç tereddüt etmeden kafasını kıracaktı.

 

"Düşünmeden hemde!"

"O zaman bir dahakine sormadan önce gereğini yap."

 

Ekin onayladı, iki kızın yüzünde tebessüm belirdi. Ömer'in gözleri onlara döndü, kızları rahat bırakmak adına arkadaşına döndü. "Mert kapıda bekleyelim mi?"

 

İki adam arka arkaya koridora geçti, banklara yanyana oturdular. "Ekin her an kafanı kırabilir." Dedi Ömer.

 

Mert'in şaşkın bakışı ona döndü, "Neden? Bilmeden ona bir hata mı yaptım?"

"Arkadaşını üzüyor olman onun için en büyük hata."

 

Mert kafasını eğdi, "O iş çoktan bitti. Ezgi de diğer kızlar gibi bir hevesti benim için. Oldu ve bitti."

 

Bir nefes duyuldu tam o anda geriden. İkisinin bakışı hızla o yöne döndü. Ezgi kapıdaydı, gözleri duyduğu kelimelerle dolu doluydu.

 

"Ömer.." Dedi zorlukla. "Ekin seni görmek istiyor."

 

Ömer tek kelime etmeden ayağa kalktı, genç kızın dolu gözlerine bakıp odaya girdi.

 

"Ben gitsem iyi olacak." Dedi Ezgi, apar topar çantasını aldı. Arkasına bile bakmadan koşar adımlarla uzaklaştı, ağlamak isteğine zar zor engel oluyordu.

 

Ekin şaşkındı, bakışları hızla genç adama döndü. "Bir şey oldu değil mi?"

 

Ömer'in aklına tek ihtimal vardı, sıkıntılı bir soluk verip koridorda oturan arkadaşına yaklaştı. "Duydu sanırım." Dedi, iki adamın arasında bakışma geçti.

 

Ekin'in gözleri büyüdü, o adam yine arkadaşını üzmüştü. Bu defa hiçkimse ona engel olamayacaktı. Hızla ayaklarını yataktan indirdi.

 

Serumunu aslından aldı, camdı ve yaklaşık bir kg'dı. Yeni bağlanmıştı, sıkı sıkı tutup ayağa kalktı. Gözleri öfkeli, kalbi delice çarpıyordu.

 

Zorlukla attığı adımlarla odayı geçip koridora çıktı. "Meleğim!" diyen genç adama rağmen bir elinde serumu sıkıca tutmuştu. Bir eliyle de duvara tutunmuş, destek almaya çalışıyordu.

 

"Ne yaptınız yine!?" diye sordu öfkeyle.

 

Ömer hızla yaklaştı, kolunu tuttu. Düşmesinden delice korkuyordu. "Aşkım"

 

Ekin kolunu var olan gücüyle geriye çekti. "Söyleyin, Ezgi neden kaçarak gitti?"

 

Ömer kafasını olumlu anlamda salladı, "Mert'le konuşuyorduk, sanırım bizi duydu."

"Ne konuştunuz?"

"Mert.. Ezgi'nin de diğer kızlar gibi bir heves olduğunu söyledi."

 

Ekin'in tüm öfkesi anında Mert'e döndü, gözlerini etrafta gezdirdi. Kafasına atacağı hiçbir şey yoktu, bakışları anında tuttuğu seruma kaydı. Gözlerini kısıp havaya kaldırdı, "Aşkım" dedi Ömer, tutmaya çalıştı.

 

"Engel olma bana! Bunu kafasında kıracağım!!"

 

Ömer bir yandan serumu tutmaya çalışırken bir yandan da gülmemek için kendini oldukça zorluyordu. Sevdiğinin öfkesini uzun zamandır görmemişti. Böyle zamanlarda akla hayale gelmeyecek şeyler yapabiliyordu.

 

"Yapma aşkım" dedi, hiçbir çare etmiyordu. Ekin inatla cam şişeyi fırlatmak için gayret ediyor, Ömer de elinde geldiğince engel olmaya çalışıyordu.

