Yeni Üyelik
40.
Bölüm

39.Bölüm: Neden

@mlkshnn

Tam o anda odanın kapısını yavaşça aralandı, Ekin göründü. Adımları çok zor atıyordu, bir eliyle duvardan destek aldı. Nefes nefese, sesini sevdiği adama duyurmaya gayret ediyordu.

 

"Annen..." Dedi, soluğu kesildi. Derin derin nefes aldı. Kafasını yere eğdi, duvara dokunan elini sıktı.

 

"Ekin!" diyen Deren'in sesiyle tüm bakışlar ona döndü ise de Ekin'in gözleri sadece genç adamdaydı. Son bir soluk aldı, "Özür.. dilemek için-' dediği anda tüm vücudu kendinden geçti. Gözleri hızla kapanırken bedeni koridora yığıldı.

 

Ömer'in gözleri endişeyle büyüdü, hiçbir şeyi umursamadan adımlarını birleştirip hızla koştu. "Meleğim!" dedi, hızla ellerini yanağına bırakıp uyandırmaya çalıştı.

 

"Aç gözlerini, aç lütfen!"

 

Bir yandan da bakışlarını hiç ayırmadan etraftan yardım istiyordu. Deren oradan oraya haykırışlarla koşarken genç adam, kızı kucağına aldığı gibi yatağına yatırdı.

 

Tam o anda doktor ve hemşireler hızla koşturmaya başladı. Arka arkaya odaya girdikleri gibi Ömer'i itirazlarına rağmen dışarı çıkarıp kapıyı örttüler.

 

Genç adam hızla yere çöktü, kapının önüne eğilip yere oturdu. Kafasını ellerinin arasına aldı, ilk defa, ilk defa böylesine şahit oluyordu.

 

"Benim yüzümden" dedi fısıltıyla. Onu bir an bile odada yalnız bırakmamalıydı, öfkesine hakim olup koridorda bağırıp çağırmamalıydı.

 

Kaskatı kesilmişti Deren, elleri tir tir titriyordu. Gözleri yaş doluydu, bir yandan zihninden silinmeyecek o anı tekrar tekrar düşünüyor, bir yandan genç adamın çaresizliğini izliyordu.

 

Teselli vermesi, yanında olduğunu söylemesi gerektiğini biliyordu fakat şu an yapacak gücü bulamıyordu. Tek düşündüğü arkadaşıydı, kim bilir içeride ona neler yapıyorlardı, canını nasıl yakıyorlardı?

 

Alt dudağını ısırdı, ardı arkası kesilmeden yanağına süzülen yaşları gözüne ilişen biriyle yavaşça sildi. Emel Hanım bir heykel gibi koridorun ucunda duruyordu, gözleri dolu doluydu, oğlunun çaresiz çırpınışlarını ve acısını izliyordu.

 

Deren derin nefes verdi, toparlanmaya çalışarak yaklaştı. "Gitmelisiniz" dedi, Ömer'in yeniden öfkelenmesine engel olmak istiyordu.

 

Emel Hanım kafasını kararlılıkla iki yana salladı, yapamazdı. Doktordan son durumu duymadan gidemezdi.

 

"Ekin..." Dedi ilk defa, ilk defa ismini içten gelerek diline alıyordu. "İyi mi?" diye ekledi.

 

Deren kafasını yavaşça iki yana salladı, kabullenmek istemese de arkadaşının durumu özellikle son zamanlarda çok kötüydü. "İyi olacak.. Olmak zorunda." Dedi.

 

"Ben bir şey yapmadım." Sadece ziyaretine gelip özür dilemişti. Oğlunun inanmayacağını bile bile tekrarlıyordu.

 

Kafasını yavaşça yerden ayırdı Ömer, gözleri annesine kaydı. Hala burada olması öfkelenme sebebi oldu. "Gitmen için daha ne yapmam gerek!?" dedi biraz da endişeli bir tonda. Aklı sadece odadaydı, içeriden gelecek kötü bir habere ne kalbi ne bedeni ne de ruhu dayanabilirdi.

 

"Doktor çıkana kadar.." dedi, Ömer kafasını şiddetle iki yana salladı.

 

"Git ve bir daha asla buraya adım atma!"

 

Deren hızla harekete geçti, sesler yeniden yükselmişti. Emel Hanım'a yaklaştı, "Gitseniz iyi olacak."

 

İstemeyerek de olsa sırtını döndü kadın, ağır adımlar atarken Deren de eşlik ediyordu. Gittiğinden emin olmadan geri dönmeyecekti.

 

"Ömer iyi görünmüyor" dedi Emel Hanım bir an geriye bir bakış atarak. Oğlu harap durumdaydı, tüm bedeni titriyordu endişeyle.

 

"Onu merak etmeyin."

 

Asansöre yaklaştırıp bindirdi, giriş katının tuşuna dokunup kapı kapanana kadar bekledi. Aşağı indiğinden emin olduktan sonra genç adama yaklaştı.

 

Yerinde duramıyordu, kapının önünde durmuştu. Tüm bu bina üstüne geliyor gibiydi, bir an önce genç kızı görmek, iyi olduğuna emin olmak istiyordu.

 

Deren cesaretini toplamaya çalışarak yanına yaklaştı, elini omzuna bıraktı. "İyi olacak." Dedi fısıltıyla. Ağzından çıkan kelimelere inanmaya onun da ihtiyacı vardı.

 

Ömer hızla ayağa kalktı, kapalı kapı üstüne geliyordu. İçeriyi girmek, elinden tutmak, yanında olduğunu hissettirmek istiyordu.

 

"Yanında olmam gerek."

 

Hızla kapıya yaklaştı, Deren engel olmaya çalıştı. Kafasını hızla iki yana sallıyordu yaşlı gözleriyle. İçeri gidip doktorların işini yapmasına engel olmasını istemiyordu.

 

"Yapma Ömer, lütfen biraz daha bekle."

 

Ömer alt dudağını ısırdı, yanaklarından hızla yaşlar süzüldü. Çaresizlik aklını başından alıyordu.

 

"Görmem gerek.. Yanında olmam gerek.."

 

Deren gözündeki yaşlara rağmen kafasını yavaşça iki yana sallıyordu.

 

"Biraz.. Sadece biraz daha bekle. Sonra engel olmayacağım."

 

Geri çekildi genç adam, yavaşça yere çömeldi. İstemdışı sallanırken zihninde geçirdikleri anlar tek tek yer aldı.

 

"Ben.." Deyip sustu. Gözlerinden usulca yaşlar süzülmeye başladı. "Doğumda canı yanar diye baba olma hayalimden vazgeçmiştim. Şimdi nasıl bu kadar canını yakmalarının sebebi olurum?"

 

Deren de aynı şekilde eğildi, önünde durdu. "Senin suçun değil. Böyle düşündüğünü bilse Ekin çok üzülür."

