Yeni Üyelik
42.
Bölüm

41.Bölüm: Sürpriz

@mlkshnn

Ekin yavaşça ona döndü, kafasını iki yana salladı. "Ameliyat olmayacağım! Öyle bir umut için beynimin açılmasını da, size erkenden veda etmeyi de istemiyorum!"

"Hayır meleğim" dedi, elini elinin üzerine bıraktı.

 

Ekin hızla elini geriye çekti, kararlıydı. Ne Amerika'ya gidecek ne de ameliyata girecekti.

 

"Bu benim son kararım, bir daha bana bu konuyu açmayın."

 

Gözlerinin dolduğunu hissetti genç adam, bunu hiç düşünmemişti. Aklında tek bir şey aldı o anda.

 

"Tamam. Eğer Bunu annemi affetmem için yapıyorsan affederim, hemen şimdi. Yeter ki bu şansı geri çevirme."

 

Genç kız bakışlarını gözlerinden ayırdı, ısrarına ve çaresiz bakışlarına dayanamamaktan korkuyordu. Derin nefes alıp elini tuttu.

 

"Lütfen.. Israr etme. Ne Amerika'ya gitmeyi ne de o ameliyata girmeyi istemiyorum."

 

Kafasını yavaşça olumlu anlamda salladı Ömer, daha fazla üstüne gidip zorlamak istemiyordu. Elini yavaşça yüzüne yaklaştırıp yanağını okşadı.

 

"Tamam meleğim, istediğin gibi olsun."

 

Genç kız şaşkınlıkla yüzüne bakıyordu, böylesine çabuk pes edeceğini hiç düşünmemişti. Yavaşça yaklaşıp kafasını göğsüne dayadı, sessizliği seçtiler bir süre.

 

Ikisi de sadece önlerindeki duvarı izliyordu. İkisinin de zihninde aynı düşünce vardı, ameliyat. Tek umut, tek çare..

 

Kafasını yavaşça kaldırdı Ekin, gözleri genç adama kaydı. Sessizce durmuş, dalgınlıkla duvarı izliyordu. Derin nefes aldı. "Anneni.." Dedi, Ömer'in gözleri ona döndü. "Affettin mi?"

 

Burnunu saçlarına gömdü genç adam, kokusunu ciğerlerine çekti. "Bunu neden istiyorsun?" diye sordu, deli gibi merak ediyordu, neden annesini affetmesi için böylesine ısrar ediyordu.

 

Derin nefes aldı genç kız, dilinin ucunda tek bir cümle vardı. "Annen olduğu için."

 

Ömer kafasını olumlu anlamda salladı, "Gerçekten kalbinden geçen bu mu? Onu affetmemi gerçekten mi istiyorsun?"

"Evet" dedi genç kız tereddütsüz.

"Peki" diye cevap verdi Ömer, daha fazla isteğini geri çevirmek istemiyordu.

 

Ekin hızla doğruldu, gözlerinin içine şaşkınlıkla bakıyordu.

"Affetim.. demek mi bu?"

"Evet, sen istediğin için affettim demek."

 

Genç kızın yüzünde zafer dolu bir gülümseme belirdi, hızla Doğrulup kollarını genç adama sıkı sıkı dolayıp sarıldı. Sonunda başarmıştı.

 

İki yanağına üstüste öpücükler kondurdu, mutluydu. Sonunda genç adama annesini affettirebilmişti.

 

"Teşekkür ederim, teşekkür ederim." Dedi, Ömer şaşkınlıkla yüzüne bakıyordu. Böylesine mutlu olacağını hiç düşünmemişti, şaşkındı.

 

"Senş böyle mutlu edeceğini bilseydim daha önce affederdim."

 

Ekin tebessümle avucunu uzattı, aklında bir şey daha vardı. "Telefonunu kullanabilir miyim?" diye sordu, Ömer tereddüt etmeden telefonunu cebinden çıkarıp avucuna bıraktı.

 

"Birini mi arayacaksın?"

"Evet" deyip rehberi açtı, içerisinde annesinin numarasını buldu. Arama tuşuna basıp kulağına yaklaştırdı. İsmi, genç adamın görmesine engel olmaya çalışıyordu, açılışını beklediği anda telefonun diğer ucundan anında bir 'Alo' sesi duyuldu.

 

Telefonu hızla genç adama uzattı, "Alo de sende." Dedi.

 

Genç adam merakla eline alıp ekrana baktığında annesinin ismini gördü. Gözleri şaşkınlıkla büyüdü, "Annemi mi aradın?"

 

Ekin kafasıyla onayladı, "Evet. Affetiğini söyledin, hadi konuş."

 

Derin nefes aldı Ömer, genç kızın telefonu uzatan eline bakıyordu. İstemeye istemeye eline aldığında annesinin sesi yeniden duyuldu, "Oğlum" diyordu. Şaşkın ve heyecan doluydu kadın, oğlu günler sonra ilk defa onu arıyordu.

 

"Hadi" dedi Ekin ısrarla.

 

Ömer yavaşça kulağına yaklaştırdı, bakışları sadece sevdiği kızın üzerindeydi. "Alo" dedi. Emel Hanım'ın yüzünde koca bir tebessüm belirdi.

 

"Nasılsın oğlum?" diye sordu, heyecan doluydu.

 

Ömer sessizce durmuştu. Ekin, "Hadi cevap ver." dedi.

 

Genç adam sessiz bir soluk verdi, bakışlarını bir çift yeşilden ayırmadan kulağındaki telefona, "İyiyim" dedi, diyebildi.

 

Eline zorla sıkıştırılan telefona, karşıda bekleyen annesine rağmen o sadece genç kızı izliyordu. Genç adamı annesiyle konuşturabildiği için oldukça mutlu gözüküyordu.

 

"Ekin nasıl? İyi mi?" diye sordu Enel Hanım, evindeydi. Heyecanla ayağa kalkmış, salonunun içerisinde gidip geliyordu.

 

"İyi" dedi, yüzünde bir tebessüm belirdi. Hayranlıkla izlediği yüz, gözler kalbinin delice çarpmasına sebep oluyordu. Telefonu kulağından ayırmadan ona yaklaştı, "Seni seviyorum." Dedi.

 

Ekin gülümsedi, "Bunu annene de söyle" dedi. Genç adamın yüzünde şaşkınlık belirdi, dikkatini telefon çevirdi. "Kapatmalıyım." deyip telefonu kulağından indirdi.

 

Genç kızın meraklı bakışlarına rağmen yanına yaklaştı, iki kolunu bedenine sıkı sıkı dolayıp sarıldı.

 

"Neden kapattın?" diye merakla sorma genç kıza rağmen ona sıkı sıkı sarılmıştı. Burnunu boyun boşluğuna gömdü, kokusunu ciğerlerine çekti.

 

"Çünkü bir an önce sana sarılmam gerekiyordu."

 

Ekim tebessüm etti, kollarını zorlukla da olsa karşılık vererek adamın bedenine doladı.

 

.... 