 

"Hastanedeyiz aşkım, yapma.,"

"Yapacağım, daha önce yapmalıydım. Geç bile kaldım, çekil önümden!!"

"Hayır, hayır meleğim. Hem hortumun ucu eline bağlı." dediğinde, Ekin bir an duraksadı. Eline baktı, haklıydı. Serum hala takılıydı.

 

Kafasını onaylar anlamında sallayıp hortumun ucunu elinden çekti. Serumu yeniden havaya kaldırdı, Ömer önüne dikildi. "Tamam önce bana vurman gerek" dedi, sakinleştirmeye çalışıyordu.

 

Mert bir heykel gibi durmuştu, herhangi bir tepki yoktu. İkisini sessizce izliyordu, kafasına inecek serum da umurunda değildi.

 

Kolunu tüm gücüyle gerdirdi Ekin, fırlatmak için nefes alıp durdu. Gözleri, sevdiği adamın gözlerine kaydı. Ona hiçbir zaman kıyamamıştı, yine kıymayacaktı.

 

Yavaşça elini indirdi, gözlerinden yanağına usulca yaşlar süzülmeye başladı. Anlamıyordu, aklı almıyordu. İnsanlar neden böyleydi? Neden ellerinde hala şans varken geri tepmeyi seçiyorlardı?

 

"Anlamıyorum.." dedi, ayakta durmakta zorlanarak yere çömeldi. Ömer hızla önüne müdahale etmek istese de izin vermedi.

 

"Bizi görüyorlar.. Buna rağmen neden ayrı kalmayı seçiyorlar?"

 

Yanağı yaşla doldu, onun hayatta bir şansı daha yoktu. Günleri kısıtlı, zamanı azdı. Sevdiği adamla geçirebileceği uzun bir ömrü yoktu.

 

"Ellerinde şans varken, birlikte mutlu olabilecekerken neden bunu bile isteye istiyorlar? Evlenilirler.. Çocukları olabilir.. Ama hayatın değerini bilmiyorlar."

 

Ömer'in gözlerinden de tıpkı onunkş gibi usulca yaşlar süzülmeye başladı. Ekin elini yüzüne yaklaştırıp yanağına bıraktı.

 

"Çok istememize rağmen hiç çocuk sahibi olamayacağız. Biliyorum sarılmak bile bir süre sonra bana çok zor gelecek. Onların bunu anlamaları gerek, hayata sadece bir defa geliyoruz. Tadını çıkarmalılar."

 

Genç adam tek kelime edecek gücü bulamıyordu, kollarını yavaşça açıp onu sıkı sıkı sardı. İmkanı varken doya doya sarılmalıydı.

 

Yavaşça geriye çekilip genç kızı dikkatle kucağına aldı, odaya getirip yatağa yatırdı. Serumu yeniden bağlayıp üstünü örttü.

 

Ekin'in gmzkeşe kapanmak için direniyordu, oldukça yorulmuştu. Ömer öne doğru eğilip alnına ufak bir öpücük kondururken ağzından üç kelime ulaştı kulağına.

"Bizimde.. Şansımız.. Olsun."

 

Alt dudağını sertçe ısırdı Ömer, uyuduğundan emin olup hızlı adımlarla odadan çıkıp koridora geçti. Kapıyı kapattığı gibi yere çömeldi, sırtını duvara yaslayıp gözyaşlarını serbest bıraktı.

 

Mert'in yüzü asıktı, kötü hissediyordu. Böyle olmasını kesinlikle istememişti. Arkadaşının önüne eğildi, suçlulukla, "Böyle olsun istemedim" dedi.

 

Ömer'in gözleri ona döndü, yanakları çaresiz yaşlarla doluydu. "Geceleri hiç uyumaz oldum. Neden biliyor musun?"

 

Mert sessizce gözlerine baktı, kafasını olumsuz anlamda salladı. "Çünkü gözümü kapattığım anda nefesini bir daha duyamayacağımım korkusunu yaşıyorum. Bu.. Nasıl bir şey biliyor musun? Ölmeden cehenneme gitmek gibi."