 

O anda kapı açıldı, ikisi de hızla ayağa kalktı. Doktor göründü, Deren sessizce durdu, sormaya delice korkuyordu.

 

"İyi mi?" diye sordu Ömer korkuyla.

 

Doktor derin bir nefes aldı, hastasının durumuna oldukça üzülüyordu. "Ekin'in durumunu biliyorsunuz. Herhangi bir şoku kaldıracak kadar güçlü değil. En ufak bir olayda bile kötüleşebiliyor, bu konuda dikkatli olmalısınız."

 

"Benim yüzümden!" dedi Ömer, kafasını hızla olumlu anlamda salladı. Bundan sonra elinden geleni yapacaktı. "İyi.. İyi mi şimdi?"

 

"Evet, gerekli tedaviyi uyguladık. İyice dinlenip toparlanması gerek. Geçmiş olsun."

 

Doktorun uzaklaştığını görüp odaya yaklaştı, hemşireler de arka arkaya çıkınca genç adam cesaretini toplayıp kapının önünde durdu.

 

Derin bir nefes aldı, içeri attığı tek adımda ayakları yere sabitlendi. Gözleri yaşla doldu, elini destek almak amacıyla duvara uzattı, sıkıca tutundu.

 

Genç kız yatağındaydı, sırtüstü bir pozisyonda yatıyordu. Gözleri kapalıydı, kolunda serum, parmak ucunda da ufak bir alet vardı. Ağzını ve burnunu kaplayan bir oksijen maskesi takılıydı. Sessiz sessiz soluk alıyordu.

 

Başucundaki dolabın üzerine bir monitör konulmuştu, göğsünün birçok yerine takılan kablolarla ekrandan durumu kontrol ediliyordu.

 

Ömer ayakta durmakta zorlanıyordu, sevdiğinin bu hali canını oldukça yakmıştı. Ağır adımlarla yanına yaklaştı, sandalyeyi yavaşça çekip yatağın kenarına bıraktı.

 

Zorlukla oturdu, elini yavaşça kıza uzattı. Yüzüne dokunmak istedi, maske vardı, yapamadı. Eline dokunmak istedi, serum ve ufak cihaz vardı, yapamadı.

 

Titreyen elini dokunamadan geri çekip saçlarına yaklaştırdı, yastığa savrulmuştu. Avucunu yavaşça üzerinde gezdirdi, yanakları yaşla dolsa da iki dudağını kulağına yaklaştırdı.

 

"Yanındayım.." dedi titrek bir ses tonunda.

 

Deren kapı pervazında duruyordu, gözleri yaş doluydu. Sessizce uzakta bekliyor, bakışlarını bir an bile arkadaşından ayırmak istemiyordu.

 

Aklında beliren kötü ihtimal, aklını başından alıyordu. Ona bir şey olamazdı, genç yaşında geride sevdiklerini bırakıp sonsuzluğa gidemezdi.

 

Elinin tersiyle gözlerini sildi, kafasını kararlılıkla iki yana salladı, "Hiçbir şey olmayacak" dedi, kendini biraz da olsa rahatlatmak adına. Ekin çok güçlüydü, mucizelerle doluydu, bir hastalığa yenik düşüp hayata veda etmeyecekti.

 

.... 

Günün ilk ışıkları doğdu hastanenin koridoruna. Deren'in elinde bir kahve vardı, ayakta durmasına en büyük yardımcısıydı.

 

Yanında Ezgi vardı, yaklaşık bir saat önce soluğu hastanede almıştı. İki kız boş koridorda yanyana oturuyordu, ikisi de oldukça sessizdi. Geceki kriz, Ekin'in tüm sevdiklerini büyük bir sessizliğe gömmüştü.

 

Çaprazlarında genç kızı odası vardı, kapı çok az aralıktı. Ikisi de gözünü bir an bile oradan ayırmıyordu. Geceden beri aynı görüntü vardı içeride.

 

Ömer odaya girdiği anda oturduğu sandalyedeydi, bir saniye bile başucundan ayrılmamıştı. Sabaha değin ellerini tutmuş, gözlerini açmasını beklemişti fakat genç kız hala ufak da olsa bir tepki vermemişti. Beklediğinin farkında olmayarak derin bir uykudaydı.

 

"Ömer hiç iyi değil." Dedi Ezgi, genç adam bir robot gibi tepkisiz beklemesi endişelendiriyordu.

 

Deren derin bir nefes aldı, zihninde sadece birlikte geçirdikleri süreçler vardı.

 

"Ömer ona asla kıyamazdı, saçının teline ufak bir zarar gelse aklını yitirirdi. Şimdi.. Gözlerinin önünde ölümle savaşması Ömer için dayanılamayacak bir yıkım."

 

Elindeki kahveyi eğilip yere bıraktı, sadece tek yudum içebilmişti.

"Ömer için Ekin.." Dedi, sustu. Gözleri dolu doluydu, sakinleştirici bir soluk aldı.

 

"Onun için anlamı çok başkaydı. Sadece sevgilisi değil, dostu, arkadaşı, ailesi ve yaşayamadığı çocukluğuydu."

"Çocukluğu mu?" diye sordu Ezgi merakla, genç yaşta iken tanıştıklarını öğrenmişti.

 

"Ekin şimdikinden çok çok farklıydı. Neşeliydi, kıpır kıpırdı ve tıpkı yaramaz bir çocuk gibiydi. Ailesinin mucizesi, her şeyiydi. Maddi durumları Ömer'le kıyaslanamazsa da o, el üstünde büyütüldü, gerçek bir çocukluk yaşadı."

 

Gözlerinden yanağına ufak bir damla yaş süzüldü, hala aklı almıyordu. Arkadaşı nasıl bu kadar değişebilmiş, nasıl bu kadar suskun ve sessizleşmişti.

 

"Ömer ise tam tersiydi, ailesinin tek çocuğuydu. Doğduğu andan beri ona tek varis olduğu aşılanmaya çalışılmıştı. Mükemmel biri olması için çaba harcanırken çocuk olduğu da hep unutulmuştu. Hep eksik büyümüş, oyun, oyuncak ve arkadaş özlemi çekmişti."

 

Yüzünde ufak tebessüm belirdi, "Ama Ekin hayatına girdikten sonra birçok şey bir anda değişmeye başladı. Yaşamadığı çocukluğunu yaşamaya, özlemini çektiği arkadaşa ve oyuncaklara doyurmaya çalıştı."

 

Ezgi'nin yüzünde merak belirdi, ona döndü. Geçmişlerine dair bilmediği çok şey vardı, oldukça merak ediyordu. "Nasıl yaptı?"

 

Alt dudağını ısırdı Deren, hatırladıkça yüzünde tebessüm oluşturan anıları vardı. Derin nefes aldı, "Çocuklaşarak.."