Kapıyı yavaşça örttü Ömer, genç kızın uyuduğundan emin olduğu gibi yataktan çıkmıştı. Gözleri koridora kaydı, Deren'i gördü. Bir bankta tek başına oturuyordu, kafası yere eğikti.

 

Yavaşça yaklaşıp yanına oturdu, genç kızın gözleri anında ona döndü. Yüzünde gördüğü sıkıntılı ifade merak nedeni oldu.

 

"Bir şey mi oldu?" diye sordu, genç adam çaresiz derin bir soluk aldı, ne yapacağını bilemez durumdaydı.

 

"Ekin Amerika'ya gitmek istemiyor."

"Ne?" dedi genç kız şaşkınlıkla. Bu nasıl olabilirdi, tek çare nasıl reddedilirdi?

 

"Ameliyatı istemediğini söyledi."

"Olmaz böyle şey, tek şansı bu. Reddedemez."

 

Genç adam kafasını yere eğdi, gözlerini kapatıp bir soluk aldı. "Bilmiyorum, ne yapacağımı bilmiyorum."

"Sadece 3 gün kaldı gidiş için, ikna etmek zorundayız."

"Evet, hazırlıklar tamamlanmak üzere ama ona istemediği bir şeyi yaptıramam."

 

Deren'in gözleri büyüdü, bu pes etmek demek miydi, kabul edemezdi. "Hayır Ömer, böyle kolay bırakamazsın. Çok uğraştın, tek umudumuzu reddedemeyiz."

 

Genç adamın gözleri ona döndü, kafasını yavaşça iki yana salladı. "Yapamam. Ameliyatın risklerini biliyorsun, isteği olmadan hiçbir şey yapamam."

 

Sıkıntılı bir soluk verdi Deren, alt dudağını sertçe ısırdı. Ameliyat oldukça riskliydi, zorlamaya hakkı yoktu. "Ne olacak peki şimdi? Böyle günden güne erimesini mi izleyeceğiz?"

 

Ömer kafasını yavaşça iki yana salladı, aklında hiçbir şey yoktu. Amerika'ya öylesine odaklanmıştı ki başka çare hiç düşünmemişti.

 

"Hazırlıklara devam edeceğiz, önümüzde 3 gün var daha. Kararı değişirse gideriz." Derin bir soluk verdi, elini ensesine bırakıp sertçe ovdu.

 

"Ekin'e bakmalıyım" dedi, yanından bir saniye bile ayrılmak istemiyordu. Ayağa kalkıp odaya geçtiği gibi genç kız gözlerini hızla kapadı, konuşulanları tek tek duymuştu.

 

... 

Şirketteydi Ezgi, bir kapının önünde durmuştu. Yüzünde çekingen bir ifade vardı, içeri girip girmeme arsında bocalıyordu.

 

Derin nefes aldı, dakikalardır kapıda süren bekleyişi artık sonlandırıp, önünde duran odaya girmeliydi. Aklında onlarca soru vardı, hepsinin tek tek cevabını alıp rahatlamalıydı.

 

Yumruk yaptığı elini yavaşça kapıya vurdu, "Gir" sesini duyunca kalbi delice çarpmaya başladı. Kapıyı yavaşça itti, gözleri genç adamla buluştu. Mert bir masada oturmuş, önündeki dosyalarla ilgileniyordu. Kızı gördüğü anda şaşkın bir tebessümle ayağa kalktı.

 

"Ezgi" dedi.

"Bir oyun oynamalıyız" dedi genç kız bir anda.

 

Mert merakla yüzüne bakıyordu, masanın kenarında geçip yanına yaklaştı. İtiraz etmeden kafasını olumlu anlamda salladı.

 

"Olur, oynayalım."

 

Yanlarında iki sandalye vardı, karşılıklı oturdular. Ezgi derin bir nefes verdi, "Oyun şu, ben soru soracağım sende yalansız cevaplayacaksın."

 

Mert gülümsedi, hoşuna gitmişti. "Tamam."

 

Ezgi kafasını yavaşça yere eğdi, delice merak ettiği soruları zihninde bir sıraya koydu. "Neden bir anda ortadan kayboldun?" diye sordu.

 

Genç adam bakışını yüzüne çevirdi, baktığı her anda daha çok büyüleniyordu. "Senden kaçtım." Ondan uzak kalmaya dayanamayıp apar topar uzaklaşmak istemişti.

 

"Doğruyu söyle."

"Gerçekten. Yüzüme hiç bakmadığın için ana daha çok bağlanmaktan korktum."

 

Genç kızın yüzünde gizlemeye çalıştığı ufak bir tebessüm oluştu, cevaba tatmin olmuştu.

 

"Neredeydin onca zaman ve neler yaptın?"

"Seni unutmak için çabalarken eski bir arkadaşla karşılaştım."

"Kim bu arkadaş? Yoksa Azra mı?"

 

Mert tebessüm etti, telefon görüşmesinde genç kız ismini duymuştu. Derin nefes aldı, "Evet" dedi.

 

Ezgi'nin gözleri büyüdü, şaşkınlıkla ayağa kalktı. Öfkelenmişti, onu unutmaya çalışırken başka kızlarla mı görüşmeye devam etmişti?

 

"Bunu nasıl söylersin?"

"Doğruları duymak istediğini söylemiştin"

 

Kolundan tuttu, aralarında ufak da olsa bakışma geçti. Ezgi derin derin nefes alıp sakinleşmeye çalıştı. Yavaşça yeniden yerine oturdu.

 

"Nasıl zaman geçirdiniz? Yada soruyu değiştiriyorum, yakınlaşma oldu mu?"

 

Mert'in yüzünde koca bir gülümseme belirdi, "Düşünmeliyim." Dedi.

 

Ezgi hızla ayağa kalktı, daha fazlasını duymak istemiyordu. Hızlı adımlarla kapıya yürüdü, Mert yetişip önüne dikildi. Ellerinden sıkıca tutup yeniden sandalyeye oturttu, önüne çömeldi.

 

"Azra evli ve bir kızı var. Seni unutmaya çalışırken zamanımı onun ailesiyle geçirdim. Ve konumuz sadece sendin."

 

Genç kızın yüzündeki ifade anında değişti, gerçek bu muydu, halbuki neler neler düşünmüştü.

 

"Ben miydim?"

 

Mert kafasını olumlu anlamda salladı, "Evet"

"Neden beni hiç aramadın?"

"Aradım aslında."

 

Yavaşça geriye çekilip kendi sandalyesine oturdu. Elini ensesine bırakıp yavaşça ovdu. "Senden uzak durmak için çabalarken bir gece alkolü biraz fazla kaçırmışım. Körkütük sarhoşken gizli numaradan da olsa sesini duymak için seni aradım."

 

Genç kız duraksadı bir an, gecenin bir yarısı gizli bir numara tarafından aranmıştı gerçekten de.

 

"Doğru."