 

Mert'in yanağına yavaşça bir damla yaş süzüldü, arkadaşının acısına ortak olmak istedi. Yapamadı, anlayamazdı. Hiç kimse hissettiklerine ortak olamazdı.

 

"Beni istemeyen biri için ne kadar çaba gösterebilirim ki?" dedi Mert.

 

Ömer'in bakışları ona döndü, "Yanılıyorsun, onu uzaklaştıran hep sen oldun. Hayat, düşündüğümüz kadar uzun değil. Ne zaman son bulacağını bilemeyiz, hala şansın ve vaktin varken bir şeyler yapmalısın."

"Ne?"

"Ya hayatına gir ya da temelli olarak çıkıp onu serbest bırak. Her defasında üzmeye hakkın yok."

 

Mert hızla ayağa kalktı, kafasını iki yana salladı. "Gitmeliyim." Dedi, arkasını dönüp koşarak asansöre bindi.

 

Ömer ayağa kalkıp sessizce odanın kapısını açtı, genç kızın başucuna oturdu. Avucunu yavaşça alnına bıraktı, yüzünde sıkıntı oluştu. Hala ateşi vardı, zaman geçtikçe de artıyordu.

 

Derin nefes aldı, daha birkaç saat önce hemşire ilaç vermişti. Şimdiye düşmesi gerekiyordu. Kafasını yavaşça eğip yatağın kenarına dayandığında odanın kapısı önce tıklandı adından da aralandı.

 

Ömer hızla kafasını kaldırdı, gözleri Ezgi'ye kaydı. Genç kız arkadaşını bırakıp gidememiş, yarı yoldan geri dönmüştü.

 

"Ezgi"

 

Ezgi arkadaşına yaklaştı, elini aynı şekilde yüzüne bıraktı. Yüzünde endişe belirdi. "Hala düşmemiş" dedi, Ömer kafasını olumlu anlamda sallayıp ayağa kalktı.

 

"İlacın etkisi olmuyor."

"Ilık bir duş rahatlatabilirdi."

 

Ikisinin de gözü genç kıza döndü, kendinden geçmiş şekilde uyuyordu. Duş pek mümkün değildi, "Ayakta bile duramıyor." dediği anda odanın kapısı yeniden tıklandı.

 

Ikisinin de bakışı o yöne döndüğünde, ağır ağır açılan kapıda bir genç kız göründü. "Deren!!" dedi Ömer, şaşkınlıkla.

 

Genç kız bakışlarını hiçbirine çevirmeden yatağa yaklaştı, gözleri dolu doluydu. Arkadaşının kendinden geçmiş hali, yanağına bir damla yaşın süzülmesine sebep oldu.

 

Derin bir nefes verip elini alnına dayadı, ateşler içerisindeydi. Ömer ve Ezgi'nin önünden geçip pencerelere yaklaştı, ikisini de sonuna kadar açtı.

 

"Ne yapıyorsun Deren, hava çok soğuk." diyen Ömer'e aldırmadan yeniden yatağa yaklaştı. Arkadaşının üstündeki batanniyeyi kaldırdı.

 

Attığı her adıma da yanağına usulca süzülen bir damla yaş eşlik ediyordu, arkadaşının vahim durumu onu derinden sarsmıştı. Havaalanında uçağını beklerken hızla geri dönme kararı almıştı. Gerçekleri kabullendiği gibi de soluğu yanında almıştı, bundan sonra hep onunla olacaktı.

 

"İnce bir tişört var mı?" diye sordu elinin tersiyle yanağındaki yaşı silip.

 

Ezgi kafasını onaylar anlamında salladı, dolaba yaklaşıp çantadan bir tişört çıkardı. "Ömer dışarı!" dedi, Ömer arkasını döndüğü gibi odadan çıktı. İki kız yardımla genç kızın üzerindeki kazağı çıkarıp tişörtü giydirdi.

 

Ezgi, Ömer için kapıyı açtığında genç kızın titremeye başladığını fark etti. "Titriyor!" dedi, hızla kapatmak için pencerelere yaklaştı, Deren'in bakışları ona döndü.