 

....

Bir alt sokağın yanında bulunan boş arsada mahalle çocukları maç için hazırlık yapıyordu, aralarında genç adam da vardı. Onlarla birlikte bu maçın oyuncularından biriydi.

 

Ekin de arkadaşı Deren'le bir köşede oturmuş izliyordu. Annesi tarafından kardeşini gözetlemesi için gönderilmiş, o da anında genç adamı davet etmişti.

 

Maç için oyuncular belirlenirken, Ekin derin bir nefes alıp ayağa kalktı, böylece beklemek kesinlikle ona uymuyordu.

 

"Ben kaleci olacağım." Dedi, tüm bakışlar ona döndü.

"Kaleci mi?" diye sordu genç adam yüzündeki ufak tebessümle.

 

Ali'nin gözleri ablasına döndü, yanına yaklaştı. "Kızlar maç yapmaz abla." Dedi kendinden emin bir duruşla.

 

Ayağa kalktı Ekin, çocukların arasına girdi. "Sadece kaleci olacağım ablacığım."

 

Küçük çocuk kafasını şiddetle iki yana salladı, ablasını dahil edip maçı kaybetmeyi göze alamazdı. Gözlerini ikna edeceğine inandığı genç adama çevirdi.

 

"Anlamı oyundan çıkar Ömer Abi."

 

Ömer tebessüm etti, kafasıyla onayladı. Kendinden emindi, genç kızı hemen ikna edip oyundan çıkacaktı.

 

"Merak etme şampiyon, o iş bende." Dedi, gözlerini kaleye çevirdi. Genç kız yerini almıştı bile.

 

Yanına yaklaştı genç adam, bakışları ilk anda bir çift yeşile kaydı, hayranlık belirdi gözlerinde. Ona baktığı her anda aklı başından gidiyordu.

 

"Meleğim." Dedi, az önceki kendinden emin duruşu ve tavrı anında yok olarak. "Aşkım." diye karşılık verdi Ekin. Çocukların meraklı, Deren'in de tebessüm eden gözlerine rağmen sadece birbirlerine bakıyorlardı.

 

"Çok güzelsin."

 

Genç kızın yüzünde gülümseme oluştu, elini genç adamın yüzüne sakkallarının üzerine bıraktı. "Şirketteki kızlardan daha mı çok?"

 

Ömer büyülenmiş edasında duruyordu, kafasını olumlu anlamda salladı, bu dünyada ondan güzeli yoktu.

 

"Dünya'daki tüm kızlardan bile çok."

 

Ali şaşkındı, ablasını ikna etmek için gönderdiği adam büyüye kapılmış, maçı tamamen unutmuştu.

 

Arkadaşları mızmızlanmaya ve şikayet etmeye başlamıştı, maç bir türlü başlamak bilmiyordu. Derin derin nefes alarak yanlarına yaklaştı, "Hadi Ömer Abi!" diye haykırdı.

 

Ömer tebessümle genç kızın elini tuttu, "Aşkım kaleden çekilmek ister misin?"

 

Ekin kafasını net bir şekilde iki yana salladı, bu maçta kaleci olacaktı.

 

"Hayır, kaleci olmak istiyorum."

 

Ömer hiç itiraz etmedi, onaylayarak gözlerini ondan ayırıp çocuklara döndü. "Ekin ablanız kalecimiz olacak, itiraz kabul edilmiyor." Dedi, Ali'nin gözleri büyüdü. Hata ondaydı, hata genç adamı ablasını çekilmek için göndermekteydi.

 

.... 

Maç itirazlar ve isteksizlikle başladı, tek seyirci Deren'di, yandaki bakkaldan bir paket çekirdek alıp gelmişti. Heyecanla ve yüzündeki tebessümle onları izliyordu.

 

Kalede duruyordu genç kız, iki bacağını ve kollarını açmıştı. Erkekler topu ayaktan ayağa vurarak kaleye yaklaştırdı, karşı takımdan bir çocuk tam kalenin önünde durdu.

 

Derin bir nefes verip tüm gücüyle topa sert bir tekme geçirdi, Ekin hızla yaklaşan topu gördüğü anda kollarını geriye çekip kalenin arkasına koştu, oldukça sertti, değdiği anca canını acıtacaktı.

 

"Golll!" diye haykırdı çocuk, top boş kaleye rahatlıkla girmişti.

 

Ali öfkeliydi, Ömer şaşkındı. Kalenin gerisinde duran sevdiğine bakıyordu, elini yavaşça saçlarının ön kısmından geçirip tebessüm etti. Başının en tatlı ve en güzel belasıydı.

 

Deren'in elinde çekirdek vardı, hızla çitliyordu. Arkadaşının toptan kaçtığını gördüğü anda büyük bir kahkaha koparmıştı. Bu kadarını kesinlikle tahmin etmiyordu.

 

"Abla neden topu tutmuyorsun?!" diye gürledi Ali, karşı takım ablasının yaptığıyla öne geçmişti.

 

"Sakin ol şampiyon, ben ablamla konuşurum." Dedi Ömer, genç kıza yaklaştı. Elinde tutup kalenin arkasından çıkardı.

 

"Meleğim, kalecinin görevi o topun içeri girmesine engel olmak."

 

Ekin kafasını onaylar anlamında salladı, bunu biliyordu ama topların bu sert geleceğini bilmiyordu.

 

"Her zaman mı?"

"Evet aşkım, her zaman topa engel olmalısın."

"Tamam, bu defa yapacağım."

 

Ömer tebessüm edip bakışlarını diğer oyunculara çevirdi. "Devam ediyoruz."

 

.... 

Sert bir top, karşı takımdan bir çocuğun vuruşuyla hızla kaleye ilerledi. Herkes durmuş izliyordu, Ekin kararlılıkla kalede durmuştu, ne olursa olsun topu tutacaktı.

 

Ellerini iki yana açtı, duruşunu dikleştirdi, tam o anda bir genç kız göründü. Oradan geçiyordu, gözlerini kısa bir an da olsa mahallenin çocuklarıyla maç yapan genç adama çevirdi, oldukça yakışıklı görünüyordu.

 

Ekin'in gözleri büyüdü, bu bakışı çok iyi biliyordu. Kıskançlıkla gözleri kısıldı, topu unutup hızla oyundan çıktı. Genç adama yaklaşıp boynuna sarıldı, bu adam sadece bana ait demeye çalışıyordu.

 

Top o anda kaleye hızla girdi, karşı takımdan "Gool!!!" haykırışları duyuldu.

 

Ömer şaşkınlıkla genç kıza karşılık verip sıkı sıkı sarılmıştı, hiçbir şey o anda umurunda değildi sadece kızın ani sarılışının tadını çıkarıyordu.