 

Mert tebessüm ederek ayağa kalktı, "Başka soru var mı, bekliyorum"

 

Ezgi kafasını olumlu anlamda salladı, "Var aslında" alt dudağını ısırıp kafasını eğdi. "İşin ne zaman biter?" diye sordu çekinerek.

 

Genç adam gülümseyerek ayağa kalktı, işler bekleyebilirdi. Bu fırsatı kesinlikle kaçıramazdı.

 

"An itibariyle bitti."

"Yemek yiyelim mi?"

 

Hızla koltuğuna yaklaşıp ceketini aldı, "Emir büyük yerden, geri çevirmek mümkün değil."

 

Yaklaşıp genç kızın elinden sıkıca tuttu, Ezgi'nin şaşkın bakışları ona döndü. "Bana ait olduğunu herkes bilmeli artık."

 

Genç kızın yüzünde şaşkın bir tebessüm belirdi, oldukça hoşuna gitmişti. "Sana mı aitim?"

"Evet artık benimsin, sadece benim." diyerek eline ufak bir öpücük kondurdu, Ezgi'nin yüzünde koca bir tebessüm oluştu. Elini sıktı.

 

.... 

Gözlerini yavaşça araladı Ekin, bakışları Deren'e kaydı, çaprazında bulunan koltukta oturuyordu.

 

"Ekin" deyip ayağa kalktı. Yatağa yaklaştı, arkadaşı gözlerini odada gezdirdi, en çok görmek istediği her daim genç adamdı.

 

"Ömer'in ufak bir işi vardı, gelmek üzeredir" dedi Deren, bakışlarından isteğini anlamıştı.

 

Yavaşça yaklaşıp yatağın kenarına oturdu, yastığını düzeltip sırtını dayamasına yardımcı oldu. "Nasıl hissediyorsun?"

 

Genç kız kafasını yavaşça eğdi, son zamanlarda oldukça kötü durumdaydı. Sık sık uyuyordu, başına gizlemeye gayret ettiği ağrılar hakimdi ve oldukça halsizdi.

 

"İyiyim" dedi, Deren elini elinin üzerine bıraktı. Bakışlarından bile hissettiklerini anlayabiliyordu.

 

"Değilsin biliyorum."

 

Ekin'in anında gözleri doldu, yanağı yaşla dolmaya hazır bekliyordu. Genç adamın olduğu her anda oldukça zor tutuyordu ama şu an yanında en yakın arkadaşı, dostu ve çocukluğu vardı, içini dökebilirdi.

 

"Ben.. Yolun sonuna geldim" dedi, yanağı anında ıslandı. "Ne?" dedi Deren, merakla.

 

"Uzun zamandır gördüğüm bir rüya vardı, uzun bir yolda yürüyordum. Ama artık bitti, yol bitti"

 

Deren'in gözleri büyüdü, yanağına bir damla yaş süzüldü. Kafasını yavaşça iki yana sallayıp elini yanağına bıraktı, yaşları dikkatle silmeye çalışıyordu.

 

"Evet bitti, artık bu hastaneden de bu ilaçlardan da kurtulacaksın. Eskisi gibi evinde, odanda olacaksın."

 

Ekin kafasını yavaşça iki yana salladı, durumunu çok iyi biliyordu. İyi olması, yeni bir hayata başlaması mümkün değildi.

 

"Mümkün değil Deren, bu hastalık beni almadan durmayacak."

 

Deren hızla yaklaşıp kollarını sıkı sıkı bedenine dolayıp sarıldı. "Hayır, hayır öyle bir şey yok. Ne biz ne de Ömer seni böyle bırakır mıyız?"

"Çaresi yok."

"Ekin.. Çok ufak da olsa bir çare var. İstemediğini biliyorum ve şu an ısrar ettiğimi duyarsa Ömer'in kızacağını da biliyorum ama Amerika senin için umut "

 

Ekin kafasını yavaşça iki yana salladı, "Hayır bu umut, sadece Ömer'i ve bizimkileri yıkacak. Çünkü ben Ameliyat olsam bile iyileşmeyeceğim."

"Bunu nasıl bilebiliyorsun?"

"Rüya.." deyip sustu. Geri dönüşü olmayan bir kapıya girmişti.

 

"Belki de o rüya senin için yeni bir hayatın başlangıcı olduğunu gösteriyor."

 

Genç kızın gözleri anında arkadaşına döndü, bunu hiç düşünmemişti. "Ne?"

"Belki de o yol, bunca zaman yaşadığın çektiğin tüm acıların biteceğini, artık iyi olacağını gösteriyor."

 

Elinin tersiyle yavaşça yanağını sildi Ekin, bu mümkün olabilir miydi? Gerçekten bu rüya, artık başka bir hayatının başlayacağını mı gösteriyordu?

 

"Olabilir mi?" diye sordu, Deren alt dudağını ısırdı. Yaşlı gözlerine ufak bir tebessüm eşlik etti. "Olabilir tabii ki, umutsuz olma artık."

 

Tek kelime edemedi Ekin, arkadaşına yaklaşıp sıkıca sarıldı.

 

.... 

Günün ilk ışıklarıydı, genç kız gözlerini yavaşça araladığında bakışları genç adama kaydı, yanında yatmış, sessizce izliyordu.

 

Tebessüm edip elini yüzüne yaklaştırdı, yanağını yavaşça okşadı. "Günaydın" dedi.

 

Ömer yanağındaki eli tutup ufak bir öpücük kondurdu. "Günaydın meleğim."

 

"Ben.." Dedi genç kız, derin bir nefes aldı. "Amerika'ya geleceğim."

"Ne?" dedi Ömer, gözleri heyecanla parıldadı.

 

"Ameliyat olacağım, şansımı denemeliyim."

 

Ömer kafasını hızla olumlu anlamda salladı, "Evet meleğim, denemelisin."

"Ne zaman gideceğiz?"

"2 gün sonra. İstediğin herkesi kendimizle götürebiliriz."

 

Ekin başını olumsuz anlamda salladı, tek isteği genç adamdı.

 

"Sadece seni istiyorum"

 

Yaklaşıp alnına koca bir öpücük bıraktı Ömer, "Ben hep yanında olacağım. Annenleri de götürebiliriz"

"Olmaz" dedi, kardeşini anne ve babasından ayırmak istemiyordu, üstelik okulu vardı, ona bunu yapmaya hakkı yoktu. Küçük çocuğu perişan edemezdi.

 

"Sesini hiç duyamasam bile beni sevecek misin?" diye sordu, Ömer ellerini sıkıca tuttu. Eğer hayatta kalabilirse ameliyatın risklerinden biriydi kulak zarlarının işlevini yitirmesi.

 

"Sen bana böyle bakmaya devam ettikçe, ben seni ömrüm yettiği sürece hep daha çok seveceğim."

 

Kafasını eğdi genç kız, ameliyatın yan etkileri onu delice korkutuyordu.

"Ya.. Bir daha hiç ayağa kalkamazsam?"

"Bu nereden çıktı?"

"Sizi duydum, ameliyatın birçok yan etkisi olabilirmiş."