 

"Kapatırsan ateşi hiç düşmeyecek."

 

Ömer durdu, Deren'in gözleri yeniden ona döndü, "Temiz küçük bir havlu var mı?"

 

Ezgi çantaya yaklaşıp çıkardı, Deren eline alıp lavaboya yaklaştı. Soğuk suyun altına iyice tutup sıktıktan sonra arkadaşına yaklaştı.

 

Havluyu yavaşça alnına ve yüzüne bırakırken zihninde ise sadece geçirdikleri günler vardı. Uzun bir arkadaşlıkları olmuştu, bir an bile ayrılmamışlardı. Defalarca birlikte film izlenmiş, okunan kitaplar yorumlanmış, ders çalışılmış, gecelerce aynı yatağı paylaşmışlardı..

 

Deren'in durmak bilmeyen yaşları arkadaşının durumuna akıyordu. Bunca zaman yanında olamadığı için kendini asla affetmeyecekti. Onu bu kadar acıyla nasıl bir başına bırakmıştı?

 

....

Yatağın çaprazında bir koltuk vardı, Ezgi ve Deren yanyana oturmuştu. Ömer ise genç kızın baş ucunda bulunan sandalyedeydi, elini sıkıca tutmuştu.

 

Bir hemşire girdi o anda içeri, rutin kontrollerden biriydi. Elinde ateşölçer vardı, genç kızın alnına bıraktı, yüzünde rahatlayıcı bir tebessüm belirdi. "Gayet iyi." Dedi, herkesin yüzünde aynı anda gülümseme oluştu. Deren'in çabasıyla başarmışlardı.

 

Serumu kontrol edip odadan çıktığında, Ekin ufaktan da olsa hareket etmeye başlamıştı. Ateşinin düşmesi, kendine gelmesine yardımcı olmuştu.

 

Ömer hızla doğruldu," Meleğim" dedi, genç kız zorlukla gözlerini araladı. Bakışları genç adamdan önce çaprazdaki koltuğa kaydı. Iki arkadaşı oturuyordu, Deren oturduğu yerden elini yavaşça kaldırıp salladı, "Selam" dedi, yüzünde sahte bir tebessüm vardı.

 

"Biliyordum" dedi Ekin zorlukla. Belli etmemeye çalışsa da arkadaşının dönüşü onu mutlu etmişti.

 

Deren ayağa kalkıp yanına yaklaştı, "Neyi biliyordun?"

"Gidemeyeceğini"

 

Deren'in yüzünde tebessüm oluştu, "Bu yüzden de bana engel olmadın, değil mi?"

 

Ekin zorlanarak kafasını olumlu anlamda salladı. Deren öne doru eğildi, "Ne bu halin? Ben sizi böyle mi bıraktım?" diye sordu, Ekin tebessüm etmeye çalıştı. Üzerindeki ağırlık hareketlerini kısıtlıyordu.

 

"Kötü görünüyorum biliyorum.. Ama iyiyim." Dedi Ekin, Deren gözlerini kıstı. "Benim arkadaşımsan zaten iyi olmak zorundasın. Sana başka seçenek vermiyorum."

 

Yüzünde tebessüm oluştu Ekin'in arkadaşının gözlerine her şeye rağmen özlemle bakıyordu. Genç adamın yardımıyla oturur pozisyona geçti, sırtını başlığa dayadı. "Bizi.. Özledin mi?"

 

Deren gülümsemeye gayret ediyordu, düşünmüş gibi bir ifade takındı yüzünde. "Sanırım hayır."

 

Ekin güldü, kesinlikle inanmıyordu. Arkadaşı, tıpkı onları gibi delice özlemişti.

 

Deren kollarını açarak yanına yaklaştı, uzun zaman sonra yeniden arkadaşına sarıldı. Canını yakmamaya özellikle dikkat ediyordu, genç adamın uyarısını duydu. "Dikkat et" diyordu. Eline serum bağlıydı, dikkatle yaklaşmalıydı.