 

Ali öfke doluydu, hızla yanlarına yaklaştı. "İkinizde oynamayacaksınız artık!!" diye haykırdı, Deren oturduğu yerden kalktı, kahkahaları duyuluyordu.

 

Ellerini çıpıp iki gence yaklaştı, "Tebrik ederim, elbirliğiyle Ali'yi delirtmeyi başardınız."

 

Üçünün de yüzünde gülümseme vardı, Ekin hala ısrarla genç adamı kollarının arasında sarıyordu, kızın gözden kaybolduğuna emin olana kadar bırakmadı.

 

...

İki kızın da yüzünde ufak ve hüzün dolu bir tebessüm vardı, Ezgi imrenerek dinlemişti. İkisi de sessizliğe gömüldü, anılan güzel anlardan sonra bu an çok acı getirmişti.

 

Bir ses duyuldu o anda, Ömer saatler sonra ayağa kalkmıştı. Gözleri endişeli, kalbi delice çarpıyordu. Yüzü solgundu, gece boyunca genç kızın kendine gelmesini beklemişti.

 

Sabrı yoktu artık, bekledikçe ömründen ömür gidiyordu. Odadan hızlı adımlarla çıktığı anda gözleri hemşireye kaydı. "Neden uyanmıyor? İyi olduğunu söylemiştiniz." diye sordu, cevabından delice korkuyordu.

 

Hemşirenin gözleri kısa bir bakışla odaya döndü, kapı aralığından genç kıza baktı. Hala takılan aletlerle derin bir uykudaydı. "Uyanmak üzeredir, endişe etmeyin."

 

Ömer kafasını iki yana salladı, geceden beri aynı şey söyleniyordu. Artık inancı da güveni de kalmamıştı, uyanmıyordu, mutlaka gizledikleri bir sorun vardı.

 

"Gerçekten iyi mi?" dedi, gözleri anında kızardı.

 

Hemşire sabırla kafasını salladı, "Bir daha kontrol edelim." Dedi, onu ikna etmeye çalışıyordu. Endişesi yersizdi, genç kız verilen ilaçlar ve gecenin çökmesiyle böylesine çok uyumuştu.

 

Odaya yürüdü, arkasında Ömer dışında Ezgi ve Deren de vardı. Hep birlikte odaya girdiler, hemşire kontrollerini yapıp bakışlarını monitöre çevirdi, tüm değerleri normal gözüküyordu.

 

"Dediğim gibi bir sorun yok, uyanmak üzeredir." Dedi, kendinden emin bir şekilde.

 

Ömer sustu, başka çaresi de yoktu. Sitemi de haykırışı da çaresizdi, kendine gelmiyordu. Hemşirenin çıkışıyla yeniden sandalyeye oturdu, elini genç kızın elinin üzerine bırakıp alnını yatağın kenarına dayadı.

 

Gözlerini yavaşça kapadığı sırada ufak bir kıpırdanma hissetti. Sıkıca tuttuğu parmaklardan biri hareket ediyordu. Hızla kafasını kaldırdı, "Meleğim!" dedi.

 

Bakışları, saatlerdir bir daha görmek için beklediği, dilinden dualar eksik etmediği bir yeşili görmek için çırpınırcasına yüzüne döndü. Ekin zorlukla gözlerini aralamaya çalışıyordu.

 

Genç adamın yaş dolu gözlerine bir gülümseme eşlik etti, yeşil gözleri yeniden görebildiği için binlerce şükür etti. Ayağa kalktı, dudaklarını alnına bastırdı. "Beni.. Çok korkuttun." Dedi.

 

Yavaşça geriye çekildi, genç kızın bitkin gözleri sadece sevdiği adamın yüzüne yoğunlaşmıştı. Gözleri kızarık, yanakları yaş doluydu. Kalbinin hüzünle titrediğini hissetti, gözyaşlarına kesinlikle dayanamıyordu.

 

Zorlukla serum bağlı elini kaldırıp yüzüne dokundu, baş parmağıyla yanağındaki yaşı silmeye gayret etti. "Ağlama.. Demiştim." Dedi.

 

Ömer kafasını onaylayarak sallayıp hızla gözlerini ve yanaklarını sildi. Yanağındaki eli sıkıca tutup, defalarca öpücüğü üstüste kondurdu.

 

Genç kızın gözleri iki arkadaşına döndü, yüzlerinde rahatladıklarını gösteren tebessüm vardı, geriden sessizce izliyorlardı. Onun bakışına yaklaşmadan ufak bir el sallamaya karlılık verdiler.

 

Zar zor soluk alıyordu, yüzünde bulunan maskenin varlığı daha çok rahatsızlık veriyordu. Elini yavaşça yaklaştırıp çıkarmaya yeltendi, Ömer anında engel oldu. "Olmaz. Olmaz meleğim, biraz daha kalmalı." Hala nefes alırken sıkıntı yaşıyordu, doktorun onayı olmadan çıkaramazdı.

 

Elini yavaşça indirdi Ekin, bitkindi. Gözlerini açık tutmak bile zor geliyordu. Kapanmak için direnen göz kapaklarına rağmen sevdiklerinin yanında kalmak, eskisi gibi uzun uzun sohbet etmek, gülmek istiyordu.

 

Gözleri dolu dolu oldu, süresi doluyordu. Her saat her dakika ölüme ve vedaya daha çok yakın olduğunu hissediyordu ama gitmeden önce yapması gereken bir şey vardı.

 

Yavaşça bir soluk aldı, "Annen.." dedi zorlanarak. Ömer elinden sıkıca tutmuştu, iki dudağının arasından çıkan her kelimeyi soluksuz dinliyordu.

 

"Bir daha sana yaklaşamayacak, endişe etme."

 

Ekin yavaşça kafasını iki yana salladı, söylemek istediği bu değildi. "Özür.. dilemek.. İçin.. Geldi." Dedi. Genç adamın gözleri anlam vermeyen bakışlarla büyüdü.

 

"Ne?"

 

Bir soluk daha aldı Ekin, kapanmaya direnen gözlerine zorlukla engel oluyordu. Sesi oldukça güçsüz ve kısıktı. "Onu.. affet."

"Ne? Annemi affetmemi mi istiyorsun?"

 

Genç kız ağzından çıkan her kelimede oldukça kararlıydı, başını aşağı yukarı salladı, genç adam tüm her şeyi unutup annesini affetmeliydi.

 

"Sana.. Bize yaptıklarına rağmen bunu benden nasıl istersin meleğim? Onu asla affetmeyeceğim"

 

Elinin üzerindeki eli, var olan gücüyle sıktı Ekin. Genç adamın net tavrını yıkmalı, annesine olan öfkesini yok etmeliydi.

 

"Affet.."