 

Derin bir nefes verdi genç adam, yaklaşıp kollarını sıkı sıkı bedenine doladı. "Ben.. Seni her şeye rağmen çok seveceğim."

 

Yavaşça geriye çekildi genç kız, aklında bir şey daha vardı, en çok istediğiydi. "Ameliyatı atlatabilirsem her şeye rağmen ileride bir bebeğimiz olur mu?"

 

Ömer tebessüm etti, en büyük hayallerinden biriydi. "Olur tabii, hemde bir kız. Tıpkı senin gözlerinle bakan bir kız."

 

Genç kızın yüzünde gülümseme belirdi, "Umut.." Dedi. İsteği bir erkek bebekti, tıpkı sevdiği adamın aynısı olan bir erkek. Derin bir nefes alıp sustu, önemli olan cinsiyet değildi, sadece sağlıkla doğmasıydı.

 

"Ben. Ali'yi görmek istiyorum" dedi, günlerdir yüzünü hiç görmemişti.

 

Ömer hızla doğruldu, kolundaki saate baktı, küçük çocuğun okula gittiği vakitlerdi ama önemli değildi, ablası istemişti, ne olursa olsun onu yanına getirecekti.

 

"Tamam, ben onu getireceğim. Deren kapıda, kahvaltına yardım eder."

 

Ayaklarını yataktan indirdi, genç kızın alnına öpücük kondurdu. "Hemen döneceğim."

 

Odadan çıkıp koridora geçti, gözleri Deren'e kaydı. "Ekin, Ali'yi görmek istiyor."

"Tamam sen git, ben Ekin'le ilgilenirim."

 

Koşar adımlarla koridordan çıkıp asansöre ilerledi, elinden geldiğinde hızlı onu genç kızı kardeşine kavuşturacaktı.

 

....

Çantasını koluna taktı Ezgi, gözlerini her daim erkenden açtığı gibi soluğu arkadaşının yanında, hastanede alıyordu.

 

Ayakkabılarını giyip evden çıktığında gözleri kapının önünde duran bir arabaya kaydı, Mert arabasıyla bekliyordu.

 

Yüzünde ufak bir tebessüm belirdi, yanına yaklaştı. "Mert" dedi, genç adam hızla inip önünde durdu.

 

"Günaydın"

"Neden buradasın?" diye sordu Ezgi, merakla. Sabahın oldukça erken vaktiydi.

 

"Şoförün olmaya geldim."

 

Genç kız tebessüm etti, "Başka işin yok mu? Her sabah gelecek misin?"

"En önemli işim bu."

 

Arabaya yaklaşıp ön kapıyı açtı, Ezgi itiraz etmeden oturdu. "Teşekkür ederim."

 

Arabanın önünden dolanıp sürücü koltuğuna yerleşti genç adam, kemerini bağlayıp çalıştırırken gözleri genç kıza döndü. "Işlerimi erken bitirip bende hastaneye geleceğim. Ekin'e söylemem gereken birkaç şey var."

 

Ezgi'nin meraklı gözleri ona döndü, "Ne söyleyeceksin?"

"Sır" dedi genç adam, boştaki eliyle elini sıkıca tuttu.

 

...

İki arkadaşının da desteğiyle kahvaltı etmişti Ekin, yiyebildiği sadece ufak birkaç lokmaydı. Yüzünde tebessüm vardı, heyecanla kardeşini bekliyordu.

 

Odanın kapısı aralandı o anda, gözleri o yöne dönünce hemşireyi gördü. Yüzü asıldı, yine ilaç verilecek ve kardeşini göremeden uyuyacaktı.

 

"Ali gelecek, uyumak istemiyorum." Dedi, genç hemşirenin yüzüne yalvarırcasına bakıyordu.

 

Hemşirenin yüzünde tebessüm oluştu, "Bugün ilaçları biraz gecikmeli vereceğiz, öncesinde tetkikleri yenilememiz gerek."

 

Genç kız gülümsedi, rahatlamıştı. Amerika öncesi kardeşini doya doya görüp hasret giderebilecekti.

 

Hemşirenin gözleri iki kıza döndü, "Dışarıda bekleyebilir misiniz?" diye sordu, iki kız itiraz etmeden odadan çıktı.

 

....

Bitkin hissediyordu genç kız, tetkikler artık bedenini oldukça yoruyordu. Sırtını başlığa dayamış, hemşirenin işini yapmasına yardımcı oluyordu, geriye sadece kan alımı kalmıştı.

 

Hemşire iğnenin ucunu deriye geçirdiği anda odanın kapısı önce çok ufak tıklandı sonra açıldı. Genç kızın bakışları o yöne döndüğünde, gözleri büyüdü, Emel Hanım karşısında duruyordu.

 

Bakışını ayırıp hemşirenin kan almaya çalıştığı koluna döndü, şiddetli bir sızı anında hissetti. "Ah acıdı." Dedi. Istem dışı ağzından çıkmıştı.

 

"Bitti, geçmiş olsun." diyerek toparlanıp doğruldu hemşire. Ufak tepsisini alıp arkasını döndü. Odadan çıkarken kapıyı yavaşça örttü, genç kız sevdiği adamın annesi ile yapayalnız kaldı.

 

"İyi misin?" diye sordu Emel Hanım, yüzünde çekingenlik vardı, yataktan oldukça uzak durmuştu.

 

Ekin cevap vermedi, sadece kolundaki sızıyla ilgileniyor, yavaşça ovuyordu, kan verirken oldukça canı yanmıştı.

 

"Yardım edebileceğim bir şey var mı?" diye ekledi kadın, genç kızın duymazlıktan geldiğini fark edip.

 

Genç kız kafasını yavaşça kaldırdı, gözlerinin içine merakla bakıyordu. "Neden geldiniz?" diye sordu, ciddi ve uzak bir tonda.

 

"Ben-" dediği anda Ekin derin nefes alıp sözünü kesti. "Ömer sizi affetti, artık buraya gelmeniz için bir sebep yok."

 

Hızla kafasını yere eğdi kadın, yanakları yaşla dolmuştu. Oğlu, uzun zaman sonra ilk defa onun sayesinde aramıştı.

 

"Teşekkür ederim, teşekkür ederim."

 

Ekin'in yüzünde buruk bir tebessüm belirdi, onu görmek bile istemiyordu. "Artık gidebilirsiniz"

 

Kafasını yavaşça iki yana salladı kadın, zor olsa bile genç kızdan da af isteği vardı. "Belki imkansız ama ben senin de.."

 

Ekin dolu dolu olan gözlerini onun gözlerine çevirdi, hayatı tepetaklaktı. En büyük sebebi bu kadındı, hiçbir zaman gün yüzü görmesine izin vermemiş, hatta onu en değerlisi olan kardeşi ile bile tehdit etmişti.

 

"Sizi asla affetmeyeceğim. Benden sadece sevdiğim adamı değil ömrümü de aldınız." gözünden usulca bir damla yaş süzüldü.