 

Deren gözlerini kısıp bakışlarını ona çevirdi, "Sus Ömer!" diye yanıtlayıp kollarını yeniden arkadaşına sıkı sıkı sardı. İki elini sırtında birleştirdi, kafasını boyun boşluğuna gömerken arkadaşının günden güne eriyen bedeni gözlerinden süzülen gizli bir yaşa sebep oldu.

 

"Seni.." Dedi, toparlanıp geriye çekildi. Gözleri bu defa Ömer'in de üzerindeydi. "Sizi gerçekten özledim." diye ekledi.

 

Arkadaşının iki elinden sıkıca tutup yatağın kenarına oturdu. "Nasıl döndün?" diye sordu Ekin merakla.

 

Ezgi ve Deren'in bakışı anında buluştu, Ekin şaşkınlıkla ikisine de döndü. "Siz tanıştınız mı?"

 

Deren tebessüm etti, başlarda kızgın olsa da minnet doluydu. Gözünü açtıkları için, arkadaşına yetiştirdikleri için.

 

"Hemde hiç unutmayacağım şekilde."

"Ne? Nasıl?"

 

Bakışlar Ezgi'ye döndü, alt dudağını hafifçe ısırdı. "Biz.. Yani Bora Deren'i kaçırıp buraya getirdi."

"Ne??" dedi Ekin şaşkınlıkla.

 

"Ben Deren'i senin için bulmasını istedim ama o yanlış anlayıp kaçırarak getirmiş." yüzünde suçluluk barındıran ifade vardı, kafasını yere eğmişti.

 

Ekin'in yüzünde gülümseme oluştu,

"Deren.. Bora'yı pişman etmiştir" dedi, Ezgi kafasını aşağı yukarı salladı.

 

"Zaten daha fazla dayanamayıp beni çağırdı, Deren onu gerçekten de pişman etmişti."

 

Alt dudağını ısırdı, gülmemek için kendini oldukça zorluyordu. Ekin'in gözleri Deren'e döndü.

 

"Doğruyu söyle, neler yaptın ona?"

 

Deren tebessüm edip kafasını eğdi, "Söylemesem daha iyi olacak galiba."

 

Kızların aynı anda yüzünde gülümseme belirdi. "Bora'ya yazık olmuş" dedi Ömer, Deren'i en iyi tanıyanlardan biriydi.

 

"Beni kaçıran birine merhamet mi etseydim?" gözlerini kısarak genç adamın yüzüne bakıyordu.

 

Deren'in tam karşısında odanın kapısı vardı, çok az da olsa aralıktı. Gözleri o yöne döndü, koridorda birini gördü, odaya yaklaşıyordu.

 

Gözleri büyüdü, hızlı adımlarla kapıya yaklaşıp örttü. "Oda soğudu."

 

Ömer'in gözleri ona döndü, kapıyı özellikle açmıştı. Hemşirenin isteğiydi, oda kalabalıklaştığı anda kapı açık kalmalıydı.

 

"Neden kapattın Deren?" diye sordu yeniden açmak için ayağa kalkarken.

 

Deren kafasını iki yana sallayıp sırtını yasladı. İki kolunu iki yana açtı, dışarıdan tıklanma sesi ulaştı kulaklara o anda.

 

"Kapıda biri var" dedi Ekin merakla. Deren kafasını iki yana salladı, "Hayır, yanlış duymuşsundur."

 

Bir daha aynı ses duyuldu, diğer kişilerin bakışları buluştu. "Kapıda kesinlikle biri var" dedi Ezgi, duyduğu sesten emin olarak.

 

"Deren kontrol etmeme izin ver" diyen Ömer tam önünde durdu. Deren kafasını olumsuz anlamda salladı, ittirilmeye çalışılan kapının elinden geldiğinden açılmasına engel olmaya çalışıyordu.

 

Ömer derin nefes alıp genç kızı kapıdan çektiği anda kapı hızla açıldı. Tüm gözler aynı anda Bora'ya kaydı. Şaşkınlıkla içeriye bakıyor, olanlara anlam vermeye çalışıyordu.