 

Öne eğildi genç adam, şaşkınlığına rağmen duymamaya gayret etti. Alnına ufak bir öpücük kondurdu. İstediği şey imkansızdı, onca şeye rağmen bir daha annesinin yüzüne bakmayacak, ona asla 'anne' demeyecekti.

 

"Kendini daha fazla yorma meleğim, gözlerini kapatıp biraz daha dinlen"

 

Genç kız zorlukla açık tuttuğu gözlerini yavaşça kapadı, anında derin bir uykunun kollarına geçiş yapmıştı, uyanık kalmak da artık çok zordu. Sonu yakındı, sevdiklerine veda edecekti.

 

Dikkatle üstünü örttü Ömer, odadan çıkıp koridora geçti. Gözleri iki kıza kaydı, yaklaşıp yanlarına oturdu. Şaşkındı, aklı almıyordu. Genç kız her şeyi unutup annesini affetmesini nasıl beklerdi?

 

"Mümkün değil." Dedi, iki kızın bakışı anında ona döndü. "Ne oldu?" diye sordu Ezgi.

 

"Ekin... Annemi affetmemi istiyor."

 

İki kızın şaşkın bakışı buluştu, Deren sessizliği seçti, arkadaşını çok iyi tanıyor, niyetini anlıyordu.

 

"Ne?" dedi Ezgi şaşkınlıkla.

 

Ömer derin bir soluk aldı, "Onun sebep olduklarını da yaptıklarını da unutmadım, unutmayacağım. Bizden çaldığı bir yıl var, ömre bedel bir yıl. Nasıl unutur da affederim?"

 

Ezgi kafasını eğdi, Deren gibi sessizliği seçti. Diyecek bir şeyi yoktu, arkadaşının isteğinin şaşkınlığını yaşıyordu.

 

.... 

Emel Hanım koridorun girişinde bir süredir bekliyordu. Sabah erkenden uyanıp soluğu burada almıştı, genç kızın durumunu doktordan öğrenip oğlunu görmek istemişti.

 

Oğlunun ağzından çıkan her kelimeyi tek tek duymuş, genç kızın af isteğini şaşkınlıkla karşılamış, gözleri anında dolu dolu olmuştu. Onca yaptığına rağmen bu kız, oğluyla arasını düzeltmeye çaba harcıyordu.

 

Yanağına ufak bir damla yaş süzüldü, tüm bedeni pişmanlıkla titredi. Nasıl, nasıl bu kadar kötü olabilmiş, gözlerini hırs nasıl bu kadar bürümüş kör etmişti. Bu kız oğlunun hayatına giren en güzel belki de en iyi şeydi.

 

Vicdanı delice sızlıyordu, geceleri uykularından eden, bir an bile aklından çıkmasına izin vermeyen bir vicdandı bu, bir ömür iliklerine kadar hisedecekti.

 

Arkasını döndü, kimseye görünmeden gitmek zorundaydı. Asansöre yöneldiği sırada bakışları aynı anda iniş yapan birine kaydı, gözleri büyüdü. "Melis!" dedi.

 

Genç kız şaşkınlıkla gözlerine bakıyordu, kadının burada oluşuna anlam vermeye çalışıyordu. Merakla, "Emel Teyze" dediği anda, Emel Hanım kolunda tutup onu görünmeyecekleri bir köşeye çekti.

 

"Senin ne işin var burada?" diye sordu öfkeyle.

 

Melis sakinliğini korumaya dikkat ediyordu, "Ufak bir işim var" dedi, Emel Hanım tuttuğu kolunu delice sıktı.

 

"Bebek nasıl?" diye sordu bir anda, zihninde sadece yalan olduğu gerçeği vardı.

 

Melis yutkundu, bunca zaman başarıyla sürdüğü yaşam biraz daha sürdürmenin mahsuru yoktu.

 

"İyi.. Çok iyi."

 

Emel Hanım gözlerini kapatıp derin bir soluk verdi, bulunduğu yerin gereklerini yerine getirip sessizliğini korumaya gayret ediyordu.

 

"Beni kandırdın! Bebek falan yok! Siz o gece Ömer'le birlikte olmadınız!"

 

Alt dudağını ısırdı genç kız, şaşkındı. Gerçeklerin bu kadar erken ulaşacağını tahmin bile etmemişti. Kafasını yavaşça eğdi, yüzünde mağdur olduğunu gösteren bir ifade oluşturdu.

 

"Ömer'i evliliğe ikna etmek içindi."

 

Emel Hanım kafasını öfkeyle iki yana salladı, bunca zaman buna naısl kanmıştı? İşaret parmağını hızla salladı.

 

"Bundan sonra oğlundan da bizden de uzak duracaksın!"

 

Melis'in gözleri büyüdü, anlam vermekte zorlanıyordu. "Neden bu kadar tepki verdiğinizi anlamıyorum, her şeyi birlikte yaptık biz. Ben ufak bir yalan söyledim ama siz o kızın ölmesini istediniz, beklediniz. İkisini ayırmak için elinizden geleni ardınıza koymadınız, şimdi ne değişti?"

 

Gözleri doldu Emel Hanım'ın, kızın saydığı her şeyi birebir yapmıştı. Aklını öylesine kaybetmişti bu kadar şeyi nasıl acımasızca yerine getirmişti.

 

"Ben hatalarımın bedelini ödemeye başladım, tek evladım gözlerimin önünde çaresizlikle acı çekiyor ama ben.." sustu, yanağına ufak bir damla yaş süzüldü. "Ama ben ona destek bile olamıyorum."

 

Hızla elinin tersiyle gözlerini sildi, kararlıydı. Bundan sonra her şeyi oğlu için yapacaktı. "Ama artık bitti, hiçkimse oğlumu üzmeyecek. Ekin'i mi istiyor, o zaman ben bunun için çaba harcayacağım."

 

Kızın kolundan tutup asansöre yaklaştırdı, "Sakın, sakın bir daha buraya ayak basma!"

 

Melis öfkeyle asansöre geçti, kapı yüzüne kapanırken yaşadığı şoku atlatmaya çalışıyordu.

 

...

Koridorda oturuyordu genç adam, yanında genç kızın ailesi vardı. Geceki krizden söz ettiği gibi anne babası soluğu apar topar hastanede almıştı.

 

Ömer endişelerini gidermek için iyi olduğunu, sadece dinlendiğini söylemiş ve bulunan doktordan söz etmişti. Beklediği onay, ikisinden gelecekti. İkna etmek zorundaydı, Amerika şansını kaybetmeyi kesinlikle istemiyordu.

 

Asiye Hanım yüzünde tebessüm vardı, heyecan doluydu. Kazadan bu yana ilk defa kızı için ufak da olsa bir umut ışığı belirmişti.

 

"Gerçekten iyi olacak mı?" diye sordu, dolu gözlerine eşlik eden gülümsemeyle.