 

"Özür dilerim, faydasız olsa bile binlerce kez özür dilerim." yanağına hızla yaşlar süzülüyordu kadının, yaptıklarının altında eziliyordu.

 

"Ömer'in sizi affetmesini istedim, bu siz istediğiniz için değil sadece benden sonra toparlanması içindi. Bu yüzden buraya gelmeyin artık."

 

Yanakları yaşla dolmuştu, büyük çaba harcayıp annesini affetmesini sağlamıştı, böylece ebedi yolculuğa çıktığında gözü açık olmayacak, annesi öyle yada böyle onu toparlayıp yeniden hayata adapte edecekti.

 

Kafasını eğdi Emel Hanım, yanakları yaşla dolmuştu. Deli gibi pişmandı, deli gibi acı çekiyordu. Hırsı yüzünden hem masum bir kızın hemde oğlunun hayatını geri dönülemeyecek şekilde altüst etmişti.

 

Arkasını döndü, dileyecek başka kelimesi yoktu. Ne dese de yaptıklarını ne unutturabilecek ne de affettirebilecekti. Ağır adımlarla odadan çıktığında iki kızın şaşkın gözleri ona döndü, ellerinde kahve vardı, kısa bir an bile koridordan ayrılıp kantine uğramışlardı.

 

"Ekin!" Dedi Ezgi endişeyle. Bu kadın onu üzmüş olabilirdi. Nasıl böyle bir hata edip onu bir başına bırakmıştı. Gözleri Deren'le buluştuğu anda hızlı adımlarla kadını sollayıp odaya arka arkaya ilerlediler.

 

Ekin yatağındaydı, arkadaşlarının sesini duyduğu anda gözlerini silmiş, toparlanmaya çalışmıştı.

 

"İyi misin?" diye sordu Deren, yatağa yaklaştı.

 

"O neden buradaydı?" diye sordu aynı endişeyle Ezgi.

 

Ekin kafasını yastıkla buluşturdu, oldukça bitkindi. Gözleri kapanmak için büyük bir savaş veriyordu.

 

Telefon zili duyuldu o anda, Deren cebinden çıkarıp ekrana baktı, 'Ömer - Arıyor' yazıyordu.

 

"Alo Ömer"

"Ekin nasıl?" diye sordu genç adam. Yanında küçük Ali vardı, elinden sıkıca tutmuş, arabasına bindiriyordu.

 

"İyi, sizi bekliyor."

"Ali'yi okuldan aldım, geliyoruz"

"Tamam bekliyoruz."

 

Telefonu kapatıp kulağından indirdi, gözleri arkadaşına döndü. "Ömer Ali'yi almış, geliyorlar."

 

Ekin'in gözleri anında arkadaşına döndü, telaşla doğrulaymaya çalıştı. "Çantam nerede?" diye sordu. Yüzü oldukça solgundu, kardeşine belli etmemeliydi. Küçük çocuğun kalbini üzmeyi göze alamazdı.

 

Ezgi dolabı açıp arkadaşının çantasını çıkardı, içerisinde küçük bir makyaj çantası vardı. Fermuarını çekip bir allık çıkardı. Arkadaşının iki yanağına dikkatle sürüp yüzündeki solgunluğu biraz da olsa canlandırdı.

 

"Ruj" dedi Ekin, arkadaşının yardımıyla çıkarıp dudağının üzerinden geçti. Kirpiklerine de çok az rimel kullandı, şimdi daha iyi hissediyordu. Kardeşine daha iyi görünecekti.

 

.... 

Koridorda bir koşturma sesi yankılandı, Ekin'in gözleri heyecanla kapıya döndü. Bu kardeşinin adım sesleriydi, ablasını bir an önce görebilmek için koşarak yaklaşıyordu.

 

Kapıyı hızla açtı, "Abla!!" dedi. Üzerinde okula ait forma vardı, çantası ise genç adamın arabasındaydı.

 

"Fındığım" dedi Ekin, yüzünde koca bir tebessüm belirdi.

 

Ömer yaklaşıp çocuğu dikkatle ablasının yatağına bıraktı, iki kardeş sıkıca sarıldı.

 

"Seni çok özledim." Dedi Ekin, burnunu saçlarına ve kafasına gömmüş, kokusunu içine çekiyordu.

 

"Bende seni çok özledim abla."

 

Yavaşça geriye çekilip kardeşinin ellerini tuttu. Zorlukla kaldırıp üstüste öpücükler kondurdu. Bakışları izleyen bakışlara döndü, kardeşiyle konuşmak istediği özel birkaç şey vardı.

 

"Ali'yle yalnız konuşabilir miyim?" diye sordu, hiç kimseden itiraz gelmedi. Önce kızlar sonra da Ömer odadan çıkıp kapıyı örttü. İki kardeş artık odada tek başınaydı.

 

"Ömer Abi beni okuldan aldı." Dedi küçük çocuk. Dersin ortasında genç adam, ailesinin bilgisi dahilinde okuldan çıkarmıştı.

 

"Ben seni çok çok özlediğimi söyledim, o da hemen seni bana getirdi."

 

Tebessüm etti küçük çocuk, kafasını yavaşça ablasının göğsüne dayadı. Onu hissetmeyi, yanında uyumayı, derslerini paylaşmayı delice özlemişti.

 

"Abla yine seninle uyumak istiyorum."

 

Gözlerinin dolduğunu hissetti genç kız, alt dudağını sertçe ısırıp engel olmaya çalıştı. Yatakta zorlukla da olsa yana kayıp kardeşine yer açtı, Ali yanına yaklaşıp kafasını göğsüne dayadı.

 

"Derslerin nasıl?" diye sordu genç kız, kollarının arasında sıkı sıkı sardığı kardeşine.

 

"Matematikten iki tane yıldız aldım."

 

Genç kız tebessüm etti, kafasının üst kısmına koca bir öpücük kondurdu. "Aferim benim Fındığıma."

 

Kısa bir sessiz oldu, küçük çocuk gözlerini odada gezdirdi. Ablası uzun zamandır buranın dışına çıkamıyordu. "Abla ne zaman eve geleceksin?"

 

Derin nefes aldı genç kız, ellerini sıkıca tuttu. "Ablacığım ben seni görmek istedim çünkü sana bir sır vereceğim."

 

Ali'nin merak dolu gözleri anında ablasına döndü, "Sır mı?"

"Evet, sırrın anlamını biliyorsun değil mi?"

"Evet, hiç kimseye söylememem gerek."

 

Gülümsedi Ekin, derin nefes alıp ellerine yeniden öpücük bıraktı. "O zaman beni iyi dinlemelisin."

 

Küçük çocuk susup tüm dikkatini ablasına verdi, anlattıklarına bazen gülümseyerek bazen de yüzünü asarak da olsa mimikleriyle sessizce tepki verdi. Artık ablasıyla aralarında büyük bir sır vardı.

 

.... 

Yatağa yaklaştı Ömer, genç kızın yanına oturdu. Dakikalardır ailesi buradaydı, uzak durmak zorunda kalmıştı.