 

Gözleri Deren'e kaydı, yüzünde şaşkınlık belirdi, bu kızın olduğu hiçbir yer de normal şeyler olmazdı. "Baş Belası!" dedi, yaptığı her şey bir bir zihninde yer alırken.

 

"Hırsız!" dedi anında Deren karşılık olarak.

"Ne hırsızı be?"

"Beni kaçırıp hapsettin! Bu en büyük hırsızlık sayılır!"

"Sayılmaz!"

"Sayılır!"

 

Ikisinin öfke dolu sesleri ve bakışları odadakilerin sessizce dinlemesine sebep olmuştu. Karşılıklı ve çok yakın durmuşlardı, birbirlerinin gözlerine bakıp haykırıyorlardı.

 

Ömer hızlı adımlarla Ekin'e yaklaştı, tıpkı bir film izler gibiydi. Yatağın kenarına oturdu, genç kız anında kafasını göğsüne dayadı. Bakışlarını yavaşça kaldırıp yüzüne baktı, "Yeni bir aşk doğacak gibi." Dedi fısıltıyla.

 

Genç adam tebessüm edip çenesinin altında duran saçlarına ufak bir öpücük kondurdu. "Büyük ihtimalle aşkım."

 

Ikisinin de yüzünde tebessüm oluştuğu anda odanın kapısı hızla açıldı, hemşire göründü. Gözleri kısık, yüzü endişe doluydu. Bu odanın ziyaretçileri diğer hastalara da rahatsızlık vermişti.

 

"Bir hastanede olduğunuzu hatırlatmaya geldim." dedi, odada anında sessizlik oluştu.

 

"Ziyaret saati son ermemiş olsa bile herkesi göndermek zorundayım."

 

Ömer kafasını iki yana salladı, Ekin'in elinden sıkıca tuttu. "Ben hiçbir yere gitmem." hemşire ona döndü, "Senin dışında" dedi, refakatçiydi. Her anda giriş çıkış serbestisine sahipti.

 

...

Ezgi ve Bora'nın gidişi ile hastanede biraz da ikna gücüyle Deren de kalmıştı. Genç adamın telefon görüşmesi yapmak için koridora çıkmasıyla arkadaşının yatağına yaklaştı.

 

Ekin sessizleşmişti, üzerinde hala ağırlık vardı, son zamanlarda pek sık oluyordu. Gözleri kapanmak için direniyordu.

 

Deren elini, elinin üzerine bıraktı. "Uyuyacak mısın?" diye sordu, genç kız zorlukla kafasını olumlu anlamda salladı.

 

"Tamam, yorma kendini. Gözlerini kapatıp iyice dinlen, biz burada seni bekleyeceğiz." "

 

Ekin'in bitkin gözleri ona döndü, merak doluydu." Gitmeyecek misin?"

 

Deren kafasını iki yana salladı, gözleri dolu dolu olsa da engel olmaya çalıştı. Arkadaşına çok geç kalmıştı, bundan sonra her anında yanında olacaktı.

 

"Üzgünüm ama artık benden kurtuluşun yok, beni her zaman yanında göreceksin."

 

Ekin zorlukla tebessüm etti, bu durumdan oldukça memnun oldu. Gözleri yavaşça kapandı, derin bir uykunun kollarında buldu saniyeler içerisinde kendini.

 

Deren yavaşça elini uzattı, arkadaşının saçlarına dokundu. Gözünden tek damla yaş yanağına süzüldü, kötü hissediyordu. Yüzüne bakmaya yüzü yoktu. Kafasını yavaşça eğdi, "Bana kızman, bağırıp çağırman gerekiyordu, neden hiçbir şey olmamış gibi davranıyorsun? Çok merak etmene rağmen neden, Doğan'a seni kaçırması için yardım etme nedenimi sormuyorsun?"

 

Derin nefes alıp ayağa kalktı, cesaretini toplayabilmek için bir süre yanında sessiz olmayı seçti, zamanı geldiğinde tüm sırlar açığa çıkacaktı.