 

"Zamanımız daralıyor, bir an önce Amerika'ya gitmemiz gerek."

 

Murat Bey'e çevirdi gözlerini, karısının aksine daha endişeliydi. Aklını kurcalayan bir çok şey vardı.

 

"Doktor kesin bir şey söylememiş." Dedi genç adamın anlattıklarını zihninde defalarca olduğu gibi yeniden tekrarlayarak.

 

Ömer kafasını olunlu anlamda salladı, ortada kesin olan bir şey yoktu. Fakat var olan küçük ihtimal büyük bir umuttu. Bunu kaybedemezdi.

 

"Evet ama umut var. Ve biliyorsunuz bu ilk defa oldu, geri çeviremeyiz."

"Doktorla görüşebilmem mümkün mü?" diye sordu Murat Bey, Ömer kolundaki saate baktı.

 

Genç kızın görüşmesi için bu sabaha bir görüşme ayarlanmıştı fakat mümkün olmamıştı. Kolundaki saate bakıp babasının ilettiği numarayı çevirdi, belki hala görüşme için doktora ulaşabilirdi.

 

... 

Telefonu kulağından indirdi Murat Bey, kısa da olsa doktorla görüşebilme imkanı bulabilmişti. Yüzünde ifade yoktu, sararmıştı.

 

Yavaşça yaklaşıp banka oturdu, bir yanında karısı diğer yanında da genç adam vardı, ikisi de ağzından çıkacak kelimeleri heyecanla bekliyordu.

 

Telefonu avucunda delice sıktı adam, "Ekin'i görmek istiyor." Dedi, karısının gözleri anında ona döndü.

 

"İyi olacak mı? Bu yüzden mi görmek istiyor?."

 

Murat Bey derin bir nefes aldı, doktorun kelimeleri zihninde yer etmişti. "Burada yapılan son tetkik sonuçları eline ulaşmış ama kendisi daha ayrıntılısını yaptırmak istiyor. Eğer sonuçlar beklediği gibi çıkmazsa ameliyat mümkün bile değilmiş çünkü bunu kesinlikle kaldıramazmış."

 

Ömer ve Asiye Hanım'ın gözleri anında ona döndü, ikisini de bu ihtimali düşünmek bile istemedi. Sonuçlar kötü çıkmayacak, ameliyat olacak ve iyileşecekti.

 

"Ama eğer sonuçlar beklediği gibi çıkarsa zor bir amlieyata alınacak."

 

Genç adamın heyecan dolu gözleri ona parıldadı, inandığı ihtimal buydu. Sonuçlar iyi çıkacak, sonucunda da bir amlieyatla sağlığına kavuşacaktı. "Ameliyatla iyi olacak." dedi.

 

Murat Bey'in gözleri ona döndü, onun gibi heyecanlı değildi. Düşünmek istemediği çok fazla ihtimal aklında yer alıyordu.

 

"Hastalığın ileri evresinde olduğunu söyledi, kulak zarlarındaki hasar da bunu kanıtlıyormuş. Ameliyattan çıkma ihtimali.." deyip sustu. Yanağına usulca bir damla yaş süzüldü, kalbinde kıpırtı yavaş yavaş yok oluyordu.

 

"Bir sürü ihtimal saydı, amlieyattan çıkabilme ihtimali çok düşükmüş. Başarabilirse de birçok yan etkisi olabilirmiş, öncelikle kulaklarını duyma yetisini tamamen kaybedebilir ve bir sürü şey.."

 

Sustu, ağzından çıkan kelimeler oldukça ağır geliyordu. "Ameliyatı kabul edersek her şeye hazırlıklı olmamız gerekiyormuş."

 

Yaşla doldu Ömer'in gözleri, kafasını eğdi. Bu kadarını bilmiyordu, heyecanla basit bir ameliyat gibi düşünmüş, sadece ufak umuta odaklanmıştı.

 

"Umut.." Dedi, doktorun verdiği umut neden yoktu şimdi?

 

"Baban sanırım çok ısrar etmiş, bu yüzden de doktor kabul etmiş. Çünkü bu ihtimalleri atlatabilirse hayatta kalma ihtimali varmış."

 

Hızla ayağa kalktı genç adam, gözlerini silip oturan adam ve kadının önüne eğildi, dizlerinin önüne çömeldi.

 

"Durumu gün geçtikçe kötüye gidiyor, artık ayağa bile zor kalkıyor. Çok küçük de olsa umut var, ben tüm kalbimle inanıyorum. O başaracak, bizimle olmaya devam edecek. Beni bir daha duymayacak olsa bile sorun değil, nefesini hissetmek ,gözlerine bakabilmek bile yeterli bana."

 

Ayağa kalktı, koridorun bir ucundan diğerine yürüyüp geri geldi. "İyi olacak, başka yolu yok." Dedi, Murat Bey'in gözleri ona döndü. Aklında bir şey daha vardı, kızı bunca riske rağmen Amerika'ya gitmeyi kabul edecek miydi?

 

"Ekin kabul edecek mi?"

"Edecek" dedi Ömer kendinden emin bir şekilde. "Bizi böyle yarım bırakmaz, bırakamaz. Siz eşyalarını toparlamaya başlayın, en kısa zamanda gitmeliyiz."

 

O anda Deren göründü, bakışları onların üzerindeydi. "Ekin uyandı" dedi, herkes aynı anda ayaklandı. Bir süredir bekliyorlardı.

 

Aynı anda odaya girdiler, genç kızı bitkin yüzünde tüm sevdiklerini bir arada görmenin mutluluğu vardı, parıldıyordu.

 

"İyiyim." Dedi, bakışlardaki endişeyi sona erdirmek için. Elini zorlukla kaldırıp ağzındaki maskeyle yaklaştırdı, çıkarmak istiyordu, artık daha iyi hissediyordu,

 

Genç adam elini tutarak engel oldu, doktordan hala onay gelmemişti. "Biraz daha meleğim."

"İyiyim" dedi yeniden.

 

Hemşire gördü aynı anda odaya, gözleri kalabalığa rağmen hastasına kaydı. Tüm kontrolleri en başından yaptı, not aldı.

 

Genç kıza yaklaşıp önüne eğildi, maskeyi dikkatle çok az ağzından ve burnundan uzaklaştırdı. "İyi misin böyle?" diye sordu, Ekin maskesiz nefes almaya çalıştı, gayet iyiydi, başarıyordu.

 

"Evet" dedi, hemşire tebessüm edip ipini kafasının üstünden çekip çıkardı. "O zaman buna ihtiyacın yok artık, gerçekten iyisin."

 

Monitöre yaklaştı, düğmesine dokunup kapattı. Genç kızın vücuduna takılı aletleri teker teker çıkardı. "Bundan sonra daha dikkatli olman gerek, mecbur olmadıkça yataktan da çıkma."