 

"İyi misin?" diye sordu, Ekin olumlu anlamda salladığı kafasını göğsüne dayadı. Bir an bile ondan uzak kalmak istemiyordu.

 

Kapı tıklandı o anda, ikisinin de gözü o yöne döndü. Yavaşça aralanan kapıda Mert göründü. "Girebilir miyim?" diye sordu.

 

Ömer kafasını olumlu anlamda salladı, genç adam içeri girdi. Bakışlarını genç kıza çevirdi, "Ekin'le konuşmak istediğim bir şey var"

 

Genç kızın gözleri merakla ona döndü. "Konuşalım."

"İyi misin?"

"Evet."

 

Derin nefes aldı Mert, yüzünde çekingenlik ve endişe vardı. "Konuya nasıl gireceğimi bilmiyorum" dedi yüzündeki ufak bir tebessümle.

 

Derin nefes aldı, "Sana büyük bir özür borcum var."

"Ne? Neden?" diye sordu genç kız.

"Ben o gün.." sustu, arkadaşını üzdüğü için genç kız serumu kafasına atmayı istemişti.

 

"O serumu hak etmiştim, gerçek bir salağım."

 

Ekin'in gözleri sevdiği adama döndü, "Ömer engel olmasaydı, yapacaktım."

 

Ömer tebessüm edip alnına öpücük kondurdu, "Yapardı, eminim." Dedi.

 

Derin nefes verdi Mert, gözlerini genç kızın gözlerinden hiç ayırmıyordu.

 

"Ezgi hiç hesap etmediğim bir şekilde hayatıma girdi. Sinemada karşılaştığımız o gün, durumların bu raddeye geleceğini hiç düşünmemiştim. Amacım her zaman yaptığım gibi ilk görüşte beğendiğim bir kızla biraz zaman geçirmekti. Ezgi de diğerleri gibi gelip geçer sanıyordum ama öyle olmadı. Hayatıma öyle bir girdi ki, tüm dengelerimi altüst etti. İlk defa, ilk defa bir kızın beni reddetmesinden çok korktum."

 

Bakışlarını bir an ayırdı, yere dönüp tekrar ona döndü. "Çok hata yaptım, aşka ve sevgiye değer vermedim. Şimdi buna hakkım var mı bilmiyorum ama ben yine de onunla ömrümü geçirmek istiyorum."

 

Ekin'in yüzünde ufak bir tebessüm belirdi, genç adamın söyledikleri oldukça hoşuna gitmişti, hissediyordu artık arkadaşı mutlu olacaktı.

 

"Bunun için senden izin istiyorum. Bundan sonraki en ufak hatamda serumu kafamda kırma yetkisini sana veriyorum."

 

Ömer'in yüzünde gülümseme oluştu, gözleri önce genç kıza sonra da arkadaşına döndü. "Bu yetkiyi vermeden önce bir kez daha düşün." dedi, üçünün de yüzünde gülümseme belirdi.

 

Genç kız kıstığı gözlerini ona çevirdi, "İlk olarak sende mi denememi istiyorsun Ömer?" diye sordu, koluna bağlı serumu işaret etti.

 

Genç adam gözlerini kapayıp alnına bir öpücük kondurdu, ondan gelecek her şeye razıydı.

 

"Bana Ömer deme." diye uyarıda bulundu.

 

"Aşkım" dedi Ekin düzelterek. Genç adam tebessüm etti, şimdi memnun olmuştu.

 

Ikisinin de gözleri yeniden Mert'e döndü, genç kız derin bir nefes aldı. "Ezgi mutlu mu?" diye sordu.

"Bunu kendisine sormalıyız." Dedi Mert, arkasını dönüp kapıya yaklaştı, yavaşça aralayıp gözlerini koridorda bekleyen genç kıza çevirdi. Elinden tutup odaya getirdi.

 

"Ekin'in söylemek istediği bir şey var"

 

Ezgi'nin gözleri merakla arkadaşına döndü, Ekin'in yüzünde gülümseme oluştu, arkadaşının bakışlarında bile mutluluk vardı, bu adama gerçekten de onu mutlu ediyordu, edecekti.

 

"Ekin olsun" dedi Ekin, herkesin gözleri merakla ona döndü, anlam vermeye çalışıyorlardı.

 

"Ne?" dedi Ömer, diğerlerinden hızlı davranıp. Gözlerine bakıyordu. "Bir kızları olursa ismi Ekin olsun." diye ekledi.

 

Hepsinin aynı anda yüzü asıldı, "Sen varsın meleğim." Dedi Ömer, Ekin derin bir nefes verdi. Gözlerdeki hüznü anında yok etmeye çabaladı. "Bir tane daha olsun." Dedi.

 

Ömer tepki vermedi, gözleri anında dolu dolu olmuştu. Ezgi arkadaşının yanına yaklaşıp kollarını sıkı sıkı bedenine doladı.

 

"Ekin olacak ve Ekin teyzesiyle büyüyecek." elini yavaşça sırtına bırakıp sıvazlarken yanağına hızla yaşlar süzülmeye başlamıştı.

 

Kabullenemiyordu, bu çaresizliği de arkadaşının ölümün kabullenişini de. Derin bir nefes verirken gözlerini kapadı, tek bir söz o anda kendine verdi, eğer ileride bir kızı olursa ismi kesinlikle Ekin olacaktı.

 

.... 

Alnına öpücük kondurdu Ömer, kollarını deli gibi ona sarmıştı. "Seni seviyorum" dedi.

"Seni.. Seviyorum."

 

Bakışlarını yüzüne çevirdi genç adam, genç kız gözlerini açık tutmaya direniyordu.

 

"İyi misin meleğim?"

 

Ekin gözlerine baktı, "Uykum var."

 

Ezgi ve Mert duyduğu gibi arkasını dönüp sessizce çıktı. Dinlenmesi gerektiğini biliyorlardı.

 

Ömer ise yanına yatıp gözlerini yüzüne çevirdi. Elini yavaşça yüzüne gezdirirken, Ekin kendini oldukça kötü hissediyordu.

 

Zorlukla bir soluk aldı, "Dağ.." Dedi. Ömer sessizliğe gömüldü, cümlesinin devamını bekliyordu.

 

"Dağ evine gitmek istiyorum"

"Ne?" dedi Ömer şaşkınlıkla.

 

"Amerika'ya.. gitmeden önce orayı görmek istiyorum." gözleri hızla kapandı, Ömer şaşkınlıkla doğruldu.

 

Elini cebine bırakıp telefonunu çıkardı. Hızla telefonu eline aldı, mesaj bölümünü açıp, "Planda değişiklik oldu." deyip toplu bir mesaj gönderdi.

 

.....

Dondurucu bir hava hakimdi gökyüzüne, yılın ilk karı sonunda yağabilmiş, etrafa beyaz bir örtü sermişti.

 

Sabahın oldukça erken vakitleriydi, Ekin zorlukla gözlerini aralamaya çalıştı, uzun bir uyku çekmişti.