 

Koridora geçti, gözleri genç adama kaydı, kulağında telefon vardı, hararetli bir görüşme yapıyordu. Sessizce bir köşeye oturup bakışlarını ona çevirdi.

 

"Ekin'i doktorla görüştürebilecek miyiz?" diye sordu Ömer, telefonun diğer ucundaki babasına.

 

Kemal Bey tebessüm etti, oğlu için tüm imkanlarını seferber ediyordu. "Hallettim, yarın sabah 8'de bir telefon görüşmesi yapabilirler."

 

Kafasıyla onayladı Ömer, "8'de" diye tekrarlar fısıltıyla.

"Doktorun müsait olduğu saat."

 

Ömer duraksadı, derin bir nefes aldı. Babası yaptığı şeylerle, son zamanlarda yüzünü güldürmeyi başarıyordu.

 

"Teşekkür ederim baba, çok teşekkür ederim."

 

Kemal Bey gülümsedi, oğlunun mutluluğu onu da mutlu ediyordu.

 

"Sadece olması gerektiği gibi oğlumu mutlu etmeye çalışıyorum. Teşekkür etme bir daha."

 

Alt dudağını ısırdı genç adam, "O zaman görüşürüz sonra yine."

"Görüşürüz oğlum."

 

Telefonu cebine yerleştirdi Ömer, Deren'in gözleriyle buluştu bakışları. "Ekin için doktor mu bulundu?"

 

Ömer tebessümle kafasını salladı, "İlk defa bir doktor onu görmek istediğini söyledi."

"Ekin ne düşünüyor?"

"Bilmiyorum. Benim kadar heyecanlanmadı, sadece doktorla görüşmek istediğini söyledi."

 

Deren elini genç adamın elinin üzerine arkadaş ve dostça bıraktı. "Emin olmak istiyor."

"Biliyorum ama çok ufak da olsa ümit var, bunun için her şeyi yapmaya hazırım."

"O da seni bu kadar çok seviyor." Dedi Deren, ikisinin de yüzünde tebessüm belirdi.

 

"Bir kahve ısmarlayayım, ne dersin?"

Genç kız kafasını onaylar anlamında salladı, başbaşa konuşacak çok şeyleri vardı.

 

"Olur."

 

..... 

Koridorun girişinde Emel Hanım göründü, dakikalardır bir hırsız gibi izliyordu. Oğlunun gözden kayboluşunu izleyip hızla odaya yaklaştı.

 

Kapıyı yavaşça aralayıp içeri girdi, gözleri yatağa kaydı, genç kız derin bir uykudaydı. Karanlığa rağmen baş ucundaki sandalyeye oturdu, ışığı özellikle açmadı, yüzüne bakmaya bile cesareti yoktu.

 

Derin bir nefes aldı, ellerini birbirine kenetledi, istem dışı oldukça sıkıyordu. "Tekrar merhaba" dedi çekingen bir tonda.

 

Kelimeleri fısıltılıydı, uyanmasındsn delice korkuyordu. "Buraya gelmeye daha ne kadar devam edeceğimi bilmiyorum. Ama affetmen mümkün olmasa bileelimden geldiğince özür dileyeceğim."

 

Kafasını eğdi, bakışları birbirine kenetlediği parmaklarına kaydı. "Bir doktor bulunduğunu öğrendim, çok çok sevindim. Ömer için bu savaşı kazanmalısın."

 

Alt dudağını yavaşça ısırdı, kelimeleri ürkekti. Gözlerine bakamayacağı için de her daim gece gelmeyi seçiyordu.

 

Ekin kapının açıldığı anda uyanmıştı, sessiz adımlarla giren kişiyi fark ettiği anda gözlerini hızla yumdu. Bu kadının buraya gelişi ve söyledikleri onu her defasında daha çok şaşırtıyordu.

 

Zorlukla gözlerini araladı, daha fazla sessiz dinlemek istemiyordu. "Ne.. İstiyorsunuz?" diye sordu.