 

Genç kız kafasını onaylar anlamında salladı, zorunlu ihtiyaçlar için bile zar zor ayağa kalkıyordu. Gücü azdı, bedenini taşımakta zorlanıyordu.

 

....

Hastanenin bahçesindeydi Ezgi, dışarı çıktığı anda şiddetli bir yağmura yakalanmıştı. Bir ağacın altında, ufak da olsa dinmesini bekliyordu.

 

Kolundaki saate baktı, dakikalardır bekliyordu. Derin nefes aldı, daha fazla sabrı yoktu, eve dönmesi gerekiyordu.

 

Tüm hızını topladı, koşar adımlarla karşıdaki durağa geçip taksi bekleyebilirdi. Hızlı hızlı adımlarla ilerlediği sırada kaygan bir zemine bastı, dengesini şaşırdı, tam düşeceği sırada bir el bileğinden sıkıca tutup engel oldu.

 

Şaşkınlıkla kafasını çevirdiğinde Mert'i gördü. Genç adam bileğinden tutmuştu, elini yavaşça geriye çekti. "İyi misin?" diye sordu.

 

Ezgi şaşkındı, şırıl şırıl yağan yağmurun altında uzun zaman sonra gözlerine bakabiliyordu. Kafasını yavaşça yere eğdi, "İyiyim" diyebildi.

 

Genç adam kafasıyla onayladı, "Eve mi gidiyorsun?"

"Evet."

"Ben de hastaneye geliyordum. Ekin iyi mi?" dedi yalanla, sadece bir gölge gibi genç kızı takip ediyordu.

 

Ezgi gözlerine bakmamaya gayret ediyordu, "İyi" dedi, iyi olmasını dileyerek.

 

"Peki" dedi Mert, derin nefes aldı. "Gideyim o zaman." diye ekledi.

 

Ezgi tek kelime edemedi, kafasını olumlu anlamda sallamakla yetindi. Ikisi de sessizdi, kalplerinde haykıran cümlelere rağmen susmayı tercih ediyorlardı.

 

Mert arkasını döndü, daha fazla rahatsızlık vermek istemedi. Bir yabancı gibi hızla ilerlediğinde, Ezgi dolu dolu olan gözlerine hakim olamadı. Yanakları anında yaşla doldu.

 

Elinin tersiyle sildi, sırılsıklam olmasına rağmen umursamadan kendine çeki düzen vermeye çalıştı. Olmayacaktı, ne kadar istese de bu adamla bir geleceği olmayacaktı.

 

Bora göründü o sırada, genç kızı eve bırakmak adına geldiği hastanede ikisini görmüştü. Mert'in uzaklaştığını fark ettiği anda genç kızın gözyaşlarını görmüştü.

 

Gözlerini kapayıp derin bir soluk aldı, sakinleşmeye çalıştı, beceremiyordu. Bakışları koşar adımlarla hastaneye girmek üzere olan Mert'e kaydı.

 

Alt dudağını ısırdı, kendine daha fazla hakim olamıyordu. Bir anlık kararla hızla koşmaya başladı. Olağan gücüyle Mert'i hastanenin girişinde yakaladı. Kolundan tutup kendine çevirdiği gibi yüzünün orta yerine sert bir yumruk geçirdi.

 

Burnunun kanadığını hissetti Mert, gözleri şaşkınlıkla büyümüştü. "Ne yaptığını sanıyorsun sen!!" diye gürledi.

 

Bora kolundan sıkıca tutup birkaç adım ileriye çekti, ikisinin de gözü yağmura rağmen bahçenin orta yerinde duran kıza kaydı, sırılsıklam olmasına rağmen yürümeye, ilerlemeye gücü yoktu.

 

"Görüyor musun yaptığını!!" diye haykırdı, Mert'in tek kelime edemedi. Genç kızı izliyordu, sırtı dönüktü. Bir heykel gibi durmuştu.

 

"O kız bir daha senin yüzünden gözyaşı dökersen pişman olmak için bile şansın olmayacak! Çünkü onu senden uzka tutmak için her şeyi yapacağım!"

 

Genç adam sessizdi, genç kızı izliyordu. Ezgi zorlukla da gücünü toplayabilmişti, arkasında olanlardan habersizdi. Derin bir soluk alıp durağa ilerlemek için hareket geçti.

 

Mert'in gözleri büyüdü, dudağını sertçe ısırdı. Ellerini ensesine bırakıp sertçe ovdu. Hata yapıyordu, delice aşık olmasına rağmen uzak durarak en bütün hatayı yapıyordu. Geçmişini, yaptığı her şeyi de düzeltmeli, ondan af dilemeliydi.

 

Kolunu hızla Bora'nın elinden çekti, tüm hızıyla koşmaya başladı. "Ezgi" dedi fısıltıyla.

 

"Ezgi!!" diye haykırdı, sesini duyurmak adına tüm sesini feda ediyordu. Bir daha kaybetmeyi göze almayacaktı. "Ezgi!!!" dedi.

 

Ezgi bahçeden çıkış yapmıştı, yağmur şırıl şırıldı. Caddeye geçti, arabaları tek tek kontrol edip karşıya geçmeye çalıştığı anda genç adam, son hızla yaklaşan bir araba gördü.

 

"Ezgi!!" diye haykırdı, gözünün önünde birçok sahne yer aldı. Düşünmek bile istemedi, aklı başında gidiyordu, kaybetme düşüncesine dayanılmazdı.

 

Genç kız yaklaşan arabayı fark ettiği anda koşar adımlarla karşı kaldırıma geçti, cadde sakinleştiği anda Mert yetişebildi. Bir adım gerisinde durdu, gözleri dolu doluydu.

 

"Ezgi.." Dedi, genç kız kafasını yavaşça geriye çevirdi. Kızarık gözleri, genç adamın kızarık gözleriyle buluştu.

 

Mert tek kelime edemedi, nefes nefeseydi. Aralarında sadece iki adım vardı, tek adımla birleştirip yanına yaklaştı. Bunca zaman çırpınan kalbini, kalbinin üzerine bırakıp kollarını sıkıca doladı.

 

Ezgi ufak bir şaşkınlık yaşasa da istediği, beklediği buydu. İlk defa, ilk defa adama böylesine yakındı. Titreyen bedenine rağmen ellerini kaldırıp boynuna sardı, Mert delice sıktı belini.

 

Kafasını boyun boşluğuna gömdü, kokusunu zihnine, kalbine, tüm bedenine kayıt etti. Bundan sonra hiçbir şey onu, bu kokudan uzak tutmayacaktı.

 

Elinin birini kafasının arkasına bıraktı, saçlarını yavaşça okşuyordu. Parmakları bile titriyordu, nasıl bir şeydi ona sarılmak. Hiç bilmediği, görmediği, tatmadığı en güzel şey.