 

Bakışları ilk olarak tavana kaydı, farklıydı. Uzun zamandır gördüğü manzaraya ait değildi, çok başka bir tavandı.

 

Merakla kafasını sağa çevirdi, burası onun odası değildi. Burası uzun zamandır ona ev olan hastane değildi.

 

Yavaşça ellerinden güç almaya çalışarak doğrulmaya çalıştı, yapamadı. Bugün bedeninde hiç güç yoktu.

 

Şaşkınlıkla kafasını sola çevirdi, bir pencere vardı. Yerdeki beyaz örtüyü net bir şekilde gözlerinin önüne seriyordu. Her yer bembeyazdı ve geceden beri durmaksızın yağan kar hala devam ediyordu.

 

Bir ses duydu o anda, bulunduğu odanın kapısı sessizce aralanıyordu. Kafasını o yöne çevirince genç adamı gördü.

 

"Günaydın" dedi Ömer, yüzünde koca bir gülümseme vardı. Yatağa yaklaşıp kenarına oturdu. "Biz hastanede değiliz." Dedi Ekin şaşkınlıkla.

 

Genç adam kafasıyla onayladı, dün gece itibariyle onu hastaneden çıkarmıştı. "Sen dağ evini istedin, superman'in gerçekleştirdi."

"Ne?"

 

Ayağa kalktı Ömer, köşede bulunan çantaya yaklaştı. Fermuarını çekip bir bere, bir takım eldiven ve bir atkı çıkardı. Dolaptan da kısa bir mont alıp yanına yaklaştı.

 

Montu giymesine yardım edip diğerlerini de tek tek taktı. "Hadi bakalım, gidiyoruz. Görmen gereken şeyler var."

 

Yatağın kenarına eğilip kollarının birini dizlerinin alt kısmına, diğerini de sırtına bırakarak dikkatle kucaklayıp kaldırdı. Genç kız kollarını boynuna doladı, şaşkın ve merak doluydu.

 

Genç adam odadan çıkıp koca salonu geçti. Dış kapıyı açtığı gibi buz gibi bir hava ikisini de esir aldı. Gökyüzünden lapa lapa kar yağıyordu, buna rağmen bahçe rengarenkti.

 

Her köşeye yapay çiçekler konulmuş, eski salıncak yenisiyle değiştirilmiş, koltuklar üstü şemsiyeyle kapatılıp yenilenmişti. Havuz kara rağmen temizlenip bakım yapılmıştı. Ağaçların her köşesine ise rengarenk ışıklar asılmıştı, gece açılacaktı.

 

Genç kızın şaşkın bakışları anında genç adama döndü, "Yapmışsın." Dedi, yüzünde tebessüm oluştu. Tıpkı eskisi gibi her taraf rengarenk olmuştu. Genç adam dediğini yapıp hepsini yenilemişti.

 

"Seni çok seviyorum, seni çok seviyorum."

 

Ömer tebessüm etmekle yetindi, bu mutluluğu görmek bile onun için yeterliydi. "Seni deli gibi seviyorum" diye karşılık verdi.

 

Ekin kollarını boynuna sıkıca doladı, bakışlarını gökyüzüne çevirdi, kar öylesine güzel ve kusursuz yağıyordu ki tüm sıkıntıları yok olup gidiyordu.

 

"Üşüdün mü?" diye sordu Ömer, endişeliydi.

 

Genç kız kafasını iki yana sallayıp gözlerini adamın gözlerine çevirdi, yavaşça yaklaşıp dudağına öpücük kondurdu. "Seni çok seviyorum"

"İçeri girmeliyiz artık."

 

Yönünü eve çevirdi, üşütmesine izin veremezdi. İçeriye attığı ilk adımda sıcak hava yüzlerine vurdu, şöminenin ısısı oldukça güçlüydü.

 

Yeniden odaya geçti genç adam, dikkatle yatağa yatırıp önüne oturdu. "Sadece birkaç saat kalabiliriz, sonra hastaneye dönmeliyiz."

"Olur" dedi Ekin, itirazı yoktu. Burayı yeniden görebilmişti, daha rahat hissediyordu artık.

 

"Ben kahvaltıyı hazırlayana kadar iyice dinlen."

 

Ayağa kalktı, alnına öpücük kondurup odadan çıktı.

 

.... 

Kahvaltı tepsisini eline alıp ayağa kalktı Ömer, zorlukla da olsa genç kıza birkaç lokma yedirebilmeyi başarmıştı.

 

"Hemen geleceğim." Dedi, odadan çıktı. Sadece iki dakika sonra kapı yavaşça tıklandı, genç kız gözlerini çevirince yüzünde koca bir şaşkınlık oluştu. Kapıda iki kız arkadaşı vardı, Ezgi ve Deren.

 

Ellerinde birkaç paket ve poşet, yüzlerinde heyecan ve tebessüm vardı. "Hadi bakalım, hemen hazırlanmalıyız"

"Ne? Ne için?" diye sordu genç kız şaşkınlıkla.

 

Deren odanın kapısını kapattı, Ezgi elindeki koca paketi açtı, içerisinden beyaz uzun bir elbise çıkarıp kenara astı.

 

Deren de hızla yaklaşıp diğer çantadan bir makyaj çantası, saç maşası ve düzleştirici çıkardı. Genç kız anlam vermeye çalışırken iki arkadaşını şaşkınlıkla izliyordu.

 

Ezgi yanına yaklaşıp elini uzattı, "Önce üstünü değiştirelim."

"Neden?"

"Soru sormak yok, sadece dediğimizi yap."

 

.... 

İki arkadaşının yardımıyla ayağa kalkabilmişti Ekin, zar zor attığı adımlarla kapıya yaklaştırdılar. Ezgi kapıyı açtı, Deren kolundan sıkıca tuttu, düşmesinin önüne geçmeye çalışıyordu.

 

Kapı yavaşça itildi, önlerinde beliren görüntü genç kızın gözlerinin büyüme sebebi oldu. Bir süre önce önünden geçtiği salon bembeyaz balon ve süslerle döşenmişti.

 

Orta alana beyaz bir masa ve iki sandalye konulmuştu, önünde de beyaz bir çiçek vardı. Sandalyeler ve masa beyaz balonlara ve süslerle kaplıydı.

 

Arkadaşının yardımıyla tek adım attı, algılamaya çalışıyordu. Tam o anda çaprazında bulunan odanın kapısı açıldı, genç adam göründü. Üstünde siyah bir takım elbise vardı, saçları uzun zaman sonra ilk defa şekillendirilmişti.

 

"Ömer.." Dedi şaşkınlıkla, çok çok yakışıklı görünüyordu.

"Bana Ömer deme"

"Aşkım"

 

Genç adamın gözleri anında ona döndü, boydan beyaz bir elbise giymişti. Tıpkı bir peri gibiydi, saçları özenle düzleştirilip uçları maşayla kıvrılmıştı. Yüzünde, uzun zaman sonra ilk defa tam bir makyaj vardı, güzelliği ve gözleri oldukça belirginleşmişti.