 

Emel Hanım duyduğu anda hızla ayağa kalktı, geri bir adım atıp durdu. Şaşkın ve telaşlıydı.

 

"Hep istediğiniz şey gerçek oluyor, Ömer'i ebediyen bırakıyorum." yanağı yaşla doldu, ağzından çıka kelimeler canını delice yakıyordu.

 

"Daha.. ne istiyorsunuz?"

 

Emel Hanım kafasını eğdi, yaptıklarını savunacak tek kelimesi bile yoktu. Sessizce dinlemeyi seçtiği anda odanın kapısını açıldı, Ömer göründü.

 

Kantinde duramadığı için hemen geri gelmiş, odanın aralık olan kapısını fark edip endişeyle içeri girmişti. Hızla ışığı açtı, bakışları önce annesine sonra da yatağında gözü yaşlı duran genç kıza kaydı.

 

Aklı başından gitti, öfkeyle dolup annesine yaklaştı. Yine.. Yine onu üzecek kıracak bir şeyler söylemişti.

 

"Meleğim" dedi fısıltıyla. Annesine yaklaşıp kolundan tuttuğu gibi odadan çıkardı, olacaklara genç kızın şahit olmasını istemiyordu.

 

"Ömer" diye seslenen Ekin'in sesini bile duyacak durumda değildi. Nşr an önce annesini hastaneden ve bu odada uzaklaştırmak istiyordu.

 

Koridorda durup bakışlarını ona çevirdi, işaret parmağını öfkeyle doğrulttu.

 

"Sana bir daha ona sakın yaklaşma demiştim!!!"

 

Emel Hanım kafasını eğdi, tek kelime etmeye niyeti yoktu. Ne de olsa her şey faydasızdı, ona inanmayacaktı.

 

Derin derin nefes aldı Ömer, kendini oldukça sıkıyordu. Koridorun çıkışına işaret parmağını doğrulttu.

"Çık!! Çık git buradan.!"

 

Emel Hanım kafasını yavaşça ikl yana salladı. İşe yaramayacak olsa bile oğluna bir açıklama yapmak zorunda hissediyordu. "Oğlum.. Dinle."

 

"Senin bir oğlun yok! Bunu daha ne kadar yüzüne söylemek gerekiyor? Söyle bana, ne zaman duracaksın?Oyunların, yalanların ne zaman son bulacak? Artık inanmıyorum, son oyununda bozuldu, Melis'in hamile olmadığını da öğrendim. Hala ne yüzle buradasın!!"

 

Emel Hanım şaşkınlıkla yüzüne baktı, son cümleyi zihninde tekrarlayıp ona döndü. "Melis hamile değil mi?" diye sordu, emin olmak adına.

 

Ömer derin derin soluk aldı, "Şimdi git buradan ve bir daha da karşımıza çıkma!"

 

Deren hızla yaklaştı, elindeki kahveyi bir köşeye bıraktı. Genç adamın öfkesi tüm koridoru sarmıştı.

 

"Ömer sakin ol." diye kolunu tuttu. Ömer kafasını iki yana salladı, onu hiçbir şey hiçkimse şu anda sakinleştiremezdi. O kadın, bir an önce gözünün önünden yok olmalıydı.

 

Tam o anda odanın kapısını yavaşça aralandı, Ekin göründü. Adımları çok zor atıyordu, bir eliyle duvardan destek aldı. Nefes nefese, sesini sevdiği adama duyurmaya gayret ediyordu.

 

"Annen..." Dedi, soluğu kesildi. Derin derin nefes aldı. Kafasını yere eğdi, duvara dokunan elini sıktı.

 

"Ekin!" diyen Deren'in sesiyle tüm bakışlar ona döndü ise de Ekin'in gözleri sadece genç adamdaydı. Son bir soluk aldı, "Özür.. dilemek için-' dediği anda tüm vücudu kendinden geçti. Gözleri hızla kapanırken bedeni koridora yığıldı.

 

......

Oy ve yorumları unutmayalım, finale 3 bölüm kaldı ❤️

Loading...
0%