 

"Ben.." Dedi, elini dikkatle saçlarının arka kısmında gezdirirken.

 

"Beni affetmen, tekrardan hayatına kabul etmen için her şeyi yapacağım."

 

Ezgi şaşkındı, kulaklarına ve duyduklarına inanmaya, gerçek olduğuna inanmaya çalışıyordu.

 

"Bundan sonra hep gölgen olacağım. Sevgime, aşkıma inana kadar da pes etmeyeceğim"

 

Yavaşça geriye çekilip gözlerine kısa bir an bakıp yeniden sarıldı

 

"Ben seni çok seviyorum Ezgi.."

 

Ezgi yavaşça geriye çekildi, adamın ağzından çıkan sözcükleri gözlerine bakarken de duymak istiyordu. Mert iki elinden sıkıca tuttu.

 

"İstersen kov istersen bağır çağır ama ben pes etmeyeceğim. Senin güvenini yeniden kazanmak için her şeyi yapacağım."

 

Genç kızın gözleri dolu doluydu, kafasını yavaşça onaylayarak salladı. Kabul ediyordu, genç adamın çabasını, gayretini mutlulukla karşılayacaktı.

 

Yüzünde ufak tebessüm belirdi, Mert'te de karşılık olarak aynı ifade belirdi. Elini yavaşça kaldırıp yüzüne yaklaştırdı, yanağını okşadı.

 

"Çok ıslandın, üşüteceksin. Arabam ileride." Dedi, eliyle işaret etti. Onu eve kadar bırakıp bundan sonra her anında bir gölge olacaktı.

 

Bora sessizce izliyordu, yüzünde ufak bir tebessüm vardı. Sonunda Ezgi'nin suskunluğu da hüznü de sona ermişti.

 

Derin bir nefes aldı, artık daha iyi hissediyordu. Ülkeden ayrılırken aklı geride kalmayacak, genç kızın mutlu olduğunu hatırlayacaktı.

 

Geriye çekilip tek adım attığında bir ses duydu, "Hey hırsız!!". Kafasını hızla geriye çevirdi, Deren'i gördü, hastaneden çıkarken onunla karşılaşmıştı.

 

Kafasını iki yana salladı, hızlı hızlı adımlarla yaklaşmasına izin vermeden arabasına koştu, bu deliyle uğraşmak istemiyordu. Bir an önce kaçmalıydı.

 

..... 

Gecenin bir vaktiydi, ziyarete gelen herkes tek tek gitmiş iki genç başbaşa kalmıştı. Bir hastane odasında, aynı yatakta yatıyorlardı.

 

Yüzleri birbirine dönüktü, ikisi de sessizdi. Genç kızın eli, adamın yüzünde sakallarının üzerinde duruyordu.

 

"Uyumamaya kararlı misin hala?" diye sordu Ömer, yüzünde yeşil gözlerine her baktığında olduğu gibi yine hayranlık vardı.

 

Genç kız gözlerini oldukça zor açık tutmaya çalışıyordu, neredeyse tüm günü uyuyarak geçirmiş, genç adamı delice özlemişti. Direnebildiği kadar direnip gözlerine bakmak istiyordu.

 

"Evet"

 

Tebessüm etti Ömer, adı gibi emindi. Genç kız dayanamayıp uyuyacaktı, en başından beri çok uykucuydu, en olmadık anlarda uyuyakalırdı.

 

"Sevgilimin ne kadar uykucu olduğunu biliyorum, çok fazla dayanamayacak."

 

Ekin'in ağzında koca bir esneme görüldü, gerçekten de çok zor direniyordu. "Dizine yatmak istiyorum." Dedi, Ömer tebessümle doğruldu.

 

Pozisyonunu değiştirip oturdu, genç kız oldukça yavaş hareket ederek kafasını dizine dayadı. Genç adam pozisyonu bozmamaya dikkat ederek battaniyeye uzandı. Üstünü örtüp bir elinden sıkıca tutup diğerini de saçlarının üzerine bıraktı.

 

"Şimdi eminim, en fazla yarım saat dayanacaksın."

 

Ekin tebessüm etti, uyumamak için büyük bir savaş veriyordu. Yeniden koca bir esneme görüldü, "Anneni affet" dedi.

 

Ömer sessizce ona dönmekle yetindi, eli saçlarının üzerinde şevkatle geziniyordu.

 

"Yaptığı onca şeyi unutamaz mısın?" Diye ekledi Ekin, kararlıydı. Genç adamın annesini affetmesini sağlayacaktı.

 

Derin nefes aldı Ömer, merak ettiği bir şey vardı. "Sen.. Unutabildin mi?"

 

Genç kızın gözleri anında dolu dolu oldu, yapılan onca şeyi unutması mümkün bile değildi. Hiçbir zaman aşkının tadını çıkarmasına, doya doya yaşamasına izin vermemişti.

 

"Unuturum" dedi zorlukla ağzından çıkan yalanla. Son nefesini verdiğinde bile unutmayacaktı, sevdiği adama doymasına izin vermemişti.

 

Ömer'in yüzünde koca bir şaşkınlık belirdi, "Bu kadar kolay mı gerçekten?" anlamıyordu, anlamayacaktı. Yaşanılan o kadar şey nasıl unutulurdu?

 

"İsteyince olmayacak bir şey yok."

 

Dikkatle öne eğildi Ömer, alnına ufak bir öpücük kondurdu. Kararından oldukça emindi, annesini asla affetmeyecekti.

 

"Bunu lütfen benden isteme."

 

Yeniden esnedi genç kız, direnmek geçen her saniyede daha zorlaşıyordu. Gözleri yavaşça kapandı, aynı yavaşlıkla yeniden açtı.

 

"Anneni..." deyip sustu, pozisyonunu değiştirip yan yaptı. Cenin pozisyonu aldı, gözlerini kapatıp yeniden açtı. "Benim için affedemez misin?" göz kapakları iki mıknatısın birbirini çekişi gibi hızla kapandı.

 

Ömer sessizce onu izliyordu, elini saçlarında yavaşça gezdirirken derinlere dalmıştı.

 

Neden, neden annesini affetmesini istiyordu? Neden onun için bu kadar önemliydi?

 

Derin nefes aldı, sırtını yatağın başlığına dayadı. "Özür dilerim.. Özür dilerim meleğim." Hiçbir şey ona annesini affettiremezdi.

 

Genç kız derin bir uykudaydı, genç adam pozisyonunu hiç bozmadı, sabaha kadar kıpırdamadan bu şekilde kalacaktı. Gözlerini hiç kırpmadan nefesini izleyecekti.

 

.... 

Oy ve yorumları eksik etmeyelim, finale sadece 2 bölüm kaldı ❤️ bölümler hızla gelecek ❤️

Loading...
0%