 

"Meleğim" dedi, yanına yaklaştı. Gerçek bir melek gibi görünüyordu. Yaklaşıp iki kızdan devralıp kolunu kolunun arasına koydu.

 

"Sadece 10 dakika sonra karım olacaksın"

 

Genç kızın şaşkın bakışı ona döndü, tahmini doğru muydu, gerçekten de bugün evlenecek, sonunda karısı mı olacaktı. Yüzünde ufak bir tebessüm belirdi, karşısındaki kapılardan biri daha açıldı.

 

Önce yabancı bir adam göründü, üzerinde cüppesi vardı, selam verip masadaki sandalyelerden birine oturdu. Elindeki defterin sayfalarını çevirmeye çalışırken aynı odada bir ses daha duyuldu. Bu her daim ayırt edebildiği kardeşinin adım sesleriydi.

 

Küçük Ali, tıpkı Ömer gibi siyah bir takım elbise giymişti. Geriden ilerleyen anne ve babasına rağmen koşarak ablasına yaklaştı.

 

"Abla" dedi, Ekin boştaki eliyle yavaşça saçlarına dokundu. "Çok yakışıklı olmuşsun"

 

Küçük çocuk gülümsedi, bakışlarını ablasını sıkıca tutan Ömer'e çevirdi. "Ondan bile daha çok"

 

Herkesin yüzünde buruk da olsa tebessüm oluştu, "Evet, herkesten daha çok" dedi ablası.

 

Asiye Hanım ve Murat Bey de yanına yaklaştılar, her şeye rağmen bugün herkesin yüzünde gülümseme vardı, elini kızının yanağında gezdirdi. "Benim güzel kızım." Dedi, diyebildi. Gözleri dolu dolu olduğu gibi sırtını döndü.

 

Murat Bey sessizce durmuştu, diyecek tek kelimesi yoktu, kalbi acıyla kavruluyordu. Yaklaşıp alnına ufak bir öpücük kondurdu.

 

"Nikaha başlayalım artık bence" diyen Ezgi'nin sesiyle tüm bakışlar ona döndü.

 

Genç kız, sevdiği adamın yardımıyla masaya yaklaşıp yerine oturdu. Heyecan doluydu, kalbi hızla çarpıyordu. Hastalığı öylesine büyüktü ki, karısı olma hayalini de bir süre sonra bırakmıştı. Hayat, ona bunu da çok görmüştü.

 

Bakışlarını çevresinde gezdirip sevdiklerine baktı, herkes heyecanla bu ana şahit oluyordu. Hastane odası diye düşünülen bu an, son dakika değişikliği ile buraya alınmıştı.

 

Nikah memuru bir süre konuştu, herkes pür dikkat dinliyordu. Bakışlarını genç kızın üzerinde durdurup asıl soruyu sordu. Ekin'in gözleri anında genç adama döndü, alt dudağını yavaşça ısırdı.

 

"Evet.." Dedi, derin bir nefes verdi. "Evet, ömrüm yettiğince evet!" diye ekledi, büyük alkış yükseldi.

 

Aynı soru için bu defa bakışlar genç adama döndü, genç kızın elinden sıkıca tutmuştu. Öylesine dalgındı ki bakışları sadece genç kızın güzelliğine takılı kalmıştı. Memurun soruyu ikinci defa soruşuyla kendine gelmeye çalıştı, "Evet, binlerce evet!"

 

Yeniden alkış yükseldi, Ezgi ile Deren'in, Mert'in ve ailenin şahitliği ile genç kız kalemi zorlukla tutup imzayı attı, o an itibariyle artık Ekin Kayar değil Ekin Aslanlı'ydı. Artık hayalini kurduğu gibi sevdiği adamın karısıydı.

 

Ellerine verilen evlilik cüzdanı ile Ömer'in bakışları sevdiğine döndü, "Benim karım." Dedi, izleyen gözlere rağmen alnına koca bir öpücük kondurdu. Tek bir dilek kalbinin orta yerinde yer aldı, 'Lütfen onu benden alma.'

 

"Seni çok seviyorum."

"Seni çok seviyorum."

 

.... 

Ufak bir pasta kesilmiş, bir sürü fotoğraf çekildikten sonra misafirler arka arkaya çıkmıştı. Ömer genç kızı daha fazla yormamak adına üstünü değişmesine yardım edip odaya, yatağa yatırmıştı.

 

Elini yanağına bırakıp dikkatle okşadı, Ekin direniyordu. Biraz daha yanında olabilmek, bugünün tadını çıkarmak istiyordu fakat gözleri tam aksine kapanmak için büyük bir savaş veriyordu.

 

"Karım.." Dedi genç adam, yatağa yanına yatmıştı. Yanağını sevgiyle okşuyordu.

 

Ekin'in gözleri kapanmak üzereydi, oldukça kötü hissediyordu. "Özür dilerim.." Dedi, böyle bir gün de bile yanında kalamıyor, uyuyordu.

 

Ömer kafasını iki yana sallayıp ellerini sıkıca tuttu "Uyu.. Uyu meleğim. Ben buradayım."

 

Gözlerini yavaşça kapatmaya çalıştı, kalbi ritmini yavaşlatırken tüm gücü yavaşça elinden alınmaya başlanmıştı. Genç adamın elini olağan gücüyle sıktı, kalbinden geçen 'beni hiç yalnız bırakma'yı diyemeden göz kapakları hızla birleşti.

 

Uzun bir uykunun kollarına esir düşerken artık çok mutluydu, son anına kadar bile yanında sevdiği adam vardı ve onun karısıydı.

 

"Meleğim" dedi genç adam, elini delice sıkan parmakların aniden gevşediğini hissetmişti. Yavaşça doğruldu, "Uyudun mu?" diye sordu.

 

Elini yüzüne yaklaştırıp yanağına dokundu, "Meleğim." diye yineledi. Kalbinin orta yerine koca bir alev düşmüş, tüm benliğini ele geçirmişti.

 

Hızla kalktı, oturur pozisyonda genç kıza baktı. "Aşkım." Dedi. "Ekin!" diye yineledi.

 

Gözleri büyüdü, tek bir his onu ele geçirdi. Kafasını hızla iki yana salladı, hayır, hayır bu mümkün değildi. Hayır böyle bırakamazdı, böyle gidemezdi.

 

"Meleğim!" deyip sarsmaya çalıştı, tepki yoktu. Kafasını göğsüne dayadı, kalbini dinlemeye çalıştı, oldukça zor duyuluyordu.

 

"Ekin!!" dedi, hızla ayaklanıp kucağına aldı. "Hayır, hayır!! Yapma, bana bunu yapma!!" diye haykırdı, sesi gökyüzünde kanat çırpan kuşları, bir köpekten delice kaçan bir kediyi ve bembeyaz karın altında kaybolan ağacı da inletti. Bu bir feryattı, bu bir acıydı, bu bir vedaydı..

 

...

Final bölümümüz 2 gün sonra 💚

Loading...
0%